10 Şubat 2015 Salı

Türkiye'nin İkinci Denize Dolgu Havalimanı İçin Çalışmalar Başlıyor

Doğrusu mega projeleri ben de severim. Genellikle mega projeler kalkınan, büyümekte olan ülkelerde olur. Haa bir de kolay zengin olmuş petrol zengini ülkelerde.

Ben çok belgesel izlerim. Ve mega projeleri de özellikle severek ve seçerek izlerim. Tarih öncesi dönemlerde, yakın çağda, ve son yüzyıl içinde, bir sene öncesine kadar dünyada yapılmış bütün mega projelerin hikayesini izledim diyebilirim. Dünyada son yüz yelli yıl içinde yapılmış mega projelere baktığımızda şunu görüyoruz. 1980'lere kadar mega projeler ağırlıklı olarak Batı Avrupa, Kuzey Amerika ülkelerinde öbeklenmişti. Sonraki zamanda Basra Körfezi ülkelerinde yapılan mega projeler artmaya başladı. Son on beş yıldır Çin ve Uzakdoğu'da yapılan mega projeler çoğaldı. Yakın zamanlarda yapılan yüz mega projenin rahatça 40-50'si Çin'de, 20-30'u Arap ülkelerinde, kalan bölümü ise dünyanın diğer bölgelerine serpiştirilmiş durumda.

Projelerin niteliklerine baktığımızda da bir özellik görüyoruz. Uzakdoğu mega projeleri genellikle büyük altyapı projeleri dev barajlardan oluşan kümeler, otoyollar, yüksek rakıma inşaa edilmiş özel tren hatları, havaalanları, limanlar, nitelikli sanayi bölgeleri, mega üretim projeleri olarak da, çok özel devasa gemiler, süpertankerler, LPG gemileri, özel sondaj platformları ve bunun gibi üretime, ihracata, sanayiiye yönelik şeyler.

Ortadoğu'ya baktığımızda her biri ayrı bir zevksizlik eseri olan, tamamı tüketime yönelik projeler görüyoruz. Burc el-Arap, Burc el-Halife, her bir denize sıfır yüzlerce lüks konut içeren  Palmiye Adası, Dünya adası, dev alış veriş merkezleri, Disneyland tipi eğlence parkları, çölde inşaa edilmiş kayak merkezi falan.

Avrupa'da birkaç metro, uzun yol tüneli inşaatı, süper boyutlarda, ya da özellikleri olan gemiler, tünel delgi makinaları imalatı falan.
Amerika'da da aynı şekilde mega inşaat projeleri çok az. Olan projeler ya ihracata yönelik özel süper ürünler, ya da savunma sanayine ait süper silah sistemleri.

Bizim de gerçekleştirilmiş ve inşaa halinde olan mega inşaat projelerimiz var. İstanbul Boğazı tüp geçit projesi, Körfez Geçişi için köprü projesi, Artvinde inşaası devam eden su düşüş yüksekliği kıran baraj inşaatı, üçüncü köprü inşaatı bunlar arasında dikkat çekenler.

Dolgu alanlara inşaa edilen havaalanları, limanlar yeni değil. Benim bildiğim Çin'de bu şekilde yapılmış bir mega liman, Hongkong ve Japonya'da birer hava limanı var. Hollandalılar denizden toprak kazanma konusunda bir numara. Ve dünyada nerede bir denizden toprak kazanmaya dayalı proje varsa işin içinde mutlaka Hollandalı mütaahit firmalar var. Hemen bütün dünyada önemli mega inşaat projelerinin ana kontraktörü ya tek başına ya da Japonlarla ortak olarak İngiliz firmaları. Taşeron firmalar ağırlıklı olarak Filipinli, Malezyalı firmalar. Taşeron olarak Türk firmalarını da görüyoruz. Türk firmaları ağırlıklı olara ülkemizde, Orta Asya'da, Orta Doğuda yürütülen mega inşaat projelerinde görüyoruz. Küresel ölçekte öne çıkan, tek başına büyük mega inşaat projelerini üstlenebilen bir Türk firması yoktur maalesef.

Mega projelere evet diyorum. Hatta eksik ve yetersiz kaldığını da düşünüyorum. Ancak, çağdaşımız olan ülkelerde yapılan inşaat ve imalat faaliyetlerine baktığımızda ileride olduğumuzu söylemek kesinlikle mümkün değildir. Hatta yapılanlar eksiktir, yetersizdir. Ufku dar, dünyada olup bitenlerin farkında olamayanlar için ülkemizde son yıllarda yapılanlar göz kamaştırıcı gelebilir. Özellikle de son yirmi yılı 1900'lerin başıyla kıyaslayınca hayranlığa kapılanları, büyük başarılara ulaştığımızı sananları anlamak mümkün. Ancak, herkes bilmeli, biz hala daha çağdaşlarımızla hemen her kalemde, her toplumsal, üretim, sanaii parametresinde ilk onun içinde değiliz.

Dünya gücü, süper güç, masaya yumruğunu vuran ülke, sözünü dinleten ülke babalanmalarına kalkışmadan önce bunu çok iyi bilmek gerekir. Osmanlı orduları İngiliz ordularıyla dünyanın çeşitli yerlerinde, çeşitli cephelerde karşılaştığında ülkelerin ve halkların savaş hazırlıkları, teknolojik, ekonomik ve kültürel seviyeleri birbirine göre nasılsa bu gün de öyledir. Ordularımız hala daha çağdaşı ordular göre yetersiz sayıda ve nitelikte silah donanımıyla çağdaşı orduların karşısına çıkmaktadır. Hala daha ülkemiz ekonomisi batılı orduları finanse eden ekonomilere göre eskiden olduğu kadar küçüktür.

Şunu da eklemek isterim, ordularımız Arap, Yunan, Bulgar, Ermeni ordularıyla kıyaslayanlar açıkça saçmalamaktadır. Bizim gerçek hasımlarımız Rusya, Amerika, batılı müttefik ordularıdır. Bizim ordularımızı kıyaslarken kullanacağımız ölçek budur. İran ordusu bizim ordularımıza kıyasla gerçekten de ciddi bir tehdit haline gelmiştir. Buna dikkat etmek gerekir.

Bu günlerde siyasi kaygılarla, seçimlere yönelik olarak halka pompalanan büyük başarı haberleri karşısında uyarmak isterim. Halka duyurulan büyük başarı hikayelerinin büyük bölümü hala daha prototip, taslak ürünlerdir. Hala daha bu ürünlerden anlamlı sayılarda TSK envanterine dahil edilenler çok azdır. Milli tüfek hala daha kitlesel ölçekte üretilmemiştir. Milli gemi olarak söylenenlerden donanmaya teslim edilenlerin sayıları yeterli değildir. Milli saldırı helikopteri olarak TSK saflarına teslim edilenler onun katları mertebesindedir. Bahsi geçen çeşitli tipte ve menzilde roket sistemlerinin büyük bölümü hala daha taslaktır. TSK envanterinde bunlardan yeteri kadar yoktur. Rakamlarla konuşmak gerekir. Eğer merak edenler varsa Google abi size yeteri kadar veri üretebilmektedir. Göreceksiniz ki, ülkemizin sınırlarını korumak bile çok zorlu bir macera halini almış durumdadır.

Günümüz şartlarını daha önceki şartlarla kıyaslayanları da nefret hisleriyle karşılıyorum. Özellikle de kendilerini cumhuriyetin kurucularıyla, ve günümüz imkanlarını onların yaşadıkları çağın şartlarıyla kıyaslayanları anlamak mümkün değildir. Günümüzün finansal imkanları, inşaat ve imalat imkanları göz önüne alındığında bu gün yapılanlar geçmişe göre elbette çok büyük ve devasadır. Bu her zaman böyle olmuştur. Cumhuriyetin erken dönemlerinde yapılan barajlar, köprüler, viyadükler el emeğiyle yapılmıştır. Günümüzde 500 tona kadar yük taşıyan kamyonlar, bir kepçede 350 ton atabilen yükleyiciler, inanılmaz miktarlarda beton karabilen makinalar, otomatik tünel delgi makinaları ve daha nice teknolojik icat ve imkan vardır.

Başka ülkelerin bizde yürütülmekte olan mega projeleri kıskandığını söylemek aptallıktan başka şey değildir. Sadece Tokyo kendinin su baskınlarından korunması için yapılan dev yeraltı tünellerinin, bizim Yerebatan sarnıcımızın en az bin misli büyüğü olan dev su biriktirme sarnıcının 20 milyar dolar gibi bir rakamla gerçekleştiği söylenmektedir. Çağdaşımız olan ülkelerde gerçekleştirilenler bizde gerçekleştirilen mega projelerden hem boyut, hem maliyet olarak çok çok fazla büyüktür. Kimse Körfez geçiş köprüsü inşaatın, III. Köprü inşaatını, gerçekleşmiş olan tüp geçit inşaatını gözünde büyütmesin. Başka ülkelerde bunlardan misli misli büyük projeler yürütülmektedir.

Ülkemizde deprem gerekçe gösterilerek toplanan paralarla yapılan bölünmüş otoyollar, köprü ve viyadükler kesinlikle yeterli değildir. Bunlarla avunmak, bunları propaganda malzemesi yapmak anlamsızdır. Bunlar zaten yapılması gereken, yapılmazsa yapamayanların dövülmesini gerektirecek nitelikte işlerdir. Evet, 2015 yılı itibariyle ülkeye otoyol yapmayanları döverler.

Benim dolgu alanlara yapılan inşaatlar konusunda çekincelerim var elbette.

Ilk olarak sismik olaylar sonucu dolgu alana yapılan inşaatları görebileceği zararlar konusu önemli. 1999 depreminde Değirmendere bölgesinde dolgu alana inşaa edilen binaların, hatta koca bir kıyı şeridinin nasıl deniz altında kaldığını hatırlamamız gerekir.

İkinci olarak küresel iklim değişiklikleri sebebiyle denizlerde su seviyelerinde yaşanması beklenen yükselmelerin yapılan projeleri tehdit edebileceğini düşünüyorum. Bu tehlike deniz seviyesinde olan bütün yerleşimler ve inşaatlar için geçerli. Nasıl ki, Hollanda'da, Maldivler, Florida kıyıları, Missisipi Nehrinin deltasında yer alan New Orleans gibi yerleşimler tehlikedeyse, bizde de şimdi olan ve halen yapılmakta olan inşaatlar tehlike altındadır. Benim tahminin önümüzdeki yirmi yıl içinde bir metrenin üzerinde su yükselmelerinin yaşanması ihtimalinin olduğunu yönünde. Yüzyılın sonunda muhtemel su yükselmesi yetmiş metre olarak öngörülmüş. Bugün için kentlerin en değerli mülkleri hemen sahilde kıyı şeridinde olan mülklerdir. Yirmi yıl sonra buraların sürekli su baskını altında kalması çok muhtemeldir. Doğrusu arsa, gayri menkul spekülasyonu yapanların uzun vadede bunu dikkate almalarını öneririm.

Genel olarak, askeri, stratejik sebeplerle ülkenin ağır sanayii yatırımlarının yüksek hızlı trenlerle kıyılarda limanlara bağlanan Anadolunun merkezindeki yerleşimlere odaklanması gerektiğini düşünmekteyim. Denizli, Afyon, Manisa, İzmit, Adapazarı, Kırşehir, Sivas, Kayseri, Konya, Gazi Antep gibi şehirler bu anlamda çok değerlidir.

Ülkemizde gerçekleşen ve inşaa halinde olan birkaç mega projeye bakınca benim hemen aklıma gelenler bunlardır.


Saygılar.
Oraj POYRAZ
L2fSIJNoA0xfSNxA


Türkiye'nin İkinci Denize Dolgu Havalimanı İçin Çalışmalar Başlıyor

09 Şubat 2015 Pazartesi 08:40

Ordu-Giresun Havalimanı'ndan sonra Türkiye'de denize dolguyla inşa edilecek ikinci havaalanı Rize-Artvin Havalimanı olacak. Yapımına yılın ikinci çeyreğinde başlanacak.

Ordu-Giresun Havalimanı'ndan sonra Türkiye'de denize dolguyla inşa edilecek ikinci havaalanı Rize- Artvin Havalimanı olacak. Hükümetin 2015 yatırım programına alınan havalimanı için proje çalışmaları başlatıldı. 520 milyon dolara mal olması beklenen havalimanı için 766 hektar alandan oluşacak proje sahasında yaklaşık 266 hektarlık alanda deniz dolgusu yapılacak.

RİZE- ARTVİN HAVALİMANI

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Rize- Artvin Havalimanı'nı öncelikli yatırım programına aldı. Martta açılması planlanan Ordu-Giresun Havalimanı'ndan sonra Türkiye'de denize dolguyla inşa edilecek ikinci havaalanı Rize-Artvin'in yapımına yılın ikinci çeyreğinde başlanacak. Proje çalışmaları başlatılan havalimanının tamamlanmasıyla, yıllık ortalama 850-900 bin yolcu ve günde ortalama 15-20 uçuş kapasitesi oluşacak. Havaş'ın Rize'ye günde 17 otobüs seferi düzenlediği ve özel araçları ile birlikte Trabzon Havalimanı'nı kullanan günlük yolcu sayısının ortalama 2 bin 500 olduğu göz önüne alınarak, Rize- Artvin Havalimanı'nın inşası kararlaştırıldı.

520 MİLYON DOLARLIK PROJE

Rize'nin Pazar ilçesi ile Yeşilköy yerleşim yerleri arasında yapılması planlanan proje, 766 hektar alandan oluşacak. Proje sahasında yaklaşık 266 hektarlık alanda deniz dolgusu yapılacak. Rize- Artvin Havalimanı'nın, 2014 yılı birim fiyatlarıyla altyapı için 400 milyon lira, üstyapı için ise 120 milyon lira olmak üzere 520 milyon liraya mal olması bekleniyor. Havalimanının inşaatı aşamasında 300, işletme aşamasında ise 1000 personelin çalışması planlanıyor. Havalimanı Rize şehir merkezine 34, Artvin'e ise 123 kilometre uzaklıkta olacak.

2017'DE HİZMETE AÇILACAK

Proje kapsamında saatte 36 uçağın iniş kalkış yapabileceği 45 metre eninde ve 3 bin metre uzunluğunda pist, 240x120 metre boyutlarında 1 adet apron inşa edilecek. Genel olarak yolcu ve kargo uçaklarına hizmet verecek Rize Havalimanı'nın ayrıca kompozisyon sınıfı D, türbülans sınıfı ağır, kalkış ağırlığı 150 bin kilogramdan fazla uçaklara hizmet vermesi bekleniyor. 2017'de işletmeye açılması planlanan havalimanının öngörülen ekonomik ömrünün 25 yıl olduğu belirtildi. (Kaynak: Dünya)




a45UyF587661-150210100846 Oraj Poyraz oraj.poyraz@openmail.cc
2015/02/10  12:00 1  undefined  undefined undefined 4-Temmuz@yahoogroups.com

 

Iyi dostluklar, hesapsiz kurulur.

Balsac

Sana gelen kotuluk, kendindendir, (gunahlarin yuzundendir)..

(Nisa, 4/79)
Lutfen bundan sonra Muslumanlardan eza, cefa ceken, basina bir musibet gelenler aglayip, zirlamasin.
Cunku baslarina gelen her turlu olumsuzluk onlarin Allahin sevgili kullarindan oldugunu gosteriyor.
Ben demiyorum, hadisler, ayetler boyle soyluyor.

Benim Tanriya iliskin tutumum bir bilinemezcinin tutumu gibidir.
Yasamin daha iyi hale gelmesi ve yuceltilmesi adina ahlaki ilkelerin temel bir oneme sahip olmasi gerektigine yonelik guclu bir dusuncenin, bir yasa koyucu fikrine ihtiyac gostermedigine, ozellikle odullendirme ve cezalandirma temelinde hareket eden bir yasa koyucuyu fikrine ihtiyac gostermedigine kaniyim.

My position concerning God is that of an agnostic.
I am convinced that a vivid consciousness of the primary importance of moral principles for the betterment and ennoblement of life does not need the idea of a law-giver, especially a law-giver who works on the basis of reward and punishment

Albert Einstein in a letter to M.Berkowitz, October 25, 1950; Einstein Archive 59-215; from Alice Calaprice, ed., The Expanded Quotable Einstein, Princeton, New Jersey: Princeton University Press, 2000, p.216.


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder