30 Aralık 2017 Cumartesi

YAHUDİ VATANDAŞLAR TÜRKİYE'Yİ TERK EDİYOR

Keşke gidenler yalnızca Yahudi vatandaşlar olsaydı.
Adam ne demiş, Müslüman, Sünni ve de hükumet yanlısı olmanız isteniyor.
Yalnız Yahudi olanlar değil, Türk olanlar da ötekileşme potasına giriyor.

Yüz binler göç etme hazırlığında.
Beyin göçü yaşanıyor.

Ben de evladıma bu ülkede bir gelecek olmadığını düşündüğümden ona bir başka ülkede eğitim ve yaşam hazırlamaya gayret ediyorum.
Kendim için de sürekli olarak bir B, ve bir C planı hazıramaya gayret ediyorum.

Ben de nefes alamıyorum, ben de daralıp bunalıyorum, ben de bu ülkenin geleceğinden umudumu günden güne kaybediyorum.

Ülkenin göbeğini kaşıyan klasik vatandaşlarının yorumları hep aynı.
Gitmek isteyenler iktir olsunlar gitsinler.
Yahudiler, Ermeniler, Rumlar iktir oldu gitti, çok iyi oldu.
Arzu eden Türkler de gitsinler.
Onların da köküne kibrit suyu.
Biz varız, çoğalır, ürer onların yerini alırız biz diyorlar.

Doğrudur ülkenin göbeğini kaşıyan adamının çoğalma kabiliyeti test edilmiş ve onaylanmış bir yetenektir.
Ancaaak, ülkenin kaliteli bir nüfusa kavuşması konusu pek de öyle basite alınacak iş değildir.
Ülkenin kalkınması, özgür kalması, başarması öyle ne iş olsa yaparım, elinden kefenimi giydim de geldim babalanmalarından başka bir iş gelmeyen insanların işi değildir.

Ben doğrusu elimden geleni yapıyorum, yapmaya da devam edeceğim, ölene kadar, her yerde ve her aşamada.
Elimden gelen ise budur, söylemek, anlatmak, ikna etmeye çabalamak.
Olduğu kadar, yettiği kadar.
Olmadı, yetmedi, yapacak bir şey yok.
Ben kendi hesabıma elle gelen düğün bayram demeyeceğim.

Oraj POYRAZ(0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc / oraj_poyraz@alpinaasia.com )
           L2fSIJNoA0xfSNxA      


YAHUDİ VATANDAŞLAR TÜRKİYE'Yİ TERK EDİYOR

30.12.2017

Hürriyet gazetesi yazarı Sedat Ergin bugünkü "Yeni yıla beyin göçüyle girmek" başlıklı köşesinde Türkiye'den göç eden ve göç etmek isteyen 30'lu yaşlardaki eğitimli gençler ile akademisyenleri irdeledi.

Sedat Ergin'in köşesinde önemli bir ayrıntı dikkat çekti; o da 500 yılı aşkın süredir bu topraklarda yaşayan Türkiyeli 4 bin 500 Yahudi'nin ülkeyi terk etmek için İspanya'ya ve Portekiz'e vatandaşlık talebinde bulunmalarıydı.

Sedat Ergin köşesinde BBC'nin "Türkiye'nin beyin göçü" başlıklı haberinden bilgiler paylaştı. "BBC haberinin en çarpıcı tarafı Türkiye'yi terk etmekte olan Yahudilerle ilgili bölümdü. İspanya ve Portekiz bundan beş yüzyıl önce Osmanlı İmparatorluğu'na göç etmek zorunda kalan Yahudilere vatandaşlık hakkı tanıdıkları için toplam 4 bin 500'den fazla Türkiyeli Yahudi bu iki ülkeye vatandaşlık başvurusunda bulunmuştu" diye yazan gazeteci Ergin şöyle devam etti:

"BBC muhabiri ailesinin tümünü İspanya'ya götürmeye hazırlanan bir Yahudi vatandaşımızla da konuşmuş. 'Gidiyor olmak kalbimi kıran bir şey ama burada artık nefes alamıyorum...' diye konuşuyor bu vatandaş ve ekliyor: 'Düşüncelerim istenmiyor hayatımı yaşamak istediğim tarz istenmiyor...Müslüman Sünni ve hükümet yanlısı olmanız gerekiyor...' Ayrıca bir soru üzerine Yahudi olmasının kendisini hedef yaptığı hissiyle yaşadığını söylüyor Türkiye'de. "

RESMİ SÖYLEMLE YAPILANLAR ARASINDA ÇELİŞKİ VAR

Türkiye'deki Yahudilere ilişkin resmi söylemle yapılanlar arasındaki çelişkiye de vurgu yapan Sedat Ergin yazısına şöyle devam etti:

"Yahudi vatandaşlarımızda ülkeyi terk etme eğiliminin bu şekilde güçlendiğini okuyunca İspanya'da engizisyondan kaçan Yahudilerin Türkiye'ye göç etmelerinin 500. yıldönümü dolayısıyla 1990'lı yılların başlarında yapılan ve uluslararası bir nitelik kazandırılmaya çalışılan etkinlikleri hatırladım.

Bu amaçla 500. Yıl Vakfı adıyla bir vakıf da kuruldu. Türkiye bu vesileyle bütün dünyaya tarih boyunca ne kadar hoşgörülü bir ülke olduğunu Osmanlı İmparatorluğu'nun engizisyondan kaçan Yahudilere İkinci Bayezid ile başlayarak nasıl kucak açtığını anlattı.

Aslında bugün de resmi söyleme bakarsanız Türkiye Yahudiler için hâlâ bir hoşgörü ülkesidir ve mesela Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan daha geçenlerde 7 Aralık'ta Yahudilerin "Hanuka Bayramı" nedeniyle bir mesaj yayımlayarak "Bizler toplumsal kültürel siyasal ve beşeri yapımızdaki çeşitlilikleri zenginlik olarak algılayan din ve inanç özgürlüğüne saygıyı esas alan köklü bir medeniyetin mensuplarıyız" demiştir.

Web sitelerine konan bu mesajlarla Yahudi vatandaşlarımızın Türkiye'den ayrılma eğilimleri arasında bir çelişki yok mu? Osmanlı'nın kapılarını açtığı bir göç sürecinin beş asır sonra tersine doğru işlemeye başlamasının tarih içindeki anlamı nedir?"

Sedat Ergin yazısını 500 yılı aşkın süre önce İspanya ve Portekiz'deki Yahudilere Osmanlı kapılarını açan II. Beyazıt'a gönderme yaparak şöyle bitirdi:

"Yazıyı bitirirken şu soru kafamda asılı duruyor: Sahi İkinci Bayezid bugün yaşasaydı bu tabloya ne derdi acaba?"

HÜRRİYET BU HABERİ ATLADI

Hürriyet gazetesi bu çok önemli bilgileri salt köşe yazısında tutmak yerine manşete çekmeliydi. Çünkü 4 bin 500 Türkiyeli Yahudi Türkiye'deki toplam Yahudi nüfusunun yaklaşık yüzde 20'sine tekabül ediyor.

Odatv.com

https://odatv.com/yahudi-vatandaslar-turkiyeyi-terk-ediyor-3012171200.html


a45UyF587661-171230161323 Oraj Poyraz At Alpinaasia oraj_poyraz@alpinaasia.com
2017/12/30  17:30 2  65  AtaturkMilliyetcileri@googlegroups.com

 



HİZBULLAH ÜYELİĞİNDEN CEZA ALAN SANIKLAR 5 YIL SONRA SERBEST

Kurmaca Yargıtay'ın verdiği kararlar da işte böyle oluyor.
Siyasal, yanlı, taraflı, ideolojik.


Oraj POYRAZ(0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc / oraj_poyraz@alpinaasia.com )
           L2fSIJNoA0xfSNxA      

HİZBULLAH ÜYELİĞİNDEN CEZA ALAN SANIKLAR 5 YIL SONRA SERBEST

30 Aralık 2017

Hizbullah üyeliğinden toplam 49 yıl 6 ay cezası Yargıtay tarafından onanan sanıklar Yargıtay Başsavcısının itirazı ile beraat ettirilip salıverildi

Yargıtay 9'uncu Dairesi'nin "Hizbullah üyeliği"nden aldıkları toplam 49 yıl 6 ay hapis cezalarını onadığı sanıklar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın 5 yıl sonra yaptığı itiraz üzerine beraat ettirerek salıverildi.

Malatya 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nin "Hizbullah üyesi oldukları" oldukları gerekçesiyle toplam 49 yıl 6 ay hapis cezası verip Yargıtay 9'uncu Dairesi'nin de onayladığı dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın itirazı sonucu bozuldu. Karara itiraz eden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı verilen cezaların yeterli şüphe ve delillere dayanmadığını sanıkların faaliyetlerinin terör örgütü üyeliği oluşturmayacağını belirtti.

İlgili Ceza Dairesi de savcılığın bu itirazını yerinde görüp sanıkların beraatına karar verdi.

5 YIL SONRA SAVCI İTİRAZ ETTİ

Verilen kararla Yargıtay 9'uncu Dairesi'nin 12 Haziran 2012 tarihinde onadığı mahkeme kararı 5 yılın ardından Savcılığın CMK 308 maddesinden doğan yetkisini kullanması ile bozuldu.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazında "Adıyaman ilinde faaliyet göstermiş Mustazaf-Der ve Vahdet-Der derneklerine üye olmanın terör örgütü etkinliği olarak kabul edildiğini sanıkların mevzuata uygun olarak kurdukları derneklerin tüm faaliyetlerinin terör örgütü etkinliği olarak kabul edilemeyeceğini sanıkların Hizbullah terör örgütü ile bağlantılı derneklerde dini içerikli dersler verdikleri Adıyaman'da örgüte bağlı olarak faaliyet yürüttükleri kabul edilmesine rağmen Mustazaf-Der ve Vahdet-Der adlı derneklerin Hizbullah terör örgütüyle bağlantısının olduğuna dair dosyada yeterli delil bulunmadığı derneklerin gerçekleştirdiği etkinliklerin terör örgütü faaliyeti çerçevesinde yapıldığı hususunda bir kanaat oluşturmadığı" gerekçesiyle sanıklara verilen cezalara itiraz etti.

Savcılık itirazında 9'uncu Ceza Dairesi'nin 12 Haziran 2012 tarih ve 2012/3149-2012/7494 sayılı onama kararının 5271 sayılı CMK'nın 308. maddesi gereğince kaldırılmasını hükümlüler hakkındaki infazların durdurulmasını başka suçtan tutuklu ya da hükümlü olmadıkları takdirde derhal salıverilmelerini istedi.

NE OLMUŞTU?

19 Ekim 2010 tarihinde Adıyaman merkez ile Samsat ve Kâhta ilçelerinde gözaltına alınan Vahdet-Der kurucu üyelerinden Hüseyin Demir İsmail Alpaydın Ahmet Yıldırım Kamil Demiral Kâhta'da Mustazaf-Der Kâhta Şube Başkanı Mustafa Yetiş gözaltına alınmıştı. Mahkemeye sevk edilenlerden Mustafa Yetiş tutuklanırken diğerleri serbest bırakılmıştı. Malatya 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi gördüğü davanın 08 Eylül 2011 tarihinde görülen 5'inci duruşmasında Mustazaf-Der Kâhta Şube Başkanı Mustafa Yetiş'e "örgüt üyeliği"nden 10 yıl 6 ay hapis sanık Ahmet Yıldırım Hüseyin Demir Kamil Demiral ile İsmail Alpaydın'a 7 yıl 6'şar ay Ahmet Yıldırım'a ise 9 yıl hapis cezası verdi. (Malatya/MA)


Hizbullah üyeliğinden ceza alan sanıklar 5 yıl sonra                serbest

https://www.evrensel.net/haber/342074/hizbullah-uyeliginden-ceza-alan-saniklar-5-yil-sonra-serbest


a45UyF587661-171230162839 Oraj Poyraz At Openmail oraj.poyraz@openmail.cc
2017/12/30  17:30 2  65  AtaturkMilliyetcileri@googlegroups.com

 



SONER POLAT : KUZEY IRAK’TA NELER OLUYOR?



SONER POLAT : KUZEY IRAK'TA NELER OLUYOR?

30.12.2017

Kuzey Irak'ta bağımsız bir Kürt devleti kurmanın koşullarının olmadığını yaşanan olaylardan anlıyoruz. Oysaki birçok gözlemciye göre Kuzey Irak çok elverişli bir konumdaydı. Türkiye İran ve Suriye'deki Kürtlerden farklı olarak özerk bir statü kazanılmıştı. Kürdistan Bölgesel Hükümeti (Kurdistan Regional Government) 2005'te kabul edilen Irak anayasası ile güvence altına alınmıştı. Uzun yıllar boyunca Kuzey Irak'taki güç boşluğu nedeniyle diledikleri gibi at koşturmuşlardı. Bu nedenle Büyük Kürdistan'a giden yolda çekirdek devletin Kuzey Irak'ta kurulması daha sonra kuzey güney ve batıya genişletilmesi planlanmıştı. Üstelik başta ABD olmak üzere önemli Batı devletlerinin güvencesi altında yaşıyorlardı. Peşmergenin silahlandırılması için Batı'da büyük bir kampanya başlatılmıştı. Batı dünyasında Kürtlerin bağımsız devlet kurması için rüzgârlar estiriliyordu.

TARİHİ ARKA PLAN

ABD özerk bir yapı için Mayıs 1992'de Kuzey Irak'ta parlamento seçimlerini organize etti. Seçimde Barzani'nin partisi KDP oyların yüzde 45'ini Talabani'nin partisi KYB ise yüzde 44'ünü aldı. Temmuz 1992'de bölgesel hükümet teşkil edildi. Ekim 1992'de yerel Parlamento "Federe Devlet" kararı aldı. Ancak Kürtler için bu olumlu gelişmeler yaşanmasına rağmen 1994 yılında KDP ile KYB arasında çatışmalar başladı. İran'ın desteği ile KYB Erbil'i ele geçirdi. Barzani'nin yardımına Bağdat Hükümeti koştu! KYB kendi bölgesi olan Süleymaniye'ye çekilmek zorunda kaldı. Ankara'da Ekim 1996'da Türkiye ABD İngiltere KDP KYB ve Irak Türkmen Cephesi (ITC) temsilcileri bir araya geldi. Görüşmeler bir sonuca ulaşılmadan son buldu.

Türkiye'yi sinsi ve gizli hedefleri için istismar eden ABD Eylül 1998'de Talabani ve Barzani'yi Washington'a çağırdı. Bir devletin kuruluşu için temel esasları belirleyen program Eylül 1998'de imzalandı. Muhtemelen ABD'nin baskısı ile Ankara Kasım 1998'de Talabani ve Barzani'yi davet etti. Türkmenlerin azınlık statüsünde kalacağı Kuzey Irak'taki ABD modeline Türkiye güçlü bir şekilde itiraz edemedi!

GÜNCEL DURUM

Barzani yaptığı tarihi referandum yanlışından sonra Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) üzerindeki bütün ağırlığını kaybetti. Petrol gelirleri ile ihtiyacın çok üstünde istihdam edilen kamu görevlilerini maaşa bağlamıştı. Barzani gidince dengeler bozuldu. Petrol gelirleri aksayınca maaşları kesilen ve düzeni bozulan yerel halk sokaklara döküldü. Halihazırda kendi denetimindeki Erbil bölgesi de dâhil olmak üzere IKBY'nin her yerinde isyan ve karışıklıklar devam ediyor. IKBY içindeki tarihi kökleri de olan iktidar kavgası nedeniyle Barzani dışındaki siyasi grupların da bu çatışmaları körüklediğini söyleyebiliriz. PKK'nın da pusuya yattığını görüyoruz. Aslında Kuzey Irak'ın doğasında var olan dağınık siyasi yapı samimi bir birleşmeyi adeta imkânsız kılıyor.

Diğer taraftan Batı ülkeleri peş peşe Erbil'i ziyaret ederek destek mesajları veriyor... Bölgedeki yıkıcı ve bölücü dinamikleri harekete geçirme potansiyeli olan ve her zaman istismar edebilecekleri biryapının çökmesini istemiyorlar. Bu kez Türkiye ve bölge ülkeleri tarihten ders almalı! Geçmişte yapılan hatalar tekrarlanırsa tarih tekerrür eder. Türkiye İran Irak ve hatta Suriye küçük hesapları bir kenara bırakarak ortak bir Kuzey Irak politikası saptamak zorundadır. Kuzey Irak'taki siyasi grupların nasıl kolaylıkla taraf değiştirdiklerini tarihi olaylar bize gösteriyor.

Eğer bir bölge ülkesi Kuzey Irak'taki bir siyasi grubu kullanarak kendi çıkarlarını diğer bölge ülkelerinin hilafına ilerletmek isterse kazancı taktik düzeyde olur. Ama oluşacak bölgesel bir kriz bölge dışı küresel aktörlere stratejik kazançlar sağlar. Dimyata pirince giden evdeki bulgurdan olur. Şu husus unutulmamalı! Türkiye İran Irak ve Suriye'den herhangi birindeki "özerk/federe/federal" özel statüdeki bir yapının kaçınılmaz olarak diğer ülkelere er ya da geç olumsuz yansımaları olur. Tarihi bir değişim ve dönüşüm sürecinden geçiyoruz. Eski alışkanlar geride bırakılarak cesur ve devrimci adımlar atılmalıdır. Çekilen sularda balık avlanmaz!

https://www.aydinlik.com.tr/kuzey-irak-ta-neler-oluyor-soner-polat-kose-yazilari-aralik-2017


a45UyF587661-171230123352 Oraj Poyraz At Neomailbox 0raj.p0yraz@neomailbox.net
2017/12/30  13:30 2  65  AtaturkMilliyetcileri@googlegroups.com

 



'EGE YUNAN DENİZİDİR' İLANINA HAZIRLANIYOR

Ben haritaya dikkat çekmek istiyorum.
Türk karasuları ister 6 ister 12 mil olsun çok fark etmiyor, çünkü adalarımız olmadığından tamamıyla sahillerden itibaren ileri doğru ancak kısıtlı bir mesafede uzanıyor.
Ama Yunanların adaları olduğunda 6 mil, 12 mil çok şeyi değiştiriyor.
6 mil kara suları olduğunda bile Ege'de uluslarası su olarak çok az bir alan kalıyor.

Sivil gemiler için barış zamanlarından çok sorun yok.
Sivil gemiler gerek uluslar arası gerek Yunan ulusal sularından barışçı geçiş yoluyla geçiş yapabilirler.
Elbette, sivil gemileri Yunan karasularından barışçı geçişi yine de Yunan hükumetinin müsaadesine bağlıdır, ve dilediği anda bu geçişi durdurabilir.

Ancak, askeri gemiler için büyük sorun var.
Askeri gemilerin geçişi ancak uluslar arası sular yoluyla olur.

Amatör denizci olduğum için dijital deniz haritalarında rota çizme çalışmalarım oldu.
Bir Türk denizcisi olarak Yunan kara sularına asla girmeyen bir rota çizmeye kalkıştığınızda, iki yol var.
Ya Ege denizinin ortasından hayli uzun zigzaglar çizen karmaşık bir rota çizmeniz lazım, ya da tamamıyla Türk ana karasına yanaşarak görerek seyir yapmanız lazım.

Eğer Türk ana karasana yakın bir rota çizmeye yeltenirseniz, yer yer Yunan adalarıyla aramızdaki mesafenin birkaç kilometreye düştüğünü, kayalıklar ve sığlıklar nedeniyle orta hat ve kıyı arasında güvenli seyir için ancak beş yüz metreden az mesafe kalan darlıklardan geçmek zorunda kaldığınızı görürsünüz.
Unutmayın ki, ülkemizin deniz kuvvetlerinin Karadenizden Ege denizine, oradan da Akdenizene hızla ve kolayca geçiş yapabilmesi çok önemli bir stratejik gereksinimdir.
Üstelik, ülkemizin en büyük deniz üslerinden birisi de Aksaz'da Yunan adaları arasında hapsolmuş durumdadır.

Yunan karasuları 12 mil olduğu takdirde artık Ege denizinde serbestçe geçişe imkan veren uluslar arası bir su kalmamış oluyor.
İster Türk, ister Karadeniz'de sahildar diğer ülkelerin askeri gemileri Yunan karasularına girmeden geçiş yapma imkanına artık sahip olamazlar.
Diğer milletlerin askeri gemileri de Yunan kara sularına girmeden, izin almadan Marmara ve Karadeniz geçişi yapamaz.

12 millik karasuları konusunun diğer bir uzantısı da Mühasır alan, ekonomik alan konusudur.
Bunun içinde bu alanda kalan petrol ve deniz altında kalan madenlerin ve diğer zenginliklerin çıkarılması, balık avlanma alanlarının paylaşılması konusu vardı.
Bu anlamda Türk balıkçıları artık Ege'de balık avlayamayacak, Türkiye petrol ve diğer zenginliklerin kullanımından mahrum kalacaktır.

Evet, RTE ve AKP hükumetlerinin Ege'de Yunan'lara verdiği tavizler öyle üç beş değildir.

Bence aşağıdaki haritayı bir yerlere kopyalayıp zaman zaman göz gezdirin, konuyu çok iyi açıklamış.

Oraj POYRAZ(0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc / oraj_poyraz@alpinaasia.com )
           L2fSIJNoA0xfSNxA      

'EGE YUNAN DENİZİDİR' İLANINA HAZIRLANIYOR

AutoResizeImage.http://cdn00.vidyomani.com/c/7/7/8/ege-yunan-denizidir-ilanina-hazirlaniyor/ege-yunan-denizidir-ilanina-hazirlaniyor-b.jpg

Atina önce İyon ardından da Ege Denizi'nde 'Münhasır Ekonomik Bölge' ilanına hazırlanıyor.

30 Aralık 2017

HABER/ERDEM ATAY

ANKARA/Güney Kıbrıs'ın etkili gazetelerinden Fileleftheros'ta geçen hafta yayınlanan habere göre Yunanistan Milli Savunma Bakanı Vekili Dimitris Vitsas "Yunan Münhasır Ekonomik Bölgesi'ni ilan etmeyi umuyor ve buna hazırlanıyoruz" dedi. Ege denizinde adeta meydan okuma anlamı taşıyan hamleye Türk Dışişleri Bakanlığı ise sessiz kaldı.

Yunan Milli Savunma Bakan Vekili Vitsas ERT Radyosu'na yaptığı açıklamada Yunan Dışişleri Bakanı Nikos Kotzias'ın gündeme getirdiği karasuları egemenlik bölgesini kademeli genişletme meselesinin "Daha fazla sürtüşme yaratmaksızın Deniz Hukuku'na atıfla Yunan egemenlik haklarının ifade edilmesi ile ilgili açık bir dış politika konusu olduğunu" söyledi.

12 MİLE ÇIKARMA HEVESİNDE

Gazete Yunanistan'ın Dışişleri Bakanı Kotzias'ın projesi temelinde Yunan karasularını kademeli olarak genişletme ilanında bulunmaya hazır olduğunu belirtti. Rum gazetesi ayrıca Atina'nın ilk kademesinin İyon Denizi olacağını ve Deniz Hukuku'ndan kaynaklanan haklarını ilk kez kullanarak karasularını 12 mile çıkardığını ilan edeceğini vurguladı.

Yunan Dışişleri Bakanı Kotzias'ın Atina'nın sözde karasularını 12 mile çıkarma ilanını hangi tarihte yapacağı ise net değil. Kotzias'ın önce İyon Denizi'nden başlayarak karasularını genişletmek istediği ikinci aşamada ise aynı kriterlere sahip Girit'te karasularını genişletebileceği iddia edildi.

DIŞİŞLERİ SESSİZ

Aydınlık Yunan bakan ve bakan vekilinin açıklamalarını Dışişleri Bakanlığı'na sordu. Konu ile ilgili herhangi bir açıklama yapılıp yapılmayacağı konusunda bakanlığa ısrarlı sorularımıza rağmen yanıt gelmemesi dikkat çekti. Uzmanlara göre ise Ankara Atina'dan gelen bu "kendini bilmez" açıklamalarına derhal cevap vermeli.

AutoResizeImage.https://www.aydinlik.com.tr/_usr/files/img/2017123004343893_mmo2b1o9aa9b9112gbsa7vvqj71.jpg

Atina'nın Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmesi ve karasularını 12 mile çıkarmasının uluslararası hukukun ve Lozan Antlaşması'nın ihlali olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Sencer İmer "Adaların işgali ile zaten defacto (fiili) durum yaratmışlardı. Şimdi bunu bir adım daha ileriye götürüyorlar ve böylece Ege Denizi'ni bir Yunan denizi haline getirmeye çalışıyorlar" diye konuştu.

'MEYDAN OKUYORLAR'

Yunanistan'ın böyle bir hakkının bulunmadığının altını çizen Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İmer bakanların bu açıklamaları neden yaptığına dikkat çekti. İmer "Türkiye ne yapacak onu görmek için bu açıklamaları yapıyorlar çünkü biz bunu kırmızı çizgi olarak ilan ettik. Yunanistan bizim nereye kadar gideceğimizi ne yapacağımızı görmek için bu sözleri kullanıyor" ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin bu durumu kabul etmemesi gerektiğini Münhasır Ekonomik Bölge'nin ancak ikili görüşmelerle tescil edilebileceğini 12 mil gibi konuların da kabul edilmeyeceğini söylemesi gerektiğini belirten İmer "Bu hamleler tam manasıyla bir meydan okumadır" dedi. İmer şöyle devam etti: "Buna kesinlikle bir cevap vermek lazım. Sineye çektiğimiz takdirde defacto (fiili olarak kabul etme) duruma dönüşür. Bunu kabul etmememiz lazım. Kıbrıs'ta da benzer şeyler yapmaya başlayabilirler. Yavaş yavaş adım adım gidiyorlar. "

'ANKARA UYANIK OLMALI'

Emekli Hava Pilot Tümgeneral Beyazıt Karataş da Ege'de uyanık olunması gerektiğini belirtti. Aydınlık'a yaptığı açıklamada Karataş Yunanistan'ın uzun zamandır fırsat kolladığını hatırlatarak "O yüzden de Türkiye'nin Kıbrıs'ta olduğu gibi Ege'de de bir oldubittiye izin vermemesi uyanık olması ve hazırlıklı olması uygun olur" diye konuştu.

YUNANİSTAN'A İNCE MESAJ

Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Karataş Yunanistan'a da seslendi. Karataş "Yunanistan'ın dikkate almadığı konu var. Türkiye ne kadar bölünmüş parçalı gibi görünse de milli konularda Türkiye tek bilek tek yürek tek ses olur. Yunanistan bunu Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan biliyor. Bu Türkiye'yi birleştirecek bir karar olur" ifadelerini kullandı.

TÜRKİYE MUTLAKA CEVAP VERMELİ

Konuyu Aydınlık'a değerlendiren emekli Büyükelçi Onur Öymen de şunları söyledi:

"Statükoyu bozduğunuz zaman bu çok ciddi ekonomik ve güvenlik sorunları yaratır. Bunu üstelik Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin aldığı casus belli kararı var. Bunu niçin Yunanistan'ın böyle bir hamle yapacağını sanmıyorum. Belki Türkiye'nin tepkisini ölçmek için böyle bir beyanla çıkarabilirler ortaya. O ihtimali düşünmek lazım. Bir de Türkiye'nin bu son zamanlarda yaptığı çıkışlara tepki olarak yapabilirler. Bunu tam bilemeyeceğim ama amaçları ne olursa olsun bunlar sağlıklı demeçler değil ikili ilişkilere zarar veren demeçlerdir. Ama Türkiye mutlaka bunları cevaplandırması lazım.

Yani bir kere Yunanistan'ın resmi görüşümü mü? Bunu sormak lazım. Eğer doğruysa ciddi ve rahatsızlık vericidir. "

MÜNHASIR EKONOMİK BÖLGE NEDİR?

Deniz Hukuku ile ilgili Birleşmiş Milletler Sözleşmesi uyarınca bir devletin deniz kaynaklarının araştırılması ve kullanılmasında su ve rüzgar enerjisi de dâhil olmak üzere özel haklara sahip olduğu deniz bölgeleridir. Yeraltı kaynakları da buna dâhildir.

http://cokizlenen.xyz/ege-yunan-denizidir-ilanina-hazirlaniyor


a45UyF587661-171230130800 Oraj Poyraz At Openmail oraj.poyraz@openmail.cc
2017/12/30  13:30 2  65  AtaturkMilliyetcileri@googlegroups.com