25 Ocak 2015 Pazar

Yılmaz Özdil: Yas’ıklar olsun


Yılmaz Özdil: Yas'ıklar olsun

Foça'dayım.

Cezaevinde.

Profesör Mehmet Haberal'ı Silivri'de ziyaret ettiğimde, Profesör Tayfun Uzbay'ı Şirinyer askeri cezaevinde ziyaret ettiğimde, yurttaş olarak ne hissettiysem, Profesör Rennan Pekünlü'yü ziyaret ederken de onu hissediyorum…
Utanç.

Profesörlerini hapse tıkan kafasız bi ülke burası.

Düşünenlerine pranga vuran, düşünmeyenlerin ülkesi.

(Profesör Rennan Pekünlü, Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü'nde öğretim üyesiydi.
Türbanlı öğrencilerin eğitim özgürlüğünü engellediği iddiasıyla hapse atıldı.
Aslında "kumpas davası"ydı.
Akp'yle cemaat'in henüz kapışmadığı dönemde, cemaat medyasıyla, yandaş medyanın ortaklaşa organize ettiği "algı operasyonu"ydu.
Medyanın geriye kalan bölümü, türbancılarla karşı karşıya gelmemek için, sustu.
Halbuki, iddialar yalandı, iftiraydı.
Rennan Pekünlü üzerinden tüm akademik camiaya gözdağı verilmek isteniyordu.
Türbana karşı çıkan herkesin başına işte bunlar gelir deniyordu.
Akademisyenler korktu, sindi.
Profesör Rennan Pekünlü linç edildi.)

Sekiz kişiyle aynı koğuşta kalıyor.
Koğuş arkadaşlarının hangi suçlardan yattığını bilmiyor.
Hiç sormamış.
Umursamadığı için değil, kederlerini deşmemek için…
Toplam 600 civarında mahkum var, istisnasız, büyük saygı görüyor.
Herkes "hocam" diye hitap ediyor.
Arşivde çalışıyor, boşa saat tüketmiyor, madem buradayız bari işe yarayalım diyor.

Eşiyle her sabah kahvaltıdan sonra yaptıkları yürüyüşleri çok özlüyor.
Kızının burnunda tüttüğünü görüyorum, kızından bahsederken sesi kırılıyor.

Nükleer karşıtı aktivist-hekim Helen Caldicott'un kitaplarını okuyor.
Nükleer endüstrinin insan sağlığına zararlarına kafa yoruyor.
Hapisten çıktıktan sonra, Mersin ve Sinop'a kurulması planlanan nükleer santrallere karşı faaliyet göstereceğini anlatıyor.
Vatandaşları bilgilendirmek gerektiğini söylüyor.

"Başınıza dert açmak için yeni bir alan bulmuşsunuz"diyorum.
Gülüyor"ABD'de benim gibilere maverick deniyor" diyor.

Bu İngilizce kelimenin sözlük anlamı "damgalanmamış, sahipsiz dana"demek…
Ama aslında "başınabuyruk"manasında kullanılıyor.

Hakikaten Profesör Pekünlü'yü en güzel tarif eden kelime, başınabuyruk…
Sürü'ye katılmadığı için 12 Eylül'de Kenan Evren rejimi tarafından iki defa üniversiteden atılıyor.
Sürü'ye katılmadığı için, Akp rejimi tarafından hapse atılıyor.
Darbeci Kenan Evren'le ileri demokrasici Tayyip Erdoğan'ın ortak noktalarından biri, Profesör Pekünlü'ye eziyet etmek oluyor.

İleri demokrasiden sohbet ederken, laf dönüyor dolaşıyor, Yalta Konferansı'na geliyor.
Profesör Rennan Pekünlü, Stalin'le Churchill arasında geçtiği rivayet edilen bir anekdotu anlatıyor.
Churchill, Stalin'e "duyduğumuz kadarıyla Sovyetler Birliği'nde konuşma özgürlüğü yokmuş"diyor.
Stalin "yanlış duymuşsunuz" diye cevap veriyor, "isteyenin istediği kadar konuşma özgürlüğü var, sadece, konuştuktan sonra özgürlük garantisi yok!"

(İyi ki cezaevindeyiz de, böyle alengirli mevzulardan rahat rahat bahsedebiliyoruz.
Maazallah bunları dışarda konuşmaya kalksak, içeri atarlar!)

O sırada görevli sesleniyor.

Vakit tamam.

Hapiste geçmek bilmeyen zaman, açık görüşte su gibi akıp gidiyor.

Sarılıyoruz.

Ayrılıyoruz.

"Cezaevi"nden çıkıp, sahte diplomalı bakan yeğenlerinin Tübitak'a yönetici yapıldığı, bilimadamı ünvanı taşıyan dekanların el etek öptüğü, Tayyip Erdoğan'a fahri profesör ünvanlarının verildiği "özgür Türkiye"ye geri dönüyorum.

Girişte bıraktığım cep telefonumu teslim alıyorum.
Mesaj gelmiş: Çağdaşlık öncülerini, saygın profesörlerini hapse tıkarak geleceğini gömen Türkiye, yobazlık finansörü vahabi kralı için kahrolmuş, üzüntüden yas ilan etmiş.

*

Yas'ıklar olsun bu ülkeye.

Yas'ıklar olsun.

 


a45UyF587661-150125141016-06
^^^^^ - vvvvv

 

Her dakika ovulmek isteyen bir Tanriya inanamam.

Friedrich Nietzsche

BAKARA - 256 dinde zorlama yoktur...
MUZEMMIL- 19 Suphe yok ki bu (Kur an) bir oguttur.
O halde dileyen Rabbine goturen yolu tutsun...
MUDESSIR - 54 - 55 Suphesiz ki, gercekten de Kuran bir oguttur.
Dileyen ondan ogut alir.

EINSTEIN IN KOZMIK DINSEL DUYGUSU

Tum bu dinsel- tiplerde ortak olan Tanri kavrami insanmerkezci karakteridir.
(...) Ama tum bunlarda bulunan dinsel deneyime dair bir ucuncu asama vardir, saf haliyle cok seyrek olmakla birlikte: ona kozmik dinsel duygu adini verecegim.
Bu duyguyu, hic yasamamis birine, ozellikle buna karsilik gelecek Tanri ya iliskin hic insanmerkezci olmayan bir kavrama sahip olmayan birine izah etmek cok zordur.
Kozmik dinsel duyguyu insanlar birbirlerine nasil iletebilirler, hele ki Tanri ya iliskin bir tanim vermiyorsa, bir teoloji ogretisi vermiyorsa?
Bence, sanat ve bilimin en onemli islevi, onu almaya acik olanlar icin, bu duyguyu diriltmek ve canli tutmaktir.
Bu sekilde din ile bilimin iliskisine dair, bilindik olandan cok farkli bir kavrama ulasiyoruz.
Bir kisi konuyu tarihsel olarak ele alsa, bilim ve dinin uzlasmas karsitliklar olarak gormeye baslar.
(...) Ben iddia ediyorum ki kozmik dinsel duygu bilimsel arastirma icin en guclu ve muhtesem gududur.
(...) Bir insana boyle bir gucu kozmik dinsel duygu verebilir.
Bir cagdasim soylemisti, haksiz olmayarak, bizim materyalistik cagimizda ciddi bilimsel arastirmacilar tek en derin dinsel insanlardir.

How can cosmic religious feeling be communicated from one person to another, if it can give rise to no definite notion of a God and no theology?
In my view, it is the most important function of art and science to awaken this feeling and keep it alive in those who are receptive to it.
We thus arrive at a conception of the relation of science to religion very different from the usual one.
When one views the matter historically, one is inclined to look upon science and religion as irreconcilable antagonists.
(...)I maintain that the cosmic religious feeling is the strongest and noblest motive for scientific research.
(...)It is cosmic religious feeling that gives a man such strength.
A contemporary has said, not unjustly, that in this materialistic age of ours the serious scientific workers are the only profoundly religious people.

New York Times Magazine on November 9, 1930 pp 1-4.It has been reprinted in Ideas and Opinions, Crown Publishers, Inc.1954, pp 36 - 40.It also appears in Einstein s book The World as I See It, Philosophical Library, New York, 1949, pp.24 - 28.)


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder