10 Mart 2016 Perşembe

Rifat Serdaroğlu: İRTİCA BUDUR!

 


Rifat Serdaroğlu: İRTİCA BUDUR!


En sade anlatımıyla irtica, pozitif hukukun yerine şer'i hukuku koymaktır…

Hilafet, Şeriat, Medrese'nin toplamından nur topu gibi bir irtica çıkar!

Türkiye Cumhuriyetinde Anayasa Cumhur'un Başı tarafından rafa kaldırıldığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı gibi bir kurum lağvedildiğinden(!) herkes "İrtica gelsin" diyebilir ve bunun gerçekleşmesi için rahatça çalışabilir! Nasılsa Anayasa kararlarına uymamak moda oldu.

Anayasanın ilk dört maddesi ile 174. Maddesi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yasa ile belirlenmiş görevleri zaten "Süs" olsun, "Desen" olsun diye oralara konmuştur!

Hem hukuk devleti de neymiş yahu! Yesinler sizin hukuk devletinizi!

Hepimiz Cumhur'un Başı'na ve her biri birbirinden allame aile fertlerine biat edelim ve rahata kavuşalım. Seçim meçim koyuver gitsin!

Yaşadığı müddetçe Tayyip, o ölünce Haseki Sultanın denetiminde İtalyan Bilal, takiben damat Bakan, sonrası Allah Kerim…

Buraya kadar yazılanlar size şaka veya abartılı geliyor olabilir.

İyi de, içinizde bir kişi; "Hayır Serdaroğlu, Türkiye'de tüm kurumlar Anayasaya uymakta ve Savcılarımız, 'Cumhuriyet'i koruma' görevlerini eksiksiz yapmaktadırlar, diyebilir mi?" Diyemez, kimse diyemez…

Size bu haftadan iki örnek vereyim;

Diyanet İşleri Başkanı, maaşını devletimizden alan bir memurdur. Okuma yazma bilir. Gösterişi yasaklayan dinimiz emirlerine karşın, sünnet çocukları gibi süslü-püslü sırmalı cübbesi, işlemeli sarığı bile vardır! Her şeyi bilir de, Anayasayı bilmez, soyadı gibi görmez!

"Md 174; Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin lâiklik niteliğini koruma amacını güden inkılap kanunlarının, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz."

Başkan Görmez, anayasa ve yasaları çiğneyerek, Medrese eğitimine geçilmesini istedi!

Başkent Ankara'da, Savcıların gözleri önünde, Yargıtay'ın "terör örgütü" olarak kabul ettiği Hizb-ut Tahrir örgütü üyeleri, Hilafeti tekrar getireceklerini açıkça söylediler.

Bu iki "Ağır Suç" işlenirken ne yazık ki kimse parmağını bile kıpırdatmadı.

Hak sustu, hukuk sustu, kanun sustu, adalet sustu, vicdan sustu, devlet görevlileri sustu!

Bundan sonra ne olacağına gelince; Görünen iki olasılık var!

Ya, Şeriat yanlıları kazanacak ve öncelikle bugünkü Yargıç ve Savcıların kelleleri gidecek, ya da bizler yani Cumhuriyet ve Demokrasi yanlıları kazanacağız ve görevlerini yapmayanları Bağımsız Türk Yargısına göndereceğiz.

Yani her iki durumda da her gün suç işlenirken seyreden, yolsuzlukları örten, Cumhuriyetin damarları birer birer koparılırken görmezden gelen, kamu görevlileri hesap verecekler…

Devlet olmanın gereği, hesap sorabilmektir!

Devlet hainden, demokrasi düşmanı mürteciden, hırsızdan, bölücüden, ülkesini satandan yasalar çerçevesinde hesap sormalıdır. Hesap sormayan devlet çökmeye, yıkılmaya mahkûmdur.

Böylesine zor durumlar, milletlerin başına çok nadir olarak gelir.

Devletin tüm kurum ve kurallarıyla işgal edildiği, kilitlendiği ortamda tek çıkış yolu vardır. O da milletin kaderine el koymasıdır.

Türk Milleti, aynen Kurtuluş Savaşı öncesi gibi ayağa kalkmalı, biraraya gelmeli ve ülkenin kaderine el koymalıdır. Bu "el koyma" mevcut siyasi partilerden bağımsız ve sürekli olmalıdır.

Türk Milleti öncelikle neyi istemediğini açıkça ortaya koymalıdır. Türk Milletinin her ferdi, Ortaçağdan kalma din devleti modelini ve bölücülerin taleplerini reddettiğini açık ve net olarak ortaya koymalıdır. Bu süreçte demokratik direniş ve demokratik örgütlenme çalışmalarını sizlerle paylaşmaya başlayacağız.

Her zaman söylediğim gibi, Türk Milleti istesin, bu iki derdi de başımızdan kısa sürede atar.

Çünkü çare sizsiniz, çare Türk Milletidir, çaresiz değilsiniz…

Sağlık ve başarı dileklerimle 10 Mart 2016



İLK KURŞUN

 
a45UyF587661-160310111354 Oraj Poyraz At Neomailbox cimcime@neomailbox.net
2016/03/10  11:30 1  39  undefined undefined Milli_Haber@googlegroups.com


 

Dogru soz soyleyenin delili kuvvetli olur.

Hz.Ali

Rasulullah ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem ) soyle buyuruyor :
Cehennem ehlinin cogu kadinlardir

( Nesei )

DOGA YASALARI UZERINE DUSUNCELER -1-

Her satirinda beynimi tetikleyen harika bir kitap okuyorum: Buyuk Tasarim . Dr Stephen Hawking ve Leonard Mlodinow tarafindan yazilmis. (Dogan Kitapcilik. Ceviri: Selma Ogunc)

Sanirim Dr Hawking i tanitmama gerek yok. Bedeni nerdeyse tamamen islevsiz duruma gelen bu adam, akli ile galaksiler arasinda yolculuk etmekte. Leonard Mlodinow a gelince. ABD li bir fizikci. Babasi, Buchenwald toplama kampinda bir yil kadar tutulmus ve Polonya da Nazi yonetimine karsi gerceklestirilen direnisin basina gecmis. Aile bu soykirimdan kurtulup ABD ye yerlesmisler. Burda kucuk yaslarda kimya ve fizige ilgi duyan Mlodinow, Israil deki bir kutuphanede Feynman in fizik yasalari uzerine tezleri kitabini okuduktan sonra tamamen fizige yonelmis. Hic sasirmadim. Richard Feynman, fizigi milyonlarca insana sevdiren gercek bir dehadir.

Simdi bu kitabin doga yasalarina ayrilan bolumunden alintilar yaparak, kendimden de yorumlar katarak bir seyler karalayacagim.

Doga yasalari hepimizin oylece kabul ettigi gercekliklerdir. Onlara alisiriz; oyle alisiriz ki bir sure sonra onlarin aslinda ne kadar sasirtici olduklarini unuturuz ve merak hissimiz hayatin akisi icinde olur gider.

Oysa insanlik binlerce yil boyunca, etrafinda gordugu ve bir anlam veremedigi olaylari aciklamak icin sayisiz inanc ve mitoloji gelistirdi. Neden volkanlar aniden ofkelenip ates sacmaya basliyordu, neden Gunes bazen karariyordu, neden sakin bir havada firtina patlayip gemileri denizin dibine gonderiyordu? Misir dan Hind diyarlarina, Iyon medeniyetinden Maya uygarligina kadar her yerde insanlar bu sasirtici ve korkutucu olaylari aciklamak icin binlerce tanri, tanrica, melek veya ifrit modelleri gelistirdiler. Yakla$ik 50 bin yil oncesine uzanan avci-toplayici atalarimizdan miras aldigimiz korkular hepimizin bireysel ve kolektif bilincaltina kadar isledi ve dinsel davranislarimizin temelini olusturdu: Tanrilara sukran dualari, sunulan kurbanlar, olum rituelleri, bereket sarkilari, tanrilarin insanlara ahlaksizliklarindan dolayi kitlik, savas veya afetler yagdirmalari ve bundan kurtulmak icin mabetlere dolusan insanlar. (Cok uzaga gitmeye gerek yok. Ingiltere Londra da 1665 yilinda cikan buyuk bir yangindan dolayi, binlerce insan kiyametin geldigini zannedip kiliselere dolusmuslardi. Halley kuyruklu yildizinin her gelisinde ise insanlar korku icinde kiyameti beklemislerdir. Bunlara volkanlarin, depremlerin insan uzerindeki etkilerini ekliyebilirsiniz.)

Bilimsel dusuncemiz ise, tum insanlik tarihi ile kiyaslandiginda cok yeni sayilabilir. Gerci, o muhtesem Iyon medeniyetinde bilimimizin temelleri atilmisti ama, pek cok tarihsel sebep yuzunden yuzyillar boyunca uykuya yatti ve onlarin yerini genelde teolojik aciklamalar aldi. Bu arada, belirtmeliyim ki, su an uzerinde tepistigimiz topraklarda muhtesem bir insan yasadi: Milet li Thales. M.O 624-546. (Simdiki Aydin in Didim ilcesinde) Felsefenin ve bilimin onculerinden sayilan Thales cesitli geometrik kuramlar gelistirmis ve bir Gunes tutulmasini onceden hesaplayip haber vermistir.

Ne yazik ki, o donemlerin devlerini tek tek sayabilmem cok zor ve yazinin tamamen amaci disina tasmis olurum. Arkhimedes, Anaksimandros, Empedokles, Epikurus, Oklid, Pythagoras. Daha bir suru isim... Simdi bu isimleri alfabetik sira ile yazmak kolay, ama inanin her biri ayri bir dunya, ayri bir gunes... Onlarin actigi yol, buyuk usta Galileo ve nihayet Newton a kadar uzandi .. arada binlerce yol emekcisi var. Dunyanin her yerinden bilgi emekcileri. Yunan, Roma, Misir, Babil, Islam topraklari, ortacagdaki Kilise nin aykiri dindarlari .... Neyse, uzun mesele.

Bilimsel kuramlarla ilgili olarak bazi insanlarin yanlis bir kanaatleri bulunur. Herhangi bir onerme, bir kuram eger yanlis ise bunun bilim disi oldugu gibi iddialarda bulunulur. Oysa ki, bilimsel kuramin en onemli ozelligi, onun yanlislanabilir olmasidir. Yanlislanamayan sey, bilimden cok kehanetin, mistik sezgilerin veya inanclarin alanina girer. Karl Popper, tumevarimsal dusuncenin her durumda gozlemlenebilir veya sinanabilir olamiyacagini farkederek, ispatlamaktan cok yanlislamak olgusu uzerinde durmustur. Ornegin:

Uydumuz Ay kasar peynirinden yapilmistir derseniz bu, bilimsel bir onermedir. Cunku yanlislanabilmesi mumkundur. Ote yandan, Ay i goze gorunmeyen melekler hareket ettirir, bunu ancak iman sahibi kisiler farkedebilir derseniz, bu bir bilimsel onerme degildir; zira goze gorunmeyen melekleri olcmek, sinayabilmek mumkun degildir. Bir bilimcinin gelistirdigi kuram; olculebilir, yanlislanabilir, farkli insanlar tarafindan gozlemlenebilir, denenebilir olmalidir. Bunu, Richard Feynman Fizik yasalari uzerine kitabinda soyle aciklar:

Once bir tahminde bulunursunuz. Gulmeyin, saka yapmiyorum. Eger tahmininiz, kuraminiz, yapilan olcumlerle, deneylerle, gozlemlerle celisiyorsa yanlistir. O anda, sizin ne kadar zeki, ne kadar sempatik oldugunuzun onemi yoktur. Tahmininiz verilerle celisiyorsa yanlistir. Hepsi bu kadar !

Ben de, bu kadar giris fasli yeter diyerek sozu Dr Hawking e veriyorum.

Iyonyalilar, antik Yunan felsefesine ait farkli ve genellikle birbirine karsit geleneklere sahip pek cok ekolden biriydi. Ne yazik ki Iyonyalilarin dogaya bakis acilari -genel yasalar araciligi ile aciklanabilen ve bir dizi basit ilkeye indirgenebilen gorusleri- yalnizca birkac yuzyil boyunca etkili olabildi. Bunun nedenlerinden biri, Iyonya kuramlarinin ozgur irade, amac veya dunyanin islerine karisan tanrilar kavramlarina yer vermemeleriydi. Bunlarin ihmal edilmesi o zamanin cogu Yunan dusunuru icin son derece urkutucuydu, tipki gunumuzde bir cok insan icin oldugu gibi! Ornegin filozof Epikurus (yak.M.O. 341-270) standart atomcu goruslere dogaci filozoflarin yazgilarina kole olmaktansa, tanrilar hakkindaki mitleri izlemenin daha iyi oldugunu soyleyerek karsi cikti. Aristotales de atomcu gorusu reddetti; cunku insanlarin ruhsuz ve cansiz maddelerden meydana gelmis olmasini kabul edemiyordu. Iyonyalilarin, insanin evrenin merkezinde olmadigi gorusu, kozmosu anlamamizda bir donum noktasi olmustur, ancak bu gorus Galileo Galilei ye kadar, nerdeyse yirmi yuzyil boyunca bir kenara birakildi.

Sanirim bir sigara molasi vermenin zamani geldi. Hawking in cok kisaca dokundugu bu surec bir anlamda iman ile aklin, dogal yasalarin birbiri ile catismasinin tarihidir. Bu ayni zamanda dogal fenomenleri dogal sureclerle aciklama tarihi olarak bilinir. Herhangi bir hastaligi bir yerel tanrinin laneti ile aciklamak da mumkundur ve her zaman buna inananlar olacaktir. Bir depremin ise, gunahlarimizin bedeli olarak gerceklestigini de dusunebiliriz ki boyle dusunenler gunumuzde bile mevcuttur. Yukardaki pasajda, benim ozellikle ilgimi ceken yer ise surasi: insanin evrenin merkezinde olmadigi gorusu, kozmosu anlamamizda bir donum noktasi olmustur. Kesinlikle katiliyorum. Insanlar nedense, dinsel inanclar araciligi ile kendilerini ustun ve secilmis zannederler. Insanin, bir tanri tarafindan secildigi veya onun halifesi oldugu inanci hala cok yaygindir ve binlerce ilahiyatci tarafindan islenmektedir.

Peki, illa, bilim ile din catismak zorunda midir? Mesela, dindar bir bilimci olamaz mi? Elbette olabilir ve zaten pek cok dindar bilimci bulunmaktadir. Sorun surda ki, dinsel bir inanc baskalarina mutlak dogru bilimsel gercek olarak dayatilamaz. Veya tersine, bilimsel bir bulgunun herhangi bir inanci ispat ettigi savi son derece tartismali olabilir. Bilimsel kuramlar yanlislanabilirken, inanclar icin yanlislama yontemi bulunmaz. Sorgulayan Denemeler kitabinda Bertrand Russel bunu guzel bir benzetmeyle anlatir. Herhangi bir kisi, tum evrenin kocaman bir kaplumbaganin uzerinde durdugunu iddia edebilir. Peki, kaplumbaga neyin uzerinde duruyor, diye sordugunuzda ise, ondan asagisinin hep kaplumbaga oldugunu soyleyerek cevap verebilir. Bu cevabi yanlislayamazsiniz. Galaksinin neresini gosterirseniz gosterin, soz konusu kisi, bu kaplumbaganin daha da otelerde oldugunu soyleyerek sorunuzu savusturabilir. Veya bunlarin gozle gorulemiyecegini, manevi aleme ait oldugunu da iddia edebilir. Benzer durum cennet, cehennem, Tanri nin huzuru, meleklerin Tanri yi ovdukleri yer, herhangi bir din buyugunun manevi makami gibi inanclar icin de gecerlidir.

Din ile bilim bazen icice gecse de, bunlarin alanlarinin birbirlerinden ayrilmasinda fayda gorunmekte. Buna bir ornek vermek istersem, dindar bir fizikci olan Newton, bas eseri Philosophia Naturalis Principia Mathematica (Doga Felsefesinin Matematiksel Ilkeleri) kitabinda, kutle cekim kanunlarini herkes tarafindan sinanabilecek formullerle ifade etmistir ki, bu formul ve yasalarin yakin uzaydaki dogrulugu bilinmektedir. Aksi halde, ne uydumuz Ay a ne de cesitli gezegenlere gozlem uydulari gonderebilirdik. Eger Newton, anlasilabilir cekim kanunlari yerine Isa efendimizin sevgisi tum varliklari birbirine baglar gibi seyler yazsaydi, herhalde bu cok anlasilmaz bir sav olurdu.

Doga ile ilgili kuramlarin formule edilmesi, yasalastirilmasi, bizler farkina varmasak da hayatimizin her aninda gecerlidir. Ornegin, Newton fizigini uzay-zaman kavrami ile revize eden gorelilik kuraminin matematiksel cikarimlari, uzaydan yerinizin bulunmasini saglayan GPS kuresel yer belirleme sistemi (global positioning system) teknolojisinde kullanilmaktadir.

Elbette doga yasalari ile ilgili tartismalar burda bitmez. Kaldi ki Demokritos, Anaksimandros gibi doga felsefecilerinden bu yana insanlarin doga yasalari ve atom hakkindaki dusuncelerinde koklu degi$iklikler olmustur. Kismetse onlara da Dr Hawking in kitabini takip ederek deginecegim.

-devam edecek-

Levent ERTURK
LEVENTERTURK1961
https://leventerturk1961.wordpress.com/


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder