25 Mart 2013 Pazartesi

15-Av.Cemil Can - DÜŞMANIN AĞZI İLE KONUŞANLAR...

 

Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

 

 

Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927

Açıklama: http://www.ataturkungencligehitabesi.com/ata_imza.gif

 


Av.Cemil Can - DÜŞMANIN AĞZI İLE KONUŞANLAR...

TSK'nin en gözde komutanlarının yargılandığı Ergenekon Davasında esas hakkındaki mütalaanın okunması ile birlikte, Ankara'da bombalar patlatıldı.
Hükümet, bombalarla
"Ergenekon Terör Örgütü" arasında bağlantı kurmaya çalıştı fakat DHKP-C 'nin olayı üstlenmesi ile bu plan tutmadı...
Suriye muhalefetinin İstanbul'da toplanması ve toplantıda Kürt kökenli ABD vatandaşı Gassan Hito'nun
"geçici hükümet başbakanı" seçilmesi de aynı zamana denk getirildi.
Teksas'ta yaşayan kovboy Hito, 62 üyenin 35'inin
"evet" oyunu alarak Suriye'ye "başbakan" seçildi...
İnançlı bir Müslüman olan Hito'nun, İslami eğitim veren bir okulla bağlantılı olduğu da söyleniyor.
Bu yönü ile Müslümanlara cihat çağrısı yapabileceği umuluyor...

Buna karşın, Suriye Halk Meclisi Üyesi, Meclis Ulusal Uzlaşma Komisyonu Başkanı Ömer Ossi, Suriye'deki bütün etnik ve mezhepsel grupların öncü şahsiyetlerinin oluşturduğu "Vatanı Kurtarma Akımı" adlı grubun da liderliğini yürütüyor.
Ossi, Suriye Kürtlerinin kararını şu şekilde açıklamış:
"Ülkemiz düşmanlar tarafından parçalanmak isteniyorsa, biz Suriye'de yaşayan herkesle birlikte aynı siperde düşmanlara karşı savaşacağız."
Ossi, ABD'nin
"Büyük Kürdistan Projesi" ile ilgili olarak da şunları söylemiş:" Ben inanıyorum ki, Irak'ta, Türkiye'de ve Suriye'de kurulacak Kürt devleti Anglo Sakson Amerika'nın imtiyazlı bir hizmetkarı olacaktır.
Siyonizme ve emperyalizme hizmet edecektir."

İşte size Suriyeli iki Kürt;
biri vatanını savunuyor, diğeri ABD'nin çıkarlarını...

Bu ara öne çıkan bir başka konu "Sayın" Apo'nun Nevruz'da okunan bildirisiydi.
Apo'nun militanlarına
"çekilin" komutu, Kandil'den "ateşkes" olarak anlaşılmış.
Karayılan
"ateşkes ilan ediyoruz" demiş...
Silah bırakma konusuna ise, hiç değinmiyor.
Silahla çekilme, ne kadar çekilme sayılabilir, bu konuda bir şey diyen yok...
PKK kalıcı barışı Apo'nun özgürlüğüne bağlıyor...
Buna da şükür, ordunun terhis edilmesini istemediler...

Tam da bu arada, Obama İsrail'e gelmez mi!
Netenyahu'ya, Erdoğan'dan
"özür" dile demiş, o da dilemiş.
Anlaşılıyor ki, Erdoğan bundan böyle de ABD'nin çıkarlarını korumak üzere, İsrail'le birlikte çalışmaya devam edilecek.
Apo'nun Nevruz nutkundaki birleştirici vurgusu;
İslamiyet şemsiyesiydi...
Bu mesaj Erdoğan'ın pek hoşuna gitmiş,
"milliyetçiliği ayaklar altına alma" sözleriyle de uyumludur tabiiki.
Apo'nun, Fetullah Hoca'ya Ortadoğu'da birlikte çalışabiliriz şeklinde selam göndermesi ise, PKK'nın
"Ilımlı İslam"ı kabul ettiğini gösteriyor...

"Sayın" Apo'nun "Kürt Manifestosu", Nevruz Bayramındaki görüntüler ve "Ergenekon Davası"nın esas hakkındaki mütalaasının okunmasının arka arkaya getirilmesi, elbette ki tesadüfi değildir.
Her biri bir diğeri kadar önemli, her biri diğerine bağımlı ve ayrı bir yazı konusudur.
Tümünün bir merkezden uygulamaya konduğu ise tartışmasızdır.
Hangi biri ile başlasak acaba?
Duran Kalkan'ın
"TSK Kürdistan'dan çekilsin!" talimatı ile mi yoksa Apo'nun TBMM'ne dayattığı "karar alma" nın zorluğu ile mi?
Anayasa ve İçtüzük'te Apo'nun isteğini karşılayacak şekilde bir meclis kararı aldırmak şimdilik olanaksız görünüyor!
Meclis Başkanı Cemil Çiçek, bu nedenle topu tekrar hükümete paslamış...
Çünkü Meclisin böyle bir hukuksuzluğa alet edilmesi, hiçbir meşru ve hukuksal metne dayandırılamıyor...
Obama, İsrail'in göstermelik bir
"özür" dilemesini sağladıktan sonra, Erdoğan'a bu "süreç"i kimlerle geçeceği talimatını da vermiş.
Netenyahu, Erdoğan, Barzani ve Öcalan.
Bu dörtlü, bundan sonra ABD'nin Ortadoğu'daki takım komutanları olarak görev yapacak...

Anlaşılan Kürt halkına "Özgür Kürdistan"ı öyle kolay kurdurtmayacaklar.
En az 100 yıl daha sökülüp atılamayacak şekilde, emperyalizmin ahtapot kollarını Ortadoğu'ya tutturmak görevi, bu dönem Kürtlere ihale edilmiş gibi.
ABD adına bölge halkları ile Kürtler daha çok savaştırılacak!
Belli ki, ithal paralı askerler bu işi gereği gibi yapamıyor.

Dikkat "Kürt Mehmetler" nöbete kaldırılıyor!
Anlaşılan Kürt halkı Ortadoğu'daki ateşe iyice sürülecek...

Apo'nun manifestosunda söz ettiği "misak-i milli" pek çok kişiyi heyecanlandırmış!
Milliyet Gazetesi Halep, Musul ve Kerkük'ü içerisine alan yeni bir Türkiye haritası yayınlamış.
Hangi aklın karıdır bellidir tabi.
Halep'i sınırlarımız içerisinde göstermek Suriye'nin, Musul ve Kerkük ise Irak'ın topraklarında gözümüz olduğunu gösterir.
Bu harita bile başlı başına skandal ve komşularımıza karşı düşmanca bir tavır sayılır.
"Yurtta sulh, cihanda sulh" prensibine bağlı kalmayacağımızın bir işaretidir aynı zamanda.
Öcalan'ın
"çekilme" için Meclis kararı dayatmasının, PKK'ya "savaşan taraf" statüsü sağlamak için olduğu kolayca anlaşılmıştır.
Akıllarınca, uluslararası anlaşmalardan (Cenevre Sözleşmesi) yararlanacaklardı.
"Kürt sorununu" Birleşmiş Milletler'e taşıma planının bir parçası olacaktı Meclis kararı.
O zaman PKK militanları için
"af kanunu" çıkartmaya bile gerek kalmadan, serbest kalmalarını sağlanacaktı.
Meclis kararı aldırmak bu işin ilk aşamasıdır...
İşin ilginç yanı Kılıçdaroğlu'nun
"Akil Adamlar Komisyonu" da tam olarak bu tanımla örtüşmektedir...

Yakın geçmişte "Akil adamlar" projesi, Endonezya ve Yugoslavya'yı parçalamak için kullanılmıştı...
Öcalan bu isteğinde boşuna diretmiyor...
Nihai amacı olan
"Özgür Kürdistan"ın kurulması mücadelesine bu isteği katkı sunuyor.
"Süreç" konusunda CHP'lilere konuşma yasağı koyan Kılıçdaroğlu:
"Masanın bir ucunda Abdullah Öcalan var, diğer ucunda da Recep Tayyip Erdoğan var.
Konuşuyorlar, pazarlık yapıyorlar, bize de soru soruyorlar 'Ne düşünüyorsunuz?' diye.
İyi de bilmediğimiz konuda yorum yapmak, konuşmak ne kadar doğrudur?
Önce bir şeyler bilmemiz gerekiyor.
Bize bir şeylerin anlatılması lazım"
diyerek, "süreç"ten haberdar olmadığına inanmamızı istiyor!
Habur görüntüleri gözlerimizin önünden hala gitmedi.
Oslo ve İmralı tutanakları daha yeni yayınlanmış.
Dolayısıyla kapalı kapılar ardında ne konuşulduğu da bellidir.
Her şey açık seçik ortada iken, Kılıçdaroğlu'nun
"bilgisiz" numarasına yatmasının nedeni nedir?
Demek ki, toplumsal muhalefeti dizginleme görevini bu şekilde yerine getirebiliyor.
Ne var ki, söylediği gibi
"Süreç" masasının bir ucunda Erdoğan'ın, diğer ucunda Öcalan'ın oturduğu doğrudur.
Ancak aynı Öcalan'ın oturduğu Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nu masasının öteki ucunda da kendisi oturuyor.
Bu durumunu daha fazla gizlemesi olanaksızdır...

Yeni Anayasayı "süreç"ten bağımsız bir olgu gibi kimse gösteremez.
Anımsayınız Öcalan'ın
"Akil adamlar komisyonu" ile "Hakikatleri araştırma komisyonu"nu da ilk sahiplenen lider Kılıçdaroğlu'ydu...
Bu sahiplenmeyle Erdoğan'ın işini de bayağı kolaylaştırmıştı.
Şimdi
"AKP ile bizim önerdiğimiz akil adamlar önerisi arasında 180 derece fark var.
Biz parlamentoda sorunun çözümüne ilişkin uzlaşma komisyonu kurulmasını ve paralelinde araştırma komisyonu kurulmasını istedik"
demesi, kaş yaparken göz çıkartmak gibi bir şey oldu.
Hatta bu kadarı önemli bir itiraf olarak kabul edilebilir...

Kılıçdaroğlu, hükümetin ve Meclis Başkanının "Meclisin bu aşamada yapacağı bir şey yok" şeklindeki tavrını fazlasıyla aşmıştır.
Apo'nun istediği komisyonların, Mecliste kurulmasını o da açıkça istiyor.
PKK'yı doğrudan TBMM ile muhatabı yapacak bu gidişle.
Çekilme için Apo'nun ileri sürdüğü şart Meclis kararı alınması ve komisyon kurulması değil miydi...
Hükümetin cesaret edip, dile getiremediği bu konuları bile, yine Kılıçdaroğlu gündeme taşımıştır.
Lamı cimi yok, Y-CHP bu dönem PKK'nın sözcülüğüne soyunmuştur!
Bu noktada milletvekilleri ile parti yöneticilerine konuşma yasağı koymak son derece anlamlıdır elbette.
Serbest bıraksalar, bu hususları tartışmaya başlayabilirler.
Serbestçe tartışmayı engelemek için CHP gibi bir partiye konuşma yasağı getirilmiştir...
Ey millet!
Duyduk duymadık demeyin!
Düşünebiliyor musunuz Grup Başkanvekili Muharrem İnce,
"Akil Adamlar Komisyonu'na üye verir misiniz?"
sorusuna
"Partiyle görüşmeden konuşmak istimiyorum" yanıtını vermiştir...

ABD'nin 705 numaralı adamı Sezgi Tanrıkulu, "Akil Adamlar" önerisini ilk yapanın Y-CHP olduğunu belirterek, "8-9 ay niye kaybettik?"
diye soruyor.
Aynı zamanda Kılıçdaroğlu'nu da yalanlıyor hazret.
Madem öyle, Y-CHP'nin
"Akil Adamlar" projesi ile AKP'ninki arasındaki 180 derecelik farkı da anlatsın bakalım.
Partililere yasak konulmamış olsaydı, bu soruları sorulacak ve yanıtları aranacaktı kuşkusuz.
Partinin kuruluş felsefesine bağlı kalarak, fikirlerini söyleyenler de çıkacaktı ortaya.
O zaman CHP'nin Programdaki görüşleri hatırlanacaktı.
Program'da yazılı olan görüşler, doğal olarak Kılıçdaroğlunun görüşleri ile uyuşmuyor!
Çünkü CHP Programında
"terörle müzakere" değil, mücadele esas alınmıştır.
Kurultay kararı ile değiştirilmediği sürece de bu esaslara herkes uymak zorundadır;
aykırı hareketler partiden ihraç nedenidir!
Belli ki, bu hukuksal zorunluluğu, Genel Başkana kimse hatırlatmasın diye, konuşma yasağı getirilmiştir.
Konuşanlar, partiden ihraç edilmekle tehdit edilmektedir.
CHP, Kılıçdaroğlu'na babasından miras kalmış şirket gibi yönetiliyor.
CHP'nin işgal altında olduğunun en temel kanıtlarından biri de hiç kuşku yok ki, bu ciddiyetsiz tutumdur...

Av.Cemil Can

a45UyF587661-201303251451-15
^^^^^ - vvvvv

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder