31 Ekim 2012 Çarşamba

Emrah Akgün - O BARİKATLAR YIKILIR ABİLER...,(an be an anlatım)

Vay anasına sayın seyiciler, tıpkı heyecanlı bir maç gibi, ya da adrenalinli bir macera gibi.
Tüh, büyük şansızlık olamadık bu ortamda.
Hiç değilse şimdi konuşacak, üç beş kelimemiz olurdu.

Katılanlara, direnenlere büyük şeref vermiştir.
Hayırlı olsun vatana, millete.

Saygılar. Oraj POYRAZ

O BARİKATLAR YIKILIR ABİLER...
(an be an anlatım)

Öncelikle Atatürkçü Düşünce Derneği ve Türkiye Gençlik Birliği'ne bu organizasyon ve bizlere bu imkanı verdikleri için teşekkür ederiz. Türkiye'nin en önemli iki örgütüdürler.

Polisin başarısız olması ve barikatların yıkılması, psikolojik savaş mekanizmalarının da yıkılması demektir.

Bu yüzden Tayyip "ben izin vermedim" demesine rağmen, medya hala "barikatı kim kaldırdı" sorusuna cevap arıyor. İnsanlara bunu aşılamaya çalış...

ıyor.

Sizler alçaklık yapmaya devam edeceksiniz ama, bizler de sizlerin yalanlarını boşa çıkartmaya devam edeceğiz.

BARİKATI HALK YIKTI !

O barikatı, barikatın önünde polisle çatışan 300-400 kişilik bir grup yıktı.

O grubun içinde benim de içinde bulunduğum kendi grubumuz, sendikalar ve Ankara'dan katılan bağımsız halk vardı. Daha sonra ADD ve TGB yönetiminin tüm "geri çekilin... katılmayın" uyarılarına rağmen, bu emirleri dinlemeyip bizim yanımıza gelen TGB'li ve ADD'liler de gruba eklendi.

Ne ADD'nin, ne de TGB'nin daha önce polisle böyle bir tecrübesi yoktu. Hatta polisin de böyle bir tecrübesi yoktu. Onlar alışmışlar; biber gazını sıktığımızda hepsi dağılır, zannettiler. Fakat her geri çekildiğimizde, tekrar daha öfkeli olarak barikatların önüne geldik. Bu polise psikolojik savaşı kaybettirdi.

Herşey gayet normal bir şekilde sloganlarla devam ediyordu. Bizim grup da, konuşmaları dinlemek için miting otobüsünün yanı gelmişti. Çok sıcak olduğu için montlarımızı da çıkartıp elimize almıştık.

Sonra birden Ulus meydanının askeri gazinonun olduğu alt bölümden uğultular gelmeye, yuhalamalar gelmeye başladı. Önce 4-5 dakika ne olduğunu uzaktan anlamaya çalıştık. Arkadaşlara dedim ki, "montları giyin, heran birşeyler olabillir."

Sonra gerginlik daha da artınca, biz bulunduğumuz yerden o tarafa gitme kararı aldık.

Polis, üzerinde Türk bayrağı sarılı bir gence, önünden geçerken tekme sallamış. Bunun üzerine de o bölümdeki insanlar tepki göstermeye başlamış. Bunun hemen ardından ilk biber gazı havaya sıkıldı. Ön taraftaki gençler biber gazının etkisiyle geriye doğru kaçmaya başlayınca biz müdahale ettik. "Kaçmayın" diye bağırarak paniği önlemeye çalıştık.

"Ağabey biber gazı sıkıyorlar" deyince gençler, "sıkarlarsa sıksınlar, kaçmayın... yarın size mermi de sıkacaklar, ne sandınız bu işleri" diyerek bizim bulunduğumuz grupla, ön taraf arasında bir yer değiştirme yaşadık.

Ön tarafta sendikalar, orta yaş ve üzeri, daha önce birber gazı yeme tecrübesini yaşamış olanlar kaldı.

Biz bu noktadan sonra, hem bulunduğumuz yerden geri çekilmeme, hem de koşanları engelleyip, panikle ezilecek olanlar olmasını engellleme görevini üstlendik.

Örgütlü hiçbir hareket yoktu. Herşey doğaçlama ve birbirini daha önce tanımayan insanların ortak bir hedefe birbirini örgütleme hareketiydi.

Bir ara, TGB'li gençler gerilerden grup halinde barikatların önüne geldi. Polisle bizim aramıza barikat kurdu. Bu sırada miting otobüsünden "polisin provokasyonuna gelmeyin geri çekilin" diye anons yapılıyordu.

TGB'li gençler halka, "yapmayın, geri çekilin, otobüsteki konuşmaları dinleyin, bayramımızı kutlayalım" gibi şeyler söyledi ama, halk buna da tepki gösterdi, bunlardan biri de Nevin arkadaştı. "Bu barikat yıkılacak" halkın hepsinin ortak hedefi oldu bir anda. Bu sırada her yeri biber gazı kaplamaya başlamıştı.

Miting heyeti çareyi TGB ve ADD'yi geri çekmekte buldu sanırım. İlker Yücel ve Tansel Çölaşan anonsla, "TGB, ADD geri çekilin" dedi.

Bu andan itibaren Ulus Meydanı'ndan yukarıya doğru, mitin otobüsü ve Atatürk heykelinin hizasından yukarıya doğru TGB ve ADD örgütleri geri çekildi.

Bu olunca barikatlar ve geri çekilen örgütler arasındaki boşlukta, en başından beri bahsettiğim barikatları aşmaya çalışan grup ve her dakika onlara eklen Ankara halkı ile birlikte yaklaşık 40-45 dakika barikatlara yüklendik.

Polis biber gazını sıktı, geri çekildik. Daha sonra tekrar geri geldik. Polis bir ara bütün gücüyle biber gazlarını boşalttı. Bu en büyük saldırısıydı polisin. O sırada en büyük dağılma yaşandı. Alanın sağına, Sümer Bank binasının önündeki yola doğru binlerce insan gazdan kaçmaya başladı.

Orada konuşlanan polisle de, oraya kaçan insanlar karşı karşıya gelince ve milletin iş merkezine kaçmasına engel olunmaya çalışılınca orada da bir arbede olacakken polis arada kalıp ezilmemek için geri çekildi. Bu bölümde olanları daha sonra başkalarından dinledim çünkü biz barikatın olduğu yeri terketmedik.

Bizim gruptan bir arkadaş, "abi geri çekilelim, bunun anlamı yok. Başımıza büyük iş alıcaz" deyince; " bu kadar adam bu barikatı yıkamazsa rezil oluruz. Bir daha kimse mitinglere gelmez... Bu kadar insan bu barikatı yıkmayacak da ne zaman yıkacak?" dedim. Bunu söylerken gözlerim artık açılmıyordu.

Fakat öyle bir psikoloji oluşmuştu ki; herkes geri çekildiğinde, bir kaç kişinin geri döndüğünü görünce yine yüzlerce insan barikatların önüne doluşuyordu. Sanırım polisin biber gazı da bu sırada bitmeye başlamıştı.

Tüm bunlar yaşanırken bir gözle de TGB ve ADD örgütlerine bakıyorduk. Onlar hiç kıpırdamadan hala, heykelin olduğu yerden yukarıya doğru dizilmiş, olan biteni izliyordu. Halk, "bunlar neden kıpırdamıyor" diye sormaya başlamıştı.

Onlar en kritik şeyin "polisin provokasyonuna gelmemek" olduğunu düşünüyorlardı. Ve daha önceden böyle bir tecrübeleri de yoktu.

Biz ise; en kritik şeyin "barikatı yıkmak" olduğunu düşünüyorduk. Ve özellikle sendikaların, biber gazına karşı tecrübeleri çokca vardı. Kaldı ki eğer o barikat yıkılmasaydı, milyonlarca insanlar bir barikatı dahi yıkıp geçemeyenler olarak tarihe adımızı yazacaklardı. Ve bir daha kimse mitiglere böylesi kalabalığı toplayamazdı. Sadece otobüsten türküler konuşmalar yaparak, Anıtkabir'e yürüyemezdik. Bizler telsizlerden yapılan "izin vermeyin... kimse yürümeyecek" anonslarını bizzat duyduk.

Biz bunları yaşarken, barikatın öbür tarafında yüzbinlerce insan olduğunu bilmiyorduk. Tomalar ve panzerler bizim bunları görmemizi engelliyordu. Ancak, yokuşun üstündekiler ve miting otobüsünün üstündekiler onları görebiliyordu.

Bizim taraf bu arbedeyi yaşayınca, bize sıkılan biber gazları rüzgarın polislere doğru olması sebebiyle aşağıdaki gruba da gelmiş ve bizim yaşadıklarımız onları da harekete geçirmiş, onlar da barikatları zorlamaya başlamışlar.

O kadar bilmiyorduk ki; barikattan ilk geçen bizim gruptan bir arkadaş,

"ben barikatı geçince, karşıma başka polisler gelecek ve slalom yapıcaz zannediyordum barikatı geçer geçmez binlerce insanla karşı karşı kaldım, moralim yerine geldi..."

Bu böyledir. Eğer ilk saldırı onlara olasaydı, bu kez de bizim tarafımızdaki insanları durdurmak mümkün olamazdı.

İşte, hep üstünde durduğumuz önderlik, liderlik vurgusu burada kendini şans eseri de olsa gösterdi. Ben, böyle olacağını düşünerek söylediğini sanmıyorum ama Tansel Çölaşan mikrofondan;

"aşağıda buraya ulaşmaya çalışan yüzbinler var barikatları aşıyorlar(yıkıyorlar)" gibi birşey söyleyince, bu tam anlamıyla bir patlamaya sebep oldu ve bu kez binlerce insan barikatları ezip geçti. Bu sözler "ilk defeni Akdeniz" etkisi yarattı. Eğer bunu bilinçli yaptıysa, Tansel Çölaşan'ı kutluyor ve saygılarımı sunuyorum.

Barikatlar yıkıldıktan sonra, geride duran örgütlerin arkasından türküler çalarak iki CHP otobüsü, kalabalığın içinden barikatın ve askeri gazinonun olduğu yere geldi. Halk bu sırada, çalan türkülerin ve zaferin etkisiyle ağlamaklı "bu saate kadar neredeydiniz?" diye bağırıyordu. İnsanlar otobüsün içinde Kılıçdaroğlu var zannediyorlardı ama Kılıçdaroğlu olaylar başlamadan önce Milletvekilleriyle barikatın önüne geldi. O sırada bibergazı başlayınca, askeri gazinoya girdiler. Olaylar bitene barikatlar yıkılanana kadar da çıkmadılar.

Herşey bittikten, barikatlar yıkıldıktan sonra kendimi kaldırımın üstüne bıraktım. Ben ne hale geldiğimin farkında değildim ama her yanımdan geçen mendil, su, limon uzatıp "geçmiş olsun" deyince, yüzümün ne hale geldiğini tahmin etttim. Sevgili Okan'a forğrafımı çekmesi için rica ettim yüzümü görebilmek için. Yüzümü görünce kendim de korktum... yakın mesafeden ve bu kadar fazla yiyince, yüzmün derisinde de soyulmalar başlamış.

Eğer örütsel destek verselerdi, TGB, ADD kadar onların da bayrakları olurdu. Bizim tarafta ben görmedim ama arkadaşlar 10-15 kadar CHP bayrağı görmüşler. Sanıyorum CHP'liler partilerinden bağımsız olarak Ankara halkı ile birlikte katıldılar.

Attila İlhan hep söylerdi; "sendikalar ve halk katılmadıktan sonra, ne devrim olur ne de zafer kazanılır. Geri kalan hareketlerin hepsi romantik girişimler olarak kalır." Bu söz kendini bir kez daha Ulus'da kanıtladı.

Ankara'da kazanılan zaferin psikolojik getirisi çok büyüktür. Daha dün gece, son on senedir cumhuriyete saldıran bir yorumcu, "ben aslında Demokrat değilim, ben Cumhuriyetçiyim" demeye başladı.

Bu miting, aynı gece yapılan İstanbul mitinglerini de etkiledi. Kadiköy'de milyona yakın insanın olduğu söyleniyor. Kartal'da bütün caddeler dolmuş. Şimdi bundan sonrası önemlidir. Buna ship çıkılmalı ve öne geçirilmelidir.

Cumhuriyet mitinglerinden çok daha anlamlı ve önemlidir bu miting. Biz cumhuriyet mitinglerine giderken, devlet daha bu kadar ele geçirilmemişti. TSK ele geçirilmemişti. Yargı ele geçirilmemişti. Medya bu denli yandaş olmamıştı.

Ama bugün Ankara'ya giden insanlar, herşeyi göze alarak gitti. Kimseye değil, yalnız halka ve kendine inanarak gitti. Ölümü göze alarak gitti. Bu yüzden anlamlıdır. Karşı devrimciler için de, bu yüzden ürkütücüdür.

Son bölüm AKP'ye ve polise;

Nasıl bir yapıya sahip olan insanlara bu zulmü yaptığınızın bir göstergesi oldu bu miting. Onca biber gazına, onca provokasyonunuza rağmen, barikatları yıkan halk polise dokunmadı. Yanlarından geçip gitti.

Daha sonra Ankara'da polis göremedik grup halinde gezen. Polisler bizim içimizden, yanımızdan üniformalarıyla tek başlarına ve rahat rahat geçti. Kimse onlara tek bir laf söylemedi. Hatta yan gözle bile bakmadı. Eğer Tayyip'in dediği gibi terörist olsaydık bizler, bu kadar rahat olabilir miydiniz? Aslında en doğru hareket Anıtkabir'e gitmek değil, Hipodroma gelip seni oradan almaktı...

Bu öyle bir topluluktur ki; bunca hatasına rağmen, tek bir güzel hareket yapsa, binlercesi dönüp, kendi polisini alkışlayacak kadar şerefli ve asil bir topluluktur.

Size tavsiyem, bu şerefli, asil topluluğa ve halka layık olabilmenizdir.

Emrah Akgün

 


--
Ab inconvenienti
Uygun olmayan bir seyden

Latince Atasozleri

Ey mutsuzlar!

Kardeslerinizi bogazliyorlar, goz yumuyorsunuz.
Çigliklar duyuluyor ama siz susuyorsunuz.
Aramizda dolasip kurbanini seciyor zorbanin teki,
sessiz kalirsak bize dokunmaz diyorsunuz.
Bok yiyorsunuz!
Ne tuhaf yer burasi, sizler nasil insanlarsiniz!
Haksizlik varsa bir yerde eger ayaklanmali insan.
Ayaklanma olmuyorsa batsin o sehir yerin dibine.
Yansin bitsin, kul olsun karanliklar basmadan.
 
Bertolt BRECHT
Ben,Manevi Miras olarak hicbir Ayet, hicbir Dogma,
hicbir Donmus ve kaliplasmis Kural birakmiyorum.
Benim Manevi Mirasim Bilim ve Akildir...

K.Ataturk

- - - - - - - - - - - - - -
1920 - Islam yuceltme derneginin bildirisi :
Yunan ordusu halifenin ordusu sayilir.
Hic de zararli bir topluluk degildir.
Asil kafasi koparilacak mahlukat Ankara'dadir.

ISKILIPLI ATIF 
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com

Ayrilmak isterseniz de:
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com

- - - - - - - - - - - - - -
Arzuederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder