21 Haziran 2015 Pazar

Yılmaz Özdil: The film…

Yılmaz Özdil: The film…


​Sene 1942…
İkinci dünya savaşının göbeğiydi. ABD Başkanı Roosevelt, dört Oscarlı yönetmen John Ford'u Beyaz Saray'a çağırdı. Bu görüşme sonrasında, Pentagon'da Hollywood'un irtibat bürosu kuruldu.

O güne kadar, kızılderililer düşmandı. İyi kalpli John Wayne mıhlıyor, masum insanlara saldıran kötü kalpli apaçiler geberiyordu. O günden sonra, düşman rolü Almanlara ve Japonlara verildi.

(İlla uçaklı, tanklı-toplu filmler olarak düşünmeyin. Kazablanka mesela… Humphrey Bogart'la Ingrid Bergman'ın romantik aşk hikayesi ayaklarıyla, nazilerden kaçan direnişçilerin ABD'ye iltica etme mücadelesini anlatıyordu. Böylece… Atlantik'in öbür yakasında yaşananlara, Amerikan halkının dikkatini çekmeyi amaçlıyordu.)

70'li yıllarda, soğuk savaş vesilesiyle, düşman coğrafyası değişti. Aptal ve suratsız KGB ajanları daima yeniliyor, zeki ve yakışıklı CIA ajanları daima kazanıyor, üstelik, Polonyalı-Macar komünist kızları yatağa atıp, çatır çatır götürüyordu. Komünist kızlar bi tek komünistlere aşık olmuyordu, devamlı Amerikalılara aşık oluyordu.

80'lere gelindiğinde, Rocky ringe fırladı, Rus yarması Ivan Drago'nun ağzını burnunu kırdı. Bilahare… Boks eldivenlerini çıkardı, kafasına bandana bağlayıp, Rambo olarak Vietnam ormanlarına daldı, kötü kalpli çekik gözlülerin hepsini tek başına bıçakladı. Geldi 60 yaşına, kıçının kılları ağardı ama, kötülüklere duyarsız kalamıyor, insaniyet namına iyilik yapmaya devam ediyordu, atladı atına, Afganistan'a gitti, zavallı müslüman Afganları işgalci Rusların elinden kurtardı.

Müslüman alemi pek sevindi.
Artist Rambo'yu alkışladı.

Halbuki, 2000'lere gelinmişti.
Sıra bize gelmişti!

Kızılderililer, naziler, çekik gözlüler, komünistler filan demodeydi. Hollywood'un yeni modası, müslümanlardı.

Çünkü, kahraman (!) Amerikalıları senelerdir hayran hayran seyreden müslümanların haberi yoktu ama…
11 Eylül'den hemen sonra, Bush'un sağ kolu Karl Rove, sinema endüstrisinin devleriyle Beverly Hills'te biraraya gelmişti, "yeni senaryo"lar ele alınmıştı.

Ve, bir başka moda başlamıştı… Hollywood'un beyazperdedeki rolü kesmemiş, gerçek hayatta da rol üstlenmeleri istenmişti.

İyi niyet elçisi rolü.

İlk önce Brooke Shields, Birleşmiş Milletler iyi niyet elçisi oldu. İyi niyetini göstermek için, Basra'daki Amerikan uçak gemisine geldi, bahriyelere iyi niyetlerini sundu. Brooke gemiden ayrılır ayrılmaz, bu defa bahriyeliler iyi niyetini gösterdi, Saddam'ın kafasına füze fırlattı.

Peşinden, Julia Roberts, George Clooney, Andy Garcia, Brad Pitt ve Matt Damon, iyi niyetlerini göstermek için Adana İncirlik'e geldiler. İyi niyetlerini kanıtlamak için, pilot montları giydiler, F16 kokpitlerine oturup, hatıra fotoğrafı çektirdiler. Bu iyi niyetli ziyaretin tüm masrafları Ocean's Eleven filminin yapımcısı Warner Bros şirketi tarafından karşılandı. İncirlik'teki pilotlar da, bu iyi niyetli ziyarete iyi niyetle karşılık verip, Saddam'ı bombaladılar.

Irak'ı yokettiler.
Terminator, Bağdat'a geldi!

Arnold Schwarzenegger, Irak'taki en büyük Amerikan üssü Victory'de iyi niyetli bi konuşma yaptı, "ben yokedici'yi sadece canlandırıyorum, sizler ise gerçek yokedicilersiniz, hepinizi kutlarım" dedi.

Antonio Banderas, Nicole Kidman, Orlando Bloom, Susan Sarandon, Edward Norton, Drew Barrymore, Liam Neeson, Forest Whitaker, Jackie Chan, Danny Glover, Whoopi Goldberg…
Hep iyi niyet elçileri.

Bir yere gidiyorlar.
ABD orayı vuruyor.
Veya, önce ABD vuruyor.
Sonra bunlar gidiyor.

En ünlüleri Angelina Jolie.

Afganistan'a gitti, Kosova'ya gitti,
Pakistan'a, Sudan'a, Libya'ya gitti.
Tunus'a, Irak'a, Mısır'a gitti…
Her gittiği yerin altı üstüne geldi!

Üç sene önce Türkiye'ye uğradı, Suriyeli mültecileri ziyaret etti, o günden beri Amerikan uçakları Suriye topraklarını bombalıyor.

Dün gene Türkiye'deydi.

Habire Türkiye'ye gelmeden önce, habire nereye gidiyordu biliyor musunuz… Suriye'ye!

Esma Esad'ın kankasıydı.
Zırt pırt Şam'a gidiyor, Suriye'ye sığınan Iraklı mültecilere iyi niyet gösteriyordu. Hatta, Suriye'ye üçüncü gidişinde, Brad Pitt'i de yanında götürmüştü. Beşar Esad makam otomobilinin direksiyonuna geçmiş, Brad'i gezdirmişti.
*
Kendini hâlâ başrolde zanneden Tayyip Erdoğan'ı, bastığı yerde ot bitmeyen Angelina'yla sohbet ederken görünce, yazayım dedim bari… Bu kafayla gidersek, bizi kurtarmaya Denzel Washington mı gelir, Sandra Bullock mu, orasını bilemem gari!
a45UyF587661-150621120830 Oraj Poyraz <cimcime@neomailbox.net>
2015/06/21  16:18 6  64  1 undefined kemalistiz@googlegroups.com

 

TENHA..
. . . . . .
Ben olecegim, kimse seyretmesin,
Gunes ve dusunceler icinde.
Soyunacagim elbiselerden ve hatiralardan,
Bir semalar sessizliginde.
Asude ve mahzun ellerimle,
Nasibimi bir kenara birakip.
Eski sarkilar soylerken,
Daglarda atesler yakip.
Kimse seyretmesin, ask ve sonsuzluk,
Garip mezarliklar -arasindan gidecegim.-
Kokulu sularla yikanarak
Karanliklarda zevk edecegim.

Fazil Husnu DAGLARCA

( Utbe Ibnu Gazvan , devamla ) der ki : Hz.Omer ( Radiyallahu anh ) :
Atesi cok zikredip hatirlayin. Zira onun harareti pek siddetlidir; derinligi cok fazladir, cengelleri demirdendir buyurdu

( Tirmizi )
Cehennemle ilgili hadis. Sahihmis bilenler denetlesin.

Safsata [( Ing:Fallacy), (Osm;Kiyasi-i batil)], bir dusunceyi ortaya koyarken ya da anlamaya calisirken yapilan yanlis cikarsamalarin tamamina safsata denir.
Safsatalar, ilk anda gecerli ve ikna edici gibi gozuken ancak yakindan bakildiginda kendilerini ele veren sahte argumanlardir.
Gunumuz Turkce sinde safsata kelimesi kusurlu akil yurutme anlamini kaybetmis, yanlis inanc manasinda kullanilir olmustur.
Oysa, safsata, insanin muhakeme yetisinin yanlis yonde kullanimidir ve cogu kez onyargi, ek$ik bilgi, batil inanclar, duygusallik, yersiz gondermeler, acelecilik, ozensizlik, genelleme, duygu somurusu, Turkce yi kotu kullanma gibi sebeplerden kaynaklanir.
---
Tecahulu Arifane Ispatlama Mecburiyeti Safsatasi (Argument from Ignorance Argumentum Ad Ignorantium) :
Bir seyin yanlisliginin ispatlanamamis olmasi nedeniyle dogru oldugunu ya da dogrulugunun ispatlanamamis olmasi nedeniyle yanlis oldugunu ileri surmek.
Bu Siyah-Beyaz Safsatasi nin ozel bir seklidir.
Bu safsata Bir sey aksi ispatlanamadigi surece dogrudur varsayimina dayanir.
Ornek 1: Allah in varligi kimse tarafindan kanitlanmamistir.
Oyleyse Allah yoktur.
Ornek 2: UFO larin olamayacaklari ispat edilemedigine gore, UFO lar mevcuttur.
Ornek 3: Hayaletlerin olmadigi kanitlanamadigina gore, hayaletler vardir.
Ornek 4: Bilim adamlari kuresel isinma nin varligini ispat edemediklerine gore, kuresel isinma yoktur.
Ornek 5: Mehmet, Baris tan daha yaki$ikli oldugunu soyledi.
Fakat bunu ispat edemedigine gore, demek ki degil.
Ornek 6: Peki, uzaylilarin hukumette kontrolu ele gecirdigine inanmiyorsun.
Bunu ispatlayabilir misin?
Ornek 7: Emin:
Bazi insanlarin telepati gucune sahip oldugunu dusunuyorum.
Akin: Delilin var mi?
Emin: Hic kimse insanlarin telepati gucune sahip olmadigini ispatlayamaz.
Guncel Ornek 1:
Muhabir telefonda haberi Erbakan a cok yakin kaynaklardan aldigini ileri suruyor, Erbakan Ailesi nden yalanlama gelmemesini de haberin dogruluguna kanit olarak gosteriyordu.
Ahmet Hakan ise birincil kaynaginin kendisi olmasi gereken haberin tamamen yalan oldugunu one suruyordu.
(3.9.2000, Hurriyet)
Muhabir, haberin yalanlanmamasini haberin dogruluguna kanit olarak one surmektedir.


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder