10 Eylül 2016 Cumartesi

Zahide UÇAR : "Hulisi Akar’ın neden yerinde kaldığını galiba anladım"...

 


Zahide UÇAR : "Hulisi Akar'ın neden yerinde kaldığını galiba anladım"...

GÖR Dediğim; Orduya Kurulan Kumpas Devam Ediyor…

Ordunun başına çuval geçirenler, Askerin ayağını da bağladı…

Jandarma darbe bahanesi ile İçişleri Bakanlığına bağlandı.

Jandarma NATO'ya bağlı değildi. O nedenle de hedefteydi. AKP 14 yıldır bunu zaten dillendiriyordu. Tepkiler yüzünden gerçekleştirememişti. Şimdi bahane doğdu…

Terörle mücadeleyi Jandarma yapar. Halkla içli-dışlı olan, kırsalı tanıyan Jandarmadır. Jandarma kır polisi olacak öyle mi? Nedeni asker içindeki F-CİA mı?

Bu mantıkla bakınca önce AKP'yi, sonra bütün bakanlıkları, bir de muhalefeti kapatmak gerekir değil mi? Çünkü en büyük kadrolaşma bakanlıklar içinde gerçekleşti. Sınavlarda 70-75 puan alan memur adayları beklerken, 60 puan alan F-CİA elemanlarını, devlet kurumlarına asker mi yerleştirdi?

İyi de, İçişleri Bakanlığı'na bağlı olan polis teşkilatı cemaatin yuvası değil miydi? Yıllarca soruları çalarak emniyette kadrolaştılar. Milli Eğitim Bakanlığını resmen ele geçirdiler. Bu durumu göremeyen İçişleri Bakanlığını da kapatın o zaman.

Kanun Hükmünde Kararnameyle başlatılan yeni uygulamayla;

Türk Ordusu dilimlenerek, hızlı hareket kabiliyeti yok ediliyor. Ordu dilimler halinde, farklı bakanlıklara bağlanıyor.

Kısacası,

Türk Ordusu'nun başına Irak'ta geçirilen çuvalın ayakları, 2016 yılında Kanun Hükmünde Kararnameler ile bağlanıyor.

Askeri liseler kapatılıyor. Bu durum bana Köy Enstitülerinin durumunu hatırlattı.

Cumhuriyetin en iyi projelerinden biri olan Köy Enstitüleri önce siyasallaştırıldı. Sonra kara propaganda ile halkın gözünden düşürüldü. Ve kapatıldı.

Yıllar sonra CİA adına çalışan bir Amerikalı durumu şöyle itiraf ediyor;

"Anadolu'yu karış karış gezdim. Köy Enstitüleri hakkında kara propaganda yaptım."

Neden diye sorulduğunda, cevabı;

"2000'li yıllarına gelindiğinde Türkiye'nin çok genç bir nüfusu olacaktır. Köy Enstitüleri açık kalsaydı, bu eğitimle köyden kente donanımlı bir kuşak yetişecekti. Biz o kuşakla baş edemezdik."(!)?

Evet, AKP izlediği politikalarla aynı yolu izledi. Ordu içinde F-CİA kadronun büyüyüp, gelişmesine yol verdi. Devletin bütün kurumlarını F-CİA'ya peşkeş çekti. Şimdi F-CİA üzerinden Türk Ordusu hadım ediliyor. Yani, Türk Ordusuna karşı yürütülen asimetrik savaş, bir başka şekilde devam ediyor.

AKP'nin Kuleli Askeri Lisesi ve birçok askeri yerleşim alanlarında zaten gözü vardı. Şimdi hazır bahane de buldu. Askeri okullar ve yerleşim yerleri rast gele seçilmiş yerler değildir. Ya eğitim açısından, ya da stratejik açıdan önemi olan yerleşim alanlarıdır.

GATA ve Askeri hastaneler Sağlık Bakanlığı'na bağlandı. Savaşan ordunun hastaneleri, sağlık bakanlığına bağlandı.

Güneydoğu'da yaralı askerler için;

"Askeri hastanelere ulaşırsa kurtulur" dediklerini,

"Bazı sivil sağlık kuruluşlarına gidenlerin sağ dönmediğinin" konuşulduğunu sivil halk nasıl olsa bilmiyor değil mi? Ama Genelkurmay Başkanıyla, Kuvvet Komutanları biliyor…

Parçalanan, gözünü-kulağını-bacağını kaybeden askerleri tedavi eden, psikolojik destek veren askeri hastanelerin birikimi, donanımı sıfırlanacak öyle mi?

Ülke sürekli bir kaos üzerinden yönetildiği için, sağlıktaki çöküşü ele alamıyoruz. Bugün hiçbir vaka görmeden, kadavra bile görmeden mezun veren sözde Tıp Fakültelerinin olduğunu biliyor musunuz? Vaka görmeyen doçent ve uzman doktorların olduğunu biliyor musunuz? Özel Hastaneleri öne çıkarmak adına uygulanan politikalarla, ülkeye en iyi doktorları yetiştiren eski üniversite hastanelerinin içinin boşaltılıp, çökertildiğini biliyor musunuz? Doktorların bile kendi arkadaşlarına;

"Birgün aniden düşer, kendimde olmazsam, beni götürdüğünüz doktorun nereden mezun olduğunu sorun. Öğrenmeden beni doktora teslim etmeyin" dediğini biliyor musunuz?

İşte bu nedenlerle, bu F-CİA DARBEMSİ ŞEYİN, aslında Türk Milletine ve Türk Ordusuna karşı yapıldığını yazdım. Keşke yanılsaydım. Gene haklı çıktım.

Amerika kendi ikiz kulelerini vurduğunda Amerika'ya da bütün dünya destek verdi? Sonra???

Aynı ruh hali, 15-16 Temmuz günü Türk Halkında da vardı.

Şimdi;

Türk Ordusu kışlalara, lojmanlara hapsedildi. Garnizon ve lojman kapılarına belediye araçları yığıldı. İçeri giriş-çıkışların engellendiği, hatta bazı askeri birimlerin taşlandığı haberlerini alıyoruz.

Bir ülkenin Ordusu, polisi, istihbaratı, BAĞIŞIKLIK SİSTEMİDİR. Bağışıklık sistemin çökerse, en küçük mikrop bile seni öldürür. Bağışıklık sisteminiz ne kadar güçlüyse, devletiniz de o kadar güçlüdür. Dosta güven, düşmana caydırıcı olmak için güçlü bir ordunuzun olması gerekir. Hele ki Ortadoğu gibi ateş içine alınmış bir coğrafyada.

Türk Ordusu'na uygulanan yaptırımları gördükten sonra, "Irak'ta askerin başına çuval geçirilmişti, şimdi o çuvalın ayağı da bağlanarak Türk Ordusunun hareket ve savaşma kabiliyeti sıfırlanıyor" dedim.

Hulisi Akar'ın neden yerinde kaldığını galiba anladım.

F-CİA tarafından derdest edilmiş mahcup bir ismin yerinde kalması, Türk Ordusu'na yapılacak operasyonlarda "dik duramayacağı" hesaplandığı içindir...

Öyle bir ters algı içindeyiz ki, darbe girdabı, birçok insanı içine çekmiş durumdadır. Ve görme-anlama kabiliyeti dumura uğratılmıştır.

Bir gerçeği buradan, kör ve algı sorunu yaşayanlara haykırıyorum;

O, ne idiğü belirsiz darbeyi durduran ne polistir, ne Erdoğan, ne de tankların-silahların üzerine saldığınız vatandaşlarımızdır. Darbeyi durduran tek kurum;

TÜRK ORDUSUDUR!!.

TÜRK ORDUSU topyekun darbeye katılsaydı, o darbenin karşısında kimse duramazdı.

Bu gerçeğin üzerine örtüp durmayın artık.

Bir garip durum daha var.

Erdoğan, F-CİA'nın darbeye kalkıştığı gece, Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarına ulaşamadığını söyledi. Ve o Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarı hala yerinde duruyor. Neden?

Erdoğan gibi, kinci bir kişi, onların yerinde kalmasını niye kabul etti? Yoksa üçünün arasında bilmediğimiz;

"Gizli bir mutabakat mı var?"

Bakınız;

Türkiye'nin NATO'dan çıkarılması konuşuluyor. NATO savaş gemileri Türkiye'nin etrafını çevirmiş durumda. Türkiye gibi, bütün dünya ülkelerinin çıkarlarının kesiştiği bir ülke, NATO tarafından Rusya'ya doğru iteleniyor.

Mondros ve Sevr anlaşmalarını düşünün.. Çarlık Rusya'sı dahil, bütün itilaf devletlerinin Osmanlı topraklarını kendi aralarında nasıl paylaştığını hatırlayın.

Aydın Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ramazan Kaan Kurdoğlu kaç yıldır;

"Batı bize müdahaleye hazırlanıyor." Diye haykırıyor.

AB-D sizce bir hesabı olmadan Türkiye'yi Rusya'ya iter mi?

Türkiye NATO'da kaldığı zaman, NATO ülkeleri, NATO ülkesi olan Türkiye'ye saldıramaz. NATO'dan çıkarmak istemelerinin nedeni, Türkiye'ye sıcak saldırı hesabı olabilir mi?

Tam da bu hesaplar yapılırken, Osmanlı'nın yıkım süresinde Orduya silah bıraktırıp, dağıttıkları gibi uygulamaların gerçekleştirilmesi…

Dünü bilmeyen, bugünü okuyamaz. Bugünün hikayesi nasıl dün yazıldı ise, yarının hikayesi de bugün yazılıyor.

Ve Türk Ordusu dizayn bahanesi ile önce moral olarak çökertiliyor. Uygulamalar neticesinde de savaş kabiliyeti yok ediliyor.

Türk Milletini, savunmasız bir biçimde teslim almayı hesaplayanlar, "Köy Enstitülerine yaptığı gibi" Türk Ordusu aleyhinde yapılan anti propaganda ile, Türk Ordusunu da kapatıyor.

Osman Pamukoğlu'nun bir söyleşi de uyardığı gibi;

"Bu topraklarda güçlü bir ordunuz yoksa, çekeceğiniz acıları tahmin bile edemezsiniz."

Devlet ve devletle sorunlu olanların, Türk Ordusu'na olan alerjisi dün sonuçlandı. Türk Ordusu'nun beynine kurşun sıkıldı.

Yani,

F-CİA YARALADI.

Mafya taktiğiyle de öldürülüyor.

Mafyanın sözüdür;

"Yaraladığını öldür, yoksa o seni öldürür."

Amerika derin devleti, Irak ve Suriye'de kendi adına savaştıramadığı Türk Ordusuna son darbeyi de vurdu. Nasıl mı?

Birilerinin kulağına danışmanları ve üst akıl ajanları vasıtasıyla üfleyerek olmalı değil mi?

Ve Saddamlaştırılan, hatta Eset(!)'leştirilen Erdoğan üzerinden Türkiye'ye müdahaleye hazırlanılıyor.

Bugün kışlalarını kapattığınız, hatta şehitlerini bile ayırdığınız(1) Türk Askerinin pabuçlarını bile yalamaya razı olacağınız ama bulamayacağınız günlere doğru hızla evriliyoruz.

TEHLİKENİN, HEM DE YAKIN TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ???

Zahide UÇAR

Buralarda;

    Meydanlara, silahların üzerine gönderilen ve hayatlarını kaybeden vatandaşlarımız için sala okunmaya devam ediyor. "Milli Birliğimizi Savunurken şehit düşen vatandaşlarımız" diye de her sala arkasından bilgi veriliyor. Bu arada Güneydoğu'da Mehmetçiklerimiz şehit olmaya devam ediyor. Ve o sala verenlere sala emri veren utanmazlar, Mehmetçiklerimizi asla ağızlarına almıyor.

    Ve bu ülke, şehitlerimizi bile ayıran bir kafaya güvenmeye hala devam ediyor öyle mi? Biz uyarımızı yaptık, sözümüzü söyledik. Uyarılarımıza karşılık bizi çok sığ bir yaklaşımla; "Erdoğan düşmanı" ilan eden millicilere(!) de çooook selam olsun!!.


a45UyF587661-160910161039 Oraj Poyraz At Openmail oraj.poyraz@openmail.cc
2016/09/10  20:20 2  65  islamvebilim@googlegroups.com


 


Vulnerant omnes, ultima necat
Her gecen dakika yaralar, sonuncusu oldurur. (Saatten bahsediyor. Gunes saatleri uzerine yazilan geleneksel yazi)

Latin Atasozu

En am-111 ...Allah dilemedikce inanmazlardi...

En am-125 Allah kimi dogru yola goturmek isterse, gonlunu Muslumanligi kabul etmesi icin acar. Kimi de sapiklikta birakmak isterse, onunda gonlunu daraltir ve $ikintili kilar...

Bakara-7 Allah onlarin yureklerini ve kulaklarini muhurlemistir, gozlerinde perde vardir...

Yilmaz Odabasi : Marilyn ve Rabia


Marilyn Monroe, olumunun uzerinden gecen yarim yuzyila ragmen hala bir efsane.

Gayri mesru olarak dunyaya gelen ve annesini timarhanede yitiren Marilyn nin, mutsuz bir cocukluk gecirdigi ve bakimevlerinde istenmeyen bir esya gibi gorulme duygusuyla yasadikca didistigi bilinir.

Rabia yi ise, Diyarbakir da bir asiret reisi olan Haci Huseyin in kizi olmasina ragmen, aile cevresi disinda kimseler tanimaz.

Rabia, Marilyn e kiyasla, ailesiyle birlikte mutlu bir cocukluk gecirmis, bes kardesin en guzeli ve en kucugu olarak bir dedigi iki edilmemistir.

Bu iki kadinin Hollywood kokenlisi, genclik yillarindan itibaren unun doruguna cikmis, bas dondurucu bir populerlik ve servet edinmis, diledigi erkekle birlikte olup firtinali asklar yasamistir.

Rabia ise, ergenlik donemine geldiginde taliplerinden Sefer e, o yillarin torelerine uygun bicimde -baslikla- gelin edilmistir.

Marilyn, uc kez evlenip onlarca erkekle flort ederken, Rabia ise esi Sefer e varligini armagan edip, o gunden itibaren yazgisina itaatle boyun egmistir.

Daha sonra Rabia nin kocasi Sefer, bir omrun yoksullukla gecmeyecegine karar verip, birkac yil icinde Almanya dan zengin bir adam olarak donecegine Rabia yi ikna etmis ve Almanya da otomotiv sektorunde isci olarak calismaya basladiginda, Rabia ise kaynanasi ve iki cocuguyla aci dolu gunleri, yillari saymaya koyulmustur.

Marilyn, genis salonlarda onlarca erkegin iltifatlariyla suh kahkahalar atarken, Rabia ise sirret bir kaynananin bekciliginde her gun aglamayi yazgi bilmistir.

Rabia, evinin perdelerini acamaz, dis kapisinin onunu bile -bir baska erkege bakmasin diye- supuremez olmustur. Kaynanasi ve kayinlari, Rabia, Sefer i namusuyla (!) beklesin diye onu birkac gunde bir tokatlamayi da huy edinmislerdir.

Butun gazeteler Marilyn in bir narsisist oldugunu yazarken, Rabia nin ise hic secmeden, hic istemeden Diyarbakir in varoslarinda bir mazosist olabildigini kimseler bilmemistir...

Uc yil sonra Almanya dan donecegine soz vererek giden sefer, her yil sadece on bes ila yirmi gun tatile gelebilmis ve Rabia nin butun sitemlerine ragmen iki daire ve bir ekmek firini parasi biriktirmeden Diyarbakir a donemeyecegini, soyleyerek ona sadece sabir dilemistir...

Marilyn, firtinali yasamindan dolayi p$ikolojik tedavi gormeye baslarken, Rabia ise bir kaynana ve iki cocugu ile dort duvar arasinda silik ve dingin, bunaltici yillar gecirmekten giderek p$ikolojik bir vaka haline gelmistir.

Onu tedavi eden de olmamis, aradan upuzun on yil gecmis ve Sefer, iki daire, bir de ekmek firini parasi biriktirip nihayet- Almanya dan donmustur.

Kaynanasi ve kayinbiraderleri gorevlerini yapip (!) tam on yil boyunca Rabia nin yanina bir erkek sinegi bile yaklastirmayarak, onun bedenini Sefer adina bir yetkiyle korumuslardir. Bedenini korumuslardir ama, Rabia nin ruhsal durumu yillarca yasadigi intihar boguntulariyla artik paramparcadir...

Marilyn, cevresinde sohreti ve parasi icin dolasan yuzlerce insandan hangisinin gercek dost, hangisinin sevgili oldugunu kalabaligin kusatmasinda anlayamadigi icin tedavi gorurken, Rabia ise on yil suren upuzun bir yalnizlikta sadece Sefer in adini sayiklamaktan bir sizofrendir artik...

Marilyn, Saint Exupery, Dostoyevski, Miller okurken ve Miller le flort ederken, ilkokul cikisli Rabia ise Sefer i bekledigi gunlerdeki yalnizlikta cocuklarinin hikaye kitaplarini okumus, radyo programlari, haberlerden vb yerlerden Napolyon un, Gorbacov un kim olduklarini ogrenmistir.

Diyarbakir a yillar sonra donen Sefer, artik Rabia yi taniyamamaktadir; cunku Rabia, her sabah Napolyon Bonapart in selamini Gorbacov a ulastirmak uzere evden cikmakta ve Sefer in Almanya dan getirdigi fotr sapkayi giyip, dudaklarinin kiyisina bir sigara ilistirip dussel olarak kurguladigi ordulara kendince komutlar vermektedir.

Belki de kendini hep arzuladigi bir ozgurlugun kollarina boyle birakmaktadir; artik suursuzdur...
Rabia yi bir sure gozleyen Sefer, anasina, artik Rabia nin kendisine kadinlik yapamaya cagini, bu yuzden yeni bir evlilik icin genc ve guzel bir kadin bulmasini soyler. Baslik parasi fazlasiyla odenir ve kirk bes yasindaki Sefer e on yedi yaslarinda bir kiz bulunur civar koylerden; incecik, gencecik bir kiz.


Rabia, artik otuz yedi yasina gelmis ve yillarca evde oturmaktan hayli kilo almis bir delidir (!) Sefer, kucuk bir oda tutar Rabia ve cocuklarina; kendisi de genc esiyle yeni aldigi daireye cekilir. Rabia yi baglamak da bir cozum getirmez ve kaldigi evin duvarlari disinda ne varsa her seyi paramparca ederek disari, sokaklara kacar durur...

Rabia, artik Diyarbakir in muhtelif semtlerinde kah Napolyon un askerlerine komutlar verirken, kah yollarda, kaldirimlarda oturup bir basina aglarken gorulmektedir. Artik kocasi Sefer in hicbir isine yaramayan Rabia nin onuru ve delirmis yalnizligi ne kaynanasinin ne kayinbiraderlerin umurunda degildir...

Rabia, bir aksam Diyarbakir in Dagkapi semtinde SSK hastanesi bitisigindeki askeri karargah civarinda yururken, nasilsa kirmizi sapkali kizin buyukanne kiligina giren kurt tarafindan yenmek uzere oldugunu dusler. Kirmizi sapkali kizin kulubesi ise, askeri karargahin icindeki karanlik alandadir.
Rabia, arkasinda yuruduklerine inandigi Napolyon un askerlerine komut verir ve kirmizi sapkali kizi kurtarmak uzere tel orgulerle cevrili yasak alana girer...

Nobetci askere, karargaha parolasiz girmeye kalkan olursa ona vurmasi emredilmistir. Asker uyarir, bagirir, ama kirmizi sapkali kizi kurtarmaya giden Rabia, o an hicbir sey duymaz...


Nobetci askerin once bir, ardindan ik kursun Rabia nin bedenine isabet eder. Rabia, vurulup yere duserken bile hala Napolyon un askerlerine komutlar vermektedir.

Namlusundan dumanlar cikan nobetci er, onun mirildandiklarindan hicbir sey anlamaz.Askerin onun hakkinda bildigi tek sey dur ihtarina uymadigidir...
Nobetci er, siyasal gerilimin alabildigine boyutlandigi o gunlerde olaganustu hal bolgesi kapsamindaki Diyarbakir daki kisla nobetinde, aklinca kendisine verilen emre itaat etmistir(!)

Rabia, sonraki gun sahipsizler mezarligina gomulur ve o yil bazi insan haklari dernek ve kurumlarinin yilliklarinin Guneydogu daki yargisiz infaz lar listesinde adi gecer. Oysa ki olumu degil, asil Rabia nin yasami bir yargisiz infazdir...

Bu iki efsane kadin, benim kalbimde yillar yili ev sahibi gibi oturup kalmislardir ve daha kalmaktalardir. Cunku Marilyn, biricik platonik askim, Rabia ise oz teyzemdi benim...

Sevgili Marilyn, Cemal Sureya nin dedigi gibi, simdi cennette Nietzsche nin metresi olmalidir ; anamin kara gozlu bacisi Rabia ise, belki cennette bile hala Sefer i sayiklamaktadir...

Yilmaz Odabasi - Sevginin Herkesten $ikayeti Var adli kitabindan


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/










BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo LiteCoin URL:   LTtsCJ2mLUXLLs8v5US8w5zQeq66eakPtU

NameCoin URL       :  N7wbJyxqoueznDHu9tnu56y1V7B9P1Phs4
FeatherCoin URL     :  6rHGzeMefFvzqmBM5VNqmUziCxtga4wpDs
TerraCoin URL        :  1GQFs8GpaTXxoeTAsGmo56WNfYSZRy2mBD

PeerCoin URL         :  PMeBpz6X9RRLQxdFs5Jws5JwFec3Mzen8q6Twg





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder