6 Nisan 2014 Pazar

Yaşar Nuri Öztürk düşünce, araştırma, öğrenme tembelleri için derlemiş...


"AKIL", "BİLİM" VE "ALDATMA / ALDATILMA" ÜZERİNE, YAŞAR NURİ ÖZTÜRK'ÜN BİRBİRİYLE İLİNTİLİ ESKİ TARİHLİ BU ÜÇ YAZISINI, GÜNÜMÜZÜN SOSYAL VE SİYASİ ORTAMINDA DEĞERLENDİRİLEBİLMESİ UMUDUYLA DİKKATLERİNİZE SUNUYORUM.
M.Kemal Adal

1.Akıl ve İşletilen Akıl

Yaşar Nuri ÖZTÜRK

Akıl sözcüğü malum.
Kur'an, akıl sözcüğünden türetilen takkul fiilini defalarca kullanır ve insanoğlunu, taakkule çağırır.

Takkul, aklı işletmek, akletmek, akıl yoluyla bilip anlamak, aklın verilerini esas almak gibi anlamlar taşıyor.

Ne ilginçtir, Kur'an taakkul tâbirini defalarca kullandığı halde akıl kelimesini hiç kullanmaz.

Bu demektir ki, Kur'an, cevher olarak aklın varlığını yeterli görmüyor; o hepimizde var.
Kur'an'ın istediği, aklın işlevsel olması veya işlevsel akıl.

Kur'an, aklın çıplak mülkiyetini yeterli görmüyor, aklın intifa (kullanım) hakkını esas alıyor.

Aklın çıplak mülkiyetine sahip olmanız 'akıllı adam' olmanız için yeterli değildir.

Önemli olan şu:

Sahip olduğunuz akıl, işletilen akıl mı, bloke edilmiş, üstüne oturulmuş, şunun bunun vesayetine terk edilmiş akıl mı?
Bunu soruyor ve nihayet şunu ilkeleştiriyor Kur'an:

"Allah, aklını işletmeyenler üzerine pislik atar" (Yunus suresi, 100)

Taakkul yoksa insan, görüntüyle insan, hakikatte hayvandır.
(Furkan, 44)

Peygamberliğin bitişinin bir anlamı da artık aklın sınırsız kullanım döneminin açıldığıdır.

Kur'an, aklın işletilmesine, kullanımına hiçbir sınır koymamıştır.

GAZALÎ'NİN VURDUĞU DARBE

İslam'ın mistik düşünce sistemlerine, özellikle 'tasavvufun bir yozlaştırılması olan tarikatlar' bünyesine Ebu Hâmid el-Gazalî (ölm.
505/1111) tarafından sokulan,
"Akıl, vahiy ve aşkla sınırlıdır" yolundaki kabul Kur'an'la asla bağdaşmaz.

Gazalî, felsefeyi dine mahkûm hale getirerek, İslam düşüncesinin kaderini kararttı; İslam'a da insanlığa da büyük kötülük etti.

Fransız filozofu Descartes (ölm.1650) ise felsefeyi dinin uydusu olmaktan çıkararak, başka bir deyişle aklı kilisenin 'vahiy adına' (!) vurduğu prangadan kurtararak insanlığın yükselişi yolunda müthiş bir adım attı.

Ne yazık ki, İslam dünyası hâlâ Gazalî rotasında gidiyor.
Bu yanlış rota, büyük Atatürk tarafından gerçek yönüne çevrildi ama İslam dünyası Atatürk'e sırt dönerek rotadan yararlanma imkânını kendi eliyle yok etti.

Kur'an'a göre, vahyin ilk görünümü, ilk ürünü akıldır.
İlk ve esas peygamber de akıldır.

Kur'an dilinin aşılmamış ustası Isfahanlı Râgıb (ölm.
502/1108) diyor ki,
"ilk peygamber, içsel peygamber akıldır.
Önce o devreye sokulmalıdır ki, dışsal peygamberler, bizim bildiğimiz peygamberler işe yarasın.
Akıl komutan olmalıdır ki, vahyin diğer ürünleri sonuç versin"

İSLAM DÜNYASININ BAŞ DÜŞMANI

Akla bakışı bu olan Kur'ansal fikir mirasından şu önümüzde duran İslam dünyasının yeterince nasipli bulunduğunu söylemek mümkün mü?
Asla!
O halde, İslam dünyasının en büyük belası, ondaki akıl düşmanlığı değil de ne?

İslam dünyası denen âlemin en büyük düşmanı bizzat kendisi...

Akıl düşmanı dinci söylem tarafından şeytanî bir morfin gibi tekrarlanan, "Aklın din ve sünnetle sınırlanması esastır" sloganı veya bugünlerde bazı hurafe hamallarının icat ettikleri 'İslamcı akıl' deyimi Kur'an dışı bir bühtandır.
Emperyalizmin has ajanı oryantalistlerin siyaset dincisi çevrelere yutturdukları bir haçlı zehiridir.

Aklın gayri İslamîsi de mi var, behey sersem!
Allah'ın elinden gayri İslamî şey çıkar mı?

Kur'an'a göre, taakkulun ayrılmaz ikizi bilimdir.
(Ankebût suresi, 43) Onu da bir sonraki yazımızda ele alacağız.

11-03-2012 11:23

http://www.sanalbasin.com/goster/23864/?href=http://www.yurtgazetesi.com.tr.


2.İşletilen Aklın Meyvesi: Bilim

Yaşar Nuri ÖZTÜRK

Emperyalizm morfiniyle uyuşturulanlar aklı mahkûm ettikten sonra, bilimin katline giriştiler.

Şimdilerde, ABD ve AB'de bir yığın sözde 'İslamcı akademisyen', daha doğrusu 'oryantalist beslemesi aydın' 'bilimin İslamîleştirilmesi' söylemini yaygınlaştırmaktalar.

Şu aldanışa, şu zavallılığa bakın!
Birileri bilim üretecek, bunlar da onu 'İslamîleştirecek'...

Bu emperyalizm hizmetkârları‚ İslamî akıl'dan da dem vuruyorlar.
Aklı işleten başkaları, İslamî akıldan söz eden bunlar...

Evrensel aklın içi boşmuş; akıl İslamî akıl olmalıymış...
Peki, neden bu içi boş aklı kullanmayı size öneren emperyalist kodamanlar bunu kendileri kullanmıyor?

Sizi kendilerinden çok mu düşünüyorlar dersiniz?

Kur'an'da, Peygamber öğretisinde, akıl ve bilimin İslamî ve gayri İslamî türlerinden bahis var mı ?
Böyle bir ayrım var mı ?

Bırakın böyle bir ayrımı, böyle bir ima var mı?
Hayır !
Ama akılla bir türlü barışamamış olan hurafe hamalları, bir yolunu bulup aklı kötürümleştiriyorlar…

Son geveledikleri hezeyan, işte, bu İslamî akıl bühtanı…

Hal bu iken, İslam dünyasında uyanış koca bir hayal olmaz da ne olur?

AKIL PRANGALANINCA…

Özetleyelim: İslam dünyasında akıl sekiz yüzyıldan beri prangalandı.

Bunun sonucu bilimin çöküşü oldu.
Akıl işletilmediği için bilimsel üretim durdu.
Bilimin onur burcuna, tarikatçılığın 'keramet' safsataları oturtuldu.
Sonuç elbette ki, sadece hezimet olabilirdi.
Ve aynen öyle oldu.
Daha doğrusu Kur'an'ın dediği gibi oldu:

"İlimden nasipsizlerin kalpleri üzerine Allah işte böyle mühür basıyor" (Rum suresi, 59)

Hal böyle olunca, 'ilhamî bilgi' veya 'kalp gözüyle elde edilen bilgi' nasıl ve nereden elde edilecektir.
Mühürlenmiş kalbin ilham ve irfan üretmesi mümkün müdür.

İLİMSİZ DİN HİÇBİR İŞE YARAMAZ

Kur'an'ın mucize devrimlerinden biri de şudur: Kur'an, ilim ve tabiat üstü bir gerçek olan vahyi bile, özellikle yeryüzüne indiği andan itibaren 'ilim' diye nitelemekte ve böylece, vahyin yeryüzüne inişinden itibaren ondan yararlanmak isteyenlerin bunu ancak ilim sayesinde gerçekleştirebileceklerine dikkat çekmektedir.
Kur'an o esrarlı üslûbuyla bu gerçeği şöyle ifadeye koyuyor:

"Eğer sen, ilimden nasibin sana geldikten sonra onların boş ve iğreti arzularına uyarsan, işte o zaman, kesinlikle zalimlerden olursun" (Bakara, 145.Ayrıca bk.Âli İmran, 19, 61; Ra'd, 37)

Peygamberlik aynı zamanda 'ilimde genişlik ve üstünlük' anlamı taşır.
(Bakara, 247)

Peygamberler vasıtasıyla gelen ayetleri anlamak da ilimde derinleşmiş olanların nasibidir.
Kur'an'ın yüzde doksanı aşan kısmını oluşturan müteşâbih (çok anlamlı, çok boyutlu) ayetleri anlamak, Allah ile ilimde derinleşmiş olanların hakkı ve yetkisi içindedir.
İnsanlar arası ilişki ve çekişmelerde de iki tanık güvenilir kılınmıştır: Tanrı, ilim sahipleri:

"Kitabı sana indiren O'dur.
Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; onlar kitabın anasıdır.
Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir.
Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik bulunanlar, fitne aramak, onun teviline öncelik tanımak için kitabın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler.
Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar.
Bunlar, 'Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır' derler.
Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez"
(Âli İmran, 7)

13-03-2012 11:35 –

http://www.sanalbasin.com/goster/23864/?href=http://www.yurtgazetesi.com.tr.


3.Bir nesli nasıl aldattılar?

Yaşar Nuri ÖZTÜRK

Siyaset ve saltanat dincileri insanımızı yıllardır, Allah ile aldatıyor.
Kur'an, ısrarlı bir biçimde
"Allah ile aldatılmayın" diye uyarmasına rağmen aldatılıyor.
Din adına işletilen en verimli tezgâh işte bu 'aldatma tezgâhı.'

Asırlardır böyle…

Bu aldatmanın ne anlama geldiğini bu millet artık görmüş olmalıdır.
Ne yazık ki görmüyor, görmek istemiyor, görmemesi için her türlü tedbir alınıyor.

Allah ile aldatmanın açtığı boşluk, zarar bakımından ondan asla geri kalmayan bir başka tehdit yaratmıştır:

Sahte dinin açıklarını bahane eden inkârcı aldatma.
Bu ikinci aldatmanın açtığı yaralar, birinciden hiç de geri kalmamaktadır.

Bu ülke için en büyük tehlike ve tehdit, andığımız bu iki başlı aldatmanın ortaklaşa yarattığı tahriptir.

Bunun çaresini ivedilikle bulmamız gerekir.

Bu tahrip hem ülkeyi felakete götürüyor hem de dinimize, ruhsal hayatımıza kötülük ediyor.

Kötülüğün boyutlarını büyüten olgulardan biri de şu:

Bu tehdit içerideki dinci odaklar tarafından değil, Türkiye üzerinde asırlık emelleri olan emperyalist haçlı odaklar tarafından kotarılıyor.

Haçlı odaklar habire sahte İslamlar yaratarak dinden nefreti hızlandırıyor.

Bunun sonucu, inkârcılığın tasallutu oluyor.
Bu gidişle, tek çare, aynen bir zamanlar Batı'da olduğu gibi, vicdan ve akıl sahibi kitlelerin deizme (Allah'ı kabul edip dini ve din sınıfını reddeden düşünce) sığınmak olacaktır.

İslam'dan nefreti hızlandırmada siyaset dincileriyle Hıristiyan Batı güçleri tipik bir beraberlik sergiliyorlar.

İlginç bir ortak kotarım içindedirler.

ABD ve AB'nin içerdeki hizmetçileriyle kurdukları ittifak bu ortak kotarımın ürünüdür.

Dışarıdakiler stratejiyi belirliyor, içeridekiler uyguluyor.

İMAM-HATİP OKULLARINA OYNANAN OYUN

Siyaset dinciliğinin bu milleti ve bir ölçüde tüm Müslümanları Allah ile aldatmasının en çarpıcı göstergelerinden biri, imam-hatip okullarının saltanat dinciliği tarafından mahvedilmesidir.

İmam-hatip okullarını mahveden ve milletin göz bebeği olmaktan çıkarıp Cumhuriyet, çağdaşlık ve aydınlık için bir problem gibi algılanır hale getiren, siyaset dinciliğinin ta kendisidir.

Bu okullardan yetişip gelen ve sonuçta 27 yıl ilahiyat fakültesi hocalığı, dokuz yıl ilahiyat fakültesi kurucu dekanlığı yapmış bir Anadolu çocuğu olarak söylüyorum:

İLMİN YERİNİ KULLUK ALINCA…

İmam-hatipler, bilgi (din bilimleri ve Arapça) bakımından tam bir yetersizlik içine itilmişlerdir.

Siyaset dinciliği, bu okullarda ilmi en yüce değer olmaktan çıkarıp onun yerine kendisine sadakati, daha doğrusu kulluğu koymayı esas aldı.

Ve bu okullarda ilim 'en yüce değer ve amaç' olmaktan çıkarıldı.
Hiç kimse bunu inkâr veya tevile kalkmasın.

Millet bu okulları, yetkin din görevlisi ve din âlimi yetişsin diye açtı.
Siyaset dinciliği ise bu okulları esas amacın dışına çekip kendi siyasal çıkarlarına âlet etti.

İslamî hassasiyet ve Müslüman vicdanı böyle mi olur?

Eğer adına siyasal İslam dedikleri anlayış, bu okulları siyasetin ve sokak kavgalarının dışında tutma akıl ve basiretini gösterebilseydi, kendisi açısından da en etkili ve yararlı siyaseti üretmiş olurdu.

Ama nerede?

Siyaset dinciliğinin inat, hırs ve küçük hesapları akıl ve feraseti daima boğmuştur.

Ve boğmaya devam etmektedir.

Böylesine tutarsız ve bencil zihniyetlerin Allah-İslam-iman diye bir meselelerinin olduğuna nasıl inanacağız?

15-03-2012 11:34

http://www.sanalbasin.com/goster/23864/?href=http://www.yurtgazetesi.com.tr

 


a45UyF587661-201307301451-undefined

  ^^^^^ - vvvvv

 

zaryop:jaro
BOYALAR
. . . . . .
Yesil caliskandir,
Kirmizi yaramaz,
Sari uykucu,
Ak yikanmis,
Kara korkak.
Ben erkenden
Anaokuluna giderken
Yesil gibiyim.

Fazil Husnu DAGLARCA
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder