16 Ağustos 2017 Çarşamba

SİNAN MEYDAN : ATATÜRK İNGİLİZ VALİSİ Mİ OLMAK İSTİYORDU



SİNAN MEYDAN : ATATÜRK İNGİLİZ VALİSİ Mİ OLMAK İSTİYORDU

Bir "akil" kuyuya taş attı

Yeni Osmanlı Projesi'nin Görevli Akil'ine Yanıt

Atatürk'ün yüzyılın başında İngiliz ve Fransız emperyalizmini ve onların desteklediği Yunan ve Ermeni taşeronlarını Anadolu yaylasına gömerek kurduğu "bağımsız"Türkiye Cumhuriyeti'ni bugün yeniden "bağımlı" Osmanlıya dönüştürmek isteyen iç ve dış odaklarca yakın tarihi çarpıtmakla ve Türkiye Cumhuriyeti'nin yerine kurulması planlan Yeni Osmanlı'ya uygun yeni bir tarih kurgulamakla görevlendirilmiş GÖREVLİ AKİL'LERDEN biri de edebiyatçı/ amatör tarihçi Mustafa Armağan'dır Cemaatin gazetesinde, Derin Tarih adlı dergisinde ve yandaş medyada çalakalem ve kirliağız Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı yapan bu GÖREVLİNİN yalanlarına yanıt vermekten yoruldum doğrusu! Bu yazımda İngiliz gazeteci W. Price'ye dayanarak "Atatürk İngiliz valisi olmak istiyordu" diyen "görevli akil" Mustafa Armağan'a bir kere daha yanıt vereceğim bir kere daha.

İngiliz Gazeteci W. Price - Atatürk Görüşmesi

Atatürk 14 Kasım 1918'de İngiliz Daily Mail gazetesi yazarı Ward Price ile İstanbul Pera Palas'ta görüşmüştür. Lord Kinross, "Atatürk" adlı kitabında bu görüşmeyi şöyle anlatmaktadır: "Mustafa Kemal… Pera Palas otelinin müdürüyle haber göndererek gazeteciyi kahve içmeye çağırdı. Ward Price de Genelkurmayın istihbarat servisindeki albaya danıştıktan sonra çağrıyı kabul etti. Mustafa Kemal onu üniformasıyla değil de, sırtında jaketatay ve başında fesle karşıladı. Ward Price, Mustafa Kemal'i yakışıklı ve erkek tipli buldu. Elini kolunu oynatmadan, sakin ve ölçülü bir sesle konuşuyordu." İddiaya göre Atatürk bu görüşmede Price'e, "Bu böyle olmaz vatanı baştan başa değiştirmek lazım, yenileştirmek lazım" demiştir.

Ward Price'ı Daily Mail Gazetesine Verdiği Demeç (1918)

Ward Price, 1918 yılında Daily Mail gazetesine verdiği demeçte İstanbul'da Atatürk'le görüştüğünü anlatmış, ancak Atatürk'ün o görüşmede kendisine İngiliz valisi olmak isteğini söylediğinden falan söz etmemiştir.

Price'nin Cumhuriyet Gazetesi'ne Verdiği Demeç (1939)

Price, 1939 yılında İstanbul'a gelmiş ve Cumhuriyet gazetesine bir demeç vermiştir. Price demecinde, 1918'de Atatürk'le yaptığı görüşmeyi kastederek, "O zamanlar doğrusu bu laflara pek dikkat etmemiştim. Mesleğimin her zaman hatırlayacağım büyük hatası, bu emsalsiz dehayı o zaman keşfedememiş olmamdır" demiştir. Hepsi bu! Price yine 1918'deki o görüşmede Atatürk'ün kendisine İngiliz valisi olmak istediğini söylediğinden söz etmemiştir.

Price'nın "Ekstra-special Correspondant" Adlı Kitabındaki İddiası (1957)

Ancak aynı Price, bu demeçten (1939'daki) tam 18 yıl sonra 1957 yılında "Ekstra-special Correspondant" yani "Çok Özel Gazeteci" adlı bir kitap yazmış ve kitabında Atatürk''ün 1918'deki görüşmede kendisine, "Eğer İngilizler Anadolu için sorumluluk kabul edecek olurlarsa, İngiltere yönetiminde bulunan tecrübeli Türk valileriyle çalışmak gereğini duyacaklardır. Böyle bir yetki çerçevesinde hizmetlerimi sunabileceğim uygun bir yerin mevcut olup olamayacağını bilmek isterim" dediğini iddia etmiştir.

Price, bu görüşme sırasında Albay Refet Bele'nin de orada olduğunu belirtmiştir. Price, ayrıca Atatürk'ün böyle bir göreve istekli olduğunu, kendisinin bu öneriyi İngiliz askeri istihbaratından Albay Hoywood'a bildirdiğini, ancak İngilizlerin bu öneriye o sırada fazla önem vermediğini ileri sürmüştür.

Akıl Oyunları

Price'ın, "Mustafa Kemal İngiliz valisi olmak istiyordu!" iddiasını "doğru" kabul etmeden önce sorgulayalım. Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı GÖREVLİ tarihçiler sadece Atatürk'ün lehine durumları sorgulamaya alışıktırlar, onlar Atatürk aleyhine durumları "peşinen doğru" kabul etmeye alışıktırlar! Bu nedenle bu konuyu sorgulamaya gerek duymazlar. Adı üstünde GÖREBLİ olunca böyle oluyor tabi! Her neyse! 1918 öncesinin ve sonrasının koşullarını ve Mustafa Kemal'in çalışmalarını dikkate alarak inceleyelim iddiayı:

1.Görüşmenin Zamanı: (14 Kasım 1918): Atatürk, daha bir gün önce 13 Kasım'da (İstanbul'un fiilen işgal edildiği gün) İstanbul'a gelmiş ve ayağının tozuyla Pera Palas Oteli'ne yerleşmiştir. Pera Palas Oteli'ne yerleşmesinin temel amacı, işgalci İngiliz ve Fransız subaylarının ve gazetecilerinin de daha çok Pera Palas'ı tercih etmeleridir. Atatürk üniformalarını çıkarıp sivil giysilerini giyerek gizli, açık İngiliz ve Fransız yetkililerin amaçlarını, planlarını öğrenmek istemektedir. Bir askeri ve strateji dehası olan Atatürk, her zaman öncelikle düşmanını tanımayı ilke edinmiştir. Daha bir gün önce İstanbul'a gelen Atatürk'ün, daha ne olup bittiğini tam olarak anlamadan apar topar İngiliz gazetecisine, "Ben Anadolu'da İngiliz valisi olmak istiyorum!" demesi pek de mümkün değildir. Atatürk Anadolu'ya geçmeden önce İstanbul'da Osmanlı Hükümeti çevrelerinde siyasi yollara başvurmayı düşünmektedir. İşgal İstanbul'da aralarında padişahın da olduğu yetkililerle, devlet adamlarıyla ve silah arkadaşlarıyla görüşmeler yapmayı düşünmektedir. Nitekim 14 Kasım1918-16 Mayıs 1919 arasındaki altı ay boyunca İstanbul'da kalan Atatürk, bütün bu kişilerle çok sayıda gizli, açık görüşme yapmış, Kurtuluş Savaşı'nın bütün alt yapısını İstanbul'da hazırlamıştır. (Bkz. Sinan Meydan, Parola Nuh-Atatürk'ün Gizli Kurtuluş Planları, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2008.) Kısaca demem o ki, Atatürk, İstanbul'a geleli daha bir gün olmuştur ve daha İstanbul'daki siyasi havayı yeterince koklamamış, gerekli görüşmeleri yapmamıştır. Durup dururken bir İngiliz gazeteciye "Beni Anadolu'ya valiniz olarak atayın!" demesi çok anlamsızdır.

2.Price'nin Çelişkileri: İddia güvenilmezdir; çünkü Ward Price, 1918 yılında Daily Mail gazetesine ve 1939'da Cumhuriyet gazetesine verdiği demeçlerde "Mustafa Kemal'in İngiliz valisi olmak istediğinden" söz etmezken, 1957 yılında yayınlanan "Çok Özel Gazeteci" adlı kitabında "Mustafa Kemal'in İngiliz valisi olmak istediğini" iddia etmiştir. Eğer iddiası doğruysa neden 1918'de ve 1939'da bu iddiayı dile getirmemiştir?

3.Refet Paşa İddiası: Price, Atatürk'le yaptığı görüşme sırasında Refet Paşa'nın da orada olduğunu ileri sürmüştür, ancak 14 Kasım'da henüz Atatürk, Refet Paşa ile görüşmemiştir. Price başka birini Refet Paşa ile karıştırmış da olabilir tabi!

4.Bir Hafta Kadar Önce Atatürk İngilizlere Direnmekten Söz Ediyordu: Atatürk, Price ile İstanbul'da görüşmesinden çok değil daha bir hafta kadar önce (3-8 Kasım 1918'de) Adana'dan Sadrazam ve Harbiye Bakanı Ahmet İzzet Paşa'ya gönderdiği telgraflarda açıkça "İngiliz karşıtlığını" ortaya koymuş, emrindeki orduya "İngilizlere ateşle karşılık vermeyi emrettiğini" belirtmiştir:

İşte Price'nin iddiasını yerle bir eden, Atatürk'ün İngilizlere karşı direnişe kararlı olduğunu gösteren o telgraflarından bazı bölümler:

"…İngilizlerin her dediğine boyun eğilecek olursa onların ihtiraslarının önüne geçmeye imkân kalmayacaktır."

"…İskenderun'a her ne sebep ve bahane ile asker çıkarmaya girişecek İngilizlere ateşle engel olunmasını 7. Ordu'ya emrettim."

"…İngilizlerin elde edeceği sonucu onlara kendi yardımımızla bahşetmek, tarihte Osmanlılık için ve özellikle bugünkü hükümetimiz için kara bir sayfadır."

"… İngilizlerin iğfalkar hareketlerini, İngilizlerden ziyade haklı görenlerle işbirliği yapmaya yaradılışım müsait değildir."

Bir hafta önce "İngilizlere ateşle karşılık vermekten" söz eden Atatürk'ün bir hafta sonra "İngiliz valisi olmaktan söz etmesi" ne kadar inandırıcıdır? Price, eğer o günlerde Atatürk'ün daha birkaç gün önce Adana'dan Harbiye Bakanlığı'na gönderdiği "İngiliz karşıtı" bu telgrafları bilseydi, bu gülünç dedikoduyu şüphesiz ki kitabına koymazdı, koyamazdı.

5. İlk Silahlı Direniş İskenderun Saldırısını Atatürk Gerçekleştirmiştir: Mondros gereği İskenderun Körfezi ve çevresindeki mayınlar 1918 Kasım ayı başından itibaren İngiliz-Fransız mayın tarama gemilerince temizlenmeye başlanmıştır. Ancak İtilaf devletlerinin asıl niyetinin bölgeyi işgal etmek olduğu birkaç gün içinde ortaya çıkmıştır. İtilaf devletlerinin çok stratejik bir konumdaki İskenderun'u işgal etmek istedikleri anlaşılmıştır. İtilaf devletleri 4 Kasım 1918'den itibaren İskenderun'u işgal etmekten söz etmeye başlamışlardır. Ancak Atatürk, emrindeki 7. Ordu, 3. Kolordu ve 41. Tümen Komutanlığı'na 5. Kasım 1918'de çektiği telgrafta İskenderun Körfezi'nden çıkarma yapmaya kalkışacak İngiliz kuvvetlerine ateşle karşılık verilmesini istemiştir. Atatürk'ün bu emri üzerine 41. Tümen topçu birlikleri İskenderun Körfezi'ne bakan sırtlarda, körfeze girecek düşman donanma ve çıkarma araçlarına ateş edecek biçimde mevzilenmişlerdir. Ayrıca 3. Kolordu topçusuyla da güçlendirilmişlerdir. Atatürk, 6 Kasım 1918'de Başkomutanlık Erkan-ı Haribiye Başkanlığı'na çektiği telgrafta çıkarma teşebbüsü karşısında, ateşle karşılık vereceğini hem İngiliz kumandanlığına hem de Sadrazam ve Başkumandan Erkan-ı Harbiye Reisi Ahmet İzzet Paşa'ya bildirmiştir. Atatürk'ün bu kararlı tutumu karşısında İngilizler Osmanlı hükümetini sıkıştırmaya başlamışlardır. Bazı kaynaklara göre, örneğin 7. Ordu Harekat Şubesi'nde görev yapan subaylara göre İngiliz ve Fransız donanma ve çıkarma birlikleri körfeze girdiklerinde 41. Tümen uyarı ateşi yapmıştır. Bazı kaynaklara göre, örneğin, bir gün sonra, 7 Kasım 1918'de Atatürk tarafından Ahmet İzzet Paşa'ya cevabi telgrafta İngilizler bir çıkarmaya yeltenmediklerinden ateş edilmesine gerek kalmamıştır. Ancak belgeler dikkatle incelendiğinde 6 Kasım 1918'de İskenderun Körfezi'ne girmeye çalışan İngiliz-Fransız çıkarma birliklerine Türk topçusu tarafından ateşle karşılık verildiği anlaşılmaktadır. Süleyman Hatipoğlu'nun, "Filistin Cephesinden Adana'ya Mustafa Kemal Paşa" adlı kitabında da belirttiği gibi, "7. Ordu Karargahı'nın hareket şubesinde o zaman genç bir subay (yüzbaşı) olarak görev yapmış olan Muzaffer Ergüder'in Samet Kuşçu'ya anlattıklarına ve not ettirdiklerine göre uyarı niteliğindeki topçu ateşi yapılmıştır. 6 Kasım 1918 günü İskenderun Körfezi'ndeki bu ateş ve direniş sonucunda düşman donanması körfezden uzaklaştırılmıştır. Mustafa Kemal Paşa, kişisel dostlukları bulunan, saygı ve sevgi duyduğu Ahmet İzzet Paşa'yı daha fazla kırmamak, gücendirmemek için ve amaca da vardığı için cevabi telgrafında 'Ateş edilmesine hacet kalmamış ve buna göre birlik komutanlarına yeniden emir verilmiştir' diye bildirerek konuyu kapatmak istemişti." Enver Behnan Şapolyo, bu olayı "ilk kurşun sesi" olarak adlandırmıştır. Samet Kuşçu'nun anlattıklarına bakılacak olursa Kurtuluş Savaşı'nın ilk silahlı direnişi Atatürk'ün emri üzerine gerçekleştirilen 6 Kasım 1918'deki İskenderun Körfezi saldırısıdır. "Kurtuluş Savaşımızın eşsiz mimarı, eşsiz komutan Mustafa Kemal Paşa'nın emri ile gerçekleşen bu kutsal direniş ilk olandır. O tarihte zaten anayurdun hiçbir köşesine henüz düşman ayağı değmemiş ve işgal başlamamıştır. Milli direniş ve karşı koyma düşünce ve kararı, hiçbir bölgede meydana gelmiş değildir. Milli direnme ve karşı koyma, herkesten ve her yerden önce Mustafa Kemal Paşa'nın kafasında, yüreğinde ve ruhunda kıvılcım alıp alevlenmiştir." Daha sonra da 19 Aralık 1918'de Dörtyol Karakese köyünde İtilaf devletlerine karşı ilk silahlı halk direniş gerçekleşmiştir.

14 Kasım 1918'de İstanbul'da "Atatürk'ün İngiliz valisi olmak istediğini" ileri sürenlerin, Atatürk'ün Yıldırım Orduları Komutanı olarak 1-10 Kasım arasında Adana, Kilis ve İskenderun hattında yaptığı İLK DİRENİŞ HAZIRLIKLARINDAN (Adana Mülakatı, Adana'da Şakir Paşa'daki Kırmızı Konakta yaptığı direniş toplantıları ve Ahmet İzzet Paşa'ya gönderdiği direniş telgrafları vs) haberi yoktur belli ki! Kısaca demem o ki, 14 Kasım'da "Atatürk bana İngiliz valisi olmak istediğini söyledi" diyen Price, Atatürk'ün çok değil sadece 8 gün önce İskenderun'daki İngiliz donanmasına saldırı emri verdiğinden habersizdir! (Ayrıntılar için bkz. Sinan Meydan, Parola Nuh-Atatürk'ün Gizli Kurtuluş Planları, Sinan Meydan, Akl-ı Kemal-Atatürk'ün Akıllı Projeleri, 1. Cilt).

6.Atatürk 21 Mayıs'ta İngilizlerin Teklifini Reddetmişti: Price'nin bu iddiasını çürüten en somut olaylardan biri Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktığında yaşanmıştır. 21 Mayıs'ta Atatürk, Samsun'da güvenlik durumunu görüşmek üzere İngiliz Güvenlik Yüzbaşısı L. H. Hurst ve iki meslektaşıyla buluşmuştur. İngiliz subaylar Atatürk'e açıkça, Osmanlı hükümetinin ülkeyi yönetemediğini bu nedenle en azından birkaç yıl için yabancıların korumasına ve müdahalesine ihtiyaç olduğunu söylemişlerdi ve Türkiye'nin İngiliz mandası altına girmesini teklif etmişlerdir. Atatürk, "sorunların çözüleceğini" söyleyerek bu teklifi kesin bir tavırla reddetmiştir. Soruyorum; Atatürk gerçekten İngiliz valisi olmak isteseydi, İngilizlerin Samsun'da kendisine yaptıkları bu teklifi geri çevirir miydi?

7.Tarihçilerin Görüşleri: Yerli ve yabancı tarihçiler Price'nin bu iddiasının gerçeği yansıtmadığı düşüncesindedirler. Prof. Sina Akşin, "Bu olayı ciddiye almak çok zordur. Vatana ciddi hizmetlerde bulunmaya hazırlandığı ve en az Harbiye Nezaret'i ne göz diktiği bir sırada Mustafa Kemal'in böyle süfli bir teklifi, araya otel müdürünü ve bir gazeteciyi koyarak yapması, inanılacak şeylerden değildir. Böyle bir görüşmenin yapıldığı kesinlikle kanıtlansa bile, önerinin ciddi olarak yapılmadığına hükmetmek gerekir" derken, Doğan Avcıoğlu ve Sadi Borak da Atatürk'ün İngiliz karşıtlığına dikkat çekerek, bu iddianın inandırıcı olmadığını belirtmişlerdir.Yabancı tarihçilerden Prof. Andrew Mango, Price'nın iddiasını, "Yorum farkları ve unutkanlık olabileceği noktası göz ardı edilmemelidir" diyerek sorgularken, Lord Kinross, bu görüşmenin nedenini, Atatürk'ün dolaylı yoldan İngilizlerin ağzını arama isteğine bağlamıştır. Grace Ellison'ın 1928'de yayınlanan "Turkey Tuday" adlı eserinde, Sir Alexander T. Waugh'ın 1930 yılında yayınlanan "Turkey Yesterday, Today and Tomorrow" adlı kitabında ve Prof. Bernard Lewis'in 1961'de yayınlanan "The Emergence of Modern Turkey" adlı çalışmasında gazeteci Ward Price'nın iddiasına yer vermemeleri, bu iddiayı ciddiye almadıklarını göstermektedir. Ciddi tarihçiler, gazeteci Ward Price'nın "iddiasını" doğrulamazken ve dikkate almazken ülkemizdeki "Vahdettinperest İkinci Cumhuriyetçi liboşlar" ve "Atatürk paranoyasına yakalanmış yobazlar", Price'nın iddiasına dört elle sarılmışlardır. Bu iddiayı son olarak gazeteci yazar Taha Akyol, "Ama Hangi Atatürk" adlı kitabında ve Mustafa Armağan, "Kim Hain Kim Kahraman" adlı bir yazısında gündeme getirerek, sözüm ona, "Mustafa Kemal'in de İngilizci olduğunu" kanıtlamaya çalışmışlardır! Şimdi bu çevrelere, onları hayal kırıklığına uğratacak bir gerçeği hatırlatalım:

8.İngiliz gazeteci Price'nin Sadram Tevfik Paşa ve Ali Rıza Bey ile görüşmesi: İngiliz gazeteci Ward Price, İstanbul'da sadece Atatürk'le görüşmemiş, aynı zamanda Osmanlı hükümeti temsilcileriyle ve dahası –sıkı durun– Padişah Vahdettin'le de görüşmüştür. Price, 11 Kasım 1918'de Sadrazam Tevfik Paşaile görüşmüş, Tevfik Paşa, Price'e, "Amacımız İngiltere ile eski dostluğu canlandırmaktır" demiştir. Price, 17 Kasım 1918'de de Ayan Meclisi Başkanı Ali Rıza Bey'le görüşmüş, Ali Rıza Bey de kendisine, "İngiltere ile samimi bir ittifakı arzu ederiz" demiştir.

9.İngiliz gazeteci Price'nin Padişah Vahdettin'le görüşmesi: Price, 24 Kasım 1918'de Padişah Vahdettin'le görüşmüş, Vahdettin, İngiliz gazeteciye, "İngiliz milletine kuvvetli sevgi ve hayranlık duygularımı babam Sultan Abdülmecit'ten miras aldım. Ermenilerin öldürülmeleri…. Kalbimi yaralamıştır. Adalet çok geçmeden yerini bulacaktır… Şimdi bu sebepten memleketim ile Büyük Britanya arasında öteden beri mevcut dostane münasebetleri yenileyip kuvvetlendirmek için elimden geleni yapacağım…Diyebilirim ki Türk milleti İngiltere'ye karşı aynı duygularla, hem de umumiyetle çok daha kuvvetle duygulanmaktadır." demiştir. Vahdettin'in Ward Price'e yaptığı bu açıklamalar, 6 Aralık 1918'de Daily Mail gazetesindeyayımlanmıştır. Atatürk'le yaptığı görüşmeden tam 40 yıl sonra yazdığı anılarında "Mustafa Kemal İngiliz valisi olmak istemişti!" diyen Ward Price'ı çok seven "Vahdettinperestler", aynı Price'ın Vahdettin'in "İngiliz severliğini" olanca açıklığıyla ortaya koyduğunu biliyorlar mıdır acaba? Yoksa biliyorlar da saklıyorlar mıdır, nedir?...

Diyelim ki İddia Doğu!

Price'ın, "Mustafa Kemal İngiliz valisi olmak istiyordu!" iddiasını "doğru" kabul edecek olursak da şöyle yorumlayabiliriz: İşgal İstanbul'unda direniş planları yapan Atatürk, bütün vatanseverlerin İngilizler tarafından tutuklanıp Malta'ya sürgün edildiği bir ortamda her şeyden önce İngilizlerin hedefi olmaktan kurtulmakzorundaydı. Bir strateji ve taktik dehası olan Atatürk, İngiliz baskısından kurtulmak için, "strateji gereği" o süreçte İngilizlere karşı değilmiş gibi görünmek amacıyla Price'e böyle bir öneri sunmuş olabilir. Nitekim o günlerde çıkarmaya başladığı Minber adlı gazetede İngilizleri kızdıracak yayınlardan kaçınmıştır, hatta "İngilizleri uyutucu" bir yayın çizgisi izlemiştir. Nitekim Atatürk Kurtuluş Savaşı'nın başlarında da strateji gereği işbirlikçi padişah Vahdettin'i kuşkulandırmamak için bir süre "Vahdettin'e yakınmış izlenmi" vermiştir. Yine buna benzer şekilde içerdeki dışarıdaki Müslüman unsurların Kurtuluş Savaşı'nı desteklemesini sağlamak için bir süre "HİLAFETİ kurtarmak" için bu mücadeleyi verdiklerini söylemiştir. Başka ve çok daha güçlü bir olasılık da şudur: İlerleyen günlerde ulusal direnişi örgütlemek için bir şekilde İstanbul'dan Anadolu'ya geçmeye çalışan Atatürk, "İngiliz valisi" olarak kolayca Anadolu'ya geçmeyi düşünmüş olabilir. İstanbul'dan Anadolu'ya geçmek için "İngiliz vizesine" ihtiyaç duyulan bir ortamda zeki ve taktikçi Atatürk'ün böyle bir plan yapmış olması muhtemeldir. Sadi Borak'ın dediği gibi, "Bir görevle Anadolu'ya geçerek orada ulusal direnişi körüklemek kararında ve azminde olan taktisyen Mustafa Kemal'in bu yola da başvurmasını doğal karşılamak gerekir." Prof. Andrew Mango da aynı kanıdadır: "…Mustafa Kemal… Belki de İngilizlerin desteğiyle askeri bir yönetici olarak Anadolu'ya dönüp Ermenilere ve Yunanlılara toprak verilmesini önlemek için çalışmayı düşünmüştür. Türklerin çoğu için de en acil tehlike buydu."

Diyelim ki Price Doğru Söylüyor Ne Değişir: İngiliz İşbirlikçisi Vahdettin ve Damat Ferit Aklanır mı?

Diyelim ki gerçekten de Atatürk, 14 Kasım 1918'de Pera Palas'ta İngiliz gazeteci Price, "Anadolu'da İngiliz valisi olmak istediğini" söyledi? Ne değişir? Çünkü sonraki zaman diliminde Atatürk İngiliz valisi falan değil İngilizlerin kabusu olmuştur. Doğan Avcıoğlu'nun dediği gibi, "Kurtuluş Savaşı aslında bir Türk İngiliz Savaşıdır" Atatürk, W. Price'ye "İngiliz valisi olmak istediğini" söylemiş olsa ne değişir? Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nda İngiliz destekli Yunan ordusunu yendiği gerçeği mi değişir? Yoksa İngiliz işbirlikçisi Damat Ferit ve Padişah Vahdettin'in İngilizlerle birlikte Kurtuluş Savaşı'nı bitirmek, Atatürk'ü ve milliyetçileri yok etmek istedikleri, bunun için fetvalar yayınlatıp, bu fetvaları İngiliz uçaklarıyla Anadolu semalarına attırdıkları, Hilafet Ordusu adında bir ihanet ordusu kurup bu orduyu İngiliz silahlarıyla teçhizatlandırıp Atatürk'ün ve milliyetçilerin üzerine gönderdikleri, Mustafa Sagir adlı İngiliz casusunun Atatürk'ü öldürmek için Ankara'ya kadar gittiği gerçeği mi, İngiliz casusu Noel'in Kürtleri Atatürk'e karşı kışkırtmak için yaptığı çalışmalar mı, yoksa İngiliz gizli servisi MI6'nınAtatürk'ü yok etmek için yaptığı çalışmalar mı, işgalci İngilizlerin Anadolu'daki direnişçilere KEMALİST deyip, bu vatansever KEMALİSTLERİ halkın gözleri önünde kurşuna dizdiği gerçeği mi, yoksa İngilizler İstanbul'u işgal edince İstanbul'daki milletvekillerini ve vatanseverleri Malta'ya sürgün edince Atatürk'ün de Anadolu'daki işgalci İngiliz subaylarını esir aldığı gerçeği mi değişir? Ne değişir?

İngilizlerin kartpostal haline getirdikleri bu kartın arkasında, İngilizce, "İzmit'te bir Kemalist Türk'ün idamı" yazıldır.

Atatürk'ün, Yarbay Özdemir Bey'e Musul'u Misak-ı Milliye kazandırması için verdiği emirler, Özdemir Bey'in milisleriyle 31 Ağustos'ta Irak civarında İngiliz ordusuna karşı kazandığı DERBENT ZAFERİ gerçeği mi değişir? Ne değişir? Kurtuluş Savaşı sırasında İngilizlerle işbirliği içinde her türlü ihaneti yapan Padişah Vahdettin'in savaş sonunda Atatürk zafer kazanınca İngilizlerle yaptığı HİLAFET ANLAŞMASI gereği (Vahdettin Halifeliği İngilizlere satmıştır. Bunun karşılığında İngiliz korumasında İngiliz etkisinde bir HALİFE olmayı kabul ederek İngilizlere sığınmıştır. Kaçarken hazineyi soymamansın nedeni de budur. Nasıl olsa İngilizlerin kendisine krallar gibi bakacaklarını düşünmüştür. Ama bu oyunu Atatürk bozmuştur. Atatürk, Vahdettin'in "Hilafet hırkasını" alıp Abdülmecit Efendi'ye giydirince çırılçıplak kalan Vahdettin'i İngilizler yarı yolda bırakmış, o da yurt dışında sefalet içinde ölmüştür: İhanetin sonu işte!) yurt dışına kaçtığı gerçeği mi değişir? İngilizlerin Şeyh Sait İsyanı'ndaki kışkırtıcılıkları gerçeği mi değişir? Ne değişir ey GÖREVLİ TARİHÇİ ne?

Aslında bu tür "saçma-salak" iddiaların, bir kere daha Atatürk'ün büyüklüğünü gözler önüne sermemize fırsat verdiği için yararlı olduğu bile söylenebilir! Düşünsenize, bugün Atatürk karşıtlarının sahte kahramanları Vahdettin'le ilgili bizim arşivlerimizde ve İngiliz arşivlerinde yüzbinlerce İHANET BELGESİ varken, Vahdettin, Kurtuluş Savaşı boyunca İngilizlere ciltler dolduracak söz ve vaatte bulunmuş, hatta ülkesini 15 yıllığına İngiltere'ye kayıtsız koşulsuz teslim edip Kurtuluş Savaşı'nın ardından İngilizlere sığınıp yurt dışına kaçmışken, Atatürk, bir İngiliz gazeteciye "şunu demiş, bunu demiş" diye bin dereden su getirerek Atatürk'ü suçlamaya çalışmak zorunda kalıyor yalancı tarihçiler. Ne diyebilirim. Büyüksün Atam!


a45UyF587661-170816190255 Oraj Poyraz oraj.poyraz@openmail.cc
2017/08/17  00:28 2  65  alelma@yahoogroups.com


 

Saygi Durusu Sap Gibi Durmaktir. Saygi Durusu Yerine Dua Edilmeli. Sap Gibi Durmanin Manasini Anlayamiyorum.

Recep Tayyip ERDOGAN(RTE)
Turkiye denilen ulkenin basbakani

Anadolu da bir patirti, bir gurultu, kongreler, beyannameler falan, sanki bir sey yapabilecekler.
Blof yapmanin sirasi mi?
Hangi teskilatin, hangi kuvvetin var?
Bu ne hayal.
Kuzum Mustafa, sen delimisin?

Yazar Refi Cevat Ulunay - 1919

Kur an daki Celiskiler Ve Nedenleri
(Seriat Egitiminin Yarattigi Celiskili Dusunce Tarzi)

Dinde zorlama yoktur... (Bakara Suresi, ayet 256.)

...Musrikleri (puta tapanlari) buldugunuz yerde oldurun. (Tevbe Suresi,ayet 5)

Allah kimi dogru yola koymak isterse, ortun kalbini Islamiyete acar. Kimi de saptirmak isterse... kalbini dar ve $ikintili kilar. Allah inanmayanlari kufur batakliginda kilar... (Enam Suresi, ayet 125.)

Allah kimi hidayete erdirirse, dogru yolu bulan odur. Kimi de sasirtirsa, iste asil ziyana ugrayanlar onlardir... (Araf Suresi, ayet 178.)

Allah kimin kalbini Islama acmissa, o Rabbinden bir nur uzerinde degil midir? Allah i anmak konusunda kalpleri katilasmis olanlara yaziklar olsun! Iste bunlar apacik bir sapiklik icindedirler. (Zumer Suresi, ayet 22.)

Allah dileseydi sizi tek bir ummet yapardi, ama o, istedigini saptirir, istedigini dogru yola eristirir. Islediklerinizden, andolsun ki, sorumlu tutulacaksiniz...

(Nahl Suresi, ayet 93; ayrica bkz. Fatir Suresi, ayet 8; Muddessir Suresi, ayet 31, 42 vd...)

Allah dileseydi butun insanlari dogru yola sevk ederdi... (Rad Suresi, ayet 31.)

Kahrolasi insan! Ne inkarcidir!.. (Abese Suresi, ayet 17.)

. ..Puta tapanlardan yuz cevir. Allah isteseydi puta tapmazlardi... (Enam Suresi, ayet 106-107J

Biz dileseydik herkese hidayet veririrdik; fakat cehennemi tamamen cin ve insanlarla dolduracagima dair benden soz cikmistir... (Secde Suresi, ayet 13.)

Allah dileseydi, yeryuzunde bulunanlarin hepsi inanirdi... Allah in izni olmadan hic kimse inanamaz... (Yunus Suresi, ayet 100.)

Yaptiklarinizdan dolayi mutlaka sorguya cekileceksiniz... (Nahl Suresi, ayet 93.)

Basiniza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizin yaptigi isler yuzundendir. (Sura Suresi, ayet 30.

(Ey Muhammed!)... Kendilerine bir iyilik dokunsa, Bu Allah tandir derler; baslarina bir kotuluk gelince, Bu sendendir derler. (Onlara) Hepsi Allah tandir de... (Nisa Suresi, ayet 78.)

Sana gelen iyilik Allah tandir. Basina gelen kotuluk ise nef-sindendir... (Nisa Suresi, ayet 79.)

Allah diledigini saptirir, diledigini de dogru yola eristirir... (Fatir Suresi, ayet 8.)

Ayetlerimizi yalanlayanlari... helake goturecegiz. (Araf Suresi, ayet 182.)

Kitabini oku, bugun kendi hesabini kendin goreceksin. Kim yola gelirse, kendi lehine yola gelmis ve kim saparsa kendi aleyhine sapmistir... (Isra Suresi, ayet 13-15.)

Kiyamet gunu, yaptiginiz seylerin karsiligi verilir... (Yasin Suresi, ayet 54.)

Andolsun ki, biz cinler ve insanlardan bircogunu cehennem icin yaratmisizdir... (Araf Suresi, ayet 179.)

Kim iyi bir is yaparsa faydasi kendisinedir ve kim kotulukte bulunursa zarari kendisinedir... (Fussilet Suresi, ayet 46.)

Allah... diledigine azap eder, diledigine merhamet eder... (Ankebut Suresi, ayet 21.)

...Allah in dogru yola eristirdigi kimse hak yoldadir. Kimi de sap-tirirsa artik ona dogru yolu gosterecek bir rehber bulamazsin... (Kehf Suresi, ayet 17.)

(Allah i) Yalanlamis olanlarin o gun vay haline! Allah a karsi gelmekten sakinmis olanlar, elbette (cennette) golgeliklerde ve pinar baslarindadirlar... (Murselat Suresi, ayet 40-41.)

Bilsin ki insan icin kendi calismasindan baska sey yoktur. Ve calismasi da ileride gorulecektir. Sonra ona karsiligi tastamam verilecektir... (Necm Suresi, ayet 38-41.)

...Herkese islediklerinin karsiligi verilir. Kendilerine haksizlik yapilmaz... (Ahkaf Suresi, ayet 19.)

Allah rizik verirken kiminizi digerlerine ustun tutmustur. (Nahl Suresi, ayet 71.)

Dunya hayatindaki gecimlerini aralarinda bolduk ve bazilarini bazilarindan ustun kildik. (Zuhruf Suresi, ayet 32.)

Her ne kadar Kur an in Tanri sozleri oldugu ve bu nedenle onda celiski, duzensizlik, tutarsizlik, uyumsuzluk, kari$iklik ya da yanlislik vd... diye bir sey olamayacagi iddia olunur ve bunu kanitlamak icin, .. .Kur an Allah tan baskasi tarafindan gelmis olsaydi onda birbirini tutmayan seyler bulurlardi (Nisa Suresi, ayet 82) ya da Hamd olsun Allah a ki... kendisinde hicbir (tezat ve) egrilik bulunmayan dosdogru kitabi indirdi (Kehf Suresi, ayet 1-4) seklindeki ayetler one surulur ise de, bu kitap, birbirine ters dusen, birbirini curuten, birbiriyle celiskili hukumler yigini olup, birtakim yanlislari da kapsamaktadir. Bir tek sure yoktur ki, celiskisiz ya da uyumsuz ve tutarsiz nitelikteki ayetlerle duzenlenmis olmasin! Hem de oylesine ki, bu celiskiler ve bu tutarsizliklar, sadece surelerin cesitli ayetleri arasinda degil, cogu kez bir ayetin kendi sozcukleri ve tumceleri arasinda da yer almis olarak karsimiza cikar.

Ilerideki sayfalarda bunun bircok ornegini gorecegiz; fakat baslangic olarak kisaca fikir edinmek uzere bunlardan birkacini belirtelim. Kur an in Bakara Suresi nde, Dinde zorlama yoktur... (Bakara Suresi, ayet 256) diye ayet var. Cogu kez seriatcilar, bu ayeti one surerek, Islamin hosgoru dini oldugunu, kisinin din ve inanc ozgurlugune karismadigini soylerler. Fakat, bu ayni Kur an, hosgoruye yer vermeyen, farkli inancta olanlara olum sacan hukumleri kapsar ki, bunlar arasinda, ...musrikleri nerede bulursaniz oldurun... (Tevbe Suresi, ayet 5) seklinde olanlari vardir. Bu tur hukumler, Muhammed in, Her kim dinini (ki Muslumanliktir) degistirirse, onu hemen oldurunuz seklindeki buyruklariyla ayni dogrultudadir. Kuskusuz ki, zorlama yoktur seklindeki ayetlerle, Musrikleri oldurun seklindeki ayetler arasindaki celiskiyi fark etmemek icin kor olmak gerekir.

Yine bunun gibi Kalem Suresi nde, Kur an in bir ogut olduguna dair su yazilidir:

...Kur an, alemler icin ancak bir oguttur (Kalem Suresi, ayet 52).

Buna benzer bir ayet Muddessir Suresi nde aynen soyledir:

Suphesiz Kur an bir oguttur; dileyen kimse ogut alir... (Muddessir Suresi, ayet 53-54).

Soylemeye gerek yok ki, ogut olan bir seyin zorlamayla ilgili olmamasi gerekir. Oysa bu ayni Kur an da, Kur an a uymayanlarin kafir olarak cehennemi boylayacaklari bildirilmis ve onlara karsi savas acilmasi emredilmistir.

Ornegin, Hud Suresi nde soyle yazilidir: Hangi topluluk (Kur an i) inkar ederse yeri (cehennem) atesidir (Hud Suresi, ayet 17). Bakara Suresi nde de su korkutucu hukum var:

Allah dini (Islam) ortada kalana kadar onlarla savasin (Bakara Suresi, ayet 193).

Nisa Suresi nde de su ayet var:

...Allah yolunda goc edinceye kadar onlardan hicbirini dost edinmeyin. Eger yuz cevirirterse onlari yakalayin, buldugunuz yerde oldurun ve hicbirini dost ve yardimci edinmeyin (Nisa Suresi, ayet 89).

Goruluyor ki, bir yandan Kur an in ogut niteliginde oldugu soyleniyor, diger yandan da Kur an a uymayanlarin (musriklerin, munafiklarin) yok edilmeleri emrediliyor. Apacik bir celisme var ortada!

Yine ayni sekilde olmak uzere Fussilet Suresi nde, kisilerin kendi davranislarinda ozgur olduklari ve bu davranislarin sorumlulugu altinda bulunduklari su sekilde belirtilmektedir:

Kim iyi bir is yaparsa faydasi kendisinedir, kim kotulukte bulunursa zarari kendisinedir (Fussilet Suresi., ayet 46).

Ancak, bu ayni Kur an da kisiyi dogru yola sokanin ya da saptiranin Tanri olduguna dair sayisiz ayet var. Ornegin, Isra Suresi nde soyle deniyor:

Tanri kimi dogru yola eristirmisse, dogru (yolda) olan odur ancak. Kimi de saptirmissa, sen ona, Tanri nin disinda dostlar bulamazsin. Boylelerini biz, kiyamet gunu yuzlerinin uzerinde olacak bicimde toplayacagiz. Birer kor, dilsiz, sagir olarak... Varacaklari yerse cehennemdir... (Isra Suresi, ayet 97).

Yine bunun gibi Araf Suresi nin 178. ayeti soyledir:

Allah kimi hidayete erdir irs e, dogru yolu bulan odur. Kimi de sasirtirsa, iste asil ziyana ugrayanlar onlardir (Araf Suresi, ayet 178).

Goruluyor ki, kisiyi dogru sola sokan ya da sasirtan (saptiran) Tanri dir ve Tanri, kendi sasirttigini (saptirdigini) cehenneme atmak, ziyana ugratmaktadir. Yani Tanri, kendi davranislariyla celiskili is gormus olmaktadir. Yukaridaki ayetlerin her biri, kendi icerisinde celiskiyle dolu! Yine ayni sekilde Enam Suresi nin 125. ayeti soyledir:

Allah kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini Islamiyete acar, kimi de saptirmak isterse... kalbini dar ve $ikintili kilar. Allah inanmayanlari kufur batakliginda kilar (Enam Suresi, ayet 125).

Dikkat edilecegi gibi ayetin ilk tumcesinde, Musluman ya da kafir olmanin, kisi iradesine degil, Tanri iradesine bagli bir sey oldugu bildiriliyor. Yani Tanri diledigini dogru yola sokup Musluman yapmakta, diledigini de saptirip inanmayan lardan kilmakta! Ancak, bu ayni ayetin son tumcesinde, Tanri nin, inanmayanlari kufur batakligina attigi yazili. Yani Tanri, hem diledigi kisiyi saptiriyor ve kafir lerden yapiyor hem de cezalandiriyor: sanki suckisiye aitmis gibi! Kuskusuz ki bu iki tumce birbirleriyle celiskili

!Bunun gibi, Fatir Suresi nde Allah diledigini saptirir, diledigini de dogru yola eristirir... (Fatir Suresi, ayet 8) diye yazili.Yani Tanri, diledigi gibi kisileri saptiriyor ve onlari inkarci duruma sokuyor. Ancak, bunu soyleyen Tanri, inkarci kildigi bu kisileri cezalandirdigini soyle aciklamakta:

Ayetlerimizi yalanlayanlari, hic bilmeyecekleri yerden yavas yavas helake goturecegiz (Araf Suresi, ayet 182).

Ayni sey Nahl Suresi nde de tekrarlanmakta:

Allah dileseydi, sizi tek bir ummet yapardi. Ama o istedigini saptirir, istedigini dogru yola eristirir. Islediklerinizden, an-dolsun ki, sorumlu tutulacaksiniz (Nahl Suresi, ayet 93; ayrica bkz. Fatir Suresi, ayet 8; Muddessir Suresi, ayet 31, 42 vd...).

Yani Tanri, diledigini saptiriyor ve diledigini dogru yola sokuyor. Boylece onlara irade ozgurlugu tanimamis oluyor. Fakat, buna ragmen ...Islediklerinizden, andolsun ki, sorumlu tutulacaksiniz! diyerek onlari, sanki ozgur irade yoluyla hareket etmisler gibi, mukafatlandiriyor ya da cezalandiriyor.

Yine ayni sekilde, Rad Suresi nde su var: Allah dileseydi butun insanlari dogru yola sevk ederdi (Rad Suresi, ayet 31). Yani Tanri, istemis olsaydi butun insanlari dogru yola sokabilecekken, sokmamis, kimini inkarci kilmistir; ama buna ragmen inkarci kildiklarini, Kahrolasi insan! Ne inkarcidir! (Abese Suresi, ayet 17) diyerek lanetlemektedir.

Yine Isra ve Yasin surelerinde, kisilerin irade ozgurlugune sahip olarak is gordukleri, iyiligi ve kotulugu kendi davranislariyla sectikleri bildirilmekte ve soyle denmekte:

Kitabini oku, bugun kendi hesabini kendin goreceksin. Kim yola gelirse kendi lehine yola gelmis ve kim saparsa kendi aleyhine sapmistir (Isra Suresi, ayet 13-15).

Kiyamet gunu yaptiginiz seylerin karsiligi verilir... (Yasin Suresi, ayet 54).

Ancak, bir baska yerde Tanri nin, insanlardan bir kismini cehenneme atmak icin yarattigini, ayrica da cehennemi insanlarla dolduracagina dair kendi kendine soz verdigini, hatta yeminler ettigini bildiren ayetler vardir. Ornegin, Araf Suresi nde, Andolsun, biz. cinler ve insanlardan bircogunu cehennem icin yaratmisindir... (Araf Suresi, ayet 179) diye yazilidir.

Secde Suresi nde de su ayet vardir:

Biz dileseydik herkese hidayet verirdik, fakat cehennemi tamamen cin ve insanlarla dolduracagima dair benden soz cikmistir (Secde Suresi, ayet 13).

Simdi soralim: Eger Tanri, insanlardan bircogunu sirf cehennemlik olmak uzere yarattiysa ve cehennemi insanlarla doldurmak konusunda kararliysa, bu takdirde Kim yola gelirse kendi lehine yola gelmis ve kim saparsa kendi aleyhine sapmistir... Kiyamet gunu yaptiginiz seylerin karsiligi verilir... seklinde konusmasi, celiski yaratmaktan baska bir sey olmaz mi? Bu konuda birkac ornek daha verelim:

Yunus Suresi nde, (Allah) dileseydi, yeryuzunde bulunanlarin hepsi inanirdi... Allah in izni olmadan hic kimse inanamaz... (Yunus Suresi, ayet 99-100) diye yazili. Yani inanan lardan olmak, Tanri nin istegi ve izniyle olan bir sey; ama buna karsilik NahI Suresi nde, kisi, kendi davranisindan dolayi sorumluymus gibi gosterilmekte:

Yaptiklarinizdan dolayi mutlaka sorguya cekileceksiniz (Nahl Suresi, ayet 93).

Sura Suresi nde kisi, ozgur iradeye sahipmis ve kendi davranislarinin sorumlulugu altindaymis gibi gosterilmekte:

Basiniza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizin yaptigi isler yuzundendir (Sura Suresi, ayet 30).

Murselat Suresi nde, benzeri nitelikte bir diger hukum soyledir:

(Allah i) Yalanlamis olanlarin o gun vay haline! Allah a karsi gelmekten sakinmis olanlar, elbette (cennette) golgeliklerde ve pinar baslatandadirlar... (Murselat Suresi, ayet 40-41).

Ancak, Kehf Suresi nde bunun ziddi olan bir hukum var ki, kisinin Ozgur iradeye ve sorumluluga sahip olmayip, Tanri nin keyfine tabi oldugunu bildirmekte:

...Allah in dogru yola eristirdigi kimse hak yoldadir. Kimi de saptirirsa artik ona, dogru yolu gosterecek bir rehber bulamazsin (Kehf Suresi, ayet 17).

Goruluyor ki, burada Tanri, dogru yola erismenin ya da dogru yoldan sapmanin kisi iradesine degil, Tanri iradesine bagli oldugunu bildirmekte!

Yine bunun gibi Kur an in cesitli surelerinde Tanri nin insanlari, sirf kendisine ibadet etsinler diye yarattigi yazilidir. Ornegin, Zariyat Suresi nde, Cinleri ve insanlari, yalnizca bana ibadet etsinler diye yarattim... (Zariyat Suresi, ayet 56-58) denilmektedir. Ahzab Suresi nde, Tanri ya ibadet edenlerin Tanri tarafindan buyuk bagislamalara ve mukafatlara (ecr e) kavusacaklari bildiriliyor (Ahzab Suresi, ayet 35; ayrica bkz. Tevbe Suresi, ayet 112; Secde Suresi, ayet 15-17). Mu min Suresi nde Tanri nin soyle konustugu yazilidir:

Rabbiniz, Bana kulluk (ibadet), edin ki, size karsiligini vereyim. Bana kulluk (ibadet) etmeyi buyukluklerine yediremeyenler, alcalmis olarak cehenneme gireceklerdir buyurmustur (Mu min Suresi, ayet 60).

Dikkat edilecegi gibi, bu ayetlerle Tanri, kisileri kendisine ibadet ettirmek icin onlara bir karsilik verecegini soylemekte; yani onlarin ibadetine muhtacmis gibi bir durumda. Cunku, muhtac olmamis olsa onlarin kendisine ibadet etmelerine aldirmazdi. Ancak, bunlari soyleyen Tanri, insanlarin ibadetine muhtac olmadigini soylemekten geri kalmaz:

Ey insanlar! Allah a muhtac olan sizsiniz. Zengin ve ovulmeye layik olan ancak odur (Fatir Suresi, ayet 15).

Yorumcularin bildirmesine gore bu ayetin anlatmak istedigi sey sudur: Din ve ibadet Allah in ihtiyaci degil, insanlarin ihtiyacidir... (Allah) sizin ibadetinize muhtac olmadigi gibi, butun ihtiyaclarinizi tatmin edebilecek kudrete de maliktir... Evet, ama eger Tanri, insanlarin kendisine ibadet etmelerine muhtac degil idiyse neden kalkip, Cinleri ve insanlari, yalnizca bana ibadet etsinler diye yarattim... (Zariyat Suresi, ayet 56-58) diye konussun?

Yine ayni sekilde Kur an in pek cok yerinde, Tanri ya ve peygamberlerine bas egmeyen nice kavimlerin Tanri tarafindan yok edildikleri yazilidir; ama bunu yapan Tanri, yok ettigi bu kavimleri imandan uzak kilanin yine kendisi oldugunu soylemekten geri kalmaz; ornegin, Allah kime hidayet verirse, iste dogru yolu bulan odur,.. (Isra, Suresi, ayet 97) ya da Eger Rabbin dileseydi, yeryuzundekilerin hepsi elbette iman ederlerdi... Allah in izni olmadan hic kimse inanamaz. (Allah), akillarini kullanmayanlari murdar (inkarci) kilar (Yunus Suresi, ayet 99-100) ya da Alemlerin Rabbi Allah dilemedikce siz dileyemezsiniz (Tekvir Suresi, ayet 29) ya da Allah dileseydi onlar ortak kosmazlardi... (Enam Suresi, ayet 107) diyerek celiski uzerine celiski yaratmaktan geri kalmaz. Daha baska bir deyimle, hem bir yandan, Ben dileseydim yeryuzundeki insanlarin tamamini iman edenlerden yapardim demekte hem de inananlardan yapmadigi kimseleri, biraz daha imansiz yaparcasina (Allah), akillarini kullanmayanlari murdar (inkarci) kilar diye konusmaktadir.

Yine bunun gibi Kur an da, herkese, kendi calismasinin karsiliginin verilecegine dair ayetler var ki, bunlardan biri soyle:

Bilsin ki, insan icin kendi calismasindan baska sey yoktur. Ve calismasi da ileride gorulecektir. Sonra ona karsiligi tastamam verilecektir... (Necm Suresi, ayet 38-41).

Burada gecen calismasindan sozcugunun asli sa y dir ki, insanin emegi, cabasi anlamina da gelir. Her ne kadar bu ayeti insan baskasinin sucu ile sorumlu olmaz seklinde anlamak mumkunse de, (1)ayni zamanda Insan kendi emeginin karsiligini alir anlamina da gelir ki, Turkcedeki tiden gelen ogun olmaz, o da vaktinde gelmez (2)seklindeki meseli andirir. Bu yukaridaki ayetin bir benzeri soyledir:

...Her biri icin de yaptiklari amellerden dereceler vardir, bu da hic haklari yenmeyerek butun amellerini kendilerine tamamen odemek icindir.., (Ahkaf Suresi, ayet 19).(3)

Burada anlatilmak istenen sey, insanlardan kiminin amellerinin karsiliginin dunyada, kimininkinin de ahrette odenecegidir.(4) Hatta bu dogrultuda olmak uzere, Muhammed in, Deveni bagla da oyle tevekkul et ya da Amellerin derecesi niyete goredir seklinde konustugu soylenir. Butun bunlardan anlasilan odur ki, herkes, kendi emeginin karsiligini alir, yani kendi rizkini kendi calismasina gore saglar. Ancak, bu ayni Kur an da, rizkin kisilerin kendi gayret ve calismalarinin urunu olmayip, Tanri nin keyfine gore verildigine dair ayetler var ki, bunlardan bazilari soyledir:

Allah rizik verirken kiminizi digerlerine ustun tutmustur (Nahl Suresi, ayet 71).

Dunya hayatindaki gecimlerini aralarinda bolduk ve bazilarini bazilarindan ustun kildik (Zuhruf Suresi, ayet 32).

Yukaridakilere benzer ornekler sayisiz denecek kadar cok. Fakat, seriatcilar icin Kur an da, celiski diye bir sey yoktur; soz konusu bile olamaz. Onlar, aklin alamayacagi bir mantik la celiskileri celiski degilmis gibi gostermekte pek beceriklidirler. Ilerideki bolumlerde bu konulari ornekleriyle inceleyecegiz.

Yukarida degindigimiz ve daha ileride daha da genis olarak deginecegimiz gibi, Kur an, bu yukaridakilere benzer celiskilerle doludur. Neden dolayi bu celiskiler yer almistir Kur an da? diye sorulacak olunursa, bunun yanitini ayri bir bolum olarak ilendeki sayfalarda verecegiz ve gorecegiz ki, Kur an daki celiskiler, esas itibariyle Muhammed in gunluk siyasetinin gereksinimlerinden dogmustur. Fakat, gercek olan su ki, seriat egitimiyle yogrulmus kisiler, Kur an da celiski olabilecegi ihtimaline asla yer vermezler. Kur an da celiski olabilecegini soylemek ya da dusunmek bile, onlara gore gunah sayilir. Bundan dolayidir ki, birbirine ters dusen, birbiriyle catisan hukumleri ayni zamanda benimsemekten geri kalmazlar. Ornegin, bir yandan Kur an in Dinde zorlama olmaz seklindeki ayetine sarilmis olarak Islamin hosgoru dini oldugunu haykirirlarken, diger yandan bu ayni Kur an in Musrikleri nerede gorurseniz oldurun seklindeki emrini yerine getirmeye hazirdirlar. Bu iki hukmun birbiriyle celistiginin farkinda degildirler. Fark etseler de aldiris etmezler ya da Celiskiler bize goredir, Allah a gore degil! diyerek kendi kendilerini avuturlar.

Yine bunun gibi Enam Suresi nin 106. ayetinde ...Puta tapanlardan (musriklerden) yuz cevir... (Enam Suresi, ayet 106) diye yazili. Bu ve benzeri emirlere uyarak Musluman kisi, kendi oz anasini, babasini ve yakinlarini dahi (eger musrikseler) kafir bilip, onlardan yuz cevirmeye hazirdir. Cevirirken de Muhammed i ornek bilir; cunku, vaktiyle Muhammed, kendi oz anasi Emine ye, musrik olarak oldu diye magfiret dilememis, Tanri bana anani icin magfiret dileme izni vermedi demistir. Ve iste Musluman kisi, farkli inancta olanlara, ornegin musrik lere karsi (velev ki, bunlar kendi anasi, babasi ya da hisimlari olsun) magfiret dilemezken ya da musrikleri oldurmek isterken, Islam seriatinin hosgoru dini oldugunu soylemekten geri durmaz! Soylerken de, musrikleri musrik yapanin yine Tanri oldugunu bildiren su hukmu agzinda gevelemekten usanmaz:

Allah dileseydi, onlar puta tapmaklardi (Allah a ortak kosmazlardi)... (Enam Suresi, ayet 107).

Yani bu ayetlere gore, Tanri, hem kisileri musrik kiliyor hem de onlardan yuz cevrilmesini emrediyor oldugu halde, seriat egitiminden gecmis kisi, birbirine ters dusen, birbiriyle celisen bu hukumleri, hicbir gucluge dusmeden kabul eder. Yine bunun gibi Enam Suresi nin 125. ayetinde yer alan, Allah kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini Islamiyete acar, kimi de saptirmak isterse... kalbini dar ve $ikintili kilar. Allah inanmayanlari kufur batakliginda kilar (Enam Suresi, ayet 125) seklindeki hukmu de rahatlikla benimser. Oysa bu ayet, biraz once belirttigimiz gibi birbiriyle catisan iki tumceden olusmakta. Birinci tumcede insanlarin Musluman ya da kafir olmalarinin, dogrudan dogruya Tanri nin keyfine ve dilegine bagli bir sey oldugu; ikinci tumcede ise, Tanri nin kafir kildigi kimselerin, yine Tanri tarafindan kufur batakligina atildigi bildiriliyor. Kuskusuz ki, bu, celiskiden baska bir sey degil. Ancak, seriatci kafa yapisinda olan bir kimse, Kur an in Tanri agzindan cikmis sozlerolduguna inandigi icin, bu kitapta celiski diye bir sey olamayacagini dusunur; celiski diye bir sey kabul etmez. Kur an daki celiskileri celiski olarak gormez; celiskili gorunen hukumlerde, olsa olsa hikmet vardir diye dusunur!

Dipnotlar;

1)Elmalili Hamdi Yazir. Hak Dini, Kur an Dili, Bedir Yayinevi. Istanbul 1993 c 5, s.3984.

2)Elmalili H. Yazir, ayni eser, c.7, s.4611.

3)Ceviri Elmalili H. Yazir indir. Diyanet Vakfi cevirisinde soyle: Herkese islediklerinin karsiligi verilir. Kendilerine haksizlik yapilmaz... (Ahkaf Suresi, ayet 19).

4)Elmalili Hamdi Yazir, ayni eser, c.6, s.4351.
https://kuranelestirisi.wordpress.com/2011/11/21/kurandaki-celiskiler-ve-nedenleri/


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder