Version: GnuPG v1.4.12 (MingW32)
mQENBFJVPgkBCADHCogZOaa0sSeGm/heZDg3BJJVqMIbuH8wKLwzj13yjNiUzUzd
F7Qs2rXmHVlnmlNYhRK6+TxpwGJd+h+kLGvaAynkqpimiSeQXJgEQ65jfnzxpfeH
Nt2zlge74/PZEIabfjJsh88JOJo+y17yQQe/StUf1b4ImrUv3029KWyvJ6xWIzKj
dYcFCgO2+rsZkuiGSURHlZrUBB4irBY+wwj2N7ppuTSyG3beGG1Ono5LjT3acJci
WJM8EFbxHwii5WV6f1SiWbR459qUMqH4H2fMgr+5LPfFzY1mN8ozg8divy7AVEZM
SAh+mRRw2vtwWPXKLEUWUmaJjS40KY0dmztBABEBAAG0KVQuQy4gT3JhaiBQT1lS
QVogPGNpbWNpbWVAbmVvbWFpbGJveC5uZXQ+iQE+BBMBAgAoBQJSVT4JAhsjBQkJ
ZgGABgsJCAcDAgYVCAIJCgsEFgIDAQIeAQIXgAAKCRDa/SIDPzu9IaWUCACiWPRb
GfyAEqVLN2wHoJH2sHjGl7gwMMPJP03PkemDM4Gh4ooVinzTN12qMAvXwUErk/zj
VGfqQPRwRV41Tg7eDVGuNcc2g4knlA+/4zec9i7y2f7+n/r0CLEEt/u2alYfbllj
q6BREpvwNEwndb4jXqI0d7cQ1NeaXR+VzuAX6dUpunbHI10SGglg+GaGa7pSlfdY
vPqI3k3eBO+EsuJ8dDqa844iEsqUQwGDT9oRSpUnDyjTuOeUbHo7W+AuqyZWE3vu
r2HEMI3+tow7AdO77HB6sAJfGcoDPt0qPkVvDRcetD/bsQwM8FNF3WyZqFCkhgY7
mLnVFHl+np5B8VMTuQENBFJVPgkBCAD2s6wu7zhBmGTvUJ+ekvUmVrAxSFhonrJl
YehdGt4fYdZUrOLQl1JhynbvR6rRA/58SGXqsfoecWskCZrGETBaJi8UAbaWJ34d
AGe4Is1auV5iKZJ9qx6lLOiF11KXQCnZnu4mJWDQ5LpU7vHFsoRsyW5JjWbOwGTO
RjmIyjb5O9aZFloa2vJOVE3rgiG/ONeeTFRsy8VY5MmEvYERye3cGyG+KQicVI3E
tu6NnMaS+s/sKWKsM6W7SoPKj+AViMKAe2qkh9H23oOwQ5Oj2cfZd2NqjAA/B6t4
gTMhJ82u0yuJ20eMgAECezifCw7CqPXROAGHjVk12lFhR7/FfSjHABEBAAGJASUE
GAECAA8FAlJVPgkCGwwFCQlmAYAACgkQ2v0iAz87vSG0Rwf+LiWOr6RPOpyxx9le
9U7ZyX3V1e0OutJfyPwLWuo4PYV26udAvis+92r6jdTP/PonQvzVOVKsZ8syWip6
Q76axkosJQnWV6+UOZu/+K2K7DnIO8k0xzOCEeZXn9oXGTsQvurt/qeD4qLIMH20
510G7rC38W4CHdwshGLI+mbj7A0341E82e+b6UMJTn0PxcUfypSrjTxSLOJqSeyi
L3ZlRm4mYZvtgxGjtzh2+SqV30N8SEDJtGu8mwJnZlrbsI97UZrCDh4SS3rxFQu3
DeaXhqzgoC5wehqhSHBv5Ad7EAt4mLpaI+A9ggp6qykaluY/0k4mSFlunJDPi3Z2
ROjy5Q==
=sqcm
-----END PGP PUBLIC KEY BLOCK-----
Ben inanmıyorum.
İnanmayı tercih etmiyorum.
Ben sadece bilmek istiyorum.
Ve siz hala daha Big Bang teorisini ve diğer teorileri dinin bahsettiği türden bir inanç zannediyorsunuz.
Teoriler keyif olsun diye birileri ortaya fırlatmış atmış.
Ya da sivri zekanın birisi kafayı çok çektiğinde aklına gelen şeyler.
Böyle değil.
Bazı gözlemler vardı, bunları birleştiren bir açıklama ararsınız.
İşte o açıklamaya teori denir.
İspatlanması falan yoktur.
Gözlem ve açıklama vardır.
Teorinin, sadece yanlışlanması vardır.
Dolayısıyla bir teorinin yanlışlanması demek, onunla çelişen bir gözlem olmuş demektir.
Bu vakitten sonra iki yol vardır.
Yeni belki tamamen farklı, belki eski açıklamanın daha bir başka şekli gündeme gelmek zorunda.
Dinde de açıklamalar vardır.
Ancak, bu açıklamaların gözlemleri açıklamak gibi bir kaygısı yoktur.
Dinin bazı açıklamaları aslında hiç olmayan, hiç gözlenmemiş konularla ilgilidir.
Bazı açıklamaları olan gözlemlerin bir bölümünü açıklar, bir bölümüyle çelişir.
Bazıları aslında açıklama dahi değildir.
Kendi içinde tutarlı olmak kaygısı da yoktur.
Çünkü ilahiyatçıların illa ki, çelişkileri giderecek keyfi, günü kurtaracak, vakaya, gözleme, zamana, yere has tek kullanımlık açıklamaları vardır.
Karıştırmayın.
Aynı terminolojiyi kullanmayın.
Bilim dinle aynı dili konuşmaz.
Din de bilimle aynı dili konuşamaz.
Bu nedenle itiraz ediyorum.
Big Bang teorisine inanmak gibi bir durum yoktur.
Ama ilahi bir şeylere inanmak vardır.
Bir de anlaşılmaz bir şekilde daldan dala atlamışsınız.
Konu bilim değil Ergün Dilerin boşlukta duran yazılarıydı.
Her neyse, daha önce söylemiştim.
Big Bang nerede ve ne zaman oldu sorusu anlamsızdır demiştim.
Zamanın ve mekanın Big Bang ile oluştuğunu anlatmıştım.
Sizin ortaya attığınız bazı sorular var.
Bunları ben de tam olarak bilmiyorum.
Bu sorularla ilgili bilinenlerle çelişmeyen teoriler var.
Ancak, bu teoriler yeteri kadar olgunlaşmış değil.
Evet, nükleer fizikçilerin son zamanlarda haşır neşir olduğu işler, söyledikleri sözler ortalama bir vatandaşın sağduyusun zorlayacak karmaşıklıktadır.
Çoğu insan dörtten fazla boyutu aklında canlandıramaz.
Oysa bilim adamlarının bazıları bizim evrenimiz için on bir boyut düşünmektedir.
Çok az bir bölümü ise bizim çok boyutlu sandığımız her şeyin aslında çok boyutlara izdüşüm yapan tek bir boyut olduğunu anlatmaktadır.
Şimdi de üç boyutlu mekanda izdüşüm yapan tek bir boyutu nasıl zihninizde canlandıracaksınız sorunu var.
İç içe ama paralel duran çok boyutlu zar şeklinde evrenleri hayal etme işi var.
Sonsuz sayıda alternatif zaman akışlarının üstü üste aynı anda var olma durumu var.
Bir sürü farklı, kafa karıştırıcı, hayal etmesi zor söz, laf var.
Ben bu teorileri tek tek konuşmayacağım.
Zaten kapsamımız dışında.
Bilim adamları Big Bang teorisin öylece karşıdan bakarak evreni huşu içinde izlerken uydurmadı.
Bilim adamları gök cisimlerinin bize ulaşan ışıklarında Doppler etkisinin çok uzak, uzak, yakın gök cisimlerinde orantılı olarak farklılaşmasına bakarak bu ihtimali düşündü.
Uzak gök cisimlerinin adeta ivmelenerek bizden uzaklaşmasına bakarak bu fikir akıllara geldi.
İlk olarak din adamlarının gök cisimleriyle, yer cisimleriyle hatta herhangi bir cisimle ilgili gözlemi yoktur.
Aslında ilahiyatçıların dünyada olup biten herhangi bir doğa olayıyla ilgili bir merakları, soruları, acabaları dahi yoktur.
Çünkü ilahiyatçı açısından bütün soruların cevabı hazırda zaten vardır.
Kur'an, Muhammedin anlatımları ilahiyatçı için bütün soruların cevabını zaten vermektedir.
Bilime falan da gerek yoktur.
Hatta bilimle, felsefeyle uğraşmak insanı mazAllah küfre dahi götürebilir.
Bunu aynen benim söylediğim gibi ifade eden ilahiyatçılar çoktur.
Bilimin evrimi sırasında din ve bilim iç içe karışık şekilde görüldü.
Bazı küfre sapmış din adamları gözlemler yapmaya yeltendi.
Bazı kafası karışık bilim adamları da gözlemlerinin izahlarını kutsal metinlerde, ya da içine doğan fikirlerde aramaya kalktı.
Son yüz, yüz elli yıldır ayrım kristalleşti.
Artık kimlere bilim adamı, kimlere ilahiyatçı demek gerektiğini, yöntemlerini biliyoruz.
İkincisi, ilahiyatçıların hiçbir gözleme dayanmayan, asılında hiç bir şeyi açıklamayan açıklamaları vardır.
Yani gözlem, açıklama bağlantısı yoktur.
Her şey boşlukta durur.
Açıklamalar gözlemleri anlatmaz.
Gözlemler de zaten gözlem olarak kıymetlendirilmemiştir.
Hiç bir anlam taşımazlar.
Sizin o batini dediğini her şey, aslında işkembesel demektir.
Batın karın demektir.
Yani kişinin içine doğan düşünce demektir.
Biz Türkçe buna işkembesel atmasyon, kendiliğinden gelişen sanrı diyoruz.
Ergün Diler de size benzer bir bakışta.
Dünyaya ilişkin lafları tamamen batıni.
Yani işkembeden atmış adam.
Doğru çıkanlar kahve falı misali tamamen tesadüfen.
Yanlış çıkanlar da öyle.
Oraj POYRAZ
L2fSIJNoA0xfSNxA
Sayın PoyrazSomut olan sonuçtur. Tasarım ise soyuttur. Bing bang teorisine inanırsınız ve delil olarak Kainatın varlığını gösterirsiniz. Ama adı üstünde bu bir teoridir kainatın varlığı Bing Bang teorisini somutlaştırmaz. Sonsuz olasılıklardan birini öne çıkarmış olur.Üstelik o patlayacak noktanın varlığı da soyut bir iddiadan ibarettir. O noktanın bir mekanı yok ise o patlayınca mekan oldu ise ve zaman başladı ise o yoğun nokta nereden çıkmıştır. Belki daha önceki kainatın içe çökmesi sonucu nokta olmuş sonrada yeniden patlamıştır. Gene döndük başa somut olan sadece kainatın varlığı.ve Allahı inkar etmek için bunca çaba ile kafrlik inadı da görülebilecek kadar somuttur.
Sizin somuta taparlığınız, Somutun somut haline gelmesinden önceki aşamalar ile ilgi noksanlığınız, somut olana teslim ve esir olmanız anlamına ve gelir. O somut olanı meydana getiren önceden soyut olan pek çok düşüncelerin bileşkesi sonucu somuta dönüştürülmüştür.Bu şu demektir. Kim ne planlıyor ve neler oluyor bilgileri somuta giden yoldaki taslaklardır. Bunlardan bazıları bazı ülkeler, gruplar yada kişiler tarafından harekete geçmeye başlamış olabilir. Sizde buna göre önlem almak istersiniz ama başkalarının ne gibi önlemler tasarladıklarını bilmiyorsanız aldığınız önlem somutlaştığında önlem almaya çalıştığınız şeyler yada tehditler mahiyet değiştirmiş ve sizin somut önlemlerinizin etkisi kalmamış olacaktır. Bu yüzden herkesin neler planladığına dair bilgiler duyumlar dezemfermasyon olasılıklarından söz edenlerin bahisettikleri soyut gibi görünen tasarımları önemsemezseniz karşınıza çıkacak somut olan tek şey sizin kullanılmanız da ki fiili yöntemlerdir.İstihbarat diplomasi ve siyasette akan bilgilerin kaynakları sadece verilmesi gerekli görülen yerlere verilir. Ergün Diler gibi yazarların yaptığı öncelikle bize hitap eden yönü ile komplike düşünmeye alışmamızdır ve düşünmemizdir. Yoksa ahmak olarak kalırız. İngiliz çocukları detektifromanları gizli sırları deşifre eden zeki çocukların hikayelerini okuyarak yetiştirilir. Bizim çocuklar Atatürk bilmem kimlerin a..na kodu gibi ahmaklaştırmak aptallaştırma, bençilliğini tek başına ortaya koyamayınca daha büyük bir cemaat de, grup da ırk da,çetede, sınıfta, klasta, örgütte arama gibi köylüleştirmek, köylü bırakma nükleer çağda süngü talimi yaparak bir tanemizin dünyaya bedel olacağına inanacak kadar cahil kalma sonuçlarını versin diye uygulanır.Buna sürekli somuta endeksli düşünen sizin gibi Tanrısını bile somutlaşmadıkça ona dokunmadıkça tanımlamaktan mahrum kalır. Eline verilen somutlandırılmış yalan heykellerine dayanarak yürünen ama kuyudan su çekme çarkını gözleri bağlı olarak sürekli kuyunun etrafında dolanarak yürütülen çakı çalıştırmakta kullanılan zavallı Merkep Öküz gibi Hayvanların esaretinin dahi farkında olmayan mahluklardan farkı kalmaz.Küçük ve pek cahil inattı çocuk yada Ebu cehil gibi Cehaletlerin babası olmak için bunca çaba niyedir acaba.İnsan öncelikle düşünen bir varlıktır. Düşüncelerinizi daraltırsanız büyüyemezsiniz. Büyemezseniz tevazuu da öğrenemezsiniz. Kuru gürültü olarak kibirlenip durursunuz ama kibirle sadece yanlışve kötü yerlere varabilirsiniz.İyi yerler kibirlileri kabuletmez.İyi dileklerimleA.D.Şimşek
25 Kasım 2014 15:56 tarihinde 'T.C. Oraj POYRAZ' cimcime@neomailbox.net [Diyarbakirlilar-Grubu] <Diyarbakirlilar-Grubu@yahoogroups.com> yazdı:
Ergün Diler'in en büyük kusuru, ortaya attığı savlara ilişkin tek bir kaynak, referans göstermemesi.
Eğer söylediği doğrular hakkında başkaları onun yerine daha önce çalışmalar yapmış olmasaydı ve bize de ulaşan yayınlar olmasaydı söylediği doğruların hiçbir değeri kalmazdı.
Bir de ne doğru ne de yanlış olan söylemleri var. Bunların büyük bölümü dedikodu mahiyetinde.
Ve bir de tamamen yanlış olanlar.
Doğrunu yanlışla, gerçek bilginin dedikoduyla bu derece harmanlandığı yerde bir şeyleri konuşmak ve tartışmak imkansız.
Oraj POYRAZ
L2fSIJNoA0xfSNxA
On 25.11.2014 14:41, 'Münir Kebir' Munir51@gmail.com [Diyarbakirlilar-Grubu] wrote:
Ahmet Bey,Ergun DİLER'in yazıları oldukça fikir vericidir.Ancak makalede ileri sürdüğü veriler üzerinden somut bir netice çıkarmak mümkün gözükmüyor.Adeta kahve falına bakar gibi,soyut varsayımlarla referans veriler üzerinden okuyucuya fikir kazandırma çabasına giriyor.Rusyanın Türki Cumhuriyetlerini Türkiyeye kazandırmak istemesi şeklinde bir akıl yürütme,kahve falından da öte bir anlayış değilmidir sizce.?Bugün bağımsızlığını kazanmış,sınırlarını çizmiş ve kendi inanc ve sosyo-kültürel yapısına göre anayasasını ilan etmiş hangi Türki Cumhuriyetidir bu?..Anlayan varsa beri gelsin (!)Tabi,durum bu olunca kafa karışıklığına düşmek kaçınılmaz hale geliyor.Lütfen Yanlış anlamayın.Hani şöyle bir türkü vardı.Birşey biliyorsan söyle de anlasınlar..Bilmiyorsan sus ta seni adam sansınlar.Ben bu şekilde -ideolojik saplantılardan uzak olarak- değerlendiriyorum.Saygılarımla,Münir Kebir----- Original Message -----Sent: Tuesday, November 25, 2014 8:25 AMSubject: Diyarbakiri Hak saklasin.... Ergün Diler Yazıları hakkında (A.D.Şimşek)
Ergün Diler Yazıları hakkında
Bazıları benim pek çok yazar arasından neden Ergün Diler yazılarını gruplarda paylaştığımı sorguluyorlar. Diğer yazarlarında önemli bulduğum yazılarını paylaşıyorum. Ama insanlar geçmişi ve günü tartışmaktan vakit bulup geleceği tartışmak ve yeni şeyler oluşturmak için ciddi bir gayret göstermiyorlar. Ergün Diler Zaman merkebine doğru binmiş bir yolcu intibaı bırakıyor bende. Arkada kalanları hafızasında tutarak ama önüne bakarak yürümeye çalışan bir kişi. Belki bu tür bir yazar olmasından dolayı bazı doğru ve yönlendirici yanlış bilgiler de ona gönderiliyor olabilir. Gittikçe haber kaynakları artıyor. Benim gönderdiğim pek çok arkadaş da dikkate alarak sonuçta kendi değerlendirmelerinde işe yarar bir şey varsa alıyorlar. Yoksa okuyup geçiyorlar. Ama düşünmeye zorlayan bir yönü ile analiz kabiliyetini geliştiren bir rolü olduğunu da düşünüyorum. Zaten pek çok yazar gibi günlük yazı yazmak için farklı konular bulup işlemiyor. Belli konular ile ilgili mevcudun analizini ve geleceğin yorumlarını yapmaya çalışıyor. Bu yüzden de her gün yazamıyor ya da laf olsun köşe boş kalmasın diyerek yazmıyor.
Konuya geçiyorum.
Dünya egemenlerinin dünyayı yönetimlerini ve yönetirken kullandıkları çok sayıda farklı kesimleri nasıl kullandıklarını kısmen ve ya tamamen öğrenmiş ve ya anlamış olanların bir sonraki ve onun ardından yapacakları sayısız olası hamlelerden hangisini uygulayacaklarını bilmek hiç de kolay değildir.
Bu konularda bilgi sahibi olanlarda kahin değillerdir. Hatta kahin olup da her şeyi doğru ön görseler idi dahi kesin ön görülerin ilahi kader tarafından son anda farklı bir şekilde tecelli edeceği ya da etmeyeceğini kesin olarak bilmek Allah dan gayri kimse için mümkün değildir. Peygamberler melekler şeytanlar dahil her şey sadece Allah'ın kendilerine gösterdiği kadarını görürler. Hz. Ali (Ra) Akıllı kişinin tahmini aynı keramettir demiştir. Lakin akıllı ve basiret sahiplerinin de dahi aslında gaip olan gelecek anı en doğru tahmin etse dahi ilahi takdirin tüm tahminlerin en kesinlerine göre alınan tüm tedbirleri önemli oyun kuruculardan birinin merdivende ayağını kaydırıp düşürmeye benzer bir kaderi rüzgar ile alt üst etmesi ihtimali daima mümkündür. Bu gün Cumhurbaşkanı hala hem hayatta hem de işinde devam ediyorsa bunun başka türlü izahı da mümkün değildir. Bu yüzden Müminler her ciddiye alınacak bilgi istihbari yorumu ciddiye alıp pek çok benzeri yorumlar ile karşılaştırıp analizler yaparlar ama son hükmün Allah ait olacağını da asla unutmazlar. Ergün diler yorumları benim içinde çok uzun yıllar yaşayarak öğrendiğim diplomasi içindeki oyun kurma ve oyunları çözme analizleri açısından yabana atılamayacak kadar ciddiye alınacak siyasi oyun teorileridir. Ama sadece teoridir. Yazarların çoğu olmuş bitmiş olayları kendi açılarından yorumlayıp yazmaktadırlar. Yani, Nasrettin Hocanın Eşeğe ters binerek anlatmaya çalıştığı geçmişe Arkada kalana) bakarak önlerindeki pek çok imkan ve tehlikeyi görmeden Zaman merkebine (eşeğine) ters binmiş olarak yürürlerken sadece geride kalanları yazarlar. Bu yüzden yorumları farklı olsa da olay olmuş bitmiş ve bilinen olaylardan birisidir. Bazı düşünürler yazarlar geçmişi geleceğin olasılık teorilerinde kullanarak düşünürler ve yazarlar. Bu ön görü teorilerini olmasın yada olsun talepleri olanlar öfkelenip olmaz olmayacak diye ve olmasını isteyenlerde tabii öyle olacak diye ele alırlarsa sıradan avami düşünce sisteminin içinde kapalı kalırlar. İşimize gelse de gelmese de teorileri ve ön görüleri, kısmi bilgilerde içerdiği için bu gibi konular ile ilgili görevliler ve düşünürler danışman fikri olarak daha pek çok farklı teoriler ile birlikte mukayeseli düşünmekte kullanırlar. Bence akılcı olan düşünce tarzı da bu olsa gerektir. Daha önceki öngörülerinden çoğu gerçekleşti.
Kimin beğenmeyip beğendiği konuları analiz edenlerin umurunda değildir. Çünkü orada başka bilgilerin mütemmimi olan ama tek başına ele alındığında bir anlamı olmayan pek çok bilgi ve ön görü kaynakları vardır.
Selamlar.
A.D.Şimşek
Not: Benim yazılarımı özel adreslerinden almak isteyenler, adreslerini bir mail ile bana özelden bildirirlerse alıcı listeme eklerim.
__________ Information from ESET NOD32 Antivirus, version of virus signature database 10777 (20141125) __________
The message was checked by ESET NOD32 Antivirus.
http://www.eset.com
__________ Information from ESET NOD32 Antivirus, version of virus signature database 10777 (20141125) __________
The message was checked by ESET NOD32 Antivirus.
http://www.eset.com
a45UyF587661
^^^^^ - vvvvv
Biz Bu Milletin Sofrasina Bereket Katmak Icin, Asina As Katmak Icin Geldik.
Recep Tayyip ERDOGAN(RTE)
Turkiye denilen ulkenin basbakani
Dinde zorlama yoktur
BAKARA 256.dinde zorlama yoktur.
Artik dogrulukla egrilik birbirinden ayrilmistir.
O halde kim tagutu reddedip Allah a inanirsa, kopmayan saglam kulpa yapismistir.
Allah isitir ve bilir.
TEVBE 29.kendilerine kitap verilenlerden Allah a ve ahiret gunune inanmayan, Allah ve resulunun haram kildigini haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, kuculerek elleriyle cizye verinceye kadar savasin.
Ayse nin yasi
TALAK 4.kadinlariniz icinden adetten kesilmis olanlarla, adet gormeyenler hususunda tereddut ederseniz, onlarin bekleme suresi uc aydir.
Gebe olanlarin bekleme suresi ise, yuklerini birakmalari (dogum yapmalari)dir.
Kim Allah tan korkarsa, Allah ona isinde bir kolaylik verir.
Rivayete gore soyle demistir: ben alti yasinda bir kiz iken nebi salla llahu aleyhi ve sellem beni akd ve nikah eylemisti.(uc sene sonra) biz medine ye hicret ettik.
Haris ibn-i hazrec ogullarinin menziline indik.
Muteakiben ben, sitmaya tutuldum.
Bu cihetle sacim dokuldu.(hastaliktan kurtulduktan sonra) sacim gurlesti, uzayip omuzlarima dokuldu.
Bir kere ben, arkadaslarimla beraber salincakta oynarken annem ummu ruman bana dogru geldi ve beni cagirdi.
Ben de annemin yanina geldim.
Beni ne edecegini bilmiyordum.
Annem elimi tuttu.
Ta evin kapisi onun (e geldigimizde ora) da beni durdurdu.
Ben de yorgunluktan kaba kaba soluyordum.
Nihayet solugum biraz yatisti.
Sonra annem biraz su aldi.
Onunla yuzumu, basimi sivazladi.
Sonra beni eve koydu.
Evde ensar dan birtakim kadinlar hazir bulunyordu.
Bunlar bana: - hayir ve bereket uzere geldin, hayirli kismet getirdin!
Di(ye alkisla) dilar.
Annem beni bu kadinlara teslim etti.
Bunlar da benim kiligimi, kiyafetimi duzlediler ve resulullah a teslim ettiler.
Beni hicbir sey $ikmadi.
Ancak resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi habersiz gorunce $ikildim.(resulullah bir sedir uzerine oturmustu.
Yaninda ensar erkeklerinden, kadinlarindan oturanlar vardi.
Beni resulullah yanina oturttu).
Ensar kadinlari beni resulullah a takdim ettiklerinde ben dokuz yasinda bir kizdim.
Buhari, e s sahih, kitabu menakibi l-ensar/44; tecrid, hadis no:1553; muslim, e s-sahih, kitabu n-nikah/69, hadis no:1422
...
Ama onda ( Risale-i Nur da) yazilanlar Kuran in malidir.
Hepsi Allahtandir...
Peygamberimiz Kuran-i kerim in sadece bir tercumani idi.
Ustat ta (Said-i Kurdi) Risale-i Nur un sadece bir tercumani gibidir.
Said-i Nursi
Said-i Nursi yazilarinin cogunda kendini kimi yerde ustu kapali, kimi yerde cok acik olarak peygamberle karsilastirir.
Tanriyla dolaysiz konustugunu vurgular.
Ingiliz ulusuna karsi besledigim sevgi ve hayranlik duygularimi babam Sultan Abdulmecit'ten miras aldim.
Umidimi Allah'tan sonra Ingiltere'ye bagladim.
VAHDETTIN (Osmanli Padisahi) - 15.10.1920
Bugun Kozan, Hacin (Saimbeyli), Feke gibi bolgelerde fiilen kendisini gostermis olan Ermeni mezaliminin bir an once sondurulmesi gereklidir.
Yalniz su aralik her turlu islam hareketlerini Ermeni kirimi biciminde gostermek istenildigi anlasildigindan harekatin her halde bu gibi yanlis soylentilere ve suclamalara yer birakmayacak sekilde idaresi.
(9 Mart 1920)
K.ATATURK
Prestij ve karizma sahibi lider, propaganda isini cok kolaylastirir.
Joseph GOEBBELS
(Hitler in Propaganda Bakani)
PEZEVENK
. . . . . .
Dunya ahvalinden haberi yoktur
Sohbeti din ile acar pezevenk
Komsusu ac iken kendisi toktur
Sanki melek olmus ucar pezevenk
. . . . . .
Karanlik islerde ziplama ister
Evine granit * kaplama ister
Dunya mektebinden diploma * ister
Insanlik dersinden kacar pezevenk
. . . . . .
Herkesin kabina cesmesi akmaz
Erkek sinekleri hareme sokmaz
Fakir komsusunun yuzune bakmaz
Selamsiz sabahsiz gecer pezevenk
. . . . . .
Sanirsin Allah'la akde oturmus
Cennete giderken macun goturmus
Huriler'i dizip isi bitirmis
Simdi gilmanlari secer pezevenk
. . . . . .
Aydinliga dusman yobazin dolu
Hu cekerken sismis agzinda dili
Erbabi, ulkede bunlardan dolu
Durmadan zehrini sacar pezevenk
Asik ERBABI
Yahudi dininin temel ilkesi, Hasmadat Goyim yani Yahudi olmayanlarin imhasidir
Haham Rav Leor
Yilmaz Dikbas-EFENDI TERORISTLER
0532 233 31 52
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/
__._,_.___
Reply via web post • Reply to sender • Reply to group • Start a New Topic • Messages in this topic (4) Deerli Grup �yeleri,
8 ^ubat 2014 tarihinden itibaren,internet URL'sine (web sayfalar1na) idarece karartma yap1labilecektir.
Gruba g�nderdiiniz yaz1lar1n,sorumluluu tamamiyle yazara aittir.
.
__,_._,___
^^^^^ - vvvvv
Bir ulkede okumaya karsi istek artmadikca, gaflet ve bundan dogacak felaket azalmaz. B.franklin |
Cennetten kovulup geri sizan seytan SAD 76.iblis: ben ondan hayirliyim! Beni atesten yarattin, onu camurdan yarattin, dedi. SAD (77-78) (Allah teala da) buyurdu ki: Ve muhakkak ki, lanetim kiyamet gunune kadar senin uzerinedir. A RAF 20.derken seytan, birbirine kapali ayip yerlerini kendilerine gostermek icin onlara vesvese verdi ve: rabbiniz size bu agaci sirf melek olursunuz veya ebedi kalanlardan olursunuz diye yasakladi, dedi. |
Kim dunyanin yuvarlak oldugunu iddia ederse kufur ve delalete dusmus olur. Cunku bu iddia hem Allah in, hem Kuran in, hem Peygamber in reddidir. Suudi Arabistan in bas muftulerinden olan bu seyhin bilim karsisinda dustugu rezalete sebep olan fetvasi soyle:Tarih: 1975 Kaynak: Dunya nin Sakin Gunes in Hareketli Olduguna ve Gezegenlere Cikmanin Imkansizligina Dair Akli ve Hissi Deliller |
Dugmeye basiyor ve evindeki ekranda bin turlu cirkinlik, kotuluk, gunah, azginlik peyda oluyor. Musluman bunlari umursamazca seyr ediyor. Evi bazen kumarhaneye, bazen geneleve, zaman zaman batakhaneye donuyor. Bu adam veya kadin ne bicim Muslumandir? Mehmet Sevket Eygi Murtecilerin cok sevdigi ve onemsedigi fikir adami. |
Ingiltere Osmanli Devleti'nin yonetimine el koyarsa, saltanat ve hilafetin Ingilizler elinde bulundugunu goren Misir ve Hindistan Muslumanlarinin da Ingiltere'yle dost olmanin geregine inanacaklari asikardir. Ingiliz Muhipler Dernegi Baskani, Adliye Nezareti Mustesari ve yazar Sait Molla |
Maras ta, Fransizlar, Ermeniler, Muslumanlari katliam etmektedirler. insanlik aleminden bu katliama nihayet verilmesini. (25 Ocak 1920) K.ATATURK |
ALBERT EINSTEIN : NEDEN SOSYALIZM Ekonomik ve toplumsal konularda uzman olmayan birinin sosyalizm hakkinda gorus bildirmesi dogru mudur? Ben buna birkac neden yuzunden evet diyorum. Gelin, bu soruyu once bilimsel bilgi acisindan degerlendirelim. Ilk bakista astronomi ve ekonomi arasinda onemli yontemsel farkliliklar gorulmeyebilir. Her iki alanda da bilim adamlari kisitli sayidaki gorungulerin(fenomen) aralarindaki baglantilari mumkun oldugu kadar anlasilir yapmak icin genel kabul gorecek yasalar kesfetmeye calisirlar. Fakat aslinda yontemsel farklar vardir. Ekonomi alaninda genel kabul goren yasalarin kesfedilmesini zorlastiran gozlemlenecek ekonomik gorungulerin pek cok faktorden etkilenmeleri ve bu etkilerin tek baslarina degerlendirilememesidir. Ayrica, -hepimizin bildigi gibi- insanlik tarihinde uygar donem in baslangicindan bu yana edinilen deneyimler ozunde ekonomik olmayan faktorlerden etkilenip kisitlanmistir. Ornegin, bircok buyuk devlet sekli varliklarini fetihlere borcludurlar. Fetheden halklar, kendilerini fethettikleri ulkenin -yasal ve ekonomik olarak- ayricalikli sinifi yapmislardir. Toprak sahipligini tekellerine gecirmisler ve ruhani grubu kendi aralarindan belirlemislerdir. Egitimi kontrol eden bu rahipler, toplumdaki sinif ayrimini kurumlastirmislar, insanlarin bundan sonra cogunlukla bilincsizce toplumsal davranislarini yonlendirecek bir degerler sistemi yaratmislardir. SOSYALIZMIN GERCEK HEDEFI Ancak tarihsel gelenek, insanligin gelismesinin dune kadar Thorstein Veblen in yagmaci donem adini verdigi asamanin otesine hicbir yerde gecemedigini gostermektedir. Gozlemlenen ekonomik gercekler o doneme aittir ve onlardan turetilecek yasalar insanligin diger donemlerine uygulanamaz. Sosyalizmin gercek hedefi bu donemin otesine gecerek, insanligin gelisimini yagmaci donemden daha ileri bir doneme tasimak olduguna gore, ekonomi bilimi, mevcut haliyle, gelecegin sosyalist toplumuna cok az i$ik tutabilmektedir. Ikinci olarak sosyalizm, amaci toplumsal-ahlak olan yone yonelmistir. Ancak bilim amac yaratmadigi gibi, bunlari insanlara da asilayamaz; bilim, en fazla, amaclara ulasilmasini saglayan araclar yaratabilir. Ancak amaclar yuce ahlaki ideallere sahip kisiliklerce kavranilirsa ve bu amaclar olu dogmamissa, yasamsal ve guclulerse bir cok insan tarafindan ileri tasinarak, toplumun yavas/agir evrimine yon verir. Bu nedenlerden oturu insana iliskin sorunlarda bilimi ve bilimsel yontemleri fazla abartmamaya dikkat etmek ve toplumun orgutlenmesini etkileyen sorunlarda sadece uzmanlarin soz hakki oldugunu da varsaymamak gerekir. BIR CIKIS VAR MI? Bir suredir cok sayida kisi toplumun bir krizden gectigini one surerek, toplumun dengesinin ciddi olarak bozuldugunu ifade etmektedir. Boyle durumlarda kisilerin farkli dusunmeleri, hatta ait olduklari gruba karsi dusmanca hisler beslemeleri tipik bir davranistir. Ne dedigimi anlatmak icin basimdan gecen bir deneyimimi aktarayim. Gecenlerde zeki ve iyi yetismis bir kisi ile yeni bir savas tehdidini tartisirken, boyle bir savasin insanligin varligini ciddi bicimde tehlikeye sokacagini ve bu tehlikeyi ancak uluslarustu bir organizasyonun onleyebilecegini soyledim. Bunun uzerine muhatabim bana gayet sakin bir bicimde, Insan irkinin yok olmasina niye bu kadar karsisin? dedi. Eminim ki daha bir asir onceye kadar hic kimse boyle gayr-i ciddi bir soylemde bulunamazdi. Bu soylem kendi icinde bir denge saglamak icin bosuna ugrasmis ve bunu basarma umudunu az-cok kaybetmis bir adamin soylemi idi. Bu soylem aci veren bir yalnizligin ve tecrit olmanin ifadesidir ve bu gunlerde cok kisi ayni aciyi cekmektedir. Sebebi nedir? Bir cikis var mi? Boyle bir soruyu sormak kolay, ancak belli derecede ikna edici bir yanit vermek zordur. Ancak duygularimizin ve ugraslarimizin celiskili, belirsiz olduklarinin bilincinde olarak ve onlarin kolay ve basit formullerle ifade edilemeyecegini bilerek yine de elimden gelenin en iyisini yapmaya calisip, yanitlamayi deneyeyim. BIREYSEL VE SOSYAL VARLIK Insan hem tek basina yasayan hem de sosyal bir varliktir. Tek basina yasayan bir varlik olarak kisisel isteklerini tatmin etmek ve dogustan edindigi yeteneklerini gelistirmek icin kendisinin ve yakinlarinin varligini koruma cabasi icindedir. Sosyal bir varlik olarak ise, cevresindeki dostlarinin sevgisini ve takdirini kazanmaya, mutluluklarini paylasmaya, acilarini dindirmeye ve yasam kosullarini iyilestirmeye calisir. Iste sadece bu cesitli, zaman zaman celiskili cabalarin varligi, insanin ozel karakterini aciklar; bunlarin ozgun bilesimi bireyin icsel bir dengeye erisme derecesini belirler ve toplumun esenligine katkida bulunur. Genel olarak bu iki durtunun gorece direnclerinin kalitimla duzenlenmis olmasi mumkundur. Fakat nihai olarak ortaya cikan kisilik, buyuk olcude insanin gelisimi sirasinda kendisini icinde buldugu cevre, icinde buyudugu toplumun yapisi, o toplumun gelenekleri ve belirli davranis bicimlerinin ovulmesi ile olusur. Soyut toplum kavrami birey acisindan cagdaslari ile ve onceki nesillerle dolayli dolaysiz iliskisinin toplami anlamina gelir. Birey dusunebilir, hissedebilir, mucadele edebilir ve kendi basina calisabilir fakat -fiziksel, entelektuel ve duygusal varligi ile- topluma oylesine bagimlidir ki- onu toplum cercevesinin disinda dusunmek ve anlamak imkansizdir. Ona gida, giyecek, ev, is araclari, dil, dusunce bicimleri ve buyuk olcude dusuncenin icerigini saglayan bu toplum dur. Bu kucucuk toplum kelimesinin ardinda sakli, gecmiste yasamis ve bugun yasamakta olan milyonlarca insanin emegi ve becerisidir ona hayat veren. Dolayisiyla, bireyin topluma bagimliliginin doganin ortadan kaldirilamayan bir gercegi oldugu kanitlanmistir. Aynen karincalar ve arilar gibi. Fakat karincalarin ve arilarin tum yasam sureci en ince ayrintisina kadar kati, kalitimsal icguduler ile belirlenmisken, insanoglunun sosyal kaliplari ve karsilikli iliskileri son derece degiskendir ve degisime aciktir. Hafiza, yeni birlesimler olusturma kapasitesi, sozel iletisim kurabilme ustunlugu insanoglunun biyolojik zorunluluklarinin buyurmadigi gelismeler saglamasini mumkun kilmistir. Bu gelismeler kendilerini edebiyatta, bilimsel ve teknik basarilarda, sanat eserlerinde, gelenekler, kurumlar, orgutler olarak gosterir. Bu bir anlamda insanin kendi yasamini kendinin nasil yonettigini ve bu surecte bilincli dusunme ve istemenin nasil bir rol oynadigini aciklar. DEGISKENLER-DEGISMEZLER... Insanoglu dogustan, kalitimsal olarak, insan turunun karakteristigi olan dogal istekleri de iceren, sabit ve degismez olarak niteledigimiz biyolojik bir bunyeye sahiptir. Buna ek olarak, yasam suresi icinde, iletisim ve baska etkiler araciligiyla yasadigi toplumdan kulturel bir bunye edinir. Zaman icinde degisime acik olan ve bireyle toplum arasindaki iliskiyi buyuk olcude belirleyen iste bu kulturel bunyedir. Modern antropoloji bize ilkel denilen kulturlerin karsilastirmali olarak incelenmesi yoluyla, insanoglunun sosyal davranislarinin gecerli kulturel kaliplara ve topluma egemen olan orgut tiplerine bagli olarak cok buyuk degi$iklikler gosterdigini ogretmistir. Iste insan turunu iyilestirme mucadelesi verenlerin umutlarinin dayanagi sudur: Insanlarin birbirlerini mahvetmek istemelerinin ya da zalim, kendi kendine kasteden kaderin ocagina dusmus olmalarinin nedeni biyolojik bunyeleri degildir. Yasami olabildigince doyurucu kilabilmek icin toplum yapisinin ve insanin kulturel yaklasiminin nasil degistirilmesi gerektigini kendimize sorarsak, degistiremeyecegimiz bazi kosullarin varligi gerceginin surekli bilincinde olmamiz gerekir. Daha once de belirtildigi gibi insanin biyolojik yapisi, nereden bakilirsa bakilsin degismez. Ustelik son birkac yuzyilda yasanan teknolojik ve demografik gelismeler kalici durumlar yaratmistir. Varliklarinin devami icin vazgecilmez sayilan urunlerle, nufusun gorece yogun oldugu yerlerde, asiri ayrintili bir isbolumu ve son derece merkezi bir uretim aygiti mutlak zorunluluk haline gelmistir. Bireylerin ve nispeten kucuk topluluklarin tamamen kendine yeterli olduklari, geri donup baktigimizda son derece huzurlu gorunen zaman sonsuza dek yitip gitmistir. Insanoglunun artik bir uretim ve tuketim gezegeni olusturdugunu soylersek fazla abartmis olmayiz. CAGIN OZU Cagimizin ozunu bana gore neyin olusturdugunu kisaca belirtebilecegim bir noktaya simdi varmis bulunuyorum. Bu toplumla bireyin iliskisi ile ilgilidir. Birey topluma olan bagimliliginin gecmiste olmadigi kadar bilincindedir. Ama bu bagimliligi organik bir bag, koruyucu bir guc, olumlu bir varlik olarak gormek yerine, daha cok dogal haklarina hatta iktisadi varligina karsi bir tehdit olarak algilamaktadir. Dahasi toplumdaki konumu oyle bicimlenmistir ki, yapisinin egoistce suruklenisi surekli vurgulanmakta, dogal olarak daha zayif olan sosyal yapisi gittikce bozulmaktadir. Toplumdaki konumlari ne olursa olsun tum insanlar bu bozulma surecinde rahatsiz olmaktadirlar. Kendi egolarinin mahkumu olduklarini bilmeksizin, kendilerini guvensiz ve yalniz, yasamin basit, sade, dogal tadindan yoksun kalmis hissederler. Insan kisa ve cetin de olsa yasamin tadina varabilir, yeter ki kendini topluma adasin. Bugunku haliyle kapitalist toplumun iktisadi anarsisi bence belanin asil kaynagidir. Onumuzde bireylerinin, birbirlerini kolektif emeklerinin meyvelerinden yoksun birakmak icin yilmadan -zor kullanarak degil fakat yasalarla belirlenmis kurallarin tumune gonulden uyarak- ugrastigi dev bir ureticiler toplulugu gormekteyiz. Bu baglamda uretim araclarinin -yani tuketim mallarini ve buna ek olarak yatirim mallarini uretmek icin gereken tum uretim kapasitesinin- yasal olarak ve cogu kez bireylerin ozel mulkiyetlerinde oldugunun onemini kavramamiz gerekir. Konuyu basitlestirmek icin, asagidaki anlatimda uretim araclarinin mulkiyetini paylasmayan herkesi isci olarak adlandiracagim, bu terimin yaygin kullanimina tam olarak denk dusmese de. Uretim araclarinin sahibi, iscinin isgucunu satin alabilecek durumdadir. Isci uretim araclarini kullanarak kapitalistin mali haline gelecek yeni mallar uretmektedir. Her ikisi de gercek deger uzerinden olculmek uzere, iscinin urettigi ile ona odenen arasindaki iliski bu surecin esas noktasidir. Is sozlesmesi serbestce belirlendigi surece, isciye yapilan odemeyi belirleyen urettigi malin gercek degeri degil, iscinin asgari gereksinimleri ve is icin rekabet eden isci sayisina iliskin olarak kapitalistlerin isgucune ihtiyaclaridir. Teoride bile isciye yapilan odemenin urunun degeri tarafindan belirlenmediginin anlasilmasi onemlidir. KAPITALIZMIN YASASI Kismen kapitalistler arasindaki rekabet ve kismen teknolojik gelismelerin ve artan isbolumunun daha buyuk uretim birimlerinin kucuklerin yerini almasini saglamasi sonucunda, ozel sermaye az sayida elde yogunlasmaktadir. Bu gelismelerin sonucunda, demokratik olarak orgutlenmis bir siyasi toplumda bile etkin olarak denetlenemeyecek devasa bir guce sahip ozel sermaye oligarsisi olusur. Bu boyledir cunku yasama organlarinin uyeleri, nereden bakilirsa bakilsin secmenle yasama organinin birbirinden ayiran ozel sermaye tarafindan buyuk olcude finanse edilen ya da baska sekillerde etki altina alinan siyasi partiler tarafindan secilir. Bunun sonucunda halkin temsilcileri gercekte nufusun temel haklardan yoksun kesimlerinin cikarlarini yeterince koruyamazlar. Ustelik, mevcut kosullar altinda, ozel kapitalistler kacinilmaz olarak temel bilgi edinme kaynaklarini (basin, radyo, egitim) dogrudan ya da dolayli olarak denetlerler. Dolayisiyla, bir vatandasin bireysel olarak nesnel yargilara varmasi ve siyasi haklarini akillica kullanmasi hayli zor hatta cogu zaman imkansizdir. Sermayenin ozel mulkiyetine dayali ekonomilerde egemen olan durum iki ana ilke ile nitelendirilir: Birincisi, uretim (sermaye) araclarinin ozel mulkiyetidir ve mulk sahipleri bunu diledikleri gibi kullanirlar; ikincisi serbest is sozlesmesidir. Bu anlamda tabii ki saf kapitalist toplum diye bir sey yoktur. Iscilerin uzun ve aci siyasi mucadeleler sonucu, bazi kategorilerde serbest is sozlesmesi nin iyilestirilmis bir bicimini saglamayi basardiklarini ozellikle belirtmek gerekir. Ama butun olarak ele alindiginda bugunku ekonomi saf kapitalizmden fazla farkli degildir. Uretime kar icin devam edilir, kullanim icin degil. Calisabilecek durumda olan ve calismak isteyen herkesin is bulacaginin bir garantisi yoktur. Hemen hemen herdaim bir issiz ordusu vardir. Isci her zaman isini kaybetme endisesi tasir. Issiz ve cok dusuk ucret odenen isciler karli bir pazar olusturmadiklari icin tuketim mallarinin uretimi sinirlidir ve sonuc mesakkatlidir. Teknolojik ilerleme cogu zaman isin zorlugunu hafifletmek yerine daha fazla issizlige neden olur. Kar gudusu, kapitalistler arasindaki rekabetin durumuna gore gittikce daha fazla derinlesen bunalima yol acan sermaye birikiminin ve kullaniminin istikrarsizligindan sorumludur. Sinirsiz rekabet, emegin cok buyuk olcude heba olmasina ve daha once de sozunu ettigim gibi bireylerin sosyal bilinclerinin sakatlanmasina yol acar. Bana kalirsa kapitalizmin en buyuk kotulugu bireylerin sakatlanmasidir. Tum egitim sistemimiz bu beladan muzdariptir. Gelecekteki kariyerine hazirlanmak icin acgozlu bir bicimde basariya tapmak uzere egitilmis ogrenciye abartili bir rekabetci yaklasim asilanir. BELADAN KURTULMANIN TEK YOLU: SOSYALIZM Ben bu korkunc beladan kurtulmanin tek yolu olduguna eminim. Bu yol, toplumsal hedefler dogrultusunda yonlendirilmis bir egitim sisteminin eslik ettigi sosyalist ekonominin insasidir. Boyle bir ekonomide toplumun kendisi uretim araclarinin sahibidir ve uretim araclari planli bir tarzda kullanilir. Uretimi toplumun gereksinimlerine uyduran planli bir ekonomi isi calisabilir durumda olanlara dagitir ve erkek, kadin, cocuk herkesin gecimini garanti eder. Bireyin egitimi, dogustan sahip oldugu yeteneklerin gelistirilmesinin yaninda, gunumuz toplumundaki guc ve basarinin yuceltilmesi yerine, bireyin icinde cevresindekilere karsi sorumluluk hissi gelistirmeyi hedefler. Yine de planli ekonominin henuz sosyalizm olmadigini unutmamak gerekir. Boylesi bir planli ekonomiye bireyin tamamen kolelesmesi eslik edebilir. Sosyalizmin basarisi son derece zor bazi sosyo-politik sorunlarin cozulmesini gerektirir. Siyasi ve ekonomik gucun merkezilesmesinin yarattigi etki alaninin genisligi gozonune alindiginda burokrasinin mutlak gucunu ve kendini begenmisligini engellemek nasil mumkun olacaktir? Bireyin haklari nasil korunacak ve burokrasinin gucunu dengeleyecek demokratik bir karsi-guc nasil saglanacaktir? Yasadigimiz bu gecis surecinde sosyalizmin hedef ve sorunlarinin netligi cok onemlidir. Mevcut kosullarda, bu sorunlarin ozgurce ve engelsiz tartisilmasi guclu bir tabu haline geldigi icin, bu derginin cikarilmasinin onemli bir kamu hizmeti oldugunu dusunuyorum. ALBERT EINSTEIN |
"Tanri kotulukten ve acidan korumak istiyor mu? Fakat bunu yapmaya gucu mu yok? Eger yoksa, O gucsuz, ya da kesinlikle her seye gucu yeten degildir. Her seye gucu yeten fakat istemeyen mi? Eger oyle ise , O kotudur, ya da kesinlikle tum iyilik degildir. O, ne gucu yetiyor, ne de istemiyor mu? O zaman. O'nu Tanri diye cagirmak sacma olur. O, hem gucu yetiyor hem de istiyor mu? O zaman kotuluk nereden geliyor?" (Istencin Ozgur Secimi Uzerine. Giris.) EPICURE |
Ben askerlerimi, Arap kizlarinin irzlarina gecmesi yolunda cesaretlendirdim. Cunku Filistinli kadinlar Yahudilerin kolesidir ve biz bu kolelere istedigimizi yapariz ve kimse bizden hesap soramaz. Asil biz herkesten hesap sorariz Ariel Saron, Israil Basbakani Yilmaz Dikbas-EFENDI TERORISTLER 0532 233 31 52 |
Kurmus oldugum gruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur: Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com | Ayrilmak isterseniz de : Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com | Grup Sayfamız : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ | Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz. http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder