11 Ekim 2017 Çarşamba

"DİNİ ÇOK ÖVEN KİTAPLAR OKUYA OKUYA DİNE KARŞI BAKIŞIM DEĞİŞTİ"

12 Ekim 2017 Çarşamba 


"DİNİ ÇOK ÖVEN KİTAPLAR OKUYA OKUYA DİNE KARŞI BAKIŞIM DEĞİŞTİ"

Muhafazakâr gençler arasında deizmin yaygınlaştığı tartışması sürüyor.

Muhafazakâr gençler arasında deizmin yaygınlaştığı tartışması sürüyor. Geçen hafta pek çok yazarın köşesine taşıdığı bu iddia, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından çıkarılan aylık 'Diyanet' dergisinin ağustos sayısında "Deizm, Ateizm, Nihilizm Kıskacında İnsanlık" konusunun işlenmesinin ardından alevlenmişti.

Konuya ilişkin ODTÜ Felsefe Bölümü öğretim üyesi Prof. Yasin Ceylan, Habertürk'ten Kübra Par'ın sorularını yanıtladı.

İşte o röportajdan bir bölüm:

- Dindar muhafazakâr gençler arasında deizmin yükseldiği öne sürülüyor. İmam hatip ve İlahiyat mezunu bir felsefeci olarak bu tartışmalara nasıl bakıyorsunuz?

Deizm, tüm evrenin gerisinde hareket veren bir güç olduğuna inanan bir Tanrı inancıdır. Ancak bu Tanrı insanların ilişkilerine karışmaz. Sadece ilk hareketi verir, dolayısıyla bir elçi göndermez, kutsal kitap göndermez. Yasaklar koymaz. Bir Tanrı vardır ama sadece evrene başlangıç hareketi veren bir kudrettir. Gençlerin neden deizme yönlendiğiyle ilgili ben bir araştırma yapmadım ama Batı basınında da bu tür makaleler çıkıyor. Kutsal kitaplardaki metinlerin bilimlerle çeliştiğine inananların sayısı arttı. Batı'da, modern çağda artık geleneksel Hıristiyanlık inancındaki Tanrı'yı kabul eden, kiliselere giden çok az kişi kaldı.

- Gençlerin arasında deizmin yaygınlaşmasını neye bağlıyorsunuz?

Bunu Sami dinlerinin kısıtlayıcılığına, insan zihnini belli kalıplara sokmasına bağlıyorum. İnanç devri kapandı, insanlar artık bilgiyle hareket etmek istiyorlar. İnancın yerini bilgi ve sorgulama aldı. "Hayır ve şer hepsini Tanrı yaratmış" diyorlar. Birçok rasyonel insan "Peki, şer'i niye yaratmış olsun, bu kötülüklerin gerisinde niye Tanrı olsun" diye soruşturuyor ve sonunda Semavi dinlerdeki Tanrı'ya karşı sempatisini yitiriyor. Hıristiyanlıkta da, İslam'da da böyle oldu. İnsanlar rasyonelliğin daha güçlü olması sebebiyle Sami dinlerindeki Tanrı'dan uzaklaşıyorlar.

'İSLAM'IN BATI TİPİ MEDENİYET KURMA İHTİMALİ YOKTUR'

- Türkiye'deki gençlerin deizme meyletmesinde İslam dünyasının içinde bulunduğu durumun da etkisi olabilir mi?

İslam medeniyeti diye bir iddia söz konusuysa, o medeniyet Batı dünyasının tanımladığı bir medeniyet olamaz, çünkü o medeniyetin unsurları daha çok öbür dünyaya yöneliktir. Şimdiki İslam dünyasının 100 yıl öncesinden daha iyi olduğunu mu sanıyorsunuz, hiç iyi değil. Yüzyıl önce İslam dünyası başta Osmanlı olmak üzere, galip güçler tarafından paramparça edildi. Aradan yüzyıl geçti, 50'ye yakın İslam ülkesi var, hangisi ne yapıyor? Özellikle bu son zamanlarda tekrar dini kimliğe, eğitimde dini kavramlara, başarılı gençlik yerine dindar gençliğe dönüş ideali var ve bu çok yanlış. Böyle bir gençliğin Amerika, Avrupa gençliği ile yarışabilmesi size makul geliyor mu?

- Ne ilgisi var?

Çünkü Müslüman dünya mutluluğu peşinde değildir, öbür dünya mutluluğu peşindedir. Ben 14 yaşımdayken Kuranı Kerim'i Arapça tefsirlerinden okuyan bir insanım. İslam metinlerinin nasıl bir dünya görüşünü sunduğunu iyi bilirim. İmam hatipte okudum, medreseden geliyorum, İslam'ın ön gördüğü dünya, öbür dünyaya yatırımdır, buraya geçici bakar. Dünya mutluğu ikinci plandadır, asıl mutluluk ertelenmiş mutluluktur. Bununla ilgili, "Burası öbür tarafın tarlasıdır, ne ekersen onu biçersin" gibi birçok hadis var. Bir insanın zihninde bu varken neden bu dünyada bu kadar başarılı olsun? Yatırımı öbür tarafadır. İslam'ın Batı tipi bir medeniyet kurma ideali yoktur, ihtimali de yoktur. Batı medeniyetinde, bilim, sanat, edebiyat, refah, neşe, şiir falan var. İslam böyle bir toplum öngörmüyor. Ben de iddia ediyorum ki dünya mutluluğu olmadan başarı olmaz, dünya mutluluğu olmadan ahlak da olmaz. Mutsuz insan ahlaklı olamaz, sevemez. Mutsuzlar arasında dayanışma da olamaz.

- Ya o insanlar ahrete çalıştıkları için mutlularsa?

İnsan tabiatına aykırıdır, insan tabiatı bu dünyaya yönelik mutluluk ister. Dünyasını mükemmelleştirmeyen insan kim olursa olsun mutsuzdur. Dünyevi mutluluk, başarı ve ahlakın temelidir. Dünya mutluluğunu bypass eden herhangi bir düşünce, din, rejim, insanlığa zarar verir.

Ama İslam âlimleri, "Hem dünya hem ahiret için çalışın" der.

Bu bir safsatadır. Her ikisini bir arada yapmak mümkün değildir. O yüzden Müslümanların çoğu ikirciklidir. İçten içe refahı, dünyayı, hazları ister ama zihindeki değerler onları günah sayar, öbür tarafı ister. İçi dışı bir olmayan insan olurlar.

'DİNİ ÇOK ÖVEN KİTAPLAR OKUYA OKUYA DİNE KARŞI BAKIŞIM DEĞİŞTİ'

- "Her deist aynı zamanda bir ölçüde de agnostiktir" tezine katılır mısınız?

Bir bakıma öyledir. Agnostik, "Bilmiyorum" deyip aradan çıkmaktır. "Benim yeteneklerim, aklı havsalam bunu anlamaya, idrak etmeye muktedir değildir" deyip, biraz haddini bilmektedir. Agnostizmin de yine bu asrın cereyanlarından olduğunu söyleyebiliriz.

- Siz de kendinizi 'deist' olarak adlandırıyor musunuz?

Tanrı hakkında bazı fikirlerim var. Tanrı tarif edilemez. Kutsal kitaplar da, "Ne düşünürsen o değildir" diye yazar. Tanrı'yı reddeden kimseler Tanrı'nın bizzat varlığını reddeden değil Tanrı tariflerini reddeden kimselerdir. Çünkü her türlü Tanrı tarifi ve tasviri yanlış ve eksiktir. Benim Tanrı anlayışım, büyük filozof Spinoza'nın Tanrı anlayışına yakındır. Biraz da tabiiyyuna yakın olduğumu söyleyebilirim. Evrenin varlığının sonsuzluğuna, ebediyetine inanıyorum. Evren bir nesne değildir ki kimin yarattığını konuşalım. Evrenin gerisine insan aklı yetmez.

- İlahiyat okumuştunuz, İmam hatip mezunuydunuz, İslam'a çok hâkimdiniz. Dine dair düşünceniz ne zaman değişti?

Edinburgh'da teoloji-felsefe ilişkisi üzerine doktora yaparken din karşıtı bir şey okumadan dini tavrım değişti. Daha ziyade, dini çok öven kitaplar okuya okuya dine karşı bakışım değişti diyebilirim. Bu da 30'lu yaşlarda başladı, gittikçe derinleşti ve felsefi tavır haline geldi.

PROF. YASİN CEYLAN: FELSEFEYE GİREN İMANDAN KOPAR, DİNLE ALAKASI KALMAZ

- İlahiyat okuduktan sonra kariyerini felsefeye adamış bir akademisyensiniz. İslam'la felsefe arasında öteden beri gelen bir gerginlik olduğunu söyleyebilir miyiz?

Evet, ikisi arasındaki ilişki sorunludur. İslam tarihinin ikinci asrından itibaren felsefe Müslüman düşünürlerin zihnine girmişti. Birçok eser Yunanca'dan veya daha çok Süryanice'den Arapça'ya çevrilip okunmuştu. Bu seküler bir cereyandı ve yüksek seviyede kabul gördü; Farabi, İbn-i Sina, Ebubekir Zekeriya Razi gibi birçok filozofun yetişmesine sebep oldu. İbni Sina ve Farabi kendilerini tamamen felsefeye verdiler. Birçok dini kavramı da felsefi açıdan ele aldılar. Tabii bunlar problem yarattı. 11. asırda Gazzâli geldi, bu kişilerin dinden saptıklarını ve bu sapkınlıkla küfre girdiklerini söyledi. Tahafüt al-Falasifa adlı eserinde filozofları eleştirdi ve felsefeyi dine zarar veren bir disiplin olarak ortaya koydu. Buna karşılık İbn Rüşd, yaklaşık bir asır sonra, "Tehafütü't-tehafüt" (Tutarsızlığın Tutarsızlığı) adlı kitabı yazdı ve "Aslında Kuran-ı Kerim'de felsefi düşünceyi savunan birçok ayet vardır" deyip Gazzâlî'yi eleştirdi. Zaman içinde Gazzâlî'nin kitabı çok etkin oldu, İbn Rüşd'ünki ise olmadı. İbn Rüşd'ün, "Bir hakikat birliği var; ya inançla ya da felsefi tefekkürle yaklaşırsın ama hakikat değişmez" gibi bir iddiası var. Ama bana göre felsefe ile inancı birbirinden ayıran Gazzâlî daha doğru şeyler söylüyor; felsefe ayrıdır, inanç sistemi ayrıdır. Aynı şeyleri söylemezler. Felsefe hakikatin peşindedir, inanç sisteminde ise hakikat aranmaz.

- Öyleyse felsefeyle ilgilenenler İslami açıdan küfre girmiş olur mu?

Felsefeye giren zaten geleneksel imandan kopmuştur; rasyonellik ağır basmıştır, inançlarında şüphe ortaya çıkmıştır. Şüphe ile iman da yan yana kalamaz. Felsefi düşünceyi dinin hizmetine sokmaya çalışanlar da var ama onlar felsefeci değildir. Onlar felsefi araçları din için kullanıyorlardır. Felsefenin içinde olan kimselerin dinle, inançla fazla bir alakaları kalmaz, şüpheci olurlar. Konformist olamazlar.

- Sizin yaşadığınız da bu muydu?

Ben teologdan ziyade, bir felsefeciyim. Felsefe dersi veren ve felsefe yapan biriyim, dolayısıyla benim teolog vasfım kalmamıştır. Ama teoloji eğitimi gördüğüm için o alana profesyonelce bakabiliyorum. Batı düşüncesini merak ettim. Yıllarca ortaçağ felsefesi dersi verdim. Batı filozoflarının kitaplarını okudum ve o isimlerden etkilendim. felsefecilerin cenahına kaydım ve teologları da karşımda buldum. Onlarla konuşmayı seviyorum ama onlar beni pek sevmezler. (Gülüyor)

Odatv.com

 
a45UyF587661-171011231130 Oraj Poyraz At 0raj.p0yraz@neomailbox.net 0raj.p0yraz@neomailbox.net
2017/10/12  02:06 1  39  3-ekim-dernegi@googlegroups.com


 

Odi profanum vulgus et arceo
Insan surusunden nefret ediyorum ve uzak duruyorum. (Horatius)

Latin Atasozu

Kisi, hep sihhat ve selamette olsa idi, bu ikisi onun helaki icin kafi gelirdi

(I.Asakir)
Lutfen bundan sonra Muslumanlardan eza, cefa ceken, basina bir musibet gelenler aglayip, zirlamasin.
Cunku baslarina gelen her turlu olumsuzluk onlarin Allahin sevgili kullarindan oldugunu gosteriyor.
Ben demiyorum, hadisler, ayetler boyle soyluyor.

DOGA YASALARI UZERINE DUSUNCELER -14-

Japonya daki Hida sehrinin yakininda, Ikenoyama daginin yuzlerce metre altinda buyuk bir parcacik algilama laboratuvari ve yeralti gozlem istasyonu bulunur. Burada radyoaktif parcaciklarin ve proton gibi parcaciklarin bozunum sureleri hesaplanmaktadir. Dunyaya uzaydan gelen kozmik isinlarin etkisini en aza indirmek icin yerin derinliklerinde insa edilmistir. Baslangicta, Gunes icindeki cekirdek fuzyonunun urettigi parcaciklari tesbit etmek icin kurulan bu tesiste, Dunya nin cekirdek isi degisimleri, yerkuredeki radyoaktif bozunum gibi pek cok arastirma yapilir. Sadece bu laboratuvarin varligi dahi, umarim parcacik fiziginin ne kadar ciddi bir alan oldugunu gostermeye yeter.

Japonya daki Super-Kamiokande teleskopunun icinden bir goruntu. Bu tesiste proton bozunmasi, Gunes patlamalari, atmosfere giren notronlar ve supernova faaliyetleri gibi kozmik olaylar incelenir.

Atom alti parcaciklara inildikce, adeta su meshur Rus Matruska bebekleri gibi, atom parcaciklarinin farkli alt parcalardan veya birbirleri ile iletisime giren kumelerden olustugu anlasilmaya baslandi. 1967 de, Nobel odulu alan Pakistan li ilk musluman fizikci Abdusselam ve Steven Weinberg zayif nukleer kuvvet uzerinde calisarak elektro zayif kuvvet adi verilen bir etkiyi ortaya cikardilar ve W+, W-, Zo parcaciklari olmasi gerektigini gosterdiler. Z ve W parcaciklari CRN deneylerinde 1983 te dogrudan gozlemlendi. Kuantum kuraminin zayif nukleer kuvvete uyarlanmasina kuantum krodinamigi, KKD denildi. Bu kurama gore, proton, notron ve diger temel madde parcaciklari kuarklardan meydana geliyordu. Kuarklar bir araya gelerek Hadron denilen madde kumelerini olusturmaktaydilar. Bu madde parcaciklarinin en kararlilari ise proton ve notrondu. Kuarklarin ayrica kendi karsit parcaciklari bulunmaktadir ve bunlar elektriksel olarak zit yuke sahiptirler. Fakat kuarklarin bir baska acaip ozelligi bulunmaktadir. Alintiliyorum.

KKD ayrica asimptotik ozgurluk adli bir ozellige sahiptir. Asimptotik ozgurluk su anlama gelir. Kuarklar birbirine cok yakinken aralarindaki guclu kuvvet zayiftir, ama kuarklar birbirinden uzaklasirsa sanki lastik bir bantla bagliymislar gibi bu kuvvet artar. Asimptotik ozgurluk, kuarklari tek basina neden dogada gozlemliyemedigimizi ve neden laboratuvarda uretemedigimizi aciklar. Kuarklari tek basina gozlemleyemesek de, modeli kabul ediyoruz, cunku proton, notron ve diger madde parcaciklarini aciklamakta cok iyi is goruyor.

Elektromanyetik kuvvet ve zayif nukleer kuvvet, kuantum kuramina uyarlanirken, dogal kuvvetlerin, anlasilmasi en basiti gibi gorunen kutle cekim kuvvetinin uyarlanmasinda ortaya buyuk zorluklar cikmaya baslamisti. Alintiliyorum.

Kutle cekimin kuantum kuramini olusturmanin bu kadar zor olmasi, Heisenberg in belirsizlik ilkesiyle iliskilidir. Cok acik olmamakla birlikte bu ilkeyle baglantili olarak bir alanin degeri ve degisim orani, bir parcacigin konumu ve hiziyla ayni rolu oynuyor. Yani biri ne kadar dogru olarak belirlenirse digeri o kadar az dogrulukta belirlenebiliyor. Bunun onemli bir sonucu, bos uzay diye bir seyin olmamasidir. Cunku bos uzay demek, bir alanin hem degerinin hem de degisim oraninin tam olarak sifir olmasi demektir. Belirsizlik ilkesi hem alanin hem de degisim oraninin kesin olmasina izin vermedigi icin uzay asla bos degildir. Uzay, minimum enerji durumunda olabilir ve bu duruma vakum denir. Bu bir kuantum gecikmesi veya vakum dalgalanmasidir - parcaciklar ve alanlar titreserek var olur ve yok olurlar.

Vakum dalgalanmalari bir cift parcacigin bir zamanda birlikte ortaya cikmalari, ayrilmalari ve sonra yeniden biraraya gelerek birbirlerini yok etmeleri olarak dusunulebilir. Bu parcaciklara sanal parcaciklar denir. Gercek parcaciklarin tersine sanal parcaciklar dedektor ile gozlenemez. Ancak dolayli etkileri, ornegin elektron yorungelerindeki kucuk enerji degisimleri olculebilir ve kuramsal ongorulerle dikkat cekecek dogrulukta ortusur. Sorun su ki, sanal parcaciklarin enerjileri vardir ve sonsuz sayida sanal parcacik oldugu icin enerjileri de sonsuz miktarda olacaktir. Genel gorelilik kuramina gore bu, sanal parcaciklarin evreni sonsuz kucuklukte bir olcege kadar bukebilecekleri anlamina gelir, ancak bunun gerceklesmedigi ortadadir!

Soruna cozum super simetri ve super cekim kavramlarindan geldi. Buna gore kuvvet ve madde yalnizca ayni seyin iki gorunumunden ibarettir. Her bir madde parcaciginin kuvvet parcacigi bir esi ve her kuvvet parcaciginin madde parcacigi bir esi vardir. Bugune kadar bu varsayim dogrulanamadi. Ayrica varsayimin dogrulanabilmesi icin gereken matematiksel hesaplamalar o kadar uzun ki, en gelismis bilgisayarlarla bile seneler surecek calismalar yapilmasi gerekmekte; ustelik kimse bu calismalarda bir yanlislik olmayacagini garanti edemiyor. Atom alti parcaciklar konusunu burda kapatiyorum; atomu olusturan temel parcaciklarin ozellikleri, atom alti parcaciklarin ozellikleri, gruplandirilmalari basli basina bir konudur. Bu konulari merak edenlere kuramsal fizikci Steven Weinberg in Atom Alti Parcaciklar kitabini tavsiye edebilirim.

Parcaciklarin kendi aralarindaki bagliliklarin aciklamasinda zorluklar yasanmasi uzerine, sicim kurami gelistirilmeye baslandi. Bu kuramda maddenin temel yapi taslari noktaciklar gibi degil iplikcikler seklinde dusunulur. Alintiliyorum.

Sicim kuramina gore parcaciklar nokta degildir, uzunlugu olan ama yuksekligi veya genisligi olmayan titresim oruntuleridir. Ancak bu kuramin olagan disi bir ozelligi var. Bildigimiz dort boyut yerine (en, boy, derinlik, zaman) uzay-zaman ancak on bir boyutlu oldugunda tutarlilik gosteriyor. Eger bu boyutlar gercekten varsa, biz neden onlari farkedemiyoruz? Sicim kuramina gore bu boyutlar uzay icinde cok cok kucuk bir hacim icersinde bukulmus durumdalar. Bu boyutlar oylesine kucuk bir olcegin icinde bukulmus veya kivrilmislardir ki onlari goremeyiz. Sicim kuramindaki fazladan boyutlarin bukuldukleri yere ic uzay denir ve her gun deneyimledigimiz uc boyutlu uzayin karsitidir.

Baslangicta sicim kurami alayli guluslerle karsilandi. Tipki diger pek cok bilimsel kuramda oldugu gibi. Bu kuram, cagdas fizigin en buyuk ayriligini ortadan kaldirmayi da hedefliyordu. Kuantum mekanigi ile genel gorelilik kuramlarinin ayri yasalarla ele alinmasi sorunuydu bu. Sicim kurami -benim bildigim kadari ile- simdilik sadece matematiksel bir modeldir ve henuz dogrudan gozleme dayali bir ispati yapilmamistir. Fakat kuram, farkli yasalari birlestirecegine inanilan M Kurami (Membrane-Zar) icin atilmis ciddi bir adim olarak kabul edilmektedir. M Kurami ise, doganin bagrinda yatan yasalarin altinda daha farkli bir oyun kurali olup olmadigini arastirmaktadir. Bunu su sekilde ifade edebilirim. Yasa ureten yasa diye bir seyin olup olmayacagini dusunun. Neden olmasin? Belki de evrenin (ve olasi evrenlerin) yasalari aslinda daha derinlerde yatan basit kurallara baglidir ve bunlarin ayri uzay-zamanlarda yansimasi bize evrende cok farkli yasalar oldugunu dusundurmektedir. Elbette bunlar sadece varsayim. Dr Hawking den alintiliyorum.

Insanlar hala M-Kuraminin dogasini cozmeye calisiyor ama bu mumkun olmayabilir. Belki de fizikcilerin tek bir doga kuramina iliskin beklentileri asilsizdir ve tek bir formulasyon mevcut degildir. Belki de evreni tanimlamak icin farkli durumlarda farkli kuramlar kullanmak zorundayiz. Her bir kuram kendi gerceklik yorumuna sahip olabilir, ama modele dayali gercekcilige gore bu, kuramlarin ust uste geldikleri, yani her iki kuramin da uygulanabildigi durumlarda ongoruleri birbirleriyle tutarlilik icindeyse kabul edilebilir.

M-Kurami ister tek bir formulasyon olsun, ister bir kuramlar agi olsun, onun bazi ozelliklerini biliyoruz. Ilk olarak, M-Kuraminda on bir boyut var. Ayrica M-Kurami yalnizca titresen sicimleri degil, nokta parcaciklari, iki boyutlu zarlari, uc boyutlu damlaciklari ve uzayda daha da fazla boyut kaplayan hayal edilmesi guc nesneleri de icerir.

Her biri kendi icinde sayisiz yasa iceren coklu evrenlerden sadece birinde yasiyor olabilir miyiz?

Bu durumda, algiladigimiz evren anlayisi butunu ile degisecek demektir. Bizler dogamiz geregi 3 boyutu rahatlikla algilariz. En, boy, derinlik. Buna sonradan zaman da ayri bir boyut olarak eklenmistir. Onu gozle algilayamayiz ama etkisini hissederiz. Peki, boyutlar neden bundan ibaret olsun? M-Kuraminda evren sanki birbine yapi$ik kopukcukler gibidir ve bu kopukcuklerin de kendi ic sicim yollari bulunur. Distan bakan birisi sonsuz genis bir uzayla karsi karsiya oldugunu zannedebilir, oysa ki aslinda diger boyutlara zar gibi yapismis bir alana bakmaktadir. M-Kurami anlasilmasi zor bazi evrensel olusumlarin modellenmesinde buyuk rol oynadi. Ornegin kara delik modellemesi yapildi ve kara deliklerin icinde bilgi nin ne olduguna, kaybolup kaybolmadigina bir cevap aranmaya baslandi. M kuramina yol veren sicim teorilerinin dogrulugu ile ilgili calismalar halen Fransa-Isvicre sinirindaki CERN Avrupa Nukleer Arastirma Merkezinde surdurulmektedir. M Kurami icindeki kucuk boyutlarin yollari oyle tamamen hayali degildir. Bunlarin kendi matematigi ve uymalari gereken kurallar bulunmaktadir. Alintiliyorum.

Peki, kucucuk boyutlara kivrilmanin sayisiz yolunun olmasi ne olacak? M-Kuraminda bu fazladan uzay boyutlari oyle herhangi bir sekilde kivrilamiyorlar. Kuramin matematigi, ic uzayin boyutlarinin kivrilma bicimlerini sinirlandiriyor. Ic uzayin kesin bicimi hem fiziksel sabitlerin degerlerini (elektronun yuku gibi) hem de temel parcaciklar arasindaki etkilesimin dogasini belirliyor. Bir baska sekilde soyleyecek olursak, bu kuram doganin gorunur yasalarini belirliyor. Dort kuvvet yasasi gibi. Ancak M kuraminin cok daha temel yasalari var.

Bu nedenle, M-Kuraminin yasalari ic uzayin nasil bukuldugune dayanarak farkli yasalari olan farkli evrenlerin varligina izin verir.

Kendi adima ben, bu yazilanlari gayet mantikli bulmaktayim. Bildigimiz -veya su ana kadar kesfettigimiz- doga yasalarina dayali evren, neden olasi tek evren olsun? Bambaska bir evrende, bambaska varliklar, aynen bizler gibi iclerinden bulunduklari gercekligin dogasini anlamaya calisiyor olabilirler. Bizim icin onlar sadece bir hayal veya bir kuram iken, bizler de onlar icin bir hayal veya kuram olabiliriz.

Elbette, daha once belirttigim gibi, bilim sadece hayaller ve varsayimlar ile yurumez. Bunlarin bir sekilde gozlemlenmesi, test edilmesi, modellenmesi ve dogruluklarini aciga vuracak sekilde matematiginin gelistirilmesi gerekir. Diger yandan, bir baska soru, insanligin onunde tum agirligi ile durmaktadir. Evren nasil dogdu ve evrenin gelecegi ne olabilir?

-devam edecek-

Levent ERTURK
LEVENTERTURK1961
https://leventerturk1961.wordpress.com/


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder