================================
SURİYE'DEN AFGANİSTAN'DAN GELENLER 'MİSAFİR' Mİ? GÜVENLİK SORUNUNUN PARÇASI MI?
Mihriban Ünal ve Nejat Eslen yazdı...
Güncellendi: 11 Ağustos 2021 11:24
Bu yazının ortak kaleme alınmasının nedeni bir yandan Suriye Afganistan gibi yerlerden ülkemize gelen kişilerin hukuki statülerini doğru tespit etmek ve bu konuda kasten yaratıldığı düşünülen kavram kargaşasını ortadan kaldırmak diğer yandan konunun iç cepheyi doğrudan ilgilendiren güvenlik boyutunu ele alarak bu cephede oluşan tehlike ve tehditlere dikkat çekmektir.
O halde öncelikle hukuki statüye ilişkin kasten yaratıldığını düşündüğümüz kavram kargaşasını ortadan kaldırmaya çalışalım.
Bu kişilerle ilgili zaman zaman hukuki metinlerde dahi "misafir" ifadesinin kullanıldığı görülmektedir ki misafirliğin en çok üç gün sürdüğü ve hukuki statüyü de anlatmasının mümkün olmadığı dikkate alındığında ülkemizde on yılı aşkın bir süredir kalan kişilere "misafir" diyemeyeceğimiz açıktır.
Hukuki olmayan misafir ifadesi bir yana bu kişilerin göçmen mi mülteci mi şartlı mülteci (sığınmacı) mi yoksa ikincil korumaya sahip kişi mi oldukları konusunda "kasten yaratılan kavram kargaşası" nedeniyle kamuoyunun kafası bir hayli karışık.
Özellikle "çeşitli sebeplerle göç eden" anlamında kullanılan "göçmen" kavramının uluslararası düzenlemeler de dikkate alınarak mülteci ve sığınmacıları da kapsayan şekilde ve geniş anlamda kullanıldığını ancak bunun ulusal mevzuatımıza göre doğru olmadığını belirtmekte yarar vardır.
Öyle ki İskân Kanunu m.3/1-d'ye göre "göçmen" sadece Türk soyundan olup Türk kültürüne bağlı ve ülkemize yerleşmek amacıyla gelen kişileri tarif eder bu sebeple mevcut düzenlemelere göre Suriye'den Afganistan'dan gelen kişileri göçmen olarak nitelendirmek yanlıştır.
Misafir ve göçmen olarak tanımlamanın mümkün olmadığı bu kişileri mülteci şartlı mülteci (sığınmacı) ya da ikincil korumaya sahip kişiler olarak saymak mümkün mü peki?
Ülkemiz Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 28.07.1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi'nin 1. maddesinin B fıkrasının 1. bendi gereği sözleşmeye coğrafi çekince koymuş ve sadece Avrupa'dan gelen kişileri mülteci olarak kabul etmiş 1967 tarihli Ek Protokol'de de bu çekinceleri korumuş ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun 61. maddesinde de mülteciyi:
"Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı dini tabiiyeti belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişi" olarak tanımlamıştır.
Öyleyse çekince koyarak imzaladığımız uluslararası sözleşmeler ve iç hukukumuzdaki yasal düzenlemelere göre Suriye'den Afganistan'dan gelen bu kişileri "mülteci" olarak tanımlamak da mümkün değildir.
Coğrafi çekince ve sınırlar sebebiyle mülteci olarak tanımlayamayacağımız bu kişilerin "şartlı mülteci (sığınmacı)" olarak kabul edilip edilemeyeceğine baktığımızda ise 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun 62. maddesinde : "Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı dini tabiiyeti belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişi" olarak tanımlanan "şartlı mülteci (sığınmacı)" kapsamında da bu kişilerin değerlendirilemeyeceği açıktır.
Her ne kadar bu kişilerin mevcut hukuki durumlarına en yakın statü "şartlı mülteci (sığınmacı)" statüsü gibi görünse de Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu gereği Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle "sadece üçüncü bir ülkeye yerleştirilinceye kadar ülkemizde kalmasına izin verilen" "şartlı mültecilerin (sığınmacıların)" bu statüye kavuşabilmeleri için her şeyden önce bireysel koruma başvurusunda bulunmalarının gerekmesi ve ülkemizde sadece üçüncü bir ülkeye yerleştirilmek amacıyla kalabilecekleri dikkate alındığında ülkelerindeki savaştan kitleler halinde kaçarak ülkemize gelen kişilerin koruma taleplerinin bireysel olarak değerlendirilmesinin mümkün olmaması ve gidecekleri üçüncü bir ülkenin de bulunmaması sebebiyle "şartlı mülteci (sığınmacı)" olarak değerlendirilmeleri de mümkün değildir.
Bu kişilerin gerçek hukuki statülerinin ne olduğunu açıklamadan önce son olarak Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun 63. maddesinde: "Mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde; ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek işkenceye insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişi" olarak tanımlanan "ikincil koruma statüsü"nde olduklarının da kabul edilemeyeceğini belirtmekte yarar vardır.
Öyle ki konuyla ilgili bu kişilerin gerçek statüsünü tanımlayan "geçici koruma" statüsünü açıkladıktan sonra aşağıda daha ayrıntılı değerlendireceğimiz Geçici Koruma Yönetmeliği'nin 7. maddesinin 3. fıkrası ile 16. maddesinin 1. fıkrası gereği de ilgili kişilerin "şartlı mülteci (sığınmacı)" veya "ikincil korumaya sahip kişiler" olarak değerlendirilmesi bu anlamda bireysel uluslararası koruma başvurusu yapabilmeleri mümkün değildir.
O halde 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun "Uluslararası Koruma" statüsü olarak belirlediği "mülteci" "şartlı mülteci(sığınmacı)" "ikincil koruma statüsüne sahip kişi" tanımları ile İskân Kanunu'nun "göçmen" tanımına uymayan bu kişilerin gerçek hukuki statüleri nedir?
Konu 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun 91. maddesi ve bu maddeye dayanılarak çıkarılan Geçici Koruma Yönetmeliği ile çözülmeye çalışılmış ve bu kişiler "geçici korunan" olarak kabul edilmiştir.
Kanunun 91. maddesinde: "Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancı" olarak tanımlanan "geçici korunan" Yönetmelik m.3/1-f'de ise biraz daha kapsamlı olarak: "Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak veya bu kitlesel akın döneminde bireysel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen ve uluslararası koruma talebi bireysel olarak değerlendirmeye alınamayan yabancı" olarak tanımlanmıştır.
Her iki tanıma bakıldığında "geçici korunan statüsü" için öne çıkan hususların acil ve geçici koruma bulma kitlesel olarak sınıra gelme veya sınırı geçme ve uluslararası koruma talebinin bireysel olarak değerlendirmeye alınamaması olduğu görülmektedir.
Bu çerçevede Yönetmelik m.7/3'te adı üstünde "geçici olarak korunanların" uluslararası koruma statülerinden herhangi birini (mülteci şartlı mülteci(sığınmacı) ikincil koruma statüsü) doğrudan elde etmiş sayılamayacağı m.16/1'de ise geçici korumanın uygulandığı süre içinde bireysel uluslararası koruma başvurularının (mülteci şartlı mülteci(sığınmacı) ikincil koruma statüsü) işleme konulamayacağı kabul edilmiştir.
Aynı şekilde Yönetmelik'in geçici 1. maddesinde 28.04.2011 tarihinden itibaren Suriye Arap Cumhuriyeti'nde meydana gelen olaylar sebebiyle geçici koruma amacıyla Suriye Arap Cumhuriyeti'nden kitlesel veya bireysel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşları ile vatansızlar ve mültecilerin uluslararası koruma başvurusunda (mülteci şartlı mülteci(sığınmacı) ikincil koruma statüsü) bulunmuş olsalar dahi geçici koruma altına alınacakları ve geçici korumanın uygulandığı süre içinde bireysel uluslararası koruma başvurularının işleme alınmayacağı düzenlenmiştir.
Hal böyle iken basında AB/D tarafından fonlanarak meslek odalarına sivil toplum örgütlerine hatta devletin ilgili resmi makamlarına yazdırılan raporlarda neredeyse her akşam ekranlarda ve aklımıza gelebilecek her platformda bu kişilerin özellikle ve ısrarla "mülteci" olarak tanımlanması veya sayılması gerektiği yönündeki baskıcı propagandaları iyi niyetli olarak yorumlamak mümkün değildir.
Ne yazık ki bir talihsizlik eseri olarak imzalanan ve ülkemizin başına ayrıca bela edilen Geri Kabul Anlaşması da dikkate alındığında bu baskıcı ve tamamen kötü niyetli propagandaların amacının Suriye'den Afganistan'dan gelip "geçici olarak korunan" ve adı üstünde ülkemizde geçici olarak kalması gereken kişilerin ülkemizden gitmemelerini sağlamak bunu bir savaş yöntemi olarak görmek hatta bu kişilere vatandaşlık verilmesinin önündeki engelleri de kaldırarak ülkemizde ekonomik sosyal kültürel sorunlar bir yana aşağıda bahsedileceği üzere iç savaş ve parçalanmaya varan ciddi güvenlik sorunları yaratmak olduğu anlaşılmaktadır.
"Geçici olarak korunan" bu kişilerin bayram düğün hasat ticaret gibi çeşitli sebeplerle sınırı geçip kendi ülkelerine rahatça sürekli gidip gelebildikleri de dikkate alındığında aslında geçici korumaya temel olan risklerin de ortadan kalktığı ve geçici koruma statülerinin sona erdiği dolayısıyla o andan itibaren ülkemizde kalmalarının yasa dışı olduğu görülmeli ve bu kişiler sınır dışı edilmelidir.
Aksi halde Yönetmelik m.9/1 gereği geçici koruma kararı alma m.10/1-b gereği geçici korumanın süresini belirleme m.11/2-a gereği geçici korumayı tamamen durdurma ve geçici korunanları ülkelerine gönderme m.15/1 gereği uygulanan geçici koruma tedbirlerini sınırlandırma süreli veya süresiz durdurma yetkisi kendisine ait olan başta cumhurbaşkanı olmak üzere ilgili tüm diğer yöneticiler hukuka uygun şekilde tesis etmedikleri her işlem sebebiyle siyasi hukuki ve cezai sonuç ve yaptırımlarla karşı karşıya kalacaklardır.
Hukuki statünün doğru belirlenmesi ve bu çerçevede yapılması gerekenlerden bahsettikten sonra konuya bununla bağlantılı olarak güvenlik cephesinden de bakmakta yarar vardır.
Burada iç hukukumuz bakımından "geçici korunan" statüsüne sahip olduğu tartışmasız olan kişiler bir yana ülkemizde farklı hukuki statüde bulunan kişilerin de olduğu dikkate alınarak yazının bundan sonraki bölümünde zaman zaman uluslararası hukuktaki "sığınmacı" tanımına uygun şekilde sığınmacı teriminin kullanılabileceğini belirtelim. (Uluslararası hukukta bir devletin kendisine özel statü ve hukuki koruma sağladığı kişiler "mülteci" olarak tanımlanırken kendisine henüz böyle bir koruma sağlanmayan ancak bu yönde koruma talep eden kişiler "sığınmacı" olarak kabul edilmektedir. )
Savaşlar tarih boyunca ölümlere yıkımlara ve göçlere neden olmuştur. Her savaş felakettir. Göçler ise insanların savaşlar nedeni ile yaşadıkları travmalardır.
Günümüzde de bencil Batı kendi jeopolitik çıkarları için doğrudan silahlı müdahalelerde bulunabilmekte veya demokrasiyi yayma bahanesi ile hedef ülkeleri karıştırmakta iç savaş çıkarmakta göçlere neden olmakta ve hatta göçler nedeni ile oluşan sığınmacıları (geçici korunanları) bile hedef ülkeleri kendi çıkarları istikametinde şekillendirmek amacı ile kullanabilmektedir.
Türkiye coğrafi konumu ile Ortadoğu'dan kuzeye ve batıya Asya'dan batıya göçlerin geçiş bölgesini oluşturmaktadır.
Günümüzde Suriyeli Orta Asyalı Afrikalı yedi milyon "geçici korunan-sığınmacı" Türkiye'de yaşamaktadır.
Nasıl savaşlar göçlere neden oluyorsa gelecekte de akademik adı ile "iklim değişikliği" halk dili ile "küresel ısınma" güncel adı ile ''iklim krizi''; kuraklık susuzluk gıda ve beslenme sorunları doğa olayları ve bunların sonucunda ortaya çıkan gerginlikler ve çatışmalar nedeni ile de göçler olacak Türkiye bu sebeple de Ortadoğu'dan sığınmacı karşılamak zorunda kalacaktır.
Sığınmacılar sığındığı ülkenin demografik yapısını değiştirdikleri etnik kırılganlıklar yaratabildikleri radikal unsurların ve suç örgütlerinin sızmasına imkân verdikleri yabancı istihbarat kurumları tarafından kullanılabildikleri için güvenlik sorununa dönüşebilmektedir.
Türkiye'de sayısı giderek artan sığınmacılar-geçici korunanlar özellikle güneyde ülkenin demografik yapısını değiştirmekte gelecekte daha da büyüyebilecek ciddi bir güvenlik sorununa dönüşmekte iç cephenin karakterini değiştirmektedir.
ABD Arap Baharı kapsamında Suriye'yi demokratikleştirmek insan haklarını geliştirmek bahanesi ile bu ülkede iç savaşa giden ortamı hazırlamaya başladığında ülkenin toplam nüfusu yirmi iki milyon toplam Kürt nüfus ise iki milyondan az idi.
ABD'nin Suriye'yi karıştırmasındaki asıl amaç bu ülkede yönetimi devirmek rejimi değiştirmek ülkeyi parçalamak parçalanan Suriye'den bir Kürt yapısı ortaya çıkarmak ve böylece Suriye'yi artık İsrail'e tehdit oluşturamaz duruma getirmekti.
Zaman içinde iç savaş nedeni ile Suriye halkının dörtte biri ülke içinde yer değiştirirken dörtte biri ise ülke dışına çıktı. Ülke dışına çıkmak zorunda kalan Suriyelilerin resmi verilere göre 3.5 milyonu resmi olmayan verilere göre ise 5 milyonu Türkiye'ye geldi.
Türkiye'ye gelmek zorunda bırakılan Suriyelilerin boşalttığı alan sayıca az olsalar bile Kürtler tarafından kontrol edilirken Türkiye'nin güney illerinde Suriyeli yoğunlaşması yaşandı.
Türkiye'nin uyguladığı sığınmacı politikası ile sığınmacıların-geçici korunanların Türkiye'de kalıcı olma potansiyelinin artması iki önemli jeopolitik sonuca neden olmaktadır.
Birincisi Türkiye'ye gelen Suriyeli sığınmacıların-geçici korunanların Suriye'de boşalttığı alanlar coğrafi boşluk oluşturmakta bu boşluk PKK-YPG tarafından doldurularak kontrol edilmekte Suriye'nin parçalanması ve Ortadoğu'da PKK-YPG devleti inşa etme projesi ivme kazanmaktadır.
Bir başka ifade ile Türkiye ne kadar fazla Suriyeli sığınmacı-geçici korunan kabul ederse bu ülkede PKK-YPG yapısı kurmak o kadar kolaylaşmaktadır.
İkincisi Türkiye'nin güney illerinde Suriyeli kuşağı oluşmaktadır. Suriyeli kadınların yüksek doğum oranı da dikkate alındığında (Sığınmacı Suriyeli kadınların doğurma oranı 5.3 Türk kadınlarının ise 1.9 dur) Türkiye'de yaşayan Suriyeli sayısı giderek artarken demografik yapısı giderek değişen bu bölge zamanla Türkiye içindeki Suriye'ye dönüşebilecektir.
Gelişen bu durum Türkiye'nin bütününde demografik yapıyı değiştirirken iç cephenin insicamını bozacak kolayca istismar edilebilecek yeni bir etnik güvenlik hassasiyetine dönüşecektir.
Suriyeli sığınmacılar-geçici korunanlar için devlet büyük mali kaynaklar ayırmak zorunda kalmaktadır. Bugüne kadar devletin sığınmacılar için 80 milyar dolar harcadığı iddia edilmektedir. Bu harcamalar zaten ekonomik sıkıntılar içinde olan Türkiye'de maliyeye ilave bir yük eklemektedir. İşsizliğin sorun olduğu Türkiye'de bir milyon Suriyeli sığınmacı-geçici korunan iş hayatına katılmıştır. Suriyeli sığınmacılara tanınan sosyal ve eğitim ayrıcalıkları ise şikayetlere neden olmaktadır.
ABD ve NATO'nun Afganistan'da Taliban'a karşı savaşı kaybetmesinden sonra bu ülkeden batıya göç hızlandı. Afgan göçmenlerin büyük bir kısmının Taliban'dan kaçan Afgan ordusunun askerleri olduğu ve bunların İran üzerinden organize edilmiş bir şekilde Türkiye'ye taşındığı iddia edilmektedir.
Türkiye'yi yönetenlerin ABD Başkanı Biden'a bir milyon Afganlının sığınmacı olarak kabul edileceğine dair söz verdiği de iddia edilmektedir. Bu durum Türkiye'nin sığınmacı sorununu daha da ağırlaştıracaktır.
Türkiye'nin sığınan Afgan ordusunun askerlerini eğitmesi de söz konusudur. Afgan askerleri eğitmesi durumunda Türkiye Taliban'ı karşısına almış olacaktır. Bu durumda zaten radikal bir örgüt olan Taliban sızdırdığı elemanları ile Türkiye içinde eylemler başlatarak yeni güvenlik sorunlarına neden olabilecektir.
AB'nin sığınmacılar konusundaki bencil tutumu ise üçüncü bir jeopolitik boyutu ortaya koymamızı mümkün kılmaktadır.
İçinde bulunduğumuz jeopolitik ortamda AB Türkiye'yi istikrarsız Ortadoğu ve Orta Asya ile kendi coğrafyası arasında bir tampon coğrafi yapı olarak görmekte; Türkiye'nin Ortadoğu'dan ve Asya'dan gelen sığınmacıları kabul ederek Avrupa'ya gitmelerini önlemesini bir sığınmacı deposu gibi görevi yapmasını istemektedir.
Bir başka ifade ile Türkiye güneyden ve doğudan gelen sığınmacıların-geçici korunanların Avrupa'ya gitmesini önledikçe ve bu sığınmacıları kendi içine entegre ettikçe bencil Avrupalılar için değerlidir.
Bencil batının kurduğu dünya düzeni ve bu düzenin kurumları egemen ülkelerin kendi jeopolitik çıkarları için hedef ülkelere askeri müdahalelerde bulunmalarını veya bu ülkelerde iç savaş çıkartmalarını ve bu nedenle de göçlere neden olmalarını önleyememekte bencil batının bu kurumları savaşların neden olduğu göçmenlere sahip çıkmamaktadır.
İşte asıl sorun budur.
SON SÖZ:
Türkiye'de sığınmacı-geçici korunan sorununun ciddi bir strateji ile karşılanabilmesi için Türkiye'nin dış dayatmalarına direnebilen ve ülkenin çıkarlarını önceleyen kişilerce yönetilmesi şarttır.
Aksi durumda Türkiye zaman içinde ilave bir etnik güvenlik sorunu ile karşı karşıya kalabilecektir.
Bu nedenle de yürürlükteki sığınmacı-geçici korunan politikasından önce bu politikayı uygulayanların değiştirilmesi gerekmektedir.
Sığınmacı-geçici korunan sorunun çözebilmesi ancak sığınmacıların-geçici korunanların büyük bir kısmının Suriye'ye geri gönderilmesi Afgan sığınmacıların girişlerinin önlenmesi ile mümkün olabilecektir.
Bu amaçla öncelikle Suriye stratejisinin değiştirilmesi mevcut rejimle uzlaşılması bu ülkenin siyasi ve toprak bütünlüğüne öncelik verilmesi müşterek tehdit PKK-YPG'ye karşı birlikte hareket edilmesi PKK-YPG'nin kontrol ettiği bölgelerin gerçek sahipleri sığınmacılara-geçici korunanlara geri verilmesi gerekmektedir.
================================
FATİH ALTAYLI'DAN OLAY YARATACAK YAZI: CIA'NIN YENİ FETÖ'SÜ…
August 11 2021
Fatih Altaylı "Madem ABD ve CIA FETÖ'yü kullanarak ile Türkiye'de darbe yapmak iç kargaşa çıkarmak istiyordu aynı ABD ve CIA'in yıllardır Afganistan'da eğittiği bu Afgan savaşçılarla aynı şeyi denemeyeceğinin garantisi var mı!" diye yazdı.
Habertürk yazarı Fatih Altaylı "Madem ABD ve CIA FETÖ'yü kullanarak ile Türkiye'de darbe yapmak iç kargaşa çıkarmak istiyordu aynı ABD ve CIA'in yıllardır Afganistan'da eğittiği bu Afgan savaşçılarla aynı şeyi denemeyeceğinin garantisi var mı!" diye yazdı.
Altaylı'nın bugünkü "CIA'nın yeni FETÖ'sü Afganlar mı!" başlıklı yazısı şöyle:
DÜNYANIN EN MAĞDUR PARTİSİ OLARAK SİYASİ TARİHE GEÇECEK OLAN BİR PARTİ VAR.
Adı Ak.
Sürekli mağdur.
Ancak ilginçtir.
Bu sürekli mağduriyetin sebebi sürekli olarak yaptığı hatalar ve sürekli olarak takındığı "Ben bilirim. Siz ne bileceksiniz. Siz kim oluyorsunuz da bize akıl veriyorsunuz" tavrı.
Ak Parti'nin en büyük mağduriyetlerinden birisi ise 15 Temmuz Darbe girişimi ve FETÖ'nün kendisini iktidardan alaşağı etmek için yaptığı girişimler.
17-25 Aralık ve 15 Temmuz.
MAĞDURİYET ZİRVELERİ.
Oysa Ak Parti FETÖ konusunda başta ben olmak üzere pek çok kişi tarafından yıllarca uyarıldı.
Ben The Cemaat konusunda Ak parti öncesi başlayan ve Ak Parti döneminde de süren uyarılarım sonucunda "Din düşmanı" olarak tanımlandım sürekli hedef oldum.
Ergenekon davaları döneminde tek bir leke bulamadıkları için içeri atamadılar belki ama 17-25 Aralık döneminde itibarsızlaştırmak için ellerinden geleni yaptılar.
The Cemaat ile ilgili uyarıları dinlemeyen Ak Parti ise sonunda Cemaat ile olan ilişkisinden mağduriyet çıkardı ve darbe girişiminden bu yana Cemaat'ı CIA ile ilişkili olmakla Türkiye'de ABD adına iş kotarmakla Dünya'da Türk okulları adı altında CIA faaliyeti yürütmekle suçluyor.
MUHTEMELEN DE HAKLIDIR.
Fakat aynı AK Parti iktidarı bu kez de Afganistan'dan gelen yüzbinlerce "Erkek savaşçıya" kucak açıyor.
Bunlar Afganistan'da yıllarca ABD'ye ve CIA'ye çalışmış Afganlar.
Zaten bu yüzden Taliban'dan kaçtıkları söyleniyor.
İyi de ABD'nin maşası olmakla suçladıkları FETÖ'den muzdarip olduğunu iddia eden ve bunların darbe ve iç savaş girişiminden mağduriyet çıkaran iktidar partisi nasıl oluyor da ABD'nin ve CIA'nın yetiştirdiği bu Afganlı gençleri Türkiye'ye böyle fütursuzca sokuyor.
Var mı bunun bir mantığı bir izahı.
Madem ABD ve CIA FETÖ'yü kullanarak ile Türkiye'de darbe yapmak iç kargaşa çıkarmak istiyordu aynı ABD ve CIA'in yıllardır Afganistan'da eğittiği bu Afgan savaşçılarla aynı şeyi denemeyeceğinin garantisi var mı!
Bunların yarın öbür gün bir toplumsal kargaşayı tetiklemeye kalkışmayacağının o çok korkup sürekli gündemde tuttuğunuz darbe izin zemin hazırlamayacağının ya da Allah muhafaza darbecilerin yanında Türk halkına karşı savaşmayacağının teminatı kim!
SÜREKLİ OLARAK "KANDIRILANLAR" MI!
Onlar sizi "Alınları secde görüyor" diye kandırmışlardı.
Bunlar ne diye kandırıyor.
Onu da bir gün öğrenecek miyiz!
NOT: Her şeyi bilecek kadar cahil olanların bu yazıyı da umursayacaklarını zannetmiyorum. Ama yine de tarihe not düşelim diye yazıyorum.
https://acikgazete.com/fatih-altaylidan-olay-yaratacak-yazi-cianin-yeni-fetosu/
================================
İSTİHBARAT SERVİSLERİ: KABİL YAKINDA DÜŞEBİLİR
August 11 2021
Taliban'ın Afganistan'daki ilerleyişi sürerken ABD Başkanı Biden Taliban'la Afganların artık kendisinin savaşması gerektiğini söyledi. ABD gizli servisleri de Kabil'in yakında düşeceğini tahmin ediyor.
ABD Başkanı Joe Biden Salı günü Beyaz Saray'da ABD askerlerinin Afganistan'dan çekilmesiyle ilgili olarak yaptığı açıklamada Taliban'ın artık Afgan hükümetinin bir sorunu olduğunu söyledi. "Afganlar şehirleri için artık kendileri savaşmak zorunda" diyen Biden Afgan ordusunun askeri açıdan Taliban'dan üstün olduğunu belirterek "Ama savaşmayı da istemeliler" ifadelerini kullandı. Kabil'deki siyasi liderlere de birlikte hareket etmeleri çağrısında bulunan Biden "Siyasetin zirvesinin artık bir araya gelmek zorunda olduklarını anlamaya başlamaları gerektiğini düşünüyorum" dedi.
Afgan ordusuna ABD'nin mali ve askeri desteğinin devam edeceği sözü veren Biden ABD askerlerini Afganistan'tan çekme kararından pişman olmadığını da sözlerine ekledi. Afganistan'da yaklaşık 2 bin 500 askeri bulunan ABD askerlerinin yüzde 95'ini çekmiş durumda. Washington 31 Ağustos'a kadar askerlerinin tümünü ülkeden çekmeyi planlıyor.
AFGAN ORDUSU İÇİN 3 3 MİLYAR DOLAR AYRILDI
Biden'ın sözcüsü Jen Psaki de ABD'nin önümüzdeki yılın bütçesinden Afgan ordusu için 3 milyar 300 milyon dolar mali destek ayırdığını söyledi.
Biden'ın askerleri çekme kararına da değinen Psaki "ABD'nin 20 yıl önceki asıl hedefiolan terör örgütü El Kaide'ye darbe indirme amacına çoktan ulaştığını" savundu. Psaki "(Başkan) Başkomutan olarak kararını verdi ve bu zor bir karardı" ifadelerini kullandı.
SEKİZ VİLAYET MERKEZİ DAHA TALİBAN'IN KONTROLÜNDE
İlerleyişini Kabil'e doğru sürdüren Taliban ise kısa bir süre içinde sekiz vilayet merkezini ele geçirdi. Başkent Kabil'den 200 kilometre uzaklıktaki Baglan vilayetinin başkenti Pul-i Humri de Taliban'ın kontrolündeki vilayet merkezlerden. Baglan vilayetinden Milletvekili Mamoor Ahmedzay Fransız haber ajansı AFP'ye yaptığı açıklamada kentin valilik binasına ve diğer resmi kurumlara Taliban bayrağının asıldığını aktardı. Taliban'ın kontrolündeki vilayet merkezlerinin toplam sayısı ise 34.
"KABİL DE YAKINDA DÜŞEBİLİR"
ABD istihbarat servisleri ise beklenenden daha yakın bir zamanda başkent Kabil'in de düşeceğini tahmin ediyor. Washington Post gazetesine konuşan istihbarat kaynakları Taliban'ın 30 ile 90 gün içinde Kabil'e de ele geçireceğini hesapladıklarını aktardı. İstihbarat kaynakları Haziran ayında yaptıkları açıklamada Kabil'in ABD askerlerinin çekilmesinden 6 ila 12 ay sonra düşebileceğini öngörüyordu.
Güvenlik kaynakları gazeteye yaptığı açıklamada "Her şey yanlış yönde ilerliyor" ifadelerini kullandı. Deutsche Welle Türkçe
https://acikgazete.com/istihbarat-servisleri-kabil-yakinda-dusebilir/
================================
TALİBAN İLERLİYOR TÜRK ASKERİ İÇİN RİSK BÜYÜYOR
August 10 2021
Afganistan'da Taliban güçleri ülkenin kuzeye açılan kapısı Kunduz'u da ele geçirdi. Diplomatik gözlemcilere göre Taliban ilerledikçe Kabil Havalimanı'nın güvenliğini korumaya hazırlanan Türk askeri için risk de büyüyor.
ABD ve diğer yabancı güçlerin 20 yıldan sonra çekilmeye başlamasıyla Afganistan'da çatışmalar şiddetlendi. Kırsal bölgelerde büyük kazanımlar elde eden Taliban önemli kentleri hedef alarak ilerleyişini sürdürüyor.
Ülkenin kuzeyindeki Kunduz Sar-i Pol ve Talukan da Taliban'ın eline geçti. Taliban son olarak Samangan vilayetinin merkezi Aybak'ı da ele geçirdi ve hükümetle ateşkes konusunda bir anlaşma olmadığını açıkladı. Taliban'ın bu ilerleyişi ABD çekildikten sonra Kabil Havalimanı'nın güvenliğini ve işletmesini sağlamaya talip olan Ankara'nın karşılaşacağı risklerin ne yöne ilerlediğine ilişkin tartışmaları da yeniden gündeme taşıdı.
NATO'ya bu yöndeki talebini Mayıs'ta ileten Ankara'ya olumlu cevap 14 Haziran'da Brüksel'deki NATO zirvesinde geldi. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Türkiye'nin Afganistan'da "kilit rol oynayabileceğini" ABD Başkanı Joe Biden da "iyimser" olduğunu söyledi.
Zirvenin ardından Ankara-Washington hattında başlayan diplomatik ve askeri müzakerelerden henüz bir sonuç çıkmaması ise Taliban güçlerinin hızlı ilerleyişi karşısında Türkiye'nin Kabil misyonunun karşılaşacağı risklere ilişkin değerlendirme yapılan diplomatik ve askeri çevrelerdeki soru işaretlerini artırdı. Bu soru işaretlerinin başında "müzakerelerin neden uzadığı ve Taliban güçlerinin ilerleyişinin bu müzakerelere nasıl etki ettiği" geliyor.
"KAMUOYU BİLGİLENDİRİLMEDİKÇE SPEKÜLASYON BİTMEZ"
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar Türk askerinin Kabil'de tam olarak ne yapacağına dönük soruları "Türkiye muharip güç olmayacak" diye yanıtlasa da siyasi muhalefetin "Türk askeri göz göre göre ateş çemberine mi atılıyor?" diplomatik çevrelerin de "Bölge ülkeleriyle ve Taliban ile diyalog zemini neden tam olarak sağlanamıyor?" sorularına yanıt veremedi.
Türkiye'nin NATO daimi temsilciliği görevinde de bulunmuş emekli büyükelçi Fatih Ceylan Türkiye'nin talip olduğu Kabil misyonu konusunda kamuoyunda birçok soru işareti olduğuna dikkat çekenlerden. Ceylan DW Türkçe'ye "Türkiye bu görevi niçin üstlendi? Bizim oradaki ulusal çıkarlarımız nedir? Hangi ulusal çıkarlara hizmet için oraya gidiyoruz? Kamuoyuna bu sorular üzerinden düzenli ve yeterli bilgi verilmedikçe spekülasyonların sonu gelmeyecek" diyor.
Ceylan en büyük spekülasyonun da Türkiye'nin ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerle yaşadığı sıkıntılar üzerinden yapıldığını söylüyor. Ceylan bu spekülasyonun; Türkiye'nin Kabil misyonunu alması durumunda ABD ile sorunlarını çözmek için elinin güçleneceği ve Türk hükümetinin siyasi muhalefete karşı da başarı sağlamış olacağı değerlendirmelerine dayandığını anlatıyor.
"AKAR'IN AÇIKLAMALARI YETERLİ DEĞİL"
Ceylan Taliban'ın daha önce Türkiye için "işgalci güç" tanımlaması yaptığını hatırlatırken Ankara'nın başta Taliban olmak üzere Kabil konusunda kimlerle ne konuştuğuna ilişkin kamuoyuna bilgi vermesi gerektiğini belirtiyor. Ceylan "Eminim ki bir temas trafiği işliyordur. Ona hiç şüphem yok. Türkiye Taliban Katar Pakistan civar ülkeler Orta Asya Türk cumhuriyetleri temas halindedir. Ama kamuoyunun Kabil konusunda Türkiye'nin ne yapmak istediğine ilişkin doyurucu bilgilere ihtiyacı var" diyor.
Akar'ın "Afganistan'a muharip güç olarak gitmiyoruz" açıklamasına gönderme yapan Fatih Ceylan "Biz zaten Afganistan'da olduğumuz süre içinde muharip güç olmadık. ISAF içinde bile birçok kayıt altında Türk kuvvetleri orada görev yaptılar. Kararlı destek misyonunda yine havaalanındaydık. Son beş senedir havaalanındayız. Muharip güçler zaten değildi. Akar'ın açıklamaları yeterli değil" çıkışında bulunuyor.
"TALİBAN'IN İLERLEMESİ İÇ ÇATIŞMANIN BÜYÜMESİ DEMEK"
Emekli Büyükelçi Ceylan'a göre Taliban'ın Kunduz ve ötesine doğru ilerlemesi Kabil'e görev yapması muhtemel Türk askeri için çatışma riskinin doğrudan büyümesi demek.
Ceylan "Afganistan'ın kuzeyinde Türk soyluların da yaşadığı bölgede çatışma ihtimali artıyor. Afgan hükümetinin oradaki birtakım savaş ağalarıyla işbirliğiyle Taliban'ın ilerleyişini durduracak yönde adımlar atması mümkün. Bu iç çatışmanın şiddetlenmesi demektir. Taliban havaalanına saldırır mı bilemeyiz ama Kabil'in güvenliği riske girerse orada görev alan bir başka ülkenin bu durumda Türkiye'nin orada bulundurduğu kuvvetlerin de çeşitli risklere maruz kalması karşımıza gelebilir" uyarısı yapıyor.
Taliban'ın Kunduz'u ele geçirmesi Mayıs'tan beri sürdürdüğü ilerleyişinde en büyük kazanım olarak görülüyor. Kabil başta olmak üzere ülkenin büyük kentleriyle bağlantılı yollar üzerine kurulu Kunduz Tacikistan sınırında yer alıyor. Tacikistan sınırı da Afganistan'dan Orta Asya'ya Avrupa'ya uyuşturucu kaçakçılığının merkezi olarak biliniyor.
BUSH: AFGANİSTAN'DAN ÇEKİLMEK HATA
Deutsche Welle'nin özel bir söyleşi gerçekleştirdiği eski ABD Başkanı George W. Bush ABD ve NATO birliklerinin Afganistan'dan çekilmesinin hata olduğunu söyledi. Bush Merkel'le ilgili değerlendirmeler de yaptı.
BATI'NIN BAŞARISIZLIĞI: AFGANİSTAN LİBYA IRAK
Diplomasi yazarı Semih İdiz Kunduz'un Türkiye'nin yakından tanıdığı ve dost saydığı Mareşal Raşit Dostum'un bölgesi olduğunu hatırlatıyor.
İdiz "Şu anda Dostum orada Taliban'a karşı savaş halinde. Zaten kısa bir süre önce Türkiye'deydi ve Taliban alan kazanınca kendisi oraya döndü. Şimdi Dostum'dan Türkiye'ye herhangi bir talep olursa ve bu talebi Türkiye karşılayamazsa Türkiye'nin imajı daha da zedelenmiş olacak. Yani Türkiye kendisini bu Afganistan konusunda bir açmaza attı ve şu anda içinden nasıl çıkacağını tam bilemiyor" diyor.
Taliban ile diyaloğun da Türkiye için başlı başlına bir açmaza dönüştüğü yorumunu yapan Semih İdiz Taliban'ın Türk askerinin ülkeden çekilmesini istediğini diyalog için de bu çekilmeyi şart koştuğunu belirtiyor. DW Türkçe'ye bilgi veren diplomatik kaynaklar Taliban ile "karşılıklı güven esasına dayalı diyalog için gerekli tüm girişimlerin sürdürüldüğü" bilgisini paylaşıyor.
ABD İLE MÜZAKERELER NEDEN UZUYOR?
Türkiye ABD güçleri çekildikten sonra Kabil'de havaalanının güvenliğini lojistik ve finansal destekle sağlayabileceğini NATO'ya iletmişti. ABD ile başlatılan askeri ve diplomatik görüşmelerden henüz sonuç yok.
DW Türkçe'ye bilgi veren diplomatik kaynaklar özellikle finans konusunda sorun yaşanmadığını sadece Kabil'de görev yapacak Türk askerine nasıl bir lojistik sağlanacağı konusunda görüşmelerin sürdüğünü söylüyor.
Ancak Semih İdiz'e göre müzakerelerin uzaması Washington tarafında bir isteksizliğe işaret ediyor. İdiz "Türkiye'nin burada bir aciliyeti var ama karşı tarafın belli ki kendi programı var. Durumun aciliyetine karşın Amerika Türkiye'nin taleplerine yanıt vermiyorsa demek ki ortada bir sorun var. Bir diyalog kopukluğu var veya karşılıklı olarak bir sağırlar diyaloğu gibi bir şey var" belirlemesi yapıyor. Hilal Köylü / Ankara Deutsche Welle Türkçe
https://acikgazete.com/taliban-ilerliyor-turk-askeri-icin-risk-buyuyor/
================================
MİLLİ EĞİTİM'DEN OKULLARA "SURİYELİ AFGAN VE IRAKLILARI KAYIT YAPIN" TALİMATI!
Antalya'da Muratpaşa İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü okullara 'özellikle' Suriyeli Afgan ve Iraklı öğrencilerin kaydının yapılması için talimat verdi.
10 Ağustos 2021 - 15:45
Türkiye Suriyelilerin ve Afganların asayiş sorunlarını ve demografik yapıyı tehdit etmesini tartışırken Antalya'nın Muratpaşa İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünden dikkat çeken bir karar geldi.
Muratpaşa İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü okullara bir yazı göndererek "Suriyeli Afgan ve Iraklıların kaydını yapın" talimatı verdi.
Kaçak girişler ve ABD ile AB'nin "Sınırları açık tutun" açıklamalarına Erdoğan'ın yeşil ışık yakması tepki çekerken Muratpaşa İlçe Eğitim Müdürlüğü'nün kararı da tepkilere neden oldu.
"ÖZELLİKLE" VURGUSU!
Gönderilen yazıda "Özellikle Suriyeli Afgan ve Iraklı olmak üzere yabancı uyruklu öğrencilerin eğitim-öğretimden mahrum kalmamaları için ortaöğretim yerleştirme işlemlerinin ilçemizce oluşturulan İlçe Nakil ve Yerleştirme Komisyonlarca durumlarının değerlendirilmesi yapılarak kayıtları gerçekleştirilecektir" denildi.
================================
RİZE'DE ÇAY TOPLAMA İŞİ AFGANLARA VERİLMEYE BAŞLANDI: AFGANLAR İÇİN KART BASTIRILDI!
Hudutlardan kaçak geçiş görüntüleri gelmeye devam ederken ekonomik anlamda da kaçakların durumu tartışma konusu oldu. Karadeniz'de de Afganlara özel çay toplama işi yapıldığı ortaya çıktı.
10 Ağustos 2021 - 16:21
Türkiye'nin demografik yapısını tehlikeye sokan kaçak geçişler sığınmacılar konusu giderek daha fazla tartışılmaya başlıyor.
Kaçak geçiş görüntülerinin devamında şehirlerden gelen şiddet haberlerini yanı sıra ekonomik anlamda da önemli süreçler yaşanıyor. Son örneği Karadeniz'den... Genellikle bölge halkı ve Gürcülerin çalıştığı çay hasadı işçiliğine Afganlar da el attı. Düşük maliyetle çalışan ve çoğunun kaçak olduğu belirlenen Afgan işçiler için kart bile basıldı.
Doğu Karadeniz'de çay hasatının başlayacağı mayıs ayında üreticilerin ve işçilerin bölgeye göçünün başlamasıyla aralarında Afganistan ve Senegal uyrukluların da olduğu işçiler dikkat çekmişti. Türkiye'ye kaçak girdiği tespit edilen 9 Afgan "Orada çalışacaktık ne iş olursa yapacaktık" açıklaması ile dikkat çekmesi üzerine yetkililerce Türkiye'ye yasa dışı yollarla girip bölgeye gitmeye çalışan ya da çalışma izni olmayanlar yabancı uyruklulara izin verilmediği söylenmişti.
Doğu Karadeniz'de bir üretici ise Afganlar için özel kart bastırdı. Rizeli üreticinin hasat zamanı için Afganlara özel bastırdığı kart dikkat çekerken ucuz işçi gücünden yararlanarak Afganların bölgeye gelmeleri konusunda önlerinin açıldığı iddia edildi.
Öte yandan sosyal medya kullanıcıları İran sınırından her gün gelen kaçak giriş görüntülerinin ardından üreticilerin Afganlar için özel kart bastırmalarına tepki gösterdi.
İŞTE AFGANLARIN ÇAY HASATI YAPMALARI İÇİN BASILAN ÖZEL KART;
https://www.aykiri.com.tr/images/files/2021/08/6112453ba6d94.jpg
================================
TANJU ÖZCAN'DAN TÜRK KADINLARINA VE KENDİSİNE HAKARET EDEN AFGAN SUNATULLAH SAADAT HAKKINDA AÇIKLAMA!
Tanju Özcan kendisine hakaret eden Afgan şahıs için "Gazeteci maskesi takmış basit bir ABD ajanı. Ülkemizde cirit atan CIA ajanlarından sadece biri" dedi. Özcan aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan'a da "Madem doğudaki sınırlarımızı koruyamıyoruz Avrupa sınırlarımızı 3-5 günlüğüne değil süresiz olarak açın. Bunu yaparsanız ABD'nin bu hain planına ağır bir darbe vurmuş olursunuz" sözleri ile seslendi.
10 Ağustos 2021 - 12:56
Sunatullah Saadat isimli Afgan şahıs geçtiğimiz günlerde bir Youtube videosu paylaşarak Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan'a ve Türk kadınlarına hakaret etmişti. Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan Twitter hesabı üzerinden kendisine hakaret eden Afgan şahıs için açıklamalarda bulundu.
Tanju Özcan sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada Afgan şahıs için "Gazeteci maskesi takmış basit bir ABD ajanı. Ülkemizde cirit atan CIA ajanlarından sadece biri. Bakın arkadaşa; öyle mazlum öyle mağdur öyle mahzun ki memleketimi 'Hizaya getirilmesi gereken kâfir' bir ülke olarak işaret ediyor ve kendileri gibi ahlak ve ilim sahibi olmamızı öneriyor. Vah benim güzel ülkem. Ne hale getirdiler…" dedi.
"O SÖZLERİN MUHATABI BENİ IRKÇI BUNLARI TÜRK VATANDAŞI YAPMAYA ÇALIŞANLARDIR"
Özcan kendisine edilen hakaretler hakkında da şu sözleri söyledi;
"Bu zavallı ajanın bana ve milletime söylediği sözleri ipini elinde tutan emperyalist ABD yönetimine iade ediyorum. Aynı zamanda o sözlerin muhattabı daha çok; beni ırkçı bunları Türk vatandaşı yapmaya çalışanlardır. "
"ABD EMPERYALİZMİNİN SON UŞAKLARI"
"Kim bunlar; siz onları çok iyi biliyorsunuz. Arap sevicilerden Fetöcü'lere PKK'lılardan abdestli kapitalistlere; tatlı su solcularından akvaryum milliyetçilerine…Beni kınamak için yarışa yarışa sıraya geçenler. Yani ABD emperyalizmin son uşakları. ABD emperyalizminin ülkemdeki yeni hain planını deşifre ettiğim için bu kadar hakaret işittim. "
"İKTİDARIYLA MUHALEFETİYLE BİZİMKİLERDEN SES YOK"
Özcan Afgan gazetecinin hakaretlerine sessiz kalan iktidara ve muhalefete "Milletin sözcülüğünü yaptığım için 2 saatte bana sorusturma açıldı. Beni kınamak için koca koca siyasiler yarışa yarışa sıraya girdi. Bu köpek;Türk kadınına milli iradeyle secilmis devlet yöneticisine salyalarını akıtarak kin kusarken;iktidarıyla muhalefetiyle bizimkilerden ses yok. Hani biz Atatürkçüydük antiemperyalisttik. Hadi iktidar ABD'nin emperyalist planına sessiz kalıyor. Peki muhalefet bu plana niye sessiz kalıyor? Görmedikleri için mi? ABD'den medet umduklarından mı?" sözleri ile tepki gösterdi.
"CUMHURBAŞKANINA ÇAĞRIDA BULUNUYORUM"
Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'a seslenen Özcan "Sn Cumhurbaşkanına çağrıda bulunuyorum. Madem doğudaki sınırlarımızı koruyamıyoruz Avrupa sınırlarımızı 3-5 günlüğüne değil süresiz olarak açın. Bunu yaparsanız ABD'nin bu hain planına ağır bir darbe vurmuş olursunuz. Ben de size amasız fakatsız Milleti önünde teşekkürlerimi sunarım" ifadelerini kullandı.
================================
CEM KÜÇÜK SIĞINMACI AKININI BÖYLE YORUMLADI: ABD GÖÇ ALDI SÜPER GÜÇ OLDU
Işıkçılar cemaatine bağlı Türkiye Gazetesi'nin yazarı Cem Küçük bugünkü yazısında "Daha önce çok yazdım göçmen ya da mülteci bir ülkeye uzun vadede faydalıdır. Büyük devletler göçmen alırlar. Bunun örneği 20. yüzyılın başında ABD ve Avustralya örnekleridir. ABD göç aldı süper güç oldu. Avustralya almadı normal bir ülke oldu..." ifadelerini kullandı.
Güncellendi: 11 Ağustos 2021 19:13
Işıkçılar cemaatine bağlı Türkiye Gazetesi'nin yazarı Cem Küçük bugünkü yazısında Afgan ve Suriyeli sığınmacıların uzun vadede Türkiye'ye faydalı olacağını öne sürdü.
İddiasını ABD'nin süper güç olmasına bağlayan Küçük "Daha önce çok yazdım göçmen ya da mülteci bir ülkeye uzun vadede faydalıdır. Büyük devletler göçmen alırlar. Bunun örneği 20. yüzyılın başında ABD ve Avustralya örnekleridir. ABD göç aldı süper güç oldu. Avustralya almadı normal bir ülke oldu..." ifadelerini kullandı.
Küçük'ün yazısındaki ilgili bölüm şöyle:
"İki hafta önce ABD'deyken New York Halk Kütüphanesi'ni gezdim. Çıkışta İsmail Güzel'le birlikte kütüphanenin önünde meyve tezgâhları gördük. O tezgâhlarda buzun içinde tropik meyveler satılıyordu. Fiyatları 5 dolar 7 dolar 10 dolar arasında değişiyordu.
Satıcılara nerelisiniz diye sorduk. "Ekvadorluyuz" dediler. Yaşları 17 ila 30 arasındaki kadınlardı bunlar. Hatta tezgâhlarının yanında bebek pusetleri bile vardı. Günlük 60-70 dolar para kalıyormuş her birine. Hepsi göçmendi. Amerika'ya geleli belki birkaç yıl bile olmamıştı.
Etrafta polisler vardı ama kimse bu seyyar satıcılara karışmıyordu. Meyvemizi aldık oradan ayrıldık...
Az ileride de pretzel satan Hintliler vardı. Amerika zaten göçmenler ülkesi. Birilerinin iddia ettiği gibi hepsi üniversiteli ya da meslek sahibi değil. Özellikle Honduras Guatemala Nikaragua Meksika'dan milyonlarca göçmen mülteci var. Bu insanlar daha iyi şartlarda yaşamak için gelmişlerdi.
Daha önce çok yazdım göçmen ya da mülteci bir ülkeye uzun vadede faydalıdır. Büyük devletler göçmen alırlar. Bunun örneği 20. yüzyılın başında ABD ve Avustralya örnekleridir. ABD göç aldı süper güç oldu. Avustralya almadı normal bir ülke oldu..."
https://www.veryansintv.com/cem-kucuk-siginmaci-akinini-boyle-yorumladi-abd-goc-aldi-super-guc-oldu
================================
HÜSEYİN VODİNALI : SURİYE'DEN AFGANİSTAN'A... ÖNCE AŞI SONRA İŞGAL
Güncellendi: 11 Ağustos 2021 20:22
2011'den beri Türkiye'ye 5 milyondan fazla Suriyeli geldi.
Daha ortada hiçbir şey yokken sınırda mayınlı bölge temizlendi.
CIA ölüm meleği Angelina Jolie daha savaş patlamadan Akçakale'de yapılan sığınmacı kamplarını gezdi.
Bu bir Amerikan projesiydi.
Tıpkı AKP'nin de olduğu gibi.
"Ilımlı" (İhvancı) İslam ile Neo Osmanlı sentezinin temelleri İstinye'deki Amerikan Başkonsolosluğu'nda atıldı.
Türkiye 19 yılda kullar ve vatandaşlar arasında ikiye bölündü.
Kullara Amerikan destekli Suriye (Arap) aşısı yapıldı.
Ümmet için Arap lazımdı.
Türkiye'nin Cumhuriyetçi toplumuna karşı ümmetçi Emevi aşısı yapıldı.
Tıpkı Biontech ve benzer Messenger RNA türü aşılarda olduğu gibi Türk halkının genetiğiyle oynandı.
AKP ve lideri hep Suriyeliler'den yanaydı.
Asla onları evlerine göndermeyi düşünmedi.
Onları kendi tabanına katıp gelecekteki projesinde kullanmayı hedefliyordu.
Bizde İslamcılık denilen şey esasen Sünni Arapçılıktır.
Tarikat ve cemaatler şeyhler şıhlar ve benzerleri hep Araplardan araklanmıştır.
Atatürk'ün Türk ulusu tezinin tam karşıtıdır.
AKP iktidarı Suriye'de ordu kurdu bayrak tasarladı.
AKP yancıları her fırsatta Türklere nefret kustu ve Arapları savundu.
O savundukları da Amerikan ve İsrail etkisindeki Körfez Arapları ve İhvancılardı.
Bu Suriyeli aşısı işgale dönüşmeye başladı derken gerçek bir işgalle karşı karşıya kaldık.
Suriye'de olduğu gibi yine başrolde Amerika vardı.
AFGAN İŞGALİ
Amerika'nın Afganistan'dan çekilme kararı ani geldi.
Biden muhtemelen İndo-Pasifik hamlesi olarak bunu planladı.
Afganistan'ı Taliban'a bırakmak Rusya İran Pakistan Hindistan Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Tacikistan'ı Çin'in kuşak ve yol girişiminden soğutmak ve ortalığı karıştırmak demekti.
ABD asıl düşmanı olan Çin'i olası müttefiklerinden ayırarak yalnızlaştırmak ve kuşatmak istiyor.
Suriye Irak ve Lübnan'da çıkan iç savaş ve kargaşalık da esasen Asya'nın batıya açılımını kesmeyi hedefliyordu.
Taliban'ın hızla ele geçirdiği tüm noktalar doğu batı ve kuzey güney akslarını kesmeyi amaçlıyor.
Eşgüdümlü bir yıldırım saldırısında Taliban sadece dört gün içinde en az altı Afgan eyalet başkentini bastırdı. Kabil'deki merkezi yönetim Doha'daki istikrarını savunmakta zorlanacak.
Taliban halen ülkenin beşte dördünü kontrol ediyor.
İşler daha da kötüleşiyor.
Afgan Devlet Başkanı Eşref Gani Doha sürecini neredeyse gömdü.
Taliban'a karşı savaşmak için bir "istekli koalisyon" inşa etme niyetiyle (ana şehirlerdeki sivillerin silahlandırılmasından bölgesel savaş ağalarına yaygın rüşvet verilmesine kadar) iç savaşa oynuyor.
Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Taliban ile benzeriz" mealindeki ifadeleriyle Taliban'ın en eski diplomatik merkezinin Katar'da bulunması ile Külliye ile Washington arasındaki gizli Afgan göçü anlaşması arasında illiyet bağı olduğunu düşünüyorum.
Burada hem sıkışık ekonomiye taze kan hem de iç siyasette kaos hesapları güdüldüğü açıkça ortada.
Afganistan'a dönersek…
Nimruz eyaletinin başkenti Zaranj'ın ele geçirilmesi büyük bir Taliban darbesiydi.
Zaranj Hindistan'ın Afganistan'a ve daha sonra Uluslararası Kuzey-Güney Ulaşım Koridoru (INSTC) üzerinden Orta Asya'ya erişiminin kapısıdır.
Hindistan "Yeni İpek Yolları"nın tökezleyen versiyonunun kilit merkezi olan İran'daki Çabahar limanını Zaranj'a bağlayan otoyolun inşası için para ödedi.
Burada söz konusu olan Güneybatı/Orta Asya ulaşım koridorunda hayati bir İran-Afganistan sınır kapısıdır. Oysa şimdi Taliban Afgan tarafındaki ticareti kontrol ediyor. Ve Tahran İran tarafını yeni kapattı. Daha sonra ne olacağını kimse bilmiyor.
Taliban titizlikle stratejik bir ana plan uyguluyor. Henüz dumanı tüten bir silah yok – ancak dışarıdan oldukça bilgilendirilmiş bir yardım – Pakistan ISI istihbaratı mı? - makul.
İlk olarak kırsal bölgeyi fethederler - bölgenin en az %85'inde neredeyse tamamlanmış bir işgal-. Ardından Tacikistan Türkmenistan İran ve Pakistan'daki Belucistan ile Spin Boldak'ta olduğu gibi kilit sınır kontrol noktalarını kontrol ederler.
Son olarak her şey eyalet başkentlerini kuşatmak ve almakla ilgili - şu anda bulunduğumuz yer burası.
Bölge uzmanı ve stratejist yazar Pepe Escobar'a göre son eylem Kabil Savaşı olacak.
Bu Eylül ayının başlarında olabilir.
Kuzeyde olup bitenler güneybatıdan daha da şaşırtıcı.
Taliban Özbeklerin yoğun olduğu Şibirgan'ı fethetti ve şu anda işgal altındaki Dostum Sarayı'nın önünde çalınan kıyafetlerle pozlar verdi.
Kuzey Birliği lideri Özbek General Raşid Dostum şu an Afganistan başkan yardımcısı.
Dostum bu gelişmeler üzerine Kabil'den ayrılıp bölgeye gitti.
Taliban'ın büyük sıçraması henüz tamamen bastırılmamış olan Kunduz'a girmek oldu.
Kunduz stratejik olarak çok önemlidir.
370.000 nüfus ve Tacik sınırına oldukça yakın kuzeydoğu Afganistan'ın ana merkezidir.
Kabil hükümet güçleri Taliban'ın önünde kaçıyor.
Taliban ele geçirdiği yerlerde tüm mahkumları serbest bırakıyor.
Bunların önemli bir kısmı Türkiye'ye geliyor olabilir.
İran Afgan sınırından Türkiye sınırına kadar bu genç adamları 1200 avro karşılığında tırlarla taşıyor.
Afganistan'da ise yollar kapalı.
Bu önemli çünkü Kunduz iki önemli koridorun Kabil ve Mezar-ı Şerif kavşağında bulunuyor.
Ve en önemlisi aynı zamanda afyon ve eroin ihraç etmek için kullanılan koridorların bir kavşak noktası.
Taliban şimdi Kunduz'dan bile daha önemli olan büyük kuzey şehri tarihsel olarak efsanevi Mezar-ı Şerif'i kuşatmaya kararlı.
Mezar-ı Şerif (eski Uygur ve Türk toprakları olan) Belh eyaletinin başkenti.
Yerel savaş ağası Atta Muhammed Nur'un yönetimi altında bulunuyor.
Nur şimdi "kanının son damlasına kadar" "kendi" şehrini korumaya yemin ediyor.
Bu başlı başına büyük bir iç savaş senaryosunu ortaya koyuyor.
Taliban'ın buradaki son oyunu Şibirgan'dan Kunduz'a ve aynı zamanda ele geçirilen Tahar eyaletinin başkenti Talokan'a Belh ilindeki Mezar-ı Şerif üzerinden Türkmenistan Özbekistan ve Tacikistan ile kuzey sınırlarına paralel bir doğu-batı ekseni kurmak.
Bu olursa neredeyse tüm kuzeyin Kabil'in kontrolünden çıktığı geri dönüşü olmayan lojistik bir oyun değiştiriciden bahsediyoruz.
Taliban'ın bu galibiyeti Doha'da veya başka bir yerde "müzakere etmesi" mümkün değil.
Daha şaşırtıcı bir gerçek de güneyde Kandahar ve güneybatıda Lashkar Gah'ın aksine Taliban'ın hala tam kontrol sağlamak için savaştığı tüm bu bölgelerde Peştun çoğunluğun bulunmaması.
Taliban'ın gümrük geliri sağlayan neredeyse tüm uluslararası sınır geçişleri üzerindeki kontrolü uyuşturucu işinin ne olacağı konusunda ciddi sorulara yol açıyor.
Molla Ömer'in 2000'lerin başında yaptığı gibi Taliban yine afyon üretimini yasaklayacak mı? Güçlü bir olasılık Afganistan içinde dağıtıma izin verilmeyecek olmasıdır.
Bu arada Amerikan ricatının arka planında afyonun artık eskisi gibi para etmemesi yatıyor.
Yeni çıkan sentetik uyuşturucular afyon sakızı ve eroin gibi pahalı bir malzemeye olan talebi azalttı.
Oysa ABD Afganistan'ı işgalinden sadece 16 sene sonra afyon üretimi 100 katına çıkmıştı. Bunu ben değil BM raporları söylüyor.
NATO'nun Afganistan'daki başarısızlığı her açıdan bariz biçimde görülüyor.
Geçmişte Amerikalılar Özbekistan ve Kırgızistan'daki askeri üsleri kullandılar. Alman ordusu Özbekistan'ın Tirmiz kentindeki üssü yıllarca kullandı.
Tirmiz artık Rus ve Özbek ortak manevraları için kullanılıyor.
Ruslar da Tacikistan'da ortak tatbikat yapmak için Kırgızistan'daki üslerinden ayrıldı. Komşu Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'ndeki tüm güvenlik yapıları Rusya tarafından koordine ediliyor.
Bu arada Çin'in ana güvenlik önceliği Afganistan'dan Tacikistan'a ve ardından Wahan koridorundaki insansız topraklara son derece sert dağ geçişlerini içeren Sincan'a yönelik gelecekteki cihatçı saldırıları önlemek.
Pekin'in elektronik gözetimi dünyanın çatısının bu bölümünde hareket eden her şeyi takip ediyor.
Çin realpolitiği "ABD ve diğer ülkelerin Afganistan'daki operasyondan uzun yıllar kolayca vazgeçmeyeceklerini ve Afganistan'ın diğer ülkelerin etki alanı haline gelmesine izin vermeyeceklerini" öngörüyor.
Erdoğan-Biden gayri resmi anlaşmasına göre Türkiye'ye gelen (işgal göçü şeklinde) potansiyel Afgan güçlerinin NATO standartlarına göre eğitilerek yeniden Afganistan'a gönderilecek olması da bunu doğruluyor.
Bu pratikte Taliban ile diyaloğu sürdürmeyi ve onlara "Gani hükümetini bir çırpıda değiştirmeme" tavsiyesini de içeren tipik Çin dış politik ihtiyatına yol açıyor.
BİR İÇ SAVAŞ NASIL ÖNLENİR
Afganistan'da iç savaş demek Türkiye'ye daha çok Afgan gelmesi demek.
Katar merkezli Taliban siyasi ofisinin üyeleri ve Kabil müzakerecileri ile hararetli "istişareler" yapıldığına dair söylentiler var.
Başlangıç ABD Rusya Afganistan'ın komşuları ve BM'nin bu Salı günü yapacağı bir toplantı olacak. Ancak ondan önce Taliban siyasi ofis sözcüsü Naim Vardak Washington'u Afgan iç işlerine müdahale etmekle suçladı.
Pakistan genişletilmiş troykanın bir parçası.
Pakistan medyası İslamabad'ın Taliban üzerindeki etkisinin "artık sınırlı" olduğunun altını çizmekle meşgul.
Taliban'ın aslında bir kaçakçılık cenneti olan Spin Boldak'taki kilit sınır kapısını kapatması buna bir örnek.
Şimdi bu gerçek bir engerek yuvası sorunu.
Eski okul Taliban liderlerinin çoğu Pakistan Belucistan'ında yerleşiktir ve Ketta'da güvenli bir mesafeden sınırdan giren - çıkanları denetler.
Genişletilmiş troyka için ekstra sorun müzakere masasında Türkiye İran ve Hindistan'ın olmaması.
Üçünün de Afganistan'da kilit çıkarları var özellikle de Orta-Güney Asya bağlantısı için bir geçiş merkezi olarak umut verici yeni barışçıl rolü (Kuşak ve Yol girişimi) söz konusu olduğunda.
Moskova başından beri Tahran ve Yeni Delhi'nin genişletilmiş troykanın bir parçası olmasını istedi. Ama bu imkansız.
İran asla ABD ile aynı masaya oturmaz ve bu ABD için de geçerli.
Şu anda Viyana'da Avrupalılar aracılığıyla "iletişim kurdukları" İran nükleer enerji programı (JCPOA) müzakerelerinde bile durum böyle.
Yeni Delhi ise "Pakistanlı terörist" olarak gördüğü Taliban ile aynı masaya oturmayı reddediyor.
İran ve Hindistan'ın Afganistan konusunda birlikte hareket etme olasılığı var.
Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar geçen hafta Tahran'da Devlet Başkanı İbrahim Reisi'nin göreve başlama törenine katıldığında Afganistan'da da "yakın işbirliği ve koordinasyon" vurgusu yaptı.
Bunun yakın gelecekte getirisi uluslar arası kuzey güney nakliye koridoru INSTC'ye ve Hindistan-İran-Afganistan Yeni İpek Yolu koridoruna Hindistan yatırımlarının artmasıdır.
Ancak bu Zaranj'ı kontrol eden Taliban ile olmayacak.
Pekin kendi adına Tacikistan ve Afganistan'ı birleştiren Farsi bir koridor olarak tanımlanabilecek İran bağlantısını artırmaya odaklanıyor.
Bu bir kez daha Taliban kontrolünün derecesine bağlı olacaktır.
Ancak Pekin bu konuda gayet pragmatik.
Çin'in nihai planı sonuçta Kabil'de kim iktidarda olursa olsun Afganistan'ın dahil edildiği genişletilmiş bir Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC).
Açık olan şu ki mevcut müzakere tablosu gelecekteki Avrasya entegrasyonunun karmaşık ayrıntılarını şekillendirmeyecek.
Bu Rusya Çin Pakistan Hindistan Orta Asya Türk Cumhuriyetleri İran ve Afganistan'ı mevcut gözlemciler ve gelecekteki tam üyeler olarak içeren Şanghay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) bağlı olacak.
Ve elbette Amerika adına kendi ülkesini işgal planına dahil olmayan bir yönetim ile Türkiye'nin de kaçınılmaz olan Avrasya kararına bağlı olacak.
Bu yüzden ŞİÖ'nün nihai testinin zamanı geldi: Kabil'de neredeyse imkansız bir güç paylaşımı anlaşması nasıl yapılır ve B-52 bombardımanıyla tamamlanan yıkıcı bir iç savaş nasıl önlenir.
Bunun bazı işaretlerini de görür gibiyiz.
Mesela Çin ve Rus birlikleri Afganistan'a yönelik olarak kuzeybatı Çin'de ortak tatbikatlar düzenlemeye başladı.
Kara birlikleri ve savaş uçaklarının katıldığı tatbikatlar Cuma (13 Ağustos 2021) gününe kadar Ningxia Hui Özerk Bölgesi'nde devam edecek.
Tatbikat bölgesi Sincan'ın doğusunda bulunuyor.
Hakeza Rus Özbek ve Tacik ordusu Tacikistan ve Özbekistan'da askeri tatbikatlara ve sınıra yakın bölgeye konuşlanmaya başladı.
Türkiye'nin Asya ve Orta Doğu'daki Amerikan/NATO koçbaşı rolü bize yıkımdan başka bir şey getirmiyor.
Ankara Afganistan ile Suriye ile doğrudan ilgilenmeye ve diyalog yollarını bölge ortaklaşmasında açmak zorunda.
Aksi takdirde ülkemiz önce Suriyeli aşısı şimdi Afgan işgali altında 1979 sonrası Pakistan'a dönüşür ve günyüzü göremez.
KAYNAKLAR:
https://asiatimes.com/2021/08/all-roads-lead-to-the-battle-for-kabul/
https://www.veryansintv.com/suriyeden-afganistana-once-asi-sonra-isgal
================================
FİLMLERİ ARATMAYAN OLAY! İRANLI ÇİFTİN İTALYA HAYALİ ARNAVUTKÖY'DE KABUSA DÖNDÜ
11.08.2021 15:27
İstanbul'dan İtalya'ya yasadışı yollarla gitmek isteyen İranlı çift internetten tanıştıkları Afganistan uyruklu kişilerce gasp edildi. 12 saat boyunca rehin alınan İranlı çift rehin tutuldukları evin penceresinden atlayarak kurtuldu. Mahalle sakinlerinin yardımına koştuğu İranlı çiftin pencereden atladıkları ve bir marketin tentesinin üzerine atladıktan sonra yere düştükleri o anlar güvenlik kameraları tarafından anbean kaydedildi.
Filmleri aratmayacak olay İstanbul Arnavutköy'de yaşandı. İran uyruklu Payam K. ile karısı Zahra K. İtalya'ya gitme hayallerini yasadışı yöntemlerle gerçekleştirmek istedi. İnternetten tanıştıkları Afgan uyruklu kişilerle belirli bir para karşılığında anlaşan İranlı çift Aksaray'da bir buluşma gerçekleştirdi. Afgan uyruklu kişiler İranlı çifti 8 Ağustos günü akşam saatlerinde Arnavutköy'e getirdi.
Burada otelde kalacaklarını söyledikleri İranlı çifti bir apartmanın ikinci katındaki daireye koyan Afgan gaspçılar elleri ve ayaklarını bağladıkları çifti gasp etti. Yaklaşık 3 bin lira ve cep telefonlarını aldıkları İranlı çiftin İran'da yaşayan akrabalarını arayarak 14 bin Euro fidye isteyen Afgan gaspçılar İranlı çiftin el ve ayakları bağlı halde çektikleri videolarını da akrabalarına gönderdi.
KARI-KOCA CAMDAN ATLAYARAK KURTULDU
12 saat boyunca rehin tutuldukları apartman dairesinden sabaha karşı bir yolunu bularak el ve ayaklarındaki ipleri çözen Payam K. ve Zahra K. çifti odanın penceresini açarak apartman girişindeki marketin tentesinin üzerine atladı. Önce tenteye ardından da yere düşen İranlı çift yardım çığlığı attılar. Yardımına koştuğu çiftin rehin tutulduklarını anlayan mahalle sakinleri durumu hemen polise haber verdi. İranlı çiftin pencereden atladığını fark eden Afgan çete üyeleri evden kaçmak istedi. Kaçmaya çalışanlardan 1'i mahalle sakinleri tarafından yakalanarak eve kapatılırken kaçan 6 kişiden 3'ü de mahalle aralarında polisin kovalamacası sonucu yakalandı. Polis ekipleri Afgan uyruklu 4 gaspçıyı gözaltına alırken rehin tutulan İranlı çitf ise ifadeleri alınmak üzere emniyete götürüldü.
Polisin kaçan 3 Afgan gaspçıyı yakalama çalışmaları devam ederken adliyeye sevk edilen 4 Afgan ise tutuklanarak cezaevine gönderildi. İtalya hayalleri Arnavutköy'de son bulan İranlı çift ise resmi işlemlerinin ardından sınır dışı edilerek ülkelerine geri gönderildi.
KAÇMAYA ÇALIŞAN GASPÇIYI MAHALLELİ YAKALAYIP EVE KAPATTI
Rehin tutuldukları apartman dairesinin ikinci katından bir marketin tentesine atlayarak kurtulan İranlı çiftin yardımına koşan mahalle sakinlerinin haber vermesi üzerine olay yerine gelen market sahibi Fahrettin Kızılağıl "Sabah 5 buçuk sıralarında oldu olay. Arkadaşlarım haber verince ben de hemen geldim buraya. Üst katımızda otura Afganlar 2 İranlıyı gasp etmişler. El ve ayakları bağlı olan karı koca bir yolunu bulup atlamışlar. Dükkanımın üzerindeki brandaya atlayarak kurtulmuşlar. Geldiğimizde burası kalabalıktı. Kaçan Afganlar oldu. Mahalledeki arkadaşlar peşlerinde koşmuş ama izlerini kaybetmişler. Kaçmaya çalışanlardan birini de tutarak evden içeri attık ve polisin gelmesini bekledik. Bazen haberlerde izliyoruz ama biz burada yaşayınca çok şaşırdık. 2 Afgan bir araya gelince çete oluyormuş zaten" dedi.
FIRIN SAHİBİ GASPÇILARA SESLENDİ: GELİP BORCUNUZU ÖDEYİN
Afgan gaspçıların uzun zamandır mahallelerinde yaşadıklarını söyleyen ekmek fırını işletmecisi Abdülbaki Aras "Gelip gider bizden de alışveriş yapardılar. Böyle bir şey beklemezdik onlardan. Bundan sonra daha dikkatli ve tedbirli olacağız. Kime nasıl güveneceğimizi şaşırdık. Bize de borçları var zaten. Sesleniyorum gelip borçlarını ödesinler" diye konuştu.
================================
- - - - - - - - - - - - - - - -
Eksilen
Öyle yıpranmış ki
Bir forması eksik içinden,
Sahafa düşmüş bir kitap
Gibi sararmış üzüntüsünden.
Bir ay doğuyor usul usul
Karanlığın göğsüne,
Dünden bugüne kendini
Biraz daha eksilterek getiren
Küsmüş göğüne besbelli
Geleceği göremediğinden
Taşıyor oysa hüzünlü bitişinde
Doğuşunu yeniden
Metin Altıok
- - - - - - - - - - - - - - - -
Sen Ne Mutlu Türküm Diyene Dersen O Da Ne Mutlu Kürdüm Diyene Der.
Recep Tayyip ERDOĞAN(RTE)
Türkiye denilen ülkenin başbakanı
- - - - - - - - - - - - - - - -
MAVI.
. . . . . .
Agac tasi anlamaz
Gokyuzu MAVI iken
Agac susuzlugu anlamaz
Gokyuzu MAVI iken
Ben seni
Cok sevdigimi anlarim
Gokyuzu MAVI iken
Fazil Husnu DAGLARCA
- - - - - - - - - - - - - - - -
İnsanı yaratmak mı Tanrının büyük hatası;
tanrıyı yaratmak mı insanın büyük hatası?
Friedrich Nietzsche
- - - - - - - - - - - - - - - -
GONLUMUN INTIHAR ARZUSU
. . . . . .
Yaprak kokularinda aksami duyuyorum
Ki beni yokluk denen yere yaklastiracak.
Yaprak kokularinda aksami duyuyorum
Ki alnimda sulardan sarkilardan bir safak.
Sukun bir gemi olur, gece bir deniz simdi
Ki yelken gibi acmis yasini gencligimin.
Sukun bir gemi olur, gece bir deniz simdi
Ki gecer dalgalari icimden serin serin.
Ruzgar istiyorum ben ruhumun gullerine
Ki bir anda yasasin ic ice ruyalarim.
Ruzgar istiyorum ben ruhumun gullerine
Ki dokulsun, dagilsin, yok olsun hulyalarim.
Fazil Husnu DAGLARCA
- - - - - - - - - - - - - - - -
"Ahlak esasen toplumu çöküntüden kurtaracak ve toplumun muhafazasını sağlayacak bir araçtır."
Friedrich Nietzsche
- - - - - - - - - - - - - - - -
Kadin olsun, kitap olsun; cildine aldanmayip icindekilere bakilmalidir.
Cenap sahabettin
- - - - - - - - - - - - - - - -
SEVGILERDE
. .
Sevgileri yarinlara biraktiniz
Cekingen, tutuk, saygili.
Butun yakinlariniz
Sizi yanlis tanidi.
. .
Bitmeyen isler yuzunden
(Siz boyle olsun istemezdiniz)
Bir bakis bile yeterken anlatmaya herseyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldi
Siz genis zamanlar umuyordunuz
Cirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi soylemek.
Yillarin telaslarda bu kadar cabuk
Gececegi akliniza gelmezdi.
. .
Gizli bahcenizde
Acan cicekler vardi,
Gecelerde ve yalniz.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadi
Behcet Necatigil
- - - - - - - - - - - - - - - -
Bir Güzel
Bir güzel bilirim, bir daha bilmem
Onda gör cilve nedir, eda nedir
Öyle satar kendini dirhem dirhem
Ondan bu gönül deli divanedir
Nerden çattım böylesi bir güzele
Netsem, neylesem o kız geçmez ele
Kaptırdım kendimi bir kere sele
Bana sor dalga nedir, kaya nedir
Gündüz işimde beni şaşkın eder
Gece düşümde beni çılgın eder
Ayrılığı başımdan aşkın eder
Bir sevda ki yanmaktan başka nedir?
Cahit Sıtkı Tarancı
- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
| Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
| Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur-gundem@googlegroups.com |
| Gruba uye olmak icin | : | ozgur-gundem+subscribe@googlegroups.com |
| Grup kurucusuna yazmak icin | : | 0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc |
| Grup Sayfamiz | : | https://groups.google.com/g/ozgur-gundem/ |
| Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum.Siyasi iktidarın sürekli yasakladığı, polisiye önlemler ile gizlemeye çalıştığı şeyleri burada biriktireceğim. Videolar, resimler, makaleler falan. | : | http://insulaelibertatis.com/ |
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder