26 Aralık 2011 Pazartesi

Re: [AdaletveKalkinma] Cevap verilemeyen (!) sorular...


Fitneci cemaatin tipik bir propaganda yazısıdır.
Sorulara verilen cevaplar gerçek dışıdır, ve laf kalabalığından ibarettir.

Hareket açıkça AKP'yi desteklemektedir, ve gırtlağına kadar siyasete batmıştır.
Bir gün AKP'yi desteklemezse o zaman da başka siyasi oluşumların ya kurucusu olacaktır, ya da içinde olacaktır.
Bilindiği gibi siyaset Allah'la ya da rızasıyla alakalı bir iş değildir, siyaset insanlar içindir, siyaset gurupların, kitlelerin menfaatinin temini içindir.

Cemaat bağımsız değildi, finansmanı, himayesiyle her şeyiyle bir Amerikan operasyonudur.
Dünyaya bakışı Amerikan bakışıdır.
Amerika dünyanın neresindeyse cemaat de oradadır.

Allah rızası değil, üyelerinin, ve sponsorlarının menfaati için faaliyet göstermektedir.

Hoşgörüsüzdür, bunu insanların cezaevinde ölüme sürüklerken ispat etmektedir.
Cemaatin cenderesine düşmüş insanlar, beraat ya da yargıya yer olmadığı için salıverildiklerinde dahi, o derece ürkütülmüştür ki, karşı dava açmayı dahi düşünememiştir.

Evet cemaat doğrudan silahlı infazlar yapmamıştır ama, ülkede ele geçirmek istedikleri kurumlarda muhalif gördükleri gurupları ve insanları hak ve adalet anlayışının dışında idari ve yasal işlemlerle taciz etmiştir.
Tacizlere rağmen bulunduğu makamı, ya da mesleği terk etmeyenlere temelsiz suçlamalarla, uzun tutukluluk süreleriyle yargılama yoluna gitmiştir.
Bu süreç doğal olarak bu kişi ve gurupları bulundukları makam ve meslekte kariyerini engellemiş ya da konumunu terk etmeye mecbur bırakmıştır.
Direnci yüksek olan kişilerden birçoğu cezaevinde yetersiz tedavi, hoyrat ve onur kırıcı muamelelere dayanamamıştır.
Ölümler vardır.
Cemaatin eli kanlıdır.

Namert bir cemaat oldukları için doğrudan silahlı mücadele göstermelerini beklemiyoruz.
Ülkenin yaşadığı bütün hengamelerde sütre gerisinde namertçe bu günleri beklemiştir.
Solcular, sağcılar, ülkücüler herkes birşeylerin mağdurudur.
Ama cemaatler böyle değil, onlar kanser gibi sinsi bir şekilde bu günleri beklediler.
Amaçları da Allah rızası falan değil, sadece menfaattir.
Allah rızısı bütün bu işlerin kılıfıdır.
"Fethullah Gülen Hareketi açıkça AK Parti iktidarını destekliyor." Neden?
    Cevap verilemeyen (!) sorular...
        Hareketin bağımsız olması
        Fethullah Gülen Türkiye'ye neden dönmüyor?
        Farklı din ve millet mensuplarının iştiraki
        Dinlerarası diyalog
        Hareketin niyeti
        Dünya anladı, bazıları anlamadı
    "Fethullah Gülen Hareketi, cemaate yönelik tenkitlere hoşgörüsüz deniyor." Bu doğru mudur?

On 25.12.2011 23:45, Ilhan Sahin wrote:
 

"Fethullah Gülen Hareketi açıkça AK Parti iktidarını destekliyor." Neden?

 
24.12.2011
Soru: "2002'ye kadar hiçbir partiye açık destek vermeyen ve hiçbir parti ile bütünleşmeyen Fethullah Gülen hareketi açıkça AK Parti iktidarını destekliyor." Neden?
Çok ilginçtir ki Fethullah Gülen'in bu dönem de AK Parti'yi desteklediği iddiasını dile getirenler geçmişte Turgut Özal ve Bülent Ecevit için de ayni iddialari one sürüyorlardı.
Anlaşılan o ki, bu iddia hükümette olanın bu göreve gelişini halkın tercihi olarak kabullenmektense Fethullah Gülen'in desteği ile olmuş gibi göstererek hem hükümetin meşruiyetine karşı bir koz olmakta, hem de Gülen'in siyasetten uzak durma ilkesini ihlal ettiğini söyleyerek onu da yıpratmak için kullanılmaktaydı.
Fethullah Gülen'in siyasete bakışını en iyi bilenlerden biri merhum Turgut Özal'dı. Özal; Gülen'in kendisini ne kadar çok sevdiğini biliyordu, ama bir gün şöyle demekten kendisini alamadı: "Gayet iyi biliyorum, yine de Hoca bu seçimde bizi desteklememiştir." Özal'ın kasdettiği şey, Gülen'in ancak kendi oyunun sorumluluğunu taşımak istemesinden dolayı yakın arkadaşlarına dahi Anavatan Partisi'ne veya başka bir partiye oy vermeleri gibi bir telkinde bulunmamasıydı.
Gülen'in düşüncesinde oy, her insanın vicdani bir sorumluluğudur. Ve Gülen'in hayatı boyunca en tasvip etmediği olgulardan biri insanların vicdanlarına hükmedilmesine kalkışılmasıdır. Çünkü İslam, zorlama yoluyla imanı dahi kabul etmemiştir.
Fethullah Gülen'in ilgi alanındaki siyaset partizan veya oy alma siyaseti değildir. Ona göre, oy kullanma hakkına sahip her vatandaş, sandık başına gittiğinde oyunu nereye vereceğine dair bir feraset düzeyine sahiptir. Onun içindir ki Türk insanı seçimlerde genellikle isabetli oy kullanmakta ve en kriz dönemlerinde bile ülkeye çıkış yolu getiren sonuçlar çıkmaktadır. Adnan Menderes'in, Turgut Özal'ın, Bülent Ecevit'in veya 28 Şubat Süreci'nden sonra Tayyip Erdoğan'ın iktidara gelmesi Türk halkının böyle bir sezgisiyle olmuş ve halkın tıkanmak istenen siyasetin yolunu açmasını sağlamıştır.
Gülen Hareketi, tarihinde hiçbir zaman, bir partiye angaje olmamıştır. Fethullah Gülen tarafından hiçbir surette, şu partiye oy verin gibi bir telkin olmaz. Gülen bu yöndeki her türlü dikteyi millete saygısızlık olarak gördüğünü ifade etmiştir.
Ancak son dönemde siyasi yelpazenin kısırlığı, merkez sağda AK Parti'nin tek kalması, Temmuz 2007 seçimleri öncesinde Meclis'te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminin Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesi üzerine, Anayasa Mahkemesi'nin aldığı "367 Kararı" Türk milletinin ezici bir çoğunluğu tarafından siyasete müdahale olarak algılanmış olması sebeplerinden dolayı camianın büyük bir bölümü halkın genel eğilimine paralel olarak AK Parti'ye oy vermiş olabilir. Yine o süreçte yayınlanan ve siyaset tarihimize "27 Nisan E-muhtırası" olarak geçen Genelkurmay bildirisi harekette ve Türk halkında benzer bir etkiye yolaçmıştır. Nitekim her iki olayın da AK Parti'ye yaradığını, bizzat bu işin aktörleri dile getirmiştir. Hatta bazı kamuoyu araştırmacıları, her iki olayın Temmuz 2007 seçimlerinde AK Parti'ye en az on puan kazandırdığını ifade etmişlerdir.
Bu tamamen demokrasi, hukuk düzeni ve çoğulculuk prensipleri üzerinde yaşanan konjonktürel bir örtüşmedir. Bu oylar geçmişte zaman zaman ANAP ve DYP gibi partilerde de yoğunlaşabilmiştir. Bu halkımızın içinden çıkan bir hareketin yine halkımızın daha demokratik bir yaşam isteği ve/veya mağdur olanın yanında olmak gibi hassasiyetlerini miras olarak genlerinde taşımasından dolayıdır. Diğer bir deyişle, harekete sempatisi olan halktan kişilerin tercihlerinin tabiatıyla halkın tercihleriyle örtüşmesidir. Nitekim Halk "Temmuz 2007" seçimlerini adeta safların ayrışması ve yerini belli etme seçimi olarak algılamış, dolayısıyla AK Parti H gibi rekor bir oy almıştır.
Siyasette Fethullah Gülen'in safını belli ettiği ilk ve tek olay 12 Eylül 2010 Anayasa Referandum'unda olmuştur. Fakat takdir edilmelidir ki referandum bir parti ve oy siyaseti değil, bizzat halkımızın kendi anayasasındaki temel hak ve özgürlüklerin gelişmesi ve ülkenin yönetiminde daha çok söz sahibi olması için önemli bir adımdır ve Gülen de kararını demokratikleşme ve insan haklarından yana koymuştur. Kendi ifadesiyle: "[Referandum] "demokrasi adına çok önemli bir adımdır... [P]aketin içinde milletimizin istikbali için çok önemli maddeler var; bu itibarla da değişiklik paketi bu yönüyle desteklenmeli ve "evet" oyları böyle bir niyetle verilmelidir."[1] Yoksa millete bu derece faydalı bir değişikliği kimin yaptığının önemi yoktu ve ister siyaset yelpazesinin sağından isterse solundan kim yaparsa yapsın desteklenmeliydi. Zaten, sadece AKP değil, MHP'den ve hatta CHP'den ve diğer partilerden sosyal-demokrat, liberal veya muhafazakar geniş bir kitle de "evet" oyu kullanmışlardır.
Kendi ifadesiyle: "Biz hâlâ her partiye karşı aynı mesafede duruyoruz. Hiç kimseye 'Falan partiye girin; mitinglerinde boy gösterin; çarşıda pazarda alkışçısı olun!' demedik. Mesafeli durmak, milletimizin kaderi adına isabetli bulduğumuz bir kısım meselelerde bazı kimselere oy vermemize mani değildir. Güzel şeyler sergileyen ve iyi işler yapan kim olursa olsun, bu millet onu desteklemiştir; desteklenen aslında şahıs ya da parti değil, icraattır...[2]
[Ve] milletimize ileriye doğru bir adımı kim attırmışsa, biz o ayağın altına başımızı kaldırım taşı gibi koymaya âmâdeyiz... Herkese karşı müsavi derecede duruyoruz... [N]e var ki, mesafeli durmak başka, oyumuzu Türkiye'nin geleceği adına isabetli işler yapacağına inandığımız bir yere postalamak daha başka bir meseledir. Biz yerinde Deniz Bey'i de destekleriz, Devlet Bey'i de destekleriz. Elverir ki, yaptıkları şeyler milletimizin bugünü ve yarını adına, devletler muvazenesinde dümene oturması adına bir şey ifade etsin. Benim milletim devletler muvazenesinde yönlendiren, gözünün içine baktıran bir muvazene unsuru olmayacaksa şayet, ne Avrupa umurumda benim, ne Amerika, ne Çin ne de Maçin. Bu açıdan da, milleti oraya götürebilecek her gayret alkışlanmalı... [Bundandır ki] Referandumda 'evet' denmesini desteklememiz, o işi yapan insanları takdir değil, o işin kendisini takdir meselesidir." demiştir.[3]
Sonuç olarak denilebilir ki, Fethullah Gülen'in siyasete bakışı, siyasetçilere göre değişen bir tavır değildir. Milletin oylarına talip olan kişi kim olursa olsun, aslolan ortaya konulan projeler ve millete vaat edilen şeylerdir. Gülen'in bireysel tavrını belirleyen etken ise, siyasetçinin yürümekte olduğu yolun millet ve devlet yararına olup olmadığıdır. Gülen'e göre, bunun takdiri de Türk milletine aittir.
[1] "Kuvvetin çılgınlığı ve referandum fırsatı", 2 Ağustos 2010 Bamteli Sohbeti
[2] "Kuvvetin çılgınlığı ve referandum fırsatı", 2 Ağustos 2010 Bamteli Sohbeti
[3] "Referandum sonrası ve emniyette kadrolaşma", 1 Ekim 2010 Bamteli Sohbeti
Son Güncelleme ( 24.12.2011 )
***********************************************
 

Cevap verilemeyen (!) sorular...

 
24.12.2011

Gönüllüler Hareketi'nin fikir ve aksiyon öncülüğünü yapan Fethullah Gülen Hocaefendi tarafından yıllardır defalarca cevaplanmış sorular tekrar tekrar gündeme getiriliyor ve kamuoyu nazarında sanki bu sorulara cevap verilemiyormuş intibaı uyandırılmaya çalışılıyor. Halbuki başta Fethullah Gülen Hocaefendi olmak üzere Gönüllüler Hareketi'nin temsilcilerince ilgili sorulara yıllardır defalarca verilen cevaplar farklı medya organlarında yer aldı. İnternet çağında yazılı ve görsel medya arşivlerinden bu cevaplara ulaşmak kolayca mümkün. Hatta fazla dolaşmaya da gerek olmadan sadece Fethullah Gülen Web Sitesi'nde Fethullah Gülen ve Gönüllüler Hareketi'yle ilgili soruların cevaplarını bulabilmek mümkün. Ancak önyargısızca, samimiyetle, vicdanla ve insafla meselelere bakabilmek ve öylece değerlendirebilmek şartıyla. Ama yine Fethullah Gülen Hocaefendi'nin ifadesiyle "Her şeye rağmen bize, asıl niyetimizi her fırsatta anlatmak, herkesle oturup kalkarak biricik hedefimizin Hak rızası olduğunu duyurmak ve doğrulara tercüman olmaktan asla bıkmamak düşüyor."[1]

Hareketin bağımsız olması

Fethullah Gülen Hocaefendi "Gönüllüler Hareketi olarak zikredilen diyalog ve eğitim faaliyetlerinin bağımsız olması çok önemlidir. Bu hareketle alakalı akademik çalışma yapan sosyologlar ve siyasal bilimciler de her fırsatta bu bağımsızlığa değinmekte ve 'Bu teşebbüs, hiçbir dış güce dayanmayan bağımsız bir sivil toplum faaliyetidir' demektedirler." diyor ve gönüllülere tembihte bulunuyor: "Allah rızasını gözetmeyen ve dünyasını maddî çıkarlar üzerine kuran kimseler size ömür boyu diyet ödetme peşindedirler. Yeryüzündeki bütün ehl-i dünyanın ve hesaplarını dünyevî ölçülere göre yapanların niyeti böyledir. Bundan dolayı, bu hareketin bağımsızlığı üzerinde hassasiyetle durulmalı; hür başlayan ve hür devam eden diyalog ve eğitim faaliyetlerinin bundan sonra da millete ait bağımsız bir teşebbüs olarak kalmasına azami dikkat edilmelidir."[2]
Hizmetlerin başlangıcından itibaren hareketin bağımsız olmasına önem verildiğini ve milletin gönlünden gelen himmetlerinin dışında bilhassa da başka ülkelerden ve yabancı kuruluşlardan asla yardım kabul edilmediğini pek çok defa dile getiren Fethullah Gülen Hocaefendi mesela bir röportajda "Bu okulların arkasında milletin helal katkılarından başka herhangi bir kaynak yoktur. Değirmen bu fedakârlıklarla dönüyor. Bir hareket böyle olursa, o hareket bağımsız demektir ve hiçbir diyet borcu da olmaz"[3] diyor. Gönüllüler Hareketi'nin ülke ve dünya çapındaki hizmetlerinin tamamen gönüllülerin himmetleri ve destekleriyle yürüdüğünün defalarca ifade edilmesine rağmen hâlâ bazı yabancı ülkelerin maddi destek verdiğini iddia etmek ve üstelik Hukuktaki "Müddei iddiasını ispat ile mükelleftir." kaidesine rağmen gönüllüleri kendi masumiyetlerini ispata icbar etmek vicdanla ve insafla ne ölçüde bağdaşabilir! Hakikate kani olmak için ise vicdan ve insaf ön gerekliliktir.

Fethullah Gülen Türkiye'ye neden dönmüyor?

Fethullah Gülen Hocaefendi'nin Türkiye'ye dönüşü meselesi de sıkça gündeme getiriliyor. Amerika'da Türkiye hasretiyle geçirdiği yılları "hayatımın en acı yılları"[4] diye nitelendiren Fethullah Gülen Hocaefendi "Ben, Türkiye'de oluşmuş istikrar ortamının bozulmasına fırsat vermek istemem."[5] diyerek dönüş için "Türkiye'deki havanın biraz daha durulmasını bekleyeceği"[6]ni ifade ediyor. "Endişeye kapıldım. Türkiye'ye ne zaman gelirsem geleyim o gün fırtınayı koparanlar, hortumları meydana getirenler, isnatlarda bulunanlar, idam fermanı kesenler yine aynı şeyleri yapacaklar. Bu yaştan sonra da tansiyonum yirmiye yükseldi, ilaçla düşüremediler. Her zaman aynı şeyleri duyarak yaşamanın zor olacağını düşündüm. Aklımla, mantığımla kaldım. Kendime rağmen kaldım. Hasreti sineme gömerek kaldım."[7] diyerek de endişesini dile getiriyor. Kendisine sorulduğu zaman verdiği cevaplardan anlaşılan o ki Gülen Türkiye'ye dönmek için, aleyhinde fırtınalar kopararak gündemi gereksiz yere meşgul edip enerji ve zaman israfına sebep olanların Gönüllüler Hareketi'nin insanlık eksenli hizmetlerine en azından insafla bakabilecekleri ve hakperestçe değerlendirecekleri günü bekliyor.

Farklı din ve millet mensuplarının iştiraki

Fethullah Gülen Hocaefendi'nin fikirlerinin ve Gönüllüler Hareketi'nin hizmetlerinin dünya çapında farklı milletlerden, farklı dinlerden, farklı ırklardan insanlar tarafından kabul görüp benimsenmesi, bunlara sempatiyle bakılması ve iştirak edilmesi de bazılarınca anlaşılamayabiliyor veya yanlış yorumlanabiliyor. Oysaki Fethullah Gülen'e göre "Bu eğitim, hoşgörü ve diyalog faaliyetlerinin dünyanın farklı dinlerin, farklı dillerin, farklı renklerin, farklı gelenek ve kültürlerin hakim olduğu yüzü aşkın ülkesinde kabul görmesi ve bizzat bu ülkelerden pek çok insanın da aynı faaliyetlere gönüllü olarak iştirak etmesi, herhalde bir kişi veya bir grupla açıklanacak bir hadise olmasa gerektir. Belki insanları bu faaliyetlere çeken, en temel bir insanî ihtiyaca veya insan varlığının en temel bir buuduna, yani eğitim ve öğretime verilmesi gereken ehemmiyeti vermek, bunu yaparken hiçbir menfaat beklentisine girmemek, ferdî bencilliğin çok yaygınlaştığı bir zamanda bunu aşarak yaşatmak adına yaşama sevdasından vazgeçmek, insanlığın savaşlarla sarsılageldiği bir dönemde 'Durun kalabalıklar, bu sokak çıkmaz sokak!' diyerek barışı, uzlaşmayı, hoşgörüyü, diyalogu öne çıkarmaktır. Demek ki bunlar, insanî ortak paydalara hitap ediyor ki, dünyanın hemen her ülkesinden, her toplumdan ve toplumların her kesiminden insanlar bu örfaneye gönüllü iştirak ediyorlar."[8]

Dinlerarası diyalog

Dinlerarası diyalog meselesi de bazılarınca yanlış anlaşılan, bazılarınca ise kasıtlı olarak yanlış yorumlanan faaliyetler arasında bulunuyor. Fethullah Gülen Hocaefendi bu konuda şu izahı yapıyor: "Hem bir takım yanlış anlama ve suçlamalara, hem de diyalogla dinlerin kendi aslî gerçeklerinden feragat etmeleri gerektiği gibi bir yoruma meydan vermemek için dinlerarası diyalog ifadesinden çok 'din-mensupları arasında diyalog' tabirinin kullanılmasını şahsen tercih ediyorum. Çünkü dinlerarası diyalog derken, bir dine 'Şu şu esaslarından feragat et ve bana yaklaş' deme gibi bir şeyi asla kastetmiyoruz. Ama günümüz dünyasında dinlerin çatışma değil, anlaşma ve uzlaşma vasıtası olmasını istiyor, dolayısıyla dinler mensuplarının 'barış içinde bir arada yaşama' ideali etrafında birbirlerini tanımalarını, birbirleri ve dinleri hakkındaki tarihten ve doğru olmayan bilgilendirmelerden kaynaklanan yanlış bakış açılarını ve tutumlarını düzeltmelerini, birbirlerini kendi konumlarında ve inançlarında kabullenmelerini ve münasebetlerini buna göre tanzim etmelerini arzuluyoruz."[9] Niyet meselesini ise şöyle ifade ediyor: "İster Vatikan'la ister başka din mensupları ile görüşmemizde onların niyetlerinin, maksatlarının ne olduğunu tabii ben bilemem. Neyi beklediklerini de bilemem. Sadece hüsn-ü zan ederim. İnsanlık adına iyi şeyler düşünüyorlardır. Ama biz herkesle temasımızda dinlerin insanları birbirinden kaçırmadığını, belki bir araya getirdiğini, uzlaştırdığını, bunları yapabileceğini ortaya koymak için kendi mülahazalarımız açısından değişik din mensupları ile görüşüyoruz."[10]

Hareketin niyeti

Fethullah Gülen Hocaefendi "Niyetimizi Allah biliyor, otuz seneden beri bu millet de biliyor. Allah'ın rızasını kazanmak ve tarihî birikimlerimizi dünya insanlarıyla paylaşarak kanlı bir coğrafyada sulh adacıkları oluşturmaktan başka bir sevdamız yok bizim. Biz, millet olarak, kendimizde çok güzel şeylerin bulunduğuna inanıyoruz… Bu güzellikleri teşhir etmemiz ve bu iş için sergiler açmamız hem hakkımız hem de vazifemizdir bizim. İşte günümüzde bu türlü sergilerin açıldığı yerler de eğitim yuvalarıdır, okullardır, kültür lokalleridir, hatta ticaret mülahazasıyla yurtdışına giden insanımızın açtığı iş yerleridir. Çünkü onların tavır ve davranışlarından dökülen şeyler de yine bizim mazimiz, bediî zevklerimiz, dinî telakkilerimiz ve ahlakî mülahazalarımız olacaktır ve bizim bu değerlerimiz başka medeniyetlerin insanlarına çok mana ifade edecektir."[11] diyerek Gönüllüler Hareketi'nin niyetinin Allah rızasını kazanmak olduğunu ve bu yoldaki vesilelerini dile getiriyor.

Dünya anladı, bazıları anlamadı

Anadolu insanının dünya çapındaki hizmetlerinin onlarca ülkenin insanlarından takdir aldığını ifade eden Fethullah Gülen Hocaefendi, anlamamakta ısrar edenler için de dua ediyor: "Türk milleti farklı bir zaviyeden adeta milli mücadele kıvamında yeni bir mücadele ve yeni bir performansla kendini ifade etmeye kalkmış, kendi geçmişini ve kendi kültürünü anlatıyor dünyaya.. evet, dayatma ile değil, takdir edilen tavırlarıyla, davranışlarıyla, üstün temsil kabiliyetiyle kendini anlatıyor. Ve onlarca ülkenin vatandaşları Anadolu insanını takdirle karşılıyor; çok sert istihbarat servislerinin takiplerine rağmen hiçbiri bu işin aleyhinde olmuyor… Dünya bu okulların ve diyalog gayretlerinin kıymetini anladı ama içimizdeki bazı kimseler hâlâ anlamamakta, hatta dinlememekte ısrar ediyorlar. Ne diyeyim; Cenâb-ı Hak lütfuyla, inayetiyle, hidayetiyle onların da ufuklarını açsın, insanımızın yararına yapılan bu hizmetleri olduğu gibi, kendi derinlikleriyle onlara da göstersin..."[12]
[1] "Şeffaf Hareket ve Anlatmaktan Bıkmamak", Bamteli, 14.05.2007
[2] "Bağımsız Hareket ve Diyalog ve Hoşgörü", Kırık Testi, 15.08.2005
[3] "Okulların Açılışından Devletin Haberi Vardı", Milliyet'te Mehmet Gündem'le röportaj, 26.01.2005
[4] "Bugün İslam Dünyası Diye Bir Dünya Yok", Zaman'da Nuriye Akman'la röportaj, 22.03.2004
[5] "Vasiyeti: İdareye Talip Olunmaması", Milliyet'te Mehmet Gündem'le röportaj, 29.01.2005
[6] "Türkiye Olması Gereken Yerin Çok Gerisinde", Zaman'da Nuriye Akman'la röportaj, 01.04.2004
[7] "Türkiye Hasretini Sineme Gömdüm", Zaman'da Nuriye Akman'la röportaj, 26.03.2004
[8] "Türkiye'de Ayrışmış İki Gruptan Söz Edilemez", Deutsch Türkische Nachrichten haber sitesi röportajı, 16.06.2011
[9] "Türkiye'de Ayrışmış İki Gruptan Söz Edilemez", Deutsch Türkische Nachrichten haber sitesi röportajı, 16.06.2011
[10] "Dinlerarası Diyalog ve Papa Görüşmesi", İtalyan Haber Ajansı'ndan (ANSA) Giulio Gealibter'la röportaj, 13.05.1998
[11] "Tenkit Hastalığı ve Sevgi Okulları", Kırık Testi, 14.03.2005
[12] "Kaos, Kadrolaşma, Ordu ve Okullar", Kırık Testi, 09.04.2007
Son Güncelleme ( 24.12.2011 )
 

"Fethullah Gülen Hareketi, cemaate yönelik tenkitlere hoşgörüsüz deniyor." Bu doğru mudur?

 
23.12.2011

Soru: "Cemaat mensupları günlük söylemlerinde hep hoşgörü diyorlar, ama Fethullah Gülen ve cemaate yönelik eleştirilere karşı oldukça hoşgörüsüzler. Cemaat güçlendikçe hoşgörü ve uzlaşma gibi prensiplerini terk ediyor, uygun görmediği insanları dışlıyor, uygun gördüğü şeyleri ülkeye ve topluma dayatıyor. Zaten Gülen'in hoşgörü kavramını daha çok 1994'ten sonra dile getirmesi cemaatin menfaatleri gereği uyguladığı bir taktikti" eleştirisi tamamen haksız mıdır?
Her şeyden önce belirtmek gerekir ki, Fethullah Gülen'in yıllardır vaazlarında ve konuşmalarında dile getirdiği hoşgörü ve tolerans kavramları bir "söylem"den ibaret değildir.
Tam tersine, Fethullah Gülen'in düşüncesinde bu kavramlar bir Müslüman'da olması gereken en önemli vasıflardandırlar. Dolayısıyla Gülen için hoşgörülü olmak ve başkasına tolerans göstermek/tahammül etmek sadece belirli dönemlerde uygulanacak konjonktürel şeyler değildir. Bunlar, şartlar ne olursa olsun, bir Müslüman'ın hayatının sonuna kadar uyması gereken prensiplerdir.[1]
İnsana saygı göstermenin "Allah'a saygı" demek olduğunu ifade eden Gülen; bu düşüncesini şöyle anlatmaktadır: "İnsanı, insan olduğu için sevmek ve saygılı olmak; Yaratıcıya saygılı olmanın ifâdesidir. Yoksa kendi gibi düşünenleri sevmek ve saymak, samimi ve insanca bir sevgi ve saygı değil, bir bencillik ve insanın kendi kendini putlaştırması demektir."[2] Yine baska bir yerde de "Bir insanın konumuna saygı, hayat görüşüne, hayat tarzına, inancına, düşüncesine, hayat felsefesine, siyasi anlayışına saygı demektir. İnsana saygı, dolayısıyla Allah'a saygıdır." diyerek insana saygıyı ve hoşgörüyü şartlara bağlı bir durum olarak değil, bu dünyadaki sebep-sonuç ilişkilerinin çok ötesinde ilahi bir kaide olarak kabul etmiştir. Ve bu kabulleniş de Yaratan'a saygı çerçevesinde ele alınarak bir nevi bir ibadet, bir kulluk zorunluluğu şeklinde ele alınmıştır. Sadece Gülen'in bir çıkış noktası olarak ele aldığı bu kaide bile O'nun hoşgörüsüz olduğu iddiasının ne kadar desteksiz olduğunu göstermeye yetecektir. (Demek ki biz anlatamamışız... iktibası) Yapılan tüm insaflı eleştirilere karşı herhangi bir hoşgörüsüzlük olduğunu söylemek Gülen'e karşı büyük bir insafsızlıktır. Zaten bu eleştirilerden istifade edildiğinin pek çok örneği vardır.
Ancak, yalan, iftira ve karalamaya yönelik propagandaya karşı hareketin elbette kendini savunmaya hakkı vardır ve bu asla bir hoşgörüsüzlük olarak değerlendirilemez. Bu tür çabalara hoşgörü gösterilmesini de hiç kimse bir başkasından bekleyemez.
Örnek olarak "Gülen'in Hedefi Şeriat Devleti"[3] başlıklı bir habere tepki gösterilmemesi veya tekzip yayınlanmaması başta devletine olan sevgisini her fırsatta dile getiren Fethullah Gülen'in kendisi ile çelişmesi olmaz mı? Ve bu habere tepki vermemek başta bu devletin bekasını sağlamakla görevli resmi kurumların da tepkisini çekmez mi? Nitekim tekzip yayınlandığında bile bu haberlerin hakkındaki davalarda kanıt olarak kullanıldığı düşünülürse, aksi bir durumun resmi makamlar tarafından bu tür iftira ve yalanlamalari kabul anlamına geleceği düşünülmez mi?
Diğer bir zaviyeden de iftiralara veya yalan haberlere ses çıkarmamak hareke sempati duyan veya bizzat gönül verenler nezdinde de hareketten soğuma veya cephe almaya yol açma ihtimali doğurmaz mı? Örneğin "Türk Tarikatı CIA'ya Çalışıyor"[4] veya "Öcalan'dan Gülen'e Zeytin Dalı"[5] başlıklı haberlerin yalan olduğu bilindiği halde bile tekzip edilmez ise bırakın harekete muhalifler tarafından zan altında bırakılmayı bizzat harekete gönül verenler tarafından inandıkları değerlerden bir sapma, bir inhiraf olarak algılanıp harekete karşı tavır almaya sebep olmaz mı?
Evet, bazı insanlar hoşgörü kavramını yapılan her türlü ağır eleştiri ve haksız ithama sessiz kalmak olarak algılıyor olabilir ama bunlara cevap verilmemesi halinde de hem içeriden hem de dışarıdan "Sükut ikrardandır" veya "Sustular, çünkü haksızlar" ithamlarına maruz kalma ihtimali de çok büyük değil midir?
Hareketin höşgörü ya da uzlaşmadan saptığı yoktur. Sadece geçmişte uğradığı haksızlıklara karşı çıkardığı ses geçmişte fazla duyulmazken, bugün gerek medya vasıtasıyla gerekse hareketin felsefesini kabul eden insanların sayısının çoğalmasındandır ki iftira, yalan ve karalamalara karşı sesi çok daha gür duyuluyor. Bundan daha doğal bir şey de olamaz. Yani yalana, iftiraya sapanların gittikçe zorlanacakları bir döneme doğru gidiyoruz ki bundan da namuslu ve dürüst insanların endişe duymasına gerek yoktur.
[1] "O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever." (Ali İmran, 134) "Onlar, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar." (Şura, 37) "Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir." (Şura, 43) "Yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semada bulunanlar da size rahmet etsinler." (Hadis-i Şerif) "Bir kimse yumuşak davranmaktan mahrum ise hayrın tamamından mahrumdur." (Hadis-i Şerif) "Sevindirin, nefret ettirmeyin, kolaylaştırın, zorlaştırmayın." (Hadis-i Şerif) "Müslüman, diğerlerinin elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir. Mü`min de, halkın, can ve mallarını kendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir." (Hadis-i Şerif)
[2] Sızıntı, Mayıs 1980, Cilt 2, Sayı 16
[3] Cumhuriyet, 3 Nisan 1996
[4] Hürriyet, 16 Aralık 2002
[5] Vatan, 8 Aralık 2010
Son Güncelleme ( 23.12.2011 )
__._,_.___


--   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .   Cok kimseler varisleri kavga etsinler diye mal toplamaya calisirlar.  Hz.Ali   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .   Kurmus oldugum guruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir guruptur.  Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .    Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.  http://orajpoyraz.blogspot.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder