31 Mayıs 2012 Perşembe

orsam - Rus Turistlerin Türkiye’ye Gelmesi Engelleniyor mu?

Rus Turistlerin Türkiye'ye Gelmesi Engelleniyor mu?

Hasan Kanbolat, ORSAM Başkanı Rusya Federasyonu'nda Türkiye ve Türk algılamasını birileri değiştirmek mi istiyor?
İki ülke arasındaki bahar rüzgarlarının önüne set mi çekilmeye çalışılıyor?

Rusya Federasyonu'nun RTR-Planeta televizyon kanalında 12 Mayıs gecesi "Cumartesi Akşamı" programında Türkiye ve Türkler negatif esprilere konu oldu.
Türkler, fesli, çarçaflı, kaba saba insanlar olarak karikatürize edildi.
Programda baştan sona kadar Türkiye'de tatil yapılmaması ve deniz tatili için Rusya Federasyonu'nun Karadeniz sahillerinin veya Kırım'ın tercih edilmesi üzerinde duruldu.
"Türk sahillerine gideceğime Soçi'ye, Kırım'a giderim daha iyi" sözleriyle dans edildi.
Geçen hafta da aynı konu Duma'da konu edildi.
"Türkiye sahillerine para bırakılmasının önüne geçilmesi" üzerinde duruldu.
Bunlar sadece iki örnek.
Benzer örnekler giderek artıyor.
Görüldüğü gibi, Rusya Federasyonu'nda bazı lobiler Türkiye ve Türkler üzerine aleyhtarlığa başlamış durumda.
Türkiye'ye gelen Rus turistler de ana konu yapılmış.
Hem Moskova hem de Ankara bu konuda dikkatli olmalı.
Provakasyona çok açık bir konu.
Zaten, son birkaç yıldır Türkiye'de Rus turistlerin başına gelen en küçük kötü bir olay bile Rusya Federasyonu'nda Soğuk Savaş döneminde yaşayan bazı çevreler tarafından gereğinden fazla büyütülerek Türkiye ve Türk aleyhtarlığına dönüştürülmeye çalışılmaya başlanmıştı.

Türkiye'de ise "Rusya Federasyonu", "Rus" ve "Putin" algılamaları pozitif yükselişini sürdürüyor.
Erdoğan ile Putin arasında pozitif bağ kuruluyor.
Rusya Federasyonu'na güven duyuluyor.
Türkiye yılda 3 milyonu aşan Rus turistin gelmesinden de Rus gelinlerin sayısının artmasından da Ruslarla ticaret yapmaktan da oldukça memnun.
16 Nisan 2011'de başlayan 30 gün süreli vize muafiyeti Türkiye'de ikamet eden Rus vatandaşlarının yoğun baskıları sonucu Ankara tarafından tek yanlı olarak 60 güne çıkartıldı.
Ancak, 60 gün de yeterli görülmüyor.
Çünkü Nisan 2011 öncesinde Ruslar Türkiye sınır kapısında kolayca 90 günlük vizeyi alabiliyorlardı.
Şimdi ise 60 gün, arttırma değil azaltma olarak görülüyor.
Onun için ilk aşama da 90 gün, sonra 180 gün süreli vize muafiyetine geçilmesi arzu ediliyor.

Erdoğan, Putin ve Medvedev'in vizyonu ise oldukça geniş.
Türkler, Soğuk Savaş'ı çoktan unuttu.
Sadece, geleceğe bakıyorlar.
Ruslar ise algı değişiminde zorlanıyor.
Rus liderlere yerel bürokrasi ve aydınlar ayak uydurmakta zorlanıyor.
Türklerin Moskova ve St.Petersburg gümrük kapıları dışındaki kapılardan vizesiz geçişi bile çok kolay değil.
İki ülke arasında 30 gün süreli vize muafiyeti var gibi görünse de Türkler ilk 3 günden sonra karakolda kayıt yaptırmak zorunda.

Kuzeyde rüzgarlar birden bire Türkiye ve Türkler aleyhine esmeye başladı

Bunun birinci nedeni, Soğuk Savaş dönemi artıklarının ve Rus milliyetçiliğini Türk ve Türkiye karşıtlığı üzerine inşaa etmeye çalışanların Rusya Federasyonu ile Türkiye'nin Ortadoğu politikasının giderek farklılaşmasını fırsat bilmeleridir.
Bu farklılaşma sadece Suriye konusunda değildir.
Farklı politikalara yönelme bütün Arap dünyasını ve İran'ı kapsamaktadır.
Ayrıca, Yahudi lobisi Moskova'da Washington DC'den daha etkindir.
Yaptırım ve politikaları etkileme güçleri daha fazladır.
Bu nedenle, Türkiye-İsrail ilişkilerinin gerilmesi Moskova-Ankara hattında da soğukluklar ve gözle görünmeyen dip çatlaklar yaratmaktadır.
İsrail, Şam'ın yaralı aslan tarafından yönetilmesini istiyor.
Türkiye ise Suriye'nin toprak bütünlüğünü koruyarak Şam yönetiminin değişmesine taraf görünüyor.
Suriye'nin geleceği üzerine İsrail ile Türkiye arasındaki farklılaşma, Ankara-Moskova hattında tansiyonu yükseltiyor.

Moskova, 2008'de Gürcistan Savaşı'nda Türkiye'nin Gürcistan'a yardımını sessizce cezalandırmıştı.
Türkiye'nin Rusya Federasyonu'na yaş sebze ve meyve satışını büyük ölçüde engellemişti.
2012'de de Ortadoğu eksenli politikaların farklılaşması, Moskova'nın Rus turistlerin Türkiye tatillerini engellemeye yönelen politikalara yönelebileceğini gösterecek mi?
Sadece düşünmemiz gerek bir soru olsun.

 http://orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=3507

--    . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .       Sapiens dominabitur astris  Bilge kisi yildizlara hukmeder.    Latince Atasozleri  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Kurmus oldugum gruba uye olun  Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur.    Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.  http://orajpoyraz.blogspot.com/  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Dinlerin kitaplar1n1;    Okuyup anlayana 'ateist',  Okuyup anlamayana 'dindar',  Hem okumay1p hem de anlamayana, 'yobaz' denir.    Nikola Tesla  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Dinler atesbocekleri gibidir:   Parlayabilmek icin karanliga gereksinim duyarlar.   Tum dinlerin kosulu yaygin olan belirli bir derecede cehalettir.   Ki sadece bu havada yasayabilirler ancak.    Arthur Schopenhauer  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Ey mutsuzlar!    Kardeslerinizi bogazliyorlar, goz yumuyorsunuz.  Çigliklar duyuluyor ama siz susuyorsunuz.  Aramizda dolasip kurbanini seciyor zorbanin teki,  sessiz kalirsak bize dokunmaz diyorsunuz.  Bok yiyorsunuz!  Ne tuhaf yer burasi, sizler nasil insanlarsiniz!  Haksizlik varsa bir yerde eger ayaklanmali insan.  Ayaklanma olmuyorsa batsin o sehir yerin dibine.  Yansin bitsin, kul olsun karanliklar basmadan.     Bertolt BRECHT  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Ben, Manevi Miras olarak hicbir Ayet, hicbir Dogma,  hicbir Donmus ve kaliplasm1s Kural birakmiyorum.  Benim Manevi Miras1m Bilim ve Akildir...    K.Ataturk  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Putlarin, Kabenin istedii: Kolelik;  Canlar1n, ezan1n diledigi: Kolelik;  Mihrapti, kiliseydi, tespihti, salipti  Nedir hepsinin ozledigi? Kolelik.    Omer Hayyam

GIRGIR...

--    . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .       Gurur faydasizdir, o insanlari kendinden sogutur.  Alcak gonulluluk ise insani yukseltir.    Kutadgu BILIG  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Kurmus oldugum gruba uye olun  Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur.    Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.  http://orajpoyraz.blogspot.com/  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Dinlerin kitaplar1n1;    Okuyup anlayana 'ateist',  Okuyup anlamayana 'dindar',  Hem okumay1p hem de anlamayana, 'yobaz' denir.    Nikola Tesla  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Dinler atesbocekleri gibidir:   Parlayabilmek icin karanliga gereksinim duyarlar.   Tum dinlerin kosulu yaygin olan belirli bir derecede cehalettir.   Ki sadece bu havada yasayabilirler ancak.    Arthur Schopenhauer  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Ey mutsuzlar!    Kardeslerinizi bogazliyorlar, goz yumuyorsunuz.  Çigliklar duyuluyor ama siz susuyorsunuz.  Aramizda dolasip kurbanini seciyor zorbanin teki,  sessiz kalirsak bize dokunmaz diyorsunuz.  Bok yiyorsunuz!  Ne tuhaf yer burasi, sizler nasil insanlarsiniz!  Haksizlik varsa bir yerde eger ayaklanmali insan.  Ayaklanma olmuyorsa batsin o sehir yerin dibine.  Yansin bitsin, kul olsun karanliklar basmadan.     Bertolt BRECHT  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Ben, Manevi Miras olarak hicbir Ayet, hicbir Dogma,  hicbir Donmus ve kaliplasm1s Kural birakmiyorum.  Benim Manevi Miras1m Bilim ve Akildir...    K.Ataturk  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Putlarin, Kabenin istedii: Kolelik;  Canlar1n, ezan1n diledigi: Kolelik;  Mihrapti, kiliseydi, tespihti, salipti  Nedir hepsinin ozledigi? Kolelik.    Omer Hayyam

RİFAT SERDAROĞLU - DÜNYAYI YERİNDEN OYNATIN

RİFAT SERDAROĞLU

DÜNYAYI  YERİNDEN  OYNATIN


Dünyayı değiştirenler kadınlardır. Kadınların, hakları için mücadeleye başladıkları 19. Yüz yılın ikinci yarısından bu yana dünya çok değişmiş ve çok daha güzel olmuştur.

Milattan önce 3 binli yıllarda başlayan,yaklaşık 5 bin yıllık bir yazılı tarihe sahibiz.
Bu 5 bin yıllık süreçte kadını hep toplumun dışında tutmuşuz. Eğitim ve kişiliğin gelişmesine olanak sağlayacak her türlü imkan sadece erkeklere tanınmış. Kadınlar tarlalarda ve her türlü işlerde ırgat gibi kullanılmışlar, daha fazlası onlara verilmemiş.
Irgat gibi çalışmasına gerek olmayan aristokrat ve daha üst düzey burjuva kadınlara da eğitim olarak biraz okuma-yazma, felsefi olmayan az bir din bilgisi, müzik ve elişi(Nakış- Goblen gibi) öğretmek yeterli görülmüş.
Düşünün Avrupa'da Rönesans'ta bir tek kadın sanatçı çıkmamıştır, ve bu dönemi takip eden  Akıl ve Aydınlanma çağlarında da ismini duyurabilen kadın yoktur.

Daha sonra yani 18. Yüzyılın sonu ile 19. Yüzyılda alt düzey  burjuvaların, özellikle Protestan din adamlarının kızlarına bu okuma yazma eğitiminin biraz daha ciddi verildiği ve bu kadınların, bu yarım yamalak bilgileri ile aristokrat ve üst düzey burjuva ailelerin kız çocuklarına mürebbiyelik ederek hayatlarını kazandıklarını görürüz. Bu kadar sınırlı bir eğitim bile kadınların çiçek açmasına olanak sağlar. 18. Yüzyılın sonu ile 19. Yüzyılın başında
Jane Austen'ler, Bronte kardeşler eserler vermeye başlar. Yine 18. Yüz yıldan itibaren özellikle aristokrat hanımların seyahat mektupları, seyahatnameleri yayınlanmaya başlar.
Ancak 19. Yüzyılda hala, her kadın kocasının mülkü sayılıyor, şahsına ait serveti üzerinde dahi tasarruf yetkisi bulunmuyor, boşanamıyor, okula gidemiyor, mesleki eğitim alamıyor, loncalara alınmıyor yani bağımsız olarak iş yeri açamıyordu.

Erkek egemen toplumda pek çok yer gibi parlamentolara da dinleyici olarak giremiyorlardı.
Ama yılmadılar, daha fazla hak için değil, sadece ve sadece eşitlik için mücadele ettiler ve acılar çektiler.

19. Yüzyılın son çeyreğinde Alman Anatomi Profesörü Theodor Von Bischoff, kadın beyninin erkeklerinkinden küçük olduğunu bu nedenle erkeklerin gördükleri eğitime uygun olmadığını iddia ediyordu. Ancak bu zırva sadece bu aklı evvel profesöre özgü bir düşünce değildi. Tüm batı Avrupa'da yaygın olan kanı buydu.

Kadınların yaklaşık 200 yıl önce başlayan mücadeleleri ancak 2.Dünya savaşından sonra meyvelerini vermeye başladı. Erkekle eşit birey konumuna gelebilmeleri için pek çok ülkede önlerindeki yasal engeller 20.Yüzyılın ikinci yarısında kalkmıştır. Ancak bu ülkelerde dahi kadın ezilmesi, kadının kötü muamele görmesi, kadının sömürülmesi bitmiş değildir.
Bütün bu olumsuz tabloya rağmen kadınların bilimde, sanatta, politikada kısaca toplumsal yaşamın her alanında gösterdikleri başarının sayısal oranlaması yapılırsa, erkeğin 5 bin yıllık gelişiminin çok üstünde bir sonuç  ortaya çıkar. Unutmayalım ki bir iki istisnai örnek dışında kadınların üniversitelere kabul edilmeleri 20. Yüzyılın başında olmuştur.
Berlin Üniversitesi 1909 da kadınlara açılır, 1933 te Reich yasası ile Üniversitelerde kız öğrenci sayısının, tüm öğrencilerin %10 unu geçemeyeceği esası getirilir.
Kısaca Mary Wollstone Craft'ın  "Kadın Hakları Savunusu" nun üzerinden geçen 200 yıl hep anti-demokratik, faşist iktidarlar tarafından sekteye uğratılmıştır.

Bizlerin kadın-erkek olarak unutmamamız gereken gerçek şudur;
Cinsel ayrımcılığın olduğu yerde demokrasi ve insan hakları olamaz.
İşte 21.Yüzyılın ilk çeyreğinde sözde İslam dünyasının kadına bakışı ortada. Yanı başımızda İran'da yaşananlar korkunç. Kadın zina yaptığı gerekçesiyle taşlanarak öldürülür.
Peki, erkek zina yapınca bu recm vahşeti niye uygulanmaz?  Tam tersi, İran İslam Cumhuriyetinde fuhuşa kılıf uydurmak için kutsal ibadet yerleri bile alet edilir. Cami yakınında tesettürlü kadınlar bekler, bu hanımlarla birkaç saatlik veya günlük olarak dini nikah kıyılır, ayrılık vakti gelince erkek, "boş ol" der ve ayrılırlar. Bu işi yapan kadınlara recm filan uygulanmaz çünkü bunun adına fuhuş denmez. Bunun adı bal gibi "Allahı aldatmaya" kalkmaktır. Ama mollaların elinde zina-recm, kadınlar için tam bir zulüm ve yok etme aracı haline getirilmiş. Tabii bu bir tek İran'a has değil, Suudi Arabistan'da da aynı uygulama  geçerli. Şeriat uygulamaya başlayan Pakistan'da, Malezya'da uygulama nasıl bilmiyorum. Ama insan olarak, 21.Yüzyılda yanımızdaki  bir ülkede yaşananlardan utanç duyuyorum.

Cumhuriyetimizin aydınlık kızlarına-kadınlarına sesleniyorum;
Mahallenin ebe annesi Erdoğan, adım-adım kadınlar hakkındaki gerçek düşüncelerini göstermeye başladı. Kadının "kendi vücuduna sahip olmasını" bile istemiyor, kabullenemiyor.
Sizler şanslı insanlarsınız. Eğitim hakkı, Siyasi haklar, Mülkiyet hakkı, Eşit Miras Hakkı ve Çalışma hakkı size altın bir tepside Büyük Atatürk tarafından sunuldu.
Bu haklarınızı kaybetmekle karşı karşıyasınız, lütfen susmayın. Susmakla onaylamak aynı şeydir. AKP'nin Türkiye'ye getirmek istediği rejim, İran'daki adi rejimin benzeridir.
İnanın sizler bu tip bir rejimde bırakın yaşamayı, nefes bile alamazsınız.

Türkiye nüfusunun %51'i kadındır. . Eğer, "ırgat" olmak istemiyorsanız, eğer, "ikinci sınıf" vatandaş olmak istemiyorsanız, eğer, "karafatmalar" gibi kapkara olmak istemiyorsanız, lütfen  tüm kadınları uyarınız. Tayyip ve avenesinin kafalarına, kadınlarımız için hazırladıkları tuzakları geçirmek hepimiz için vicdan borcudur.

Türk kadını isterse dünyayı yerinden oynatır…

Sağlık ve başarı dileklerimle.  31 Mayıs 2012

RİFAT  SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11

--    . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .       Vide supra  Daha yukarsini gor.    Latin Atasozu  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Kurmus oldugum gruba uye olun  Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur.    Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.  http://orajpoyraz.blogspot.com/  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Dinlerin kitaplar1n1;    Okuyup anlayana 'ateist',  Okuyup anlamayana 'dindar',  Hem okumay1p hem de anlamayana, 'yobaz' denir.    Nikola Tesla  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Dinler atesbocekleri gibidir:   Parlayabilmek icin karanliga gereksinim duyarlar.   Tum dinlerin kosulu yaygin olan belirli bir derecede cehalettir.   Ki sadece bu havada yasayabilirler ancak.    Arthur Schopenhauer  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Ey mutsuzlar!    Kardeslerinizi bogazliyorlar, goz yumuyorsunuz.  Çigliklar duyuluyor ama siz susuyorsunuz.  Aramizda dolasip kurbanini seciyor zorbanin teki,  sessiz kalirsak bize dokunmaz diyorsunuz.  Bok yiyorsunuz!  Ne tuhaf yer burasi, sizler nasil insanlarsiniz!  Haksizlik varsa bir yerde eger ayaklanmali insan.  Ayaklanma olmuyorsa batsin o sehir yerin dibine.  Yansin bitsin, kul olsun karanliklar basmadan.     Bertolt BRECHT  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Ben, Manevi Miras olarak hicbir Ayet, hicbir Dogma,  hicbir Donmus ve kaliplasm1s Kural birakmiyorum.  Benim Manevi Miras1m Bilim ve Akildir...    K.Ataturk  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Putlarin, Kabenin istedii: Kolelik;  Canlar1n, ezan1n diledigi: Kolelik;  Mihrapti, kiliseydi, tespihti, salipti  Nedir hepsinin ozledigi? Kolelik.    Omer Hayyam

Sabahattin Önkibar - Bülent Ecevit’i kim öldürmek istedi?

Bülent Ecevit'i kim öldürmek istedi?

Sabahattin Önkibar

Yeni Mesaj - 30 Mayıs 2012

http://www.gazetevatanemek.com/

Yıl: 2001.

Ekonomik kriz patlamış, bütün Türkiye gibi İhlas Holding de buhranda!

İşte o günlerde Enver Ören aradı: "Sabahattin, havalimanından arıyorum, Holding olarak çok zordayız. Başbakan ile derhal görüşmemiz gerekiyor, bunu bu akşam sağlayabilir misin?"

Aynı günün akşam saatlerinde Enver bey ile beraber Başbakan Ecevit'in huzurundayız.

Ecevit'in yanında her zaman olduğu gibi Hüsamettin Özkan var.

Enver Ören hemen söze girdi: "Sayın Başbakanım çok zordayız. Sizden para istemiyorum. Ben İsrail Bankalarından 100 milyon dolar buldum. Bana devlet bankaları teminat mektubu versin yeter. Başka bir şey istemiyorum."

Rahmetli Ecevit bu isteme dehşet bir karşılık veriyor: "Sayın Özkan Enver bey para istemiyor, mektup istiyor. Yazın bir mektup, verin gitsin!"

Hüsamettin Özkan ile göz göze geliyoruz. O an ikimiz de dudaklarımızı ısırıyoruz zira Türkiye'nin Başbakanı devlet bankalarının vereceği teminat mektubunun aslında para demek olduğunu bilmiyor ya da unutmuş!

Özkan cevap veriyor: "Efendim teminat mektubu demek zaten para demek."

Ecevit: Öyle mi?

Bu anekdotu aktarmaktaki maksadım Sayın Ecevit'in son döneminde gerçekten hasta olduğunu ortaya koymak ve bu hastalığın devlet yönetimini engellediğini ifade etmek içindir. Nitekim bugünün Başbakan'ı Erdoğan Ecevit' için merdivenleri bile çıkamıyor diyerek o günlerde açıktan eğlenmiştir.

Buradan hareketle Ecevit'le ilgili olarak o dönem çıkan hastalık haberlerinin gerçekliği bağlamında eksik var, fazla yoktur!

Gelelim hastanedeki öldürme ya da iş göremez raporu tezgâhı iddialarına?

Rahşan Ecevit de açıkladı Koruma Müdürü Recai Birgün'ın beyanları hezeyandır ve bir yerlerden intikam alma ile diğer yerlere yaranma adınadır!

Prof. Haberal cerrah olduğu için hiç zaman Ecevit'in doktoru olmamış sadece rektör sıfatı ile kamuoyunun önüne çıkmıştır.

Dolayısı ile Haberal'ı Ecevit suikastçısı gibi sunmak ve görmek insafa sığmaz!

Eğer bu iddia ciddiye alınıyor ise Haberal'dan önce Hüsamettin Özkan'ın hesap vermesi gerekir çünkü her şey onun kontrolünde idi!

Bu arada Ecevit'in o günlerdeki hastalığı ve fiziki yetersizliği Çankaya Köşkü'nden Genelkurmay'a pek çok çevreyi üzmüş ve düşündürmüştür lakin çirkin şeylere tevessül edildiği iddiaları yakıştırmadır çünkü takdir edeceğiniz gibi bir Başbakan'a bölükler ya da guruplar halinde komplo ya da tezgâh kurulmaz!

Başbakan'a 27 suikasta tek bir tutuklama yok! 

Gazete haberlerine göre 10 yılda Başbakan Erdoğan'a tam 27 kez suikast yapılmış!

Evet, pek çoğu manşetten yayınlanan suikast haberlerinin bir kaçı hatırlayın bu ülkede günlerce konuşulmuştu!

Peki, bilanço ne midir ya da bu suikastlardan ötürü kaç kişi mi hapistedir!

Sıfır…

Yanlış okumuyorsunuz Türkiye'yi dalgalandıran o suikast hikâyelerinden ötürü bugün bir kişi bile tutuklu değildir!

Peki, bu neyi mi gösteriyor?

Birincisi, çıkan gazete haberlerinin doğruyu yansıtmadığını!

İkincisi, suikast haber ve hikâyelerinin Başbakan tarafından acındırmak ve gündemi değiştirmek için kullanıldığını!

Üçüncüsü, polisteki F Tipi unsurların Başbakan'a istediklerini yaptırmak mesela onu TSK'ya karşı kışkırtmak için her üç ayda bir suikast senaryosunu hazırlayıp Erdoğan'a "Efendim sizi öldürmek için şu planı yaptılar" diye yanılttıklarını!

Turgut Yılmaz, Tuncay Özkan ve Kasımpaşaspor!

Önceki gün medya'da bir haber: "Kasımpaşaspor'u satın alanların içinde Mesut Yılmaz'ın kardeşi Turgut Yılmaz da var."

Tamam, Turgut Yılmaz (haber gerçekten doğru ise) bu işe kankası olan Turgay Ciner'in ricası ile girmiştir de, Turgut bey İhsan Kalkavan ve Fatih Saraç gibi F Tipi imajlı işadamları ile nasıl beraber olur anlamadım zira iyi bilirim Turgut Yılmaz onlardan zerre hazzetmez!

Bitmedi en önemlisi Turgut Yılmaz Tayyip beyi hiç sevmez.

Dahası, Turgut Yılmaz'ın geçmişte Tuncay Özkan'la olan aşırı yakınlığı bir ara onun da tutuklanacağı iddialarını gündeme getirmişti.

Şimdi böyle bir isim yani Turgut Yılmaz Başbakan'ın Kasımpaşaspor'da.

Anlayan beri gelsin!

TT Arena ile başkanlık kampanyası başladı!

On binlerce insan ile il kongresini yapmanın anlamı nedir sizce?

Başbakan Erdoğan'ın geçtiğimiz Pazar günü Türk Telekom Arena Stadyumunda yaptığı o  kongre aslında sadece bir işaret değil, harekete geçme kararı ve hatta adımıdır!

Ne için mi?

Başkanlık için!

Tayyip beyin televizyonda yaptığı konuşmayı ve görüntüleri izledim, gazetelerden ayrıntıları taradım, gördüm ki her şey Tek Adam'a göre planlanıp organize edilmiş!

Evet, TT Arena'da AKP yoktu Tayyip Erdoğan vardı ki, slogan ve afişlerde de tek vurgu Erdoğan'dı!

Üç dönemden sonra mebus seçilmeye tüzük sınırlamasından geri adım atmamaktan tutun, stadyumlardaki müthiş güç gösterilerine kadar her şey Erdoğan'ın Başkanlığı kafasına koyduğunu gösteriyor!


Ne oldu da Tayyip bey TSK'ya kalkan oluyor?

Sabahattin Önkibar

Yeni Mesaj - 29 Mayıs 2012

http://www.gazetevatanemek.com/

Çok değil geride bıraktığımız son bir kaç yıla bakıp şöyle bir düşünün!

Yahu bu Tayyip Erdoğan değil miydi yandaş medyada askere yıllarca sövülüp aşağılanırken susan?

Bu Tayyip bey değil miydi TSK'ya Ergenekon Terör Örgütünün silahlı kanadı ithamlarında bile bulunulurken, hayır öyle değil demeyen?

Bu Erdoğan değil miydi Erzincan'da 7 askerimizin PKK tarafından katledilmesini bile TSK'ya mal edenlere "haklılar" tavırlarını takınan?

Peki ne oldu da bu Tayyip bey şimdi TSK'ya kalkan oluyor?

Evet, bugün cevap arayan soru budur!

Başbakan TSK'yı YÖK ya da MİT misali kurumsal olarak fethetti de kanat gerip sahiplenmesi ondan mıdır?

Evet, Türk Silahlı Kuvvetleri artık AKP'nin tamamen ele geçirdiği kurumlar arasına mı girmiştir?

Yok, sahiplenme bunun için değil de Uludere hadisesinin ardında bilinmeyen şeyler mi var?

Örneğin Başbakan bombalayın emrini bizzat verdi de, TSK bunu ifşa etmesin diye mi askeri sahipleniyor?

Hayır, bu da değil de AKP iktidarı TSK ile Suriye ve İran'a gerektiğinde muharip güç gönderme noktasında anlaşmaya vardılar da onun için mi sahip çıkılıyor?

Pentagon'dan hem Tayyip beye hem de Genelkurmay'a anlaşın artık buyruğu mu gitti yoksa?

Diyeceksiniz ki birbirine sahiplenmeleri için illa da bunlardan birinin olması mı gerekliydi?

Öyle çünkü çok değil bir kaç yıl öncesinde AKP güruhu açısından TSK'nın emin olun PKK'dan zerre farkı yoktu, dahası asker PKK eşkıyasından bile tehlikeli bulunuyordu! Dolayısı ile bugünkü Erdoğan-asker aşkı emin olun sorgulanmaya muhtaçtır!

Genelkurmay Başkanı lütfedip bir açıklama yapsa hadiseyi kavrarız da, Necdet Özel'ın ısrarlı suskunluğu devam ediyor, niye acaba?

Uludere'yi kürtaj ile örtmek!

Hakkını teslim edelim Tayyip bey gündem değiştirme ustasıdır!

Öylesine ustadır ki bu ülke yıllar yılı hiçbir zaman gerçek gündemini tartışamadı!

Erdoğan toplumu uzunca bir süre AB ile oyaladı!

O balon patlayınca türbana sarıldı!

O da bitince, darbe, demokrasi ve asker düşmanlığı ile gündemi örttü!

Araya Dersim hikâyeleri ve CHP'nin camileri kapatması konuları girdi!

Ve şimdi Kürtaj istismarı!

Evet, Uludere cinayetinde köşeye sıkışan Başbakan kürtajı gündeme sokarak dikkat dağıtmak istiyor!

Ama yemezler Tayyip bey çünkü 10 yıldır iktidardasın ve kürtaj ya da sezaryenle doğum konularında bugüne kadar kılını bile kıpırdatmadın, tersine bu önemli konuyu gündem saptırmak için kullanma yoluna gittin!

Kürtaj için Uludere misali cinayettir buyurdunuz, peki ama Uludere cinayetinin sorumlusu kim Sayın Erdoğan?

İşte Türkiye'nin diktatörlükle yönetildiğinin belgesi!

Adı: Alex De Souza!

O kim mi?

Fenerbahçe'nin futbolcusu!

Herhalde Türkiye'de bir açıklama sebebiyle en dokunulamayacak ismi bu Brezilya'lıdır zira ona değerlendirme yaptı ya da söz söyledi diye kazara dokunulsa futbola sevdalı dünyanın 5 milyar insanı ayağa kalkar!

İşte böylesine dokunulmaz özelliği olan Alex'e gazeteciler soruyor: "Şike davası sizce politik mi?"

Alex: "Bu soruya cevap verirsem beni hapishanede Aziz Yıldırım'a komşu yaparlar. Onun için bu soruyu pas geçiyorum."

Evet, bu cevap bu günün Türkiye'sini resmeden en net anlatımdır!

Düşünün söz söyleme noktasında dokunulmazlığı sınırsız sayılabilecek bir yabancı futbolcu bile bu ruh halinde ise bu ülke de diktatörlük yoktur da ne var?

Emin olun Hitler Almanya'sı ile Saddam'ın Irak'ın da bile yabancı futbolcular hiç böyle bir ruh halinde olmadılar!

Aydın Doğan'ın burnunu sürttü!

Okuyucularımın bazıları, AKP'yi her gün eleştiriyorsun, peki hiç mi güzel işi yok diye e-mail atıyor!

Hakkını teslim edelim var!

Yanlış saat bile bir günde zamanı iki kere doğru gösterdiğine göre 10 yıldır iktidarda olan AKP de elbette bazı güzel şeyler yaptı.

Mesela neler mi?

* Kapalı mekânlarda sigaraya yasak getirdi!

* Aydın Doğan gibi kendini Kaf Dağında gören medya baronlarının burnunu sürttü!

* İstanbul dukalığını paçavraya çevirdi

* Masonların her şeye muktedir olduğu efsanesini yıktı!

* TSK'nın kâğıttan kaplan olduğunu kanıtladı!

* Türkiye'deki hain ve döneklerinin teşhir olmasına vesile oldu!

* Milletimizin avantacı, ilkesiz ve korkak bir sürüden farksız olduğunu kanıtladı!

Aslan Yürekli Kadın - FATMA SİBEL YÜKSEK

Aslan Yürekli Kadın

" Dünyada her millet icraatına tahammül ettiği hükümetin, mesuliyetine ortak sayılır ! "       

Mustafa Kemal ATATURK

_____________________________________________________________

FATMA SİBEL YÜKSEK.           KENT GAZETESİ ( BURSA)

 

Fatma Sibel Yüksek muhalif bir yazar olarak son bir kaç yıldır  Bursa'da Kent gazetesindeki köşesinde yazıyordu.Aşağıdaki yazısını  okuduğumda yürekliliğini takdir etmiş ama herhalde bu son yazısı olur diye de düşünmüştüm.

Bu yazısında kantarın topuzunu biraz  kaçırmıştı.Yazısı o gün

için son yazısı olmadı ama nihayet gazeteye malum mercilerden  gelen baskılar sonucu 16 Ekim'de gazete yönetiminin talebi üzerine  işten ayrılmak durumunda kaldı.Şu anda kendisini kadrosuna alacak babayiğit bir gazete

patronu bulamadığından işsiz,kaleminin belası olarak da uzun süre yazamayacağını sanıyorum.

Bekir Coşkun


Fatma Sibel Yüksek'in O meşhur yazısı aşağıda.

Billboardlardaki resimlerine baktım; güya "kudretli" görünesin  diye en çılgın bakışlı fotoğraflarını seçmişler. Kontrolsüz bir  adrenalin ile geldiği yeri hazmedemeyişi harmanlayan deli bakışları.

Ne yapsan olmuyor.

Kültürsüzlüğün, görgüsüzlüğün, basitliğin, açlığın  her şeyin önüne geçiyor.

Sadece çalma, çırpmaya, vebal almaya işleyen kıt aklın bile  durup durup sana "Saygı görmüyorsun, sende bir şeyler eksik" diye fısıldıyor. Bu fısıltıyı duydukça iyice kontrolden çıkıyorsun. "Bana saygı duyun,  önümde eğilin. Eteklerimi öpün" diye tepiniyorsun ama olmuyor.

Olmuyor işte.

En yakınındakiler bile senin iflah olmaz kifayetsizliğine,  insanlıktan çıkmış öfkene, Allah'a şirk koşma noktasına gelmiş kibrine dayanamıyorlar.

En uyanıklar ile kullanım tarihinin tamamen sona gelmesini bekleyenler kaldı sadece çevrende. Bir de bir delinin gölgesi ardında kirli oyunlarını yürütenler.

Boşsun, bomboşsun.

Bir genelev fedaisi kadar ruhsuz ve hoyratsın.

Kabadayılığın da hikaye, dobralığında yalan,  "delikanlılığın" da naylon.

Hak, hakkaniyet, adalet, merhamet gibi kavramlar kapından bile geçmemiş.

Alım-satım ustalığından, ticari uyanıklıktan dem vurarak örtmeye çalışıyorsun bu büyük eksikliğin üzerini.

Sahi kimsin sen?

Hep aynı yerden servis edilen üç adet gençlik, çocukluk ve askerlik fotoğrafından başka neden görüntün yok senin? Hangi okulları bitirdin, kimlerle aynı sıralarda oturdun? İlkokul öğretmenin kim? Neden bir kişi bile çıkıp seninle ilgili bir tek anısını  anlatmıyor?

Seda Sayan'ın bile mahalle yıllarından bir fotoğraf çıkıp  geliyor da, senin geçmişin neden bu kadar sis perdelerinin ardında gizli?

"Olmayan" biri misin yoksa sen? Hangi merkezlerde programlandı hastalıklı beynin?

Bütün değerlerden neden bu kadar yoksunsun; en kutsal  kavramların içini boşaltmada nasıl bu kadar maharetlisin? Hurafe, iftira, şirret ve cehaletten beslenen dilin; hırstan ve doymamışlıktan ibaret kişiliğin,  bir ağaç kovuğundan başka hiçbir şey olmayan fani bedeninle tarihin onurlu sayfalarında yer almaya soyunma cesaretini nereden buldun.

Duyduk ki şimdi de "padişahçılık" oynuyormuşsun. Şah oldun,  sıra şahbaz olmaya geldi. Her mevki ve makamı tattın, geriye "padişahlık"  kaldı öyle mi? Senin montaj ürünü kimlik ve bedeninden kuşkusuz bir Fatih, bir  Yavuz, bir

Kanuni olmaz ama Deli İbrahim-Vahdettin karışımı bir kukla,  pekala olabilir. Seni bütün bu defolarınla sahnede tutanların işine fazlasıyla  yarar böyle acınası bir bez bebek.

Esiyorsun, gürlüyorsun, tepiniyorsun.

Pazarcı gibi tiz çığlıklar atıyorsun.

Deli bakışlarını devire devire, boyun damarlarını şişire  şişire höykürüyorsun.

İyi de sen ne istiyorsun?

Karun oldun. Çocukların ülkedeki simit tablalarından bile haraç  alıyor, gudubet karın ipek kumaşlara, paha biçilmez mücevherlere büründü. Şakşakçıların ceylan derisi koltuklarda basen büyütüyor. Bu  kadarı da olmazki diyen kim varsa işinden aşından ettin, zindanlara attın, ailelerini açlığa mahkum ettin.

Gencecik üniversite mezunları  işsizlikten intihar ediyor. Doktorlar, öğretmenler, polisler, subaylar açlık  sınırında yaşıyor. Emekliler pazarlardan sebze artığı topluyor. Şehit katilleri  Meclis'te suratımıza çemkiriyor. Sen hala üstündeki pahalı  elbiselerin, özel yapım somaltın kol saatin, ipek kravatınla karşımıza geçip kusuyorsun  da kusuyorsun.

Kime bu kinin?

Nereye doğru gittiğini bir gün olsun düşündün mü? Olmayan  vicdanınla bir gün olsun kendine "Acaba biraz ileri mi gidiyorum" diye sordun mu?

İtikadın da yalan biliyoruz.

Ama bir gün olsun "Ya hesap günü varsa" diye endişelendiğin  oldu mu?

Evet var.

Hesap günü var.

Ve sanki bu saldırganlığın, bu doymazlığın, tamah etmez  azmışlığın, O hesap gününü biraz daha yaklaştırıyor. Artık Allah'ın gözüne  batıyorsun birader!

Fazla parazit yapıyorsun, ortalığı hacminden fazla  kirletiyorsun. Elde ettiklerinle şükür etmeyi, biraz da başkalarını düşünmeyi  başaramadın. Böyle bir kapasiten yok çünkü.

Dünyaya yemeye, içmeye, dışkılamaya, kin ve nefret aşılamaya gelmişlerdensin. Üste bir de kibir yapıyorsun, işte bu hiç  çekilmiyor...

Senin sonunu da bu yamyam kibrin getirecek...


Fatma Sibel Yüksek

--    . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .       BIR IS VAR    Her gun bu kadar guzel mi bu deniz?  Boyle mi gorunur gokyuzu her zaman?  Her zaman guzel mi bu kadar,  Bu esya, bu pencere?  Degil,  VAllahi degil;  Bir is var bu isin icinde    Orhan Veli KANIK  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Kurmus oldugum gruba uye olun  Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur.    Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.  http://orajpoyraz.blogspot.com/  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Dinlerin kitaplar1n1;    Okuyup anlayana 'ateist',  Okuyup anlamayana 'dindar',  Hem okumay1p hem de anlamayana, 'yobaz' denir.    Nikola Tesla  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Dinler atesbocekleri gibidir:   Parlayabilmek icin karanliga gereksinim duyarlar.   Tum dinlerin kosulu yaygin olan belirli bir derecede cehalettir.   Ki sadece bu havada yasayabilirler ancak.    Arthur Schopenhauer  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Ey mutsuzlar!    Kardeslerinizi bogazliyorlar, goz yumuyorsunuz.  Çigliklar duyuluyor ama siz susuyorsunuz.  Aramizda dolasip kurbanini seciyor zorbanin teki,  sessiz kalirsak bize dokunmaz diyorsunuz.  Bok yiyorsunuz!  Ne tuhaf yer burasi, sizler nasil insanlarsiniz!  Haksizlik varsa bir yerde eger ayaklanmali insan.  Ayaklanma olmuyorsa batsin o sehir yerin dibine.  Yansin bitsin, kul olsun karanliklar basmadan.     Bertolt BRECHT  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Ben, Manevi Miras olarak hicbir Ayet, hicbir Dogma,  hicbir Donmus ve kaliplasm1s Kural birakmiyorum.  Benim Manevi Miras1m Bilim ve Akildir...    K.Ataturk  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Putlarin, Kabenin istedii: Kolelik;  Canlar1n, ezan1n diledigi: Kolelik;  Mihrapti, kiliseydi, tespihti, salipti  Nedir hepsinin ozledigi? Kolelik.    Omer Hayyam

30 Mayıs 2012 Çarşamba

RTE - ATATÜRK

 

Komik - Gülünecek!.... ::))

Adam metresini cep telefonuna “düşük batarya” diye kaydetmiş.

Kendisinin olmadığı zaman çalan telefonda

karısı bu ibareyi görünce hemen şarja takıyormuş.

Bu adama madalya vermeli :)

 
 

Bülent ESİNOĞLU - Batı Krizlerden Neden Çıkamıyor?

Batı Krizlerden Neden Çıkamıyor?

Bülent ESİNOĞLU

Ekonomik krizler ile ilgili öyle çok şey okuyoruz ve dinliyoruz ki, bazen içimiz dışımız ekonomi oluyor. Bu kadar liberal ekonomist var, ekonomiden anlayan siyasetçiler var. Ama krizlerin birinden, çıkıyor ötekine giriyoruz.

Tüm dünya bu liberal ekonomiler ile ilgili kafa yorduğu halde, neden bu işin içinden çıkılmaz? Neden gerçekleri insanoğluna anlatmazlar?

Açıklama o kadar basit ki, ama bu basiti, kimse ağzına almamak için takla üstüne atar durur.

Bir yerde sınıflar varsa, orada mücadele ve kavga vardır. Krizler bunların türevleridir. Daha basit söylersek, zengin ve fakirin olduğu yerde hayat normal devam edemez. Bir yerinde bir aksama çıkar. Çünkü paralar hep zengine doğru, demokrasi şarkıları eşliğinde, akar.

1-Piyasa(egemen sınıflar) daima ücretlerde kesinti ister.

2-Piyasayı belli bir zümre domino eder.

3-Piyasa realitesi, büyük bankalar yolu ile belirlenir.

4-Kapitalizmin krizi gündeme geldiğinde, piyasa için olumlu çağrışımlar yaptıran reform, kemer sıkma, yapısal uyum, Pazar disiplini gibi sözcükler sermaye tarafından gündeme sokulur.

Zengin koyduğu düzeni bir yere kadar sürdürebilir. Sömürü sürdürülebilir bir mekanizma değildir. Yeni mekanizmalar getirme mecburiyetleri çıkar.

Kapitalizm her kriz döneminde yeni sermaye birikimi kuralları koyar. Çünkü bir evvelki sermaye birikim tarzı artık işlemez ve sömürüyü sürdürmekte işe yaramaz.

Çalışan sınıfların önüne konulan son sermaye bikrim tarzı, yani yeni sömürü tarzı olarak, borçlanarak büyümeyi koymuşlardı.

Kişiler kredi kartı kullanarak borçlandı. Devletler, zengin devletlerin kâğıtlarını ve paralarını, kredi olarak alıp borçlandılar.

Krediyi veriyor, yani borçlandırıyor, bu kendilere karşılık malını satıyordu.

Dolar ve Euro'yu matbaalarında basıp bize borç diye verenler, artık bu paraları kredi olarak çalışanlara ve üretim yapan kurumlara satamıyorlar. Çünkü çalışanların gelirleri geriledi. Anlatmaya çalıştığım sermaye birikim modelinde; Sosyal yardımların ve ücretlerin azalması nedeni ile alım gücü azaldı. Talep de daraldı.

Yüksek üretimle, sermaye birikimini ucuza temin eden Çin, parasal genişleme adı altında para satan ülkelerden, ekonomisini daha sağlıklı temellere oturttu. Yani normal kapitalist yollardan, sattığı maldan elde ettiği kar ile birikimini sağladı.

Parasal genişleme adı altında, dolar basıp kredi vererek, paradan para kazanma, maksadıyla yol almaya çalışana nazaran, daha sağlıklı yol aldı.

Zaten para basmak demek; borçlanmak demektir. Onun için en çok borçlu olan ülke Amerika oldu. 15.6 trilyon dolar.

Batı ülkelerinde ve Amerika'da, patlamaya hazır dört bomba var.

1-Bankalar.

2-Borsalar.

3-Emekli Fonları.

4-Borçlar.

Amerika ve Avrupa, basıyor dolarları ve Euro'ları, veriyor bankalara, bankalar kredi diye bu paraları işletmelere satamıyor. Çünkü işletmeler daha az ürettiği halde üretimlerini satamıyorlar. Aldıkları kredileri tekrar borçlanmaya kullanıyorlar.

Şimdi şöyle sorular ortaya çıktı.

Almanya'nın altın rezervi FED'in bankalarında duruyor. Dünya dengeleri aniden bozulursa, Almanya Amerika'ya nasıl güvenecek? (Der Spigel)*

Madrid iflas ederse, elindeki müzeleri ve içindekileri satar mı?

Çin'den gelen güneş panellerine çok yüksek vergi uygulayan Amerika, korumacılığa mı dönüyor? (Reuters)

Euro-BRİCS ilişkileri, bozulan dengelere yeniden kurabilir. Ancak, Washington/Londra/ Tel Aviv bu birlikteliklere karşı koyuyor.(Avrupa Basını)

Zehirli ve uzlaşmaz kapitalizm, solun dilini kullanarak bu krizi aşabilir mi?

Artık teknoloji üretimi de, Batının tekelinden çıktı. Teknoloji determinizmini (gerekircilik) kullanan propagandalar da işe yaramıyor. Çünkü arkası boş.

Batının krizi ekonomik olmaktan çıktı. Şimdilerde siyasileşme rotasında yol alıyor. Arkasından, iç kavgalar dönemine gireceğinden kimsenin şüphesi olmasın.

Batı, eskiden yaptıklarını, kılık değiştirerek, tekrar dünyanın önüne koyamıyor.

Yunanistan bu dengelerin daha da hızlı bozulacağını gösteren bir işarettir.

29.5.2012, bulentesinoglu@gmail.com

 

--    . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .       Nil desperandum  Asla vazgecme.    Latince Atasozleri  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Kurmus oldugum gruba uye olun  Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur.    Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.  http://orajpoyraz.blogspot.com/  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Dinlerin kitaplar1n1;    Okuyup anlayana 'ateist',  Okuyup anlamayana 'dindar',  Hem okumay1p hem de anlamayana, 'yobaz' denir.    Nikola Tesla  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Dinler atesbocekleri gibidir:   Parlayabilmek icin karanliga gereksinim duyarlar.   Tum dinlerin kosulu yaygin olan belirli bir derecede cehalettir.   Ki sadece bu havada yasayabilirler ancak.    Arthur Schopenhauer  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Ey mutsuzlar!    Kardeslerinizi bogazliyorlar, goz yumuyorsunuz.  Çigliklar duyuluyor ama siz susuyorsunuz.  Aramizda dolasip kurbanini seciyor zorbanin teki,  sessiz kalirsak bize dokunmaz diyorsunuz.  Bok yiyorsunuz!  Ne tuhaf yer burasi, sizler nasil insanlarsiniz!  Haksizlik varsa bir yerde eger ayaklanmali insan.  Ayaklanma olmuyorsa batsin o sehir yerin dibine.  Yansin bitsin, kul olsun karanliklar basmadan.     Bertolt BRECHT  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Ben, Manevi Miras olarak hicbir Ayet, hicbir Dogma,  hicbir Donmus ve kaliplasm1s Kural birakmiyorum.  Benim Manevi Miras1m Bilim ve Akildir...    K.Ataturk  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Putlarin, Kabenin istedii: Kolelik;  Canlar1n, ezan1n diledigi: Kolelik;  Mihrapti, kiliseydi, tespihti, salipti  Nedir hepsinin ozledigi? Kolelik.    Omer Hayyam