8 Mart 2016 Salı

MAHOMET’İN HİKAYESİ – Uçan Tabut

Yahudiler ve Hristiyanların gözüyle Muhammed söylencesidir....

Oraj POYRAZ(cimcime@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc / oraj_poyraz@alpinaasia.com )
           L2fSIJNoA0xfSNxA       


MAHOMET'İN HİKAYESİ – Uçan Tabut

Posted on 21/02/2016 by pante

Facebook'taki Bilimsel Felsefe sayfamıza Stefan Zweig'la ilgili paylaşım için bir söz ararken Satranç kitabındaki şu ifadelere takıldım:

"Aynı zamanda satranç, Muhammed'in tabutunun gökyüzüyle yeryüzü arasında gidip gelmesi gibi; bilimle sanat arasında gidip gelmiyor mu, birbirine zıt kavramları olağanüstü bir biçimde birbiriyle ilişkilendirmiyor mu?!"

"Muhammed'in tabutunun gökyüzüyle yeryüzü arasında gidip gelmesi" de neyin nesiydi, Stefan Zweig mı uydurmuştu yoksa başka bir kaynakta mı geçiyordu, araştırınca şu bilgilere ulaştım.

Bilindiği gibi ne Museviler ne de Hristiyanlar Muhammed'i bir peygamber olarak tanımazlar. Yahudi inancına göre son peygamber M.Ö. 5. yüzyılda yaşamış olan Malaki'dir ve peygamberlik onunla son bulmuştur. Yahudi bilginlerin din literatüründe Muhammed'den bahsedilirken ismi yerine kendi koydukları lakaplar kullanılır. Bunlar Pasul – defolu, ayıplı, roe tson – koyun çobanı, roe evili – akılsız çoban, meşuga – deli, mecnun, şote – aptal, arur – lanetli, ha-raşa – kötü gibi küçük düşürücü sıfatlardır. En yaygın kullanılan meşuga ve pasul'dur.

Aslında 'Muhammed' kelimesi, Orta Çağ'dan itibaren Latince Mahumet, Fransızca Mahomet, İtalyanca Maometto, İspanyolcada Mahoma gibi farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır.

Yahudi ve Hristiyanların çoğu Müslümanların Muhammed'e bir ilah gibi inandıklarını düşünür. Hatta bir çok dini eserde ilah olarak gördüklerini ileri sürerler. Müslümanlar bunu kabul etmese de, Muhammed için gösterilen aşırı hürmet ve tazim onun putlaştırıldığı şeklinde değerlendirilir.

Ortaçağ Yahudi eserlerinde Muhammed'in Yahudileri cezalandırmak için Tanrı tarafından gönderilmiş bir bela olduğuna yer verilir. Bu görüş Muhammed hakkında anlatılmış bir efsaneden ortaya çıkmıştır. İşte o efsane:

Muhammed'in Hikayesi

Yehuda kralı Sidkiya, kendi döneminde Rabb'in gözünde kötü olanı yaptı. Tanrı da onların üzerine, kendisine karşı gelmelerinden dolayı, Kildanilerin kralını gönderdi; o da onları Babil'e sürdü. Hatalarına yenilerini eklediler ve Tanrı, onlara Peygamber Yehezkiel'i gönderdi. Fakat onun sözünü de dinlemeyip iyice inatlaştılar ve atalarından daha fazla kötülük yaptılar. Peygamber onları uyardı ve onlara "Tanrı'nız olan Rabb'e dönün ki artık hiçbir şeye hevesimiz kalmadı diyeceğimiz günler gelmesin!" dedi.

Tanrı'nın Peygamber Hoşea aracılığıyla bildirdiği "Onların ceza (yoklama) günleri geldi, hesap günleri çattı. İsrail bilsin ki, suçunuzun çokluğundan, düşmanlığınızın büyüklüğü yüzünden, 'Peygamber aptal, ruhânî insan deli sayıldı' sözleri gerçekleşecek dedi." Yehezkiel onlara azap günlerini son nesle kadar aktarılsın diye anlattı. Onlar bu sözü akıllarında tuttular fakat İsrail'in Tanrısı'ndan daha da uzaklaşarak beş yüz on sene daha da beter işler yaptılar ve sonunda Tanrı'ya yalvardılar, çünkü artık sürgün onların üzerine iyice ağır gelmekteydi.

O günlerde İsrail bilginlerinden aktarlık yapan tüccar bir adam vardı. Konuştuğunda Tanrı'nın adamı gibi konuşurdu, rüya anlatıldığında hemen tabir eder, herkes de onu dinlerdi. Günün birinde güneş doğduğu sırada adamın biri kapısının eşiğinde dikilerek ona "Bir rüya gördüm, bu rüyayı tabir edecek kimse yok, bu yüzden sana geldim" dedi. O da ona "Anlat bakalım, çünkü tabir-tevil Tanrı'dan" dedi. Adam,

"Rüyamın orta kısmının sonunda kendimi büyük bir ormanın içinde ayakta duruyor vaziyette gördüm. Birden sağımı solumu yabanî otlar kapladı. Baktım ki sol elimin ayasında bir badem ağacı büyüyor. Bu ağacın on iki gövdesi, on iki dalı ve bol yaprakları vardı, fakat kökleri kısaydı. Bütün kuşlar ve kanatlı hayvanlar ona bir sürü yuva yaptılar. Ağacın altında ise yeryüzünün bütün hayvanları çökmüş vaziyette duruyorlardı. Heyecanlandım ve şaşkınlıkla 'Bu kadar büyük bir ağırlığı avucum nasıl kaldırdı?' dedim. Yine rüyamda [bu ağacın] elimin ayasında sekiz gün on sekiz saat boyunca kaldığını gördüm. Sağ elimle sol elim bu süre boyunca savaştı ve sonunda bu günler bitti ve gökten Tanrı'nın ateşi düşerek eli ve içindeki her şeyi yedi. Böylece sağ elim sol elime galip geldi. Şaşırdım ve uyandım. İşte rüya bu! Çok korktum ve bu rüyanın açıklamasını çok merak ettiğim için gelip sana anlattım."

[Rüyayı tabir edecek] Adam, rüyayı dinler dinlemez korktu ve titredi. İçinden "Eyvahlar olsun bize ki azap günleri ve 'Hiçbir şeye hevesimiz kalmadı artık!' diyeceğimiz günler geldi" dedi. Prense "Bu çok büyük bir şey, şimdi sen yedi gün bekle, Tanrı'nın sana bildireceğini sana anlatacağım" dedi.

Adam da oradan ayrılıp gitti. [Rüya tabircisi] Yahudi adam kendini eve attı ve kapıyı kapattı. Ardından da sinagoga gitti. Tarşiş'te bulunan kohenleri, Levilileri ve yaklaşık on bin kadar insanı sinagoga topladı. Rüya tabircisi adam ağladı ve çula sarınıp kül döktü. Beldenin insanları ona "Bugün sana ne oldu böyle?" diye sordular. O da onlara "Oruç için bir gün belirleyin, özel bir toplantı yapın ve Tanrı'ya yakarın, çünkü Yehezkiel'in Hoşea'nın adıyla önceden bildirerek 'Onların ceza (yoklama) günleri geldi, hesap günleri çattı. İsrail bilsin ki peygamber aptal, ruhânî insan deli sayıldı. Ne yapacaksınız dinî bayramlarda, Rabbin bayram gününde?' dediği günler geldi çattı" dedi. [Rüya tabircisi] Adam, adamın anlattığı rüyayı nakletti ve onlara şöyle dedi:] "[Rüyanın] tabiri şöyle:

Bu rüyayı gören adam, ateşin elinin ayasında kaldığı gün sayısı gibi yaklaşık dokuz yüz yıl hüküm sürecek. On iki gövde İsmail'in (Müslümanların) on iki kralıdır. On iki dal ise Ketura oğullarıdır. Hayvanlar ise 'Sen, Tanrı'nın peygamberisin, senin sözünü dinlemeyenler öldürülecek' diyerek ona iman edecek diğer milletlerdir.

Şimdi gelin ona bir kurnazlık yapalım (bir oyun oynayalım) ve dilini karıştıralım, yemeğine zehir katalım, esenlik içinde gitmesin (ölmesin) ki İsrail evi için tökezleme taşı olmasın. Aranızdan bin kişiden birini seçerek bilgili, akıllı ve güçlü en iyi on adamı belirleyin. Bu adamlar kralın [rüya gören adamın] kapısından ayrılmayıp ona uzaktan tavsiyelerde bulunarak gün be gün onunla konuşsunlar. Onunla her görüşen ona Enoş'un şeceresini, Tufan'ı, dillerin karıştırılmasını, Keldaniler'in Ur kentinde İbrahim'in başına ne geldiğini, gök tanrıçasına tapanlara ne olduğunu, Tanrı'nın Sodom ve Gomorra'ya ne yaptığını, İshak'ın kurban edilişini, Yakup ve Esav'ın hikayesini, Yusuf'un satılışını ve sonra Mısır'da yüce bir makama gelişini, ilahi bir sevkle Yakup ve oğullarının Mısır'a nasıl gittiğini, Mısırlıların onları köleleştirmelerini, Musa'nın Mısır'da göz önüne serdiklerini (mucizeleri), Tufan'dan sonra Tanrı'nın Nuh'a emrettiği her şeyi, Tora'nın tehditkâr ayetlerini, cehennem ve cennet anlatımlarını ona anlatsın. Çünkü Tanrı her insana yaptıklarının sonucuna ve gittiği yolun gerektirdiğine göre karşılığını verir. İşte bütün bu kıssalar da kitapta beliğ bir dille yazılacak ve her dinleyen şaşkına dönecek. Öyle ki insanlar, bunlar Tanrı sözüdür, bir kadından doğan bunu yapamaz diyecek. Bu kitabın adını Kur'an diye isimlendirecekler ve [rüyayı gören] adamın eline verecekler. Onu kandırmak için bir bir o adama gidecekler, o da fark etmeyecek, [bu on seçkin Yahudi bilgini] her gün onun sofrasında onunla yemek yiyecek!"

Cemaat bunları duydu ve aralarından kralın [rüya gören adamın] sarayında boy gösterebilecek nüfuza sahip akıllı, tanınmış ve Arapça konuşan on bilge adamı seçtiler. Onlara takip edecekleri yolu söylediler. [Bu on seçkin Yahudi bilgin] milletin yanından selametle ayrıldılar. İki ay kadar oturdular ve akıllarına geleni kitaba yazdılar. Sonra altmış adet taş [tablet] aldılar ve kitapta olan her şeyi taşların üzerine kazıdılar. Sonra cemaati topladılar ve onlara şunları söylediler: "Eğer bu yaptıklarımızı açığa vurmazsanız, canımız size feda olsun!

Günahlarımızı da siz üstleneceksiniz, çünkü bu adamın arkasından giderek [Tanrı'ya] isyan etmiş olacağız. Tanrı kalplerimizdekini biliyor ki bunu isyan ve karşı gelme olarak yapmayacağız, bilakis [rüya gören] adamın sözünü dinlesinler diye onu yanıltıp fikrini değiştirmek için yapacağız. Böylece [İsrail halkının] çoğunun hayatta kalması ve harika bir biçimde canınızı kurtarmak için bunu yapıyoruz. Çünkü bütün bir İsrail toplumu ve evlatlarının yok olmasındansa sizi kurtarmak için cemaatimizin arasından on kişi olarak çıkmamız [bu işi üstlenmemiz] daha iyidir."

Bütün cemaat de "Canımız size feda olsun, korkmayın, Tanrı'nın kalbinize koyacağı şeyi yapın, Tanrı sizinle olsun" dediler. Ardından herkes evine dağıldı, [Seçilmiş bu on adam] aralarında olan bu sırrı kesinlikle ifşa etmeyeceklerine ve aynı gün o adamın yanına gitmeyeceklerine dair yeminleştiler. Birbirlerini gördüklerinde tanımazlıktan gelerek bu adam kim, ne iş yapar, hangi milletten şeklinde sorular sormak üzere anlaştılar. Böylece [rüya gören] adamın kalbini kazanacaklar ve kurdukları tuzak anlaşılmayacaktı. Altmış adet taş aldılar ve rüya tabircisi [Yahudi bilginin] evine koydular. Sonra da her biri kendi yoluna gitti ve günlerce dışarıda oturdular.

Bir gün tüccar [Rüya tabircisi] kafasını kaldırıp baktı ki rüya gören adam karşısında dikiliyor. [Rüya gören adam] ona "Nerdeydin, ne zamandır seni göremedim" dedi. O da şöyle dedi: "Çok kötü hastaydım ve yorgun düştüm, bununla beraber seni unutmadım, zihnimde tüm gün sana vereceğim cevabı tasarlıyordum. Şimdi, Tanrı'nın sözünü [rüyanın tevilini] dinle. Şansın yaver gidecek, düşmanlarınla savaşacaksın, yıldızların arasına evini kuracaksın, nâmın her yere yayılacak. Rüyanda gördüğün ağaç sensin, gövdeler ve dallar, İsmailoğulları ve Ketura oğullarıdır. Yabanî ve evcil hayvanlar ile göğün kuşları, sana katılacak ve boyun eğecek diğer milletlerdir. Onlar için Tanrı (gibi) olacaksın ve krallığın sekiz yüz yetmiş beş sene devam edecek. Ne mutlu sana inananlara ki sen milletlere peygamber olacaksın. Tanrı, senin elinle yeni bir şeriat/kitap verecek ve adı Kur'an olacak, böylece adın her yerde duyulacak."

Adam tüccarın dediklerini duyduğunda şaşkına döndü ve "Tanrı baş ve lider olmayı benim gibi kabilesinin en genci olan adama mı nasip edecek yani şimdi?" dedi. Tüccar adam ona, "Kalbin endişe duymasın, çünkü bunlar Tanrı için kolay şeylerdir, şimdi sana bir sürü altın ve gümüş vereceğim, bununla kendine ev yapacaksın ve arkadaşlarını oraya çağıracaksın, isteyen herkesi yedirip içireceksin. Para bittiğinde tekrar bana gel, ben sana daha da fazla vereceğim. Çünkü Tanrı'da yardım kıtlığı olmaz" dedi.

Adam oradan ayrıldı ve (rüya tabircisi) adamın dediklerini yaptı. Bir sürü insan ona geldi ve onlara yedirdi, içirdi. Adam bu durumu on sekiz ay kadar sürdürdü. Bir gün kafasını kaldırdığında ona doğru gelmekte olan bir haham gördü. Adam yere kadar eğilerek tazimde bulundu ve Muhammed'e "Efendim, bana bir ilham ifşa oldu. Tanrı'nın meleği gökyüzünde uçuyordu. Sureti, insan sureti gibiydi. Bu melek seni omuzlarına alarak yüce ve yüksek bir tahtın üzerine çıkardı. O taht, Tanrı'nın tahtı gibiydi ve Tanrı elini senin başına koydu. Bir de duydum ki [insanlar senden bahsederek] 'Bütün âlem onun hürmetine yaratılmış, çünkü o Tanrı'nın seçtiğidir' diyorlar" dedi.

Muhammed [bu sözlere] çok şaşırdı.

[O sırada] Haham adam [rüya tabircisi Yahudi] tüccar adamın yanlarına

geldiğini görünce tanımazlıktan geldi ve Muhammed'e "Efendim, şu karşınızda dikilen adam kim?" dedi. Muhammed de "O Yahudi bir adamdır, o da senin dediklerinin benzerini söyledi bana" dedi. Haham adam şaşırdı ve "Ona nasıl malum oldu bu durum?" dedi. Muhammed bunları duyunca cesarete geldi, çok gururlandı, zira onlara inanmıştı. On ay içerisinde bütün hahamlar onun yanına geldiler ve uzaktan uzağa tavsiyelerde bulundular.

Birbirlerini tanımazlıktan gelerek onun kalbini kazandılar.

[Zamanla] Muhammed'in eli güçlendi ve onları halkının ileri gelenleri yaptı. Artık [hahamlar] her gün onun yemek sofrasındaydılar. Gün geldi, İsrail hahamları İblis'e (Aşmeday) yemin ettirdiler ve ona "Muhammed'e git ve de ki, Tanrı senin amellerinden memnun kaldı ve dünyada benzeri görülmemiş Tevrat, Neviim ve İncil kitabının bir nüshasını vereceğini bildirmek için beni sana gönderdi" dediler.

Bunun üzerine bir gece yarısı [İblis] yalın kılıç gizlice ona gitti ve saçının kâkülünden yakaladı. Adam [Hz. Muhammed] o kadar korktu ki, ölmeyi istedi. İblis ona "Eğer sen Tanrı'nın peygamberiysen ben de Tanrı'nın ordusunun komutanıyım. Şimdi Tanrı, kitabını, ahid kitabını sana verecek, ben de bunu sana bildirmek için geldim. Benzeri olmayan ve gayba dair şeyleri haber veren bir kitaptır bu. Bütün insanlar arasından sen seçildin bu iş için, ben de sana bunları haber vermek için geldim" dedi.

Sabah oldu ve adam bütün hahamları çağırarak başından geçenleri anlattı. Onlar da çok memnun oldular ve ona "Sağlam dur (cesur ol), ikinci kez inzivaya çekil, belki seninle konuşan melek ikinci kez sana döner ve sen de ondan kitabın içeriğini ve ne zaman sana verileceğini sorarsın, böylece millet de kitap gelmeden önce hazırlık yapmış olur" dediler.

O da "Bugün dediğiniz gibi yapacağım" dedi. İkinci kez inzivaya çekildi, gece yarısı oldu, İblis bir katırın üstünde ona yaklaştı ve başında dikildi, adam çok korktu ve korkudan ölmek istedi. İblis ona "Benden neden bu kadar korktun?" dedi. O da "Bana bahsettiğin ahit kitabının içeriğini öğrenmeyi o kadar çok istiyorum ki bunun için ne yapabilirim?" dedi. İblis ona "O zaman yarın için hazırlanın, yirmi yedi gün oruç tutacaksınız. Yalnızca sabahın başlangıç vaktine az kalana [imsak vaktine kadar] kadar yiyeceksiniz, çünkü bu şekilde emredildim.

Gece yarısı ayın ışığı gittiğinde, üzerleri Tanrı'nın eliyle yazılmış yazılardan oluşan altmış tane taş [tablet] inecek ve üzerlerinde yazılı olan şeyleri çocuklarınıza sözlü olarak öğreteceksiniz" dedi. Sonra yukarılara doğru kaybolup gitti. Adam sabah kalktı ve başından geçenleri hahamlara anlattı. Onlar da onun sözünü dinlediler ve kendilerine emredilen her şeyi yaptılar.

Yirmi yedi gün bittiğinde hahamlar, İblis'i tekrar ona gönderdiler. İblis, adamın [Hz. Muhammed] yatağına gitti ve ona delilik, körlük ve şaşkınlık bulaştırdı ve ona "Kalk, çık ve Tanrı'nın sana gönderdiği ahit kitabını al" dedi. Adamın evinde büyük bir karanlık hakimdi ve çevredeki insanlar da korku içindeydi. Hahamlar altmış taşı alıp kimseye gözükmeden adamın evinin kapısına bir bir bıraktılar ve adam da onları görmedi.

Muhammed, sabah olup uyandığında kapıda önlü arkalı olarak yazılmış taşları görünce çok şaşırdı. Elini uzatıp ilk taşı aldı ve birden etrafı [meraklılarla] doldu taştı ve ondan ne yazdığını okumasını istediler ama okuyamadılar.

"Tanrı bize ne yaptı, ne yapacağız şimdi biz bu taşlarla?" dediler. Adam hahamlara sordu, onlar da "Üç gün daha oruç tut ve ayı tamamla, belki ay görünene kadar harflerin sırları bize ifşa olunur veya bakarsın Tanrı sana acır ve başta olduğu gibi meleğini tekrar gönderir" dediler. O da "Tamam öyleyse, dediğiniz gibi yapacağım" dedi.

Hahamlar bir taş levha aldılar ve üzerine yirmi yedi Arap harfini yazıp İblis'e teslim ettiler. İblis de gece yarısı adamın yatak odasına girerek taş levhayı oraya bıraktı, adam da fark etmedi. Sabah olunca adam taş levhayı buldu ve onu kavminin ileri gelenlerine gösterdi; onlar da "Kim bilir belki de bu harfler, ilk taşların anahtarlarıdır [şifreleridir]" dediler. Bugüne kadar da bu harfleri taşların anahtarları [şifreleri] olarak isimlendiregeldiler. Taşları bir araya getirdiler, sonra da bu harf elif, ikinci harf be diyerek sonuna kadar devam ettiler. (Bazı surelerin başındaki kesik harfler- Huruf-u Mukatta)

Hahamlar da taşlarda yazan herşeyi adamın taraftarlarına okuyup öğrettiler. Adamın ünü bütün ülkede duyuldu. Uzak ülkelerden bir sürü insan ona geldi ve taşlardaki yazıları kendi dillerinde yazarak memleketlerine götürdüler. [Yahudi bilginler] yazılardaki yalanları anlamasınlar diye onlara milletlerinden hiç kimsenin ahit kitabında yazan yazıları asla tefsir etmeye ve anlamaya çalışmamasını tembihlediler.

Muhammed etrafında bir hayli taraftar toplandığını görünce gururlandı. Kendi sözünü dinlemeyen her milletle savaşmaya başladı ve kalbine yok etme duygusu hâkim oldu. Yakın memleketlerdeki yabancı halklarla savaştı ve onlara galebe çalarak hâkimiyet kurdu. Birçokları ona meylettiler ve şeriatına inandılar, çünkü bütün milletlere korku salmıştı.

Gün geldi, hahamlara "Birçok millet sözümü dinledi, Tanrı tarafından göklerden bana verilen şeriatımı gün be gün dinlemeye geliyorlar. Öyle ki bu şeriat, şeriatlerin bir nüshasını içermektedir. Peki, siz İsrail evi (halkı) sözümü dinlemede neden inatçılık ediyorsunuz ve bugüne kadar öğretilerimi kabul etmeye yanaşmadınız?" dedi. Onun önünde duran hahamlar da şöyle dediler: "Seni anlamak için onların gözleri açıldığında, bizim gibi onlar da (Yahudiler) gelerek sana boyun eğecekler ve ebediyen sana inanıp bugün olduğu gibi inatçılık etmeyecekler." Adam "Hayır, onlar bana inanana kadar ahdin öcünü alacak kılıcı arkalarından yollayacağım ve o zaman rüyalarının ne olacağını göreceğiz! dedi. Onlar da "Efendimizin dediği şeyler hiç de iyi değil, o zaman onlara bu sene mühlet ver, eğer sana inanmazlarsa o zaman Tanrı'nın onlara yapman için kalbine koyacağı şeyi yaparsın" dediler.

Muhammed bundan sonra onlarla bir daha bu konuda konuşmadı. Adam, İsrail oğullarından bir kadını kendisine eş olarak aldı. Onu çok sevdi ve onun babasına ve ailesine mektup yazarak onları hükümranlığı süresince vergiden muaf tuttu ve onlara sürekli ihsanda bulundu. Hahamlar gördüler ki çılgınlıkla davranıyor ve düşünceleri kötülüğe koşuyor, yandaşlarına İsrail soyunu yok etme emrini vermesinden korktular.

'Gelin ona bir oyun yapalım' dediler ve karısıyla işbirliği yaparak yemeğine zehir koydular. Adam hastalandı ve yatağa düştü. Hastalığı iyice ağırlaştı, öyle ki ahalisine vasiyetini bildirmeye başladı. Hahamlara "Yazın ve benim adımla imzalayın ki eğer İsrail evi (halkı) dokuz yılın sonunda bana iman etmezse, onları öldürün ve mallarına el koyun!" dedi. Hahamlar da kalemi aldılar ve "Dokuz yüz yılın sonunda" yazdılar ve öfkeleri ateş gibi parladı. Adam yeniden bir ekleme yaparak "İsmimle tekrar yazın, her bayramda bir Yahudi'yi ağaca asın!" dedi. Onlar da [bu ifade yerine] "Bir kuzuyu kurban edin!" diye yazdılar ve kralın adıyla mühürlediler.

Gördüler ki eli yok etmek üzere Yahudilere uzanıyor, hahamlar ayağa kalkarak üzerine gidip onu kan dökmeden öldürdüler. Yatağında uzanmış duruyordu. Sonra da iyice bitik düştü ve öldü. Daha sonra kapıyı açtılar ve taraftarları içeriye doluştular ve onu yatağında uzanmış ölü halde buldular.

Başında ağlayıp ona "Ah efendim, vah efendim!" diye ağıt yaktılar. Hahamlar onu aldılar, kestiler, pişirdiler ve etini köpeklere attılar. Bugüne kadar ona ne olduğunu kimse bilmedi. Bir eşeğin kalça kemiğini alıp "Kalça kemiği bu, bedeni de semaya yükseldi" dediler. Sonra çelik bir tabut yaptılar ve kemiği tabuta koydular ve üzerine "Bu, onun kalıntısıdır" diye yazdılar.

Tabut yer ile gök arasında uçtu ve Mekke'nin ortasında bulunan Mitşe'ye gitti. Orada onun adına bir ev inşa ettiler. Müslümanlar o gün bugündür her sene bütün ülkelerden orayı ziyarete giderler.

Not: Metinde Muhammed'in cesedinin parçalanıp köpeklere yedirildiği bilgisi Ortaçağda yazılmış bazı eserlerde de mevcuttur. Örneğin, bugünkü İspanya'nın kuzeyinde bulunan Roncevaux'da 778 yılında yapılan savaşla ilgili kahramanlık hikayelerinin anlatıldığı 12. yüzyıla ait La Chanson de Roland adlı şiirde Muhammed'in cesedinin bir çukura atılarak domuzlar ve köpekler tarafından parçalandığı anlatılmaktadır. Hadislerde Muhammed'in cenazesinin 3 gün gömülmeden tutulduğu, 3. günün sonunda bir mezarlığa değil de, öldüğü odaya gömüldüğü aktarılır. Sebep olarak da bir zayıf hadis gösterilerek "Peygamberler öldükleri yere gömülür" denir ama öldüğü yere gömülen bir başka peygamber örneği yoktur. Aksi bir örnek, Yakup Mısır'da ölmüş ama Kenan'a götürülüp gömülmüştür. Muhammed'e bir cenaze töreni yapılmamış olmasındaki tuhaflık, bu hikayedeki cesedinin köpeklere yem edilmesi ifadeleri ile iyice tuhaflaşıyor. Mescid-i Nebevi'de olduğu iddia edilen mezarı açılmadan aydınlanamayacak bir konu…

Kaynak:

YASİN MERAL Ankara Üniv. İlahiyat Fakültesi

http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/1762/18678.pdf 

https://panteidar.wordpress.com/2016/02/21/mahometin-hikayesi-ucan-tabut/

a45UyF587661-160308115010 Oraj Poyraz At Neomailbox cimcime@neomailbox.net
2016/03/08  12:00 1  39  undefined undefined Milli_Haber@googlegroups.com


 

GELDIMSE
. . . . . .
Geldimse bu dunyaya ne bulmus dunya
Gitsem de eger kiymeti eksilmez ya !
Bir kimse cikip da anlatip soylemedi
Gelmekte ve gitmekteki hikmet ne ola?

OMER HAYYAM

Kahrolasi insan ne nankordur (inkarcidir) (ABESE 80/17)
O size istediginiz her seyden verdi.
ALLAH in ni metlerini sayacak olsaniz sayamazsiniz.
Dogrusu insan zalim ve keffardir (nankordur) (IBRAHIM14/34)

Soner Yalcin: Bir ateistin hafizlik gunleri

1 Sub, 2015


AZIZ NESIN 100 YASINDA


Gulmecenin dahi ustasi... Buyuk yazar... Zindanlara, surgunlere, issizlige, tehditlere ragmen tum yasami-mucadelesi tutarlilik, kararlilik ve direnmeyle gecen aydin...

Guc donemlerin cesur devrimcisi... Zekasi, dili ve kalemi keskin muhalif... Maddi olanaklarini kimsesiz cocuklarin egitimine harcayan humanist egitimci... Ulke sevdalisi... Gercek adi Mehmet Nusret olan Aziz Nesin in cocuklugu Cumhuriyet in dogum hikayesine benzer. Iste gozyaslari icinden gecen cocuklugunun hikayesi...


Zorluklar icinde gecen cocukluk...

Ilk inanc kirilmasi ne zaman oldu?

Uc yasindaki kiz kardesinin ayaklari tutmuyordu. Hastaligin adi, besinsizlikten-bakimsizliktan ileri gelen kemik hastaligi, rasitizm idi.

Yalniz adini isittikleri doktor, ulasilmaz luks yaratik gibiydi.

Olen cocuklar icin Allah verdi, Allah aldi denilirdi.

Hekimden, ilactan cok once iyi besin, bol yiyecek olsaydi kardesi iyi olacakti. Ama para yoktu. Para odenmeden yapilabilecek tum kocakari ilaclari denendi.

Annesine ogut verdiler:

Aksam ezani okunacagi sirada, cocugu mezarliga goturup, bir mezar tasinin dibine birakacaksin. Hic arkana donup bakmadan, bir damla gozyasi dokmeden, evine geleceksin. Arkanizdan gelen bir baskasi cocugu alip eve getirecek...

Her gece Ikbal, kizini kucagina alip, oglunun elinden tutup, Merkezefendi Curukluk Mezarligi na gitti.

Bu kisa kadar surdu. Bir kez bile, ne annesi donup arkasina bakti, ne de kiz kardesi agladi.

Bir gun...

Babasi Abdulaziz, bir elma uzatti; Bak oglum bu elmalari Allah sana gonderdi, dua et!

Kiz kardesi babasinin kucaginda kucucuk tabutla cikip gitti. Anlayamadi; babasi

kiz kardesini kara kutu icinde mezarliga birakacak; o da mezarlikta iyi olup, kosa kosa eve donecek...

Yillar sonra, Gozyaslarinin icinden gecip geldim, beni mizahci yapan hayatimdi... diyecekti.


RABBIKE FERGAB


Yas siniri yoktu; yuruyebilen her cocuk okula gidiyordu...

Okul camiye biti$ik kucuk odaydi.

Dort yasindaydi Sibyan Mektebi ne gittiginde. Ilk fesini o zaman giydi.

Ogretmeni mahallenin imamiydi. Rahle onunde bagdas kurup, elifbe cuzu okudu. Namaz surelerini ezberledi.

Bir gun... Ve ila rabbike fergab der demez basindaki fes havalandi. Fesi hocanin sopasinin ucundaydi. Eve gidince agladi; Hoca fesimi aldi. Annesi, Masallah!.. Oglum fergab a gelmis diye sevincle oglunu optu.

Tore oyleydi. Hoca, aileye cocuklarinin yetistigini boyle bildiriyor ve hediye bekliyordu. Bir tepsi baklava karsiliginda, fes geri alinirdi. Annesi bir tepsi borek yapip gonderdi. Mehmet Nusret, yoksulluklarindan dolayi bir tepsi baklava goturemedigi icin cok uzuldu.

Kucuktu... Bes bucuk yasindayken babasiyla ilk kez teravih namazina gitti. Secdeye basini koyup kaldiramadi; uyuyakalmisti...


GALIP HOCA


Sekiz yasindaydi...

Babasi, bir cuma namazina gittiklerinde Geredeli Ali Galip isimli biriyle tanistirdi. Arapca, Farsca, Fransizca ve yuksek matematik bilen, bir Rifai ve Kadiri dervisiydi...

Sairdi; mahlasi, Galib-i Nihani idi.

Mars bile besteliyordu. Hattat ti...

Zamanina gore cok ilerici bir adam oldugu icin, ne hocalarla ne de seyhlerle uyusabilmisti. Bu yuzden isi gucu yoktu.

Kasimpasa nin Curukluk Tekkesi nin kucuk odasinda kaliyordu.

Topugu yirtik corapli, tabani delik ayakkabili, yari ac yari tok bu derya adam parasi olmadigi icin hamama gidemediginden cogu zaman bitlenirdi.

Mehmet Nusret i iste bu Galip Amca si okuttu.

Ilk ondan ogrendi okuma yazmayi. Sonra Arapca ya basladilar; Emsile, Bina, Maksut...

Husn-u hat yani guzel yazi, kaligrafi ogrendi.

Hesap, hendese (aritmetik-geometri) ogrendi.

Ve Kur an okuma ilmi/tecvit ogrendi.

Galip Amcasi nargile tiryakisiydi; dersler kahvehanelerde de surdu gitti:

-Ketebe yi cek...

-Bab lari say...

-Zekere nin ism-i faali?..

Bu arada...

Galip Amcasi kahvedekilere Sokrates i, Eflatun u, Aristo yu anlatiyordu.

Mevlana diyordu; Haci Bektas Veli diyordu; Ibn-i Haldun diyordu.

Sonra donup Mehmet Nusret e, Musel-les-i mutesaviyuladla (eskenar ucgen) ciz diyerek derse devam ediyordu.

Bir gun... Neredeyse denize dusuyordu. Galip Hoca o gunden sonra cimnastik derslerine baslayacakti; daha cevik olmasi icin! Fakat...

Babasi bozuldu; cimnastik kafirlikti!..

Galip Amcasi bunu duyunca kizdi;

Farsca derslerini birakti, Fransizca ogretmeye basladi!


SIS BASTIRDI


Mehmet Nusret hafiz oldu.

Cubbe giydirdiler; basina sarik bagladilar. Kasimpasa Buyuk Cami de ogle namazlarindan sonra Kur an okudu.

Dinleyenler agladi ve tecvit bilmesine sasirdi.

Hafizdi ama yasi kucuktu...Oyle ki annesi oruc tutmasini istemiyordu. Babasi bile, sadece ramazanin ilk ve son gunu oruc tutmasina izin verdi. Oysa o, cocuklugunda aksatmadan oruc tuttu. Ve...

Ramazan da kimi gunler tekkede zikire katildi.

Ustunde beyaz bir entari, bir hirka, basinda tepesi tugrali bir arakiye vardi. Semahanenin ortasinda on tane dervis donuyordu; iclerinden biri Mehmet Nusret ti.

Dervisler; yanaklarina uclari sivri sis batiriyordu. Batiranlardan biri, Mehmet Nusret ti.

Cocuklugunu hic yasayamadi. Cember cevirmedi; zipzip, bilye almadi eline: ucurtma ucuramadi, korebe, elbende, uzunesek, birdirbir oynayamadi. Cocuk olmus tek bir gunum yok diyecekti yillar sonra...


EVDEKI TARTISMALAR


Hep define arayan babasi, II. Abdulhamit hayraniydi. Mustafa Kemal i sevmiyordu ve Kor Kemal diyordu! Cevresi de oyleydi; bagli oldugu Curukluk Dergahi seyhinin oglu Ankara daki millicilerle savasmak icin Kuvay-i Inzibatiye yazilmisti.

Oysa Galip Amcasi, Kuvayi Milliye den yanaydi. Garplilasmadan yanaydi. Medeniyetten yanaydi.

Yillar sonra soyle diyecekti: Galip Amca olmasaydi beni okutup yetistirmeseydi, ben bugunku ben olamazdim.. Anama ve ona cok borcluyum...

Annesi, oglunu hukumet mektebine ( Mekteb-i Iptidaiye ya da Iptidai Mektebi ) vermek istiyordu. Babasi ise hukumetten gelen her seye karsi idi. Oglu, hafiz, dervis ya da sarikli hoca olacakti.

O donem, tenassur yani Hristiyan olmak , diye bir soz vardi; babasina gore hukumet mektebine gidenler, tenassur ediyor/ kafir oluyorlardi...

Osmanli bitmis, Cumhuriyet kurulmustu...

Babasi nasil kizmasin; Curukluk Tekkesi seyhinden postnisin icazeti almisti; yani kendisi tekke kurabilecekti. Tam kuracakken Cumhuriyet tekkeleri kapatti!..


VE CUMHURIYET


Cumhuriyet, yillardir issizlik ceken Galip Hoca yi Gebze nin Balcik Koyu ne ogretmen atadi. Ogrencisi Mehmet Nusret de Cumhuriyet sayesinde ilk parasini kazandi: 50 kurus!

Yasaya gore, imamlar sinavdan gececek ve sinavi veremeyenlerin imamligi alinacakti. Mehmet Nusret, Kasimpasa pazar yerinin dibinde bir caminin imamina haftada 50 kurusa Tevcit ve Arapca ogretmeye basladi.

Cumhuriyet, Mehmet Nusret in yasamini kokten degistirdi; 1924 te Istanbul Suleymaniye deki devlet okulu Kanuni Sultan

Suleyman Iptidai Mektebi ne ucuncu siniftan basladi.

Ressam olmak istiyordu... Annesi ise deniz subayi olsun istiyordu...

12 yasinda annesini veremden kaybetti. Son sozu; Oglum yatili okuyor, gozlerim acik gitmeyecek oldu...

Darussafaka...

Ve Kuleli Askeri Lisesi...

Mehmet Nusret subay cikti.

Zamanla Aziz Nesin oldu...



Mehmet Nusret oldu Aziz Nesin yasiyor


1935- Kuleli Askeri Lisesi ni bitirip Harp Okulu na gecti.

1937- Astegmen oldu.

1939- Askeri Fen Tatbikat Okulu nda okurken bir yandan da Istanbul Guzel Sanatlar Akademisi ogrencisiydi.

1940- 3. Kolordu Istihkam Taburu nda takim subayi olarak Muratli ya gitti. Evlendi.

1941- Trakya da cadirli ordugahta gorev yapti.

1942- Erzurum a atandi.

1942- Ustegmenlige yukseldi; Kars a atandi. Ilk cocugu Oya dunyaya geldi.

1943- Ikinci cocugu Ates dunyaya geldi.

1944- Safranbolu ya atandi. Safranbolu dan Istanbul a gelip Rami Kislasi na yerlesti.

Yolda keci satip erlerine yiyecek aldigi ve iki askerine kanunsuz izin verdigi icin gorevini kotuye kullanmak sucundan 3 ay 10 gun hapse mahkum edilerek ordudan cikarildi.

1945- Istanbul Nuruosmaniye de bakkallik yapti.

1945- Karagoz gazetesinde ve Yedigun dergisinde redaktorluk ve yazarlik yapti,

1945- Tan gazetesinde kose yazarligina basladi. Gazetenin tahrip edilmesiyle issiz kaldi.

1945- Cumartesi adli dergi cikardi.

1946- Turkiye Sosyalist Partisi ne uye oldu. Sonra istifa etti.

1946- Rifat Ilgaz ve Sabahattin Ali yle Markopasa/ Merhumpasa/ Malumpasa vd. gulmece yayinlarini cikardi. Yazdiklari nedeniyle emniyette 17 gun iskence gordu.

ABD nin Truman doktrinine karsi cikan yazisindan dolayi 10 ay hapse mahkum edildi.

1946- Bursa ya surgun edildi.

1948- Azizname kitabi nedeniyle dava acildi; 4 ay tutuklu kaldi, beraat etti. Esinden ayrildi.

1949- Ingiltere Kralicesi Elizabeth, Iran Sahi Riza Pehlevi, Misir Krali Faruk, kendilerini asagiladigi iddiasiyla dava actilar. 6 aya mahkum edildi.

1950- Cikardigi Bastan adli dergide Politzer in Marksist Felsefe Dersleri cevirisi nedeniyle 16 ay hapis ve 16 ay surgune mahkum edildi.

1952- Istanbul/Levent te Olus Kitapevi ni acti, batti.

1953- Beyoglu nda Paradi Fotograf Studyosu nu kurdu, batti.

1954- Akbaba dergisinde yazmaya basladi.

1955- Istanbul daki azinliklarin ev ve dukkanlarina yapilan 6/7 Eylul saldirisinda sucu solcularin uzerine atmak maksadiyla tutuklandi. 6 ay tutukluluktan sonra sorguya bile gerek gorulmeden saliverildi.

1955- Ilhan Selcuk-Turhan Selcuk ile Dolmus dergisini cikardi. Dolmus dergisi ve Yeni Gazetesi nde kose yazarligina basladi. Evlendi.

1956- Italya daki uluslararasi yarismada birincilik odulu olan Altin Palmiye yi kazandi. Ucuncu cocugu Ali dunyaya geldi.

1957- Yine Italya da ikinci kez Altin Palmiye yi kazandi. Dorduncu cocugu Ahmet dogdu.

1959- Aksam Gazetesi nde yazarliga basladi.

1961- Tanin Gazetesi nde yazarliga basladi. Yazilarindan oturu Balmumcu Cezaevi ne konuldu, 4 ay tutuklu yargilandiktan sonra aklandi. Zubuk dergisini cikardi.

1962- Kemal Tahir le kurdugu Dusun Yayinevi anlasilamayan nedenle yandi.

1965- 50 yasinda ilk pasaportunu aldi.

1966- Bulgaristan daki uluslararasi gulmece yarismasinda birincilik odulu olan Altin Kirpi yi kazandi.

1968- Milliyet in actigi Karagoz Oyunu yarismasinda birincilik odulu aldi.

1969- Moskova daki uluslararasi gulmece yarismasinda Krokodil birincilik odulunu kazandi.

1970- Turk Dil Kurumu nun oyun odulunu kazandi.

1972- Kimsesiz cocuklari yetistirmek icin Nesin Vakfi ni kurdu.

1974- Asya-Afrika Yazarlar Birligi nin Lotus odulunu kazandi.

1975- Turkiye Yazarlar Sendikasi Genel Baskani secildi.

1976- Uluslararasi yarismada birincilik kazanarak Hitar Petar odulu kazandi.

1978- Buyuk Grev ve Tek Yol gibi eserlerinde solu elestirdi.

1978- Madarali Roman Odulu nu kazandi.

1980- Esinden ayrildi.

1983- ABD deki uluslararasi toplantiya pasaportuna el konuldugu icin gidemedi.

1984- Darbeye karsi cikan Aydinlar Dilekcesi girisimini organize etti.

1985- PEN Kulubu onur uyeligine secildi.

1989- Demokrasi Kurultayi topladi. Olusturulan Demokrasiyi Izleme Komitesi es baskani oldu.

1989- Tolstoy Altin Madalyasi na deger goruldu.

1993- Aydinlik gazetesini cikardi; basyazari oldu. Iclerinde bircok yazar ve sanatcinin bulundugu 37 kisinin olduruldugu Sivas kiyimindan kurtuldu.

1995- Isvec te Dunya Barisina Katki Odulu aldi.

Ve... 5 Temmuz 1995-Cesme deki kitap imza gunu sonrasi saat 01.05 te vefat etti.

Vasiyeti geregi dini toren istemedi; Nesin Vakfi bahcesine gomuldu...

Ateist idi... Fakat...

Islam a karsi degildi; hicbir dine, inanca karsi degildi.

Karsi oldugu din adina yapilan bagnazlikti; dincilikti.

Tanrisi vicdani oldu...

Yasami boyunca 110 eser kaleme aldi...

Hakkinda 300 dava acildi. Toplam 5.5 yil hapis yatti...

Imzasiyla yazdirilmadigindan yasaminda toplam 200 takma isim kullandi.

Nazim Hikmet ten sonra dunyada en cok taninan yazarimiz oldu; Turk mizahini dunyaya tanitti...

NOT: Bilgileri Aziz Nesin in Boyle Gelmis Boyle Gitmez eserlerinden derledim. Okumanizi cok isterim. Hepinizin Aziz Nesin in kitaplarindan 5-10-100 adet satin alarak Nesin Vakfi na katkida bulunmanizi isterim...


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder