| Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! | |
| | Mustafa Kemal Atatürk
|
Atatürk'ün Bursa Nutku
"Türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir.
Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır.
Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.
Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, 'Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır.' demeyecektir.
Elle, taşla, sopa ve silahla;nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır.
Genç, 'Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir.' diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır.
Mahkeme onu yargılayacaktır.
Yine düşünecek, 'Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.' diyecek.
Onu hapse atacaklar.
Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek.
Diyecek ki, 'Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım.
Araya girişimde ve eylemimde haklıyım.
Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.'
İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!"
*Mustafa Kemal Atatürk'ün, 5 Şubat 1933 günü Bursa'da yaptığı nutuktur
| Şimdi III. Dünya Savaşına doğru meyleden dünyayı, bölgemizi düşünün. Bir de bütün komşularımızı, süpergüçleri, hasımları öpücüklerle, okşamalarla, tatlı dille, paranın gücüyle hizaya sokma niyetinde olan Düş İşleri Bakanımızı. O kadar zenginiz ki, bütün komşularımız bize muhtaç, bize entegre olmak istiyorlar. Ekonomik gücümüzle hepsini boğacak, ezeceğiz. Onlar dize gelecek, hepsi de kendiliğinden bize bağlanmak isteyecekler. Hepsi de teker teker eyaletlerimiz haline gelecekler. Hasımlarımız mı, çok kolay. Onları da zenginliğinizle döveceğiz. Ermeniler mi, para verip susturacağız. Bir de tarihte bizim idaremiz altında oldukları için o derece mesut ve bahtiyarlar ki, yeniden emrimiz altına girmek, şereflenmek istiyorlar. Boşnaklar, Makedonlar, Arnavutlar falan. Dört gözle bizleri bekliyorlar. Biz onları yönetelim, onları her türlü sıkıntıdan kurtaralım istiyorlar. Afrika falan, bunlar Hristiyan beyazlardan daha usturuplu sömürgecilere aç. Dört gözle bizi bekliyorlar. Cemaat siyah Afrikayı kucaklayacak, okşayacak, bir tür ön sevişme gibi yani. Biz de işin kalanını tamamlayacağız. Hem müslüman Afrikalılar zevk alacak, hem biz. Biz karıncayı bile belini incitmeden..... Ordularımız ne mi olacak? Hiç gerek yok. Biz herşeyi ayarladık. Herkes bize mahkum. O derece yani. | Rusya, Çin, Amerika mı? Onlar da bizden. Bölgede aklı başında işbirlikçi devlet arıyorlar. Bizden iyisi Şam'da kayısı. Hepsi de aralarında anlaştılar. Bölgeyi bize zimmetleyecekler. Çoban köpeği olacağız. Gerçi işin çobanlık kısmı iyi ama, köpeklik kısmı kötü. Olsun, o kadar kusur da olacak artık. O kadar zenginiz, bizi o kadar seviyorlar ki, Bölgesel, küresel her sorunda herkes bize bakıyor. Biz ne dersek hemen yapacaklar. Misal İsrail-Filistin sorunu mu? Çok kolay, her iki tarafa rica edicez, bizi kıramayacaklar. Fakat, işler ters giderse ne yapacağız? Ya İsrail bizim sözümüzü dinlemezse, ya Irak Arapları, Kürtleri, Suriye Nuseyrileri(?), Kürtleri, Sünnileri, Azeriler, Ermeniler kendi burunlarının dikine giderse. O zaman ne yapacağız? İşte işin burasını henüz çözemedik. Allaha havale ettik. Hayırlısıyla, inşallah, evvel allah. Allah kerim diyoruz. Oraj POYRAZ |
^^^^^ - vvvvv


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder