22 Haziran 2013 Cumartesi

15-Erdal Sarızeybek: Yakıyorsun Genelkurmay Yakıyorsun…

Erdal Sarızeybek: Yakıyorsun Genelkurmay Yakıyorsun…

21 Haziran 2013

Bugün 21 Haziran 2013.

Teröristler Hakkari Çarçella'dan Komutanlar'ın Helikopteri'ne ateş açmış.

Helikopter de kaçınma manevrası yaparak imhadan kurtulmuş.

Genelkurmay resmi açıklamasıdır bu; terörist ateşinden kaçmak!

Yani teröristler ateş açtığında Genelkurmay'ın tavrı bu mu: resmi açıklama yapmak!

Genelkurmay'ı bu ateşe karşılık operasyon yapmaktan kim engelleyebilir!

Başlat operasyonu, Vali'den izin almaya gerek yok ki!

Meşru müdafaa bu, izne gerek yok!

İkiyaka dediğiniz Dağlıca güneyi Aktütün kuzeyi, demek teröristler orada!

Orası Çarçella!

Dört giriş çıkışı olan yer; Eşek Kapısı, Gevaruk, Mehendi ve Çevre!

Jandarma Özel Harekatı gönder, hele ki jandarmanın asayiş için hiç kimseden izin almasına gerek yok, aç kanun oku, kitap oku, jandarmaya bırak işi...

Yakıyorsun Genelkurmay yakıyorsun, hem kendini yakıyorsun hem de ömrü bu çakallarla mücadele ile geçmiş askeri, polisi ve jandarmayı yakıyorsun, yüreğimizi yakıyorsun!

Türk Milleti'nin yüreğini yakıyorsun…

"…Bugün gelinen noktada ülkemize baktığımızda gördüğümüz bir seri yanlışlar zinciridir.

Bu zincir kimi zaman gaflet kimi zaman ihanet çizgisinde dolaşıp durmuştur.

Kendi yazgımızı bu zincire küçük bir halka olarak eklediğimizde ise vatanımızı hedef almış küresel oyunların tam ortasında bir ömür geçirdiğimiz açıktır, PKK ve PKK'yı yöneten iç ve dış siyasetin 80'li, yıllardan günümüze geçen manevralarının tam ortasında geçen bir yaşam.

Bugüne geldiğimizde bu zincir artık boğazımızı sıkar oldu, nefes alamaz hale düşürdü bizi, neden diye soruyoruz, neden bu hale düşürüldük biz?

Bu iş bu noktaya kadar neden taşındı ve neden devletimizi yöneten siyaset buna izin verdi?

Bu ülkenin aydınları, bu ülkenin ordusu, bu ülkenin yargı ve muhalefet siyaseti neden çözülmüş olması gereken bu sorunların böyle sürüncemede kalmasına ve bugünlere taşınmasına izin verdi?

Bu ülkede kimse görmedi mi geleceği, bugünleri, kimse nereye doğru sürüklendiğimizin farkına varmadı mı?

Bunlar sorgulanmalıdır, mutlaka gerçekle yüzleşilmelidir ve açığa çıkarılmalıdır ki geleceğe güvenle bakabilelim.

Gerçekle yüzleşmekten hiçbir korku ve endişemiz yoktur bizim, yüreğimiz açıktır, gezdiniz, gördünüz zaten ancak daha başta diyelim ki kimse özellikle de medya ve siyaset sakın ola düşüncelerimizi yanlış yöne çekmesin, ordumuza saldırmak için bunu fırsat bilmesin!

Siyaset, yargı ve ordu ekseninde geçen yanlışlar zincirinde önce ordumuz aynaya bakmalı ve 'ne görüyor' bize söylemelidir, bilmek istiyoruz.

Önce ordu bakmalı çünkü bugüne kadar verilen demeçlerde hep, "Cumhuriyet tarihimizin en büyük tehdidi terör ve irticadır" dediler, "Endişe etmeyin, Türk Ordusu cumhuriyeti ve yurdu ve de milleti sonsuza dek koruyacaktır" dediler ama şimdi durum hiç de öyle değil!

Öyle değil çünkü terör ve irticanın yol açtığı tehditlerin ağırlığı karşısında ordumuzun sessizliği ve suskunluğu bizi endişeye sürüklemektedir.

Hele ki askerimizin terörist denilerek hapislerde çürümeye terk edilmiş olması karşısındaki bu sessizlik hiç de anlaşılır değildir.

Öyleyse şimdi aynaya bakmanın zamanıdır hem de iyi bakmanın…

Bu bakış sadece güncel değil geçmişe de dayanmalı, 12 Eylül darbesinden Özal-Terör ve ABD çizgisine, otuz yıldır dağlarda verdiğimiz mücadele ve Erdoğan-Barzani ekseninden Erdoğan-İsrail ve Erdoğan-PKK eksenine kadar geniş bir açıyı barındırmalıdır.

Yine bu bakış Genelkurmay'ın taş duvarlı köşesinden değil şu an hapiste yatan kahraman askerimizin penceresinden bir bakış olmalı ve ne görüldüğü bize anlatılmalıdır.

Ordu bizimdir, insan sevdiğini yerden yere vururmuş misali ordumuzda yanlış gittiğini düşündüğümüz işleri bu yüzden öncelikle masaya yatırdık biz.

Bizim gözlerimize göre ordumuzun gücünde bir sorun yoktur, güçlü bir ordudur ama bugün gelinen noktada bu gücün iyi yönetilip yönetilmediği tartışılır hale geldiğine göre üzerinde konuşulmalı ve nedenleri masaya yatırılmalıdır.

Bu gücü yöneten kurmay düşüncedir eğer ki yönetimde bir sorun olduğu düşünülüyorsa doğal olarak bu düşünce sisteminin doğru bir analizinin yapılması şarttır…

En başta otuz yıldır süre gelen terörün güçlü Türk Ordusu karşısında nasıl hâlâ devam ettiği meselesi vardır.

Bu durum kamuoyunda ciddi şüphelerin doğmasına yol açmıştır.

Hepimizin sorduğu soru şudur: Neden Türk Ordusu terörü bitirememiştir?

Öyle ya sınır ötesi pek çok harekât yapılmış olduğu halde, teröre karşı en modern silah ve teçhizatla donatılmış olduğu halde, ardına milletimizin desteğini ve bir dönem yasal destekleri de almış olduğu halde neden hâlâ terör devam etmektedir?

Aslında bu sorunun cevabı bizler için çok açık ve sadedir çünkü terörü yöneten siyasettir.

İç ve dış siyasettir ama yine yazgımız içinde görebildiklerimize bakıldığında, nasıl olmuştur da irticaya karşı muhtıra verebilen bir kurmay düşünce sistemi terörle mücadeleye gelince bu işin ardında ABD-AB-İsrail olduğunu görememiştir ya da 12 Nisan'da gördüğü halde neden ardında duramamıştır?

Amacı dağdaki teröristi yok etmek olan, hatta "Dağdaki son terörist de etkisiz hale getirilinceye kadar mücadelemiz sürecektir" diyen bir düşünce nasıl olmuştur da terörü yönetenin bizzat kendi hükümet siyasetimiz olduğunun farkına varamamıştır?

Yine bu düşünce sistemi nasıl olmuştur da ABD'nin bu terörü silahlı güç haline taşımış olduğunu görememiş ve ABD müttefikliği ile terörle mücadelenin yapılamayacağını kavrayamamıştır?

Genelkurmay 12 Nisan 2007'de yaptığı açıklama ile bu sayılan gerçekleri ifade etmiş olsa bile, karargâhı yöneten kurmay düşüncesi nasıl olmuştur da bu tarih öncesinde bu tehdit ve tehlikeleri görememiş ve siyasete demokrasi içinde gerekli yönü verememiştir?

Biz, sade ve açık olan biz yine yazgımızdan güç alarak bu sayılanları kendi çabalarımızla ortaya çıkarmış ve çözüm yollarını Atatürk'ün ışığında aydınlatabilmiş iken, yüksek komuta heyetine hâkim olan kurmay düşünce sistematiği nasıl olmuştur da sayılan bu tehditleri şimdiye kadar yok etmenin bir yolunu bulamamıştır?

Geldiğimiz bu noktada olan bitenleri kamuoyu şaşkınlıkla izlemektedir.

Gerçek şu ki; biz de şaşkınız, 30 yıldır terörle mücadelemizin sadece asker eliyle yapılamayacağını neden görememiş olduğumuzu düşünmekteyiz.

Genelkurmay'ımızın tehdit içeren bu siyaseti etkisiz hale getirebilmek için Milli Güvenlik Kurulu'nda kesin ve sonuç alıcı bir tavrı neden gösterememiş anlamaya çalışmaktayız.

Baksanıza şu 28 Şubat'a, "28 Şubat bin yıl sürecek" diyen bir düşünce sistemi şimdi hapistedir, bu duruma nasıl düşülmüş olduğunu öğrenmek hakkımız değil midir?

Özellikle 12 Nisan'da "Siyasi hedef verilmeli ve Irak'a harekât yapılmalı" diyen ordumuzun, geçmiş yıllarda Irak'a yapmış olduğu sınır ötesi harekât sırasında neden hükümetten siyasi bir hedef talebinde bulunmamış olduğunu da bilmek istiyoruz.

Bu bir durum muhakemesi hatası ve bundan dolayı ortaya çıkmış bir karar yanlışlığı mıdır yoksa "Terörle mücadele askerin işidir" şeklindeki düşünce yanlışlığı mıdır?

Bunlar açıklanmalıdır.

Bakınız PKK'nın silahlı güç olduğu döneme, bakınız Özal siyaseti ve '91 Körfez Savaşı'na ve elbet yanındaki Çekiç Güç'e.

Şimdi de bir bakınız terörün siyasi güç olduğu döneme, Erdoğan ve 2003 Körfez Savaşı siyasetimize bir bakınız.

Her iki siyaset de terör üzerinden giderek bizi bu günlere taşımıştır.

Hatırlayınız '93 Mart Özal-PKK ateşkesini, Habur'da yaşanılanları.

Bu siyaset sürecinde ordumuz dolaylı ya da doğrudan hep karar mekanizmaları içinde yer almış olduğu halde nasıl olmuştur da bugünlere gelinmiştir?

"Siyasete yön veren askerdir, AB'ye uyum sürecinde bu askeri güç değiştirilmelidir" çığlıklarının atılmakta olduğu ülkemizde, askerin bu gücü var iken nasıl olmuştur da kaybeden yine Türkiye olmuştur, kaybeden yine Türk Ordusu ve Türk Milleti olmuştur, bu açıklanmalıdır.

En başta soruyoruz, bu terörle mücadele bir siyaset ve hükümet işi olduğu halde ve Türk Ordusu bu gerçeği bildiği halde neden terörle mücadeleyi kendi asli vazifesi olarak algılamıştır ve kamuoyunda böyle bir yanlış düşüncenin doğmasına yol açmıştır?

Genelkurmay bu yanlış algıyı düzeltmek için neden harekete geçmemiştir?

Hepimiz biliyoruz ki kamuoyunda en çok güvenilen kurum Türk Ordusu'dur.

Hepimiz biliyoruz ki bu ordu milletin ordusudur ve yine biliyoruz ki bugün dahi en güvenilen kurumdur.

Dolayısıyla ordumuzu yöneten kurmay düşünce Türk Milleti'nin bu güvenini sarsmamak endişesi içinde hareket etmiş olabilir, bu doğaldır.

Öyle ya bu endişe içindeyse ordumuz, böyle bir terör belası var iken ve böyle güven duyulan Türk Ordusu var iken, "Terörle mücadele bir siyasi sorumluluktur, askerin işi dağdaki teröristtir ancak siyaset vazifesini yapmaz ise asker bu işi yapamaz diyemem, tek başımıza da yaparız" düşüncesiyle bu işi üstlenmişse, bu doğaldır.

Ama öte yanda gerçeğin ne olduğunu bilen bir yüksek karargâh aklının böyle bir yaklaşımla terörle mücadeleyi tek başına üstlenmiş olması kabul edilebilir mi?

Hayır çünkü asker istese de terörü tek başına bitiremez, gerçek budur.

Bu gerçek karşısında böyle duygusal bir yaklaşım da kabul edilemez, kurmay aklına uygun düşmez bu, kaldı ki ordumuzun ciddiyetiyle de bağdaşmaz…"

Bugün teröristler ateş açmış, Komutan helikopteri kaçınma manevrası yapmış, öyle mi!

Yakıyorsun Genelkurmay yakıyorsun, hem kendini yakıyorsun hem de ömrü bu çakallarla mücadele ile geçmiş askeri, polisi ve jandarmayı yakıyorsun, yüreğimizi yakıyorsun!

Türk Milleti'nin yüreğini yakıyorsun!

Kaynak: Yüzleşme, Mayıs 2013, Pozitif Yayınları.

İLK KURŞUN

a45UyF587661-201306220945-15
^^^^^ - vvvvv


--

zaryop:jaro

Zafer kuvvetlinin degil, zafere inananlarindir.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com

Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder