23 Mart 2015 Pazartesi

Vatandaşın “Bütçe Hakkını” Elbirliğiyle Gaspedenler….

23 Mart 2015

Basın Duyurusu ; Vatandaşın "Bütçe Hakkını" Elbirliğiyle Gaspedenler….

Cumhurbaşkanı ve Hükümet, işbirliğiyle ve yasa dışı bir şekilde , Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşlarının "Bütçe Hakkını" gaspetmektedir. TBMM kayıtlarına yansıyan bu gasp ile ilgili olarak; 4982 sayılı Bilgi Edinme Yasası uyarınca , Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık Makamına sunulan dilekçenin örneği ilişiktedir.

Kamuoyunun bilgilerine sunulur.

Atilla Kart CHP Konya Milletvekili

Eki ;

3 sayfadan ibaret dilekçe.

*****************************

23 Mart 2015

Cumhurbaşkanlığı Makamına

Konu : Cumhurbaşkanlığındaki yapılanma, kadrolaşma ve faaliyetler hakkında.

İlgi : Cumhurbaşkanlığı Makamına Tarafımızdan sunulan 12 Aralık 2014 tarihli dilekçe; sözü edilen dilekçeye karşılık, Genel Sekreterliğin tarafımıza verdiği 6 Ocak 2015 tarih-15 sayılı cevap.

(I) Tarafımızdan, Cumhurbaşkanlığı Makamına hitaben yazılan 12 Aralık 2014 tarihli başvuruda;

Anayasanın 107. maddesi ve 2879 sayılı Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununa dayanılarak, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle istihdam edilen personel görevlendirmesi ve ayrıca kamuoyuna yansıyan "Birim'ler" hakkında bilgi istenilmiş; bu durumun aynı zamanda "Gölge Kabine" anlamına geldiği ifade edilerek, özü itibariyle yürütme faaliyetini içeren bir yapılanmanın varlığı dile getirilmiş; bu kapsamda yapılan görevlendirmelerin niteliği ve niceliği sorulmuştur.

Tarafımıza verilen ilgi cevapta ise; "….Kurum ve Kuruluşların, kamuoyunu ilgilendirmeyen ve sadece kendi personeli ile kurum içi uygulamalarına ilişkin düzenlemeler hakkındaki bilgi veya belgeler Bilgi Edinme Hakkının kapsamı dışındadır…." hükmüne dayanılarak, talebimizin Bilgi Edinme Hakkı kapsamı dışında kaldığından bahisle, sorularımızın 4982 sayılı Bilgi Edinme Yasası kapsamında kalmadığı, esasen yapılan atamaların ve işlemlerin anayasa ve ilgili hükümlere uygun olduğu ifade edilmiştir.

(II) Ancak, gerek cevabın içeriği ve gerek müteakip gelişmeler; Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Makamının, resmi yazışma ve tutanaklarda bile gerçek dışı beyanlarda bulunduğunu göstermektedir.

Öyle ki; Cumhurbaşkanlığı Makamı günlük siyasetin içine girmenin ötesinde, Anayasayı bizzat askıya almaktadır. Bu durum 15 Ağustos 2014 tarihinden bu yana Anayasal Darbe halini almıştır. Muhalefet partilerinin, Salı günü yapılan grup toplantılarının yayımını etkilemek ve engellemek amacıyla, aynı saatlerde toplantı yapmaya Cumhurbaşkanlığı Makamı tenezzül edebilmektedir. (!)

(III) Cumhurbaşkanlığı Makamının gücü, 12. Cumhurbaşkanının anayasayı askıya alma yönündeki fiili uygulamaları, Cumhurbaşkanlığı Makamındaki yasa dışı kadrolaşma ve İcrai Birimlerin kurulması vakıaları gözönüne alındığında; yapılan kadrolaşmanın ve faaliyetlerin "Kurum İçi faaliyet" olarak nitelendirilmesinin mümkün olamayacağı açıktır. Şöyle ki;

(1) Ortaya çıkan bulgulara göre; 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül döneminde 718 olan çalışan sayısının, 12. Cumhurbaşkanı döneminde 941 olarak planlandığı, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekteri Fahri Kasırga'nın Plan Bütçe Komisyonu görüşmelerindeki 4 Kasım 2014 tarihindeki beyanıyla sabittir. Bu artışın gereksiz olduğuna yönelik tartışmalar Komisyon kayıtlarına yansımıştır.

Devletin resmi kayıtlarında "941 Kişi" olacağı beyan edilen ve öngörülen çalışan sayısının, aradan geçen 1-2 ay içinde "2700 Kişiye" ulaştığı, Cumhuriyet Gazetesinin 16 Mart tarihli haberinden anlaşılmıştır. Öte yandan; yine Cumhurbaşkanlığı bünyesinde 12 Daire Başkanlığının oluşturulduğu, bu Başkanlıkların , Türkiye Cumhuriyetinin 62. Hükümetini denetlediği ve icrai anlamda öneriler yaptığı; kamuoyuna yansıyan bilgiler ile Cumhurbaşkanının eylem ve söylemlerinden anlaşılmaktadır.

(2) Türkiye; anayasanın , anayasal kurumların , Devlet geleneklerinin, Bütçe hakkının askıya alındığı ve bağlı olarak da "Kanunsuz Emir ve Talimatlar" yoluyla yönetilen bir Ülke haline gelmiştir.

Ortaya çıkan gerçek şudur; Türkiye'nin anayasal sistemi, Cumhurbaşkanı üzerinden kilitlenmiş durumdadır. Bu durum 15 Ağustos 2014 tarihinden bu yana Anayasal Darbe boyutlarına ulaşmış durumdadır. Bu gerçek , artık kronik bir hal almıştır.

En son açılım süreciyle ilgili İzleme Heyeti çalışmaları konusunda; Cumhurbaşkanıyla Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç arasında ortaya çıkan çatışma (!)" ; bu tablonun kaçınılmaz bir sonucudur. Bu ve benzeri çatışmalar kaçınılmaz olarak sıklaşacaktır. Sorun şudur; bu çatışmayı yaratan anayasal ihlaller , anayasal darbeler hem Cumhurbaşkanı ve hem de Hükümetin işbirliğiyle gerçekleştirilmiştir. Başbakanlığın 2012/15 sayılı genelgesinde olduğu gibi , birçok konuda anayasal darbe hali "mütemadi bir hal" almıştır.

62. Hükümet acz içindedir.

Cumhurbaşkanlığı eliyle gerçekleştirilmekte olan anayasal ihlâl ve darbe girişimlerine; 62 . Hükümet üyeleri doğrudan icrai ya da ihmali davranışlarıyla iştirak etmektedir. Bu anlamda "suçüstü ve işbirliği" hali mevcuttur.

Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç'ın girişimi, tüm bu konularda "ön ve pozisyon alma" girişiminden ibarettir.

(IV) Özetle ;

· Öteden beri keyfi ve sorumsuz bir yönetim anlayışına sahip olduğu bilinen Cumhurbaşkanı, "anayasal anlamda sorumsuz olmasının" verdiği cesaret ve güçle, kural ve anayasa tanımazlığını sürdürmektedir. Ancak, tekrar ifade ediyoruz; bu durum Hükümetin, anayasal , yasal ve siyasi sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

· Dilekçede sözü edilen tüm hususlar; anayasal ve demokratik devlet düzeniyle, yurttaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerini doğrudan ilgilendirmektedir. Bu sebeple, sözü edilen çalışmaların "Kurum İçi faaliyetler" olarak nitelendirilmesi söz konusu olamaz.

· Açıklanan sebeplerle; 4982 sayılı Bilgi

Edinme Yasası ve bağlı mevzuata istinaden ;

(1) Cumhurbaşkanlığı bünyesinde "941 Kişi" olacağı Bütçe kayıtlarına yansıyan çalışan sayısı, aradan 1-2 ay geçtikten sonra, neden 2700 olarak gerçekleşmiştir?

Bu Kişiler "açıktan atama" yoluyla mı, yoksa "naklen atanma" yoluyla mı görevlendirilmiştir?

(2) "Takdiri zaaf " ve "Kurum İçi Atama" kavramıyla izah edilemeyecek , keyfi ve sorumsuz yönetim anlayışının egemen olması anlamına gelen; diğer anayasal ihlâller bir tarafa, en başta "Bütçe Hakkının ihlâli" niteliğinde olan bu yasa dışı kadrolaşmanın gideri, hangi kalemden karşılanmıştır?

(3 ) Bütçe kalemlerinde karşılığı olmayan bu harcamalar, Başbakanlık Örtülü Ödeneğinden mi karşılanmıştır?

Bilgi Edinme Talebinde Bulunan

Atilla Kart

Not ;

İş bu dilekçe, hem Cumhurbaşkanlığı ve hem de Başbakanlık Makamına "gereği için" sunulmuştur.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder