OSMAN AYDOĞAN : JUSTİNİANUS VE THEODORA
26 Mayıs 2020
Daha önceleri bu sayfalarımda hep Roma İmparatorluğunu anlattım… Ancak doğrudan değil; kesit kesit, parça parça, dönem dönem anlattım… Bu sayfada Roma İmparatorluğunun tarihi kişilikleri olan; Jul Sezar'ı, Brutus'u, General Maximus'u, General Lukullus'u,, Caligula'yı, Lukretius'u, Juvenal'i, Cicero'yu ve Marcus Aurelius'u anlatırken hep arka planda Roma İmparatorluğu vardı…
Bugün de Doğu Roma İmparatorluğundan İmparator Justinianus'u ve onun güzel ve zeki karısı Thodora'yı anlatacağım… Justinianus'u ve Thodora'yı anlatırken de arka planda Doğu Roma İmparatorluğu ve onun başkenti İstanbul, o zamanki ismiyle Konstantinopolis ve bu kadim şehrin tarihi mekânları olacak…
BİR ÖĞRETİ OLARAK "TARİH"…
Fatih nasıl bir İstanbul'u fethetti? Koskoca Doğu Roma İmparatorluğunun başkenti nasıl oldu da bir Türk beyliği tarafından fethedilecek hale geldi… Daha yenilerde Braudel'in, Thomas Hobbes'un, İbn-i Haldun'un tarih tezlerinden bahsederken tarihin her budağından sürgün atan salkım saçak bir böğürtlen çalısına benzediğini anlatmıştım; bir sürgünü çiçeğe dururken, diğeri meyve vermekte, bir diğeri ise kurumaktaydı… İşte 1299'da kurulan Osmanlı Beyliği sürgünü çiçeğe dururken, 395 yılında kurulan Doğu Roma İmparatorluğu dalı ise kurumuştu. Tabii ki devletlerin kuruması anlık bir zaman değil, bir süreçti.
Bütün tarihçiler Justinianus'un hem Doğu Roma'nın en görkemli imparatoru olduğu konusunda hem de Justinianus'un bir muhteris olduğu, gücü ile arzularının orantısız olduğu ve mevcut gücünün ihtiraslarını karşılayamadığı konusunda hemfikirdirler. Justinianus, Roma İmparatorluğunu yeniden diriltmek, yeniden inşa etmek, canlandırmak isterken (Dimyat'a pirince giderken) hesapsız, kitapsız, plansız, programsız girişimleri ile Doğu Roma İmparatorluğunun da köküne kibrit suyu dökmüş, Doğu Roma İmparatorluğunun kurumaya başlamasına (evdeki bulgurdan olmuştur) sebep olmuştur.
Uzun bir giriş oldu ama neyse gelelim Justianianus'a, onun Roma imparatorluğunu yeniden diriltme çabalarına ve Justinianus'un zeki ve güzel karısı Theodora'yı anlatmaya...
Ama Justianianus'tan önce çok kısa olarak Batı ve Doğu Roma İmparatorluğu...
BATI VE DOĞU ROMA İMPARATORLUĞU
MÖ 1. yüzyılda kurulan Roma İmparatorluğu, Akdeniz'de hüküm süren dünyanın en büyük imparatorlukları arasında yerini alır. Ancak MS 375 yılına gelince Kavimler Göçü ile yaşadığı büyük karmaşanın ardından MS 395 yılında Doğu Roma ve Batı Roma adı altında iki ayrı devlete bölünür.
Batı Roma İmparatorluğu 476 yılındaki Germen saldırısı sonucu yıkılır. Doğu Roma İmparatorluğu ise 1453 yılında Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethiyle birlikte Doğu Roma İmparatorluğu da sona erer.
JUSTİNİANUS
Doğu Roma İmparatorluğunun, 6. yüzyılda imparatorluk yapmış, imparatorluğa yaptıkları ile damgasını vurmuş ve adından en çok söz ettiren bir imparatoru vardır: I. Justinianus (Jüstinyen)
Justinianus 482 yılında Makedonya'da Üsküp yakınlarındaki Tauresium adlı bir köyde dünyaya gelir. Asıl adı: Flavius Petrus Sabbatius'dur. Justinianus olarak bilinen adını sonradan alır. Bu ad dayısı olan imparator Justinus tarafından evlat olarak kabul edildiğini gösterir. Justinus'un çocuğu olmadığı için kendine varis olarak yeğeni Petrus'u (Peter) seçer, evlat edinir ve ismini Justinianus olarak değiştirir. Justinus yeğenini Konstantinopolis'e yanına getirtir. Onun iyi bir eğitim almasını sağlar. Bu nedenle Justinianus hukuk, ilahiyat ve Roma tarihi konularında çok iyi bir eğitim alır.
Doğu Roma İmparatoru I. Anastasius 518'de öldüğü zaman, Justinianus'un dayısı Justın Doğu Roma İmparatoru olur. Justin'ın saltanat döneminde Justinianus dayısının en yakın sırdaşı ve yardımcısı olur. Justinianus devlet idaresine büyük bir yetenek gösterir. İmparator Justin yaşlandıkça ve saltanatının son yıllarını yaşamakta iken bunaklaşmaya başlar ve Justinianus imparatorluğun gerçek "de facto" hükümdarı haline gelir... 521'de Justinianus "Roma Konsülü" görevine getirilir ve sonra da doğudaki imparatorluk orduların başkomutanı olarak görevlendirilir. Bu ordu başkomutanlığı görevi ismendi; çünkü Justinianus'un herhangi bir askerlik tecrübesi yoktur. Justinianus 1 Ağustos 527'de öldüğü zaman o vakte kadar zaten ortak imparator olan Justinianus tek egemen imparator olarak kalır. Justinianus'un bir özelliği Latinceyi anadili olarak konuşan son Doğu Roma İmparatoru olmasıdır. İmparator unvanına rağmen tarihçisi Procopius (Prokopius) tarafından Justinianus her zaman yaklaşılabilir ve dostane tavırlarla konuşulabilir karakterli kişi olarak tavsif edilir.
525'te o zamanın toplumsal anlayışı içerisinde bir oyuncu kız olarak toplumun en aşağı kesiminden gelen Theodora adlı gerçekten zeki ve güzel bir kadınla evlenir. O zamana kadar yürürlükte olan Roma kanunlarına göre senatör sınıfından olan birinin böyle alt tabakadan olan bir kadınla evlenmesi yasaktı. Justinianus'un bu evliği yapmasına dayısının karısı itiraz eder. Fakat o ölünce dayısı olan İmparator Justinus yeni bir kanun çıkartarak sosyal sınıflar arasında yapılacak evlenmeleri hukuksal hale getirir. Böylece Justinianus ile Theodora'nın resmen evlenebilmesi mümkün olur. Evlenme ayin törenleri eski Ayasofya Kilisesi'nde Patrik tarafından yapılır.
527 yılında imparatoriçelik tacı giyen Teodora 527-550 yılları arasında İmparator Justinyen ile birlikte hüküm sürerek, tarihteki en güçlü, en akıllı ve bunun yanında her güçlü ve akıllı kadına yapılageldiği gibi en çok iftira edilen kadınlarından biri haline gelir… Theodora, Justinianus'un hâkimiyetinin en önemli destekçisidir. Justinianus karısı Theodora ile birlikte ülkeye düzen ve birlik getirir.
Antik Roma İmparatorluğu'nun restorasyonu (renovatio imperii)
Justinianus, saltanat döneminde imparatorluğun eski büyüklüğünü tekrar geri getirmeye ve Antik Roma İmparatorluğu'nun elden çıkmış olan Batı kısımlarını kendi topraklarına katmak için büyük gayretler sarf eder. Justinianus bu amaç için çok çaba harcar. Sadece bu amaç için değil hükümdar olarak Justinianus görevinde o kadar yüksek gayet sarf eder ki kendisi "hiçbir zaman uyumayan İmparator" olarak adlandırılır.
Justinianus'un saltanatı dönemindeki gelişmelerin temel taşı Justinianus'un "Antik Roma İmparatorluğu'nun restorasyonu" (renovatio imperii) tutkunluğudur…. Justinianus'un bu tutkunluğu yaptığı savaşlarla eski Batı Roma İmparatorluğu yönetimi altında bulunmuş olan batıdaki arazilerin çoğunu kendi imparatorluğu sınırları içine alması ile gerçekleşir. Justinianus'un bu "imparatorluk restorasyon" tutkunluğu dolayısıyla Justinianus'u modern tarihçiler "son Roma imparatoru" olarak anılır.
Justinianus adam seçmek ve görevlendirmek konusunda çok mahirdir. Narses ve Belisarius gibi yetenekli komutanları orduların başına geçirir. General Belisarius tarafından Vandallar Savaşı ile kuzey Afrika; General Belisarius ve General Narses'in Gotlar Savaşı (535-554) ile Dalmaçya, İtalya ve Vali Liberius'un İber Savaşı ve Hispania ile güney İberik yarımadası bölgelerini almaları ve Fas Savaşı ile Kuzey Afrika'yı eline almaşı ile Justinianus'un bu tutkunluğu kısmen gerçekleşir. Bu askerî harekâtlar ile Doğu Roma İmparatorluğu'nun batı Akdeniz bölgesinde kontrolü sağlamlaşır.
Justinianus'un aldığı eğitimler arasında dini eğitim de vardır. Justinianus aldığı bu dini eğitim nedeniyle Hristiyanlığı imparatorluğunun dayandığı bir temel öğreti haline getirir. Bu maksatla sadece ibadet için değil aynı zamanda dini eğitim veren kiliseler açar, Hristiyanlık üzerine makaleler, ilahiler yazar, kilise toplantıları düzenler, bütün Hristiyanları Ortodoks mezhebinde tek bir çatı altında toplamaya çalışır.
Justinianus adam seçmek ve görevlendirmek konusunda sadece askerî alanda mahir değildir. Ünlü hukukçu Tribonianus'ü, Kapadokyalı Yuannis ve Peter Barsymes gibi maliyecileri de yanına alır.
Justinianus, sadece Çin'de üretilen ipeğin kozalarını kullanarak Suriye'de ve Anadolu'nun bazı bazı bölgelerinde ipek üretimi yaptırır.
CODEx JUSTİNİANUS
Justinianus, tahta çıktığında ilk iş olarak tarihin gördüğü en kapsamlı yasama işine girişir. Yüzlerce yıldır yürürlüğe girmiş tüm Roma kanunlarını derleyerek "Codex Justinianus" adıyla on ciltlik bir eserde toplar. Justinianus'un ilerleyen yıllardaki emekleri ortaya modern dünyada okutulan bir hukuk kitabı olan "Institutiones"ı çıkarır. Roma halkı Yunanca konuştuğu için "Codex Iustinianus"u Yunanca yayınlanır ancak asırlardır hukukçuların temel kitabı olan bu külliyatın teorik kısmı olan "Institutiones" Latince yayınlanır. Tüm bu metinler Batı dünyası tarafından benimsenen yurttaşlık yasası olan "Corpus Juris Civilis" adı verilen bir kanunlar külliyatı içinde toplanır.
Bu konuya daha dikkatlice bakarsak bugün tüm dünyada uygulanan laik hukuk sisteminin bu topraklarda hazırlandığını ve Konstantinople'dan yani İstanbul'dan bütün dünyaya yayıldığını görürüz.
İMAR
Justinianus döneminde Doğu Roma İmparatorluğunu birçok önemli mimari yapı, kiliseler, kaleler, köprüler ve hastanelerle donatır. Hiç şüphesiz bunlardan en önemlisi birçok yüzyıl Konstantinopolis'e gelen herkesin güzelliğine ve yüksek ve geniş kubbesinin haşmetli eşsizliğine hayran kaldığı Doğu Ortodoks Hristiyan mezhebinin merkez kilisesi olarak yapılan Ayasofya'dır.
Ayasofya'nın tarihi aslında 4. yüzyıla kadar uzanır. İlk Ayasofya I. Konstantinos zamanında yapılır. Ancak ahşap çatılı olan yapı, bir ayaklanma neticesinde yanar ve yapıdan geriye hiçbir kalıntı kalmaz. Ardından imparator II. Theododius Ayasofya'yı ikinci defa yaptırarak 415'te ibadete açar. Bazilika planlı bu yapı da 532'de Nika isyanı sırasında yanar. Bunun üzerine İmparator Justinianus ilk iki Ayasofya'dan daha büyük bir kilise yaptırmaya karar verir.
Çağın ünlü mimarları Miletli İsidoros ile Aydınlı Anthemios'un eseri Ayasofya'nın yapılmasına rivayete göre Justinianus'un gördüğü bir rüya sonucunda karar verilir. Rüyasında Hz. İsa'nın kendisi için bir mabet yapmasını istediği Justinianus, önündeki ekmekten bir parça alarak uzaklara uçan arının yaptığı petekte Ayasofya'nın figürünü görür ve hemen anıtın yapımına başlanılır. 532 yılında yapımına başlanan Ayasofya beş sene gibi kısa bir sürede bitirilerek şu an bile unvanını koruyan "Dünya'nın en hızlı inşa edilen katedrali" unvanına sahip olur.
Binanın adındaki "Sofya" kelimesi eski Yunanca'da "Bilgelik" anlamındaki "Sophos" sözcüğünden gelmektedir. Dolayısıyla "Aya Sofya" adı "Kutsal Bilgelik" ya da "İlahi Bilgelik" anlamına gelmekte olup, Ortodoksluk mezhebinde Tanrı'nın üç niteliğinden biri sayılır.
İmparatorların taç giydiği ve Doğu Kilisesi'nin merkezi olan Ayasofya, Osmanlı İmparatorluğu için de büyük öneme sahipti. İstanbul'un fethinden sonra Ayasofya camiiye dönüştürülür. İlk cuma hutbesini Fatih'in hocası Akşemseddin okur. Osmanlı padişahları tahta çıktıklarında ilk namaz burada kılınırdı. Ayasofya'da birçok sultan da türbe yaptırır. Nur-u Banu Valide Sultan ve Safiye Sultan'ın türbeleri buradadır... Cumhuriyetin ilanından sonra restore edilerek 24 Kasım 1934 tarihinde Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye çevrilir.
Ayasofya'nın dışında, Aya İrini gibi büyük kiliseler, Yerebatan Sarnıcı gibi şehrin en büyük sarnıcı Justinianus döneminde inşa edilir.
FELAKATLER
Justinianus'un başarılarla dolu gözüken hükümdarlık yılları, yaşı ilerledikçe felaketlerle sarsılır.
532'de at yarışı için taraf tutucu iki grup olarak görünen ama gerçekte iki siyasi parti olan "Maviler" ve "Yeşiller"'in Konstantinopolis'te Hipodrom'da İmparatora ve devlete karşı birleşip "Nika!, Nika!" (Bu kelimenin Yunanca anlamı "Belki kazanırsın" şeklindedir. Ancak burada bir mecaz vardır, bu kelimeyle imparatora, "Hiç şansın yok!" denilmektedir) diye bağırıp alkış tutmalarından adlandırılan Nika ayaklanması sırasında isyancı halk şehri yakıp yıkar, Doğu Roma devletini kökünden sarsar ama sonunda ancak gayet kanlı bir şekilde bastırılır.
532 yılında çıkan, şehrin gördüğü bu en büyük ayaklanmayı Justinianus hipodromun hemen yanında bulunan büyük saraydan izler. Günler boyunca süren ayaklanmada isyancılar kısmen saraya girmiş olsa da amaçlarına yani Justinianus'a ulaşamazlar. Birçok tarihçi Justinianus'un tüm ayaklanma boyunca gayet rahat ve sakin olduğunu belirtir. İsyancıları, generalleri Belisarius ve Narses'in yardımıyla, hipodromda tuzağa düşüren Justinianus kırk bine yakın isyancıyı hipodromda yani şimdiki Sultanahmet Meydanı'nda toplatıp hepsini acımasızca katlettirir.
Justinianus'un bu isyan sırasında tahtı bırakıp kaçmayı düşündüğü, ancak karısı Teodora'nın kararlı tutumu neticesinde Nika isyanını bastırdığı da rivayet edilir.
Justinianus'un İtalya'yı tekrar Doğu İmparatorluğu'na katma amacı ile açtığı ve bu süreçte Ostrogot Krallığıni yıkılması ve Ostrogotların İtalya'dan atılmalarına neden olan Gotik Savaşı da İtalya'nın yıkılıp yakılmasına neden olur.
Daha sonra ülkede başlayan ve "Justinianus Veba Salgını" adı verilen büyük veba salgını ortaya çıkar. 542 ilkbaharında Etiyopya'da çıkan bir veba salgını, Mısır üzerinden gelen ticaret gemileri ile Konstantinopolis'e sıçrar. Bu veba salgını başkent Konstantinopolis'in ve ülkenin tümünün nüfusunu kırıp geçirir. Justinianus da vebaya yakalananlar arasındadır fakat karısı Theodora sayesinde ölümden kurtulur. Devlet arşivine giren kayıtlara göre, 500 bin olduğu tahmin edilen Konstantinople nüfusunun 230 bini bu veba salgınında yok olur. Bütün imparatorlukta kaybın birkaç milyonu aştığı tahmin edilir. Bu, o zamana kadar vebanın yaptığı en büyük tahribattır. Şehir nüfusu kontrolsüz bir şekilde azalınca kaynaklar da tükenir.
Bu salgından büyük nüfus kaybeden Doğu Roma İmparatorluğu ekonomisi ve sosyal hayatı büyük bir gerileme içine girer. Felaketler 550'de Theodora'nın da ölümüyle doruğa çıkar…
551'de Beyrut'ta 30 bin kişinin ölümüne neden olan bir deprem gerçekleşir. Bu gerileme ülkenin de arazi kaybetmesine neden olur ve gerileme ancak 9. yüzyıl başında durdurabilir.
YENİDEN THEODORA
Justinianus'u anlatırken yer yer Theodora'dan bahsettim ama burada Theodora'ya ayrı bir bölüm açmam gerektiğine inanıyorum.
Bilindiği kadarıyla babası bir deniz subayı, annesi ise pagan rahibesidir. 13 yaşında iken babası vefat eder, annesi bir başkasıyla evlenir ve üvey babası çocuklardan para kazanmalarını ister. Theodora bu şekilde sirklerde çalışmaya başlar. Bazı Romalı tarihçilere göre fahişelik yapar. O tarihlerde Konstantinopolis'te fahişelerin, dansçıların ve eğlence merkezlerinin bulunduğu sokaklara "Pornai" denir… "Porno" kelimesi de buradan gelir.
Justinianus kendisinden 14 yaş küçük Theodora ile evlendiğinde aristokratların nefretini ve öfkesini kazanır. Çünkü artık törenlerde, hor gördükleri bu aşağı tabakadan kadının ayaklarını öpmeleri gerekecektir… Theodora ise alt sınıf bir insanın aksine çok kısa sürede saray hayatına uyum sağlayarak, asilzadelerden farksız bir şekilde saray protokolünü benimser…
Theodora, gençliğinde yaşadığı zorluklar nedeniyle kadınlara ve yoksullara her daim sahip çıkar. Kadınlara ayrıcalıklar tanır, yetim çocuklara sahip çıkar, yoksulları doyurması için kocası Justinianus'u sürekli teşvik eder. Hatta Justinianus'un kendisine verdiği malikâneyi bir manastıra çevirir ve kötü yola düşmüş kadınlara burada sahip çıkar.. Zorla fahişelik yaptırmayı yasaklayan bir yasa çıkartır ve hatta bu niyetle satılan kızları satın alıp, özgür bırakarak onlara yeni bir hayat sunar. Genelevleri kapatarak, kadın pazarlamayı yasaklar, tecavüz için ölüm cezası getirir. Aynı zamanda boşanma ve mülk sahibi olma konularında kadın haklarını geliştirir. Bu şekilde Theodora, Doğu Roma'da kadın haklarının geliştirilmesinde büyük rol oynar.
Theodora devlet işlerinde her zaman Justinianus'un yanında olur, devlet konseylerine katılır. Bu nedenle Justinianus Theodora'dan "müzakere ortağım" diye bahseder. Theodora'nın kendi sarayı, kendi özel muhiti ve kendi imparatorluk mührü vardır.
Nika isyanı sırasında isyancılar, eski imparator I. Anastasios'un yeğeni Hypatius'u yeni imparator ilan ederler. Kalabalığı durduramayan Justinianus kaçmak için hazırlıklara başlar.
Bu esnada Theodora inisiyatifi eline alır. Hükümet meclisi toplantısında, Theodora saraydan kaçma fikrine karşı, sürgünde ya da kaçarak yaşamaktansa hükümdar olarak ölmenin önemini vurgulayarak "erguvan rengi pelerinim, en asil kefendir" (Doğru Roma'da imparatorları erguvan renkli bir pelerin giyerlerdi) sözünü söyleyerek Justinianus'un pes edip kaçmasına engel olur.
Theodora, Hükümet Meclisi toplantısında şu ünlü konuşmasını yapar:
"Buraya gelmeden önce çok düşündüm, Biliyorum, bu ölçüde tehlikeli bir durum erkeklerin kendi aralarında konuşup karara varacakları bir husustur. İtiraf etmeliyim ki, olayların bu duruma gelmesi bize şu veya bu şekilde hareket edebilmemiz için fazla alternatif de bırakmamaktadır. Mevcut durum bize, hayatımızı kurtarmak için kaçmaktan başka bir alternatif bırakmasa da bunun düşünülmesi gereken en son husus olduğu kanısındayım. Soğukkanlı ve sağduyu ile düşünürsek, bir adamın ölümden kurtulmak için gördüğü tek ışık bu olsa bile, bir suçlu gibi kaçmak, bir imparator için katlanılamaz bir durumdur. Bana gelince, ben bu erguvan rengi giysim olmadan hiçbir zaman var olmak istemediğim gibi benimle karşılaşan kişilerin bana imparatoriçem diye hitap etmedikleri günü görmek bile istemiyorum."
Theodora, bundan sonra Justinianus'e doğru dönerek şöyle devam eder:
"Bir insan dünyaya geldikten sonra elbet bir gün ölecektir. İmparatorum, kendinizi kurtarmayı düşünüyorsanız, zaten bu zor değil. İşte deniz orada, geminiz orada, hazineniz orada. Ama kaçışınız size ölüm kadar şeref getirmeyecektir... Eskilerin deyimiyle son olarak ben derim ki; erguvan rengi pelerinim, bana en iyi kefen olacaktır..." (Doğu Roma'da filozoflar gri, doktorlar mavi elbise giyerlerdi. Erguvan rengi oldukça ender bulunan ve pahalı bir renk olduğu için İmparator Diokletianus (244-313) tarafından sadece imparatorluk ailesinin kullanılmasına izin verilmişti. Halktan birisinin bu rengi giymesinin cezası ölümdü.)
Theodora'nın bu kararlı konuşması, Justinianus dâhil herkesi ikna eder. Sonuç olarak Justinianus, generalleri Narses ve Belisarius önderliğindeki kraliyet askerlerini isyancıları bastırarak kırk bine yakın isyancıyı hipodromda yani şimdiki Sultanahmet Meydanı'nda toplatıp hepsini acımasızca katlettirir. Kendi isteğiyle İmparator ilan edilmemiş olmasına rağmen isyancılarca imparator ilan edilen eski imparator I. Anastasios'un yeğeni Hypatius da Theodora'nın ısrarı üzerine öldürülür.
Bu şekilde Justinianus, Theodora sayesinde tahtını kurtarır. Bu olay Theodora'nın saray nezdinde gücünü pekiştirir.
Saray tarihçisi Procopius ise bahsettiğim gibi "Gizli tarih" kitabında - Theodora'nın aleyhine olacak şekilde-, Theodora'nın huzuruna çıkacakları saatlerce beklettiğini ve zindanları kendisine muhalif insanlarla doldurduğunu iddia eder.
Theodora 548 yılında 48 yaşında iken vefat eder. Naaşı Havariyyun Kilisesi'ne gömülür. İstanbul'un Fethi'nden sonra kilise yıkılarak yerine Fatih Camisi yapılır. Fatih Camisi inşasından önce Havariyyun Kilisesi'nden çıkarılan lahitler bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir. Ancak bu lahitler içinde Theodora'nın lahitti yoktur. Theodora'nın lahitti kayıptır.
Justinianus, Theodora'nın ölümünden sonra bir daha kimseyle evlenmez…
Theodora, kimi Romalı tarihçiler tarafından cinselliğin ve ihtirasın simgesi olarak görülürken; kimileri tarafından da muhteşem bir var olma mücadelesinin güçlü simgesi olarak tanımlanır. Theodora, Justinyen ile birlikte hüküm sürerken tarihteki en güçlü, en akıllı ve bunun yanında her güçlü ve akıllı kadına yapılageldiği gibi en çok iftira edilen kadınlarından biri haline gelir…
JUSTİNİANUS'UN SONU
Justinianus, 565 yılının 14 Kasım'ında 83 yaşında iken hayata gözlerini yumar. Doğu Ortodoks Hristiyan Kilisesi tarafından bir "aziz" olarak kabul edilen Justinianus'un bu ölüm günü "aziz yortu günü" olarak ilan edilir.
Justinianus Doğu Roma İmparatorluğu'nu görünüşte tüm Akdeniz'e hâkim dev bir imparatorluk haline getirdikten sonra öldüğünde arkasında uçsuz bucaksız, fakat bir o kadar da parçalanmaya hazır bir imparatorluk bırakır. Justinianus'un diriltmek istediği Roma İmparatorluk projesi gerçekleşmediği gibi ondan sonra Doğu Roma İmparatorluğu İspanya, İtalya ve Sicilya'daki topraklarını hızla kaybeder.
Justinianus "Antik Roma İmparatorluğu'nun restorasyonu" (renovatio imperii) tutkunluğu peşinde koşarken bu idealini gerçekleştirmek için halktan ağır vergiler alır. Justinianus öldüğünde geriye görünüşte gücünün doruğunda ancak gerçekte ise tüm kaynakları tüketilmiş, bitirilmiş, çöküşe hazır, yoksul ve aç bir imparatorluk bırakır.
SONUÇ
Justinianus'tan alınacak çooook dersler vardır. Tarihin çöplüğü, Roma İmparatorluğu gibi ölmüş, bitmiş, tarih sahnesinden silinip gitmiş bir imparatorluğu; Justinianus gibi kifayetsiz, muhteris, gücü ile arzuları orantısız ve mevcut gücü ihtiraslarını karşılayamayan imparatorların, hükümdarların, kralların elinde onu yeniden diriltmek, yeniden inşa etmek, yeniden canlandırmak isterken; hesapsız, kitapsız, plansız, programsız girişimleriyle Doğu Roma İmparatorluğu gibi bitmiş, tükenmiş, çökmüş ve yok olmuş imparatorluklar, krallıklar ve devletlerle doludur.
Yani, bu imparatorlar, bu krallar, bu toprakların, binlerce yıllık süren bir tarihin imbiğinden süzerek, damıtarak, tecrübe ederek oluşturdukları atasözünde olduğu gibi Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmuşlardır.
Justinianus'tan yaklaşık 1200 yıl sonra yaşamış olan ve şöhretini savaşlardaki başarılarından çok bir kuramcı olarak yapan bir Fransız generali var: Jacques De Guibert (1743 -1790) Jacques De Guibert'in de bir kitabı var: "Askerî Yazılar 1772 – 1790" (Anahtar Yayınları, 2005)
General Jacques De Guibert, bu durumu bu kitabında şu müthiş tespiti ile dile getirir: "Ulusların kendi güç ve doğalarıyla tamamen çelişen güvenlik kurgulamaları (…..) bir ülkenin bekâsını olumsuz etki eden hayati derecedeki faktörlerdendir."
Justinianus zamanında Kafkasya'dan Balkanlara, Ortadoğu'dan Kuzey Afrika'ya uzanan Doğu Roma İmparatorluğu, böylesi bir politikanın sonucu olarak bir böğürtlen çalısı gibi yıllar içinde kuruya kuruya, Fatih'in 1453'de fethettiği, tarihi yarımadaya, surların ardına hapsolmuş bir şehir devleti haline gelmişti…
Justinianus'u ve kısmen mirasına sahip olduğumuz Doğu Roma İmparatorluğunu bilmeden, tanımadan ve anlamadan ne günümüz dünyasını tanımak ve anlamak mümkündür ne de gittikçe vahşileşen bu dünyada var olmak ve hayatta kalmak mümkündür.
Türkiye'nin Suriye'ye, Libya'ya askerî müdahaleleri, kırk yıldır bitmeyen Doğu ve Güneydoğudaki askerî operasyonları, dünyanın en iyi 3. havaalanını kapatıp fuzuli yapılan İstanbul Havaalanı, döviz garantili özel otoyollar, köprüler, havaalanları, şehir hastaneleri, üretime hiçbir katkısı olmayacak olan ve maliyetinin haddi, hududu, hesabı belli olmayan Kanal İstanbul rant projesi, yanlış politikalarla bitirilen tarım ve hayvancılık, yoksullaşan halk, betona ve tüketim merkezlerine dönüştürülen şehirler, tarihin çöplüğüne gitmiş Osmanlı'yı canlandırma girişimi, söylem ve eylemleri, bin odalı saray, 2020 bütçesi sekiz yatırım bakanlığını geçen Diyanet, şişen, obezleşen devlet, ülkemizi ve tüm dünyayı etkileyen Koronavirüs salgınının etkileri anlattığım bu tarihi perspektif içerisinde değerlendirilmelidir diye düşünüyorum…
Hep yazarım, söylerim ya; tarihi anlamaz isek günümüzü de anlamayız diye... "Hayat ileriye doğru yaşanır, ancak geriye doğru anlaşılır" diye… "Geleceğe ilişkin öngörüler kökleri tarihte olan ve buradan beslenen bitkiler gibidir" diye… "Tarih sadece geçmişte ne olduğunu değil, aynı zamanda gelecekte de ne olacağını anlatır" diye… İbn-i Haldun; "Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer" derdi diye… Mehmet Akif' "Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?" derdi diye…
Tabii ki, tarihini dizilerde, geçmişini masalda, geleceğini ise falda okuyarak hamasetten beslenenlere diyecek bir şeyim yoktur...
Osman AYDOĞAN
KAYNAKLAR
Filistin kökenli, ancak Kayseri doğumlu, Justinianus döneminde yapılan savaşlarda General Belisarius'a eşlik etmiş ve antik dünyanın son büyük tarihçisi olarak anılan bir tarihçi vardır: Procopius (Prokopius). Procopius'un yazmaları, İmparator Justinianus'un hükümdarlığının ana bilgi kaynaklarıdır. Procopius, Justinianus'un yaptığı savaşları anlatan methiye şeklinde sekiz tarih kitabı ve Justinianus'un İmparatorluk'ta yaptıklarını anlattığı "Gizli Tarih" (Yunanca: Anekdota) isimli bir kitabı vardır. Bu kitapta Procopius, yazdığı "resmi tarih"e dâhil edemediği skandalları anlatır. Procopius, bu eserde daha önce yazdıklarının aksine Justinianus'u gaddar, kendini beğenmiş ve becerisiz bir yönetici olarak gösterir ve Justinian ve Theodora hakkında yazdıkları resmi tarihinin tam tersi iddialarla bulunur.
İlginç olan Türkçeye Procopius'in Justinianus'un yaptığı savaşları anlatan sekiz tarih kitabının değil de Justinianus'un İmparatorluk'ta yaptıklarını anlattığı "Gizli Tarih" kitabının çevrilmiş olmasıdır. (Prokopius, Bizans'ın Gizli Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2017, Çev. Orhan Duru)
Aynı dönemde yaşamış olan Efesli İoannes'in tarih eseri günümüze kadar gelmemiştir ama yazma nüshaları kaybolmadan önce daha sonraki kronikçi-tarihçiler için birçok ek ayrıntı sağladığı için Justinianus dönemi için önemli bir kaynak oluşturur. Justinianus dönemi için diğer birincil tarih kaynakları "Agathias Tarihi", "Menander Protector Tarihi", "İohannes Malalas Tarihi", "Paschal Kronikleri", "Marcellinus Comes Kronikleri" ve "Tunnunalı Victor Kronikleri"dir. Bu eserlerin ne yazık ki hiçbirisi Türkçeye çevrilmemiştir.
Justinianus'un bu dönemini anlayabilmek için Türkçe yazılmış iki kitabı önerebilirim. Bu iki kitabın yazarı da Bizans uzmanı Radi Dikici'dir. Radi Dikici'nin Bizans konusunda bu güne kadar sekiz kitabı yayınlanmıştır. Bunlardan benim önereceğim iki kitabından birinci kitabı "Bizans İmparatorluğu Tarihi" (Remzi Kitabevi, 2013) diğeri ise "Theodora" (Remzi Kitabevi, 2016) isimli kitabıdır. Bu iki kitabın ayrıca İngilizce baskıları da yapılmıştır.
Ünlü İngiliz tarihçisi Edward Gibbon'un (1713-1794) başyapıtı olan beş ciltlik "Roma İmparatorluğu'nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi" isimli kitabı bu konudaki en temel eserdir. Bu kitabın ilk üç cildi Batı Roma İmparatorluğu'nu (BFS Yayınları, 1987-1988), son iki cildi de Doğu Roma İmparatorluğu'nu (Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 1995) anlatır. Ancak bu kitapların yeni baskısı uzun süredir yapılmamıştı ve eski baskıları da ne yazık ki sahaflarda dahi bulunmuyordu… Bu kitap "İndie" Yayınevi tarafından 2019 yılında dört cilt olarak yeniden basımı yapılmıştır. Meraklıysanız tükenmeden sahip olun derim…
Justinianus ve Theodara hakkında yazılan kitaplar konusunda ilginç bir durum vardır. Gerek Türkiye'de ve gerekse de Avrupa'da Theodora hakkında yazılan kitap sayısı Justinianus hakkında yazılanlardan daha fazladır. Bunun nedeni ise Theodora'nın ilginç hayat hikâyesi ve kişiliğidir.
- - - - - - - - - - - - - - - -
Amantes sunt amentes.
* * *
Asiklar cilgindir.
~Latin Atasozu~
- - - - - - - - - - - - - - - -
"Hiç acı çekmemek, hiç acıdan kurtulmamaktır."
~Edgar Allen Poe~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Rengarenk
Bir yelkenli bayrağı al
- - Mor da olabilir - -
Almış yaprağına rüzgârı
Rumca bir şarkı patlatıyor
Denizin gözüne gözüne
Mubalâğa lâz oldu vre sevgilim
Aramızda bu yaz
Pontuslarını zaptetmeye birbirimizin
Selvi yeşili serenlerimize
Beğenmediysen o yeşili
- - Nefti mi\? Değil. - -
Camgöbeği olabilir meselâ
Suların pöstekisinde sevişmek için
Mubalâğa yaz oldu bu yaz
İkimiz de ömrümüzün güzünde
Fuzulî'nin dediği Gedây - ı Muhteşemler
Bitkiniz tatlı - işemeden
Böyle böyle deryadil oluyor derya
Derûnumuzdaki...
Uyuyalım mı dedin vre sevgilim\?
Gaflet ki, o bayrağı al yelkenliden
- - Mor da olabilir - -
Dalgalarla dalga geçen geçerken
Kucağımıza atlayan bir lâpindir
Menzilimiz Pontus değil Azrail
Ve önümüz sırf ebabil...
Lâkin o da ölecek bir gün mutlak
Bizcileyin yaşarsa bir yaz
Bunu Rabiş'in camına
Bayrağı al bir yelkenliye yaz \..
İki ceset ki aşktan boğulmuş
Kasımpatları gibi patlayan kulaklarıyla
Tozlarından tuzlarından donanmalar kurulmuş
Gidiyorlar Cezayir'i fethe yeni baştan
Biri erkek biri dişi
İki korsan
Güler'le Can...
İkisi de birbirinden alâ
İkisi de mubalâğa \
Şiirin bütün felâketine rağmen
İkisi de yaşıyorlar hâlâ ...
Böylece tekmil oluyor yavaş yavaş
Bütün bir sonbahar...
~Can Yücel~
- - - - - - - - - - - - - - - -
"Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret etmedikçe insan yeni okyanuslar keşfedemez."
~Andre Gide~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Hadi Gel Köyümüze Geri Dönelim
Ne umutla geldik koca şehire
Allah sonumuzu hayır getire
Alacaklı haciz koymuş Bekire
Hadi gel köyümüze geri dönelim
Fadimenin düğününde halay çekelim
Buralarda ağaçları kesmişler
Yerlerine taş duvarlar dikmişler
Sevdiğimi başkasına vermişler
Hadi gel köyümüze geri dönelim
Fadimenin düğününde halay çekelim
Bir başkadır Torosların yağmuru
Anam evde hazırlamış hamuru
Çok özledim havasını suyunu
Hadi gel köyümüze geri dönelim
Fadimenin düğününde halay çekelim
~Kaynak: Ferdi Tayfur~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Turk milletinin istidadi ve kesin karari, medeniyet yolunda durmadan, yilmadan ilerlemektir.
Medeniyet yolunda basari, yenilesmeye baglidir.
Inkilap, Turk ulusunun son asirlarda geri birakilmis kurumlarini yikarak yerlerine, ulusun en yuksek uygarlik duzeyine ilerlemesini saglayacak yeni kurumlar koymaktir.
Turk milletinin son yillarda gosterdigi harikalarin, yaptigi siyasi ve sosyal inkilaplarin gercek sahibi kendisidir.
Beni gormek demek, mutlaka yuzumu gormek demek degildir.
Benim fikirlerimi, benim duygularimi anliyorsaniz ve hissediyorsaniz bu yeterlidir.
~K.Ataturk~
- - - - - - - - - - - - - - - -
HATIRLAMA
Ne zaman elime bir kalem alsam
Sana seslenmek geliyor icimden
Guzelligini hatirliyorum bir yaz gunu
Yine gemiler geciyor uzaklardan
Biz yosun kokulu rihtimlarda el ele
Sehirlerden Istanbul,aylardan temmuz
Ne zaman elime bir kalem alsam
Gecmisi seninle yeniden yasiyoruz
Ne zaman elime bir kitap alsam
Hep seni okuyorum inanir misin
Istiyorum seni anlatmali butun romanlar
Sevilen kadin hep sen olmalisin.
Ne zaman elime bir kibrit alsam
Yine Isanbul'u yakmak geciyor aklimdan
Bu sensiz sokaklari, bu evleri
Bu plajlari bu denizleri
Sensiz kaldigim bu sehri tum yakasim geliyo
Yine alev alev bir Istanbul dusunuyorum
Ve caresiz yaktigim butun sigaralarin
Dumanlarinda seni goruyorum.
Ne zaman elime bir firca alsam
Yuzunu ciziyorum kapilara,duvarlara
Bir bir hatirliyorum butun hatlarini
Gozlerini dudaklarini saclarini
Baktigim her yere golgen dusuyor
Dokundugum herseyde senin sicakligin
Sonra daglar, denizler giriyor aramiza
Gitgide buyuyor uzakligin
Ne zaman elime bir kadeh alsam
Delicesine sarhos olmak istiyorum
Ickiler seni hatirlatiyor yine
Kiriyorum birbiri ardinca kadehleri
Artik hic birsey kar etmez biliyorum
Ne dost, ne icki, ne ask, ne kadin
Gozlerimde yillardir essiz olan
Degismeyen bir sen varsin
Ne zaman elime bir ayna alsam
Gozlerimden korkuyorum, bakislarimdan
Bu seni unutamayan benden korkuyorum
Ucurum cizgiler, kara golgeler
Bir sonun belirtileri yuzumde yer yer
Karsimdaki yuz sefil bir aksam
Hep sana sesleniyorum duyuyor musun
Ne zaman elime bir kagit alsam.
~UMIT YASAR~
- - - - - - - - - - - - - - - -
GUN EKSILMESIN PENCEREMDEN
. . . . . .
Ne dogan gune hukmum gecer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklimdan olumum gecer;
Sonra bu kus, bu bahce, bu nur.
Ve gonul Tanrisina der ki:
- Pervam yok verdigin elemden;
Her mihnet kabulum, yeter ki
Gun eksilmesin penceremden\
~Cahit Sitki TARANCI~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Düşünce Rüzgar, Bilgi, Yelken, İnsanlık Bir Kayığın Kendisidir.
~A.W.HARE~
- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur-gundem@googlegroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur-gundem+subscribe@googlegroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | 0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc |
Grup Sayfamiz | : | https://groups.google.com/g/ozgur-gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum. Siyasi iktidarın sürekli yasakladığı, polisiye önlemler ile gizlemeye çalıştığı şeyleri burada biriktireceğim. Videolar, resimler, makaleler falan. | : | http://insulaelibertatis.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder