27 Kasım 2013 Çarşamba

10-Emin Çölaşan: Boşverin bunları, boşverin!..


Emin Çölaşan: Boşverin bunları, boşverin!..

Sevgili okuyucularım,

Mısır, Türkiye Cumhuriyeti'nin Kahire Büyükelçisi'ni ülkesinden kovmak zorunda kaldı.

Böyle bir olay başımıza uzun yıllardan beri ilk kez geliyor.

Bir büyükelçinin bulunduğu ülkeden kovulması, diplomatça deyişle ülkeyi terk etmesinin istenmesi, önemli bir olaydır.

Beğenelim veya beğenmeyelim Mısır'da bir yönetim var.

Türkiye'yi yönetenler olarak bunu beğenmezsiniz, darbeyle geldiklerini falan söyleyip tavır koyarsınız.
En doğal hakkınızdır.

Ancak Tayyip bu konuda da sapıttı, ne diyeceğini şaşırdı ve Mısır sanki bizim bir ilimizmiş gibi konuşmaya başladı.

Bir değil, üç değil, yirmi kez değil her gün Mısır Hükümeti'ne veryansın etti.

Yönetimi aşağıladı, alay etti, oradaki dinci kesime, adı Müslüman Kardeşler olan örgüte sürekli arka çıktı.

Hiç kuşkunuz olmasın, Mısır eğer Suriye gibi bizim sınır komşumuz olsaydı, dincilere bütün gücüyle silah gönderir, yönetimi bu yolla devirmek için elinden geleni ardına koymazdı.

* * *

            ↑↑↑ - ↓↓↓

Mısır Hükümeti kendisini defalarca uyardı.
Büyükelçimizi Dışişleri Bakanlığı'na çağırıp aynı mesajları verdi:

"Çok ileri gidiyorsunuz, bizim içişlerimize karışmayın"

Kendisini dev aynasında gören Tayyip ve onun Hariciye Nazırı olan şahıs bu uyarıları elbette dikkate almadılar.

Dikkate almak bir yana, Tayyip mitinglerinde bile Mısır'a posta koydu, eliyle Müslüman Kardeşler örgütünün dört parmak işaretlerini yaptı.
Bunları yaparken gülünç olduğunu bile düşünmekten acizdi.

Sonunda iş geldi dayandı, büyükelçimizin kovulmasına!

Peki biz Türkiye olarak Mısır düşmanlığından herhangi bir şey kazandık mı?

Kazanmadık.

Dikkat ediniz, kovma süreci sonrasında Tayyip ağzını bile açamadı.
Bu durumda yapılacak tek şey, "Karşılıklılık ilkesi" doğrultusunda Ankara'daki Mısır Büyükelçisi'ni kovmak!
Onu yapacaklar.

Mısır'da iş yapan yüzlerce Türk şirketi var.
Mısır'la büyük ticaretimiz var.

Şimdi ne olacak?

Boşverin bunları, boşverin!

* * *

            ↑↑↑ - ↓↓↓

Suriye'de Esad yönetimini devireceklerdi!.

"Cuma namazını Allah'ın izniyle Şam'da kılacağız, Esad'ı en geç üç aya kadar yolcu edeceğiz" diye bağırıp çağırıyorlardı!

Omurgasız yandaş medyaları Esad'a her gün sövüyordu.

Amaçları Suriye'de Sünni örgütlerin başa geçmesini sağlamaktı.
Türkiye'yi mezhep kavgasının içine soktular ve bunu yaparken hiç utanmadılar.

Sonuçta hesapları ters çıktı.

Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan oldular.

Suriye'nin kuzey bölgeleri PKK'nın eline geçti, onlarla komşu olduk!

Üstelik bir milyonu aşkın Suriye vatandaşı Türkiye'ye geldi, başımıza bela oldu.

Şimdi onlardan bazılarını T.C.vatandaşı yapıp seçimde AKP'ye oy vermeleri sağlanacak.

Yani düşünün bakalım, biz Suriye ve Mısır'la durup dururken -bir hiç uğruna- niye düşman olduk?

Kazancımız var mı?

Sıfır!

Kayıplarımız neler oldu?

Saymakla bitmez…

Tayyip'in mezhep kavgası yüzünden saygınlığımızı yitirdik.

Bunları da boşverin, boşverin gitsin!

* * *

            ↑↑↑ - ↓↓↓

Sevgili okuyucularım, Tayyip ekibiyle Fethullah ekibi arasındaki dershane kavgası olanca hızıyla sürüp gidiyor.

Bu kavga nedeniyle yandaş medya da ikiye ayrıldı:

AKP medyası-Fethullah medyası!

Birbirlerine veryansın ediyorlar, bazen belden aşağı vuruşlarla tehdit ediyorlar, şamata yapıyorlar.

Dershanelere karşı çıkan hükümet gazeteleri: Sabah, Yeni Şafak, Star, Akit, Akşam…

Dershaneleri savunan Fethullah gazeteleri: Zaman, Bugün, Taraf…

Kavgada tarafsız kalmaya çalışan yandaşlar: Hürriyet, Habertürk, Milliyet, Vatan, Posta.

* * *

            ↑↑↑ - ↓↓↓

Birkaç gün önceki yazımda bu olayı "Kayıkçı kavgası" olarak tanımlamış, "Merak etmeyin, en kısa zamanda bitecektir" demiştim.

Bugün de aynı şeyi söylüyorum.

Fethullah ekibinin merkezi dershaneler.

Bu olayda hem büyük para kazanıyorlar, hem de çoğunu ücretsiz okuttukları pırıl pırıl beyinleri devşiriyorlar.

Sonra onları kaymakam, vali, polis, asker, hakim ve savcı olarak yetişmeleri için seçilen üniversite ve fakültelere gönderip diploma almaları sağlanıyor.

Yargı, polis, İçişleriBakanlığı kadroları bu duruma nasıl getirildi?

Fethullah ekibi dershanelerin kapatılmasına göz yumamaz.

Tayyip de kendi deyişiyle "Devlet içinde ayrı bir devlet olan" bu gücün daha fazla palazlanmasına izin veremez.

Mutlaka bir ara yol bulup uzlaşacaklar…

Çünkü iki tarafın da çıkarları uzlaşmayı gerektiriyor.

Siz bunları da boşverin, 21.yüzyıl Türkiyesi'nde nelerle uğraştığımızı unutun gitsin!

* * *

            ↑↑↑ - ↓↓↓

Sevgili okuyucularım, bu dershane kavgasında ülkemiz açısından çok büyük bir yarar ortaya çıktığını da unutmayalım!

Bildiğiniz veya bilmediğiniz gibi, AKP'nin Meclis'te bir İstanbul milletvekili var:

Eski futbolculardan Hakan Şükür.

Bu arkadaş düne kadar Meclis'in hiçbir çalışmasına katılamadı, kürsüye çıkıp belli bir konu hakkında görüş bildiremedi.
Ya da kamuoyu önünde -futbol hariç- asla fikir açıklamadı.

Tek yaptığı, Lig tv'de hafta sonları Maraton programında maçları değerlendirmek, faul var mıydı, ofsayt mıydı falan onlar hakkında konuşmak…

Ve karşılığında çok büyük paralar almak.

Hakan bu kez dershane konusunda net ve açık taraf oldu.

Tayyip'in milletvekili listesine Fethullah kontenjanından girdiğini hepimiz bilirdik ama konuşmazdı.

Evet, bu anlı şanlı sayın ve muhterem milletvekilimiz siyasi bir konuda lütfetti, ilk kez

konuştu ve şöyle dedi:

"Dershanelerin kapatılması, telafisi zor yaralar açar"

Ancak bir yerde "Tarafsızlığını" da sergiledi, ne şiş yansın ne kebap dedi:

"AK Parti ile 'Hizmet hareketinin' (Fethullah hareketinin) karşı karşıya gelmiş olmasından üzüntü duyuyorum.
Ayrıca 20 seneden fazla bir süredir 'Hizmet'in' içinde bulunmaktan şeref duyuyorum.
Hocamın (Fethullah'ın) partimiz için yaptığı dua organizasyonlarının, Başbakanımıza her zaman dua ettiğinin en yakın şahidiyim"

Yıl 2013, 21.yüzyılda yaşıyoruz…

Ve Türk siyaseti işte bu çizgilerde sürüp gidiyor!

Hükümet-cemaat kavgasında, yani bu kayıkçı kavgasında iyi mama var…

Milletin vekili olan bir şahıs ağzını -futbol dışında- ilk kez açıp konuşuyor!

Vay benim ülkem vay, neler oldu sana, nasıl düştün bu durumlara…

Boşverin, boşverin!..

Hepsini boşverin!


a45UyF587661-201307301451-10

  ^^^^^ - vvvvv

 

zaryop:jaro
GUN EKSILMESIN PENCEREMDEN
. . . . . .
Ne dogan gune hukmum gecer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklimdan olumum gecer;
Sonra bu kus, bu bahce, bu nur.
Ve gonul Tanrisina der ki:
- Pervam yok verdigin elemden;
Her mihnet kabulum, yeter ki
Gun eksilmesin penceremden!

Cahit Sitki TARANCI
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder