Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! | |
| Mustafa Kemal Atatürk |
Denilene göre, 12 Eylül anayası dine ve dış açıkmış.
Bence de öyle, yoksa bu kadar cemaat, tarikat nasıl var olabilirdi?
Nankörler bir de 12 Eylül anayasasını beğenmezler.
Halbu ki onlara kalıp gibi uyan bir gömlekti.
Yeni anayasanın buna ek olarak etnisiteye de açık olması arzulanmış.
Tesbit bu.
Yani Türk-Kürt federasyonu anayasası olacakmış.
Sonraki adım da belli, federasyon anayası da dar gelecek.
Bir sürü ağır abi bunu dillendirip duruyor.
Gizlisi saklısı yok.
Kişisel görüşleri de değil.
BDP sözcüleri, PKK sözcüleri, Kürt kanaat önderleri.
Nisan 1920'de büyük ATATÜRK şöyle diyordu: "Hududu Milliyemiz dahilinde her şeyden evvel kendi kuvvetimize müsteniden muhafazai mevcudiyet ederek millet ve memleketin hakiki saadet ve ümranına çalışmak… Alelıtlak tûl emeller peşinde milleti işgal ve izrar etmemek… Medenî cihandan medenî ve insanî muameleye ve mütekabil dostluğa intizar etmektir." Boş hayallerle milleti oyalamak ve ızdırap vermemek... Nisan 1920 |
Hayal bu.
Oysa bu daha önce denenmişti.
Osmanlı önümüzde örnek.
Önce hristiyanlar, sonra da müslümanlar gemiyi terk etti.
Peki şimdi ne olacak, nasıl olacak da, o zaman başarılı olmayan formül şimdi başarılı olacak?
Oysa şimdi büyük AtaTürk'ün adeta bir kahin gibi gördüğü bu günlerde yandaki sözler iki önemli noktada kendini göstermekte.
-
Birincisi kendi gücüne dayanarak milli sınırları korumak.
Başka milletlerin bize Ortadoğuyu kendiliğinden bırakacağını, bizi diğer milletlere çoban tayin edeceğini bekliyoruz.
-
İkincisi boş hayallerle milleti oyalamak ve ızdıraba sürüklemek.
Halen müstakil olan milletlerin de kendiliğinden bizim egemenliğimizi kabul edeceğini bekliyoruz.
Oraj POYRAZ
Habip Hamza ERDEM - ANAYASANIN A'SI Orhan Aldıkaçtı Anayasası dediğimiz 12 Eylül Anayasa'sına 'red' oyu verenler bugün o anayasayı savunuyor görünmektedirler. Oysa kazın ayağı hiç de öyle değildir. 12 Eylül Anayasa'sı değiştirilecektir. Değiştirilecek olan da devletin 'esas teşkilatı' olacaktır. 12 Eylül Anayasası devletin 'esas teşkilatı'nı 'dine ve dışa açık' olarak kurgulamıştı. Her ne kadar kadınlar için 'türban yasağı' var ise de, erkekler için 'takunya özgürlüğü' vardı. Turgut Özal'ı MSP'den milletvekili bile seçtirmeyen önceki anayasa 12 Eylül ile birlikte onu Cumhurbaşkanı yapabilmişti. Amerika'dan oğul Ahmet'in arkadaşları da 'prens' olarak kamuda önemli birimlerin başına getirildiler. Hem zaten ANAP'ın yönetici ve bakanları da özel sektörden, devlet bilgi ve görgüsü olmayan kişilerden seçilmişlerdi. 12 Eylül anayasası devlet memurlarına 'iş bitirme' kültürü getirdi. Üniversiteler ise YÖK zoruyla imam öğretim üyeleriyle dolduruldu. Bir bakıma 'imamın Ordusu' önce üniversitelerde örgütlenmeye başladı. 1983 yılından sonra alınan tüm akademik ünvanlarda 'şaibe' vardır demek abartı olmaz. ^^^^^ - vvvvv 'Hoca efendi'lerin büyük çoğunluğu akademik çalışmalarını 'abdest ve namazında' oldukları için başarıyla tamamlayabilmişlerdir. Bütün bunlara son dokuz-on yılda yapılan 'olağanüstü' değişikliler de eklenecek olursa, ortada Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 'esas taşkilatı'nın ne hale gelmiş olabileceğini varın siz tasarlayın. Pekiyi bu Alaca Karanlık Partisi'nin 'Yeni Anayasa', 'Sivil Anayasa' histerisi nereden kaynaklanmaktadır? Bu parti benzeri örgüt devletin 'esas ve tali' tüm teşkilatını ele geçirmiş midir geçirmemiş midir? Aklınıza gelen ve gelmeyen bütün birimlerine girmiş midir girmemiş midir? Silahlı kuvvetlerin 'kozmik odası' bile darmadağın etmiş midir etmemiş midir? Benim diyen komutanlarını içeri tıkmış mıdır tıkmamış mıdır? Muhalefet parti başkan ve yöneticilerini zindana atmış mıdır atmamış mıdır? Seçilmiş milletvekillerini zincire vurmuş mudur vurmamış mıdır? Ve bütün bunları o 12 Eylül Anayasası aracılığıyla yapmamış mıdır? Bu gözü dönmüş iktidar daha nasıl bir 'teşkilat' istemektedir ki, iki yıldan buyana yeni bir anayasa diye direnmektedir? Hem daha yirmi bilmem kaç maddesinin değiştirilmesinin üzerinden bir yıl bile geçmemiştir. Bu işin içinde bir 'bit yeniği' var demektir. ^^^^^ - vvvvv Ergun Öz-Aldıkaçtı'nın dediğine bakılırsa 'dine ve dışa açık' olmak yetmeyeceği için yeni anayasa aynı zamanda 'etnisiteye de açık' hale getirilmelidir. O arada Recep şaban'ın kafasından kimbilir ne tür sanrı (hallüsınasyon)lar geçmektedir. 12 Eylül profesörleri ve yetiştirmeleri için bütün bunlar olağan sayılabilir. Gittikleri yer Antep yedikleri dut pekmezi olabilir. Ya şu muhalefet partileri diye anılan YeCeHePe ve MHP'ye ne olmaktadır? Bu iki partinin içinden Sayın Sevgili Kemal (SSK) Kılıçdaroğlu ile Devlet Bahçeli'nin, akıl tutulması mı dersiniz kan tutulması mı bilemem, kuzu kuzu kurdun ayağına gitmelerine ne dersiniz? 'Danışma komisyonu' kurulacakmış da 'eşit üye' verilecekmiş. 'Önyargısız' olunacakmış da 'kırmızı çizgi' konulmayacakmış. Bir yıldan fazla bir süre bu tür 'boş laflar' televizyon dizisi olarak Türkiye halkına izlettirilecektir. Ve son gün gece yarısı oylaması ile de Meclis'te onaylanacaktır. Şu koşulla ki; Anayasa yapmak 'üç kafadar'ın kafasına güvenilerek yapılmaz da ondan. Buna Anayasa'nın A'sı denilmektedir. Habip Hamza ERDEM - 02 Ekim 2011 |
^^^^^ - vvvvv
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder