18 Mart 2016 Cuma

Ahmet Kılıçaslan Aytar : KONSTANTİNOPOLİS' E DOĞRU

Makalenin değerli ve isabetli olduğunu düşünüyorum.

Oraj POYRAZ(cimcime@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc / oraj_poyraz@alpinaasia.com )
           L2fSIJNoA0xfSNxA      


Ahmet Kılıçaslan Aytar : KONSTANTİNOPOLİS' E DOĞRU

13.2.2016



Rusya'nın kendi açısından en zorlu bölge olarak kabul ettiği Kafkasya'da:

Boru hatları ve enerji koridorları bölgenin etnik ve toprak sorunlarıyla örtüşüyor.

Boru hatlarının yönü sorunların çözümünde oluşan bloklaşmalarla paralel şekilde gelişiyor.

Batı-Doğu (Bakü, Tiflis, Ankara-Washington) ve Kuzey-Güney (Moskova, Yerevan, Tahran) bloklaşması oluşmuş bulunuyor.

*

Kafkasya'yı Hazar Havzası'nın stratejik profili belirliyor.

Herşey ABD ve AB'nin Rusya'ya ardarda ekonomik, siyasi ve askeri yaptırım paketleri açtığı,oldukça kritik bir dönemde gerçekleşiyor.

ABD, AB ve Rusya'nın Hazar Havzası ile ilgili stratejileri, Enerji Güvenliği başlığında bölgenin demokrasi, barış ve siyasi istikrarını oluşturuyor...

*

İşte Rus GazpromBank'a, Vnesheconombank'a, petrol üreticisi Rosneft'e, doğal gaz tedarikçisi Novatek şirketlerine finansal destek sağlanması yasaktır.

Avrupa Parlamentosu'nun kararıyla Gazprom şirketinin Rus gazını Karadeniz üzerinden Avrupa'ya taşımayı hedefleyen Güney Akım projesine ilişkin çalışmalar askıya alınmış,

Japonya ise Çernomorskneftegaza ve Neftebaza adlı şirketlerin varlıklarını dondurmuştur.

*

Mart 2015'ten beri Azerbaycan doğalgazını Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşıyacak Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi (TANAP), Hazar Denizi'ndeki Şah Deniz Gaz Sahası ve Hazar Denizi'nin güneyindeki diğer sahalarda üretilen doğal gaz vasıtasıyla Kafkasya'yı Orta ve Güney Avrupa ile buluşturmayı öngörüyor.

Güney Gaz Koridorunda Gürcistan-Türkiye hattını kapsıyor, Türkiye sınırından itibaren Trans Adriyatik Boru Hattı Projesi adıyla İtalya'ya ulaşmayı hedefliyor.

*

Ama birincisi; Türkiye ile AB arasında Yüksek Düzeyli Enerji Diyaloğu süreci kapsamında, Azerbaycan ve Gürcistan birlikte, İngiliz enerji şirketi British Petroleum'un (BP) TANAP ortaklığına alınmasıyla Azeri doğalgazı küresel pazarların himayesine, işbirliği ve güvenlik ağına katılmıştır.

İkincisi; Rus Gazprom şirketinin, hem Ukrayna'daki doğalgaz dağıtım merkezini by-pass eden, hem de iptal edilen Güney Akım'ın yerine Türkiye topraklarından geçerek Avrupa'ya ulaşacak yeni bir hat inşa edilmesi teklifi ise askıya alınmıştır.

*

Bu sırada Rusya Dışişleri Bakanlığı'nda, Türkiye ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti hükümetleri arasında, 16 Mart 1921' de imzalanan Dostluk ve Kardeşlik ile İlgili Moskova Antlaşması'nın feshedilmesi konusunda inceleme başlatılması dikkat çekiyor.

Antlaşmayla Kars ve Ardahan Türkiye egemenliğine geçerken, Batum Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne bırakılmış, Azerbaycan denetiminde Nahçıvan özerk bölgesinin tesis edilmesi karara bağlanmıştır.

Bu antlaşma ve devamı niteliğindeki antlaşmalarla belirlenmiş olan sınırlar Türkiye, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan arasında halen geçerliliğini koruyor...

Peki ama ne oluyor?

*

Moskova Antlaşması'ndan bir kaç yıl önce 1916'da İngiltere ve Fransa arasında Sykes-Picot Antlaşması yapılmıştı.

1917 Rus devriminden sonra Rusya antlaşmadan vazgeçmiş ve Lenin gizli olan bu anlaşmayı dünya kamuoyuna açıklamıştı.

Yoksa Rusya; Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis ile Güneydoğu Anadolu'nun bir kısmını kendi üzerine geçirmiş olacaktı!

*

Yine de Antlaşma Osmanlı idaresinde olan toprakları parçalayıp yeni ülkelere böldü ve siyasi oluşumları iki etki alanına dâhil etti:

Irak, Ürdün'ün bulunduğu topraklar ve Filistin, İngiltere etkisine: Suriye ve Lübnan da Fransız etkisine girdi.

İngiltere ve Fransa Arap dünyasındaki nüfuzlarını kullanmaya devam edince, Kuzey Afrika ve Akdeniz'in doğusunda Mısır, Suriye ve Irak'taki Arap siyaseti yönünü liberal anayasal yönetim inşasından, asıl amacı sömürgecilerden ve sömürgeci sistemden kurtulmaya çalışan milliyetçiliğe çevirdi, bu yüzden Rusya Suriye'dedir.

I.Dünya Savaşı'nın yarattığı karmaşanın ortasında alelacele yürütülen müzakerelerde varılan anlaşmanın prensipleri bugün de Orta Doğu'yu etkilemeye devam ediyor.

*

O zaman Deutsche Bank, Anglo-Persian Oil Company (BP), Royal Dutch (Shell), Türkiye Milli Bankası ve Kalust Gülbenkyan'ın ortaklık yapısında "Turkish Petroleum Company"deki Alman hisselerine karşılık Musul el değiştirmişti.

Fransa devraldığı Alman hisselerini değerlendirmek için "Compagnie Française des Petroles" şirketini kurdu ki,bugün "Total" olarak anılıyor.

ABD'de Turkish Petroleum Company'den bütünü İngiliz sermayeli Türkiye Milli Bankası'nın hisselerini "Near East Development Corporation" adına aldı ki, o da bugünün "Mobil" ve "Esso" şirketlerini temsil ediyordu...

*

1928'e gelindiğinde Turkish Petroleum Company, adını aynı ortaklık yapısıyla "Iraq Petroleum Company" e değiştirdi.

Adından başka Irak'la hiçbir ilgisi bulunmayan "Iraq Petroleum Company", henüz İngiltere himayesinde olan Irak'ın yetkililerinden 2000 yılına kadar geçerli olacak imtiyaz hakkı sağladı!

1972'de Saddam Hüseyin, Irak petrollerini millileştirdiklerini açıkladı ve "Iraq Petroleum Company" tazminat olarak topu topu 15 milyon varil petrol karşılığı ülkeden çıkarıldı.

Ne ki, 2003'te ABD ordularının Bağdat'a girmesiyle birlikte Shell,Total, Mobil ve Esso yeniden Irak'ta yerlerini aldılar...

*

Bugün ABD'nin stratejisini; Büyük Enerji Güvenliği için Avrupa pazarlarına ulaşan enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, Avrupa ülkelerinin de enerji alımının büyük bir kısmında Rusya'ya bağlı olmamasını sağlamak hedefi belirliyor.

Avrupa Birliğinin stratejisini ise hem Rusya'dan ihraç edilen yakıtın yüzde 50'sini almanın, hem de teknolojideki ilerlemesiyle enerji açısından kendine yetecek ve dünyaya enerji ihraç eden bir ülke olacak ABD'nin arkasını kollamak oluşturuyor.

Rusya'nın stratejisi ise milliyetçi-devrimci motivasyonu ve en büyük tehlikenin ekonomik zayıflıktan kaynaklandığı tesbitiyle enerjiyi ekonominin temel politikası ve dış politikanın belirleyeni haline getirmişlik belirliyor...

*

Bu yüzden Rusya, Hazar Denizini benzeri olmayan bir iç deniz olarak kabul etmekte ve BM Deniz Hukuku Sözleşmesinin Hazar'a uygulanamayacağını esas almaktadır.

Ama Hazar; deniz olarak kabul edildiği taktirde 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne göre her kıyıdaş devletin karasuları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgesinin olması gerekiyor.

Bu durumda Azerbaycan'ın ABD ve Avrupa şirketleriyle petrol anlaşmaları yapmış olması, Hazar'ın statüsünün belirlenmesinde uluslararası hukukun yanında siyasi ve ekonomik unsurların devreye girmesi ve her kıyıdaş devlet ve ilişkide olduğu devletin farklı farklı hukuksal tezlerinin oluşmasına yol açıyor, buna Rusya ve İran açık tepki gösteriyor.

Şimdi TANAP'la birlikte British Petroleum şirketi de ilgili hukuk sürecine katılmış sayılıyor...

*

Üstelik bölgedeki boru hatlarına yeni bir müşteri daha geliyor.

Nükleer anlaşmaya varan ve ekonomisi büyük oranda petrol ithalatına bağlı, yaptırımlar nedeniyle büyük ekonomik sıkıntı çeken İran için doğalgazı kendi toprakları üzerinden Avrupa'ya taşınmasında alternatifsiz Türkiye hüviyeti;

İran'ın İsrail'in denetiminde olan Kürdistan'ı ve Kürdistan kaynaklarını da yanına alarak, kendi savunma çerçevesi ve yeterli stratejik-asimetrik tamponları kapsamında Türkiye'yi çok rahatlıkla bypass edebilir özellik taşıyor...

*

Bu sırada hem ABD, hem Rusya yeniden Cenevre görüşmelerini başlatabilmek için karşılıklı bazı ödünleri vermekten başka yolu olmadığını keşfetmiştir.

Mesela, ABD'nin artık Suriye'deki en iyi müttefiki Kürtlerdir.

Alttan alta AKP hükümetinin PKK terör örgütüyle yaptığı mücadelede, Türkiye'nin uluslararası insan hakları yasalarını çiğnediğini kamuoyuna sızdırılıyor.

Kamuoyu Türkiye'nin Kürtlere karşı savaş suçları işlediği için konunun BM tarafından uluslararası mahkemeye taşınması, burada soruşturulmasına destek verilmesi gereğine inandırılıyor.

*

Bu suretle ABD; birincisi, Suriye'nin Nasturiler, Kürtler ve Sünni Araplar ve Irak'ın Şiiler,Sünni Araplar ve Kürtler arasında bölünmesi stratejisinden vazgeçmiyor...

Sykes-Picot devam ettiriliyor...

İkincisi; Rusya koalisyonunun bir ucu ABD ve müttefiki ülkelere de sirayet edebilir karakterli Suriye İç Savaşında Türkiye'nin uluslararası hukuka karşı suç oluşturan her edimini, şimdi Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da PKK'nın mücadele ettiği topraklara taşıyor.

Türkiye sivil Kürtlere saldırıyor, kültürel soykırım uyguluyor,deniliyor.

O gün Sykes- Picot antlaşmasından pay alamayan Rusya, gözünü Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis ile Güneydoğu Anadolu'nun bir kısmına dikiyor.

Üçüncüsü; Rusya aynı zamanda hem kendi, hem İran petrol şirketlerini korumak ama BP, Shell,Mobil ve Esso ile bildiği topraklarda olmanın avantajlarını kullanmayı,rekabetini bu düzlemde yürütmeyi öngörüyor.

Dördüncüsü; Ermenistan derin bir "Oh"çekiyor.

Beşincisi; Karadeniz altından Avrupa'ya bir hat ve Türkiye'nin Karadeniz sahilinde kurulacak terminal işlevi gören bir liman ve İpek Yolu ise cabasıdır...

13.2.2016

 
a45UyF587661-160318154042 Oraj Poyraz cimcime@neomailbox.net
2016/03/18  21:00 1  39  1923atamizindeyiz@googlegroups.com


 

Tempus fugit.
* * *
Zaman geciverir.

Peygamberimiz caminin bahcesine girerek soyle dedi: Surasi muhakkak ki cami ne cenabete, ne aybasiliya helal degildir.

Muslim, Hayz 11; Ebu Davud, Taharet 104; Tirmizi, Taharet 101; Suneni Nesei, Hayz 18
****
Peygamber in hanimi anlatiyor: Peygamberimiz, bizden biri aybasili oldugu halde, onun kucagina basini koyar ve Kuran okurdu.
Bizden birimiz aybasili iken camiye gidip Peygamber e birseyler gotururduk.

Suneni Nesei, Hayz

Levent Erturk : SIZIN DUYGULARINIZ GERCEK MI? EMIN MISINIZ?

En sonunda, insanin devredilemez sandigi her seyin bir degisim araci oldugu, alisverise konu edildigi ve devredildigi zaman gelmistir. simdiye dek ifade edilen ama asla takas edilmeyen; verilen ama asla satilmayan; edinilen ama asla satin alinmayan erdem, sevgi, inanc, bilgi, vicdan gibi degerlerin, kisaca her seyin ticarete dahil oldugu zamandir bu. Genel bir yozlasmanin, her seyin satilabilir olmasinin evrensellestigi ya da politik ekonomi diliyle konusacak olursak, maddi manevi her seyin pazarlanabilir bir deger haline geldigi ve gercek degerinin saptanabilmesi icin pazara getirildigi zamandir.
(karl marx)

***
Yukardaki satirlari ne zaman okusam, marx a buyuk adammissin demekten kendimi alamiyorum.
Gercek, cok acimasiz ve bayagi gorunebilir. Ama ortada bu tablo varsa, cozum yine ayni tablonun icinden cikacaktir. cagimiz artik bir reklam ve pazarlama cagidir. ustelik, metanin yani uretilebilen, gercek bir karsiligi olan somut urunun kendisinden cok; gercek olarak uretilemeyen her tur duygunun, erdemin, tutkunun, istegin pazarlanmasi daha fazla kazanc getirmektedir. urunun imaji, urunun kendisinden daha cok deger kazanmistir. uzerinde x firmanin logosunun oldugu bir ayakkabi diyelim ki 200 lira bedelle satilabilir. Ama o ayakkabinin temsil ettigi sosyal sinifa ait imaj dunyasi (diger imajlar ile birleserek) trilyonlarca lira kazandirir. Marx in ongorusu fazlasi ile gerceklesti. Her sey pazarlanabilir:

Bir savasta annesi ile birlikte olen cocugun resmi,
Bir insanin hayatindan 2-3 resim alinarak olusturulan tanitim,
Bir dinin ilk temsilcilerinin cektigi cileler,
Bir kahramanin idam sehpasindaki goruntuleri,
Ayni kahraman icin bestelenen sarki,
Bir depremde enkazin altinda kalan bebegin tanitimi ...vs

Ve elbette... sevgi, ask, cesaret, kahramanlik, fedakarlik, dindarlik, annelik, cocuk masumiyeti, doga sevgisi ...akliniza gelebilecek her tur duygu ustalikla pazarlanabilir ve pazarlanmaktadir; ustelik alicilari da cok fazladir.

Bir suru ah vah edebiyati ile dolu bos sozleri birakip, yasadigimiz dunyanin gercekligini en acimasiz sekilde gormek isterseniz, bu kitabi okuyun derim: jean baudrillard. Simulakrlar ve simulasyon .

Cagimiz bir sanal gerceklik cagidir, hatta o sanal gercekliklerin yeniden simule edilerek olusturuldugu hiper gerceklik cagidir. Sanal gerceklikte, gosterenin , yani imgenin gonderme yaptigi bir gerceklik vardir. ornegin bir gul imgesinin gonderme yaptigi gercek bir doga vardir. Hiper gerceklikte o bile yoktur. Hiper gercekligin imgeleri, gerceklikte hicbir karsitligi bulunmayan diger imgelere gonderme yaparlar ve bu durum boyle surer gider. Kendi kendini doguran anlam. Baudrillard bu durumu reklamlarda anlamin hicligi bolumunde cok guzel anlatmis.

Turkiye de ise durum daha da beterdir. Avrupa ve abd medeniyetlerinde carpikliklar olsa dahi, tum bu surecin alt yapisina sahip olan bir medeniyet, kendi icinden ciddi dusunurler ve cozumler cikarabilir. Oysa, bu bilimsel ve teknolojik sureci yasayamamis, hep ithal etmek zorunda kalmis, dolayisi ile felsefesini de gelistirememis bir ulkede verilen tepkiler hep alaturka, vicik vicik ucuz duygu edebiyati ve bol bol gozyasi ile cevrili olacaktir.

Neler oldugunu anlayamadi kucuk elif. Minicik bedeni soguk taslarin ustune yapisti. Cocuklugu, hayalleri, umitleri orda kaldi.

Yalan, yalan, yalan. Arka plandaki olumun ve acinin kendisi dogru olsa dahi, pazarlanmasi ve islenmesi bastan asagi yalan. Acinin simule edilmesi ve tekrar tekrar kullanilmasi cagimizin bir gercekligidir. Bir sure sonra, elif in bedeninin kendisi unutulur, geriye goruntusu kalir; hatta o bile unutulur, geriye bir kac parmak hareketi, iki uc photoshop posteri veya buna benzer sekilde ifade edilen protesto kirintilari kalir. Zaten o arada piyasaya yeni elif, osman, Ilker, funda goruntuleri gelir. Atolye her zaman hazirdir.

Bu durum, insanin kendine yabancilasmasidir ve kacinilmaz bir gercekliktir. Bir insanin diger bir insani oldurdugu bir durum, televizyonda canli yayinda sunuluyorsa ve ancak 2-3 dakikaligina, bir sofra basinda oylesine seyrediliyorsa, her tur gercek duyguya yabancilasma kacinilmazdir.
Simdi geliyorum asil aci verici soruya. Sorunun cevabini bana vermeyin, ben kimsenin yargici degilim. Sadece kendi vicdaniniza cevap verin.

Siz, kendi duygularinizin gercekliginden emin olabilir misiniz?

Ben emin degilim. Artik emin olamiyorum. Bu yuzden buyuk konusmak istemiyorum. Kimseyi elestirmiyorum, bu genel bir durum degerlendirmesidir.

Akliniza gelebilecek her seyin sanala donustugu bir dunyada, insan duygularinin da sanallasmasi kacinilmazdir. Bunda ayiplanacak hicbir sey yok. Zira hepimiz tv, sinema, basin, internet, cep telefonlari, etrafimizi saran milyonlarca ic alan (indoor) ve dis alan (outdoor) reklam araclari ile muthis bir bombardimana tutulmaktayiz. Sokaga cikip 1-2 saat dolastiginiz, sonra evde biraz tv seyrettiginiz ve internette iki uc mesaj yazdiginiz sakin bir gunde bile 25-40 bin arasi degisen reklam mesaji alirsiniz. Bunlarin tamamina yakinini farkedemezsiniz ama bilincaltiniza mesajlar pompalanir. Bunu butun reklamcilar bilirler. Durum o hale gelmektedir ki, insanin kendisi dahi artik sadece bir imgedir. Gercekligini gormeden, bilmeden seveceginiz, hayran kalacaginiz veya kufur edeceginiz bir imge. Ister istemez herkes bu surecin icinde yer alir. Hatta surece karsi cikiyor bile olsa.

Bir sure sonra, akliniza gelebilecek en acikli sahne bile; o sahneyi sunanla, sahneyi alanin ortaklasa sergiledikleri duygusal bir masturbasyona donusecektir. Yasanan da zaten budur.

Sistem, kendi cocuklarini yemekten bile cekinmez.

Tek basina kimsenin sucu yok ve kimse tek basina kurtarici olamaz. cok mu acimasiz yaziyorum?

Baudrillar in kitabindan ufak bir alinti yapmak isterim:
Simulasyon her zaman icin gercege saldirmaktan yanadir. Sisteme karsi, kuskunun oldugu yerde en emin yol budur. Bu, giderek icinden cikilmaz bir duruma donusmektedir. Bunu basarmasini saglayan sey ise, bizi cevreleyen gercegin tepkisizligidir. Artik, bundan boyle sanal gercekligin uretildigi sureci yalitabilmek imkansizlastigi gibi, gercegi kanitlayabilmek de imkansizlasmaktadir.

Maalesef daha fazla alinti yapamiyorum. Aslinda kitabin her sayfasi birbirinden degerli. Konuya mecburen yalap sap degindim.

Her yeri ve her seyi kana buladiktan sonra, ayrica bunu ambalajlayarak yeni bir urun seklinde size sunanlarin ilk istedigi sey, sizin tepkilerinizin gercek degil sanal olmasidir. Iste bu yuzden, oncelikli olarak, gercek tepkiler siddetle bastirilir. Asker, polis, gonullu muhafizlar vs araciligi ile, gercekligin kendisine acimasiz bir savas acilir. Buna elbette medya da katilmaktadir. Bir sure sonra, o sistemin yoneticileri ve dogrudan savas planlarini yapanlar; idealist bir lider, halklarinin koruyucusu, dindar ve ahlakli ornek sahsiyetler olarak parlatilirken, en basit haklarini arayan insanlar birer canavara donustururler. Geri kalanlar ise sindirilir. Bunun ardindan, yonetenlerin hicbir sekilde korkmayacagi, hatta destekleyecekleri bir duygusal rahatlama sureci baslar.

Iste bu ve benzer sebepler yuzunden, ben ah caniiim, nasil da kiymislar yavrucaga seklinde tepkiler veremiyorum artik. Icimin buz gibi sogudugunu soyleyebilirim. Cunku sunu biliyorum ki, istisnaslar haricinde; tum bunlar, her seyden habersiz cocuklarin, onlari oldurenlerin, oldurdukten sonra arkalarindan aglayanlarin, sonra tum bu olaylari verilmek istenen mesaja gore yeniden kurgulayanlarin, nihayet mesaji alip aglayanlarin ..herkesin katildigi sanal bir sahnedir.

Belki bir cozum olabilir.
Nasil ki, gercekligin kendisinden bikip sanala siginiyorsak;
Bir gun tum bu sanal senaryolardan bunalan insanlar, arka plandaki duygularin samimi oldugu yeni bir gerceklige yol verebilirler.
Simdilik oyuna devam...

Saygilar
(not: meraklisi icin kitap kaynagi: jean baudrillar. Simulakrlar ve simulasyon. Dokuz eylul yayinlari.)

Levent Erturk levbaba@yahoo.com >


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder