5 Ekim 2016 Çarşamba

İslam Kaynaklarına Göre Hz. Muhammed’in Doğum Günü

 


İslam Kaynaklarına Göre Hz. Muhammed'in Doğum Günü

Nisan 21, 2015

Her yıl çeşitli etkinliklerle kutlanan, son yıllarda ise nerdeyse bir ritüele dönüşen Kutlu doğum haftası, bu yıl da geçmiş yıllardaki kutlamalar gibi kutlamalara sahne olacak… Büyük konferans salonlarında yapılan nutuklar, gösterişli toplantılar mevlidler… vs Peygamberin doğumunun kutlandığı kutlu doğum haftasının siyasete alet edilmesi bir yana, tarihsel gerçeklere ne kadar uygun? Hz. Peygamber gerçekten Nisan ayında mı doğdu ? Doğum tarihi hakkında kesin bilgiler var mı? Tüm bu soruların cevabını her zaman olduğu gibi tarihi belgelere dayanarak vermeye çalışacağım.

Eğer İslam tarihinden bahsediyorsak en başta bilmemiz gereken şey, islam tarihiyle ilgili temel kaynakların rivayete dayanan kaynaklar olmasıdır. Yani islam tarihi, Osmanlı tarihi gibi çok geniş arşiv belgelerine dayanarak incelenebilecek bir dönem değildir. En büyük kaynak kabul edilen hadisler bile tamamen rivayetlere dayanan, yazılı belgesi olmayan, tartışmalı kaynaklardır. Hangi hadisin sahih, hangi hadisin uydurma olduğu bugün bile tartışılıyorsa islam tarihi hakkında konuşurken her zaman kesin hükümlerden kaçınmamız gerekiyor. Bu kısa hatırlatmadan sonra konuya geçebiliriz.

Bilindiği gibi İslam, 7. yüzyılda Arabistan coğrafyasında ortaya çıkmış, son semavi dindir. Hz. Muhammed ise islamın peygamberi, Allahın son elçisidir. Günümüzden nerdeyse 1400 yıl önce ortaya çıkmış olan İslamın doğduğu toplumsal yapıyı bilmeden ne islamı doğru yorumlayabiliriz ne de Hz. Muhammed'in doğum tarihi hakkında sağlıklı bir değerlendirme yapabiliriz. Bu yüzden öncelikle İslamın doğduğu coğrafyanın insanını, yaşam tarzını, inancını bilmek zorundayız.

İslam öncesi Arabistan'da putperestlik inancı hakimdir. Putperestlik inancına göre putlar, Allah ile kulları arasında bir aracıdır. Yani Araplar, islam öncesinde de Allaha inanıyordu islamdan farkı ise ibadetlerinde putları aracı olarak görmeleriydi. Putperestliğin nasıl ortaya çıktığı tartışmalıdır. Bir rivayete göre putperestlik Mekke'ye Amr b. Luhay tarafından getirilmiştir. Kabe'nin perdedarlığını yapan Huzaa kabilesinden Amr B. Luhay, bir gün yakalandığı ağır bir hastalığın tedavisi için gittiği Şam'da ki Belka'da halkın putlara taptığını görür ve onlara ne yaptığını sorduğunda "Biz bu putlara taparak yağmur yağmasını diliyoruz düşmanlarımızdan korunuyoruz" cevabını alır. Bunun üzerine Mekke'ye dönerken bir putu yanına almış ve Kabe'nin yakınına dikmiştir. Bir başka rivayete göre Mekke'den ayrılan tüccarlar, Kabe'ye bağlılıklarını ifade etmek için yolculuğu çıkarken yanlarına haremden bir taş alıp, gittikleri yerde taşın etrafında Kabe'yi tavaf eder gibi dönmüşler, zamanla bu ritüel bir inanç şeklini almıştır. Başka bir rivayete göre ise Cürhum kabilesinden İsaf ve Naile isminde bir çift Kabe içinde gayri meşru ilişkiye girdikleri için öldürülmüş, ders alınması için heykelleri Kabe'ye dikilmiştir. Zaman içinde bu heykeller, tavaf edilen bir put haline gelmiş ve putperestlik inancı yayılmıştır.

Putperestliğin nasıl ortaya çıktığı kesin olarak bilinmiyor fakat Arapların putperestlik inancını aynı zamanda bir ticari malzemeye dönüştürdüğü gerçektir. Mekke, hem Kabe'nin bulunmasından dolayı dini bir merkez, hem de Arabistan'ın en zengin kabilelerinin yaşadığı yer olmasından dolayı ticaret şehridir. Her yıl hac zamanında Araplar Kabe'de dini vazifelerini yerine getirmek için toplanırken, diğer yandan yoğun bir ticari hareketlilik yaşanırdı. Ticaretle uğraşan bir toplum olan Araplar, İslamın doğuşuna kadar yaşadıkları olayları kayıt altına almayı düşünmemişlerdir daha doğru ifade etmek gerekirse buna ihtiyaç duymamışlardır.

Doğuşundan kısa bir süre sonra gerçekleştirilen büyük fetihlerle yayılan islamın güçlenmesiyle fıkıh, hadis ve tefsir alanında uğraşanlar, tarihi bilgilere ihtiyaç duymuşlardır. İran, Hind, Türk, Kebt, Roma kültürleriyle temasa geçilmesi, Arap olmayan milletlerin islamiyeti kabul etmesi, ticari ilişkilerin artması sonucunda büyük islam şehirlerinin kurulması sonucunda Hz. Ömer döneminde takvimin ortaya çıkmasına ve tarih merakı duygusunun gelişmesine neden olmuştur. Her ne kadar olaylar kronolik olarak verilmiş olsa da bilgilerin rivayete dayalı olması ve hicri takvimin , Peygamberin Medine'ye hicretiyle başlatılması nedeniyle islam öncesi yaşanan olayların tarihi hakkında net bilgiye ulaşmak nerdeyse imkansızdır.

Araplar, tarihi olaylardan bahsederken, takvim yerine yaşanılan büyük olayları orjin kabul ederek filan olaydan önce ya da sonra diye konuşurlardı. Örneğin Peygamberin, risaletinden hicretine kadar olan döneme "Bi'set" tarih olarak kullanılmış, risalet öncesi dönem için ise "Fil olayı" temel kabul edilmiştir. Peygamberin doğum tarihi üzerinde yapılan yorumlarda Fil olayı başlangıç kabul edilerek yapılmıştır.

Hz. Peygamberin doğum tarihiyle ilgili bir çok rivayet bulunmaktadır. Genelde ilk elden kaynakların rivayetlerini veren İbn-i Kesir'in eserinde peygamberin Pazartesi günü doğduğu kabul edilmiştir. Bir rivayete göre Peygamberin doğduğu gün şöyle anlatılmaktadır :

"Pazartesi günü doğmuştur, Pazartesi günü peygamber olmuştur, Pazartesi günü Mekke'den hicrete başlamıştır, Pazartesi günü Medine'ye vararak hicretini tamamlamıştır, Pazartesi günü vefat etmiştir, Hacer-i Esved'i Pazartesi günü kaldırıp yerine koymuştur." (İbn Kesir, el Bidaye ve'n-Nihaye Büyük İslâm Tarihi II, s.411 )

İbn-i Kesir'in eserinde peygamberin doğduğu gün ile ilgili bir rivayete göre ise sahabelerden biri Hz. Muhammed'in yanına gelip "Ey Allahın Resulü ! Pazartesi günü oruç tutmak hakkında ne düşünüyorsun" diye sorduğunda şu cevabı almıştır:

"Ben o günde doğdum ve benim üzerime o günde Kur'an indirildi" (İbn Kesir, el Bidaye ve'n-Nihaye Büyük İslâm Tarihi II, s.411 )

İbn Abbas'tan nakledilen bir rivayete göre ise peygamberin Pazartesi günü doğduğu şu şekilde ifade edilmiştir :

Resûlullah Fil yılında Rebiülevvel ayının on ikisinde Pazartesi günü doğdu. Pazartesi günü Peygamber oldu. Pazartesi günü miraca çıktı. Pazartesi günü hicret etti ve Pazartesi günü öldü" (İbn Kesir, el Bidaye ve'n-Nihaye Büyük İslâm Tarihi II, s.412)

Peygamberin Pazartesi günü doğduğu konusunda kaynaklar hemfikirdir fakat hangi pazartesi olduğu tartışmalıdır. Bir rivayete göre Peygamber Ramazan ayında doğmuştur fakat kaynaklarda bu konuda farklı bilgiler mevcuttur. Örneğin İbn-ül Esir'in İbn İshak'tan verdiği rivayette şöyle anlatılmaktadır:

Resûlullah Rebiülevvel ayının 12. gecesi pazartesi günü doğmuştur. Onun doğduğu ev İbn Yusuf'un evi olarak bilinir (İbnü'l-Esir, el-Kâmil fi't-Tarih I, s, 462)

Sahabelerden Mahreme'nin aktardığı bir rivaye göre ise : "Ben ve Resûlullah, her ikimiz de Fil yılında doğduk. İkimiz bir doğumluyuz" demiştir. (İbn İshak , es-Sire,s 27)

Başka bir rivayette ise Hz. Osman bir gün Kubas B. Eşvem'e (Useym) "Sen mi daha büyüksün yoksa Allahın resulü mü" diye sorduğunda şu cevabı almıştır:

Resûlullah benden daha büyüktür. Fakat ben ondan daha yaşlıyım. Resûlullah Fil yılında doğmuştu. Ben Fil olayından bir yıl sonra filin gübresini bozulmuş ve yeşillenmiş bir halde görmüşümdür(İbn Kesir, el Bidaye ve'n-Nihaye Büyük İslâm Tarihi II, s.413)

Kinani'nin El Muhtasır eserinde ise Hz. Peygamberin doğduğu gün ile ilgili farklı rivayetler mevcuttur.Bir rivayete göre Rebiülevvel ayının 12. gecesi şafak vakti Pazartesi günü doğduğu ifade edilirken başka bir rivayete göre ise Rebiülevvel ayının ikisinde, üçünde ,sekizinde, bitmesine on gün kala doğduğu rivayet edilmiştir. Rebiülevvel ayı dışında Rebiülahir, Safer ayında doğduğu rivayetleri de mevcuttur. (İzzettin b.Bedrettin b.Cemaati el-Kinanî, el-Muhtasaru'l-Kebîr fî Sireti'r-Rasûl, Sâmî Mekkî el-Ânî, Amman 1993, s.22)

İbn-i Hişam ise peygamberin doğumuyla ilgili İbn İshak'tan alıntı yaparak eserinde şu rivayete yer vermiştir :

"Ben yedi sekiz yaşlarında bir çocuktum. Her duyduğumu anlıyordum. Birgün, bir Yahudi'nin yüksek bir yerden 'Ey Yahudi topluluğu!' diyerek bağırdığını işittim. Sonra kalabalık toplanmaya başladı. Onlar adama, 'Ne oluyor' diye sorunca, o adam 'Bu gece bir yıldız doğdu ki o Ahmed'dir'(İbn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye I, Beyrut 1995, s.120)

Hz. Peygamberin hangi ayda doğduğu yukardaki kaynaklarda görüldüğü gibi kesin olarak bilinmemektedir. Peki o zaman 20 Nisan 571 tarihi nasıl ortaya çıkmıştır ? Bugün genel olarak kabul edilen miladi 20 Nisan 571 tarihini Mısır rasathanesi müdürlerinden Mahmut El Felek-i Paşa belirlemiştir. 1858 yılında yayınladığı Fransızca risaleden şu sonuçlara varılmıştır :

1) Sahîh-i Buhârî'ye göre Hz. Peygamber, oğlu İbrahim'in ölümü gününde güneş tutulmuştur. Bu olay hicretin 10. yılına denk gelmektedir. Hz. Peygamber güneş tutulması olduğunda 63 yaşındaydı.

2) Bu güneş tutulmasının, 7 Kânûn-ı sani 632 yılında saat 8:30'da olduğu hesaplanmıştır. .

3) Güneş tutulmasından 63 kameri yıl geriye dönüldüğünde miladi 571 yılında doğduğu hesaplanmış olur.

4) Bu doğumun Rebiyülevvel ayının pazartesi günü ve bu ayın 8. günü ile 12. günü arasında olduğu kesinleşir.

Mahmut El Felek-i Paşa yaptığı hesaplamayla hadis kaynaklarında verilen tarihi doğrulamaktadır fakat hadis kaynaklarında Safer ve rebiülahir ayında doğduğu rivayetleri de göz önünde bulundurulursa 20 Nisan tarihinin kesin olmadığı ve Mahmut El Feleki'nin hesaplama yaparken hadis kaynaklarının etkisinde kaldığı yorumu yapılabilir.

Hz. Peygamberin doğum tarihini miladi olarak hesaplayan tek kişi Mahmut El Felek-i değildir. Hintli alim Muhammed Hamidullah Hz. peygamberin doğum tarihini 17 Haziran 569 olarak hesaplamıştır. İslam Ansiklopesinde Muhammed bölümünü yazan Frantz Buhl peygamberin fil yılında doğduğu rivayetinin gerçek olmadığını, gerçekte fil olayının çok daha önce gerçekleştiğini ifade etmiştir. Lammens ise çok daha farklı bir görüş ortaya atarak Hz. Peygamberin miladi 580 yılında doğduğunu söylemiştir.

Hz. Muhammed'in doğum tarihiyle ilgili yabancı bir kaynak ise İslamic Review isimli dergidir. 1969 yılının şubat ayında yayınlanan sayısında peygamberin doğum tarihi 17 Haziran 569 olarak yayınlanmıştır

Yabancı kaynaklar Peygamberin doğum tarihini bu şekilde vermektedir. Peki ya her sene Kutlu doğum haftasını ısrarla Nisan ayında kutlayan Diyanet'in yayınladığı islam ansiklopedisinde doğum tarihi ne olarak verilmiştir diye soruyorsanız şaka gibi ama diyanetin yayınladığı İslam ansiklopedisinde de Hz. Peygamberin doğumu kesin olarak 20 Nisan 571 olarak verilmemektedir. İslam ansiklopedisinin 30. cildinin 409. sayfasında Peygamberin doğumuyla ilgili Mahmut El Feleki nin söylediği 20 Nisan 571 ve Muhammed Hamidullahın söylediği 17 Haziran 569 tarihleri yazmaktadır.

Şimdi sormak istiyorum. Temel islami kaynaklara göre peygamberin doğum tarihi kesin olarak bilinmiyorken neden kutlu doğum haftası her yıl Nisan ayında kutlanıyor ? Üstelik islam ansiklopedisinde bile net bir tarih verilmemişken diyanetin ısrarla her yıl Kutlu doğum haftasını Nisan ayında kutlamasındaki amaç nedir? Bu sene de Muhammed Hamidullah'ın hesapladığı 17 Haziran tarihinde peygamberin doğumunu kutlasak ne olur ? Tüm dini günler ve bayramlar hicri takvime göre kutlanırken Kutlu doğum haftasının miladi takvime göre kutlanması da ayrı bir tartışma konusudur. Başka bir tartışma konusu ise ilk kez 1989 yılında başlayan kutlu doğum haftasının 1994 yılına kadar Eylül ve Ekim aylarında kutlanmış olmasıdır. 1994 yılına kadar kutlu doğum haftası şu tarihler arasında kutlanmıştır :

12 Eylül – 17 Ekim 1989

1 Eylül – 7 Ekim 1990

20-26 Eylül 1991

9-15 Eylül 1992

30 Ağustos – 5 Eylül 1993

1994 yılında ne değişti? Peygamberin doğumunun yanlış günde kutlandığı mı farkedildi ? İslamda doğum günü geleneğinin olmaması ve kutlu doğum haftasının sadece ülkemizde kutlanması da tartışılması gereken başka bir konu.. Sonuç olarak peygamberin doğum günü tarihi kaynaklarda bile net olarak vertilmemişken ya kutlu doğum diğer dini bayramlar gibi hicri takvime göre her yıl farklı günlerde kutlanmalı ya da diyanet kendi ansiklopedisine sadık kalarak bir yıl 20 Nisan'da ertesi yıl 17 Haziran'da dönüşümlü olarak kutlamalıdır

TIBBIYELİ HİKMET


https://tibbiyelihikmet.wordpress.com/2015/04/21/islam-kaynaklarina-gore-hz-muhammedin-dogum-gunu/


a45UyF587661-160123205632 Oraj Poyraz At Neomailbox cimcime@neomailbox.net
2016/03/02  10:20 2  65  undefined undefined egemen-turkiye@googlegroups.com

 

BAS AGRISI ..
. . . . . .
I
Yollar ne kadar guzel olsa,
Gece ne kadar serin olsa,
Beden yorulur,
Bas agrisi yorulmaz.
II
Simdi evime girsem bile
Biraz sonra cikabilirim
Mademki bu esvaplarla ayakkaplar benim
Ve madem ki sokaklar kimsenin degil.

Orhan Veli KANIK

Benim elimden gelse Turkleri Arap yaparim, diger Muslumanlari da.
Bunlarin vaktiyle Araplasmadigina da cok eseflenirim.
Arap dili, ne Turk diliyle ne de Cerkez diliyle kiyas kabul etmeyecek derecede ustunluge sahip oldugundan, insanin, milliyetin kucugune sahip olup da onunla iftihar edecegine buyugune sahip olarak onunla iftihar etmesi daha karli ve makul olur.

Seyhulislam Mustafa Sabri Efendi

Mine Sogut : AKP nin secim sarkisi Bismillah , muhalefetinki de Illallah


Dunyayi asirlardir coktanrili arkaik dinlere mitoloji ; tektanrili yakin zaman dinlerine inanc degeri bicen bir akil yonetiyor.

O yuzden kalabaliklarin hala gokten bir koc indirildigine inanip kurban kesiyor ve bayram yapiyor olmalarinda yadirganacak bir taraf yok.

Dunyayi yonetmeye talip olmayan ve inatla gercegi arayan supheci akil, dunyayi yonetmeye hevesli ve gucunu gercegi sonuna kadar yadsimaktan alan dogmatik akil karsisinda zayif kaliyor.

Cunku masallar gerceklerden daha etkileyicidir ve kalabaliklar masallara kolay kanarlar.

Buna ragmen gercekler masallardan daha belirleyicidir.

Dogmatikler dunyayi okuzun ya da gokten inen bir kocun boynuzlarinda dondure dursunlar; o bildigini okur ve bir basina uzay boslugunda doner durur.

Kutsallara inanmakta israrci kalabaliklar artik dunyanin yuvarlak oldugunu kabul etmek zorunda kalsalar da bu bosluk meselesi onlarin hic hosuna gitmez.

Bos inanclar olsun, gelenekler olsun ellerine ne gecerse onlarla bu boslugu doldurmaya calisirlar.

Ebedi ve ezeli bir Tanri ya ikna olurlar da varolusun kulliyen ebedi ve ezeli olabilecegi varsayimina katlanamazlar.

Sonsuzluk...

Belirsizlik...

Rastlantisal var oluslar, rastlantisal yok oluslar, evrimler, donusumler...

Tum eski dinlerin bir cikis ve bitis tarihinin olmasi...

Tanri nin bir fikir olarak insanligin cok ileri asamalarinda ortaya cikmasi...

Evrenin sonsuz, zamanin gorece olmasi...

Tum bu bilimsel gercekler bir onceki yazida bahsettigim suskunluk sarmalinda erir gider.

Cunku gercek, her konuda ama en cok inanc konusunda huzur kaciricidir.

Kalabaliklar inanirken inanca kuskuyla bakan azinliklar ve inanmayanlar alacaklari tepkilerden korkar ve susarlar.

Bu suskunluktan ve korkudan guc alan kalabaliklar da kendilerinin evrimleserek degisen, seviserek ureyen ve siddetten beslenen bir canli turu olarak tanimlanmasina pervasizca karsi cikarlar.

Onlar bir yilana kanan Adem le Havva nin gunahkar torunu, birbirini olduren Habil le Kabil in cani kardesidirler ve Tanri ya kurban ettikleri koc sayesinde gunahlarindan ve cinnetlerinden arinacak, sirat koprusunu gecip cennete gideceklerdir.

Obur dunyaya ait bir kusursuzluk olarak istahla tarif ettikleri cenneti bu dunyada neden yaratamadiklarinin sorgulanmasi islerine gelmez.

Iclerindeki kotulugu seytanin varligina atfederek ve Tanri nin merhametine siginarak yasarlar; inancsizlari da yine ayni Tanri nin atesine atarlar.

Kutsal kitap ustune kutsal kitap yazarlar.

Kalabaliklar kendilerini basi sonu belli kurgulanmis bir hikaye icinde goremezlerse, guvende hissedemezler.

Cinayetleri ve suclari ve kavgalari ve dusmanliklari inanc kiliflarinda saklaya saklaya soydan soya bir meziyet gibi aktarirlar.

Varolus efsaneleriyle hayatlarini kutsallastiranlarin...

Dini masallari bilimsel gerceklere ve sorgulamalara tercih edenlerin...

Gokten bir koc indigine inananlarin...

Gerceklerle masallar arasindaki koprude aslinda ne muhtesem hikayeler anlatildigini hic umursamayanlarin...

Iste tum bunlarin nabzina gore serbet veren iktidarlar da bu cehalet atina yular takip kalabildikleri kadar uzun sure iktidarda kalirlar.

O yuzden AKP nin secim sarkisi Bismillah olmalidir.

Muhalefetinki de Illallah ...

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/375735/Bismillah-ve-illallah.html#


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder