Higgs Bozonu nedir, bulunursa ne olur onu özetlemiş.
Fakat, adamım daha sonra olayı getirmiş, Said-i Kürdiye bağlamış.
Sanırsın ki, Atlas deneyini Bedi-ü Zaman tasarlamış, ilk olarak Higgs Bozonunu O düşünmüş.
Bunca zamandır hep görür, duyarım.
Yok efendim, Kur'an da dünyanın yuvarlak olduğu, evrenin nasıl yaradıldığı, Cebeli Tarık boğazında tatlı ve tuzlu suların tabakalanıp birbirine karışmadığı,
hasılı kefere tarafından keşfedilmiş, her şeyin Kur'an da ve hadislerde daha önceden anlatıldığı söylenir durur..
Bundan büyük palavra yoktur.
Yok böyle bir şey.
Bu kadar ilahiyat fakültesi, tarih boyuca yetişmiş bu kadar büyük islam alimi var.
Yüzlerce yıldır, Kur'an, hadis, fıkıh okur dururlar.
Bunlardan hiç birisi böyle bir keşifle anılmamıştır da, şimdi birden geriden geriye bütün icatlara, ve keşiflere nasıl sahip çıkarsınız.
Halep ordaysa, arşın da buradadır.
Madem ilahi ilimler o kadar derindir, o zaman bir kere de önüne geçin şu kafirlerin.
Bulun şu HER ŞEYİN TEORİSİNİ, GRAVİTASYON DALGALARININ MEKANİĞİNİ.
Benim artık midem bulanıyor.
İlim irfan için yüzyıllardır pozitif bilimler adına taş üstüne taş koymamışsın.
İlim ilim diye bildiğin sadece dini, ilahi(!) ilimler.
Büyük hocadır, alimdir dediklerinin neredeyse tamamı fıkıhçı, hadisçi.
Hele hele, 17. yüzyıldan sonra tık yok.
Dindar geçinen zevatın büyük islam astronomu, matematikçisi, tabibi dediklerin de yaşadıkları dönemde, imansızdır, dinsizdir, mezhepsizdir, Allahsızdır, küfre sapmıştır, diye gördükleri dini/ilmi, baskılar nedeniyle diyar diyar sürgün gezmiş.
İslamiyet ortaya çıktıktan sonra nerede ne zaman mezhepleşme başlamış, irtifa kaybı da o anda başlamış.
İslamın altın çağı denilen ve herkesin sahiplendiği çağ da işte bu dönemler.
Mezhep ve cemaat totaliterizmi henüz yok.
Sen de şimdi zamanının ateisti, deisti, sofisi olan adamları islam ilminin kaleleri olarak sahip çıkıyorsun.
Mevlana Farsça okuyup yazdığı halde, neden Osmanlıya sığınmıştır?
Ali Kuşçu vb insanlar neden Taşkentlerden kalkıp da gurbet yollarına düşmüştür?
Osmanlı'daysa bu insanların 17, 18, yüzyıllda gördükleri muamele nedir?
Şimdi de elin Hristiyan, Yahudi keferesinin, eskinin dinsiz, imansız Arap, Fars, Türk alimini zimmetine geçirmeye kalkıyorsun.
Yok öyle üç kuruşa beş köfte.
Şimdi adına islam coğrafyası denilen alanda tarih boyunca var olmuş ne kadar medeniyet varsa,
hepsi sizin şimdi tutulduğunuz fikir hastalığına yakalandıktan sonra iflaf olmadı.
Durum, şimdi de aynı.
Cemaatleri sıçrama tahtası olarak kullanan bilim adamı yafatalı binlerce insan var.
Ben bunlardan yüzlercesini tanıdım.
Bunların hekimlikleri, cerrahlıkları, bilim adamlıkları fasondur.
Kafası azıcık çalışanları insanlara zarar vermemek adına ameliyat dahi yapmaz, idari görevlerin etrafında dolanır durur.
Ürettikleri yayınlar fasondur, bunların doçentlik, profesörlük jürileri kurmacadır.
Dinini ilminin önüne geçirmiş kimi, nerede gördüyseniz kaçın.
Bu insanların toplaştığı kurumlardan uzak durun.
Bu insanların ve kurumların vereceği hizmet eksiktir, aksaktır, güdüktür, faydasızdır.
Çünkü bunlar bulundukları yere ilimleriyle değil, cemaat oyunlarıyla gelmiştir.
Cemaatlerin dahi kafası çalışan insanları by-pass vb. ciddi ameliyatını bu türden insanlara yaptırmaz da gider Allahın küffarına ameliyat olur.
Nedense Rableri(?) bunlara hep Huston yollarını gösterir.
Evet, sanırım önümüzdeki on yıllarda evrenin içi, dışı, başı, sonu, doğası, öncesi, sonrası, dokusu hakkında akılalmaz keşifler yapılacak.
Bunu nereden biliyorsun derseniz, benim takip ettiğim en az on büyük proje belirli bir master plan çerçevesinde yürümektedir.
Bütün bu projelerin içinde finansal katkı, fikirsel katkı, bilim adamı katkısı olarak Türkiye, Türk bilim adamları, Müslümanlar, Müslüman kimliğiyle bilinen kişiler ya hiç yok, ya da çok az.
Esasen Hintli, Pakistanlı, Mısırlı nükleer fizikçilerde doğdukları ülkelerde değil, yine kefere memleketinde ilimlerini konuşturabilmektedir.
Şimdiden belirteyim, bu insanların kişisel başarılarından da toplumsal, ya da islam medeniyeti adına bir paye çıkarmak çocukça bir mastürbasyondan ibarettir.
Saygılar.
On 17.12.2011 10:12, Zafer HASAN wrote:
TANRI PARÇAÇIĞI KEŞFEDİLSE NE OLUR?
14 Aralık 2011 tarihinden bu yana bilim insanları ve fizikçiler, "Tanrı Parçacığı"nın (God Particle) keşfedilmek üzere olduğunu konuşuyorlar.
Bir karikatürde; konu ile ilgili olarak, Tanrı'yı çizerek, kendisinin "hack" edildiği hicvediliyordu.
"Hack", Türkçe karşılığı bulunamamış İngilizce bir kavramdır.
Özellikle internet ortamında geçerli olan "hack" (Türkçe "hek" diye okunur) etmek veya "hacklemek" (yani heklemek), bir sistemin gizli, ulaşılamayan, özel bilgilerini ele geçirmek demektir.
Bu illegal, hukuka aykırı işlemi yapana da "Hacker" (hekır) denir.
Hacker olmak için ilk şart, belirlenen hackerlık kurallarına uymaktır.
Bunlardan en önemlisi girdiğiniz bir sisteme kesinlikle zarar vermemektir.
Hackerlık, ülkemizde henüz pek bir yasal yaptırımla cezalandırılmamaktadır.
Oysa; Amerika Birleşik Devletleri (ABD), hackerları ele geçirmek için, yılda teröristlere ayırdığı bütçenin neredeyse 3 katı bütçe ayırmaktadır.
Ancak; bu parçacığa Tanrı Parçacığı denilmesi bizi aldatmasın.
Çünkü; Tanrı Parçacığı olarak bilinen Higgs Bozonu (Higgs Boson), varlığı 1964 yılında Peter Higgs tarafından ortaya atılmış atom-altı parçacıktır.
Teorize edilen (kuramsal olarak iddia edilen) bu parçacık, maddenin kütlesinin varlığını açıklamaya çalışır.
Son yıllarda CERN'de (Conseil Européen pour
Adına 1988 Nobel Fizik Ödülü sahibi Leon M.Lederman tarafından Tanrı Parçacığı (The God Particle) denmesinin sebebi, varlığının gözlemlenmesi durumunda evreni oluşturmak için bir Tanrıya ihtiyaç duyulmayacak olmasındandır.
Web adresi www.cern.ch olan CERN, İsviçre ile Fransa sınırında yer alan dünyanın en büyük parçacık fiziği laboratuvarıdır.
1954 yılında 12 ülkenin katılımıyla kurulmuş olan CERN'in günümüzde 20 asil üyesine ek olarak Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 8 "gözlemci" üyesi vardır.
CERN'de en önemli yer, yeraltındaki parçacık hızlandırıcılarının (akseleratörlerin) olduğu bölgedir.
Tarım alanının altında, kilometrelerce uzanan dev makinelerde atom parçacıkları, -271 derecede (mutlak sıfırda), yani dış uzaydan daha soğukta, ya birbirleriyle, ya da atom çekirdeği ile korkunç hızlarda çarpıştırılırlar.
1956′da kurulan 28 GeV'lik eşzamanlı proton hızlandırıcısından sonra, 1976'da da 450 GeV'lik bir başka hızlandırıcı daha kullanıma girdi.
1981'de geliştirilerek çarpışma halkası olarak kullanılabilecek duruma getirilen bu cihazdan bugün, dönüşümlü olarak parçacık hızlandırıcısı ile çarpıştırıcı olarak faydalanılmaktadır.
Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (LHC), isimli parçacık hızlandırıcısında, atom çekirdeğindeki protonlar çok yüksek enerjiyle çarpıştırılacak.
Şimdiye kadar yapılan en büyük, en yüksek enerjili parçacık hızlandırıcısı olan LHC'deki çarpışma sonucunda ortaya çıkacak parçacıkların evrenin işleyişindeki rolleri incelenecek.
Büyük Hadron Çarpıştırıcısı; İsviçre-Fransa sınırında, yerin
Saniyenin iki trilyonda biri kadar süren çarpışmayla, Big Bang (Büyük Patlama) anındaki koşullar oluşturuluyor.
Böylece; kuramsal fizikte, kütle mantığının temelini oluşturan bu Higgs parçacığının varlığının kanıtı aranıyor.
Konu hakkındaki İslam fizikçilerinin görüşüne göre, Büyük Patlama'dan önce yaratılan, madde olmayan ve maddenin arkasında duran; yani maddeye vücut veren "melekût"tur.
Nitekim; İslam'ın kutsal kitabı Kuran merkezli tespite göre, Tanrı veya Higgs parçacığının adı melekut'tur.
Ancak; ister Tanrı, ister Higgs Parçacığı densin, tabiatın kendisi bir Sanattır, bir Sanatkar'a ihtiyaç vardır ki, bu konudaki Bediüzzaman'ın (Lemalar, s.189) yorumu şöyledir: "Elhasıl, tabiiyyunların (tabiatçılar, materyalistler), mevhum (kuruntu edilen) ve hakikatsiz, tabiat dedikleri şey, olsa olsa ve hakikat-i hariciye (hayat gibi âlem-i şehadete gelmiş varlık) sahibi ise, ancak bir san'at olabilir, sâni (sanatkar) olamaz.
Bir nakıştır, nakkaş olamaz.
Ahkâmdır (hükümler), hâkim (hüküm verici) olamaz.
Bir şeriat-ı fıtriyedir (yaradılış gereği kanunlardan oluşmuştur), şâri' (kanun koyucu.
şeriatı kuran) olamaz.
Mahlûk bir perde-i izzettir, hâlık olamaz.
Münfail (tesir ile harekete geçen, yapılan fiilden tesir gören) bir fıtrattır, fâtır bir fâil olamaz.
Kanundur, kudret değildir, kadîr olamaz.
Mistardır, mastar olamaz."
(NOT) MİSTAR : Yazının güzelliğine yarayan âlet, çizgi âleti; cetvel, herhangi bir şeyin kaynağından çıkmasına yarayan âlettir (Örneğin; bir çeşmenin suyunun bulunduğu yer mastar, musluğu ise mistardır).
MASTAR : Kaynak, bir şeyin çıktığı yerdir.
-- . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Hayallerinizi kovmayiniz. Cunku onlar gittiler mi, belki siz kalirsiniz ama artik yasamiyorsunuz demektir. MARK TWAIN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Kurmus oldugum guruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir guruptur. Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz. http://orajpoyraz.blogspot.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder