28 Ağustos 2017 Pazartesi

NOYAN UMRUK : ÇİÇEĞİ BURNUNDA 'ÇAKMA ATATÜRKÇÜLERE' AYYAŞ TAVSİYELERİ



NOYAN UMRUK : ÇİÇEĞİ BURNUNDA 'ÇAKMA ATATÜRKÇÜLERE' AYYAŞ TAVSİYELERİ

19.08.2017 noyanumruk@hotmail.com



"Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır.

Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış olabilir…"

Akıl ile yürek ile 'ATATÜRKÇÜ' olmak her babayiğidin harcı değildir…

Akıl ister, yürek ister, bağımsız düşünme yeteneği ister. bilinç ister, bilgi ister, birikim ister, onur ister, vakar ister, engin yurt, vatan ve millet sevgisi ister, basiret (ileri görüşlülük), itidal, hoşgörü ve tevazu ister ve her şeyden önce ciddiyet ister…

Ve de ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz… Bu doğrultuda eylem ister…

  • Mesela; milletle birlikte ülkenin aydınlanması ve gönenci için girişilen devrimler yerine, kökü dışarıda cunta darbeciliği, bir dolarlık beyinlerle ve 'Atatürkçülük edebiyatı' ile Atatürkçü olunmaz…

  • Mesela; söylenildiğine göre MİT ve GENKUR'ca, devletin en üst kademelerinin bir türlü uyarılamadığı, kiminin sözüm ona eniştesinden, kiminin komşusundan öğrendiği, ortaklık hukuku gereği 'taammüden' yıllardır önlerine kırmızı halı döşenilenlerin giriştiği bir garip islamcı kalkışmayı fırsat bilerek, bu kurumların başındakilerin içine düşürüldüğü akıl almaz, anlaşılmaz tutumdan yararlanarak, iyice düşünmeden, danışmadan ülkenin, Osmanlı'dan bu yana kök salmış, başta ordu ve irfan yuvaları olmak üzere bütün dünyada örnek gösterilen yargı başta olmak üzere tüm kurumlarının köküne kibrit suyu dökerek, ordusuz millet yaratarak da asla Atatürkçü olunmaz…

  • Mesela; son 10 yıldır sürekli taammüden darbelere maruz bırakılan ordunun, başına çuval geçirilerek maruz kaldığı ilk darbeyi bıyık altından izleyip, Ergenekon ve Balyoz'la aldığı ikinci ağır darbeyi destekledikten sonra, 15 Temmuz'da aldığı öldürücü darbeden istifade edip, acil karar ve eylemlerle onun emir-komuta birliğini iyice sıfırlayıp, itibarını yerlerde süründürerek bu cadı kazanı bölgede, ülkeyi, küresel taleplerin pazarı haline getirmekle de heeeeeç Atatürkçü olunamaz…

  • Mesela; komşu ülkeler üzerine yayılmacı emeller beslemekle, uluslar arası ilişkiler alanında sürekli zikzaklar çizip, ülkenin itibarını sıfırlamakla, vakti zamanında tüm dünyanın takdirlerine mazhar olmuş diplomasimizi 'monşer' aşağılaması ile dışlayarak da Atatürkçü olunmaz…

  • Mesela; saçı bitmemiş yetim hakkına, kul hakkına, namusuna saygı göstermemekle ya da saygı göstermeyenlere kol kanat germekle de Atatürkçü olunmaz…

  • Mesela; kitleleri aydınlanmanın erdemlerine yabancılaştırarak, eğitimi 'cihadileştirerek', bundan istifade cehaletin karanlığı içinde hababam usulü yönetmeyi yeğ tutmakla da Atatürkçü olunmaz…

  • Mesela; "Siz meydanlara sahip çıkın, gerisini bize bırakın, biz götürürüz…" sözcükleri ile halkı koyun gibi görmekle de Atatürkçü olunmaz…

  • Mesela; sıkışınca orayı burayı boydan boya Atatürk posterleriyle donatarak, ulusal bayram ve yas günlerini mümkün olduğunca es geçmek için mizansenler yaratmakla da Atatürkçü olunmaz…

  • Mesela; Kurtuluş Savaşı'nda bile iradesinden bir milim dışarı çıkılmayan gazi TBMM'yi es geçerek de Atatürkçü olunmaz…

  • Mesela; Ülke için hayati alanlarda sürekli 'kandırılarak' telafisi mümkün olmayan çok ciddi hatalar yapıp, ülkenin felaketlere sürüklenmesine yol açıp, "Rabbim ve milletim biz affetsin…" yakınması ile işin içinden sıyrılmak, halkı ahmak yerine koymakla da Atatürkçü olunmaz…

  • Hele hele bu milletin dişiyle, tırnağı ile yüz yılda oluşturduğu ulusal serveti, varlıkları, saçı bitmemiş yetim hakkını yabancılara, yandaşlara peşkeş çekerek rant spekülasyon ekonomisi bataklığında dans ederek heeeeç Atatürkçü olunmaz…

Bütün bunlar, 'hidayete erip' gerçekten Atatürk'ü ve Cumhuriyet değerlerinin önem ve anlamını geç de olsa idrak etmiş olanları ilgilendirir tabii…

Yoksa, yine sıkışınca binilen bir tramvaysa Cumhuriyet değerleri, yani takiye ise yine (ki açıkça öyle görünüyor), artık elde, asker görünümlü kökü dışarıda bir islamcı kalkışma, sivil İslamcı darbe ya da karşı devrim, turuncu darbe söylentileri üçgeni içine sıkışmış, envai çeşit terörle boğuşan bir ülke ve bütün bu atmosferden yılmış, bıkmış, yorgun, biat operasyonuna tabi bir millet, bir halk kalacaktır

Rodrik, durum böyle gelişirse "İyi ihtimalle Malezya, kötü ihtimalle Afganistan…" diyor ülkem için…

Hala böyle bir yol izlenilmek isteniyorsa yukarıda yazılanların hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur tabii; lakin işleri çoook çok zordur…

Böyle çoook çakma Atatürkçü gördü bu ülke, dolayısı ile artık karnı tok bu numaralara…

http://www.abcgazetesi.com/cicegi-burnunda-cakma-ataturkculere-ayyas-tavsiyeleri-7995yy.htm

 
a45UyF587661-170828001031 Oraj Poyraz oraj.poyraz@openmail.cc
2017/08/28  17:26 2  65  alelma@yahoogroups.com


 

Ruhunda sukunete kavusmak ve mutlu olmak isteyen insanlar inanmali ve iman etmelidirler.
Ama hakikatin pesindeki insanlar ic huzurundan feragat etmeli ve yasamlarini bu sorgulamaya adamak;
kendisi ve hayatla yuz yuze gelmekten korkmamak zorundadir.

Friedrich Nietzsche

Baska bir hadiste ise Allah en cok sevdigi kullarina, en agir ve siddetli musibetleri verdigi bildirilmektedir:

Insanlarin en cok musibete ugrayanlari evvela peygamberlerdir, sonra derecelerine gore (veliler ve salihler) gelir.
Kisi dinine gore bela ve imtihanlara maruz kalir.
Eger dine bagliligi varsa, belasi daha da artar.
Fakat dininde gevsek yasiyorsa ona gore musibetlerle karsilasir.
Kisiye belalar gelir gelir de artik onun uzerinde hicbir gunah kalmaz

(Tirmizi, Zuhd 57; Ahmed b.Hanbel, I/172, 174)
Lutfen bundan sonra Muslumanlardan eza, cefa ceken, basina bir musibet gelenler aglayip, zirlamasin.
Cunku baslarina gelen her turlu olumsuzluk onlarin Allahin sevgili kullarindan oldugunu gosteriyor.
Ben demiyorum, hadisler, ayetler boyle soyluyor.

DOGA YASALARI UZERINE DUSUNCELER -1-

Her satirinda beynimi tetikleyen harika bir kitap okuyorum: Buyuk Tasarim . Dr Stephen Hawking ve Leonard Mlodinow tarafindan yazilmis. (Dogan Kitapcilik. Ceviri: Selma Ogunc)

Sanirim Dr Hawking i tanitmama gerek yok. Bedeni nerdeyse tamamen islevsiz duruma gelen bu adam, akli ile galaksiler arasinda yolculuk etmekte. Leonard Mlodinow a gelince. ABD li bir fizikci. Babasi, Buchenwald toplama kampinda bir yil kadar tutulmus ve Polonya da Nazi yonetimine karsi gerceklestirilen direnisin basina gecmis. Aile bu soykirimdan kurtulup ABD ye yerlesmisler. Burda kucuk yaslarda kimya ve fizige ilgi duyan Mlodinow, Israil deki bir kutuphanede Feynman in fizik yasalari uzerine tezleri kitabini okuduktan sonra tamamen fizige yonelmis. Hic sasirmadim. Richard Feynman, fizigi milyonlarca insana sevdiren gercek bir dehadir.

Simdi bu kitabin doga yasalarina ayrilan bolumunden alintilar yaparak, kendimden de yorumlar katarak bir seyler karalayacagim.

Doga yasalari hepimizin oylece kabul ettigi gercekliklerdir. Onlara alisiriz; oyle alisiriz ki bir sure sonra onlarin aslinda ne kadar sasirtici olduklarini unuturuz ve merak hissimiz hayatin akisi icinde olur gider.

Oysa insanlik binlerce yil boyunca, etrafinda gordugu ve bir anlam veremedigi olaylari aciklamak icin sayisiz inanc ve mitoloji gelistirdi. Neden volkanlar aniden ofkelenip ates sacmaya basliyordu, neden Gunes bazen karariyordu, neden sakin bir havada firtina patlayip gemileri denizin dibine gonderiyordu? Misir dan Hind diyarlarina, Iyon medeniyetinden Maya uygarligina kadar her yerde insanlar bu sasirtici ve korkutucu olaylari aciklamak icin binlerce tanri, tanrica, melek veya ifrit modelleri gelistirdiler. Yakla$ik 50 bin yil oncesine uzanan avci-toplayici atalarimizdan miras aldigimiz korkular hepimizin bireysel ve kolektif bilincaltina kadar isledi ve dinsel davranislarimizin temelini olusturdu: Tanrilara sukran dualari, sunulan kurbanlar, olum rituelleri, bereket sarkilari, tanrilarin insanlara ahlaksizliklarindan dolayi kitlik, savas veya afetler yagdirmalari ve bundan kurtulmak icin mabetlere dolusan insanlar. (Cok uzaga gitmeye gerek yok. Ingiltere Londra da 1665 yilinda cikan buyuk bir yangindan dolayi, binlerce insan kiyametin geldigini zannedip kiliselere dolusmuslardi. Halley kuyruklu yildizinin her gelisinde ise insanlar korku icinde kiyameti beklemislerdir. Bunlara volkanlarin, depremlerin insan uzerindeki etkilerini ekliyebilirsiniz.)

Bilimsel dusuncemiz ise, tum insanlik tarihi ile kiyaslandiginda cok yeni sayilabilir. Gerci, o muhtesem Iyon medeniyetinde bilimimizin temelleri atilmisti ama, pek cok tarihsel sebep yuzunden yuzyillar boyunca uykuya yatti ve onlarin yerini genelde teolojik aciklamalar aldi. Bu arada, belirtmeliyim ki, su an uzerinde tepistigimiz topraklarda muhtesem bir insan yasadi: Milet li Thales. M.O 624-546. (Simdiki Aydin in Didim ilcesinde) Felsefenin ve bilimin onculerinden sayilan Thales cesitli geometrik kuramlar gelistirmis ve bir Gunes tutulmasini onceden hesaplayip haber vermistir.

Ne yazik ki, o donemlerin devlerini tek tek sayabilmem cok zor ve yazinin tamamen amaci disina tasmis olurum. Arkhimedes, Anaksimandros, Empedokles, Epikurus, Oklid, Pythagoras. Daha bir suru isim... Simdi bu isimleri alfabetik sira ile yazmak kolay, ama inanin her biri ayri bir dunya, ayri bir gunes... Onlarin actigi yol, buyuk usta Galileo ve nihayet Newton a kadar uzandi .. arada binlerce yol emekcisi var. Dunyanin her yerinden bilgi emekcileri. Yunan, Roma, Misir, Babil, Islam topraklari, ortacagdaki Kilise nin aykiri dindarlari .... Neyse, uzun mesele.

Bilimsel kuramlarla ilgili olarak bazi insanlarin yanlis bir kanaatleri bulunur. Herhangi bir onerme, bir kuram eger yanlis ise bunun bilim disi oldugu gibi iddialarda bulunulur. Oysa ki, bilimsel kuramin en onemli ozelligi, onun yanlislanabilir olmasidir. Yanlislanamayan sey, bilimden cok kehanetin, mistik sezgilerin veya inanclarin alanina girer. Karl Popper, tumevarimsal dusuncenin her durumda gozlemlenebilir veya sinanabilir olamiyacagini farkederek, ispatlamaktan cok yanlislamak olgusu uzerinde durmustur. Ornegin:

Uydumuz Ay kasar peynirinden yapilmistir derseniz bu, bilimsel bir onermedir. Cunku yanlislanabilmesi mumkundur. Ote yandan, Ay i goze gorunmeyen melekler hareket ettirir, bunu ancak iman sahibi kisiler farkedebilir derseniz, bu bir bilimsel onerme degildir; zira goze gorunmeyen melekleri olcmek, sinayabilmek mumkun degildir. Bir bilimcinin gelistirdigi kuram; olculebilir, yanlislanabilir, farkli insanlar tarafindan gozlemlenebilir, denenebilir olmalidir. Bunu, Richard Feynman Fizik yasalari uzerine kitabinda soyle aciklar:

Once bir tahminde bulunursunuz. Gulmeyin, saka yapmiyorum. Eger tahmininiz, kuraminiz, yapilan olcumlerle, deneylerle, gozlemlerle celisiyorsa yanlistir. O anda, sizin ne kadar zeki, ne kadar sempatik oldugunuzun onemi yoktur. Tahmininiz verilerle celisiyorsa yanlistir. Hepsi bu kadar !

Ben de, bu kadar giris fasli yeter diyerek sozu Dr Hawking e veriyorum.

Iyonyalilar, antik Yunan felsefesine ait farkli ve genellikle birbirine karsit geleneklere sahip pek cok ekolden biriydi. Ne yazik ki Iyonyalilarin dogaya bakis acilari -genel yasalar araciligi ile aciklanabilen ve bir dizi basit ilkeye indirgenebilen gorusleri- yalnizca birkac yuzyil boyunca etkili olabildi. Bunun nedenlerinden biri, Iyonya kuramlarinin ozgur irade, amac veya dunyanin islerine karisan tanrilar kavramlarina yer vermemeleriydi. Bunlarin ihmal edilmesi o zamanin cogu Yunan dusunuru icin son derece urkutucuydu, tipki gunumuzde bir cok insan icin oldugu gibi! Ornegin filozof Epikurus (yak.M.O. 341-270) standart atomcu goruslere dogaci filozoflarin yazgilarina kole olmaktansa, tanrilar hakkindaki mitleri izlemenin daha iyi oldugunu soyleyerek karsi cikti. Aristotales de atomcu gorusu reddetti; cunku insanlarin ruhsuz ve cansiz maddelerden meydana gelmis olmasini kabul edemiyordu. Iyonyalilarin, insanin evrenin merkezinde olmadigi gorusu, kozmosu anlamamizda bir donum noktasi olmustur, ancak bu gorus Galileo Galilei ye kadar, nerdeyse yirmi yuzyil boyunca bir kenara birakildi.

Sanirim bir sigara molasi vermenin zamani geldi. Hawking in cok kisaca dokundugu bu surec bir anlamda iman ile aklin, dogal yasalarin birbiri ile catismasinin tarihidir. Bu ayni zamanda dogal fenomenleri dogal sureclerle aciklama tarihi olarak bilinir. Herhangi bir hastaligi bir yerel tanrinin laneti ile aciklamak da mumkundur ve her zaman buna inananlar olacaktir. Bir depremin ise, gunahlarimizin bedeli olarak gerceklestigini de dusunebiliriz ki boyle dusunenler gunumuzde bile mevcuttur. Yukardaki pasajda, benim ozellikle ilgimi ceken yer ise surasi: insanin evrenin merkezinde olmadigi gorusu, kozmosu anlamamizda bir donum noktasi olmustur. Kesinlikle katiliyorum. Insanlar nedense, dinsel inanclar araciligi ile kendilerini ustun ve secilmis zannederler. Insanin, bir tanri tarafindan secildigi veya onun halifesi oldugu inanci hala cok yaygindir ve binlerce ilahiyatci tarafindan islenmektedir.

Peki, illa, bilim ile din catismak zorunda midir? Mesela, dindar bir bilimci olamaz mi? Elbette olabilir ve zaten pek cok dindar bilimci bulunmaktadir. Sorun surda ki, dinsel bir inanc baskalarina mutlak dogru bilimsel gercek olarak dayatilamaz. Veya tersine, bilimsel bir bulgunun herhangi bir inanci ispat ettigi savi son derece tartismali olabilir. Bilimsel kuramlar yanlislanabilirken, inanclar icin yanlislama yontemi bulunmaz. Sorgulayan Denemeler kitabinda Bertrand Russel bunu guzel bir benzetmeyle anlatir. Herhangi bir kisi, tum evrenin kocaman bir kaplumbaganin uzerinde durdugunu iddia edebilir. Peki, kaplumbaga neyin uzerinde duruyor, diye sordugunuzda ise, ondan asagisinin hep kaplumbaga oldugunu soyleyerek cevap verebilir. Bu cevabi yanlislayamazsiniz. Galaksinin neresini gosterirseniz gosterin, soz konusu kisi, bu kaplumbaganin daha da otelerde oldugunu soyleyerek sorunuzu savusturabilir. Veya bunlarin gozle gorulemiyecegini, manevi aleme ait oldugunu da iddia edebilir. Benzer durum cennet, cehennem, Tanri nin huzuru, meleklerin Tanri yi ovdukleri yer, herhangi bir din buyugunun manevi makami gibi inanclar icin de gecerlidir.

Din ile bilim bazen icice gecse de, bunlarin alanlarinin birbirlerinden ayrilmasinda fayda gorunmekte. Buna bir ornek vermek istersem, dindar bir fizikci olan Newton, bas eseri Philosophia Naturalis Principia Mathematica (Doga Felsefesinin Matematiksel Ilkeleri) kitabinda, kutle cekim kanunlarini herkes tarafindan sinanabilecek formullerle ifade etmistir ki, bu formul ve yasalarin yakin uzaydaki dogrulugu bilinmektedir. Aksi halde, ne uydumuz Ay a ne de cesitli gezegenlere gozlem uydulari gonderebilirdik. Eger Newton, anlasilabilir cekim kanunlari yerine Isa efendimizin sevgisi tum varliklari birbirine baglar gibi seyler yazsaydi, herhalde bu cok anlasilmaz bir sav olurdu.

Doga ile ilgili kuramlarin formule edilmesi, yasalastirilmasi, bizler farkina varmasak da hayatimizin her aninda gecerlidir. Ornegin, Newton fizigini uzay-zaman kavrami ile revize eden gorelilik kuraminin matematiksel cikarimlari, uzaydan yerinizin bulunmasini saglayan GPS kuresel yer belirleme sistemi (global positioning system) teknolojisinde kullanilmaktadir.

Elbette doga yasalari ile ilgili tartismalar burda bitmez. Kaldi ki Demokritos, Anaksimandros gibi doga felsefecilerinden bu yana insanlarin doga yasalari ve atom hakkindaki dusuncelerinde koklu degi$iklikler olmustur. Kismetse onlara da Dr Hawking in kitabini takip ederek deginecegim.

-devam edecek-

Levent ERTURK
LEVENTERTURK1961
https://leventerturk1961.wordpress.com/


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder