30 Ağustos 2013 Cuma

10-İsmet Özçelik -Önder Helvacıoğlu - Sabahattin Önkibar - Provokatör üçlü



İsmet Özçelik - AKP Suriye ile paçayı kurtarabilir mi?

ARALIK - Aydınlık, 29 Ağustos 2013

Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu Suriye'ye savaş açılması için çırpınıyor.

Girdikleri çıkmaz sokaktan, Suriye'ye savaş açıp kurtulabileceklerini düşündükleri çok açık.

Savaş için her yola başvuruyorlar.

Şam yakınlarında patlatılan bombanın kimyasal silah olduğunu anında bildiler.

Kimyasal silahı atanın Esad yönetimi olduğunu anında belirlediler.

Arkasından da Suriye'ye müdahale için harekete geçtiler.

Aceleleri olduğu ortada.

Peki neden?

Erdoğan ve Davutoğlu neden bu kadar aceleci?

Herkes bu soruyu soruyor.

AKP içinde de bu soru tartışılıyor.

Eski Bakan Ertuğrul Günay, 'Komşularda iktidar çekişmelerine taraf olmaktan' şikayetçi.

AKP milletvekili İdris Bal, izlenen Mısır politikasından rahatsız.

AKP'deki 'sessiz çoğunluk'gelişmelerden tedirgin.

Özel sohbetlerde, 'bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete' diyenlerin sayısı tahminlerden çok, hem de çok fazla.

Ortak kanı, Erdoğan ve Davutoğlu'nun iktidarı kaybettikleri anda başlarına gelecekleri bilmesi.

Şimdiden Yüce Divan telaşına düşmeleri.

Çılgınlık projesi

Herkes Trakya'ya açılacak ikinci boğazı 'çılgın proje' sandı.

Yanlış.

Erdoğan'ın asıl çılgın projesi Suriye'ye müdahale.

Ayakta kalmak için her yolu, her çılgınlığı yapıyor.

"Sonbaharı savaşla aşabilir miyim?"derdinde.

Ama Suriye'ye müdahale ile paçayı kurtarması çok zor.
Hem de çok çok zor.

AKP tabanı de aynı görüşte"Müslüman kanı ile iktidarda kalamayız" diyor.

Suriye'de Irak yalanları

Irak işgali öncesinde dünya kamuoyunu etkilemek için akla hayale gelmedik yalanlara başvurulmuştu.

Saddam'ın elinde kimyasal silahlar olduğu propagandası yapıldı.

Cep telefonu şebekesi olmayan Irak'ta, "Subayların cep telefonlarına 'teslim olun, size bir şey yapmayacağız' mesajları"atıldığı bile söylendi.

Abdullah Gül Saddam'ın füzelerinin Ankara'yı vuracağını açıkladı.

Yandaş ve iliştirilmiş basın bu füzelerin güzergahını, Ankara'yı nasıl vuracağını krokilerle gösterdi.

2003'de ABD askerleri, şimdi AKP askerleri

1991'deki 1.Körfez Savaşında televizyonların savaşla ilgili logolarında petrole bulanmış uçamayan karabatak kuşları vardı.

Saddam'ın Kuveyt'i işgali sırasında petrol kuyularını bombaladığı ve dünyanın en büyük çevre kirliliği gündeme getiriliyordu.

Bu görüntülerle dünya ayağa kaldırıldı.
Arkasından Irak vuruldu.

Görüntülerin sahte olduğu, savaştan 10 yıl önce Fransa kıyılarında batan bir tankerden sızan petrolden kaynaklandığı ortaya çıktı.

Kimse Kuveyt kıyısında karabatak kuşu yaşayıp yaşamadığını sorgulamadı.
Sorgulasaydı bu kuşların orada yaşamadığını görecekti.

Bunlar hatırladıklarımızdan sadece birkaçı.

Bu yalanlarla bir milyonu aşkın Müslüman katledildi.
AKP de bunda kritik rol oynadı.

Suriye'de de aynı yöntem

Simdi aynı yalanlar Suriye için devrede.

Yine kimyasal silah yalanı piyasada.

Terör gruplarına yaptırdıklarını Esad yönetiminin üstüne atarak dünya kamuoyu etkilenmeye çalışılıyor.

Terör örgütlerinin katliamları görmezden gelinirken, Esad'ın ülkesini savunması suçmuş gibi gösteriliyor.

Yalan haberler için 2003'te Türkiye'de televizyonların başına Vietnam'da savaşmış ABD askerleri atanmıştı.

Şimdi onlara gerek kalmadı.

Televizyon ve gazetelerin başına AKP askerleri atandı.

Irak'ta olduğu gibi AKP yine devrede.

-                     -                     -                     ^^^^^ - vvvvv

Ender Helvacıoğlu - Öyle devirelim ki bunları, sesi taa Şam'dan duyulsun

Tayyip Erdoğan hükümeti en büyük suçunu yeni işlemeye başladı.

Bu suç, onların iddianamesinin en başına yazılacak.

Sol – 30 Ağustos 2013

Bu hükümetin en büyük suçu, ülkemizin aydınlık birikimine savaş açıp, toplumu yeniden Ortaçağ karanlığının kucağına sürüklemesi değil.

Bu hükümetin en büyük suçu, bu ülkenin taşını toprağını, ormanını denizini satması, küresel sermayeye peşkeş çekmesi değil.

Bu hükümetin en büyük suçu, ABD ve Cemaat destekli operasyonlarla, uydurma iddianamelerle yurtseverleri, aydınları, devrimcileri zindanlara tıkması değil.

Bu hükümetin en büyük suçu, ABD ve diğer emperyalistlerle gizli pazarlıklar ve gizli anlaşmalar yaparak ülkeyi bir emperyalist üsse dönüştürmesi değil.

Bu hükümetin en büyük suçu, bir polis devleti kurarak, itlerini sokağa salıp, bu halkın güzelim evlatlarını katlettirmesi de değil.

Türkiye halkına karşı en büyük suçlarını yeni işlemeye başladılar.

Şimdiye kadarki suçlar, bu büyük suçun hazırlığıydı ancak.

Bu hükümet kardeş Suriye halkına karşı savaş çığırtkanlığı yaparak, emperyalistlerin paralı askeri olan yılan-çıyan takımını besleyip, örgütleyip kardeş Arap halkının üstüne salarak, emperyalist saldırının taşeronluğunu yaparak Türkiye halkına karşı en büyük suçunu işliyor.

Bakın, Suriye halkına karşı demiyorum.

Suriye yönetimi ve halkı vatanını savunmayı bilir.

Asıl suç bize karşı işleniyor.

Hepimizin, Mehmet'imizin Ayşe'mizin, yaşlımızın gencimizin, daha doğmamış çocuğumuzun torunumuzun ellerini kardeş kanına buluyorlar.

İşte bu suçun vebali büyük.

Bakın, Yunanistan halkı, yüz yıl önceki işbirlikçi yöneticilerinin Türkiye halkına karşı işledikleri suçun vebalini hâlâ çekiyor.

Bizim ve Yunan devrimcilerinin bütün çabalarımıza karşın, hâlâ gereğince sağlayamadık Türk-Yunan dostluğunu.

Böyledir bu işler, halka da bulaşan suçlar kolay kolay temizlenemiyor.

Kolay mı Türk ve Ermeni, Türk ve Kürt emekçileri arasındaki dostluğu yeniden sağlayabilmek…

Erdoğan'lar, Gül'ler, Davutoğlu'lar, Arınç'lar kalıcı değil.

Geldikleri gibi gidecekler.

Ama elimize bulaşacak kardeş kanını temizlemek kolay değil.

Bu suça ortaklığın vebalini ödemek, torunlarımızın torunlarının bile boyunu aşar.

Bu nedenle, henüz vakit varken, öyle bir yıkmalıyız ki bunları, öyle bir indirmeliyiz ki tepetaklak, sesi taa Şam'dan duyulmalı.

İstanbul'dan, Ankara'dan, İzmir'den, Hatay'dan, Trabzon'dan, Diyarbakır'dan duyulması yetmez; taa Şam'dan duyulmalı…

Şam'daki Arap kardeşim de oh çekmeli.

Yaşasın Türkiye'nin emekçi halkı demeli.

Öyle devirmeliyiz ki bu diktatör bozuntularını…

Çatırtısı taa Washington'dan, Pensilvanya'dan duyulmalı.

Oradaki kan içiciler de ah etmeli, vah etmeli…

Bundan 20 küsur yıl önce Iraklı kardeşlerimize gereğince destek olamadık; gücümüz yetmedi ne yazık ki.

1991 Ocak'ında yüz bin Zonguldaklı madenci Ankara'yı zapt etmek için yollara düştüğünde, temel sloganlardan biri "Bizim savaşımız Irak'la değil Özal'la" idi.

Madenci Metin'le, Osman'la, Ferit Abi'yle en önde yürüyorduk.

Yüz bin madencinin gür sesini duyduğumuzda "ne oluyoruz" dedik, "bu, Lenin'in sloganı"!

Emperyalist savaşı iç savaşa çevirmek…

O gün beceremedik.

Bu sloganı sadece Zonguldak'ın değil, İstanbul'un, Ankara'nın, İzmir'in, Adana'nın, Bursa'nın sloganı haline getiremedik.

"Zonguldak-Botan el ele" eğilimi güçlenir gibiydi, bunu gerçekleştiremedik.

Bu beceriksizliğimizin ve Botan'daki, Dersim'deki arkadaşlarımızın basiretsizliğinin bedelini de ödedik, ödediler ve ödüyoruz hâlâ…

***

Ama bugün durum farklı.
Bugün büyük bir umut var.

Bugün "Bizim savaşımız Suriye'yle değil Tayyip'le" sloganını hayata geçirmenin olanağı var.

Mayıs sonundan Temmuz ortalarına dek süren muazzam bir halk hareketi yaşadık.

Sonra tatile girildi.
Yaralar sarıldı, ciğerler temizlendi, enerji depolandı ve işte Eylül ayı geldi.

Taraftar gruplarının yeni başlayan lig maçlarındaki dinamizmi ve öğrenci gençliğin ODTÜ'den başlayan hareketliliği, yeni sezonun nasıl geçeceğinin de ilk işaretleri.

Artık önümüzde yaz yok; önümüz sonbahar, kış, ilkbahar..
.

Öte yandan hem ülkemizin son derece yüklü bir politik gündemi var (yerel seçimler, Kürt açılımı, yeni anayasa, genel seçim sathı mahalli vb) hem de yakın coğrafyamız yangın yerine dönmüş bir halde.
Kısacası tehlikelerle ve fırsatlarla dolu tadına doyum olmayacak bir sezonun eşiğindeyiz.

İstim üzerinde kararlı bir halk var ve mücadelenin hedefi net:

AKP iktidarından kurtulmak.

Emekçi halk ve gençlik yapacağını yaptı.

Günler boyunca meydanları işgal etti, barikatlarda savaştı, cesaretle polis terörüne karşı durdu, yaralandı, şehitler verdi…

Görülmemiş bir ayaklanma gerçekleştirdi, daha ne yapsın…

Aynı şeyi, aynı kararlılıkla yeniden yapacağını da belli ediyor.

Artık top siyasettedir, halkın öncüsü olduğunu iddia edenlerdedir.

Siyasi partiler meydanları işgal etmek, barikatlarda savaşmak, polisle dövüşmek için kurulmazlar.

Bunlar asıl amaca giden yolda zorunlu olarak yapılması gerekenlerdir ancak.

Siyasi partiler siyaset yapmak için, yani iktidar için kurulur.

AKP iktidarını nasıl devireceğiz ve nasıl iktidara geleceğiz; yanıt bekleyen soru budur.

Ve eğer siyasetçiysek, bu sorudan kaçış yok.

Halkın alternatifini, bu alternatifi sağlayacak politik araçları hızla oluşturmalıyız.

Önümüzdeki can alıcı tartışma budur.

Ok yaydan çıkmıştır bir kere.

İşte en berrak nesnellik.

Ya herro, ya merro!

 

İLGİLİ YAZILAR:

Atalarımızdan 'sıcak sonbahar' mesajları [Ender Helvacıoğlu]

http://www.gazetevatanemek.com/index.php/analizler/item/8477-atalarimizdan-sicak-sonbahar-mesajlari.html

-                     -                     -                     ^^^^^ - vvvvv

Aydemir Güler - Işıkları kapattırmayın

SOL - 30 Ağustos 2013

Irak'ın bombalanıp durduğu, Türkiye'nin nerede durduğunun bilinemediği günlerdi.

Gece İstanbul'a dönmek için Diyarbakır havaalanına gittim.

Bakkal dükkanı değil, havaalanıydı ama kapanmıştı!

Bütün ışıklar sönmüş, terk edilmiş...

"Ne oluyor" diyecek bir görevli bile bulamadan döndük.

Telefonla, uğraş didin, gece uçuşlarının ertelendiğini, biletimin ertesi sabah ilk uçuşa alındığını söylediler.

Amerikalılar savaşıyordu.
O halde Türkiye'nin havaalanları ne zaman gerekse hazır edilmeliydi!

Cumartesi gecesi de Antakya'daydım.

Geceyarısını çok geçmiş bir saatte Yeşilpınar Belediyesi'nin barış forumuna dönüştürdüğü festivalin ilk akşamında, kalabalık bir masadaydık.

Harbiye'nin yükseklerinden bakınca çok geniş bir bölge görülür ya, gözün alabildiği her yer karanlığa gömüldü.

Jeneratörlü binalar dışında o gece lambalar yanmadı.

Hataylılar yadırgamadılar ama canları sıkıldı:

"Yine sevkiyat yapıyorlar."

Devletimiz Suriye'nin canilerine tırlar dolusu silahı karanlıkta taşıyor.

24 saat bile geçmedi; en büyük silah sevkiyatlardan birinin yapıldığı haber oldu.

Türkiye'yi yönetenler suç işliyor.
Suriye düşmanları suçlu.

Çatışma ortamının hızla ısınmasının nedeni çok açık.

Suriye yönetimi, Türkiye sınırlarını teröristlere kapatırsa bir ay, kapatmaması durumunda yıl sonuna süre veriyorlardı, çatışmaları bitirmek için.

Yine Baas kaynaklı, belki biraz abartılı yorumlara göre, ülkenin kuzeyinde savaşan gericiler arasında Suriye vatandaşı kalmamıştı.

Ülkenin iç siyasetini tanıyan yorumcular Baas Partisi ve Beşar Esad'ın bu çatışma süresince halk desteğini ve oylarını çok arttırdığını söylüyorlardı.

Yükseliş doğrusal biçimde devam etti.

Suriye'de çatışmalar yarın dursa, siyasal tablo iktidar partisinin etrafında yapılanacaktır.

Keskin, karşıt bir muhalefet ortaya çıkmayacaktır.

Siyasi yasaklardan falan değil.

Savaş, halkı laisizm etrafında kenetledi.

Laiklik olmadığında iç savaş ve parçalanmanın kaçınılmaz olduğunu herkes kavradı.

Savaş halkı ulusal güvenlik koalisyonunun çevresinde topladı.

Çatışma bittiği gün dağılmayacaklardır.

Bu durumun solu güçten düşürüp düşürmediği hakkında fazla bir şey söylemek zor.

Ama iki buçuk yıldır, önceki dönemki özelleştirmeler ve Batı'yla bütünleşme politikaları rafa kalktı.

Bu bir tercih değil de zorunluluk olabilir iktidar açısından.

Ama objektif olarak sola kaymak anlamına geliyor.

Ülke sola kayarsa, sosyalizmin imkanları artar.

Başka bir zorunluluk halkı silahlandırmaya götürdü.

Ortaya, anti-emperyalist, aydınlanmacı kazanımlara silah elde sahip çıkan bir toplum çıkıyor.

Bu, sol için elverişli bir toprak demektir.

Bu kadar değil.

Suriye direnecekse başka hesaplaşmalara da girmek zorunda.

Baas'ın kitlelere yabancılaşmasındaki en önemli neden, bürokratik yozlaşmaydı.

Bugün muhtemelen aynı yoz bürokrasinin örümcek ağları uzlaşmacılar, potansiyel hainler için sığınaktır.

Suriye bunun üstüne gitmeden direnemez.

Savaş rüzgarlarının ardında kimyasal değil, bunlar var.

Kimyasal mı; televizyonda "uzmanlar"dan biri Suriye'de muhalefet kullanmış olsa bile, kendini meşru hükümet sayanların sorumlu tutulmasının makul olduğunu anlatıyordu geçen gün.

Obama'nın sözleri sadık ve titiz çevrilirse bu ahlaksız tezin patentine ulaşılabiliyor.

Teröriste bomba ver atsın, sonra "madem iktidarsın, seni cezalandıracağım" de!

Bu yeni bir konsept değil, masaldaki "suyumu bulandırdın" hikayesi.

Emperyalizmin suyunu bulandıranlara sahip çıkmak gerekiyor.

Işıkları kapattırmamak gerekiyor.

ABD Suriye'ye saldırsın diye ne lazımsa yaptılar

-                     -                     -                     ^^^^^ - vvvvv

Provokatör üçlü

Sol – 30 Ağustos 2013

  • Suriye'de kimyasal silah kullanıldığına dair "kanıtları" ABD'ye İsrail'in sunduğu ortaya çıktı.
    Bölgedeki bağımsız gazeteciler, saldırıyı Suriye'nin değil, muhaliflerin yaptığını ortaya çıkardı.
  • Suudi Arabistan, İsrail ve Türkiye, bu yılın başından beri ABD'nin Suriye'ye saldırmasına gerekçe oluşturmak için sözde "kimyasal saldırı kanıtları" sunuyordu.
    Suriye ordusu üst üste zafer kazanınca, ABD de temkini elden bırakıp savaş baltalarını çıkardı.

Yalan koalisyonunun en beceriksizi Türkiye çıktı

ABD kimyasal kanıtlara ikna oldu, çünkü Suriye kazanıyordu

BM heyeti gidiyor: Gerçek suçlar örtbas edildi

Türkiye sınırında savaş hazırlıkları

-                     -                     -                     ^^^^^ - vvvvv

Sabahattin Önkibar - Sancağı Siyon yıldızı olan abdestli mücahitler!

POLİTİKA GÜNLÜĞÜ - Aydınlık, 29 Ağustos 2013

sonkibar@gmail.com

Önce rezil bir yalanı afişe edelim:

Suriye'de olanlar Bosna ile kıyaslanamaz zira Bosna'da inanç ekseninde bir soykırım vardı, Suriye'de olan ise Beşar Esad'ın devletini ve milletini savunması yani hükümranlık hakkını kullanmasıdır.

Esad bunu yapmamış olsaydı kendi tarihine hain olarak geçecekti.

Ama kimyasal silah kullandı demeyin.

Değil Esad zerre muhakemesi olan hiçbir lider kendini hedef yapacak böyle bir şeyi yapmaz ki bu işi yapanın Mossad'ın güdümündeki abdestli çeteler olduğu ortadadır.

Saddam'ın Kuveyt'i işgali misali ABD'nin gazına gelip Suriye çukuruna düşen Tayyip Erdoğan Türk kamuoyunu etkilemek için Suriye müdahalesini tıpkı Bosna gibi Müslümanların kurtarılması gibi sunuyor, lakin Beşar Esad ile etrafında kenetlenen Suriye halkı kafir değil kahir çoğunluğu Müslüman.

Dolayısı ile Suriye'ye müdahale, büyük bir Müslüman katliamı demek ki bunun vebali büyük ölçüde AKP'de olacak.

Suriye olayının bir kere daha tescil ettiği en temel hakikat siyasal İslamın nerelerden beslendiği ve kimlere hizmet ettiğidir.

Suriye'ye müdahale koalisyonunda Tayyip Erdoğanların, F Tipi Cemaatın, İhvan-ı Müsliminin ve El Kaide'nin ABD, İsrail, İngiltere ve Fransa ile beraber iş tutmaları yani kolkola olmaları bunun en somut vesikasıdır.

Evet emperyalizm tıpkı dün Şerif Hüseyinlerle Lawrence'leri piyasaya sürüp sonuç aldığı gibi bugün de benzerleri ile yola devam ediyor.

Maalesef abdestli mücahitler boyunlarında haç, ellerinde siyon sancağı güya İslam adına İslama ihanet kusuyorlar.

Baykal Sarıgül'ü niye istemiyor?

Pek çoklarının bildiği ama dillendiremediklerini biz açık açık yazalım.

Evet, Deniz Baykal Mustafa Sarıgöl'ün CHP'nin İstanbul Büyük Şehir adayı olmasını ve hatta CHP'ye gelmesine bile karşı!

Niye mi?

Deniz Bey, Sarıgül gelirse CHP'de yeniden genel başkanlığa dönme projesinin yatacağını ve hatta siyasi hayatının biteceğini düşünüyor da ondan!

Sakın Deniz Bey'in öyle bir projesi ya da hedefi mi var demeyin, var ve şartlar olgunlaşsın, bekleyişinde yani CHP örgütünün kendini göreve çağıracağı ortamın oluşmasını bekliyor ki zamanlaması mahalli seçimin hemen sonrasıdır.

Hayır, bu komplo teorisi değil, zira şayet böyle bir beklentisi olmasaydı bildiğimiz Deniz Baykal bugünkü dehşet Türkiye tablosunda bu kadar suskunluk içinde olmazdı.

Bir başka şey; Baykal haklı olarak siyasete kasetle alaşağı edilen biri olarak nokta koymak istemiyor ki bu anlaşılabilir bir şeydir.

Peki Kılıçdaroğlu'nun tutumu mu?

Kemal Bey, İstanbul'a aday yapılırsa genel başkanlığını tehdit edeceğini bildiği Sangül'ün adaylığına çok sıcak değil lakin Koç-Doğan konsorsiyumuna hayır diyemiyor ve Baykal'ı ileri sürüyor.

Sonuç:

Sarıgül CHP zirvelerinde istenmiyor ancak anketler tam tersini söylüyor.

Dilipak'ın utanmazlığı!

Güya İslamcı ama ABD ile İsrail'in Suriye'de ne işi var diyemiyor!

Türkiye'nin kıçına sokulan Füze Kalkanını eleştiremiyor!

Irak'ta Haçlıların ırzına geçtiği onbinlerce mümine hanımın feryatlarını yazamıyor!

Yaptığı şey AKP'yi din gibi sunup Ergenekon benzeri yeni bir tertibin senaristliği!

Vay efendim Cindoruk'lar Zekeriya Beyazlar, Yaşar Okuyanlar ve Aydınlık Camiası hükümete yeni bir komplo kuruyormuş!

Vay efendim Eylül'de isyan için büyük hazırlıklar yapılıyormuş!

Milli olmayan Milli Merkez'in oluşturulması bunun içinmiş!

Sen nasıl bir adamsın be Dilipak?

Kul hakkını paspas yapmanı geçtim Allah'tan korkmaz mısın?

Hangi delil ile insanları karalayıp hedefe oturtuyorsun!

Böylelerinin gazeteci ve aydın diye sunulması ne büyük bir bühtandır!

Gasp-Mescit-Vergi

Yer: İstanbul Esenyurt Kıraç Beldesi

AKP'li Belediye tapulu bir arsaya bedel ödemeksizin el koyup mescit inşa ediyor.

Tapu sahipleri Kadastro ve Belediye'ye gidip durumu tahkik ediyor.

Kadastro tapu artık geçersiz diyor.

Belediye ise tapu sahibine sizin arsanıza gayri resmi olarak el koyduk ve karşılığında size bir şeyler ayarlayacağız dedi ama aylardır hiçbir gelişme yok.

Derken arsası Belediye tarafından elinden alınana bir tebligat:

Vergi dairesinden gasp edilen arsanın vergisini ödeyin.

Evet şaka yapmıyorum, tapun iptal oldu, arazini aldık ve orayı mescit yaptık denen vatandaştan şimdi o arsanın vergisi isteniyor.

Anlamakta zorlanıyorum bir Belediye gayrı resmi olarak el koydum nasıl der burası Zimbabwe mi?

Pardon Zimbabwe'ye haksızlık etmeyelim orada bile böyle ilkellikler olmuyor!

 


a45UyF587661-201307301451-10
^^^^^ - vvvvv
 

zaryop:jaro

Ad patres
Eskilerin yanina
(Ad patres'e gondermek: oldurmek)

Latince Atasozleri
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com

Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder