4 Ağustos 2017 Cuma

KENAN AKIN : KERKÜK ASLA "KÜRT" DEĞİL!



KENAN AKIN : KERKÜK ASLA "KÜRT" DEĞİL!

04 Ağustos 2017 kenan@akyayincilik.com

Bu arada, yıllar yılı ihmale uğramış, adeta unutulmuş, acılar içinde kıvranmış Türkmen soydaşlarımızdan da bahsetmek icap ediyor.

Türkmenler, Irak Devleti içinde Araplar, Kürtler ile birlikte üç "asli unsur"dan biri sayılıyor.

Türkmenler, en eğitimli, kültürel düzeyi en yüksek ve en şehirli olan unsur olarak varlığını sürdürüyor.

Buna rağmen önce "Araplaştırılma", şimdilerde de "Kürtleştirme" politikaları ile Türkmen varlığı ortadan kaldırılmaya ve Kerkük'ün kimliği yok edilmeye çalışılıyor.

Ali Kerküklü'nün belirttiği gibi:

"Bir kentin aidiyeti ve kimliği, o şehrin tarihi mimari eserleri, sosyal ve kültürel yapısıyla da yakından ilgilidir.

Kerkük Kalesi, Gök Kümbet'i, Nakışlı Minare ve Camisi, Aziziye Kışlası, 16 gözlü Taşköprü gibi 60'tan fazla Türk eserine Kerkük'ün her noktasında rastlamak mümkün.

Kerkük'te yaşayan Türkmenlerin dışındaki milletlerin buna benzer acaba kaç tane tarihi eseri vardır? Yok.

Ama en güçlü delil sayılabilecek cami, tekke, medrese, han ve hamam gibi sivil yapılar oldukça önemlidir.

Bunların sahipleri kimse, o kentin sahipleri de onlardır.

Yapıların dili yoksa da kimlikleri vardır.

Kerkük, bütün bunları tamamlayan; okullar, kütüphaneler, hamamlar, ticaret hanları, folklor, şairleri, edipleri, basın ve yayın hayatı, halk müziği, ses ustaları, tiyatrosu, ressamları, spor hayatı gibi bütün diğer kültür unsurları açısından da tamamıyla bir Türkmen şehridir.

Aslında, Kerkük'ün Türklüğünü tartışmak, hem tarihe, hem coğrafyaya aykırı bulunuyor.

Ne var ki, petrol çılgınlığı çoğu kez insanlığı körleştiriyor.

Telafer'e gelince…

400 bin nüfuslu Telafer, Musul'un çevresinde bulunan onlarca yerleşim yeri, köyler kasabalar, Erbil, Kerkük ve çevresinde bulunan kasabalar, 3 milyon Türkün yaşadığı topraklardı.

1913 yılında Mahmut Şevket Paşa sadrazamdır, durup dururken o zaman küçük bir emirlik olan ve daha henüz petrol yatakları işletilmemiş iken, Kuveyt'i karşılıksız olarak İngilizlere veriyor.

Sonra Basra Körfezi'nde ve Umman Denizi'nde bulunan İngiliz donanması bu limana yerleşecek ve 1. Dünya Harbi'nde Irak'ın işgal girişimini oradan başlatacaktır.

İngilizler Kuveyt'te yerleştikten, hazırlıklarını yaptıktan bir yıl sonra 1. Dünya Savaşı başlar, tarih 1 Ağustos 1914'tür. 5 Kasım 1914 yılında Osmanlı İmparatorluğu savaşa girer.

Hiçbir mukavemetle karşılaşmayan İngiliz kuvvetleri 22 Kasım'da Basra'ya bağlı Fav Kasabası'nın Kurna limanını işgal ediyor ve oradan Irak'ın içlerine ilerliyor.

19 Mayıs-2 Haziran 1924'te yapılan Haliç Konferansı toplantısında İngilizlerle Musul konusunda bir antlaşmaya varılamaz, İngilizler ısrarla Musul'u vermemekte direniyor.

Konferans dağılır ve konu İngilizler tarafından BM'ye götürülür, isyanlar kışkırtmalar devam ederken Musul'a gidecek tahkikat komisyonu kuruluyor.

7. Ağustos 1924'te Kürtlerin de içinde bulundukları Nesturi isyanı başlıyor.

Ne tesadüftür ki aynı tarihlerde Kerkük'te de ilk Türk katliamı vuku buluyor.

Ve arkasından 5 Şubat 1925'te Musul'un kaybına sebep olan Şeyh Sait isyanı başlıyor.

Amaç; Kürt devleti kurmak ve sınırda hazırlık yapan Türk askerinin Musul'a girmesine mani olmaktı.

Şeyh Sait isyanı Musul'un kaybının en önemli nedenlerinden başlıcası sayılıyor.

Barzani yalan üstüne yalan söylüyor!

1958 yılında, Irak'ta Abdülkerim Kasım tarafından gerçekleştirilen kanlı askeri darbe, Kral ve Nuri Sait gibi şahsiyetleri ortadan kaldırırken dünyada eşine az rastlanan bir Kerkük soykırımı tarihe geçiyor.

Molla Mustafa Barzani'nin silahlarla donatıp hazırladığı Türk düşmanlığının, Türk kanının döküldüğü Şum katliamı, 14 Temmuz 1959'da yapılıyor.

Türkiye yine bihaber, dünya yine suskun kalıyor.

Kerküklüler yani hayatta kalabilenler, bu kanlı günü hiçbir zaman unutmadılar ve unutamıyor.

1990, Saddam Kuveyt'i işgal ediyor.

Ve olaylar, ondan sonra biri birini takip ediyor.

BOP'un Irak'ın işgali ile fiili uygulamasına geçiliyor.

1. Körfez Savaşı'nda, yapay olarak göç yaratılıyor.

Yapay Irak muhalefeti destekleniyor.

Kürtlere yarayan şekilde silahlandırılıyor, arkasından güvenli bölge, İncirlik'ten kalkan uçaklarla korunuyor.

ABD'nin sevk ve idaresinde Çekiç Güç kuvvetleri ve ABD'nin Wilson prensiplerinde istediği, Sevr'de senatosundan geçirilen Kürdistan'ın temelleri atılmış oluyor.

25 Nisan 1995 tarihinde diğer siyasi kuruluşların da tek çatı altında hizmet etmeleri amacı ile merkezi Erbil'de ITC. (Irak Türkmen Cephesi) kuruluyor.

2003 yılında İkinci Körfez Savaşı'nda, tamamen yalnız kalan soydaşlarımızın inanışına göre 1 Mart Tezkeresi'nin ret edilmemesi gerekiyordu.

Zaten, ABD ve Kürtler, Türk askerinin Irak'ın Kuzeyinde olmasını istemiyordu.

Türk askerini dört gözle bekleyen Türkmenler, böylece bir kere daha yalnızlığa itilmiş oluyor.

Irak 9 Nisan'da, Bağdat 10 Nisan'da, Kerkük de Kürtler tarafından işgal ediliyordu.

Hazırlıklı olan Kürtler Kerkük'ün bütün resmi dairelerine el koyup, tapu, nüfus dairelerini yakıp yağmalıyor. Yerel yönetim seçimlerinde de Kürtler çoğunluk sağlarken, Türkmenler azınlıkta kalıyor.

Son genel seçimlerde, kendi kimlikleri yerine başka partilerden aday olup bir anlamda Türkmen toplumu kendi kimliğinin zafiyetini kabullenmiş oluyor.

2003 yılından bu yana Türkmenlere hiç bir siyasi hak verilmediği gibi, Türkmen bölgelerinde de güvenlik sağlanamıyor.

İş yok, aş yok, ölüm her an, her yerde kol geziyor.

Merkezî hükümet ortada yok, halkın şikayetlerini duymaz, Irak'ın Kuzey yönetimi bu olup bitenler karşısında yüzünü çevirip gülmekte, Türkiye, Türk varlığını ticaret zihniyetine bağlamış bulunuyor.

Zira, Barzani'nin şimdiye kadar verdiği hiçbir "stratejik" sözünü tutmadığı artık biliniyor.

Yıllardır, terör örgütü PKK'yı himaye eden, topraklarında kalmasını sağlayan bir Peşmerge başından "dostluk" beklemek, hayalden öte değer taşımıyor.

http://www.ilk-kursun.com/haber/329537/kerkuk-asla-kurt-degil/

 
a45UyF587661-170804144123 Oraj Poyraz oraj.poyraz@openmail.cc
2017/08/04  17:32 2  65  alelma@yahoogroups.com


 

Yasa insanlarin kalplerinde yazilidir.

St.Augustine

Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) soyle dedi: Nebi ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem ) :
Bir kavim , kendilerine Cehennem atesi dokunduktan sonra simalari kirmizimsi siyah bir renkte olarak Cehennemden cikacak ve Cennete girecekler de Cennet ehli bunlara Cehennemlikler diye isim vereceklerdir buyurdu

( Buhari )
Cehennemle ilgili hadis. Sahihmis bilenler denetlesin.

DOGA YASALARI UZERINE DUSUNCELER -3-

Boylece geldik felsefenin en buyuk ustalarindan birine: Rene Descartes. (1596-1650) Yontem uzerine konusmalar felsefeyi seven herkesin kitapliginda olmasi gereken bir eserdir. Bu calismada Descartes, once hinzirca bir bicimde insanlari igneleyerek ise baslar: Sagduyu bu dunyada en adil sekilde dagitilmis seydir; cunku herkes kendi aklinin ve sagduyusunun dogrulugundan emindir! Insanlarin kendi varliklarindan (ve icinde bulunduklari varolussal konumdan) cok emin olmalarina karsilik Descartes alabildigine supheci bir insandir. Oyle ki bir sobanin karsisinda oturup dinlendiginden bile emin degildir. Ruya veya hayal goruyor da olabilir. Icinde bulundugu varolus durumu aslinda gelip gecici bir yanilsama da olabilir. Ama emin oldugu tek sey, kendi varligi uzerinde dusunuyor oldugudur. Boylece meshur sozunu soyler: Dusunuyorum; o halde varim. Descartes in bu dusunce tarzi yuzyillar sonra varolusculuk (egzistansiyalizm) felsefesinde baska bir sekilde dile getirilecektir: Varolus ozden once gelir. Bu dusuncede oz olarak kabul ettigimiz varligimiz bile aslinda secimlerimiz ile olusturdugumuz bir formdur. Aslolan ise varolusumuzun farkina varmamizdir ve bu anlamda insan ile bir agac kurdunun arasinda fark yoktur. Fakat, ilerleyen yillarda buna da karsi cikilacak ve bilinc problemi anlasilmasi en zor sorunlardan biri olarak fenomenal bilimlerin karsisina dikilecektir. Descartes ile devam edelim. Daha once, dogadaki seylerin sanki bir tur zihinleri oldugu gibi algilanmasina Descartes karsi cikti. Alintiliyorum:

Descartes, butun fiziksel fenomenlerin -Newton un unlu hareket yasalarinin onculeri olan- uc yasanin yonettigi devinen kutlelerin carpismalarina dayanarak aciklanmasi gerektigine inaniyordu. Bu doga yasalarinin her yerde ve her zaman gecerli olduklarini one surdu ve bu yasalara uyulmasinin devinen kutlelerin zihinleri oldugu anlamina gelmedigini acikca belirtti. Ayrica Descartes gunumuzde baslangic kosullari dedigimiz konunun onemini de anlamisti. Baslangic kosullari; bir sistemin, hakkinda ongorude bulunulan herhangi bir zaman araliginin baslangicindaki durumunu tanimlar. Doga yasalari, verili bir dizi baslangic kosuluyla bir sistemin zaman icerisinde nasil gelisecegini tayin eder, ancak belirli bir baslangic kosullari dizisi olmaksizin gelisim tamamlanamaz. Ornegin sifir zamanda tam ustumuzdeki bir guvercin pislemis olsun, o dusen nesnenin yolu Newton yasalarinca belirlenir. Ancak guvercinin sifir zamanda bir telefon teli uzerinde kimildamadan duruyor ya da saatte yirmi mil hizla ucuyor olusuna bagli olarak, ortaya cikan sonuclar cok farkli olacaktir. Fizik yasalarini uygulayabilmek icin, bir sistemin nasil basladigi veya en azindan belirli durumu bilinmelidir. (Bu yasalar bir sistemi zaman icinde geriye dogru izlemek icin de kullanilabilir.)

Hawking in degindigi bu konu bazilarinca baslangic durumuna bagli hassasiyet olarak ifade edilmistir. Bir sistemin baslangicindaki durumlarda en ufak bir sapma oldugunda, uzun bir N zaman icinde sistemin ilerleyisinde cok buyuk sapmalar gerceklesecektir. Bunu orneklemek icin bir bilardo masasi gosterilir. Diyelim ki 10 top bulunan bir masada beyaz topa hep ayni sekilde, ayni hizla, ayni kuvvetle vursak dahi asla ayni hareket kombinasyonunu elde edemeyiz. Topa vurus esnasindaki en ufak bir degi$iklik, diger toplara carpildiginda zincirleme olarak ufak sapmalar doguracak bu da rotayi degistirecektir. Bilardo topunun sifir surtunme katsayisina sahip oldugunu ve sonsuza kadar hareket edecegini varsayarsak, zaman ilerledikce sapmanin ne kadar cok artacagini tahmin edebiliriz. Bu fenomen ayni zamanda evrenimizdeki minik seytandir ve duzenli sistemleri beklenmedik sapmalara surukleyen turbulans etkisi olarak bilinir. Musluktan akan suyun aniden yalpalamaya baslamasi, bir ucagin hava bosluguna girmesi ve benzer fenomenlere dogada $iklikla rastlanabilir ve bunlarin onceden ongorulmesi nerdeyse imkansizdir.

Doga yasalarinin varligina duyulan inancin tazelenmesiyle, bu yasalari Tanri kavramiyla uzlastirmaya yonelik yeni girisimler de basgosterdi. Descartes e gore Tanri isterse etik onermelerin veya matematiksel kuramlarin dogrulugunu veya yanlisligini degistirebilir ama dogayi degistiremezdi. Doga yasalarini Tanri in emrettigine inaniyordu, ancak Tanri nin bu yasalardan baska secenegi yoktu; onlari secmisti, cunku sadece bu yasalar mumkundu. Bu anlayis Tanri nin otoritesini cignemek olarak gorulebilirdi ancak Descartes bu yasalarin Tanri nin kendi oz dogasinin yansimalari oldugunu, bu yuzden degistirilemez oldugunu soyleyerek bundan kurtulmanin yolunu bulmustu. Bu dogruysa, Tanri nin her biri farkli baslangic kosullarina karsilik gelen birbirinden cok farkli dunyalar yaratma sansina sahip oldugu dusunulebilir. Ancak Descartes bunu da yadsir. Ona gore, evrenin baslangicinda nasil bir duzenleme olursa olsun, zaman icerisinde tipki bizimkine benzeyen bir dunya (alem) ortaya cikacaktir. Dahasi, Descartes e gore Tanri dunyayi bir kez yaratip duzene soktuktan sonra tamamen kendi basina birakmistir.

Descartes in bu dusunceleri ile, aslinda ateizme genis bir yol acilmisti. Madem ki doga yasalari Tanri nin ozunun yansimalari olarak goruluyordu, o zaman bir Tanri dan bahsetmenin anlami neydi? Tipki fizikte bir donem yer alan esir fikri gibi, bu dusunce de tamamen devre disi birakilip geriye sadece doga yasalari kalamaz miydi? Acikcasi, bu, dinsizce bir fikirdi ve fikrin olgunlasmasi icin sanayi devriminin ardindan gelen modernizm donemine kadar beklemek gerekecekti. Ortacag ve yeni cagdan gunumuze kadar uzanan felsefe sureci icinde, doga yasalari ile Tanri inancini uzlastirma cabalari yogun olarak gozlemlenmektedir. Benzer $ikintilar Islam dusuncesi icinde de yasanmis ve geleneksel kanadin askin ve mutlak hakim Allah fikrine karsilik, Allah in neyi secerse onun dogru oldugu veya Allah in dogru ve iyi olan seyleri sectigi gibi dusunceler birbiri ile carpismistir. Bunlarin bir kismina kisaca deginirsem. Allah cuziyati bilir mi? sorusu, acikca tum partikullerin olasi tum hareketlerinin Allah tarafindan bilinip bilinemiyecegine dair bir tartismaydi. Gelenekciler, Allah in ilmini inkar gibi gorunen bu fikre karsi ciktilar. Buna karsilik, Antik Yunan filozoflarindan etkilenen Musluman dusunurler, Allah i her an her seye mudahale eden bir ilah gibi dusunmek yerine, onun temel yasalari koydugunu ve ilminin alemlerde yansidigini iddia ediyorlardi. Bir baska mesele ise alemin ezeli ve ebedi olup olmadigina dair tartismalarda ortaya cikmaktaydi. Alem eger ezeli ve ebedi ise o zaman kendisi de ezeli ve ebedi olan Allah ile doga arasinda ne fark vardi?

Farabi, Ibn-i Sina, Ibn-i Rusd gibi filozoflar akilla vahyi uzlastirma cabalari sarfederken, gelenekci kanadin buyuk temsilcisi Imam Gazzali (1058-1111) Makasid el-Felasife (Filozoflarin maksatlari) ve Tehafut el-Felasife (Filozoflarin tutarsizliklari) isimli eserlerinde filozoflari kufre dusmekle veya bidat (dine sonradan eklenen yenilikler) icat etmekle suclamistir. Islam alemi genelde bu ekol uzerinde yurumus ve zaman icinde dogal bilimlerden ciddi sekilde kopmustur. Ne yazik ki elestirel ve arastirmaya dayali dusuncenin yerini, kopyaci ve taklitci gelenek almistir. Buna karsilik doga bilimleri ise, salt zihinsel tartismalar yerine gozleme, deneye, modellemeye, yanlislamaya dayali metodlari benimsemistir. Alintilamaya devam ediyorum.

Doga yasasi kavramina iliskin cagdas anlayisimiz filozoflarin uzun uzadiya tartistigi bir konudur ve ilk bakista zannedildiginden daha incelikli bir meseledir. Ornegin, filozof John W. Carroll tum altin kurelerin capi bir milden daha azdir ifadesiyle tum uranyum-235 kurelerinin capi bir milden azdir ifadelerini karsilastirir. Gozlemlerimiz Dunya da capi bir milden daha buyuk bir altin kure bulunmadigini soyler ve gayet guven icinde hicbir zaman olmayacagini savunabiliriz. Yine de olmayacagina inanmamiz icin herhangi bir neden yoktur ve bu nedenle bu ifade bir doga yasasi olarak kabul edilemez. Ote yandan, tum uranyum-235 kurelerinin capi bir milden daha azdir ifadesini bir doga yasasi olarak dusunebiliriz. Cunku nukleer fizik hakkinda bildiklerimize gore, bir uranyum-235 kuresinin capi yakla$ik 16 santimetreden daha fazla buyurse bir nukleer patlamayla kendi kendini yok eder. Dolayisiyla boyle bir kurenin olmayacagini biliriz. Bu onemli bir ayrimdir, cunku gozlemledigimiz her genellemenin doga yasasi olarak dusunulemiyecegini ve cogu doga yasasinin cok daha buyuk, birbirine bagli yasa sistemlerinin bir parcasi oldugunu gosterir. Cagdas bilimde doga yasalari genellikle matematiksel olarak ifade edilir. Kesin ya da yakla$ik olabilirler; ama istisnasiz hepsinin -evrensel olarak degilse de en azindan tam olarak belirlenmis kosullar altinda- gozlemlenmis olmasi gereklidir. Ornegin, devinen nesnelerin hizi i$ik hizina yakinsa Newton yasalarinin degistirilmesi gerektigini artik biliyoruz. Yine de, karsilastigimiz hizlarin i$ik hizinin cok altinda oldugu gunluk yasam kosullarinda, en azindan cok iyi tahminlerde bulunmamizi sagladiklari icin Newton yasalarini yasa olarak kabul ediyoruz.

Yukardaki ifadeler cok onemlidir. Bu ifadelerle artik gorelilik kuramlarina gecis yapilmakta. Bir doga yasasi, belli ve dar bir alan icinde, kendi uzay-zaman gercekligi icinde dogru ve gecerli olabilir. Tipki kutle cekim kanunlarini izah eden Newton cekim yasalari gibi. Hicbirimiz bu yasalarin gecersiz oldugunu one suremeyiz. Iki-uc metre yuksekten, bir balkondan asagi duserseniz veya arabanizla saatte 120 km hizla giderken bir agaca toslarsaniz; cekim, kuvvet, ivme, momentum gibi kavramlari iceren bu yasalarin dogru oldugunu cok aci verici bir bicimde anlayabilirsiniz. Diger yandan, inanilmaz derecede buyuk mesafeleri iceren galaktik olculerde ve isin icine saniyede yakla$ik 299 bin kilometrelik i$ik hizi girdiginde Newton fizigi dogru sonuclar vermeyecektir. Bu durumda genel ve ozel gorelilik kuramlarinin matematigi devreye girer. I$ik hizi C sembolu ile ifade edilir ve genelde bir vakum (bosluk) ortaminda iken hizi tam olarak 299,792,458 m/saniyedir. Ama vakum disindaki bir ortamda, ornegin suyun veya camin icinden gecerken hizi C degerinden dusuk olacaktir.

Yukarda ele alinan bir baska konu ise, gozlemin onemli olmasina karsilik, bir seyin davranis bicimini matematiksel olarak ifade ettigimizde artik tek tek gozlem yapmaya ihtiyacimiz olmadigi gercegidir. Eger bir uranyum-235 izotopu 16 santimetreden daha fazla buyudugunde nukleer bir patlama ile kendini yok ediyorsa, o zaman dogayi gozlemleyip capi 16 santimden buyuk uranyum-235 izotopu aramamizin bir anlami yoktur, cunku dogasi geregi boyle bir sey varolmayacaktir. Uranyum-235 zincirleme bir nukleer fisyon olusturacak kadar guclu bir izotoptur ve nukleer silah yapiminda kullanilmistir.

-devam edecek-

Levent ERTURK
LEVENTERTURK1961
https://leventerturk1961.wordpress.com/


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder