4 Mart 2013 Pazartesi

15-Yüzyıllık parantezi kapatacağız

 

Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

 

 

Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927

Açıklama: http://www.ataturkungencligehitabesi.com/ata_imza.gif

 

Atatürk'ün Bursa Nutku

"Türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir.
Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır.
Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.
Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, 'Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır.' demeyecektir.
Elle, taşla, sopa ve silahla;nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır.
Genç, 'Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir.' diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır.
Mahkeme onu yargılayacaktır.
Yine düşünecek, 'Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.' diyecek.

Onu hapse atacaklar.
Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek.
Diyecek ki, 'Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım.
Araya girişimde ve eylemimde haklıyım.
Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.'

İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!"

*Mustafa Kemal Atatürk'ün, 5 Şubat 1933 günü Bursa'da yaptığı nutuktur

 

Her tarafı dökülen bir dış politika, hayal aleminde yüzen bir bakan, güncel gelişmelere izah etmeyen büyük laflar.
Yüzyıllık parantezi kapatacağız lafı NeoOsmanlı saçmalığının bir kez daha ifadesi.
Aynı zamanda emperyal emellerimizi de ifşaa ediyor.
Tekrar eski Osmanlı coğrafyasında egemen olacağız.
Bunu nasıl yapacağız.
Hayallere göre.
  • Ekonomik büyümemizi gören bölge ülkeleri ekonomik, idari bağımsızlıklarından kendiliğinden vaz geçecek ve bize kendileri gelip tabii olacaklar.
  • Başka, bölgeden yavaş yavaş çekilmekte olan ABD bölgeyi bize zimmetleyecek.
  • Başka, küresel güçler Türkiye'nin bölgesel liderliğini uyumlu bir çobanlık vazifesi olarak görüp onaylayacak.
Fakat bütün bu hayallerin içinde kendi güçlerimize dayanma, kendi irademize güvenme falan yok.
Hep başkalarının bizi seveceğini, isteyeceğini, onaylayacağını planlıyorlar.
Ya karşımıza ABD ordusu çıkarsa, ya İsrail ordusu çıkarsa, ya Rusya askeri güç kullanımını düşünürse falan, bunlar hiç yok.

Kendi gücümüze neden güvenmediğimizin en büyük karinesi de.
Kendi elimizle kendi ordumuzu, komuta heyetini tarumar etmemizden belli.
Pilotları olmayan uçaklarımızla, deniz adamları olmayan donanmamızla, Özel Kuvvetleri, Komandoları itin götüne sokulmuş kara kuvvetlerimizle savaşacağız öyle mi?
Kendi ordularına güvenen yatırımını kendi ordularına yapar.
Bunlar kendi ordularını bozuyor, yabancı ordulara yatırım yapıyor.

Mesela K.Irak yönetimiyle safları yakın tutalım.
Peki Irak Arapları K.Irak'a askeri harekat başlatırsa ne yapacağız?
Müdahale edecek miyiz?
ABD ve BM'in bizi kiralık asker olarak Irak'a sokacağını hesap ediyor herhalde.
Peki, Suriye yönetimi devrilmeyip ayakta kalırsa, işler uzarsa ne olacak?
Yine müdahale mi edeceğiz?
Ya da, Azeriler yıllardır görüşmeler yoluyla alamadıkları Karabağı geri almak için zamanın uygun olduğuna karar verirse?
Ya Ruslar yeni bir askeri harekatla Gürcistan'da rejimi devirir, bir işgal hükumeti kurarlarsa?
Tarumar edilmiş ordularımızın caydırıcılığı bu saldırganlıkları acaba durdurabilir mi?
Belki de öpücük vererek düşmanlarımızı ikna etmeyi planlıyorlar?
Ve yeni sömürgelerimizi de aynı şekilde okşayarak razı edecekler her halde?

Bir de hegomanyamıza almak istediğimiz milletlere sormak lazım.
Bizi isteyecekler mi, sevecekler mi?
Kendimizi nasıl sevdireceğiz, nasıl istenir, kabul edilebilir olacağız?

Belki de, şöyle düşünüyorlar?
Suriye halkı bunca sopa yedikten sonra bizi ister, sever zannediyorlar.
Ya da Irak'da otuz yıl sopa yedikten sonra son bir kez daha Kürt-Arap çatışması yaşar, o zaman bizi hakem, ve hakim olarak isterler.
Gürcistan sınırında bulunan Rus ordularını da ekonomik ilişkilerimizi öne sürüp durduracağız.
Ermenilere para, vatandaşlık, hatta imtiyazlar vereceğiz, ve onları Karabağı geri vermeye ikna edeceğiz?
İsrail mi, onlar da bizim ricalarımızı kıramayacaklar, ekonomik büyümemizden korkacaklar ve Filistinlileri rahat bırakacaklar.
Hatta, İsrail bile bizim himayemizi kabul edecek.
Rumlar, Bulgarlar, Sırplar falan Balkanlar'da kim varsa onlar da bizim ekonomimize entegere olma hatırına bütün çatışmalarını bir kenara bırakacak, ve büyük abi olan bizi dinleyecekler.

Bütün bu işler olurken tek el silah sıkmayacağız.
Hiç asker kullanmayacağız.
Herkes bizim önümüzden kendiliğinden çekilecek.
Sevinçle bizim yolumuzu bekliyorlar.

Yok silahlı güç kullanacaksak, o zaman bu nasıl olacak?
Onun da izahı yok.
Sen kendi topraklarına hakim değilsin, bir bölümünü zaten kendiliğinden vermenin görüşmelerini yaparken suç üstü yakalanmışsın.
Koruyucusu olmayı planladığın Kürtler aslında senden lokma koparma peşinde.
Rumlar en büyük iflaslarını yaşarken dahil elindekileri alıyor da, kaya parçasıdır diye sesin çıkmıyor.
Kendi hava sahanı kendin savunamadığın için, yabancı güçleri ülkene davet etmişsin.
Kıta Sahanlığı falan hak getire herkes senin hak iddia ettiğin yerlerde dilediği sondajı yapıp, doğalgaz, petrol çıkarıyor.
Hep olduğu gibi başta babalanıyor, sıkıyı, beyzbol sopasını görünce de inanılmaz bir hızda ezikleniyorsun, lafını değiştiriyorsun.

Bir de hala daha bu salak gidişi onaylayan, alkışlayanlar var.
Pess.
Komşularla sıfır sorun palavrasından bakın nereye geldik.
Hala daha göremediniz mi?

Oraj POYRAZ


Yüzyıllık parantezi kapatacağız

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, yeni bir kırılma dönemi yaşandığını belirterek, 'Son yüz yıl kapatılması gereken bir parantezdir.
Osmanlı'dan sonra başlayan ayrışma bir parantezdir.
Tarih coğrafi sınırlara isyan ediyordu ve biz bu parantezi mevcut sınırlara saygı göstererek kapatacağız' dedi

Bölge bir kader ortaklığına doğru mu gidiyor?

Zaten bizim beraber olduğumuz asırlar düşünüldüğünde, yani genel olarak bölge halklarıyla söylüyorum, son 100 yıl bir parantezdir, kapatılması gereken bir parantezdir.
Sykes-Picot ile başlayan ayrışma kapatılması gereken bir parantezdir.
Tarih coğrafi sınırlara isyan ediyordu ve evet biz bu parantezi kapatacağız.

Yani şu anlama mı geliyor:
1.Dünya Savaşı Osmanlı coğrafyasının dağılmasından sonraki bugüne kadar gelen süreç, yani orası bir parantez, artık yeni bir döneme geçtik, yeni bir kırılma dönemi başlıyor artık...

Biz geçmişte bu parantezi iyi ilişkiler üzerinden, yani devletlerarası iyi ilişkiler üzerinden kapatmaya çalışıyorduk, ama o devlet yapıları buna uygun değildi;
şimdi halklar arasındaki ilişkiler üzerinden aynısını yapmaya çalışıyoruz.
Elbette mevcut sınırlara saygı göstererek...

Bölgedeki değişim gibi küresel düzeyde de bir değişim var yani.
Yeni aktörler devletler ve bölgeler öne çıkıyor...

ÇİN, HİNDİSTAN, BREZİLYA VE TÜRKİYE GERÇEĞİ

Soğuk savaş sonrası dönemle ilgili olarak 1991 yılında Kanada'da International Studies Association'da ISA'da bir tebliğ sunmuştum.
Sonra da yayımlandı.
Orada dört aşama öngörmüştüm.
Birinci dönem en kısa dönem:
Amerika'nın tekelci üstünlüğü.
İkincisi reel güçlerin ortaya çıkışı:
reel, tarihi, doğası gereği kadim güçlerin ortaya çıkışı.
Üçüncü aşama:
yeni alternatif medeniyet eksenlerinin ortaya çıkışı.
Dördüncü aşama:
yeni bir uluslararası düzen fikri.
Yani o zaman herkes şunu düşünüyordu:
O gün uluslararası düzen, yeni düzen zaten kuruldu.
Asıl şimdi reel güçler ortaya çıkıyor, tarihin reel aktörleri çıkıyor ortaya.
Çin, Hindistan, Brezilya, Türkiye bunlar reel aktörlerdir yani soğuk savaşın üstünü örttüğü aktörler.

Eski merkez güçler tekrar...

Tabii ve bir güç kayması yaşanıyor.
Demin söylediğim, medeniyet eksenli değişim yaşanıyor.
Bizim burada alacağımız tutum önemli.
Şimdi bizim coğrafyamız öyle bir coğrafya ki, geliştirdiğimiz stratejik ilişkiler bu aşamaların her birinde bize farklı özne rolleri biçebiliyor.
Onun için de AB ile ilişkilerimizi sürdürürken, bu yeni ortaya çıkan reel aktörler ile ilişkilerimizi de yeniden tanzim etme ihtiyacı var.
Benim en fazla özen gösterdiğim birkaç ilişki var.
Bir tanesi Brezilya'yla olan ilişkimiz;
çünkü, Latin Amerika hinterlandı çok kuvvetli.
Ve Türkiye-Brezilya ilişkileri şimdi literatüre bile girdi:
coğrafi olarak bu kadar uzak iki ülke nasıl bu kadar kısa zamanda bu kadar yakın bir ilişkileri var...

STRATEJİK EKSEN GELİŞTİRDİK

Türk diplomasisinde ilk defa böyle bir şey oluyor galiba.

Ve herkes Tahran Anlaşması'nı bilir, ama, geçen sene Brezilya Dışişleri Bakanı bu coğrafi uzaklığa rağmen Türkiye'ye üç veya dört kere geldi, yani ben daha gidememiş olmama rağmen.
Bu önemli bir ilişki ağı oluşturuyor.
Bir tanesi Çin'le gelişen ilişkiler.
Bakan olduğumdan 1 ay sonra Uygur krizi başladı.
Ama hem o krizi atlattık hem de Çin'le stratejik bir eksen geliştirdik, yani stratejik bir ilişki.

Yine Rusya'yla nereden nereye geldiğimiz aşikar.
AB ve Amerika'yla ilişkilerimiz normal trendini takip ederken, dünyanın birçok yerinde büyükelçilikler açıyoruz.
Doğu Asya'da işte Myanmar'ı açtık;
ne kadar stratejik bir adım olduğu şimdi anlaşılıyor.
Modern güçlerle de ilişkilerimizi muhafaza edeceğiz ve geliştireceğiz.
Eski güçlerle de.
hepsiyle bizim tarihi irtibatlarımız var, onları sürdüreceğiz.
Bir de yeni pivot ülke şeklinde ortaya çıkan yeni ülkeler var ki onlarla da ilişkileri daha pekiştireceğiz.

KADİM GÜÇLER YÜKSELİYOR

Türkiye'nin özelliği şu:
-bunun herkes tarafından anlaşılması lazım.
biraz önce zikrettim ya, kadim güçler yükseliyor...
- Türkiye kadim bir güç, yeni bir güç değil.
Türkiye'nin gücünü kaybetmesi de tarih içinde bir parantezdi.
Biz o parantezi kapatıyoruz şimdi.
Türkiye kadim bir güç ve yenilenen bir güç.
Zaten gücümüz de oradan geliyor;
kadim olsak ve yenilenmesek bölgemizde statik bir unsur halini alırız.

Bizi kadim güce döndürecek olanın içinde şimdi içerde yaşadığımız barış süreci de var.
Kadim gücün niteliği zaten içselleştirici olmasıdır, barıştırıcıdır ve kaynaştırıcıdır.
Bunun içinde Ortadoğu'da, Balkanlar'da, Kafkaslar'da bu kadar aktif olmamız var.
Yenilenen yönümüz ise Latin Amerika'ya açılımımız, Afrika'nın güneyine açılımımız, Asya'ya açılımımız...

Türk halkı iddiamıza güvendi

2011 seçimlerinde Türk seçmenin tercihlerinde dış politika ikinci sırada yer aldı.
Zannediyorum bu halka yansımasını da gösteriyor.

Önemli olan halkın sizin samimiyetinize, bütün alanlarda ülkeyi ileri götürme konusunda samimi ve kararlı olduğunuza inanması.
Bizim halkımız buna inandı ve biz de gerçek gücümüzü halkın bu inancından alıyoruz.
Yoksa halkın bu desteği olmamış olsaydı hiçbir maddi imkan Türkiye'nin son 10 yıl içinde uluslararası alanda geldiği düzeyi sağlayamayabilirdi.
Türk halkı iddialı bir halktır ve iddiasını da önündeki insanlarda görmek istiyor.
Bizim de yaptığımız bu iddiayı uluslararası alana taşımak.

Kerry ile uyum sorunu olmaz

Hillary Clinton'la aranız iyiydi.
Yeni Dışişleri Bakanı da John Kerry zaten Türkiye'ye bugün geliyor.

Sayın Kerry'i eskiden beri tanırım.
Bush yönetimi iktidarken de ben bakan olduktan sonra komisyon başkanı sıfatıyla da görüşmelerimiz oldu, yani bir hukukumuz var.
Açıkçası onun bakan olmasından memnuniyet duyduk.
Amerikan toplumunun aslında hep içe dönük bir izolasyonist bir tutumu vardır.
Halbuki dünyayı iyi tanıyan ABD dışişleri bakanları angajman politikalarıyla hem izolasyonist politikaları hem tek taraflı müdahale politikalarını dengelemişlerdir.
O anlamda Kerry dünyayı ve bölgeyi, bizim bölgemizi iyi tanıyan birisi.
Bu anlamda yöntem bakımından uyumlu bir ilişkimiz olacağına inanıyorum.

Önemli olan burada samimi ve açık bir iletişim kanalının, dilinin geliştirilebilmesi;

bu konuda bir sıkıntı yaşayacağımızı düşünmüyorum;
aksine, Sayın Kerry buna açık bir yapıdadır.

İSRAİL YENİ DÖNEMİ ANLAMIYOR

Yeni ABD yönetiminden Ortadoğu barışıyla ilgili bir gelişme bekliyor musunuz?

Amerika'nın bölgeye dönük politikasında aslında barışın gerçekleşmesindeki en önemli engellerden birisi, Amerikan siyasi elitindeki İsrail yanlılığıdır.
Bu da Amerika'nın bölge barışına yapacağı katkıyı engelleyici bir nitelik kazanmaya başladı.
Ümit ederiz bu konuda ABD, bağımsız bir politika yürütür.

İsrail'in yeni süreçte yeri ne olacak?

Uluslararası konjonktür değişiyor, bölge değişiyor ama İsrail'de karar yapıcılar hala bu değişimi idrak edebilmiş değil.
İsrail'in şu anda yapması gereken bu yeni durumu anlamaya çalışmak olmalı.

Zaten problem de orada, tehdit olarak görmekle bu yeni dönemi anlamadığı gösteriyor.

Doğal havzalar artık birbiriyle buluşuyor

Peki 21.yüzyılı nasıl tanımlıyorsunuz?

Tarihin normalleşmesi.
Sömürgecilik ve soğuk savaş dönemindeki parçalanmanın aşılarak tarihin normalleşmesi ve Ortadoğu'da doğal havzaların birbiriyle buluşmasıdır.
21. yüzyılı bu anlamda ilk aşamada normalleşme, inşallah sonraki aşamada da büyük bir bölgesel işbirliği alanının ortaya çıkışı olarak değerlendiriyorum.

Tarihin sonu denildi, İslam kendi içinde çatışacak diye stratejiler ortaya atıldı ve bu Batı'nın politikalarını etkiledi ama aynı zamanda İslam ülkelerinin etrafı da çatışma bölgeleri.
İslam dünyası bunu aşabilecek mi, bunu mümkün görüyor musunuz?

Şimdi bu konunun zihniyet yapısı anlamında bir teorik boyutu var bir de stratejik boyutu.
Bilinçli bir şekilde İslam dünyasına dönük psikolojik operasyonlar yürütüldü ve yeni zihniyet oluşturulmaya çalışıldı.
Bu yeni zihniyette İslam dünyası, Müslümanlar hep kanlı sınırlarla karşı taraf olarak tanımlandı.
İşin ilginç tarafı da İslam dünyasındaki aydınlar da bunu kullanmaya başladı.
Bizim bu zihniyete Müslüman kitlelerin kapılmasına izin vermemiz lazım.

Bu bir tuzak mı?

Tabii, kesinlikle bir tuzak.
Bu konuda da Müslümanların gösterdikleri tepkilerle bu operasyona izin vermemeleri lazım.
Bu işin zihniyet boyutu.

Bir de stratejik boyutu var.
İslam dünyasının kanlı sınırları denilen sınırlar aynı zamanda enerji sınırları.
Dünyadaki 9 büyük stratejik su yolundan 8'i İslam dünyasında:
İstanbul Boğazı, Cebel-i Tarık, Süveyş Kanalı, Aden Körfezi, Malakka Boğazı, Hürmüz Boğazı...
Bütün bunlar ile dünya ticareti de dünya enerjisi de İslam dünyası üzerinden seyretmek zorunda.
Dolayısıyla, buradaki stratejik rekabete karşı da İslam dünyasının uyanık olması lazım.

Yeni ve inşa edici bir dilin oluşturulması lazım dediniz.
Türkiye'nin buna katkısı ne olacak?

Aslında Türkiye olarak bunu da yapmaya çalışıyoruz.
Birleşmiş Milletler'in yeniden yapılandırılmasının önünü açmak istiyoruz.
Çünkü Birleşmiş Milletler'de İslam dünyası hakkıyla temsil edilmiyor.
Birleşmiş Milletler'in insanlık vicdanını temsil etmesi lazım.

Afrikalılar Türkiye'yi bağrına bastı

Türkiye neden Afrika'ya bu kadar önem veriyor?

Açıkçası, Afrika açılımı dış politikada gerçekleştirmeye çalıştığımız paradigmatik değişimin belki de en somut örneklerinden biri.
Eskiden Türkiye sadece var olan güçler, muhatap olduğu reel güçlerle ilişkiler üzerinden bir dış politika geliştiriyordu.
Şimdi ise Afrika'ya kapsamlı bir stratejinin parçası olarak açılıyoruz.
Bunun ciddi açılımlar olduğunu görürsünüz.
Afrika açılımının psikolojik boyutu çok iyi yönetildi, Afrika'da bir Türkiye rüzgarı esiyor.
Kısa sürede psikolojik eşiği aştık.
Somali'ye Başbakanımızın yaptığı ziyaret, bu eşiğin aşılmasında büyük imkan sağladı.
Tarihi olarak da coğrafi olarak da Türkiye Afrika'nın bir parçasıdır.
Bu psikolojik boyutu.
İki; kurumsal boyutu.
Son 4 yıl içinde 22 yeni büyükelçilik açtık.
Yani kurumsal altyapıyı da oluşturduk.

Afrika açılımı amacına ulaştı mı?

Kesinlikle ve daha büyük amaçlarımız var;
inşallah ulaşacağımız daha ileri hedefler var.
Şu anda zihnimizde tasarladığımız istikamette süratle ilerliyor.

a45UyF587661-201303041116-15
^^^^^ - vvvvv
http://yenisafak.com.tr/diziler-haber/yuzyillik-parantezi-kapatacagiz-01.03.2013-494795?ref=manset-12

--
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Siyasetci gelecek secimi, devlet adami, gelecek nesli dusunur.

Jamas F.Clarke

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Ben,Manevi Miras olarak,
Hicbir Ayet, hicbir Dogma,
Hicbir Donmus ve kaliplasmis Kural birakmiyorum.
Benim Manevi Mirasim Bilim ve Akildir...

K.Ataturk


Daha gun o gun degil, derlenip durulmesin bayraklar.
Dinleyin, duydugunuz cakallarin ulumasidir.
Saflari siklastirin cocuklar,
Bu kavga fasizme karsi, bu kavga hurriyet kavgasidir.

Nazim Hikmet Ran

"Tanri kotulukten ve acidan korumak istiyor mu?
Fakat bunu yapmaya gucu mu yok?
Eger yoksa, O gucsuz, ya da kesinlikle her seye gucu yeten degildir.
Her seye gucu yeten fakat istemeyen mi?
Eger oyle ise , O kotudur, ya da kesinlikle tum iyilik degildir.
O, ne gucu yetiyor, ne de istemiyor mu?
O zaman. O'nu Tanri diye cagirmak sacma olur.
O, hem gucu yetiyor hem de istiyor mu?
O zaman kotuluk nereden geliyor?"

(Istencin Ozgur Secimi Uzerine. Giris.)
EPICURE

Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com

Ayrilmak isterseniz de:
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com

Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder