20 Ekim 2012 Cumartesi

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek: BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA GİRİŞ HURAFESİ-1

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek:

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NA GİRİŞ HURAFESİ-1

"Enver Paşa Tuzağı" hurafesindeki tuzak. Mustafa Kemal Paşa, "Birinci Cihan Savaşı'nda tarafsız kalabilir miydik" sorusuna beş ayrı yerde hangi cevabı verdi? İtilaf devletleri'ne ve özellikle Rusya'ya karşı savaştan kaçınmak mümkün müydü? Silahlı tarafsızlık seçeneği var mıydı? Rusya'ya karşı İstanbul'u nasıl savunacaktık? Kurtuluş Savaşımız ne zaman başladı? E. Org. Ergin Saygun'un Cumhuriyeti kuran 3 mihenk taşı saptaması.

Türkiye'deki en yaygın hurafelerden biri, Birinci Cihan Savaşına giriş hurafesidir. Suriye tezkeresinden sonra çok sık tekrarlanır oldu. Bu hurafenin kaynağı, İtilafçılar ve Şeriatçılardır ama Atatürkçülerimiz içinde de sık sık dillendirildiği görülür. Değerli arkadaşım Emin Çölaşan, geçende Birinci Dünya Savaşına bir oldubitti sonucu Almanların yanında girdiğimizi yazdı (Sözcü, 5 Ekim 2012). Ertesi gün Nilgün Cerrahoğlu, üst üste 3 yazıyla "Enver Paşa Tuzağı"nı hatırlattı (Cumuhuriyet, 6,7,9 Ekim 2012). Bu "Enver Paşa Tuzağı" rivayetini daha önce yazanlar da oldu.

"Birinci Cihan Savaşında tarafsız kalabilir miydik"
sorusuna Atatürk'ün beş ayrı yerde cevabı
Soru şudur : Osmanlı Devleti, kendi topraklarının paylaşılması için çıkan bir savaşta tarafsız kalabilir miydi?

Herhangi bir sorunun cevabı alıntılarla verilmez, somut durum tahlili gerekir. Ancak Mustafa Kemal Paşa, Birinci Cihan Savaşına girişimiz üzerine beş ayrı yerde, sağlam bir usavurmayla o kadar somut bir tahlil yapmış ki, bize tarihsel sorunların ancak varolan seçenekler üzerinden çözülebileceğini bir kez daha hatırlatıyor. Atatürk, Osmanlı Devleti'nin Almanya'nın yanında savaşa katılmak zorunda olduğunu tarihleri ve yerleriyle şu yazı ve konuşmalarında saptamıştır :

Bir : 10 Ekim 1919 günü Sivas'tan Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya yolladığı yazısında.
İki : 3 Ocak 1920 günü Ankara Belediye Başkanı'nın verdiği ziyafette.
Üç : 29 Şubat 1920'de Ankara'dan Talat Paşa'ya yolladığı mektubunda.
Dört : 24 Nisan 1920'de Ankara'da Büyük Millet Meclisi'nin açılışının ertesi günü Meclis kürsüsünden anlattığı siyasal raporunda.
Beş : 24 Nisan 1921 günü Ankara'da Hakimiyeti Milliye gazetesinde yayımlanan görüşmesinde.

1. «İtilaf devletlerine karşı savaşmamız kaçınılmazdı»
Mustafa Kemal Paşa, Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya 10 Ekim 1919 günlü yazısında, Birinci Dünya Savaşına girmekten başka bir seçeneğimizin bulunmadığını, çok esaslı bir durum tahlili yaparak anlatır. Bu tahlil, Atatürk'ün Türkiye açısından Birinci Dünya Savaşı'na ilişkin esas görüşüdür . O nedenle Büyük Millet Meclisi'nin açılışının ertesi günü kürsüden yaptığı anayasa içerikli 24 Nisan 1920 konuşmasında da aynen tekrar edecektir:
"Umumi Harbe katılmamak elbette son derecede arzuya değer idi. Fakat buna maddi imkân mevcut değildi. Çünkü katılmamak, silahlı bir tarafsızlığı, yani Boğazlar'ın kapalı bulundurulmasını icap ettiriyordu. Halbuki vatanımızın coğrafi mevkii, İstanbul'un stratejik vaziyeti, Rusların İtilaf Hükümetleri yanında yer almış olması, bizim seyirci kalmamıza asla müsait değildi. Bundan başka, silahlı bir tarafsızlığın devam ettirilmesi için paramız, silahımız, sanayimiz, kısacası lazım olan vasıtalarımız mevcut değildi. İtilaf Devletleri'nin, bilhassa İngilizlerin para vermemesinden vazgeçelim, gemilerimizi zapt ve milletin dişinden tırnağından artırarak biriktirdiği İnşaat-ı Bahriye'ye ait yedi milyon liramızı da gasp eylemeleri ve İtilaf Devletleri'nin harp ilanı ile beraber bizim harbe girmemizden daha dört ay evvel tamamen Osmanlı hükümeti zararına bir Ermenistan cumhuriyeti teşkiline karar verdiklerini ilan eylemiş olmaları ve hatta Bolşeviklerin yayınladığı gizli anlaşmalardan anlaşıldığına göre, İstanbul'un Çarlık Rusyası'na vaat edilmiş olması, harbe İtilaf Devletleri aleyhine girmekliğin kaçınılması imkansız olduğunu gösterir açık delillerdendir. Bir de İngiltere ve Fransa'nın, kendisine İstanbul'u vaat eyledikleri Rusya dururken, uğursuz Balkan Harbi'nden sonra hiçbir askeri kıymet ve milli mevcudiyet atfeylemedikleri milletimizi, kendilerine iltihak eylemiş farzetsek bile, tercih edeceğini tasavvur eylemek elbette doğru olamaz. Harbe girmekliğimizi bir hiyanet kabul etmek ve koca bir milleti dört beş kişinin oyuncağı olacak derecede saymak, fikrimizce lehimizde bir fayda sağlamak şöyle dursun, bilakis düşük Ferit Paşa'nın Paris'te Avrupa'dan merhamet dilenmek hastalıklı fikirleriyle ortaya koyduğu alçakça beyanatına Klemanso'nun vermiş olduğu hakarete bulaştırılmış cevabın mazallah bir kere daha işitilmesine sebep olabilir. Dolayısıyle merdane bir surette hakikati söylemek ve kahramanca harp eden bu koca milletin, mağlubiyetinin zaruri neticelerine katlanmakla beraber, hareketinin cinayet görülmesini ve bu yüzden ithamını ve cezalandırılmasını kabul etmemek en sağlam ve en hayırlı bir prensip kabul olunabilir. (...)Buradaki görüşler, düşman bakış açısına cevap olmak üzere lüzumlu görülmüştür." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.4, s.254 vd).

2. « Savaşa sürüklenmedik, girmek zorundaydık »
Mustafa Kemal Paşa, 10 Ekim 1919 günü Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya çektiği cevabi telgrafında «Harbi Umumi'ye girmiş olmamızın zorunluluğundan» söz etmiştir. (Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.4, s.254; c.8, s.54; c.21 [Nutuk, Vesikalar] s. 182-183).

19 Mayıs'ta Samsun'a çıkanlardan Hüsrev Gerede, Mustafa Kemal Paşa'nın bu görüşlerini 1920 başında Meclisi Mebusan'da da savunur. «Ulusal inançları güçlenmemiş bazı aydınların Birinci Dünya Savaşı'na girişimizi İttihat ve Terakki'nin izlediği tutarsız politikaya bağlamalarına karşı çıkan» Gerede, Mebusan Meclisi kürsüsünden, «stratejik ve siyasal açıklamalarda» bulunur. Mustafa Kemal Paşa'nın yakın arkadaşı, savaşa sürüklendiğimiz görüşünü eleştirir ve «Tarihsel düşmanımız olan Çarlık Rusyası'nın çıkarları için İngiliz ve Fransızlarla işbirliği yaptığı bir dönemde, Türkiye'nin er ya geç bu savaşa girmesinin kaçınılmaz olduğunu» anlatır. Mustafa Kemal Paşa'nın görüşleri yönündeki bu çabalar sonucu, Meclisi Mebusan'ın karar metninden «sürüklenme» sözcüğü çıkarılır (Hüsrev Gerede'nin Anıları, s.175 vd.).

3. « Alman grubuna dahil olmak zorundaydık »
Atatürk, aynı görüşleri 29 Şubat 1920 günü Talat Paşa'ya mektubunda da belirtti:
"Ben, müdafaa ettiğim prensipler arasında Harbi Umumi'ye girmenin zaruri olduğunu ve harbe girdikten sonra Alman grubuna dahil bulunmanın yine zaruri olduğunu ve bundan dolayı harp mesulü aramak mantıksız olduğunu, genel olarak Kanuni Esasi hükümlerine aykırı hareket edilmiş ise, bu şekilde hareket eden kabineleri meydana çıkarmak ve haklarında kanuni hükümleri tatbik etmek için Mütareke'den evvel, Balkan Harbi'nden ve Mütareke'den bugüne kadar, iktidar mevkiine geçen kabineleri nazarı dikkate almak lazım geleceğini ifade ediyorum. İşbu görüşlerimi benden Harbi Umumi'yi ilan eden kabine ve Harbi Umumi'ye girme ve Alman taraftarlığı aleyhinde resmen beyanatta bulunmamı talep etmiş olan hükümete karşı resmen, görüşlerimi, sebeplerini söyleyerek müdafaa ettim. Yabancılarla dahi münasebetlerimde aynı görüşlerin müdafaasını lüzumlu gördüm." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, c. 6, s. 411.)

4. « İstanbul'u Çarlık Rusyası'na vaat etmişlerdi. »
Mustafa Kemal Paşa, Meclis'in açılışının hemen ertesi günü, 24 Nisan 1920'de Meclis kürsüsünden tarihî önemde bir konuşma yaptı. Bu konuşma Anayasa hukukçuları ve siyasal bilimciler tarafından fiilen kurulmuş olan Cumhuriyetin ilk anayasası sayılır. Atatürk o konuşmasında Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya yolladığı 10 Ekim 1919 günlü yazıyı aktararak Cihan Savaşı üzerine görüşlerini Meclise açıklar. Yukarda 1. maddede belirtildiği üzere, silahlı tarafsızlığın imkansızlığını açıklar ve İngiltere ile Fransa'nın İstanbul'u Çarlık Rusyası'na vaat ettiklerini vurgular. Bu durumda tüek çözüm, Almanlarla birlikte savaşmaktır.

5. « İngiliz, Fransız ve İtalyanlara da söyledim :
Size karşı savaşmak zorundaydık. »

Atatürk, savaşa girmemizin ve Almanların tarafında saf tutmamızın kaçınılmaz olduğunu, 24 Nisan 1921 günü Hakimiyeti Milliye gazetesinde yayımlanan görüşmede de açıklamıştır:
"...benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım.

"Meselâ: Harb-i Umumî yerküre üzerinde patladığı zaman coğrafî vaziyet, tarihî vakalar ve siyasî dengenin zorlamaları karşısında tarafsızlığı muhafazaya imkân olmaması yüzünden Almanların bulunduğu zümreye dahil olduk; Almanlarla dost olduk. Almanlar memleketimize, ordumuza ve hükümetimize kadar girdiler: Bunların hepsini hoşgördük; fakat Almanlardan bazıları haysiyet ve bağımsızlığımızı ihlal eden vaziyet ve tavır almağa başladıkları dakikada en evvel ve hemen, hiçbir kayıt ve şarta bakmaksızın ruhen ve hatta fiilen isyan ettim. (...) İstanbul'da İngiliz, Fransız, İtalyan siyasî ve askerî ricalinden bazılarıyle vuku bulan münasebet ve görüşmelerimde daima samimiyetle bu fikirleri söylüyor ve diyordum ki: 'Harbe girmek ve harbe girdikten sonra müttefikler zümresine dahil olmak bizim için zarurî di. Çünkü tarafsız bırakmazdınız. Çar Rusyası sizin tarafınızda idi." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.11, s. 143 vd.)


Görüldüğü gibi Atatürk, beş belgenin beşinde de kesin bir dil kullanmaktadır. Savaşa katılmanın zorunlu olduğu konusunda hiçbir tereddüdü yoktur; kesin bir kanıya sahiptir. Ayrıca bu görüşün Milli Kuvvetler tarafından açıkça ve mertçe savunulmasını da istemektedir. Dahası Atatürk, bu açık ve kesin tutumu, yalnız hakikat adına değil, siyaset adına, başka deyişle Kurtuluş Savaşımızı başarmak için de gerekli görmektedir.

Harbe girmesek 30 Ağustos'u göremezdik
Atatürk'ün tahlilinde bugün açısından en önemli nokta şudur: Birinci Cihan Savaşı'na girmemiz Türkiye'nin bağımsızlığı ve İstanbul'u vatan toprağı içinde tutabilmek açısından zorunluydu. Atatürk ve arkadaşları, İstiklâl Savaşı'nı Birinci Cihan savaşı'nın devamı olarak görmüşlerdir ki, çok doğrudur. Bizim Kurtuluş Savaşımız, 1914'te başlamiş ve 1922'de bitmiştir. Eğer 1914 yılında savaşa başlamasak ve Çanakkale'yi savunmasak, 30 Ağustos 1922 gününü göremeyecektik. Ve Lozan Antlaşması'nı Birinci Dünya Savaşı'ndaki düşmanlarımızla yaptık.
Bir asker ve strateji uzmanı olarak E. Org. Ergin Saygun, « Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda 3 mihenk taşı vardır » saptamasında bulunuyor : Çanakkale, Sakarya ve Kocatepe (Türk Ordusuna Balyoz, Kaynak Yayınları).
Çanakkale savaşını başarmasak, Cumhuriyet kurulamazdı . Yalnız Türkiye Cumhuriyeti değil, Sovyet Cumhuriyeti de kurulamazdı.
« Enver Paşa Tuzağı » denen olay, İstiklâl Savaşımızın başlangıcıdır ve bırakalım Türkiye'nin geleceğini, dünyanın geleceğini etkilemiştir. Mazlum Milletlerin emperyalizme silahlı isyanı orada başlamıştır.


YARIN : BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE TÜRKİYE KONUSUNDA LENİN, ROHRBACH, RUDBRICK, HELFERICH'İN KONUYU AYDINLATAN TAHLİLLERİ.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder