19 Haziran 2011 Pazar

Fwd: Çaldıran Savaşı



-------- Original Message --------
From: ali vaizoglu <alivaiz@gmail.com>


 

....Savaş, Tebriz'in Batısındaki, şu anda İran toprakları içerisinde olan Çaldıran'da yapılmıştır.
Şah İsmail, Çaldıran savaşı başlamadan önce iki orduya da baktığı ve " şu işe bak, bugün burada İslam'ın geleceğini belirleyeceğiz fakat ne gariptir ki iki orduda da kafirler var " dediği rivayet edilir.
Şah haklıydı. Hıristiyan olan bazı Gürcü ve Ermeni prensleri Hıristiyan birlikleriyle Şahın ordusunda saf almışlar ve Şiilik için savaşmışlardı. Osmanlı ordusunda ise her zaman olduğu gibi gayrimüslim Rumeli askeri ve beyleri yer almış ve Sünnilik için savaşmışlardı.

Savaş sonunda, Safevi ordusu ağır bir yenilgiye uğradı. Çaldıran'da Safevi Türk atlıları can siperane savaşmışlardı. Ama atlılar Osmanlı top ve tüfek atışları ile biçilmişlerdi. Mertlik bitmişti.
Savaştan sonra, Yavuz yaralıları öldürtüp, esir almadı. Safevilerden geri kalanlarda İran içlerine, geçtikleri yerleri yakarak çekiliyorlardı. Osmanlı ordusunun önünde yanmış topraklar vardı.
Pek çok Safevi ileri geleni esir düşmüştü. Bunlar arasında İsmail Şahın karılarından biri olan Taçlı Hanım da vardı. Taçlı Hanım zırhlı, askeri kılıklı ve at üzerinde dövüşüyordu. Pek çok mücevher ele geçti. Ele geçenler arasında Şah İsmail'in yanında bulunan hazinesi ve tahtı da- vardı. Bir söylentiye göre bu taht Şah İsmail'in değildi. Timuroğullarından Nadir Şah tarafından Delhi'de ele geçirmişti.

Yavuz Sultan Selim Çaldıran sahasında 2 gün kaldı. Çaldıran zaferinden sonra Osmanlı orduları Azerbaycan'da Safevi başkenti olan Tebriz'e kadar ilerlediler. Tebriz'de de muazzam ganimet ele geçti. Elde edilenler, İlhanlılardan, Celayirlerden, Karakoyunlulardan, Akkoyunlulara ve oradan da Safevilere geçen yüzlerce yıllık birikimdi.
Ancak bu toprakların elde tutulması zordu. Herkes biliyordu ki Osmanlı ordusu geri dönünce Safeviler tekrar geleceklerdi. Tebriz'i kolayca ele geçiren Osmanlı kuvvetleri I. Selim'in bütün ısrarlarına karşın İran platosunda Safevi ordusunu izlemeyi reddettiler. Yavuz, Şah İsmail'in Tebriz'e getirttiği tüccar, sanatkar ve önemli kişileri İstanbul'a gönderdi. Bunlar arasında en önemli kişi Sultan Bediuzzaman Mirza idi. Sultan Bediuzzaman Mirza, Hüseyin Baykara'nın büyük oğlu ve halefiydi. Cuci ahfadından Muhammed Şeybak Han tarafından Herat İmparatorluk tahtından uzaklaştırılmış, o da Şah İsmail'e sığınmıştı.
Kışın yaklaşmasıyla Tebriz terk edildi. Yavuz Sultan Selim bu toprakları tekrar Safevilere bırakarak geri çekilmişti. Yavuz Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu Safevilerin elinden almıştı. Bu da ona yetmişti. Alevi Türkler mağlup edilmişti. Ama Osmanlı ordusu da sıcağı, susuzluğu, açlığı, soğuğu ve Türkün müthiş kavgacı ruhunu tanımıştı. Osmanlı askeri çok çekmişti. Ordu yeniden maceraya atılmak istemiyordu. Yavuz bu isteğe boyun eğmişti.

Osmanlılar, Doğu Anadolu'da yerleşikler için Uzun Hasan zamanından beri uygulanan vergi kurallarına uydular. Ancak bölge halkı onlar için daha kolay ve basit olan Osmanlı vergi sistemini uygulatmak istedi. Osmanlı da bu isteğe uydu.

Safevi devleti tam bir Türk devletiydi. Gazne'den, Hindistan Babur devletinden, Büyük Selçuklu devletinden daha Türk bir devletti. Safevi devletinde Anadolu'dan sürekli beslendiğinden Türk öğeler diğerlerinde olmadığı kadar fazlaydı. Safevilerde İranlı memurlar önemsiz görevler ile mali görevleri üslenmişlerdi.
Devlette Türkler ve Türkçe önemli bir yer tutuyordu. Anadolu Selçuklu divanında ve Kara Koyunlu divanında Türkçe yazı yokken, Ak Koyunlularda ve Safevilerde vardı. Safeviler Türkçeyi bazı resmi yazışmalarda kullanmışlardı. Safevi sarayı İsfahan'a taşındığında bile Sarayda Türkçe kullanımı devam etti. Resmi dil İran'da bile hala Türkçeydi. Safevi Sultan ve beyleri Türkçe şiirler yazar, Türkçe şairlerin divanlarını okurlardı.
Malazgirt (1071) savaşından sonra Türklere, Alevilere Anadolu'nun yolu açılmıştı. 1514 yılındaki Çaldıran savaşı ile Alevilerin önü kesildi, Türkler de geri plana itildi.

Çaldıran Savaşı'nda Şah İsmail'in Yavuz Selim'e yenilmesi onun " Mehdi "liğinin de sorgulanmasına yol açmıştı. Öyle ya İsmail gerçekten beklenen " Mehdi " olsa Osmanlı'ya yenilir miydi hiç? Bu tereddüt belirdiğinde, Şah İsmail'de üst kademe ordu komutanlıklarına artık Alevileri değil yerli kabilelerin reislerini atamaya başlamıştı.

kaynak: A.G.E.

_

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder