Prof.Dr.M.Kerem Doksat: ALLAH, SAYIN BAŞBAKAN'DAN RÂZI OLSUN
23 Haziran 2013
Pek Muhterem Başbakanımız öyle şeyler yapıp, öyle lâflar ediyor ki, millî dayanışmayı ve bütünlüğü perçinliyor vallahi de billahi de.
Mersin'e toplu açılış törenine katılmak üzere geldiği Adana Havalimanı'nda azıcık bir partili tarafından karşılanınca kısa bir konuştu ve "dik durun, diklenmeyin" dedi.
Protestolar sırasında sosyal medyada kendisine yönelik yazılara da değinerek, "onlar bu ülkenin Başbakan'ına küfür edecek kadar alçaktırlar" dedi. "Dik dur eğilme, Adana seninle" şeklindeki müthiş yaratıcı sloganlar devam ederken,"hiç endişeniz olmasın. Siz bizimle beraber yürüdüğünüz sürece, milletin rotasında dimdik ayakta duran bir Ak Parti iktidarı vardır. Başbakanınız, Genel Başkanınız olarak bu can bu tende olduğu sürece şunu bilesiniz ki hiçbir şeyden Allah'ın izniyle yılmaz. Bizim bu dünyada sadece Rabbimize bir can borcumuz var, kimseye değil" dedi; buradaki rabbimize mi yoksa Rab'bimize mi karışık tabii…
Bugüne kadar hep "Gâzi" veya "Gâzi Kemâl" derken, dili sürçtü ve "Atatürk Kültür Merkezi'nin üstünde o paçavralara niye göz yumdunuz? Asılanlar neydi terörist. İllegal görünen legal örgütler. Başbakana hakaret içeren paçavralar. Anıt'ta bölücülerin posteriyle Türk bayrağı ve Atatürk'ün posteri yan yana. Niye bunu seyrettiniz" diye sordu.
Bu sefer de Lima sendromu söz konusu galiba. Yâni yavaş yavaş Atatürk ve arkadaşlarının bu memleketi kurarken kullandıkları zihniyete yaklaşıyor. Aman bu yazıyı ona göstermeyelim de, haklı olduğuna inandığı yolda "yoldaşlarıyla beraber yürümeye" devam etsin.
Kalktı, "onlar milyonlarca tivit atsınlar, bizim bir besmelemiz hepsine yeter" dedi. Bence Ayet-el Kürsî de makbuldür. Hâttâ kutsal amaçlı bir tivitle bütün yandaşlara da anda iletilebilir…
Eh, sen misin bunu yapan?
İsrail Parlamentosu Knesset'in Başkan Livni, Taksim'deki Gezi eylemcilerine destek vererek, İbrani radyosunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın düşmesi için dua etti; radyodan canlı verilen duasında, "Türkiye'deki gösterilerin Erdoğan düşene kadar devam etmesi için dua ediyoruz. Kendisi İsrail'in düşmanı; onunla barışmamıza ve resmî özür sunmamıza rağmen bize karşı da düşmanca bir tavrı var" dedi.
Eh, acaba Sünnî – Hanefî – Selefî – Vehhabî duası mı tutar yoksa en kadim İbrahimî dinin mensubununki mi, göreceğiz…
Bunlar bana tıbbiyede okurken kafası karışan Remzi'nin (Remzi, remzî yâni sembolik bir isimdir) hâlini hatırlattı. Gençlik işte, birbirimize "moruk" derdik. Remzi, kasaba kökenli ve mütedeyyin bir aileden gelen, bir gün Komünistlerle beraber"fruko taşlamaya" gider (o zamanlarda toplum polislerinin taktığı başlıklar, zamanki Fruko marka şişelere benzerdi de), o Cuma da öğle namazına iştirak ederdi.
Sonunda tereddüdünü şöyle aşmıştı: Bana geldi, "Moruk, bugün Allah'ın olmadığını anladım" dedi. Tir tir titriyordu, tam bir heyecan ve helecan içerisindeydi. "Anlat baklayım moruk" dedim.
"Bak moruk, bugün Cuma'ya gittim ve şu anda gördüğünden çok daha perişan bir hâlde, ağlayarak yakardım: Allah'ım, eğer sen varsan, şu câminin ışıkları bir an için sönsün dedim ama hiçbir şey olmadı. Anladım ki Allah yok"!
Bir yandan da ne diyeceğim diye bana bakıyor…
"Moruk" dedim,"ya senin kadar hulus içerisinde bir başka kararsız Allah'ım, eğer sen varsan, bu câminin ışıkları sakın sönmesin" diye dua ediyorsa, Allah ne yapsın"?
"Senle konuşulmaz moruk"diye homurdanarak ve posbıyıkları altından da gülümseyerek uzaklaştı.
Sonra bir uyanık çıktı ki sormayın gitsin.
Benden 5 TL borç aldı albüm çıkaracağım diye, neredeyse yarım asır geçti, hâlâ ödeyecek. Bunu yasal faizden tahsil etsem yedi ceddim rahata erer ama ben ona kıyamam. Bilmem kaç tane bypass olmuş, çocukları var…
12 Eylül faşizminin dayattığı mecburî hizmetten yırttı.
Nasıl mı?
Kalktı, Öğrenci İşleri'ndeki bir hatunu tavladı, zaten hazır bekleyen diplomayı yürüttüler ve bizler paşa paşa iki sene giderken, o ihtisas yaptı. Arada karşılaştığımızda, o zamanki Adana Numune Hastanesi'ndeki karanlık dehlizlere dalarak ortadan kayboluyordu.
Bu anlattıklarımdaki şeyler tamamen hayal mahsulü olup, gerçek hayattaki benzerlikler tamamen Jungien mânidar tesadüflerdir.
***
Malum, yarım buçuk kan İzmirliyim. İzmir, Atatürk'ün "ilk hedefiniz Akdeniz'dir ileri" dediği şehirdir. Ticari ve ekonomik rüzgârlara da kolay adapte olur İzmirliler.
Mesela Demokrat Parti döneminde silme liberal olmuşlardır. Hâlâ da Liberal İzmirliler" diye bir e-grubunda hararetle tartışıyorlardı. Beni de üye yapmışlardı, sessiz sedasız ayrıldım çünkü liberal değildim. Ama şimdi İzmirliler yekpare oldular, hepsi tek hedefe kilitlendi ve ayrı gayrı kalmadı. Hepsi dua ediyorlar.
***
Demin kızım Ayşe Cânan aradı, onun şöyle bir öz ve soygeçmişi var: Annesinin babası İstanbullu ve asil bir ailedendir ama Kıbrıs'a göçüp, mücahit hareketine de katılmıştır. Annesinin annesi de Kıbrıslı asil bir ailedendir, o da mücahit hareketine katılmıştır. Ne zaman ki evlenmişler, ancak o zaman Rahmetli Rauf Denktaş sırrı açıklamış ve ağlayarak birbirlerine sarılmışlardır. Orası böyle kurtulmuştu!
Neyse, bu gece uçakalanından gelecek (orada öyle derler) ama bana şunu anlattı: "Babacığım, buradaki yaşlılar, yâni eski soykırım günlerini hatırlayacak kadar yaşlı olanlar çok korkuyorlar. Buna mukabil, birkaç sene öncesine kadar Türkiye'den kopan ve âdeta yabancılaşan bütün gençler şimdi 'gitsin, biz Türkleri rahat bıraksın' diye haykırıyorlar" dedi.
Yâni şimdi, Sayın Başbakan sayesinde, KKTC ile TC de tekrar kaynaşmakta.
Dualara bir de Kıbrıslılarınki eklendi.
ABD'liler dua ediyor, AB'liler dua ediyor.
Faiz lobisi, münafık içki lobisi, FED Bankası lobby'si dua ediyor.
Eh, sonsuz adaleti olan Yüce Allah herhâlde demokratik bir tercih yaparak, çoğunluğun talebini tercih eder, bilemem!
Haddimi aşmayayım…
***
Bu arada, her iki Facebook hesabımı da birileri gözden geçirdi; birisi Ankara'dan. Öbürü ABD'denmiş, öyle ihbar aldım. İlâhî mi yoksa merkezî mi bilemiyorum. Zâten bunlar acayip karışmış vaziyette.
***
Şimdi Oğuz kardeşimden bir fıkra geldi:
Bir gün Hz. Ali'nin taraftarlarının yoğun olduğu Küfe'den biri devesiyle Şam'a gelmiş, dolaşırken biri yanaşmış:
-Ver o dişi deveyi bana!
Tartışma büyümüş, Küfeli: "bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir" demişse de anlaşamamışlar, iş Muaviye'ye yansımış. Halk meydanda toplanmış, Muaviye, Küfeli ile Şam'a da, deveye sâhip çıkanı dinledikten sonra, kararını açıklamış:
-Bu dişi deve Şamlı'nındır!
Sonra toplananlara dönmüş:
-Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?
Hep birlikte bağırmışlar:
-Şamlı'nındır!
Küfeli şaşkın şaşkın, giden devesinin ardından bakakalırken Muaviye, Küfeli'yi yanına çağırmış:
-Ey Küfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Küfe'ye dönünce gördüklerini Ali'ye anlat ve de ki:
-Ey Ali, Muaviye'nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!
***
Sözlerime son verirken, size çok kısa bir fıkra anlatacağım.
Erol Manisalı: Gençlik Olaylarının Yerel ve Küresel Boyutları
24 Haziran 2013
Ne istiyorlardı? Örgütsüz, farklı fikir gruplarından oluşan gençlerin ortak özellikleri nelerdi? En başta, yüksek eğitim düzeyleriydi.
* Daha fazla demokrasi istiyorlardı.
* Özel yaşama saygı, günlük yaşama müdahalenin olmaması ortak düşünceleriydi.
* Kadın-erkek ilişkilerinde sosyal özgürlük ve hoşgörü.
* Günlük yaşamda dini baskının olmaması; herkesin inancında özgür olması.
* Betonlaşmaya karşı, ağacı ve yeşili simge yapmak, doğaya sahip çıkmak; İstanbul'un kültürel kimliğinin bozulmasını engellemek.
* İnsan ilişkilerinde insani, sanatsal, duygusal boyutları öne çıkarmak.
* Toplumsal ve bireysel ilişkilerde şiddete, saldırganlığa karşı çıkmak.
* Vatandaşlık haklarının nasıl kullanılacağını topluma göstermek, bir "sade vatandaş" olarak bunu kanıtlamak.
* Yaşadığı fiziki ve sosyal ortama sahip çıkmak, sorumluluk almak.
* Örgütsüz olarak bile bütün bunları başarabileceğini kanıtlamak.
* Bireysel becerilerini bu yönde kullanarak değişik bir oluşum yaratmak.
* Barış içinde nasıl yaşanacağını,"yaşayarak bunu kanıtlamak".
"Taksim Gezisi Olayı" kendine özgü ve hiçbir yerle karşılaştırılamayacak bir oluşumdur. Nedenleri şu şekilde sıralanabilir;
1) İçinde Türkiye'nin bağımsızlık ve Kurtuluş Savaşı'nın tohumları vardır. Atatürk'ün sözlerinden Nâzım'ın dizelerine kadar fikir, şiir ve müzik olarak derin köklere rastlanır.
Bu coğrafyada"yedi düvele" karşı kazanılmış tek başarının renklerini taşır.
2) İçinde dini ve kültürel bütünleştiricilik vardır. Alevi, Sünni Müslüman, Hıristiyan ayrımcılığı görülmez. Kişiler insani kimlikleri ile sosyal yaşamlarını sürdürürler. "Ötekiler" diye bir düşünce (ve kavram) yoktur. Bunu Avrupa ülkelerinde ya da Japonya'da göremezsiniz.
3) Öte yandan Batı'nın ve Doğu'nun birleştirilmesi, sentezi bulunur. Bu toprakların, Anadolu kültürünün doğası gereği bu bütünsellik buram buram tüter. Gezi'deki şarkılarda, türkülerde, oyunlarda bunu yaşadık.
Aynı zamanda Batı'nın sanat ve fikir temsilcileri de Gezi Olayı'nın üretimindeki yerlerini fikirleri ve sanatlarıyla aldılar. Alman piyanist, hem de kendi getirdiği piyanosuyla Taksim'de özgün performansını sergiledi.
BBC'den CNN İnt'e kadar Gezi'deki inanılmaz gelişmeler çok geniş bir biçimde yayına girdiler. Tüm dünyanın ilgisini çekti.
Dünya, özellikle de Batı dünyası, Türkiye'nin gerçek yüzünü Gezi'deki gençleri izleyerek gördü.
Taksim'deki Gezi olayı, Mayıs 1968'de Paris'te başlayan gençlik ve öğrenci hareketlerinden çok farklıdır. Onunla karşılaştırılamaz.
* Paris'teki olaylar, "soğuk savaş döneminin küresel düzenine karşı bir başkaldırı idi". Tesadüfen bir akademik gezi dolayısıyla Mayıs 1968'de Paris'teydim ve olayları yaşadım.
* Bizdeki çok masum, insancıl, barışçı, çatışmaya karşı, mütevazı bir demokratik harekettir. Demokrasiye sosyal ve kültürel boyutları da eklemek yanlış olmayacaktır.
Bize ve Anadolu insanına özgü bir oluşumdur. Ancak küresel olarak da olağanüstü etkiler yapmayı da başarmıştır.
Ayakta duran adam!
Son yaşanan "ayakta duran insan" duruşu ve felsefesiyle bu toprakların dehası, yaratıcı gücü ve mizah derinliği ile "basit gibi görülen şeylerden nasıl büyük sonuçlara gidilebileceğini kanıtladı".
İlerde, o tek başına ayakta duran insan heykelinin mutlaka dikilmesi gerekir. Bir şey tek başına duruşu ile tüm toplumu temsil eden bir kimliğe dönüşmüştür.
Bir adam sanki bir milyon, on milyon, elli milyon insan gücüne ulaşabilmiştir. Aynen tarihteki bilge kişilerin bir tek sözlerinin tüm dünyayı asırlar boyu peşinden sürüklemesi gibi.
Taksim Gezi Parkı'na dün karanfiller ile gelen yurttaşlara gaz bombası ve tazyikli su ile müdahale edilmesinin ardından, Polis Ankara'da yürüyüşe geçen yurttaşlara biber gazı ile müdahale etti.
Ankara'nın Dikmen Caddesi'nde Taksim Gezi Parkı direnişinin ilk gününden itibaren yürüyen ve sloganlar atan gruba dün akşam saatlerinde polis TOMA'larla ve biber gazıyla müdahale etti.
Dikmen'de ilk günden itibaren her yaştan insan Kızılay'a ve Kuğulu Park'a doğru yürüyüşe geçiyordu. Sloganlar atan, tencere tava ve davul çalan ve şarkılar söyleyerek hükümeti protesto eden gruba polisten sert müdahale geldi.
Ara sokaklara da sıçrayan çatışma, çocuk yaşlı herkese zarar verirken, ambulansların da caddeye ilerlediği görüldü.
Ankara'daki yerleşim yerlerinden ve konut bölgesi olan Dikmen'de vatandaşlar her gün yürüyor ve olaysız bir şekilde dağılıyordu. Polisin müdahalesiyle Hürriyet, Sinan ve Dikmen Caddeleri adeta savaş alanına döndü.
Polisin sert müdahalesi devam ederken, dağılan küçük grupların direnişi uzun süre daha sürdü. Direnişçiler tekrar biraraya geldi.
CHP Ankara Milletvekili de olay yerinde vatandaşa destek verdi. Nazlıaka, polisin yoğun müdahalesinden bir apartmana sığındı.
Kennedy'de sert müdahale
Kennedy Caddesi'ne dün gece de polis biber gazı ve tazyikli suyla müdahale etti. Kuğulupark'ta buluşarak Kennedy Caddesi'ne yürüyen vatandaşlara Tunalı Hilmi üzerindeki akrep gaz bombalarıyla saldırdı. Kennedy caddesi'nde çatışma uzun süre sürdü.
Makine Mühendisleri Odası'ndan açıklama: 'Türkiye'de nükleer santral yapımına karşıyız'
21 Haziran 2013
TMMOB Makine Mühendisler Odası, Isparta İl Temsilciliği'nin kendi görüşlerini Oda'nın kurumsal kimliği ile yansıtmasını kınadığını açıkladı.
Makine Mühendisler Odası tarafından yapılan açıklamada, Oda'nın görüşlerine aykırı kişisel görüşler Oda'nınmış gibi kamuoyuna sunulmasından dolayı ilgili kurullarda gerekli incelemelerin başlatıldığını duyurdu.
Makine Mühendisler Odası bir bütün olarak Oda'nın mevcut koşullar ve iktidarın uyguladığı politikalarla Türkiye'de nükleer santral yapımına karşı olduğunu vurguladı.
Enerji biçimi ve türü olarak nükleer enerjiye bilimsel açıdan karşı çıkmadıklarını ancak AKP hükümetinin ülke ekonomisini, ulusal, kamusal çıkarları, çevre ve insan faktörlerini dışlayıcı, dışa bağımlığı artırıcı bir politika izlediğinin altını çizen Makine Mühendisler Odası yaptığı açıklamada şu ifadeler yer verdi:
"Odamızın Isparta İl Temsilcisi Hasan Akıllı, Milli Park ve doğal SİT alanı statüsünde olan Kovada gölü çevresinde bir nükleer santral yapılması yönünde basına açıklama yapmış ve tamamen kendisine ait görüşleri, Odamızın bilimsel mesleki, kamusal konumunu da istismar ederek, sanki Odamızın da görüşleriymiş gibi yansıtmış ve açıkladığı görüşler bazı gazetelerde yer almıştır. Hasan Akıllı hakkında bu nedenle Odamızda gerekli işlemler başlatılmıştır.
Bu vesileyle belirtmek isteriz ki, nükleer enerji, Türkiye'nin birincil enerji önceliği ve gereksinimi değildir. Elektrik üretiminde dışa bağımlılık oranı yüzde 60, toplam birincil enerji tüketiminde dışa bağımlılık oranı yüzde 73 olan Türkiye'nin enerji gereksiniminin karşılanmasına yönelik yeni kaynak arayışları, bu bağımlılığı azaltacak, yerli ve yenilenebilir kaynaklara dayalı alternatif enerji politikalarıyla karşılanabilecektir. Bu açıdan Türkiye nükleer santralden elde edilecek enerjiden fazlasını sağlayacak yerli kaynak potansiyeline ve alternatif çözüm olanaklarına sahiptir. Ancak bu gerçekleri dile getiren TMMOB ve bağlı Odaların, bilim insanlarının, duyarlı kurum ve kuruluşların, ülke ve halk çıkarlarını esas alan çağrılarına kulaklar tıkanmakta, nükleer lobilerin kâr hırsları doğrultusunda kararlar alınmaktadır.
Enerji verimliliği uygulamalarının etkinleştirilmesi ve enerji tasarrufu sağlanması; yeterince değerlendirilmeyen linyit, hidrolik, rüzgar enerjisi, jeotermal ve güneşe dayalı elektrik üretim potansiyelinin harekete geçirilmesi; birincil enerji tüketimi ve elektrik üretiminde dışa bağımlılığın azaltılması, serbestleştirme ve özelleştirmelerden vazgeçilerek kaynakların esas olarak kamusal çıkarlar gözetilerek değerlendirilmesi, kamusal planlama, kamusal üretim ve denetim öncelikli enerji politikası olmalıdır. .(soL- Haber Merkezi)
Türk Hava Yolları'nın, grevin uygulanması sırasında usulsüzlük yapıldığı gerekçesiyle grevin durdurulması istemiyle yaptığı başvuru mahkeme tarafından reddedildi.
Hava İş Sendikası'nın, 24.dönem toplu iş sözleşmesinin imzalanması için 29 Mayıs 2012 tarihinde işten çıkarılan 305 kişinin işe alınması koşulunu öne sürdüğünü ve bunun da grev için doğrudan bir sebep olmadığını öne sürerek 15 Mayıs 2013 tarihinde başlatılan grevin durdurulmasını isteyen THY, geçtiğimiz günlerde İstanbul İş Mahkemesi'ne başvuruda bulunmuştu.
Bir önceki duruşmada mahkeme başkanının emekli olması sebebiyle görüşülemeyen davanın bugünkü oturumunda karar çıktı. İstanbul İş Mahkemesi, THY'nin gerekçelerini yetersiz buldu ve grevin sonlandırılması istemini reddetti.
Böylelikle THY'nin grevin usulsüz olduğu ve durdurulmasını istediği hamlesi sonuçsuz kalırken THY'nin karara itiraz etmeye hazırlandığı öğrenildi.(airporthaber)
Sevilmek Istiyorsan, Once Sevmeyi Bileceksin... . . . . . . Oyle bir hayat yasiyorum ki , Cenneti de gordum , cehennemi de Oyle bir ask yasadim ki Tutkuyu da gordum ,pes etmeyi de. . . . . . . Bazilari seyrederken hayati en onden, Kendime bir sahne buldum oynadim. Oyle bir rol vermisler ki , Okudum okudum anlamadim. . . . . . . Kendi kendime konustum bazen evimde, Hem kizdim hem guldum halime, Sonra dedim ki soz ver kendine . . . . . . Denizleri seviyorsan, dalgalari da seveceksin, Sevilmek istiyorsan, once sevmeyi bileceksin, Ucmayi seviyorsan, dusmeyi de bileceksin. Korkarak yasiyorsan, yalnizca hayati seyredersin. . . . . . . Oyle bir hayat yasadim ki , son yolculuklari erken tanidim Oyle cok degerliymis ki zaman, Hep acele etmem bundan, anladim... . . . . . . Nietzsche.... - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder