Mal aynı maldır....(O.P.) "Yalnız Müslüman ve insan. Olarak kalmak üzere, Türklükten, Şeref ve izzetimle istifa. Ediyorum Allah'ın huzurunda!.. … Tövbe yarabbi tövbe Türklüğüme. Beni Türk milletinden addetme." Mustafa Sabri. - - - - - - - - "Ne mutlu Türküm diyene sözünü dağlara taşlara yazdılar. Bu ilkelliktir ve aşılacaktır" Cumhurbaşkanı Abdullah Gül. |
Haberiniz var mı?
Doğrusunu bir vakıf 11 madde altında yazmış.
Bir sürü uzun laf, boş lakırdı.
Biz bütün hesabın altına bir çizgi çekelim ve net sonucu söyleyelim.
Aşağıda bir sürü laf söyleyeceğiz.
Ne diyorsak, bu Hizmet Hareketi denilen Fitnebaz Cemaatin yarattığı sonuçlara bakarak diyeceğiz.
Bütün bu lafların referanslarını ve dayandığı bağlantıları günümüz küresel basınından rahatça kendiniz de bulabilirsiniz.
Açın bakın işbirlikçi basın da bile artık gerçek ortaya dökülmüştür.
Hizmet hareketi denilen hareket iyiniyetli kişilerin alet edildiği, iyi başlamış ama yolundan çıkmış bir harekettir.
İşbirlikçidir.
ABD'li oligarkların menfaatlerine alet olmuştur.
Masonlar gibi, yapılanması gizlidir.
Organik şemasını çizmek zordur.
Yine masonlar gibi üyeleri, gündemi, ajandası, programı gizlidir.
Esasen Fitnembaz Hoca gizlilik, takkiye, inkar konusunda vaazlar vermiştir.
Youtube bunlarla dolup taşmaktadır.
Fitnebaz Cemaatin en iyi pazarlanan yönü, yani eğitim konusundaki hizmetleri de arızalıdır.
Verdikleri eğitim çağdaş değildir.
Taş devri efsaneleri etrafında şekillenmiştir.
Gerçeklerden değil, safsata ve hayallerden beslendiği için de zararlıdır.
Bakanın dediği gibi ara eleman yaratmaktan başka bir işe yaramaz.
Hayal, safsata, yalan ve yanlış asla huzur, mutluluk, refah, güç, kudret yaratmaz.
Tam tersine alet olmaya hazır, kandırılmaya meyyal, aciz nesiller yaratır.
Müslüman aleminin ortak payandası aciz olmasıdır.
Kendini savunamayacak derecede aciz olmasıdır.
Fitnebaz Cemaat ise bunu bir ileri seviyeye taşımakla görevlidir.
Şimdiye kadar hayli de başarılı olmuştur.
Türk miletinin var olan umutlarını da yok etmiştir.
Cemaatin millet çizdiği yol, gösterdiği ufuk vesayet altında yaşamayı kabul eden, ikinci sınıf bir millet olmaktır.
Aslında bir millet olmak dahi söz konusu değildir, ortak idealleri olmayan kalabalıklar söz konusudur.
Önümüzde gündemi Sünni/Nurcu şeriat rejimine dönüştürülmekte olan adı bile Türk olayan, bir Anadolu Federe Cumhuriyeti bakışı vardır.
Bunun net sonucu ise içsavaş, bölünme, müdahale, işgaller, kan ve gözyaşıdır.
Saygılar.
Oraj POYRAZ.
--------------
On 21.08.2013 20:39, Ilhan Sahin wrote:
Biraz sağduyu lütfen…- Faruk Arslan
Yaklaşık iki yıldır AK Parti camiasında Hizmet Hareketi ile ilgili olarak karalama ve yanlış bilgiye dayalı yönlendirme kampanyaları dikkat çekiyordu. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, 11 madde altında topladığı asılsız iddialara ayağı yere sağlam basan oturaklı bir deklerasyon yayınladı. Bu atağın hemen ardından karşıt atak gecikmedi ve 7 madde halinde toplanan iddialara alaycı ve kinayeli bir üslupla savunma yapıldı. AK Parti ve Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan hakkında kamuoyunu yanıltma ve yıpratma ihtimali bulunan bazı düşüncelere yönelik savunanlar.wordpress.com'dayayımlanan ve sosyal medyada paylaşılan 'Savunanlar' imzalı açıklama parti kimliği taşımadı, 'bir grup seçmen' olarak güya cevap verildi. İki açıklama arasındaki seviye farkı hemen fark ediliyor. Camianın eli temiz, AK Parti ise yalpalıyor. Yurt dışından çekişmeyi kuşbakışı takip edenler, bunu bir güç savaşı olarak algılıyor.
Gömleğini en üstten yanlış iliklersen ucube bir görüntü ortaya çıkar. Bu nedenle ilk düğmeyi doğru ilikleyelim ve bir gerçeği tesbit edelim. Camia güçlü bir sivil toplum aktörü, demokrasilerin olmazsa olmazı çok kültürlü bir yapı. İktidarları denetleyen muhalefet etkisiz kalınca medya ve sivil toplum örgütlerinin eleştiri ve uyarıları önplana çıkar. Aksi halde iktidarın nimetlerini paylaşmak istemeyen hükümetler hoyratlaşır. Güç zehirlenmesi yaşayan AK Parti, dar Milli Görüş gömleğine dönmeye kalkışınca öfke birikmesi meydana getirdi. Bu öfke Gezi olaylarında AK parti'yi devirmeyi kafasına koymuş yerli baronlarımızın desteği ve uluslararası bir komplo ile birleşerek fena patladı. Eğer Mısır olayları Gezi'den önce olsaydı, artık ülkemizde darbe olmaz diyenleri ters köşeye yatıracaklardı.
Danışmanlar tarafından kaleme alındığı açık AK Parti'nin bir grup seçmen açıklaması üzerinden giderek 'biraz sağduyu lütfen' diyelim.
1. İddia: 'Başbakan yanlış bilgilendiriliyor, Başbakan'ı dolduruşa getiriyorlar'
Elbette Başbakan Erdoğan bir kutunun içinde yaşamıyor ve sadece birkaç kişiden bilgi almıyor. Başbakan pozisyonu gereği sahip olduğu istihbarat ağının dışında, medyayı yakından takip eden, sivil toplum kuruluşlarıyla, cemaatlerle, toplumun her kesiminden insanlarla sürekli temas halinde olan ve ülkenin her karışında milletle irtibatını canlı tutan bir lider. Bu konuda hemfikiriz. Cemaatler arasında denge politikası izleyen başbakanımıza pek çok kanaat önderi, tarikat ve en başta Fethullah Gülen Hocaefendi dua ediyor ve dua ettiriyor. Yanlış bilgilendirme ve dolduruşa getirme iddiası başbakanımıza hakaret olarak algılanmış savunmada.
Burada bir soru soralım: Başbakan neden camia ile direk bağlantıyı sağlayan bir başdanışmanı yanında bulundurmuyor, iletişim kazalarını, kopukluklarını önleme yoluna gitmiyor. Bunun yerine cemaata ihanet etmiş, hain damgası yemiş birine veya birilerine danışman ve muhbir olarak güveniyor.Oysa İlhan İşbilen ve Muhammed Çetin gibi iki değerli insanı AK parti milletvekili yaptı. Diplomat ve bürokrat kişiliği bulunan İlhan bey ve akademisyen kimliği bulunan Muhammed hocamız sorunları aşmaya yeterliydi. Üçüncü şahısların ulaklığına ihtiyaç yoktur. Eğer bu isimler kafi değilse Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı yetkin bir isim. Bu 3 şahıs hiç dolduruşa getirmeden başbakanı doğru bilgilendirebilecek isimler. Ancak danıştığınız insanların görüşlerini kulakardı ederseniz, arıza ortaya çıkar.
2. İddia: 'Başbakan kimseyi dinlemiyor, bildiğini okuyor'
Camia asla "Başbakan hep bizi dinlesin, sürekli bizim dediklerimiz olsun" demek istemiyor ve istemezde. Elbette başbakan herkesi dinleyecek ve doğru olana karar verecektir. Devletin hikmeti maslahatından sual etmeyen Gülen Hocaefendi, sürekli makam mansıp, dünya peşinde koşmayın diye öğütleyen oldukça mütevazi bir lider. Çok sabırlı ve haddini bilen bir kalp sultanı. Elbette Başbakanın kitap, gazete ve devlet birimlerinden gelen raporları okumadığı, sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen danışmanları ile istişare ederek kritik kararlar aldığına inanmıyoruz ve inanmak istemiyoruz. İslami anlayışta istişaresiz karar alınmaz, cumhurun görüşü esastır ve İslami düşünce ve yaşantısından kuşku duyulmayan başbakanımızın bir Haccacı Zalim olmayacağını biliyoruz. Belkide Başbakanımızda bir Hz. Ömer, bir Hz. Ömer Bin Abdülaziz veya bir Harun Reşit kumaşı gördüğümüz için yanında bir Behlül Dana, bir Muaz bin Cebel bir Hz. Ali bulundurmasını arzu ediyoruz.
3. İddia: 'Başbakan eleştiriye kapalı'
Bir sivil toplum örgütü, bir cemaat, iktidarın yanlış yaptığını düşünebilir ve yanlış yapıldığını düşündüğü noktalarda iktidarı eleştirebilir ama dayatmaz diyor savunmacı dostlar. Bu konuda da hemfikiriz. Dinde tebliğde öğüt vardır, ısrar ve zorlama yoktur. Allah (c.c) Kur'an'da peygamberimize bile 'kendini neden parçalıyorsun, yıpratıyorsun, kalpler Allah'ın elindedir, küfür içinde olanları ve zalimlerin kalbini elimde tutar, evirir, çeviririm' demiyor mu? Zalim olan müslüman olduğu halde vefasızlık ve haksızlık yaparsa kalpleri elinde bulunduran Allah'ın gayretullahına dokunur. Mühlet verir ama ihmal etmez.Hz. Ömer, 'eğilirsem beni kim düzeltecek' diye sorduğunda kılıcı ile ayağa fırlayan fakir Ashabı Suffa delikanlısının alnından öpmüştü. Eleştiriye açık olmayan, tahammül edemeyen müslüman liderlerin ömrü kısa olmuştur ve geride yaptıkları onca hizmete rağmen hep zalimlik yönleri ile tarihte anılmışlardır. Eğitim hizmetlerinin önünün açılmasından başka bir talepte bulunmayan dostlarınızın dosyası üç senedir başbakanlıkta imza atılmadan bekletiliyorsa bunda bir bit yeniği, bir hinoğlu hin aramak en saf olan müslümanın bile aklına gelir. Tamam hüsni zan müslümanın azığı ama nereye kadar? Bir yanda 'dershaneleri kapatıp talep olmadığı halde özel okullara çevireceğim' diye salvo yapacaksınız, öte yanda okul açmak için ceplerinden para harcayan, kapı kapı dolaşıp bağış toplayarak vatan evladının elinden tutan insanların önünü, 'fazla büyüdüler, yollarını keselim, başka cemaatleri büyütelim' diye denge politikaları izleyecekseniz ve bunun adıda adalet olacak, öyle mi? Eleştirim biraz sert ve müşahhas bir örnek ile oldu, inşallah tahammül edersiniz…
4. İddia: 'Cemaat haksız yere eleştiriliyor, birtakım haksız ithamlara maruz kalıyor
Güya camianın keskinleşen haksız eleştirilerinden rahatsız olan AK Parti seçmeni %50′nin çoğunluğunu oluşturduğu halde, cemaat kadar geniş temsil imkanı bulamıyor. El insaf! Medya organlarına bakın, kaç tanesi AK Parti'ye güzelleme yazıyor, kaç tanesi muhalefet yapıyor. İsim isim vermeme gerek yok, zaten bu durum köylü memet ağanın bile bildiği bir realite. Yeni Şafak gazetesinden kaç tane köşe yazarı mesleği bırakmak zorunda kaldı veya sürüldü? Daha kartel medyasından kapı önüne konanları saymıyorum. Elbette bu gazetecilerin ve yazarların bir kısmı psikolojik savaş yapıyordu ve derin devletin kirli eliydi. Tabii ki, insanların arasına, hiç akıllarına gelmeyen birtakım fitneler sokan ve bunu sistematik şekilde yayarak kitleleri kutuplaştırmayı amaç edinen birtakım zavallı kişilerin oyununa gelinmemeli, herkes önce kendisini yoklamalıdır. Lakin hükümetin yanlış politikalarını yürekten ve bilgiye dayalı eleştiren gazeteci ve yazarlarda ne zaman ekmeğim elimden alınacak ve bir telefonla kapı önüne konacağım endişesi de taşımamalıdır. Farklı görüşlerin yansıtılmadığı, tekdüze medya Sovyetler Birliği ve diktatörlükle idare edilen 3. sınıf ülkelerde vardır. Ülkemizde artık sır diye bir şey kalmadı, eğer bir gazeteci ve yazar çakma yazılar yazıyor, çarpıtıyor veya provakosyon yapıyorsa ortaya hemen çıkıyor. Haksız itham ve eleştiri varsa elinizde devletin tüm gücü var, çıkın açıklama yapın. Farklı düşünüyor diye baskı altına alınan her fikir ülkemizi çoraklaştırır.
5. İddia: 'AK Parti cemaate karşı 28 Şubat benzeri bir operasyon yürütüyor'
Savunma şu: Askeri vesayet rejimini, siyasi alanı şekillendirmeye çalışan kirli elleri, siyasetin üzerine kara bulut gibi çökmüş birtakım sermaye gruplarını vs. daha yeni yeni iktidar alanının dışına çıkarmışken, başka bir grubun kalkıp (iyi niyetle dahi olsa) başka bir vesayet rejimi oluşturmak istemesi bu ülkenin geleceğini tehdit eder, bu milletin emeklerini ziyan eder.
Yaklaşık iki aydır Türkiye'deyim. Kaymakam, polis, müftü, bürokrattan asker ve üst düzey AK parti yöneticisine kadar onlarca kişiyi dinledim, pek çoğu ya eski arkadaşım veya arkadaşımın arkadaşı. Hepsi, 28 Şubat benzeri bir fişlemeden, baskı rejiminden ve kadrolaşmadan bahsediyor. Tedbir yapıp gerçek kimlik ve kişiliklerini gizlemek zorunda kalan bu dört dörtlük müslüman kardeşlerimin haline acıdım. Eskiden Ergenekoncular, askeri vesayeti yöneten derin devletin elemanları kendilerini bilmesin diye tiyatro oynarlardı. Şimdi ise aynı önlemleri AK Parti'nin akıl ve mantıktan uzak tasarrufuna karşı yapıyorlar. Sürgünler, kızak görevler, tenzili rütbeler gırla gidiyor. Ülkede darbe olsaydı bundan daha kötüsü olamazdı diyenlere rastladım. İsim vererek bu kardeşlerimizi ateşe atmak istemem, ama tablo bu maalesef. Belli dindarlara karşı kıyım yapıldığını inkar eden savunmacılar samimi değiller ve gerçekleri saptırıyorlar. Şahsen AK Parti'nin bu kadar saçmalığa imza atmasını beklemezdim. 2014 ve 2015′de üç seçim var, bir oyun dahi önem kazandığı bir maratonda bu kadar fazla küskünün varlığı beni ürküttü. Bunu cemaat istediği adamları yerleştiremiyor diye algılamak ayrı bir paradoks. Son on yıldır omuz omuza çalıştığın insanlara dirsek gösterenler güven bunalımı doğurmuş. Milli Görüş geçmişi olsunda taştan olsun diyen bir zihniyet geri dönmüş. Elbette camia içindede yüzde onluk bir kesim çıkarları peşinde koşuyor olabilir, AK Parti'de de böyle bir kesimin varlığı inkar edilemez. Yüzde 90′lık kesim bir kenara konmuş, yüzde onluk menfaatperesler dalaşıyor. Bozacı ile şıracılar makam, para kavgası ediyor, tabanı aynı olan iki kesim güven krizi yaşıyor. Bu kavganın kazananı olmaz, ülke kaybeder.
6. İddia: 'Hükümetin içine sızmış ajanlar var'
Savunmacıların şu argümanlarında aslında cevapta var: Hiçbir kaydı olmayan, her isteyenin mensup olabildiği, herkesle iletişime geçen ve belki de Türkiye'nin en büyük ekonomik ağlarından birisini oluşturan bir cemaatin ve cemaatin karar merciilerinin içine nasıl hiçbir sızma olmadığını, nasıl bu kadar ekonomik-siyasi-sosyal ilişkilere rağmen tertemiz kalabildiğini, buna karşılık Başbakan'ın en yakınına giren, hatta Başbakan'ın 'kardeşim' dediği kişilerin nasıl sızdırılmış olduklarını açıklamaları gerekmektedir.
Halk tabanında karşılıklı olarak asılsız suçlamalar yapıldığının farkındayım. Hükümetin şu adamı İran ajanı, şu adamı MOSSAD, şu adamı CIA, şuda Almanlara çalışıyor deniyor ama ispatı yok bunların. Benzer yakıştırma camia taraftarı için yapılıyor, 'neden Gülen ABD'nin esaretinde yaşıyor, Türkiye'ye dönemiyor?' diye sesli olarak dillendiriliyor. Gülen'in milletinin bekasını düşünen hassasiyeti anlaşılamıyor, birde iftira atılıyor. Şahsen MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın İran'a çalıştığı ve MOSSAD tarafından sevilmediği iddiaları beni güldürüyor. ABD derin devleti İrancı birinin MİT'İn başına geçmesine izin verir mi? Beşir Atalay içinde benzer iddialar duydum. İbrahim Kalın gibi bu ülkenin yetiştirdiği en mümtaz, dindar, entelektüel ve vatan haini olması mümkün olmayan eski arkadaşıma dahi ' İran ajanı' diyen bir esnafı susturdum. Şirazeden çıkmış yaftalamalarla bir yere varılamaz. İnsaf yahu! İki tarafta bu konuda haksız ithamlar içinde ve çok üzülüyorum.
7. İddia: 'AK Parti gider, cemaat kalır'
Savunmacıların şu savunmasına katılıyorum: "O gider biz kalırız" ya da "Onlar zaten gidecekler, biz sonrası için plan yapalım" tarzı söylemler mutlak gerçeği yansıtmamakla birlikte, oldukça lüzumsuz söylemlerdir.
Her partinin bir ömrü vardır, aynen insan ömrü gibi. Kalp sultanları ise gönüllerde yaşar, asırlar geçse bile hizmetleri devam eder. Elmalarla armutları birbirine karıştırmamak lazım. Eğer camia parti kurarsa, kredisini tüketmekle kalmaz, kendi kendisi ile çelişir. Hiç bir partiye AK Parti'ye verdiği destek kadar destek vermediği doğrudur. 2010 referandumu ve 2011 seçiminde AK Parti'den daha fazla çalıştıkları ve AK Partiyi tek başına iktidar yaptıkları da yadsınamaz. Camia üyesi bir bayan görevli kapı kapı dolaştıklarını, halbuki başka erkeklerle değil el sıkışmak hayatı boyunca aynı odada bile bulunmadığını söylemiş ve yaptıkları fedakarlığı anlatmıştı. Dolayısıyla hizmetlerin önünün açılması konusunda beklenti içinde olması normaldi. Hayal kırıklığı yaşanması, özellikle MİT'teki dağıtılamayan Ergenekon'un ve TUSHAD'ın planlamasıyla çıkartılan 7 Şubat krizi ile AK Partiden beklentilerinden uzak kalmasından kaynaklanıyor. Kürt sorunun çözümünde oluşan şüphelerle ' Büyük Kürdistan'ı AK Parti'ye kurdurup, eyalet sistemine geçip, ülkemizi çok uluslu Yahudi şirketlerine, sermayesine peşkeş çekecekler' endişesi birleşiyor.
Camianın diyet peşinde olduğu algısı oluşturmak ilişkilere zarar veriyor. Ancak ters giden bir takım gelişmeler her gün yaşanıyor. Henüz 11 Ağustos'ta Milli Eğitim Bakanlığı yayınladığı yeni yönetmelikle Sağlık Meslek Liseleri açmak isteyenlere resmen 'açmayın' mesajı gönderdi, açanları ve talabe alanları geçmiş bir seneye dönük mağdur etti. Ülke çapında bu tür meslek liselerine yönelmek isteyen camianın önü kesildi. Bir yanda özel dershaneleri kapatacağım diye dayatma yap, bir yanda 28 Şubat'ta İmam Hatiplerle birlikte iflas eden meslek liselerini diriltmeye çalışan camiayı durdur. Samimiyet yok. Dershanelerde çalışan öğretmenler ne olacak tartışması bir yana dershanelerin yüzde 55′i özel okula geçebilir diye raporlar hazırlatan, yüzde 45′inin ne olacağını bilmeyen, eğitim ve ahlak durumu berbat devlet liselerinde nasıl yeniden yapılandırma yapacağını planlayamayan Milli Eğitim Bakanlığı'nda işler arapsaçına dönmüş durumda.
Şahsi görüşüm, camia ile AK Parti'nin ortak payda ve müştereklerinin kavga etmeyi önleyecek dinamikleri içinde barındırdığını söylüyor. Önümüzdeki iki yıllık süreçte yanlış bilgilendirme, dayatma ve cezalandırmaların en aza ineceğini umuyorum. Bunun sağlanması için başbakanın hergün istişare yaptığı başdanışmanları içinde camianın tam yetki verdiği bir ismi resmen bulundurması gerekiyor. Bir yerde sürgün edilen bir memur veya hak ettiği halde imzalanmayan bir karar varsa başdanışman anında müdahale ederek bu tür yol kazalarını önleyebilir. Böylece iki büyük camia arasında ayrışma yaşanmaz, saçmalıklar biter, fısıltı gazetesinde dalga dalga yayılan, medyada boy gösteren bel altından vurmaların önüne geçilmiş olur.
Biraz sağduyu lütfen…
http://www.farukarslan.com/yazilarim/gazetecilik-makalem/biraz-sagduyu-lutfen/
"Biraz sağduyu lütfen…" makalesine 9 ayrı yorum yapılmış
__._,_.___
__,_._,___
--
. . . . . .
Senelerce senelerce evveldi
Bir deniz ulkesinde
Yasayan bir kiz vardi bileceksiniz
Ismi; Annabel Lee
Hic birsey dusunmezdi sevilmekten
Sevmekten baska beni
O cocuk ben cocuk, memleketimiz
O deniz ulkesiydi
Sevdali degil karasevdaliydik
Ben ve Annabel Lee
Goklerde ucan melekler
Kiskanirlardi bizi
Bir gun iste bu yuzden goze geldi
O deniz ulkesinde
usudu bir ruzgarindan bulutun
Guzelim Annabel Lee
Goturduler el ustunde
Koyup gittiler beni
Mezari oradadir simdi
O deniz ulkesinde
Biz daha bahtiyardik meleklerden
Onlar kiskanirdi bizi
Evet! Bu yuzden 'sahidimdir herkes ve deniz ulkesi'
Bir gece ruzgarindan bulutun
usudu gitti Annabel Lee
Sevdadan yana kim olursa olsun
Yasca basca ileri
Gecemezlerdi bizi
Ne yedi kat goklerdeki melekler
Ne deniz dibi cinleri
Hic biri ayiramaz beni senden
Guzelim Annabel Lee
Ay gelir isir, hayalin erisir
Guzelim Annabel Lee
Orda gecelerim, uzanir beklerim
Sevgilim sevgilim hayatim gelinim
O azgin sahildeki
Yattigin yerde seni...
Ceviri: Melih Cevdet Anday
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
zaryop:jaro
ANNABEL LEE. . . . . .
Senelerce senelerce evveldi
Bir deniz ulkesinde
Yasayan bir kiz vardi bileceksiniz
Ismi; Annabel Lee
Hic birsey dusunmezdi sevilmekten
Sevmekten baska beni
O cocuk ben cocuk, memleketimiz
O deniz ulkesiydi
Sevdali degil karasevdaliydik
Ben ve Annabel Lee
Goklerde ucan melekler
Kiskanirlardi bizi
Bir gun iste bu yuzden goze geldi
O deniz ulkesinde
usudu bir ruzgarindan bulutun
Guzelim Annabel Lee
Goturduler el ustunde
Koyup gittiler beni
Mezari oradadir simdi
O deniz ulkesinde
Biz daha bahtiyardik meleklerden
Onlar kiskanirdi bizi
Evet! Bu yuzden 'sahidimdir herkes ve deniz ulkesi'
Bir gece ruzgarindan bulutun
usudu gitti Annabel Lee
Sevdadan yana kim olursa olsun
Yasca basca ileri
Gecemezlerdi bizi
Ne yedi kat goklerdeki melekler
Ne deniz dibi cinleri
Hic biri ayiramaz beni senden
Guzelim Annabel Lee
Ay gelir isir, hayalin erisir
Guzelim Annabel Lee
Orda gecelerim, uzanir beklerim
Sevgilim sevgilim hayatim gelinim
O azgin sahildeki
Yattigin yerde seni...
Ceviri: Melih Cevdet Anday
Kurmus oldugum gruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur: Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com | Ayrilmak isterseniz de : Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com | Grup Sayfamız : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ | Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz. http://orajpoyraz.blogspot. |
________________________________________________________
Fakat iş yamalı bir hırka giymekle olmamaktadır.Her türlü görünür süslerden arınması gereklidir…
Berber dervişin saçlarını kazımaya baslar. Derviş aynadan durumu izlemektedir. Basının bir kısmı tamamen kazınmıştır.
Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atar ve şaklabanlık yaparak:
diye kükrer.
Ölmüştür.
Berber ise şaşkındır.
Bir bu kötü manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî sorar:
Hatta hakkımı da helal etmiştim…
Gel gör ki kabağın bir sahibi var.
"O" gücenmiş olmalı!..
Bu ne perhiz bu ne lahana tursusu demezler mi?