11 Eylül 2020 Cuma

Yılmaz Özdil : “KOLTUK”TA OTURANLAR VE AYAKTA DURANLAR

Konu İslamın ilk yıllarından beri hep aynı.
Bilimsel yönteme sadık olmak ile nakle bağlı olamak arasındaki çatışma.
Gazali mazali falan hep bununla bağlantılı.

Günümüzde İmam Hatip Zihniyeti diyebileceğimiz bir zihniyet var.
Uzun okul yıllarında bunlara bilim bir tür tabu, bir tür put olarak anlatılmış.
BİLİMİ PUTLAŞTIRMAK gibi zırva kavramlar icat etmişler.
Ben her gün sosyal medyada bunlarla tartışıyorum.

İşte bu zihniyet bugün iktidar oldu.
Bunlar bunca zamandır aslında haklı olduklarını, ama mağdur edildiklerine inandırılmıştı.
Bunlar bunca zamandır aslında kimselerin bilmediklerini bildiklerini, herkesin bildiğinin aslında yalan, sahte olduğuna inandırılmıştı.
Bunlar alternatif bir gerçeklik içinde yaşıyorlar ve bunun gerçekliğine yürekten inanıyorlar.
Tıpkı bir şizofrenin halusinasyonlarının gerçekliğine yürekten inanması gibi.

İnanılmaz iddiaları var.
Ve artık yetki, makam ve mertebe sahibi de olduklarından koca bir devlet, koca bir millet bunların sanrılarına, hülya ve rüyalarına göre politika yürütüyorlar.
Bir devletin devlet olmasıyla bağlantılı her işte bunlar on yıllarca onlara kapalı kapılar ardında cemaat toplantılarında anlatılanlara göre tavır belirliyor.
Ordu mu, dış işleri mi, ekonomi mi, savaş mı, her şey....
Masallar, efsaneler, rüyalar üzerine yürüyor.

Ve bu alemin en sevdiğim yanı ise evrenin kanunlarının sözde ilahların kanunlarından üstün olmasıdır.
Göya Allahın ahkamına göre iş yapan bu insanlar en kısa sürede aldıkları kararların evrenin gerçeklik miyarına çarparak darmaduman olmasını izliyor.

Elbette yaşayarak edinilen tecrübe en sağlam olandır.
Ama bu şekilde kazanılan eğitim ve öğretim en sancılı, en maliyetli olandır aynı zamanda.

Şimdi Türkiye tıpkı bir deney tahtası gibi, Allah'lı, peygamberli, ayetli, sureli, hadisli, icmalı, fıkıhlı, siyerli günler yaşayarak bu masal alemini test ediyor.
Bu güne kadar sermayeden yedik, ama sermaye de bitti, bitecek.
Tıpkı mirasyedi bir evladın sorumluzluğu ile ülkenin bütün varlıkları hiç olma noktasına kadar fütursuzca harcandı.
Tükendik, tükeniyoruz.
Duvara toslamamız an meselesi.

Lafı uzatmak pahasına temel muhasebeden anlatayım.
Ekonomik varlığı olan her organizmanın, şirketlerin, aile babalarının, devletlerin başlıca dört muhasebe kalemi vardır.

VARLIKLAR VE TAAHÜTLER.
Varlıklar nakit olmayan ama nakte çevrilebilen her şeyinizdir.
Babanızdan kalan ev, tarla, arsa, devlet için konuşursak kamu arazileri, tekeller, Kamu ve Belediye İktisadi Kuruluşları, devlete ait her şey.

Taahütler ise bütün borçlarınızdır.
İmza attığınız bütün senetler, bonolar, tahviller, çekler ve benzer şekilde VADELİ MALİ SORUMLULUK YÜKLEYEN  her türlü kıymetli kağıt.

Teknik anlamda VARLIKLARINIZ-TAAHÜTLERİNİZ sıfırdan küçük ise, yani bütün varlıklarınızı satsanız dahi bütün taahütlerinizin ödeme planını karşılayamıyorsanız siz bir MUHASEBE İFLASI yaşıyorsunuz demektir.
Eğer varlıklarınızın tamamını dahi nakte çevirdiğiniz halde taahütlerinizin asgari ödemelerini dahi yapamıyor, temerrüte düşüyorsanız bu FİİLİ İFLAS demektir.
Durumu en yakın ödemesi olan visa kartınızın asgari ödemesini diğer banka kartlarından nakit çekerek dahi ödeyemeyorsanız, bütün ahbap ve akrabalarınız artık size asgari düzeyde dahi borç vermiyorsa işte o umutsuzluk anına benzetmek gerekir.
FİİLİ İFLAS olduysa icra takipleri başlar.
İster kişi, ister şirket, ister devlet olun.

Muhasebenin diğer iki paydaşı ise GELİRLER VE GİDERLERDİR.
Gelirleriniz temelde cironuz sayılır, kasanıza giren her türlü nakit paradır.
Giderleriniz ise kasanızdan çıkan paradır.
Giderleriniz vergiler, kiralar, ara ve ham madde giderleri, personel giderleri ve her gider şeklinde olabilir.

Gelirleriniz giderlerinizden çoksa siz kar ediyorsunuz demektir.
Sürekli kar ederseniz kasanızda biriken para sizi gıdıklar.
Yeni yatırımlar yaparsınız, ya da yeni varlıklar  satın alırsınız.
Yani sürekli kar eden bir işletmenin varlıkları artar.
Bu nedenle cari fazla veren, sürekli varlıkları yükselen şirketlerin değeri fazladır.
Böylesi şirketlerin değeri alırken de satarken de çoktur.

Bir de tam tersi var.
Giderleriniz gelirlerinizden çoksa siz zarar ediyorsunuz demektir.
Ticarette kar ve zarar başattır, yani olur, yaşanır.
Zarar bir kerelik, birkaç kerelik olabilir, ya da dönemsel de olabilir.
Şirket varlıklarından bazı kıymetleri satar, zararı telafi eder.
Ama zarar sürekliyse, şirket ne yaparsa yapsın kar edemiyorsa ne olur.
İşte bu durumda şirketin varlıkları sürekli azalır.
Eş zamanlı olarak şirket borca girer, taahütleri de sürekli olarak artar.
Varlıklardaki azalma ve taahütlerdeki artış süreklilik kazandıysa artık bir ölüm sarmalına girmişsiniz demektir.
Alınan her borç bataktır ve şirketin borç verenlere vereceği zararı artırmaktan  başka işe yaramaz.

Haaa batakçı tüccar da olabilirsiniz.
Şirketin için boşaltırsınız, zimmet suçu işlersiniz.
Şirketi bilerek borca sokar, şirket kasasına giren nakitleri anlaşmalı yollarla dışarı çıkarırsınız.
Kısacası iflasınızı siz planlarsınız.
Ve D günü geldiğinde ortadan yok olursunuz.
Şu Dana Ponzicisi Tombalağın yaptığı gibi.
Uruguaya gidersiniz.
Krallar gibi yaşarsınız.
T.C. ABD gibi olmadığından yaka paça geri getiremez.
Zaman aşımına kadar zaten bambaşka bir kişi olursunuz.

Ama namuslu tüccar eğer işletmesi sürekli zarar ediyorsa, varlıkları tükenmişse, taahütlerinin ödeme planları temerrüte düşecek derecete artmış ve vadeler kısalmışsa napar?
Zimmet suçu işlemez.
İflasını kendisi ister.
Bütün alacaklılar gelir bulabildiği neyse öncelik sırasına göre alır.
Neyse ki, antik çağlarda yaşamıyoruz.
Bu günlerde hiçbir borçlu temerrüde düştüğünde köle edilmiyor.
Bir süre, o da çok uzun değil, hapis yatarsınız, çıkar kendinize yeniden bir hayat kurarsınız.
Zor olur, ama olur.

Şimdi Türkiye için biz en son senaryoları düşünüyor ve tartışıyoruz.
Türkiye kamu varlıklarından kolayca satılabilir olanları sattı.
Türkiye borçlanma limitlerinin, kapasitesinin üzerinde borçlandı, borçların vadeleri çok kısaya düştü, ödeme takvimlerinde temerrüde düşme riski belirdi.
Türkiye tıpkı ahlaksız damatlar, evlatlar gibi anaların, babaların bile artık borç vermeyeceği güvenilmezlik durumlarına düştü.

Ve Türkiye bu noktaya kendi kendine gelmedi.
Elbette ülkenin yönetimine çöreklenmiş, hayalperest, şizoid hayaller ile beyni bulanmış kadrolarının tercihleriyle bu oldu.
Demokrasi güzel şey, halka en az 6 yerel seçimde, en az 5 genel seçimde, bir cumhurbaşkanlığı secimi ve refarandumda sordular.
Halk bu kadronun sattığı hayalleri sevdi.
Tıpkı yüksek kaliteli esrar gibi bağlandı, müptela oldu.
Ancak, bu kadro artık halka sattığı esrardan daha çoğunu bulamıyor.
Her esrarkeşin sonunda ulaştığı o tükenme noktasına gelmek üzereyiz.

Oraj POYRAZ(0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc )
           L2fSIJNoA0xfSNxA  

Yılmaz Özdil : "KOLTUK"TA OTURANLAR VE AYAKTA DURANLAR

11 Eylül 2020

Türkiye'de koronavirüs salgınının tek sebebi 65 yaşındakilerdi.

65 yaşındakiler olmasa virüs sorunu filan olmayacaktı.

Sorunu ortadan kaldırmak için 65 yaşındakileri ortadan kaldırmak yeterliydi.

Bu bilimsel yaklaşımla 65 yaşındakilerin sokağa çıkması yasaklandı.

Sonra?

Salgının aslında piknikçilerin başının altından çıktığı tespit edildi.

Piknikte mangal yapılmasını durdurursak salgını da durdururduk.

Bu bilimsel yaklaşımla penceresi bile olmayan alışveriş merkezleri açıkken açık havada piknik yapılması yasaklandı.

Sonra?

Sonra koronavirüsle mücadelede hayati önemi olan bir karar alındı.

Nafaka alacaklarına dair takip durduruldu.

Böylece pandeminin aslında kocasından boşanan ve nafaka talep eden kadınlar yüzünden yayıldığı anlaşıldı.

Nafakayı durdurursak salgın malgın kalmazdı.

Bu bilimsel yaklaşımla dünyada 200 küsur ülke var virüsle mücadele kapsamında nafaka'yı donduran tek ülke Türkiye oldu.

Sonra?

Nafaka bile dondurulurken Kanal İstanbul ihalesi yapıldı.

Çünkü koronavirüs salgınıyla mücadele edebilmemiz için Kanal İstanbul'u acilen yapmamız gerekiyordu.

Cahil cühela muhalefet partileri itiraz etti.

Halbuki Kanal İstanbul'un acilen yapılması Dünya Sağlık Örgütü'nün tavsiyeleri doğrultusunda bilimsel bir mecburiyetti.

Sonra?

Metrobüs çalışırken belediye otobüsleri çalışırken vapurlar metrolar tramvaylar şakır şakır çalışırken taksilerin plakasının son hanesine göre tek-çift olarak trafiğe çıkmasına karar verildi.

Malum virüs kesinlikle toplu taşıma araçları kullanmıyordu.

Sadece taksiye biniyordu.

E bir gün tek plaka bir gün çift plaka virüsün kafası karışacaktı hangi taksiye bineceğini şaşıracaktı.

Gerçekten çok bilimsel bir karardı.

Sonra?

Koronavirüs salgınına aslında 20 yaşından küçüklerin sebep olduğu tespit edildi.

1 Ocak 2000 ve üzeri doğumluların sokağa çıkmaları yasaklandı.

Bu bilimsel yaklaşıma göre 31 Aralık 1999 doğumlular virüse sebep olmuyordu.

Sonra?

23 Nisan'ın virüsün yayılmasına sebep olduğu ortaya çıktı.

23 Nisan törenleri derhal yasaklandı.

Sonra?

İçişleri bakanımız Süleyman Soylu virüse şok baskınla darbe vurmak için çok gizli operasyonla sokağa çıkma yasağı ilan etti.

Böylece dünya tarihinde vatandaşa haber vermeden sokağa çıkma yasağı ilan edilen ilk ve tek ülke Türkiye oldu.

Virüs şoke oldu.

Sonra?

Türkiye'deki virüsün sadece haftasonlarında bulaştığı ortaya çıktı.

Cumartesi ve pazar günleri sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Pazartesi-Cuma arasında virüs bulaşmıyordu.

Bu bilimsel yaklaşım sayesinde bütün dünyada mesaiyle çalışan tek virüsün bizim virüs olduğu anlaşıldı.

Sonra?

19 Mayıs'ın virüsün yayılmasına sebep olduğu ortaya çıktı.

19 Mayıs törenleri derhal yasaklandı.

Sonra?

Atatürk Havalimanı'nın salgına sebep olduğu ortaya çıktı.

Atatürk Havalimanı derhal yıkıldı dezenfekte edildi.

Sonra?

30 Ağustos'un virüsün yayılmasına sebep olduğu ortaya çıktı.

30 Ağustos törenleri derhal yasaklandı.

Sonra?

Asrın liderimiz bilimsel olarak izah etti.

"Felaketin sebebi plajlar" dedi.

Bitti denilen salgının plajlarıyla ünlü şehirlerimiz (!) Ankara ve Konya'da patlamış olması asrın liderimizi bilimsel olarak kanıtladı.

Sonra?

Salgına aslında restoran ve kafelerde müzik dinleyenlerin sebep olduğu tespit edildi.

Bu bilimsel yaklaşıma göre lokantaya gitmende sakınca yoktu ama müzik dinleyerek yemek yersen virüs bulaşıyordu.

Aşı filan icat etmen lüzumsuzdu.

Müziği kısman yeterliydi.

En son?

Salgının gerçek sebebi nihayet bulundu.

Metrobüste belediye otobüsünde ve metroda ayakta duranlar!

Bu bilimsel yaklaşıma göre test falan yaptırmana gerek yok.

Oturanlar negatif ayakta duranlar pozitif.

Bana sorarsanız artık bu önlemden başka önlem almaya gerek yok.

Çünkü zaten alınan bütün önlemler hep aynı kapıya çıkıyor.

"Koltuk"ta oturanların asla suçu günahı kusuru ve sorumluluğu olmayacağına göre salgının sorumlusu elbette hep başkalarıdır!

https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/yilmaz-ozdil/koltukta-oturanlar-ve-ayakta-duranlar-6032314

================================

- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Turk milletinin son yillarda gosterdigi harikalarin yaptigi siyasi ve sosyal inkilaplarin gercek sahibi kendisidir.
Milletimizde bu kabiliyet ve tekamul var olmasaydi onu yaratmaya hicbir kuvvet ve kudret yeterli olamazdi.

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

149. INCIL'IN AHLAKI, UYGULAMA YETENEGINDEN YOKSUNDUR

Isa'nin izleyicileri, mezheptaslari, her konuda dogaya aykiri, kalbin butun egilimlerine zit, duygu ve hazlara dusman olan dinlerinin kurulusunu, bize bir mucize olarak gostermek isterler. Ancak bir dinin hukumlerindeki sertlik ve siddet, o dini kamu gozunde daha cok sasirtici kilar; anlasilamayan sirlara tanrisallik gozuyle baktirarak, hurmet ettirerek, ayni hukumler, insanoglunun gucu ve dermanina uygulanmasi mumkun olmayan ahlaki, insan gozunde ilahi ve dogaustu olarak kale gibi saglamlastirir; boyle bir ahlaka insani hayran eder.

Bir ahlaki cok begenmek ve onu uygulamak farkli iki seydir. Butun Hiristiyanlar, Incil ahlakina hayran olmaktan ve onu ovmekten bir an geri kalmazlar. Ancak bu ahlak, kendilerinde takat ya da ilahi inayet olmadigi bahanesiyle izlemekten vazgecen bazi kimselerin begendigi cok sinirli sayida azizden baska kimse tarafindan uygulanmaz.

Tanrisallik begensin diye, dunyada insanin kendisini bedbaht etmesinin cok gerekli oldugu fikri uzerine kurulu bir dini ahlakla, butun evren az cok kirletilmistir.

Yerkuremizin her yerinde cilekesler, kendi icine kapanip yalniz yasayanlar, yoksullar, bagnazlar gorulur ki, bunlar, lutuf ve keremini yuceltme ve agirlamada herkesin ayni fikirde oldugu bir zatin onuruna, kendilerine eziyet etme* yontemlerini derinden derine etraflica arastirmis ve incelemis gorunurler! Din, esas olarak insanlarin sevinc ve refahinin dusmanidir.

"Ey aglayanlar! Mutludur aci cekenler, yazik bolluk ve sevinc icinde olanlara!" Hiristiyanligin ortaya koydugu nadir kesifler iste bunlardir!

Misir'da Muslumanlararasi bir mezhep vardir ki, mensuplari yere yuzustu uzanip kendilerini azgin develere cignetmekle Allah'in hosuna gittiklerine, Allah'a ibadet ettiklerine inanirlar; bu kendine ahmakca eziyete "dosa" adini verirler.

- - - - - - - - - - - - -
Sunu da unutmayin ki, insana karsi savasirken sonunda ona benzememeliyiz.
Onu alt ettigimiz zaman bile, onun kotu aliskanliklarini benimsemeye kalkmayin.

George OrwellHayvan Ciftligi

- - - - - - - - - - - - -
Her dogmanin bir zamani vardir.

ZANGWILL,ISRAEL (1864-1926) Ingiliz yazar.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner

- - - - - - - - - - - - -
TCK Madde 114 Siyasi haklarin kullanilmasinin engellenmesi

1) Bir kimseye karsi
a Bir siyasi partiye uye olmaya veya olmamaya siyasi partinin faaliyetlerine katilmaya veya katilmamaya siyasi partiden veya siyasi parti yonetimindeki gorevinden ayrilmaya
b Secim yoluyla gelinen bir kamu gorevine aday olmamaya veya secildigi gorevden ayrilmaya
––––––––––––––– 1 Bu madde basligi "Egitim ve ogretimin engellenmesi" iken 2 3 2014 tarihli ve 6529 sayili Kanunun 12 nci maddesiyle metne islendigi sekilde degistirilmistir.
2) Bu madde basligi "Kamu kurumu veya kamu kurumu niteligindeki meslek kuruluslarinin faaliyetlerinin engellenmesi" iken 2 3 2014 tarihli ve 6529 sayili Kanunun 13 uncu maddesiyle metne islendigi sekilde degistirilmistir.8997
Zorlamak amaciyla cebir veya tehdit kullanan kisi bir yildan uc yila kadar hapis cezasi ile cezalandirilir.
2) Cebir veya tehdit kullanilarak ya da hukuka aykiri baska bir davranisla bir siyasi partinin faaliyetlerinin engellenmesi halinde iki yildan bes yila kadar hapis cezasina hukmolunur.


- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder