29 Aralık 2017 Cuma

GÖNDEREN METİN AYDOĞAN : TAKVİMVE SAAT YENİLEŞMESİ




GÖNDEREN METİN AYDOĞAN : TAKVİMVE SAAT YENİLEŞMESİ

26 Aralık 1925 günü çıkarılan iki yasayla Miladi Takvim'e geçildi ve zaman ölçümü yani saat düzeni yenilendi. Osmanlı döneminde; uzun süre Türk Takvimi'yle Hicri Kameri Takvim'i birlikte kullanılmıştı. I. Mahmut döneminde 1740'da Hicret tarihinden başlayan ancak Güneş yılı esasına dayanan ve yılbaşını 1 Mart kabul eden; Rumî Malîya da Hicri Şemsi denilen yeni bir takvim daha kullanılmaya başlandı. Devlet 1917'de savaş sırasında Gregoryen Takvimi de kullandı ve takvim konusu tam bir karmaşa durumuna geldi. Osmanlı ülkesinde aynı anda altı tür takvim kullanılıyordu. Türkiye Cumhuriyeti 26 Aralık 1925'te çıkardığı yasayla karmaşaya son verdi ve dünyanın büyük bölümünde kullanılmakta olan Gregoryen esasına dayalı Miladi Takvim'i kabul etti. Günü zaman dilimlerine ayıran saat belirleme aynı takvim gibi karmaşa içindeydi. Ülkede iş yapan Avrupalılara azınlıklara ve Müslümanlara ait birbirinden değişik saat uygulamaları vardı. Oluşan saat karmaşası içinde mevsimlere göre değişen ve güneşin doğuşuyla batışına bağlanan genel yaklaşımlı "alaturka saat" günün gereksinimlerine yanıt veremez duruma gelmişti. Ayrıca Türkiye saatte yaşadığı karmaşa nedeniyle uluslararası saat düzeninin dışında kalıyordu. Oysa bu düzene katılmak ve uluslararası ilişkilerde yaşanan güçlükleri ortadan kaldırmak zorundaydı. 26 Aralık'ta kabul edilen yasa bunu yapıyordu.

Hicri-Arabi Takvim

Türkiye Büyük Millet Meclisi 26 Aralık 1925'te 698 sayılı "Türkiye'de Takvimde Tarih Başlangıcının (Mebdeinin) değiştirilmesi (Tebdili)" adlı bir yasa çıkardı. Yasayla Rumî takvim uygulamasına son veriliyor dünyanın büyük bölümünde kullanılmakta olan Miladî takvime geçiliyordu.

Uluslararası ilişkilerde ortak bir takvimin kullanılması konusunda o güne dek birçok çalışma yapılmış önemli gelişmeler sağlanmış ancak sorunlar tam olarak aşılamamıştı. Sömürgeci politikalar nedeniyle dünyaya yayılmış olan Batılıların kullandığı takvim doğal olarak en yaygın olanıydı ve önemli oranda ortak takvim durumuna gelmişti.

Takvim konusu Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde birçok başka konu gibi karmaşa durumundaydı. İmparatorluk uyrukları içinde; Müslümanlar Hicri ya da Arabî denilen Hicrî-Kamerî Takvim devlet "Mali ya da Şemsî" denilen Rumi Takvim Rum ve Ermeniler Ortadoks Takvimi Katolik Latinler Gregoryen Takvimi Museviler ise İbranî Takvimi kullanıyordu.1

Takvimdeki Karmaşa

Hz. Muhammet'in Medine'ye göç tarihi olan 1 Muharrem (16 Temmuz) 622'yi başlangıç kabul eden Hicrî-Arabî takvim İslam ülkelerinde kullanılan ve Ay'ın hareketlerine göre düzenlenen bir takvimdi.

Bu takvime göre Ay'ın hilâl biçimde göründüğü gece ayın ilk günüydü ve Ay'ın yeniden hilâl biçiminde görünüşüne dek geçen süre bir aydı; bir yıl 12 kamerî aydan oluşuyordu. Ay Dünya çevresindeki dönüşünü 27 5 günde bitirmesine karşın bir kamerî ay 29 5 gün kabul ediliyor bu kabul kamerî yılın 365 gün olan günümüzdeki miladî yıldan 11 gün eksik olmasına yol açıyordu.

Her 33 Kamerî yıl 32 miladî yıla eşitti; "Hicrî-Kameri takvime göre 33 yaşında olan bir kişi Miladî takvime göre 32 yaşında oluyordu".2 Dönemler Güneş yerine Ay devinimlerine bağlı olarak belirlendiği için mevsim dönüşümü bilimsel bir saptamaya dayanmıyordu. Örneğin Ramazan Ayı bazen kışa bazen de yaza denk gelirdi. İlkbaharda doğan bir kişi 18. yaş gününü sonbaharda kutlardı.

Türklerde Takvim

Türkler Müslüman olmadan önce kökleri eskiye giden ve Güneş devinimlerine (hareketlerine) dayanan Orta Asya Türk Takvimi kullanıyordu. On İki Hayvanlı Takvim adı verilen ve Türkî Uygur Hıta Salî Türkân ya da Tarihi Türkistan adlarıyla da anılan bu takvimde; bir gün çağ adıyla on ikiye bir yıl ay adıyla yine on iki eşit bölüme ayrılıyordu. Türkler Güneş esasına dayanan takvimi Abbasiler başta olmak üzere birçok İslam devletine taşımış buralarda Ayve Güneş devinimlerine göre düzenlenen iki tür takvim uygulamışlardı.

Selçuklular Türk Takvimini Celali Takvimi adını vererek geliştirmiş; İlhanlılar birkaç değişiklik yaparak bu takvime İlhan Takvimi adını vermişti. İran ve Afganistan'da bugün kullanılan ve yılbaşına nevruz adını veren takvim Celali Takvimi'nin küçük değişiklikler görmüş bir uzantısıydı.3

Miladi Takvim Geliyor

Bugün Türkiye'nin de kullandığı ve dünyanın en yaygın takvimi durumundaki Gregoryan Takvimi M. Ö.46 yılında Roma İmparatoru Julius Sezar'ın hazırlattığı Jullius Takvimi'ne dayanıyordu. Adını Sezar vermişti ama takvimi geliştiren İskenderiyeli Gökbilimci Sosigenes'ti. M. S.325'te İznik Konsili bu takvimi Türk Takvimi'ndeki gibi Güneş devinimlerini esas alarak geliştirmiş Papa 13. Gregorius 1582'de yeniden düzenlemişti.

Gregoriyen Takvimi'ni 1582'de Fransa 1752'de İngiltere 1776'da Amerika Birleşik Devletleri 1918'de Sovyetler Birliği kabul etmişti. İlk üç devlete bağlı olarak sömürge ve yarı sömürgelerde de kabul edildiği için bu takvim dünyanın en yaygın takvimiydi.

Hıristiyanların kullanması nedeniyle bir Hıristiyan takvimi gibi algılanmıştı oysa M. Ö.46'ya dek giden ve etkilenmelerle dolu uzun bir evrime dayanıyordu. Bu takvimin Hıristiyanlıkla ilgisi diğer eski takvimler gibi "dini bayramların saptanmasıyla" sınırlıydı. Gregorien Takvimi Güneş çevrimi koşullarını Türk ve Hint takviminden almıştı. Yılbaşını 1 Ocak olarak saptayanlar Hıristiyanlar değil Türkler ve çok tanrılı Roma'ydı. Sezar yılın ilk gününü 1 Mart'tan 1 Ocak'a almıştı. Hıristiyan dünyası 1 Ocak'ı yılın birinci günü olarak 1752'de kabul etmişti.4

Osmanlıda Durum

Osmanlılar; uzun süre Türk Takvimi'yle Hicri Kameri takvimi birlikte kullandı. I. Mahmut döneminde 1740'da Hicret tarihinden başlayan ancak Güneş yılı esasına dayanan ve yılbaşı 1 Mart olan Rumî Malî ya da Hicri Şemsi denilenyeni bir takvim daha kullanılmaya başlandı.

Devlet 1917'de savaş sırasında Gregoryen takvimi de kullandı ve takvim konusu tam bir karmaşa durumuna geldi. Osmanlı ülkesinde aynı anda altı tür takvim kullanılıyordu. Türkiye Cumhuriyeti 26 Aralık 1925'te çıkardığı yasayla karmaşaya son verdi ve dünyanın büyük bölümünde kullanılmakta olan Gregoryen esasına dayalı Miladi Takvim'i kabul etti.

Yasal Düzenleme

Kabul edilen yasayla Hicrî-Kamerî Takvim günlük yaşamdan çıktı ancak tümüyle yok olmadı. Dini bayramları ve kutsal günleri belirlemek için kullanımı sürdürüldü. Ancak bu belirlemeyi güçlüğü nedeniyle yalnızca uzmanlar yapabiliyordu.

Miladî Takvim'le yılda 11 günlük süre ayrımı olduğu için hicrî yıla miladî yıl eklenerek yıllar birbirine kolayca dönüştürülemiyordu. Örneğin miladî 1917 hicrî 1333'e denk geliyor ancak 1983 1399 olmuyor 1401 oluyordu. Bu hesabı yapmak için "takvim dönüşüm cetvellerine bakmak ve çetin hesap işlerine girişmek" gerekiyordu.5

Bitmeyen Karşıtçılık

Takvim konusundaki değişim doğal olarak yine tutucuların bağnaz tepkisiyle karşılaştı ve takvim yenileme işi "dini kutsallıklar içine sokulmaya çalışılarak"6 karşıtçı siyasetin kullandığı bir araç durumuna getirilmek istendi.

Kimi Cumhuriyet karşıtları takvim değişimini "yabancılaşmaya yol açan" bir girişim ve "dinden uzaklaşma" olarak göstermeye çalıştı. Oysa yapılan iş yalnızca uluslararası kullanımı olan bir uygulamanın Türkiye'de kabul edilmesiydi; teknik bir sorundu.

Sonuçta kökeninde Türklerin çok eskiden beri kullandığı Güneş dönencesinin bulunduğu bir takvim kabul edilmişti. Kültürel özgünlüğe her şeyden çok önem veren Mustafa Kemal bu nedenle "bizim Avrupa ve Asya'ya bakış ilkemiz farklı değildir. Her ikisinin de en iyi yönlerini alacağız ve bağımsızlığımızı koruyacağız. Her şeye yalnızca Türk çıkarlarını gözeterek Türk görüş açısından bakacağız" diyordu.7 Takvim konusunda da böyle yapmıştı.

Zamanı Ölçmek: Saat

26 Aralık 1926'da çıkarılan ikinci bir yasayla takvimle birlikte uluslararası saat uygulamasına geçildi. Gece-gündüz olarak bir tam günü zaman dilimlerine ayıran saat saptaması aynı takvim gibi tarih boyunca değişik biçimlerle yapılmış ve uygulanmıştı.

Türkler Araplar ve İranlılar güneş kum ve susaatini Antik Çağ'dan beri kullanmışlar zaman belirlemede dönemlerini aşan ileri uygulamalar geliştirmişlerdi. Harun Reşit'in M. S.806'da Avrupa'ya armağan olarak gönderdiği saat Avrupalıların o güne dek görmedikleri kadar "güzel" ve gelişkindi.8

Osmanlılar mekanik saati 16.yüzyılda kendilerine özgü yöntemlerle geliştirmişti. Türk saat ustalarının incelikli yapıtları teknik özellikleriyle altı yüz yıllık usturlap (gök cisimlerinin yüksekliğini ölçmekte kullanılan araç) geleneğinin özgün örnekleriydi.9 Mevlevi ustaların yaptığı saatler biçim ve işleyiş olarak dikkat çekiyor; her saat ustasının imzasını ve yapım tarihini taşıyordu.

Saat Karmaşası

Osmanlı İmparatorluğu'nun ekonomik olarak Batı'ya bağlanma süreci doğal olarak üretimsizliğe ve yoksullaşmaya neden oldu. Dışa bağlı yoksullaşma ise iyi işleyen herşeye olduğu gibi saatçiliğe de büyük zarar verdi. Saatler Avrupa'dan gelmeye başladı ve korumasız kalan saatçilik hızla ortadan kalktı.

Saatle birlikte kuşkusuz uygulama biçimleri de gelecekti. Kısa bir süre içinde; ülkede iş yapan Avrupalılara azınlıklara ve Müslümanlara ait birbirinden değişik saat uygulamaları ortaya çıktı. Artık kamu kuruluşlarının yabancı şirketlerin ya da dinî cemaatlerin kendilerine göre bir saati vardı. Oluşan saat karmaşası içinde mevsimlere göre değişen ve güneşin doğuşuyla batışına bağlanan genel yaklaşımlı "alaturka saat" günün gereksinimlerine yanıt veremez duruma geldi.

Uluslararası Düzenleme

20. Yüzyıla gelindiğinde ülkeler arası saat ayrımının birlikte saptanması için birçok ülkenin onayladığı ortak bir saat düzeni kabul edilmişti. Buna göre bir boylam (meridyen) tarih değiştirme çizgisi olarak belirleniyor diğer boylam aralıkları esas alınarak ve başlangıç boylamından başlayarak saat farkları saptanıyordu.

Türkiye saatte yaşadığı karmaşa nedeniyle bu basit uygulamayı bile herkesi kapsayacak biçimde gerçekleştiremiyor uluslararası saat düzeninin dışında kalıyordu. Oysa bu düzene katılmak ve uluslararası ilişkilerde yaşanan güçlükleri ortadan kaldırmak zorundaydı. 26 Aralık'ta kabul edilen yasa bunu yaptı.

DİPNOTLAR

1 Büyük Larousse Gelişim Yay. 18. Cilt sf.11180

2 "Mustafa Kemal ve Uyanan Doğu" P. Gentizon Bilgi Yay. 2. Bas. sf.145

3 Büyük Larousse Gelişim Yay. 18. Cilt sf.11180

4 a.g.e. sf.11180

5 "Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri IV" Kaynak Yay. 3. Bas. 2001 sf.243

6 a.g.e. sf.243

7 "Atatürk" H. C. Armstrong Arba Yay. İst-1996 sf.209

8 Büyük Larousse Gelişim Yay. 18. Cilt sf.1004

9 a.g.e. 16. Cilt sf.1004

http://kuramsalaktarim.blogspot.com.tr/2017/12/takvimve-saatyenilesmesi.html


a45UyF587661-171230001641 Oraj Poyraz At Alpinaasia oraj_poyraz@alpinaasia.com
2017/12/30  01:30 2  65  AtaturkMilliyetcileri@googlegroups.com

 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder