Uranyum cevherinin radyoaktivitesiyle kirlenmiş yurdum suları.
Bu ülkede nükleer santral var mı?
Yok.
Peki uranyum saflaştırma tesisi var mı?
O da yok.
Ama bakın ham uranyum cevheri var.
Ve onu çıkaranları dahi denetlemekte aciz bir devletimiz var.
Demek ki, neymiş efendim?
Bu millet ve bu devlet nükleer işlere girecek olgunlukta, ferasette, kabiliyet ve irfan seviyesinde değilmiş.
Biz olmamış, oturmamış bir milletiz anlaşılan.
Bir de şöyle düşünün Sinop'a yapılacak nükleer santralden Ruslar çekildikten sonra nasıl olacak işletme?
Şöyle görünecek bir yere, bir demet sarımsak, yanında bir at nalı, üstünde bir de nazar boncuğu çaktık mı ana kapının üstüne yeter.
İçerilerde bir yere de Esma-ül Hüsna, Allah ve Muhammed yazan tabelalar asarız.
Çalışanların her işe başlamadan önce besmele çekmelerini de sağladık mı tamam.
Emin olun nükleer güvenlik prosedürleri bundan farklı olmaz.
İşte halkın zaman içinde Araplaşmasının yan etkilerinin bir örneğidir bu hallerimiz.
Oraj POYRAZ
---------- Yönlendirilmiş ileti ----------
Kimden: Kayhan kantarlı <kayhankantarli@gmail.com>
Tarih: 22 Ocak 2014 09:49
Konu: BİLİM 20 YILDIR "ÖNLEM ALINSIN!" DİYE UYARIRKEN, YETKİLİLER "BİZE BİR ŞEY OLMAZ" UYKUSUNDA !
Basına, İlgili Kişi ve Kurumlara
GAZİEMİR KURŞUN FABRİKASINDAKİ NÜKLEER SANTRAL ATIKLARININ ÜLKEYE NASIL SOKULDUĞUNU ARAŞTIRMAYAN ZİHNİYET MANİSA KÖPRÜBAŞI'NDA DA SUÇ İŞLİYOR
BİLİMİN YOL GÖSTERİCİLİĞİNDEN SAPILMASININ SONUCU :
BİR SÜRE İŞLETİLDİKTEN SONRA HİÇ BİR ÖNLEM ALINMADAN TERKEDİLEN MANİSA KÖPRÜBAŞI URANYUM MADENİ TÜM GEDİZ HAVZASINI 45 YILDIR ZEHİRLEMEYE DEVAM EDİYOR!
BİLİM 20 YILDIR "ÖNLEM ALINSIN!" DİYE UYARIRKEN, YETKİLİLER "BİZE BİR ŞEY OLMAZ" UYKUSUNDA !
Maden Tetkik ve Arama Kurumu (MTA) tarafından 1970'lerde yapılan arama çalışmaları sonunda Manisa'nın Köprübaşı ilçesinde zengin uranyum yatakları bulununca burada bir pilot tesis kurularak işletilmeye başlanmıştı.
İşletme maliyetin yüksek oluşu nedeniyle tesis 34 yıl önce hiçbir önlem alınmadan kendi haline terk edilmişti.
Ancak son günlerde ortaya çıkan ve maden sahasında normalin 140 kat üstünde ölçülen radyasyon gerçeği, atıl durumdaki madenden özellikle yer altı suları vasıtasıyla yayılan radyoaktivitenin, 20 yıldan bu yana bölgede araştırma yapan çok sayıda bilim insanının uyarısına kulak asılmadığı ve bunu sonucu olarak Köprübaşı İlçesi ve köyleri başta olmak üzere tüm Gediz Havzası'nın zehirlenmeye devam ettiğini gösteriyor.
(kaynaklar:http://www.evrensel.net/haber/76621/manisada-nukleer-skandal.
html#.Ut5xaHk5lMs;
http://www.evrensel.net/haber/76784/manisadaki-nukleer-skandal-raporlanmis.
html#.Ut4r0Hk5lMs;
http://www.evrensel.net/haber/76699/nukleer-tehlikenin-kaygisi-dahi-yeter.html#.Ut5yPHk5lMs;
İLK BİLİMSEL UYARIDAN BU GÜNE 20 YIL SÜREN UYKU!
Literatür tarama sonuçları, Manisa Köprübaşı ilçesi uranyum sahasındaki toprak, bitki ve su örneklerindeki radyoaktivite miktarlarının ilk olarak Prof.
Dr.Rafet Kılınç tarafından araştırldığı ve araştrma sonuçlarının 1995 de Salihli'de yapılan "I.Gediz Havzası Erozyon ve Çevre Sempozyumu"nda ilgililerin dikkatine sunulduğunu gösterektedir.
Prof.
Kılınç'ın bulguları Köprübaşı Kasar köyünden alınan toprak örneklerinde normalin yaklaşık 10 katı fazla radyasyon bulunduğunu gösteriyordu.
Sonraki yıllarda yapılan ve tüm Gediz Havzası'nı kapsayan araştırmalarda da Prof.Kılıınç'ın bulgularını destekleyen sonuçlar elde edilmiş ve alınması gereken önlemlerle ilgili olarak çok sayıda bilimsel öneride bulunulmuştur.
Bu bilimsel öneriler şöyle özetlenebilir (araştırmaların ve önerilerin detayları için yazının sonunda verilecek kaynaklara bakınız):
• Bölgedeki uranyum cevherinin ince taneli olması nedeniyle su ve rüzgâr yoluyla çevreye kolayca taşınabilecek bir özelliğe sahip olduğundan, su yoluyla aşağı kesimlere taşınan uranyum bileşimli sedimanların önlenmesi gerekir
• Bölgedeki su ve topraktaki radyoaktif elementlerin insan sağlığı üzerine etkisi araştırılmalıdır.
• Uranyum yatağının bulunduğu alan ve çevrelerden beslenen sular, uranyum açısından uluslararası kabul edilebilir kriterlere göre en az on kat daha fazla kirlendiğinden bu suların, yöredeki insan ve hayvanlar tarafından içilmesi, sulama amaçlı kullanılması, daha alt kotlardaki su kaynaklarını kirletmesi önlenmelidir
• Gediz havzasında yaşayan tüm canlılar direk veya dolaylı olarak etkilenmektedir.
Bu nedenle yataklar üzerinde ve çevresinde acilen iyileştirme çalışmaları yapılmalı, fazla kirlenmiş alanlarda tarım yapılmamalı, bölgeden kaynaklanan yüzey ve yer altı suları içme ve sulama amaçlı kullanılmamalıdır.
• Bu alandan beslenen suların yapılacak küçük göletler aracılığıyla çöktürülmesi sağlanmalıdır.
• İyileştirme işlemleri özellikle hem görsel, hem de uranyumca kirlenmiş alanları, özellikle İngiltere'de eski kömür ve metalik maden işletmelerinde yapıldığı gibi, uygun teraslama yöntemi ile ağaçlandırılmalı ve yeşil kuşak haline dönüştürülmelidir.
Bu şekilde çevreye en az zarar verebilecek konuma getirilmelidir.
• Yeşil alana dönüştürülmesi sırasında bölgedeki toksik elementleri temizleyebilecek özelliklere sahip, bioakümülator bitkilerin seçilmelidir.
Böylece kısa zamanda olmasa bile uzun dönemde bölgedeki kirliliğin temizlenmesi veya minimize edilmesi amaçlanmalıdır.
GEÇTİĞİMİZ GÜNLERDE BÖLGEYE GİDEN Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr.Enver Yaser Küçükgül ve EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesi Jeoloji Mühendisi Erhan İçöz'ün MADEN SAHASINDA YAPTIĞI İNCELEMELER ÖNERİLEN BİLİMSEL ÖNLEMLERİN HİÇ BİRİNİN YERİNE GETİRİLMEDİĞİNİ ve BÖLGEDE YILLARDIR BİR NÜKLEER YIKIM YAŞANMAKTA OLDUĞUNU GÖSTERİYOR.
BU DURUMUN DEVAM ETMESİ BİR ÇEVRE CİNAYETİDİR.
BU CİNAYETİN SORUMLULARI İSE HİÇ ŞÜPHESİZ ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI İLE ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI VE BU BAKANLIKLARA BAĞLI KURULULUŞLAR OLAN TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU (TAEK) İLE MADEN TETKİK VE ARAMA (MTA) KURUMUDUR.
GAZİEMİR KURŞUN FABRİKASINDAKİ NÜKLEER SANTRAL ATIKLARININ ÜLKEYE NASIL SOKULDUĞUNU ARAŞTIRMAYAN ZİHNİYET MANİSA KÖPRÜBAŞI'NDA DA CİNAYET İŞLİYOR
TAEK, MTA, ÜNİVERSİTELER VE TÜM SORUMLU KURUMLAR, BAŞTA BÖLGEDE YAŞAYANLARIN SAĞLIK TARAMASINDAN GEÇİRİLMESİ OLMAK VE GERÇEKLERİ ORTAYA ÇIKARIP HALKA AÇIKLAMAK ÜZERE DERHAL GEREĞİNİ YAPARAK EN HAFİFİNDEN BİLİM CAHİLLİĞİ OLAN BU DURUMA BİR AN ÖNCE SON VERMELİDİR.
BİLİMİN YOL GÖSTERİCİLİĞİNDEN SAPILMASININ FATURASI HALKA ÖDETİLEMEZ.
MİLATTAN ÖNCE PLATON BOŞUNA SÖYLEMEMİŞ...
Yönetici sınıf devleti aklı, bilgiyi ve adaleti temel alarak yönetmelidir !
MUSTAFA KEMAL PLATON'u ÇOK İYİ ANLAMIŞTI;
"Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum.
Benim manevi mirasım bilim ve akıldır...
Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor.
Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur...
Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır.
Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar"
MUSTAFA KEMAL'İ İŞTE BU NEDENLE İTİBARSIZLAŞTIRMAK İSTİYORLAR…
Prof.Dr.Kayhan KANTARLI
Ege Ü.Emekli Öğretim Üyesi
tel: 0532-630 1473
*****************
İŞTE O ARAŞTIRMALAR !
*R.Kılınç (1995)
I.Gediz Havzasý Erozyon ve Çevre Sempozyumu Bildirileri, 10-11 Ekim 1995, Salihli-Manisa, 182-190.
Bildiri: "Köprübaşı İlçesi Uranyum Sahasından Alınan Toprak, Bitki ve Su Örneklerindeki Radyoaktivite Miktarları ve Çevresel Önemi"
"Köprübaşı Kasar köyünden alınan toprak örneklerinde normalin yaklaşık 10 katı fazla radyasyon bulunduğu saptanmıştır"
*A.Şaşmaz (2008)
http://uvt.ulakbim.gov.tr/uvt/index.php?cwid=9&vtadi=TPRJ&ano=96737_d3b959dad6c47b50be0160769da13ee7
Köprübaşı (Manisa) uranyum yatağı çevresinde toprak, su ve bitki örneklerinde, uranyum düzeyleri ve olası çevresel etkilerinin belirlenmesi
Köprübaşı uranyum yatağı ve yakın çevresi, hem doğal, hem de yapılan madencilik çalışmalarından dolayı bölge uranyum tarafından kirletilmiştir.
Bu kirlenmeden, bölgedeki topraklar, yetişen bitkiler ve su kaynakları oldukça fazla etkilenmiştir.
Yöre topraklarının ortalama uranyum içeriği birkaç ppm'den 3876 ppm'e kadar değişmektedir.
Gölsel çökellerin uranyum içeriği çok düşük olup, en fazla birkaç ppm'dir.
Akarsu çökellerinin belli seviyelerinde ise uranyum içeriği çok yüksektir.
Cevherleşmelerde uranyum, bakır (0.94) ve kurşun (0.81) ile kuvvetli pozitif, arsen (0.19), talyum (0.28), kadmiyum (0.20) ve selenyum (0.29) ile zayıf pozitif korelasyonlar gösterirken, toryum ile herhangi bir korelasyon ilişkisi göstermemektedir.
Bölgeden alınan çok sayıda bitkinin değişik kısımlarının uranyum analizleri yapılmıştır.
Topraktaki uranyum miktarının çokluğuna bağlı olarak, bitkiler de doğrusal oranda bünyelerine uranyum almışlardır.
Bu bitkiler içerisinde hiperakümülatör özellik taşıyan bitkiye rastlanmamıştır.
Sadece Capsicum annium' un kökü toprağına göre 4.44 defa daha fazla uranyum toplamıştır.
Özellikle uranyum yatağının bulunduğu alan ve çevrelerden beslenen suların, uranyum açısından WHO kriterlerine göre en az on kat daha fazla kirlendiği saptanmıştır.
Bu suların, yöredeki insan ve hayvanlar tarafından içilmesi, sulama amaçlı kullanılması, daha alt kotlardaki su kaynaklarını kirletmesi, çevre sağlığı açısından önemli riskler oluşturmaktadır.
* C.Şimşek (2008)
http://www.esrefatabey.com.tr/upload/tibbi_jeoloji_dosya118.pdf
Köprübaşı (Manisa) uranyum sahasındaki radyoaktivite düzeyi ve insan sağlığı açısından değerlendirilmesi
Köprübaşı ve çevresindeki kaya ve su ortamında yapılan radyoaktif element analizlerinde, bölgedeki jeolojik birimlerin farklı oranlarda radyoaktif element içerdikleri belirlenmiştir.
Özellikle uranyum cevheri içeren kumtaşı ve konglomeralarda ve Uranyum madenine yakın alınan dere sedimanlarında UNSCEAR (2000) ortalamalarının üzerinde 226Ra, 232Th ve 40K belirlenmiştir.
Çalışma alanında yer alan konglomeraların ve kumtaşlarının en önemli yeraltı su kaynağı olması nedeniyle, bu akiferde açılan kuyulardan alınan su örneklerinde 0,09-27,1 μg/l arasında değişen U, 0,12-0,47 Bq/l arasında değişen 226Ra belirlenmiştir.
Çalışma alanında yer alan uranyum cevherinin ince taneli olması nedeniyle su ve rüzgâr yoluyla çevreye kolayca taşınabilecek bir özelliğe sahiptir.
Eski maden sahasından su yoluyla aşağı kesimlere taşınan uranyum bileşimli sedimanların önlenmesi çevresel ve su kalitesi üzerine etkileri azaltacaktır.
Ayrıca, içme suyu olarak kullanılan kuyularda diğer kimyasal ve metal analizlerinin de yapılmasında yarar bulunmaktadır.
Bu temel çalışmaların üzerine bölgedeki su ve topraktaki radyoaktif elementlerin insan sağlığı üzerine etkisinin daha detaylı bir çalışma ile ortaya konulması önerilmektedir.
* M.Bakaç, M.N.Kumru (1999)
http://www.ekoloji.com.tr/resimler/30-4.pdf
Gediz Havzası Topraklarındaki Doğal Radyoaktivite Seviyesi
Köprübaşı ilçesi civarında var olan uranyum yataklarından dolayı ve bu bölgenin kuzey ve güneyinin gnays özellikli özellikli yapısına bağlı olarak Gediz Nehrinin bulunduğu havza içinde nehre dere, çay ve yeraltı suları sayesinde, tarım yapılan alanlara kadar taşınması söz konusu olabilir.
Yapılan bir çalışmada (2), Köprübaşı Kasar köyünden alınan toprak örneklerinde normalin yaklaşık 10 katı fazla radyasyon bulunması bizim bu çalışmamızda desteklenmiştir.
Nehrin aktığı hat üzerinde özellikle Menemen, Manisa, Turgutlu ve Salihli yerleşim merkezleri arasında yetişen tarım ürünlerine ve dolayısıyla insanlara transferi kaçınılmazdır.
Dolayısıyla buradaki radyasyon sadece o yörede yaşayan insanları değil, aynı zamanda nehir boyunca yerleşik bulunan yerleşim alanlarını da etkileyebilmektedir.
*M.N.Kumru, B.Aydın, B.Bakaç (2002)
http://www.ekoloji.com.tr/resimler/43-5.pdf
Gediz Nehri'nden Ege Denizi'ne Taşınan Doğal Radyoaktivitenin (Radyum) Belirlenmesi
Çalışmamızdaki 5 örnekte radyum değerinin yüksek çıkmasının bir nedeni de nehrin geçtiği ova üzerinde orta bölümdeki Salihli-Köprübaşı-Kula arasındaki metamorfik yapıların ve gnaysların yıkanmasıdır.
Çünkü bu yapılar bünyelerinde radyoaktif elementleri çokça bulundururlar (Birsen, 1985).
Demirci ve Salihli arasında uranyum yataklarının olduğu bilinmektedir.
Aynı bölgede (Kasar köyü) yapılan başka bir çalışmada da (Kılınç, 1995), su örneklerinde normal değerlerin çok üzerinde yaklaşık 153 pCi/l lik radyasyon ölçülmesi bu bölgelerin gerçekten radyoaktivite açısından nehrin diğer kısımlarına oranla zengin olduğunun bir göstergesidir.
*Ö.Erdem (2011)
http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/6ddc100dbbf4e4a_ek.pdf
Köprübaşı (Manisa) Uranyum yatağının çevresel etkileri
Köprübaşı uranyum yatağı ve yakın çevresi, hem doğal, hem de yapılan madencilik çalışmalarından (antropojen) dolayı kirletilmiştir.
Bu kirlenmeden, bölgedeki topraklar, yetişen bitkiler ve su kaynakları oldukça fazla etkilenmiştir.
Köprübaşı uranyum yataklarının bulunduğu alanlar ve yakın çevresinden alınan çok sayıda toprak örneği, ICP-MS'de analiz edilmiş, uranyum da dahil olmak üzere toplam 53 elementin ppm ve ppb seviyesinde analizi yapılmıştır.
Toprak örnekleri, üzerinde doğal olarak yetişen bitkilerin beslendiği kök sisteminin diplerine yakın yerlerden alınmıştır.
Yöre topraklarının ortalama uranyum içeriği birkaç ppm'den 3876 ppm'e kadar değişmektedir.
Gölsel çökellerin uranyum içeriği çok düşük olup, en fazla birkaç ppm'dir.
Akarsu çökellerinin belli seviyelerinde ise uranyum içeriği çok yüksektir.
--
Kayhan KANTARLI
e-mail: kayhankantarli@gmail.com
Tel: (0532)-6301473
a45UyF587661-201307301451-10
Bedava sirke, baldan tatlidir.
Anonim
Kurmus oldugum gruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur: Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com | Ayrilmak isterseniz de : Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com | Grup Sayfamız : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ | Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz. http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder