19 Kasım 2014 Çarşamba

Yılmaz Özdil: Kristof Kolomb, o camiyi alışveriş merkezi yapmış

Hande Yener: Biz tam yalandık!..

Keşkelerin olmadığı bir yerde yaşamak isterdim
Yalanların aktığı bir yerde susamak isterdim
Senin olmadığın ülkelerde yaşlanmak isterdim
Zamanının olmadığı bir günde buluşmak isterdim
Bana bu yere vize verecek kişi çok çok çok çok
Seni bana hep rezil edecek kişi çok çok çok çok

Bodrum'a da gittik beraber
İstanbul'da da yaşadık
Sorun şehirlerde değildi
Biz tam yalandık
Bodrum'a da gittik beraber
İstanbul'da da yaşadık
Sorun şehirlerde değildi
Biz tam yalandık
Senle ben en yoktan zamandık
(Senle ben en ...tan zamandık!)

Mürteciler her ağzını açtığında bu şarkı aklıma geliyor.
Biz tam yalandık. Hande Yener

İşte bir gün Türk milleti İslam fışkıran bu günleri hatırlayacak ve bu şarkıyı söyleyecek.
O günden  ben de korkuyorum.
Çünkü İslamdan başka hiçbir geçerli çıpası olmayan bir toplum sürüklenecektir.
Dini değerleri yıkılmış olan o günün toplumu, iyi ve kötünün, günah ve sevap gibi dini referanslar olmadan da tanımlanabileceğini anlayana kadar korkarım tam bir çürümüşlük yaşanacak.

İşte ben o günleri düşünerek yazıyorum hep.
İyi ve kötü vardır.
Güzel ve çirkin vardır.
Sevap ve günah olmasa da bunlar vardır.
Sevap ve günah olmadığında ortada kalmayacaksınız.
Korkmayın.
Din olmadığında ahlak bitmez.
Ahlakın olması için din şart değildir.
Hatta tam tersine din her türlü ahlaksızlık için gerekçe yapılmaktadır.
Uyanın ve zihninizi dinsiz ama mutlu, huzurlu, insanın ve doğanın gerçeklerine uygun ve uyumlu bir yaşama hazırlayın.

Oraj POYRAZ
L2fSIJNoA0xfSNxA



Yılmaz Özdil: Kristof Kolomb, o camiyi alışveriş merkezi yapmış

"Amerika'yı Kolomb keşfetmedi" diyen asrın lideri, kahkahalara öfkelendi, "buna inanmayanlar, kendi milletine inanmayanlardır" dedi.

*

Tam olarak ne demişti?

"Amerika'yı Kolomb keşfetmedi, 1178'de Müslümanlar keşfetti.
Osmanlı devleti de Latin Amerika'ya ulaşmıştı.
Konuşma metnimi hazırlarken, Abdurrahman Efendi'yi de ekledim.
Onu hayırla yadetmek bizim görevimiz.
1866'da iki Osmanlı gemisi yollarını kaybederek, Brezilya sahillerine varmışlardı.
Gemide bulunan Abdurrahman Efendi, Brezilya'da kaldı, yıllarca dolaşarak İslam'ı anlattı"
demişti.

*

Kolomb'u anladık ama…

Abdurrahman kimdi?

*

1865…

İzmir ve Bursa isimli iki Osmanlı gemisi, Akdeniz'den Atlas okyanusuna çıkacak, Afrika'yı dolaşıp, Basra körfezine gidecekti.
Abdurrahman Efendi, bu gemilerin "kadı"sıydı.
Brezilya'ya uğradılar, Rio de Janeiro limanına demir attılar.
Rio'da Afrika'dan köle olarak getirilmiş, siyahi Müslümanlar vardı.
Brezilya devleti bu kölelere
"din baskısı" yapmaktaydı.
Dinlerini tam manasıyla öğrenemedikleri için, namazı doğru kılmıyorlar, orucu yanlış mevsimde tutuyorlardı.
Abdurrahman Efendi, kölelerin haline acıdı, ulemaya ihtiyaçları vardı, büyük bi fedakarlıkta bulundu, Brezilya'da kaldı, hepsine dinini öğretti, dört sene sonra hepsi dinini öğrenince, huzur içinde İstanbul'a döndü, hatıralarını yazdığı
"Brezilya Seyahatnamesi"
ni kaleme aldı.

*

Dolayısıyla…

Asrın liderimiz gibi, Brezilya Seyahatnamesi'ni okuyan herkes, Abdurrahman Efendi'yi hayırla yadeder'di.

*

Ancak…
Hatıralarını kaleme alan biri daha vardı!
O gemilerin mühendisi, Faik.

*

"Türk Denizcilerin İlk Amerika Seferi" isimli kitabında, hadiseyi şöyle anlattı.

*

1865…

İzmir ve Bursa isimli iki Osmanlı gemisi, Akdeniz'den Atlas okyanusuna çıkacak, Afrika'yı dolaşıp, Basra körfezine gidecekti.
Bağdat Kadısı Abdurrahman Efendi, Bahriye Kadısı olarak tayin edilmiş, bu gemilere atanmıştı.
Akdeniz'i geçtiler, Cebelitarık'tan çıktılar, gökyüzü karardı, bi fırtına bi hortum kardeşim, göz gözü görmüyor, rotayı kaybettiler, git babam git, aha Afrika sahilleri diye, taaa Brezilya'ya çıktılar iyi mi…
Rio de Janeiro limanına demir attılar.
Giriş izinleri olmadığı için, Brezilya gümrüğü "siz kimsiniz birader?" diye sordu.
"
Yanlışlıkla geldik, hasarımız var, tamir edip gidicez" cevabını verdiler.
Karaya inmeleri yasaktı.

Brezilyalı yetkililer "geminizden ayrılmayın, tamiratınız bitinceye kadar, ihtiyaçlarınızı sandallardan temin edin" dediler.
Rio limanında sandalla getir-götür işleri yapan köle Müslümanlar vardı.
Et, ekmek, su filan taşırken, bizim levendlerin güvertede namaz kıldığını gördüler.
Baktılar ki, namaz kılanların başında kılık kıyafet itibariyle
"ulema" var, Abdurrahman Efendi…
"Şeyh" demeye başladılar.
Şeyh'e ufak ufak hediyeler getirmeye başladılar.
Hatta, Şeyh'in ne dediğini anlamak için Mağripli tercüman bile ayarladılar.
Gel zaman git zaman, tamirat tamamlandı, gemilerin yola çıkma vakti geldi.
Abdurrahman Efendi'nin zaten Bağdat'ta hayatı kaymış, Basra gözünde büyüyor, e burda da el üstünde tutuluyor, kızlar şahane,
"kusura bakmayın, ben kalıyorum abi" dedi.
Kriz çıktı…
Brezilya kanunlarına göre, karaya ayak basması yasaktı.
Kaptan izin vermedi, "senin yüzünden bizim de başımız belaya girer" dedi.
O gece ne oldu biliyor musunuz?
Abdurrahman araziye uydu!
Gemiden kaçtı, sırra kadem bastı.
Kaptan telaşlandı, liman yetkililerine haber verdi,
"bizim kadı kaçtı, yakalayın" dedi.
Aradılar taradılar, kadı yok.
İhbar etme görevini yerine getiren kaptan, suçsuz bulundu.
Gemilerin limandan ayrılmasına izin verildi.
Gemiler demir aldı.
Abdurrahman, Brezilya'da kaldı.

*

Mühendis Faik'in hatıraları burada bitiyordu.

Abdurrahman'ın hatıralarına dönersek…
Şehir şehir dolaştı, evlendi, dört sene sonra İstanbul'a geri geldi, "Brezilya'da tanıdıklarım var, ticaret ilişkileri sağlayabilirim" dedi.
Müşteri bulamadı.
Kendi kendinin reklamını yapmak için, oturdu, "Brezilya'yı nasıl Müslüman yaptığını"
anlatan kitabını kaleme aldı.

Faik'in kitabını okumayanlar, Abdurrahman'ı ulema sanırdı.

*

Ve Türkiye, daima buydu.

*

Hayatı nasıl anladığın…

O hayatı "kadı"dan mı, yoksa "mühendis"ten mi okuduğuna bağlıydı.


a45UyF587661-141119142236-03
^^^^^ - vvvvv

 
--
a45UyF587661
^^^^^ - vvvvv



Gururla zayiflik ikiz kardestir.

Lowell




Cinlerden, insanlardan ve kuslardan ordulari, Suleyman in huzurunda bir araya getirildi. Onlar, duzenli bir bicimde sevk ediliyorlardi.
Nihayet karinca vadisine geldikleri vakit bir karinca, Ey karincalar! Yuvalariniza girin, Suleyman ve ordusu farkina varmadan sizi ezmesinler dedi.
Suleyman, onun bu sozune tebessum ile gulerek dedi ki:
Ey Rabbim!
Beni; bana ve ana babama verdigin nimetlere sukretmeye ve razi olacagin salih ameller islemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarinin arasina kat!

NEML /17-19)

 
Mumin, keler deligine saklansa, ona, eza edecek biri musallat olur

(Beyhaki)
Lutfen bundan sonra Muslumanlardan eza, cefa ceken, basina bir musibet gelenler aglayip, zirlamasin.
Cunku baslarina gelen her turlu olumsuzluk onlarin Allahin sevgili kullarindan oldugunu gosteriyor.
Ben demiyorum, hadisler, ayetler boyle soyluyor.


Gazze de oruclu Muslumanlarin basina gokten ates yagarken, biz burada luks ve israfli iftar ziyafetleri veriyoruz.
Bu Ramazan da iman ve Kur an hizmetleri acisindan bosa gecti.

Mehmet Sevket Eygi
Murtecilerin cok sevdigi ve onemsedigi fikir adami.


Anadolu'da bir patirti, bir gurultu, kongreler, beyannameler falan, sanki bir sey yapabilecekler.
Blof yapmanin sirasi mi?
Hangi teskilatin, hangi kuvvetin var?
Bu ne hayal.
Kuzum Mustafa, sen delimisin?

Yazar Refi Cevat Ulunay - 1919


Dusmanlarin butun calismasi, baris esaslarinin kararlastirilacagi su siralarda memleketimizi disarida ve iceride gucsuz bir durumda birakarak istedikleri her seyi kabul ettirmeyi amacliyordu.
Gelecege yonelik cikarlarini, cesitli baskilarla butun dis ulkeleri aleyhimize cevirmekte goren bazi kurulus ve unsurlar ise, tarafimiza yoneltilen bu akimi temelinden yikmak ve butun dis ulkelerin milletimiz lehine, dusuncelerinde degi$iklikler olmasina firsat vermemek icin, tumuyle yalan olan en son Ermeni soykirimi uydurmasini duzenlediler ve acikladilar.
Ingilizler, bir yandan dis durumumuzu yeni toplu oldurme iftiralari ile sarsarak tasarladiklari Istanbul isgalini kolaylikla uygulayabilecek bir ortam hazirliyorlardi
Anadolu da yerlesmis Ermenilerin ve Rumlarin hukumet emirlerine ve milli amaclara karsi gelmedikce her turlu saldiridan korunmalari ve tam anlami ile mutlu ve rahat bir hayat yasamalari oteden beri kabul edilmis bir ana konu idi.
Kilikya ve dolaylarinda ve dogu hududumuz disindaki resmi ve resmi olmayan Ermeni kuvvetlerinin dindas ve irkdaslarimiza karsi yapilan cinayete varan saldirilari karsisinda bile, ulkemizde yasayan Ermenilerin her turlu taarruzdan korunmasini saglamayi pek onemli bir medeni gorev kabul ettik ve Anadolu nun dis dunya ile iliskisinin ke$ik oldugu bu gunlerde yuce vatan cikarlarini amaclayan onlemler icinde Ermeni halkinin esenliginin korunmasi gerekliligini butun makamlara bildirdik.
Iste, Istanbul un yabanci kuvvetlerce isgalinden bu gune kadar gecen aci gunlerinde hicbir dis ulkenin fiili korumasina erisemeyen Anadolu Ermenilerinden hicbir kisinin, en kucuk bir anlamda bile, saldiriya ugramamis olmasi, bize her nedenle cinayet yukleyen ve medeni duyarliligi kendi tekelinde sanan entrikaci Avrupalilarin yuzlerini kizartacak ve milletimizin yaradilisindan sahibi bulundugu insanlik torelerinin yucelik derecesini ispat edecek cok onemli bir konudur.

(24 Nisan 1920)
K.ATATURK


EINSTEIN ve DINLER
Bir insanin etik davranisi, esasli bir sekilde, iyi iliskilere, egitime, sosyal baglara ve ihtiyaclara dayanmasi gerekir; dinsel hicbir temele gerek yoktur.
Eger kisi, cezalandirilma korkusu ve olumden sonra odullendirilme umuduyla davranmak zorunda olsaydi gercekten de acinacak halde olurdu.
Bu nedenle dinsel kurumlarin neden daima bilime karsi savastigini ve onun yolundan gidenlere karsi baski yaptigini anlamak kolaydir.

A man s ethical behavior should be based effectually on sympathy, education, and social ties and needs; no religious basis is necessary.
Man would indeed be in a poor way if he had to be restrained by fear of punishment and hopes of reward after death.
It is therefore easy to see why the churches have always fought science and persecuted its devotees

Albert Einstein, Religion and Science, in the New York Times Magazine, November 9, 1930, pp.3-4; from Alice Calaprice, ed., The Expanded Quotable Einstein, Princeton, New Jersey: Princeton University Press, 2000, pp.205-206.


Bir ulus kendi icindeki aptal ve hatta muhteris olanlarla bas edebilir
Fakat icersindeki satilmis ve hainlerle yasayabilmesi olanaksizdir.
Sinirlari zorlayan dusman silah ve alemlerini acikta tasidigi icin daha az tehlikelidir.
Fakat bir hain, hain gibi gorunmez,
kurbanlari ile ayni aksanda konusur,onlarin cehresine burunur ve
onlarin argumanlarini kullanarak ulusun politik yapisina nufuz eder,
butun kapilardan serbestce gecer, sesi en ust duzey hukumet koridorlarinda duyulur,
ulusun ruhunu curutur
Politik yapiya her turlu hastalik bulastirarak yasam gucunu elinden alir
Bir katil daha az korkuludur.

Marcus Tullius Cicero
(M.O.106-M.O.43)


Siyonizm, bir tur irkcilik ve irkci ayrimciliktir.
Dunya barisina tehdit olusturan Siyonizm i siddetle kiniyor ve tum ulkeleri bu irkci ve emperyalist ideolojiye karsi cikmaya cagiriyoruz

Birlesmis Milletler Genel Kurul Karari No: 3379, 10 Kasim 1975
Yilmaz Dikbas-EFENDI TERORISTLER
0532 233 31 52


Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder