26 Eylül 2020 Cumartesi

ÖNER YAĞCI : BİN YILLIK KAVGA

İyi niyetli, naif bir inceleme.
Ama işin esasına inememiş.

Keşke İslam aleminin en büyük sorunu İbni Rüşt, Gazali çekişmesi olsaydı.
Öyle olsaydı işler çok kolay olurdu.
Halkı Gazaliye karşı İbni Rüşt görüşlerine göre ikna etmek yeterli olurdu.
Evet, bütün Türk vatandaşları İbni Rüştçü olsa dünyada cenneti yaratırdık öyle mi?
Peki, varsayalım ki, bütün bir toplum İbni Rüşt felsefesini öğrendi, özümsedi, bu sorunu çözer miydi?
Hayır....

Çünkü sorun aslında daha derinde, dinin kendisinde.
Yalnızca İslam değil, din kurumunun kendisi sorunlu.
İster Hristiyan olun, ister Yahudi, isterse Budist.
Din kurumunun kendisi sorunlu.

Batı bugün bulunduğu noktaya aşama aşama geldi.
Ve ne olup bittiyse kesinlikle tepeden inme olmadı, aşağıdan yukarıya doğru oldu.

Önce Protestanlaştı.
Sonra da Rönesans etki alanına girdi.

Ve son tahlilde batı bile aslında din kurumuna doğrudan eleştiri getirmedi.
Ve açıktan yüzleşmedi.
Yapılan şey yalnızca dini toplumun odağından uzaklaştırmak, buz dolabına kurmak.
Aslında batıda bile halka din kurumunun içsel çelişkileri, dış dünya ile geçimsizliklerini anlatmak ve ikna etmek yönündeki çabalar zayıftır.

Protestanlaşmak, dinin ulusallaşması demektir.
Yani bizde son günlerde moda olan hilafet çatısı altında bütün dini kurumların tek elden temsili değil, otoritenin dağıtılması esastır.
Dinin kurumsal yapılarının yerelleştirilmesi, ulusallaştırılması demektir.

Dini dilin yerelleşmesidir.
Eğer bizde de İslamın Protestanlaşmasını konuşacaksak, bu durumda ezanın, namaz dualarının, Kur'anın ve dinin her ilahi metnin Türkçeleştirilmesi, camilerde ibadet dilinin tamamıyla Türkçe olmasının sağlanması gerekirdi.
Bu da yetmez, Diyanet İşleri başkanlığının şu haliyle kapatılması, dini cemaat ve gruplar ile temas sağlayan nötral bir devlet dairesi haline sokulması gerekirdi.
Henüz ülkemizde hiçbir cemaatin İslamı Türkçe yaşama yönünde bir talebinin olmayışı, elbette bunun önünde engeldir.

Rönesans ise ilahiyatçıların gündelik yaşamın dışına itilmesi, tapınaklarına hapsedilmesinden ibarettir.
Halkın ve ilahiyatçıların gündelik yaşamın içine nüfuz etmeye yönelik taleplerinin kırılmış, kesin bir şekilde reddedilmiş olması gerekirdi.
Bu durumda ülkemizde canlı yayınlarda ilahiyatçılara gündelik yaşama ilişkin olarak yöneltilen soruların son bulmuş olması gerekirdi.
Yine yanılıp da ilahiyatçılara gündelik yaşama ilişkin olarak yöneltilmiş sorulara ilahiyatçıların cevap vermeyi reddetmesi gerekirdi.
Halkın ilahilatçıların hakemliğine başvurmayı anlamsız, değersiz sayması yeterli olurdu.
Halkda böyle bir talep olmadığına göre Rönesans'dan da hayli uzağız.

Batıda son yıllarda bütün bunlara ek olarak son yüzyıl içerisinde batı alemi dini nötralize etmekten başka, bir de başka dinlere, inançlara, en önemlisi inançsızlıklara, akla hayli geniş bir yer açmıştır.
Önemli olan akla yer açmaktır.
Bu dinsizleşmek, agnostik, ateist, Deist, ya da basitçe dinle ilgisi olamayan nesillerin olması demektir.

Halen İslamiyet batıdaki politik din olgusuna bakarak Katolisizm safhasına takılıp kalmıştır.

İslam aleminin aynen bu yollardan geçmesine gerek yoktur.
Müslüman halklar protestanlaşmak ve bu esaslar dahilinde mezhep savaşları yaşamak zorunda değildir.
Müslüman halklar aydınlar arasında gizlice yakılına Rönesans ateşine muhtaç değildir.
Müslüman halklar bütün bu dönüşüm ve değişimleri yaşamak için zaten imkan ve zamana sahip de değildir.

Güzellikle ya da zorla, Müslüman halklar mutlaka hale, yola gelecektir.

İslamın en ağır şekilde etkisi altında yaşayan halklar yaratıcılık, üretkenlik, toplumsal barış ve refah toplumları olamadığından kendini dahi savunamayacak derecede aciz toplumlardır.
Bu toplumların uzun yıllar işgaller-işgalciler ile bir ve beraber yaşaması kaçınmazdır.

Bu toplumların uzun yıllar işbirlikçi yönetimler, ve onların etrafında gelişen sosyal sınıflar ile beraber yaşamak zorunluluğu olacaktır.
Bu gün bile çoktan Suudi Arabistan Amerikan kültür dairesine çarpık bir giriş yapmıştır.
Artık Suudilerin ikinci ana dilleri Amerikan İngilizcesidir.
Suudi Arabistan dahil körfez ülkelerinin büyük bölümü böyledir.
Hemen hepsinde yoğun Amerikan askeri, ticari, sanai varlığı vardır.

Afganistan, ve benzeri ülkelerde Amerikan askeri üstleri çevresinde İngilizce bilen yabancılarla içli dışlı halk kesimleri oluşmaya başlamıştır.
Bizde bile İncirlik etrafında Amerikan üssü ile yatıp kalkan, para kazanan bir halk kesimi vardır.
Bu bize zorlu bir dönüşüm ve değişimi göstermektedir.

Bir de Türkiye gibi ülkelerde yaşanan Müslüman Kardeşler deneyimleri var.
Biz bunu AKP olarak yaşıyoruz.
Ve İslamın aslında bi boka yaramadığını bize en iyi kanıtlayanlar da günümüzün AKP'sidir.
Bu ise ayrı bir deneyim ve dönüşüm yoludur.

Oysa ne büyük umutlar vaat etmişlerdi.
Bütün Müslümanlar kardeş olacaktı.
Hepsi büyük bir ekonomik birlik oluşturacaktı.
Zaman içinde belki de bu birlik askeri birliğe dönüşecekti.
Ve İslamın Altın Çağındaki gibi olacaktı.
Olmadı, olacağı da yok, umutlar her geçen gün tükeniyor.
Vee zaman içinde Müslüman Kardeşler ideolojisinin aslında hemen her İslam ülkesinde Müslüman halkları keklemeye yaradığı ortaya çıkıyor.

Evet, Türkiye gibi ülkeler Protestanlaşmadan, Rönesans yaşamadan, hatta İslamı en iyi yaşadığını iddia eden şeriat rejimi ülkelerinde olduğu gibi işgaller, işbirlikçi yönetimler eliyle kendine yabancılaşmadan İslam hastalığından kestirmeden kurtulabilir.
Türk halkının sancısız, ağrısız, iç savaşsız bir şekilde dinden çıkması gerekiyor.
Ve şükürler olsun ki, AKP bu yolda çok iyi hizmet etmiştir.
Türk halkının diğer Müslüman halklar kadar İslam hastalığına yakalanmamış olması, tarihsel süreçte Atatürk gibi bir çağdaş peygamber eliyle uzun bir süre rehabilitasyon yaşamış olması çok şeyi değiştirmiştir.

Sorun kesinlikle tek başına Gazali değildir.
İsrail'de Yahudi toplumunun sorunu Gazali mi?
Avrupa'da Katolik Hristiyanların sorunu Gazali mi?
Evangelistlerin sorunu Gazali midir?
Budistlerin sorunu Gazali mi?

Hayır elbette.
Gazali İslama has küçük bir sorundur.
Esas sorun dinin kendisindedir.
Çünkü din bir inanç alanıdır.
Oysa günümüz insanlığının inanmaya değil, bilmeye ihtiyacı vardır.
2020 yılı ve sonrasında insanların bilmediklerini götünden uydurmaya ihtiyacı yok.
Tam tersine günümüz insanı bilmediğini kabul ve itiraf edebilecek cesaret ve cürete sahiptir.

Son günlerde sahte şeyhlerden, sahte peygamberlerden söz ediliyor.
Hayır, bin kere hayır.
Bütün şeyhler sahtedir.
Bütün peygamberler sahtedir.
Kısas-ı Enbiyayı tıpkı Grek mitolojisi gibi basitçe bir mitoloji, bir sanat eseri sayarsanız sorun yoktur.
Ama dini söylencelerin yaşamın en gerçek mutlak doğruları sayarsanız burnunuz boktan çıkmaz.
Çıkmıyor netekim.

Oraj POYRAZ(0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc )
           L2fSIJNoA0xfSNxA  

ÖNER YAĞCI : BİN YILLIK KAVGA

26 Eylül 2020 Cumartesi

Gazali'nin ümmeti "soru soran eleştiren itiraz eden değil itaat eden teslim olan bir topluluk olarak" tanımladığı Tehafütü'l Felâsife'yi (Felsefenin Tutarsızlığı 11. yüzyıl) yazarak İslam dünyasını karanlık tutucu uzun acılı ve kanlı bir ortaçağa soktuğu dönemin slam dünyasının yükselişini sonlandıran bilimin ve felsefenin kâfirlik sayıldığı insan aklının teslim alındığı büyük gericilik dönemi" olduğunu belirtiyor Merdan Yanardağ.

Karanlıkta ışık: İbn Rüşt

İbni Sina'yı Farabi'yi kâfirlikle suçlayan egemen Sünni teolojisini kuran Gazali'nin içtihat kapısını (yorum yeni kural koyma) kapatarak dinin akla ve bilime göre yorumlanmasının ve çağa uydurulmasının önünü kestiğini dini dondurduğunu öğretisinin bugünün geri ve Batı'nın kölesi olan İslam dünyasını yaratan anlayış olduğunu belirten Yanardağ Gazali'ye en büyük itirazı Doğu'nun büyük felsefeci matematikçi hekimlerinden İbn Rüşt'ün yaptığını söylüyor.

İbn Rüşt "Bilimin ve felsefenin kâfirlik olamayacağını insan aklının özgür bırakılması gerektiğini dini kuralların akıl ve mantıkla çelişmesi halinde akla göre yorumlanmasının doğru olacağı"nı savunduğu Tehafut et-Tehafut el-Felasife'yi (Tutarsızlığın Tutarsızlığı 12. yüzyıl) yazarak Gazali'nin görüşlerini mahkûm eder.

Felsefenin ve felsefecilerin gerçeğin bilgisine ulaşmanın yolunu açtığını tutarsızlığın buna karşı çıkmak olduğunu söyleyen İbn Rüşt'e göre "İnsan aklı da Allah vergisi bir yetenek" olduğu için "akla uygun olan nakle (kutsal söz vahiy) aykırı olamaz. "

Doğu'da unutulma Batı'da Rönesans

Yanardağ "yazılı tarihin en önemli ve en büyük polemiklerinden biri" olan bu tartışmayı İbn Rüşt'ün "entelektüel ve felsefi düzeyde" kazandığını ama İslam dünyasının sultan halife ve şeyhleri "itaat ve teslimiyeti savunan" Gazali'yi desteklediği için "siyasal planda" kaybettiğini belirtiyor.

"Batı İbn Rüşt'ün Doğu ise İmam Gazali'nin yolundan gidiyor" diyor Yanardağ. Antikçağ Grek bilimi ve felsefesi uzmanı olan Aristo'dan Platon'a çok sayıda felsefebilim insanının eserlerine yorumlar yazan onları açıklayan İbn Rüşt'ün İslam dünyasında unutulmaya terk edildiğini ama Batı'da kitaplarının Arapçadan Latinceye çevrildiğini ve Batı'nın unuttuğu antikçağın bilim insanlarını felsefecilerini İbn Rüşt'ün yapıtlarından öğrenerek Rönesans'ı başlattığını vurguluyor.

İbn Rüşt kazanmalı

İbn Rüşt'ün İslam dünyasında sadece Türkiye'de kazandığını 1908 Jön Türk ve 1923 Cumhuriyet devrimlerinin tarihsel ve felsefi anlamının bu olduğunu Gazali'nin izleyicilerinin insanlık tarihinin ilerici kazanımları hanesine yazılan devrimleri boğmaya çalıştığını bugünkü siyasal kavgaların temelinde bu bin yıllık kavganın yattığını söylüyor Yanardağ. "Yürüyen ve hâlâ bizi teslim alan kavga bu topraklarda tam bin yıldır devam eden insan soyunun ve aklının özgürleşmesi mücadelesidir. AKP gericiliği İslamın süren ortaçağı içinde sadece bir sonuçtur" diyor.

Türkiye Neden Feda Edildi? adlı yapıtında (Kırmızı Kedi) konuyu ayrıntılarıyla aktaran Yanardağ ekliyor:

"Elbette tarihin akışına insan doğasına akla ve bilime karşı savaşanların uzun vadede kazanması imkânsızdır. Ancak bilinmelidir ki gericilik geçici de olsa (kısa vadede) amaçlarına ulaşabilir... Türkiye'de İmam Gazali'nin bir kez daha kazanmasına izin vermemek gerekiyor. "

İnsan onurunu bin yıllık kavganın ilk büyük sevdalılarından Hayyam selamlasın:

"Varlığın hem anlamı hem amacıyız biz

Akıl gözünün cevheriyiz biz

Dünyanın her yanı yüzüğün halkasıysa

Yüzükteki taş biziz taştaki nakış biziz. "

- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Devrim yasasi eldeki yasalarin ustundedir.
Bizi oldurmedikce bizim kafalarimizdaki akimi bogmadikca basladigimiz devrim ve yenilik bir an bile durmayacaktir.
Bizden sonraki donemlerde de boyle olacaktir.

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

97. AHIRET HAYATI INANISI ANCAK HALKIN SAFLIGI ARACILIGIYLA BUNU SOMURENLER ICIN YARARLIDIR

Ahiret hayati inanisinin yarari, bize surekli olarak ovulur; asilsiz bir kuruntu ve hayalden bile ibaret olsa, ahiret hayati inanisinin yararli oldugu, cunku insanlara bu inanisin hakim bulundugu ve kendilerini erdeme yonelttigi iddia edilir. Ancak bu inanisin insanlari daha olgun, daha erdemli kildigi dogru mudur? Bu efsanenin etkili oldugu uluslar gelenek ve gorenekleriyle, tabiatlariyla seckin midir? Gorunen alem, gorunmeyen aleme hep ustun gelmiyor mu? Insanlari egitmek ve yonetmekle gorevli kimseler, kendileri isiga ve erdeme sahip olsaydi, insanlari ham hayaller yerine, gerceklerle yonetmeleri daha iyi olurdu. Ancak, kurnaz, acgozlu ve bozuk ahlakli yasa koyucular, dunyanin her yerinde milletleri bos masallarla uyutmayi, onlara gercekleri ogretmekten, akil ve zihinlerini gelistirmekten, ozel ve gercek nedenlerle erdeme yoneltmekten, onlari dogru bir sekilde yonetmekten daha kolay buldular.

Ruhu madde disi yapmak icin, ilahiyatcilarin nedenleri vardi. Ahiret hayatinda kesfettikleri hayali ulkeleri yurtlandirmak icin, ruhlara ve ham hayallere ihtiyaclari vardi. Maddi ruhlar, butun cisimler gibi dagilip giderdi. Oysa, insanlar kendileriyle birlikte her seyin kotu olacagina, her seyin bitecegine inansalardi, oteki dunyanin cografyacilari, ruhlarini bu bilinmeyen meskene gonderme haklarini yitirirlerdi. Bu ruhlari otlattiklari umut ve hulya cayirindan ve onlari altinda ezmeye ozen gosterdikleri cehennem dehsederinden hicbir yarar saglayamazlardi. Yani ahiret aleminin insan turu icin gercek hicbir yarari olmasa da, insan turunu oraya gondermeyi ustlenenler (yani ilahiyatcilar) icin yarari buyuktur!

- - - - - - - - - - - - -
Sonunda, Clover, Gozlerim artik iyi gormuyor, dedi.
Gerci gencken de dogru durust okuyamazdim ya.
Ama bana oyle geliyor ki, yazilarda bir degisiklik var.
Yedi Emir eskisi gibi duruyor mu, Benjamin?

George OrwellHayvan Ciftligi

- - - - - - - - - - - - -
Evren kendi kendine calisir ve doganin sonsuz yasalari herhangi bir ilk nedene ya da mars motoruna ihtiyac duymaz.

SADE, MARQUIS DE (Donatien-Alphonse-Frangois de Sade) (1740-1814) Fransiz yazar ve liberter.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner

- - - - - - - - - - - - -
TCK Madde 42 Bilesik suc

1) Biri digerinin unsurunu veya agirlastirici nedenini olusturmasi dolayisiyla tek fiil sayilan suca bilesik suc denir. Bu tur suclarda ictima hukumleri uygulanmaz.


- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder