13 Ocak 2012 Cuma

Re: [Sansursuz-Siyaset] ASKERI OKULDA VAHSI ISKENCELER!

Öğrencinin yazısını okuyunca iyi ki Harp Okulundan atılmış diye düşündüm.
Belli ki, disiplini, orduya sadakati öğrenememiş.
Hatta belli ki, öğrenmek de istememiş.
ORDUYA SADAKAT, DİSİPLİN.
Bu ikisi olmadan ne geçmişte, ne gelecekte, bütün kültürlerin ordularında hiçbir şey olmaz.

İsabet olmuş atılması.
Ortaya dökülüp saçılmasından, feveranından, mizanseninden belli olmuş.
Eğer atılmasaydı, cemaatçi bir ajan olarak tedirginlik verecekti.
Orduya sadakati olmadığından silah arkadaşlarını arkadan vuracaktı.
Bilgi sızdıracaktı.
Komplolar içinde görev alacaktı.
Allah ve uyanık komutanlar TSK'yı korumuş.
Yılanı küçükken tesbit etmişler, başını ezmemişler ama uzaklaştırmışlar.
Buna da şükür.

Fakat orda anladım ki okul komutanı da dahil bana ve arkadaşlarıma(bu arkadaşlar gurubu da nereden çıktı? Bir çete mi?) yapılan işkencelerden tüm subayların haberi vardı. (Bütün komutanlar? neden? )
Ve bunu isteyerek yapıyorlardı. (Amaç ne?)
Bu kişisel bir sorun değildi. (Kişisel değilse nedir?)
Bizim(kimdir bu biz?) okuldan ayrılmamızı istiyorlardı.(Neden?)


Ergenekon olayının TSK'ya belki de öğrettiği en önemli şey budur.
Bir dönem herşeyi teknik eğitim olarak gördüler.
Sadakat, disiplin, ideolojik eğitim konularını savsakladılar.
Komutanıyla azıcık husumet geliştiren hemen cep telefonunun görüntü,  video, fotograf yeteneklerine yöneldi.
Sonuçlarını acı şekilde yaşadılar.

Gidin Cezayir'in işgalinin belgesellerini izleyin.
Adamın gözlerin önünde oğluna tecavüz ediyorlar, öldürüyorlar, kendisine işkence yapıyorlar ve adam konuşmadan ölüyor.
Bizimse subayımız, tayinini, terfisin beğenmediğinde, amiriyle geçinemediğinde hemen ortalara dökülür saçılır.
Böyle bir ordu olamaz.
Bütün ordularda ORDUYA SADAKAT en önemli prensiptir.

Emin olun bundan sonra safları çok daha sıkı tutacaklar.
Göreceksiniz.
Daha çok var bunlardan!!

On 13.01.2012 09:19, zeki kentel wrote:
 
BIR  ASKERI  OGRENCININ  ANLATTIKLARI

1991 yılında İstanbul'da doğdum. İlk ve ortaokulu çok iyi bir derece ile 5 üzerinden 4.98 diploma notu ile bitirdim.  Liseyi İstanbul'da okudum. Lise 1'de okul üçüncüsü, lise 2'de okul ikincisi oldum. 100 üzerinden 85.00 diploma notu ile liseden mezun oldum. Lise döneminde iken tübitakın yapmış olduğu bilgisayar programı yazma yarışmasına katıldım. Aynı zamanda iki kez satrançta ilçe 3.sü oldum. En büyük hayalim subay olabilmekti. Gerçekten başarılı bir öğrenciydim. 2009 yılında ÖSS'ye girdim özel bir üniversitede % 100 burslu Elektrik-Elektronik mühendisliği kazandım. Aynı zamanda Kara Harp Okulu'nu ve Hava Astsubaylık Okulu'nu kazanmıştım. En büyük hayalim olduğu için Harp Okuluna girdim.

Artık hayallerime ulaşmama gerçekten az bir zaman kalmıştı. Hep istediğim yerde Harp Okulundaydım. 1'inci sınıfta hiç ceza almadım. Tek bir savunmam bile yoktu. Harp Okulu sicilime hiçbir leke bulaşmasın diye öylesine dikkat ediyordum ki sabah ceza almamak için geceleri uykusuz geçiriyordum.

1'inci sınıfta iken Dumlupınar Taburu 9'uncu Bölükteydim. Sıra askeri kampı gelmişti. İzmir Menteş'e gittiğimizde bölük komutanımız değişti. Yeni bölük komutanımız P.Kur.Yzb. O.D. idi. Saçma sapan sebeplerden savunma almaya başlamıştım. Neredeyse hiç uyutulmuyordum. Eğer bir şekilde boş kaldığım farkedilirse o vakitlerimi komando dansıyla, ördek yürüyüşüyle yada sabahlara kadar yazı yazarak geçiriyordum. Savunma almamak için çok dikkat ediyordum. Eminim bir çok arkadaşımda benim gibi yaparak çadırlarda kampette yatmak yerine betonun üstüne parkasını koyup yatıyordur. Çünkü yaptığımız yataklar kusursuz olmalıydı. Bizler uğraşılan Harbiyelilerdik. Yaptığımızın hiçbir önemi yoktu. Çünkü yataklarımız ne kadar düzgün olursa olsun bizler yatak düzeninin bozulmasından savunma alıyorduk. Kamp artık çok sıkıntılı geçiyordu. Bölük komutanının vermiş olduğu talimatlarla başımızda bulunan 3'üncü sınıf Harbiyeliler bizleri hiç boş bırakmadan eğitim yapıyorsunuz adı altında hiç uyutmuyorlardı. Artık heryere sürünerek gitmeye başlamıştık. Sürünmekten ellerim, kollarım, dizlerim paramparça olmuştu. Biz bunları yaparken diğer arkadaşlarımız akşam 11 olan yat saatinde yatarak dinleniyorlardı. Bazı çadırlardan müzik sesleri geliyordu. Radyosunu getiren müzik dinleyebiliyordu. 11'de yatan bir Harbiyeli kalk saati ne kadar uyuyabiliyordu. Ki bu süre en az 6 saat eder. Kampın son haftalarına doğru bu arkadaşlarımızın yaptığı gibi günde 6 saat uyumuyorduk. Belki bir haftada toplam 6 saat uyumamışımdır.

Atış alanına giderken arkadaşlarım yürüyerek giderken ben sürünerek yada yat marş marş kalk marş marşlarla gidiyordum. Bunu yapan sadece ben değilim. Benim gibi uğraşılanlardan çıkartılan mangalar için yürümek bir hayaldi.

Bir defasında serbest kalmıştım. Hemen su almak için öğrenci gazinosuna gittim. O sırada bir üsteğmen tarafından durduruldum. Kamuflajım paramparçaydı. Üstümün nasıl bu hale geldiğini sordu. Sürünmekten olduğunu söylediğimde bana çok kızdı. Çünkü biliyordu. Kamuflajı parça parça olmuş biri okuldan ayrılması istenen kişidir. Bu yüzden kamuflaj parça parça olmuştur. Beni hemen bölüğüme gönderdi ve bölük komutanıma tekmil vermemi istedi. Ne için tekmil vereceğimi bile izah etmedi sadece tekmil vermemi söyledi. 

Gidip tekmil verdiğimde, bölük komutanının talimatıyla saatlerce süründüm. Sebep bile söylenmemişti. En ağır silahları sürekli olarak biz taşıyorduk. Talimnamelere göre bir MG3'ü(Çatal ayak ile 11.5 kg) manga içersinde hafif makinalı tüfek nişancısının, MG3'ün sehpasınıda(17.5 kg) hafif makinalı tüfek nişancı yardımcısının taşıması gerekiyordu. Sürekli talimnamelerdeki gibi hareket ettiklerini vurgulayan komutanlar bu silahı ve sehpasını sürekli olarak bizlere taşıtıyorlardı. Bunun üzerine bu silahlarla çök kalk yat kalk yapıyorduk.

 

Günlerdir uyumamıştım. Artık ayakta dururken bir yere sabit bakamayacak kadar yorgundum. Buna rağmen mantıklı düşünebiliyordum. Takım komutanlarımızdan biri eksik olduğundan başka bir bölükten bir üsteğmen gelmişti. Geldiği gün biz takılan Harbiyelileri sabaha kadar önce süründürüyor sonra yerde yuvarlanmamızı istiyordu. Bu yuvarlanmalar esnasında defalarca kendi kusmuğumu yuttum. Bunları yaparken bir taraftan da üst sınıfların ve bu subayın hakaretlerini dinliyorduk. Kusacağımız zaman bizlerin kondüsyonsuz ve dayanıksız insanlar olduğumuzu söylüyorlardı. Artık kalk saatine çok az bir süre kala bizi serbest bırakmışlardı. Biz bunları yaparken diğer Harbiyeliler çadırlarında ya uyuyorlardı yada müzik dinliyorlardı.

Gündüzleri yüzme eğitimi bittikten sonra şortlarımızla yat kalk yaptırılıp süründürülüyorduk. Sonrasında kamuflajlarımızı giydirilip eğitimlere devam ediyorduk.

Kamp bu şekilde geçmişti. Ki belki yaşadıklarımın % 10'un bile burada yazmıyordur.

2'nci sınıf başlamıştı. İlk günden itibaren saçma sapan faaliyetler yapmaya başlamıştık. Bu faaliyetlerin hiçbir amacı yoktu. Amaç sadece bizlerin yıldırılarak okuldan ayrılmasını sağlamaktı. Eğitim alanlarına gittiğimizde o günkü eğitim hakkında Harbiyelilere sorular sorulurdu. Bizler bu sorulara doğru cevaplar versekte cevaplarımız kabul edilmiyor, eğitime hazırlıksız çıkmaktan savunma alıyorduk. Bu savunmalar bizlere oda hapsi cezaları olarak geri dönüyordu.

2'inci sınıfın başında yeni bir takım komutanlarımızdan biri değişmişti. P. Ütğm. E.E. artık takım komutanımızdı. Bir defasında takım komutanı  eğitim gününün akşamında eğitim defterlerimizi kontrol etmek istedi. Eğitim defterlerine o günkü eğitim konularının özetlerini çıkarıyorduk. Ben ceza almamak bu konuya çok özen gösteriyordum. Eğitim defterine özet yerine birebir konuyu yazıyordum. Hiç bir satırı atlamadan aynen deftere geçiriyordum. Konulara da son derece hakimdim.  Hepimiz takım komutanının kapısının önünde bekliyorduk. Sıra ile içeri giriyorduk. Takım komutanı hepimize bağırıp çağırıyordu. Sürekli olarak soru soruyordu. Sorulara doğru cevap verince bir başkasını soruyor bizlerin yalnış cevap vermesini bekliyordu. Yalnış cevap veren olursa eğitime hazırlıksız çıkmaktan dolayı savunma alıyordu. 

Bu savunmalar ceza olarak bizlere geri dönüyordu. Ben odaya girdiğimde defterimi kontrol etti. Bana defterimde yazmış olduğum askeri bir tanımın hiç bir talimnamede bulunmadığını söyledi. Kafamdan talimname yazdığımı ve arkadaşlarımı bu konuda yalnış bilgilendirdiğimi, benim hiçbirşeyden anlamayan harbiyeli olma niteliğine sahip olmayan gereksiz bir kişi olduğumu söyledi. Bunları çok ağır bir dille ifade ediyordu. Ceza sorumlusunu çağırarak bana savunma vermesini söyledi. Defterimde yalnış bilgi olmadığından emindim. Aynı zamanda bu konuda bilgi eksikliğim olmadığından da  emindim. Hemen hemen her gece bu talimnamaleri A4 kağıtlarına sabahlara kadar yazıyorduk. Bu olay üzerine hemen gerekli talimnameyi inceledim. Cümleler birebir aynıydı. Talimnameyi ve defteri hemen takım komutanına götürdüm. Karşılaştırdı birebir aynıydı. Üstelik defterimde bir silgi izi bile yoktu, birebir aynıydı. Hemen talimnameyi ve defteri takım komutanının yanına götürdüm. İçeride 4. Sınıflar vardı. Talimnameyi ve defteri karşılaştırdı. Aynı olmasına rağmen yine aşağılanarak odadan gönderildim. O gece yine sabaha kadar eğitim yaptım. Bir subayın kurmaylığı kazanabilmesi için talimname bilgisinin üst düzeyde olması gerekir. Bana eğitim defterimde yazanların yalan yalnış şeyler olduğunu söyleyen kişi şu an harp akademisinde ve iki yıl sonra kurmay yüzbaşı olarak buradan mezun olacak.

Artık öyle bir hale gelmiştik ki, neredeyse bir dakikamız bile boş geçmiyordu. Hemen hemen hiç uyuyamıyorduk. Gündüzleri saatlerce takım komutanı odasının önünde kıpırdamadan esas duruşta duruyorduk. Geceleri 4. Sınıflar tarafından eğitim yaptırılıyorduk. Daha doğrusu eğitim adı altında dinlenmemize izin verilmiyor aynı zamanda psikolojik ve fiziksel baskılara maruz kalıyorduk. 4. Sınıfların uykuları gelince bizlere sabaha kadar tamamlamamız için uzun yazı ödevleri veriyorlardı. Kendileri yatıyorlar bizler ise hiç uyumadan bu ödevleri tamamlamaya çalışıyorduk. Hafta sonları cezalı olduğumuz için izne çıkamıyorduk. Saçma sapan sebeplerden dolayı savunmalar alıyorduk. Ben her gece pantolonumu ve gömleğimi ütüler, ayakkabılarımı boyar ve dolabımı itinayla düzeltirdim. Çoğu zaman kendi yatağım bozulmasın diye boş olan yataklarda yatardım. Çünkü kontrol olduğunda biz uğraşılan kişilerin yataklarına dikkat edildiği kadar başka hiç bir yatağa dikkat edilmiyordu. Boş yataklar bozukta olsa kimse sorumlusu olan kişi ceza almıyor bizler ise yatağımız ne kadar düzgün olursa olsun savunma alıyorduk.

Artık benim için hergün bir öncekinden daha sıkıntılı geçiyordu. Ne kadar dikkat edersem edeyim bir açığımın çıkması için ellerinden geleni yapıyorlardı.  Uyumamıza hiç izin verilmiyordu.

Buradan sonra anlatacaklarımı artık benim için dinlenebileceğim tek yer olan tuvalette not aldım. Hiç bir yemeğe gönderilmiyorduk. Haftasonu gecelerinde 4. Sınıfların bir kısmı evci olduğu için geceleri eğitim yerine bu kez takım komutanı odasında sabaha kadar yazı yazıyorduk. Bunları az önce bahsettiğim şu an harp akademisinde okuyan üsteğmenin bana verdiği emirler  üzerine yapıyordum. Beni önce aşağılıyor, benim hiç bir işe yaramayan bir harbiyeli olduğumu söylüyor ve buna saatlerce devam ediyordu. Beni kuş beyinli diye çağırıyordu. bana odasındayken "kuş beyinli gel, kuş beyinli yap, kuş beyinli git" gibi ifadeler kullanıyordu. Yemeğe gönderilmediğimiz için vücudum artık dayanamıyordu. Ne kadar dirensemde bi anda düşecek gibi oluyordum. Bu durumlarda hemen tuvalete gitmek için izin alıyordum. Pantolonumun arka cebine sakladığım kağıtlara gün gün yaşadıklarımı not alıyordum. İşte buradan sonra yazacaklarımın bir kısmı bu kağıtlara aldığım notlardan alıntıdır.

1-      25.10.2010 tarihinde talimatlarla ilgili görevimi yerine getirmediğimden dolayı savunma aldım. (saatlerce bilgisayar başında kalarak taburdaki tüm talimatları yazdım. Hata ve eksiklik kesinlikle yoktur. fakat takım komutanı tarafından bunlar olmamış denerek önce parçalandı sonra suratıma fırlatılarak ağır hakaretlere maruz kaldım. Bu olay bir kaç kez tekrar etti.) 

2-      26.10.2010 tarihinde çarşafım lekeli olduğu için savunma aldım. (kesinlikle çarşafımda hiç bir leke yoktu. Çünkü ben neredeyse hiç kendi yatağımda yatamıyordum. Bir kaç dakikalığına bile olsa koğuşumdaysam bir paranoyak gibi sürekli eşyalarımın düzen ve tertibine temizliğine dikkat ediyordum. Çünkü ufak bir eksiklikte ceza alabilirdim. Arkadaşlarım dolaplarını ayda bir silerken ben dolabımı hergün kısa zamanlar bile olsa temizliyordum.

3-      27.10.2010 takım komutanı odasına girdiğimde cansız tekmil vermekten dolayı savunma aldım. (böyle birşeyin olması kesinlikle mümkün değildir. Çünkü ben tekmil verdiğimde diğer bölüklere kadar giden sesimden dolayı arkadaşlarım arasında dalga konusu oluyordum. Fakat her defasında takım komutanı sesimin çıkmadığını iddia ederek bana hakaretler ediyor, beni aşağılıyordu.)

4-      28.10.2010 tarihinde yapılan kontrolde kravatımı uygunsuz bağladığım gerekçesiyle savunma aldım. (Takım komutanı beni odasına çağırdı ve yanına gelmemi istedi. Kravatımı sağa sola çekmeye başladı. Ve kravatımın düzeni bozulduktan sonra bana yine hakaret etmeye başladı. Artık bu hakaretler çok ağır geliyordu. Psikolojik yönden yıpratılmaya çalışılıyordum. Fiziksel tepkilere maruz kalıyordum. Fakat herşeye rağmen en önemlisi herşeye rağmen mantıklı düşünmeye devam edebiliyordum.)

 

5-      04.11.2010 tarihinde silahıma yeterli bakım yapmadığım gerekçesiyle savunma aldım. (Silah bakımlarını yapmaya başlarken harbiyeli bölük komutanı kendi silahına bakım yapmamı emretti. Bende kendi silahımı kenara koyduktan sonra onun silahına bakım yapmaya başladım. Benim silahımıda parçalayarak arkadaşlarıma verdim. Ben harbiyeli bölük komutanının silahına bakım yaparken bazı arkadaşlarımda benim silahıma bakım yapıyorlardı. Tam bu sırada takım komutanı silahları kontrol etmeye başladı. Benim silahımın kirli olduğunu benim harbiyeli niteliklerine sahip olmayan bir harbiyeli olduğumu iddia ederek bana hakaret etmeye başladı. Ve silah bakımından dolayı savunma verdi. Kendi silahıma bakım yapmamam için harbiyeli bölük komutanının silahı bana verilmişti. Haksız yere savunma aldım.)

 

6-      20.11.2010 tarihinde izin dönüş yoklamasından geç kaldığım gerekçesiyle savunma aldım. (Ben bize dağıtılan izin koçanlarındaki saate göre döndüm. Belirtilen saatten 4 dakika önce kısımda hazır bulunuyordum. Fakat takım komutanı yoklama saatinden 10-15 dakika önce gelerek benim dönmediğim için savunmamın alınmasını ceza sorumlusuna emretti. Resmi emre göre yoklamada bulunmam gereken saatten tam 4 dakika erken döndüm. Ki askeri okullarda 4 dakika önemli bir vakittir. Belirtilen saatten daha erken orda olmama rağmen izinden geç dönmekten dolayı savunma aldım.)

7-      22.11.2010 tarihinde cansız tekmil verdiğim gerekçesiyle savunma aldım. (takım komutanı odasına her girişimde en çok dikkat ettiğim şeylerden biri esas duruş, diğeri tekmil vermektir. Çok yüksek sesle tekmil verdiğim için diğer bölüklerdeki arkadaşlarım benimle dalga geçmektedir. Sonradan öğrendim ki bölüğümdeki alt devrelerim olan 1. sınıflar bile ben tekmil verince gülüyorlarmış. Bu kadar sağlam tekmil vermeme rağmen yine dakikalarca ağır hakaretlere uğradım ve savunma aldım. )

8-      23.11.2010 tarihinde pantolonumun ütüsüz olduğu gerekçesiyle savunma aldım. (Takım komutanı beni odasına çağırdı. Hemen kıyafetlerimi kontrol etmeye başladı ve "pantolonumu neden haftalardır ütülemiyorsun" dedi. Oysa ki pantolonumu Dumlupınar taburunun ütühanesine bırakmıştım ve oradan ütülü bir şekilde bir gün önce geri almıştım. Daha sonra takım komutanı bir dördüncü sınıfı odasına çağırdı ve benim dahili pantolonumun ütülü olup olmadığını sordu. 4. Sınıf harbiyeli ütülü olduğunu söyleyince, en son ne zaman ütülemiştir diye sordu. 4. Sınıf harbiyeli pantolonumu dün ütülemiştir komutanım diyince takım komutanı çok sinirlendi ve başka bir dördüncü sınıf harbiyeli çaığrdı. Onada aynı soruları sordu ve aynı cevapları aldı. Buna rağmen bana yine hakaret etti ve benim yalancı bir harbiyeli olduğumu söyledi. Ardından pantolonumun ütüsü bozuk olduğu gerekçesiyle savunma gönderdi.)

 

9-      Benden yine taburun tüm talimatlarını bilgisayara geçirmem istendi. Beni hızlı klavye kullandığım gerekçesiyle bölük yazıcısı yapmışlardı. Aslında durum böyle değildi. Tamamen ceza almam için yapılan bir işti bu. Ben sabaha kadar uğraşarak tüm Dumlupınar Taburundaki tüm talimatları bilgisayara geçirdim. Daha sonra A4 kağıtlarına yazdırdım. Takım komutanı çıkarttığım talimatları kontrol etti. Sonra sinirle kağıtların hepsini parçaladı. Ortalama 150 civarı A4 kağıdı vardı. Bazı talimatları bir kaç nüsha olarak çıkartmak zorundaydım. Sonrasında parçaladı kağıtları hakaret dolu sözler ederek yüzüme fırlattı. Benden yüzüme fırlattığı kağıtları toplamamı emretti. Ben de kağıtları topladım ve takım komutanına verdim . Bu kağıtları toplayıp buruşturarak tekrar yüzüme fırlattı. Bu kez çok ağır hakaretler etti. Artık dayanamıyordum. Ama sabrediyordum.)

10-   Takım komutanı benden Askerlik Andını okumamı emretti. Bende okudum. Cansız okuduğum gerekçesiyle Askerlik andını A4 boyuntunda kağıtlara ertesi sabaha kadar yazmamı emretti. İnanın okulda binlerce harbiyeli var, fakat harbiyeli olmalarına rağmen Askerlik Andını bilmeyen bir çok kişi var. Ben ise eksiksiz ve güçlü bir sesle okumama rağmen hakaretlere uğrayarak sabaha kadar Askerlik Andını yazmam için emir almıştım. Sabaha kadar uğraşıp Askerlik Andını yazdım. Sonra takım komutanı kontrol etti ve bu kağıtlarıda parçalayıp yüzüme fırlattı. Artık çok zoruma gidiyordu. Tekrar yazmam için emir verdi. Tekrar yazdım bir gün sonrasında takım komutanına götürdüm. Yine kağıtları parçalayıp yüzüme fırlattı. Bölükten bazı harbiyelilere benim yanımda askerlik andını okutturuyordu. İnanın okuyamayan bir çok kişi vardı. Ben seri ve güçlü bir şekilde okumama rağmen bu tür muammelelere maruz kalıyordum.

11-   Sınav haftası gelmişti. Ben ve benim gibi uğraşılan harbiyelilerin kesinlikle ders çalışmasına izin verilmiyordu. Çünkü bizlerin devre kaybettirilmesi sağlanmaya çalışılıyordu. Harp okulunda bir zayıfınız gelir ve bütünlemedede geçemezseniz, devre kaybedersiniz, yani sivil okulların diliyle sınıfta kalırsınız. Ara sınav döneminde 1 dakikamız bile boş geçmiyordu. Uyumamıza kesinlikle izin verilmiyordu. Komutanların uykusu gelince bizleri o sırada uyumayanlara bırakıyorlardı. Kesinlikle ders çalışamıyorduk. Tek dinlenme yerim tuvalet oluyordu. Aldığım notlardaki yazıları topladığımda sınav haftası sürecinde 9 günde toplam 7 saat 40 dakika uyumuştum. Bu kadarına bile şükür diyordum. Bazen sınavlardan erken çıkmak zorunda kalıyorduk.

12-   Sınav haftasında ders çalıştırılmamak için yaptırıldığım faaliyetlerden söz etmek istiyorum.

 Lineer cebir dersi kitabının ilk 60 sayfalık kısmını sabaha kadar yazmamız emredildi. Harfiyen aynı olacaktı. Arkadaşlarım ders çalışırken biz kitapları aynen A4 kağıtlarına yazıyorduk.
 
Yine arkadaşlarım ders çalışırken ben ve uğraşılan arkadaşlarım sınav haftasında eğitim olmamasına rağmen eğitim notlarını sabahlara kadar yazmak zorunda bırakılıyorduk. Gelecek aylardaki eğitici ders notlarını hazırlıyorduk. Buda bizim bütün gecemizi alıyordu. Uykusuzluk hat safhaya ulaşmıştı.
 
Normalde bilgisayardan çıkarılan çarşaf listeleri ben sabaha kadar elimle yazıyordum.
 
Bize ders çalışmamamız için verilen yazı ödevlerini ne kadar dikkatli yaparsak yapalım takım komutanı tarafından beğenilmeyip parçalanıyor, sonrada yüzümüze fırlatılıyordu. Bunun üzerine birde takım komutanının ağır hakaretlerine maruz kalıyorduk.
 
Saatlerce takım komutanının kapısının önünde esas duruşta bekliyorduk. Yemeklere gönderilmiyorduk.
 
Sınav haftasının 3 günlük döneminde hiç yemeğe gidemedim. Takım komutanı yemek vakitlerinde idari faaliyet yaptırıyordu.  3. Günde koğuş arkadaşım benim hiç yemeğe gitmediğimi farketmişti. Bana 13 Mart sitesinden gizli gizli yiyecek birşeyler getirmişti. 3 gün boyunca ilk yemeğimi o zaman yemiştim. Tuvaletten musluk suyu içiyordum.
 
Takım komutanı odasındayken kuş beyinli diye çağırılıyordum. Odaya birisi girdiğinde ise bana normal ismimle hitap ediyordu.
 
Ara sınav haftası sonucunda 7 zayıfım geldi. Hayatımda ilk kez zayıf almıştım. Bunun üzerine takım komutanı bana benim ders bile çalışmayan gereksiz adamın teki olduğumu söyledi. Ağır hakaretlerde bulunuyordu. Sanki ben kendi isteğimle çalışmamıştım. Ki ne kadar çalışmasamda ben kendimi çok iyi biliyordum, dersleri dinlemem o dersten geçmem için yeterliydi. Normal olmayan bir şeyler vardı.
 

Harp okulunda sınav sonuçları değiştirildi. Artık hepimiz bunun farkındaydık. Normalde geçmiş yıllarda testlerde yaptığımız hataların hangi sorularda olduğuna kadar belirtilen bir ara karne yollanırdı. Test ve klasik soruların sonuçları ayrı ayrı belirtilirdi. Nerede hata yaptğımızı kendi cevap kağıdına bakmadan gönderilen ara karnelerden ve belgelerden tespit edebilirdik. Fakat bu kez sadece tüm sınavın (Test-klasik) toplam sonucu gönderildi. Ben ve uğraşılan arkadaşlarım bir sürü zayıf aldık. Artık devre kaybetmeye yakındık. Hayatımda ilk kez böyle bişey başıma gelmişti. Tekrar belirtmek isterim ki, ben çalışmayacak bir öğrenci değildim. Hayatım başarılarla doludur. Ve hayatım boyunca tek zayıf karneme gelmemişti. Hatta lise dönemimde bile 5 üzerinden 3'ün altında notum gelmedi.
 

Sınav sonuçlarının değiştirildiğini farkedince bazı harbiyeliler  test cevaplarını kurşun kalemle işaretlemeden önce pilot kalemle küçük bir nokta koydular. Üzerinide kurşun kalemle kapattılar. Bir çoğu bu şekilde yaptığı için savunma aldı. Bir arkadaşıma bölük komutanı neden böyle yapıyorsun diye sordu. Oda sınav sonuçlarımın değiştirildiğini düşündüğünü söyledi. Bölük komutanı hemen savınmasının alınmasını istedi. Fakat arkadaşım haklı olduğu için savunma gönderilmedi bile.
 
Ben 9'uncu bölükteydim. Takım komutanı sürekli olarak beni elimde bir zarfla diğer bölüklere gönderiyordu. Önce Anafartalar Taburu 1. Bölük Komutanlığına gönderildim. 1'inci Bölük takım komutanı verdiğim zarfı açınca bana sorular sormaya başladı. Sonuç olarak eğitim olmamasına rağmen eğitime hazırlıksız çıkmaktan ve kılık kıyafet düzensizliğinden savunma aldım. O sırada odada benim gibi sıkıntı çeken bir harbiyeli daha vardı. Bana söylediği cümle: "Banada aynı şeyi sürekli olarka yapıyorlar." 1'inci Bölük takım komutanı bunu duyunca kızdı ve beni bölüğüme gönderdi. 9'uncu bölüğe döndüğümde 9'uncu bölük takım komutanı bana yine ağır hakaretlerde bulundu. Verdiği görevi adam akıllı yerine getiremediğimi söyledi. Hakaretlerin ardından beni bu kezde Malazgirt Taburu 23'üncü Bölüğe gönderdi. 23'üncü bölük takım komutanı da zarfı açınca aynı şeyleri tekrarladı. Kış döneminde olduğumuz için kazak giyiyorduk. Bana kazağın altındaki gömlek ütülümü diye sordu. 1 gün önce gece gömleğimi yeni değiştirmiştim. Kazağımı çıkarttırdı ve kontrol etti. Bana ütüsüz olduğunu söyledi. Normal olarak ütülü bir gömlek kazak aldında  1 saatte ütüsü bozulurdu. Bunu kendiside çok iyi biliyordu. Daha sonra beni 3 savunmayla kendi bölüğüm olan 9'uncu bölük komutanlığına gönderdi. 9'uncu bölük takım komutanı tarafından yine ağır hakaretlere uğradım. Bana vazife bilincimin olmadığını harbiyeli olma niteliklerine sahip olmadığımı söyledi. Benim kuş beyinli olduğumu iddia ediyordu.
Final snavları döneminde yine hiç ders çalıştırılmadım. Sürekli idari faaliyetler yaptırıldım. Ayrılan arkadaşlarım oluyordu. Elimden geldiğince dayanmaya çalışıyordum. Sonuç olarak ne kadar çalıştırılmasam bile 7 zayıfı 2 ye düşürdüm. Test sonuçları değiştirilsede klasiklerim çok yüksekti. Dersleri bu durumun tekrarlanacağını bildiğim için çok iyi dinleyip not alıyordum.

Bu süreç içersinde ailem okula 2 kez geldi. Yaşadıklarımın farkındalardı. Fakat bölük komutanı benim yaşadıklarımın kesinlikle yalan olduğunu aileme söylemişti. Bu kurumda böyle şeyler olmaz denerek ben yalanlanmıştım.

İspiyonculuk teklifi

Bölük komutanı beni iş ocaklarına çağırarak bana, eğer yaşadıklarımın bitmesini istiyorsam devre arkadaşlarımın gizli ve gizli olmayan herşeyini bildirmemi istedi. Ne yapacağımı bilemedim. Beni akşam odasına çağırdı. Ben birşey söylemeyince benim gözlem kabiliyeti olmayan bir harbiyeli olduğumu iddia etti. Benden asla subay olamayacğını söyledi. Subayın gözlem kabiliyetinin iyi olacacağını faket benim bu niteliklere sahip olmadğımı öne sürdü.

İkinci yarıyıl dönemi başladığında beni Dumlupınar Taburu  9'uncu bölük komutanlığından Malazgirt Taburu 23'üncü bölük komutanlığına gönderdiler. Bölüğüm değiştirilmişti. Benim için değişen hiçbirşey olmamıştı. Yine sürekli idari faaliyet yaptırılıyordum. Tabur kontlarının (4'üncü sınıf harbiyeliler) odasında ve odasının önünde saatlerce esas duruşta bekletiliyordum. Yine yazı ödevleri verilmeye devam ediliyordu. Sürekli saçma sapan sebeplerden savunma alıyordum. 23'üncü bölük takım komutanı sürekli sebepsiz yere savunma veriyordu.

Artık dayanamadım ve İç Hizmet Kanununda bulunan sıralı amirler kuralını aşarak okul komutanının yanına gittim. Fakat okul komutanının odasının önünde iken 2 astsubay kolumdan tutarak beni dışarı çıkarttılar. Bu olay üzerine 23'üncü bölük takım komutanları ve bölük komutanı, Malazgirt Tabur komutanı beni azarladılar. Malazgirt Tabur komutanı benim anlattıklarımın kendi taburunda asla olamayacağını öne sürdü. 23'üncü bölük takım komutanlarıda bana bir sürü savunma vermelerine rağmen benim cezamın bile olmadığını Tabur komutanına söylediler. Neye uğradığımı şaşırdım. Bu olaylar sürekli devam etti.

El bileğimdeki bir kırıktan dolayı bileğime platin takılmıştı. Eğitimlerden dolayı çok büyük ağrılar vardı. Ben hastaneye gitmek için revirden kağıt aldım. Tabur bahçesindeydik. Bunu 23'üncü bölük takım komutanına söylediğimde bana çok kızdı. 3 dakika içersinde 6'ıncı katta bulunan koğuşuma gidip kamoflajımı giyip gelmemi istedi.

Artık çok yorulmuştum. Yinede pes etmiyordum. Bu yıldırma politikasını aşabileceğimi düşünüyordum. Bu süreçte 7 kilo verdim.

Bu süreç böyle devam etti. Her gece 4'üncü sınıfların kapısının önünde esas duruşta bekliyordum. Gündüzleride takım komutanı odası önünde aynı şekilde bekliyordum. Artık dayanamıyordum. Daha önce bir çok kez beni okuldan almaları için ailemi aradım. Yine aramak istemiyordum, fakat artık dayanamıyordum. Ailemi aradım. Ailem okul komutanından randevu aldı. Beraber okul komutanının yanına gittik. Herşeyi anlattım. Fakat orda anladım ki okul komutanıda dahil bana ve arkadaşlarıma yapılan işkencelerden tüm subayların haberi vardı. Ve bunu isteyerek yapıyorlardı. Bu kişisel bir sorun değildi. Bizim okuldan ayrılmamızı istiyorlardı. Sebepsiz yere yüksek miktarda tazminatlara maruz kalarak okuldan ayrılmamız isteniyordu.

Okul komutanına 9'uncu bölük komutanı tarafından bana yapılan ispiyonculuk teklifinide anlattım. Sonunda da "Bugün arkadaşını satan yarın vatanını satarsa ne yapacaksınız?" dedim. Karşımda okul komutanı, alay komutanı, Malazgirt taburu komutanı, 23'üncü bölük komutanı ve takım komutanları ve bana ispiyonculuk teklifinde bulunan 9'uncu bölük komutanı vardı. Hiçbiri  karşımda birşey söyleyemedi. Bunların yalan olduğunu benim okuldan ayrılmak için aileme sunduğun yalanlardan başka birşey olmadığını söylediler.

Bütün bunlara şaşırmamıştım. Çünkü artık herşeyin farkındaydım. Bizlerin isimleri geliyordu. Fişleniyorduk. Bunun sonucunda da okuldan ayrılmamız için fiziksel ve psikolojik olarak bir insanın dayanamayacağı baskılara maruz kalıyorduk.

Ailem bu olayı basının bileceğini söyleyince herkes tedirgin oldu. Bir anda komutanların bana bakışları değişti. İyi davranıyor gibi görünüyorlardı. Çünkü artık ayrılma dilekçemi vermiştim. Hatta arada sırada" İstersen ayrılma, biz ayrılmanı istemiyoruz." bile diyorlardı. Sonuç olarak okuldan ayrıldım. Şimdi devletin verdiği yatay geçiş hakkından yararlanarak bir üniversitenin bilgisayar mühendisliği bölümüne yatay geçiş yaptım.

Yaşadıklarımın onda birini bile anlatmadım burada. Duyduğum küfürler, yediğim hakaretlerle kaldım. Hepsi bu. Elimde kalan tek şey yüklü miktarda gelen tazminatın borç dökümü ve birkaç fotoğraf.

Bu kadar emek, bu kadar yıl boşa gitti. Hayallerim yok oldu. Benden gençliğim çalındı. En güzel yıllarım işkence dolu günlere sığdırıldı. Ve hayat bizlere umursamamayı öğretti. 17 yaşında bir çocuğa yaşadıklarımı yaşatsanız, sadece 1 hafta… Onun psikolojisinin bozulması için bu yeter. Belki intihar bile edebilir. 

Şimdi soruyorum sizlere, bizler neyiz? Disiplinsiz miyiz? Disiplin nedir biliyor musunuz? Yatağının düzgün olması mı? Pantolonunun ütülü olması mı? Yoksa her sabah 6'da hazır olmak mı? Ben bunları çoktan aştım. Disiplin saatlerce hakaret duyup sabretmektir. Eğitim adı altında işkence görmektir, isyan etmeden. Aç kalıp yemeğe gönderilmediğinde gerçekten haksız duruma düşmemek için imkan olsada yemek yememektir. Su içmemektir. Herşeyin üstüne hayallerini kapalı kutularda bırakıp üzerine 30 bin TL tazminat ödemektir. Bütün bunları yaşadıktan sonra hiç bir şey olmamış gibi hayatına devam edebilmektir. Dahası mı? Dahası bende saklı.
                                                                                              Murat Samet
__._,_.___


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder