Basın Toplantısı Metni ;
(Konuşmaya esas metin)
İsviçre'deki Hesaplar!
-- Maliye Bakanlığının 01.09.2009tarihinde yaptığı açıklamaya göre;
"…….ABD ve Fransa'dan sonra, Türkiye'nin de İsviçre Bankalarında Türk'lere ait hesaplarla ilgili olarak, bu ülkeden bilgi istemeye hazırlandığı ….." belirtilmiştir. İsviçre UBS Bankasıyla ABD'nin, İsviçre'de hesabı bulunan 4 binden fazla ABD'liyle ilgili bilgilerin ABD'ye verilmesi konusunda anlaşma imzalanmasının, Türkiye'yi de harekete geçirdiği anlaşılmaktadır.
Yapılan açıklamalarda; Türkiye'nin de İsviçre ve diğer ülke bankalarında bulunan hesaplarla ilgili olarak, bu ülkelerden bilgi isteyebileceği sonucuna varıldığı, bunun için ülkeler arasında ayrıca Bilgi Değişim Anlaşmasına gerek bulunmadığı yönünde değerlendirmeler yapılmıştır.
Değerli Basın Mensupları;
-- OECD ve diğer uluslararası verilere göre; İsviçre başta olmak üzere Lüksemburg, Belçika, Avusturya ve Almanya gibi ülkelerde, Türk'lere ait 20 bini aşkın hesapta 100 Milyar Doların üstünde para bulunmaktadır. Bu miktarın 60 Milyar Doları aşan kısmının İsviçre Bankalarında olduğu tahmin edilmektedir. ABD yönetimi de , 52 bin ABD vatandaşının İsviçre Bankalarında 15 Milyar Dolarlık bir hesabının bulunduğunu ifade etmiştir.
Türk'lere ait bu bilgileri, BDDK Başkanı ile TMSF Başkanı da doğrulamıştır.
İsviçre'de bulunan paraların , Türkiye'ye getirilmesi yolunda yasal anlamda 2008-2009'lu yıllarda ciddi çalışmaların yapıldığı görülmektedir. Maliye Bakanlığı bu yönde, 1 Eylül 2009 tarihinden sonra iddialı açıklamalar yapmıştır. Hükümete yakın olan medya organları da bu durumu , Hükümet'in kendisine duyduğu güven ve başarı olarak kamuoyuna sunmuşlar ve bu yönde değerlendirmeler yapmışlardır.
Ancak, aradan geçen 4-5 yılın ortaya çıkardığı tablo şudur;
sözü edilen bu çalışmalar sonuçlandırılmamıştır. Çalışmalar kadükleştirilmiştir. Bir taraftan Wikileaks belgeleriyle ileri sürülen iddiaların içeriği, bir taraftan banka hesap sahiplerinin baskıları ve nihayet bizzat Hükümet'ten kaynaklanan sebeplerle; tüm bu çalışmaların askıya alındığı anlaşılmaktadır.
Hükümetin, İsviçre'deki banka hesaplarından kişiselolarak ve siyaseten endişe duyduğu anlaşılmaktadır.
Süreç artık bu noktada kilitlenmiş durumdadır.
-- Bu konuları ve bu yöndeki iddiaları 20.01.2011 ve 23.02.2012 tarihli basın toplantılarımız da somut olarak dile getirmiş isek de, bu sorularımıza bu güne kadar hiçbir açıklama getirilmemiştir. Bu soruları daha sonra soru önergeleriyle somutlaştırdık. Sözgelişi;
AKP'li bir ismin –Milletvekilinin 2004 yılında Türkiye'ye valiz dolusu dövizle para getirdiğini,
Wikileaks belgelerine göre, ABD Büyükelçisi Eric Edelman ile Başbakan arasında, İsviçre'deki sırdaş hesaplarla ilgili görüşmelerin yapıldığını, görüşmeler sonucunda Türkiyenin dış politikasını, ABD çıkarları doğrultusunda yönlendirecek mutabakatların sağlandığını, bu durumun Wikileaks belgelerine yansıdığını ve 30 Aralık 2004 tarihli Kriptoya konu olduğunu; muhtelif soru önergeleriyle dile getirmiş isek de, bu önergelerimiz bugüne kadar cevaplandırılmamıştır.
Bu Kriptolarda R.Tayyip Erdoğan'ın, uluslararası boyutu olan iş ve ihalelerde "rüşvet aldığı" yönünde de suçlamalar vardı.
Bu arada Başbakan'ın, Wikileaks belgelerinin kamuoyuna yansımasından sonra, bu suçlama larla ilgili olarak, İstanbul Milletvekili Abdülkadir Aksu sorumluluğunda, bir Komisyonunun kurulduğunu açıklamasına rağmen, bu konuda da hiçbir ciddi çalışmanın yapılmadığı bilinmektedir.
Tüm bu sürecin sonunda, 21.05.2013 tarihinde kabul edilen, 29.05.2013 tarihinde yürürlüğe giren ve kamuoyunda Varlık Barışı olarak bilinen 6486 sayılı yasayı da önemle dikkatlerinize sunmak gereğini duyuyorum.
Maliye Bakanlığının, Kanunun Resmi Gazetede yayımlandığı 29.05.2013 tarihinde düzenlemiş olduğu 2013/70 sayılı Vergi Sirkülerine göre; bu kanun kapsamına, yurtdışında bulunan tüm varlıklar girmektedir.
Fotoğrafın karelerinin böylecetamamlandığını görüyor ve gözlemliyoruz.
17 Aralık sonrasında ortaya çıkan bulgular, yukarıda sözü edilen kronolojiyle birlikte değerlendirilmelidir.
Değerli Basın Mensupları;
Uluslararası belgelerde, medyada ve Türkiye'deki basın yayın organlarının bir bölümünde; Recep Tayyip Erdoğan'ın rüşvet ve komisyon aldığı,kayıt dışı bir şekilde Türkiye'ye döviz ithaline iştirak ettiği ve bir taraftan da parasını yurt dışına kaçırdığı yolundaki iddia ve suçlamalar üzerine ; Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak bu ağır ithamlardan derin bir rahatsızlık duymamız sebebiyle, Recep Tayyip Erdoğan'ın , başta İsviçre mercileri olmak üzere ilgili mercilerden bu yönde hesabının olmadığına dair belge alması gereğini ısrarla dile getirdik.
Keza, Abdülkadir Aksu Başkanlığında (!)Komisyon kurulmasını da son derece önemse diğimizi, bu Komisyonun, uluslararası adli mercilerde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının ve Türkiye Cumhuriyetinin saygınlığını koruma noktasında mücadele vermesinden memnuniyet duyacağımızı hep ifade ettik.
AKP sözcüleri de bu arada başta Bülent Arınç olmak üzere, Parti olarak ayrıca dava açacaklarını ifade ettiler.
Ancak, aradan geçen 4-5 yılın sonunda bu yönde hiçbir çalışmanın olmadığı bilinmektedir. Bülent Arınç'ların yine "karartma" rolünü üstlendiklerini ibretle görüyoruz.
Bu yönde bir çalışma yapılmadığı gibi, 17 Aralık sonrasında ortaya çıkan dokümanlar, bu sürecin utanç boyutlarına vardığını ve artık örgütlü bir hale geldiğini doğrular niteliktedir.
Kamuoyu ve halkımızın bir kez daha kandırıldığını görüyoruz.
Başbakan ve AKP sözcüleri, o gün için yalan beyanda bulunarak, kendilerince günü kurtarmışlardır.
Değerli Basın Mensupları;
Aslında 17 Aralık sonrasında ortaya çıkan bu bulgular; gayriresmi Suudi Arabistan ve Katar ziyaretleri ve yukarıda anlatımı yapılan süreç hep birlikte değerlendirildiğinde; hem Wikileaks belgesindeki iddia ve suçlamaların ve hem de İsviçre ya da başka bir ülkedeki "gizli hesap" iddialarının kuvvet kazandığı görülmektedir. Bu yöndeki suçlamaları "güçlendiren" somut gelişmelerle karşı karşıyayız.
Recep Tayyip Erdoğan ve Aile Bireylerinin;artık milyar dolarlar seviyesinde değil, 10 milyar dolarlar seviyesinde haksız ve yasa dışı bir mal varlığına sahip oldukları yönündeki bulgular güçlenmiştir. Kamuoyundaki yaygın kanı da bu yöndedir.
Ortaya çıkan bulgular ve 17 Aralık sonrasındaki gelişmeler hep birlikte değerlendirildiğinde; artık bu sürecin siyasi ve anayasal sorumluluğunun Recep Tayyip Erdoğan'la sınırlı olmadığını , Hükümetin Kurumsal ve müteselsil olarak sorumluluğunu içeren boyutlar kazandığını görüyoruz.
Bu anlayışladır ki, sorularımız , Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsında doğrudan Hükümet'e yöneliktir. Buna göre;
(1) Maliye Bakanlığının 01.09.2009 tarihli açıklamasına göre; artık Gelir İdaresi Başkanlığı ya da MASAK gibi kuruluşlar, gizli hesaplar konusunda doğrudan bilgi isteme başvurusu yapabileceklerine göre; Türkiye neden bu yönde başvuruda bulunmamaktadır?
Bu yönde başlatılan çalışmalar neden durdurulmuştur?
Gelir İdaresi Başkanlığı ya da MASAK gibi kuruluşlar artık neden konuşamaz hale gelmişlerdir?
(2) Wikileaks Belgeleri, The Times ve Türkiye'deki bir bölüm Medya da Recep Tayyip Erdoğan'ın , İsviçre'deki bankalarda milyar dolarlar seviyesinde gizli hesaplarının bulunduğu ısrarla ifade edilmesine rağmen;
R.Tayyip Erdoğan bu yayın organları aleyhine neden yasal yollara başvurmamaktadır? Ya da İsviçre mercilerinden bu yönde resmi belge alma grişiminde bulunmamaktadır?
Abdülkadir Aksu Başkanlığında kurulduğu ifade edilen ve AKP adına da davalar açacağı bildirilen bu Komisyon, bu güne kadar neden hiçbir çalışma yapmamıştır?
(3)"Varlık Barısı" yasası olarak bilinen 6486 sayılı yasanın 13 ve ilgili maddelerini esas alarak;Recep Tayyip Erdoğan ve 2. dereceye kadar olan kan ve sıhri hısımları ile gelinleri ve damatları; bu yasadan yararlanmak için herhangi bir başvuruda bulunmuşlar mıdır?zaryop:jaro
-Bu evren, bu kuslar, bu bocekler cicekler, hepsi yuce rabbimizin bizlere birer armaganidir..
Kendi vucudunuza bir bakin ... Bu mukemmeliyeti baska kim yapabilirdiki?
Mesela gozlerimiz... Yuzumuzde yani ona en uygun yerde...
Gozlerimiz diz kapaklarimizda olsaydi ne kadar cirkin olurdu degil mi?
-itirazim var hocam.
-Soyle cocugum!
-Eger gozlerimiz diz kapaklarimizda olsaydi degisen hic bir sey olmazdi ,cunku herkesin gozleri diz kapaklarinda olurdu, o zaman da siz cocuklarim, gozlerimiz yuzumuzde olsaydi ne kadar cirkin olurdu derdiniz, ben de itirazim var derdim...
Yasanmis Din Dersi Diyaloglari
Kurmus oldugum gruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur: Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com | Ayrilmak isterseniz de : Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com | Grup Sayfamız : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ | Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz. http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder