25 Temmuz 2011 Pazartesi

Fwd:CEMAAT CEPHESİNDE NELER OLUYOR?



-------- Original Message --------
From: Azo <azizgulertr@superonline.com>


 

CEMAAT BAKANLAR KURULUNDA İSTEDİĞİ YERLERİN TAMAMINI ALAMADIMI?

YERE GÖĞE SIĞDIRAMADIKLARI BEŞİR ATALAY'A MİT MÜSTEŞARI MEHMET FİDAN'A NEDEN TEPKİ GÖSTERMEYE BAŞLADILAR?

F TİPİ YAPININ SÖZCÜSÜ H GÜLERCE BAKANLAR KURULU İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ SORULUNCA "BU KONUDA HİÇBİR DEĞERLENDİRME YAPMAYACAĞIM." DEMİŞTİ.

ADRES GÖSTERDİKLERİ İSİM/KURUM HANGİSİ?JANDARMANIN POLİSİN BAĞLISI HALİNE GETİRİLMESİ İÇİN HAZIRLIKMI YAPILIYOR?AMAÇ JANDARMANIN TSK İLE BAĞINI TAMAMEN KESMEKMİ?


Bir çözüm var

23 Temmuz 2011

Kürt sorunu artık zıvanadan çıkmaya başladı. Halk sokaklara dökülüp birbirini protesto etmeye başladı. Maalesef işin buraya gelmesinde hükümetin en beceriksiz bakanı Beşir Atalay'ın umut yaratıp, plansız ve programsız bir şekilde konuyu konuşup, adeta ateşi toplumun içine atıp geriye çekilmesinin rolü büyük. Bunu kabul edelim. Bu tip sorunların çözümü sosyoloji kongresinde bildiri tartışmaya benzemez. Beşir Atalay bunu yapmış ve sonunda "Habur bir yol kazasıydı" diye işin içinden çıkmıştır. Şimdi halk sokaklarda birbirini boğazlamak üzere. Atalay boynunu büküp akıl vermeye devam ediyor. Oysa insanlar "akıl verme huzur ver" noktasında bunun farkındalar mı, emin değilim? Kabul edelim ki ilk çıkışında kendisine çok güvendiğimiz, galiba doğru yolda ilerliyoruz havası yaratan Beşir Atalay'ın geldiği nokta itibariyle Kemal Kılıçdaroğlu'ndan bir farkı kalmamıştır.

Açıkça konuşmanın zamanı geldi. Bu noktadan sonra Başbakan'ın o hızlı ve sonuç alıcı yaklaşımı ile uyumlu çalışacak, işi uzatmadan, planlı şekilde ilerletecek bir ekiple sonuç alıcı bir tutum belirlemesi gerekiyor. Beşir Atalay'ın açılım ile halen bir ilişkisi var mı bilmiyorum ama hükümet bu işi daha ehil ve işi daha çabuk bitirecek bir kuruma devretmeli. MİT bu konuda ehil bir kurum ama Hakan Fidan'ın o kurumun üstündeki etkisinin ne kadar olduğunu halen bilmiyoruz. Zira zor bir kuruma geldi ve zor bir görev üstlendi. Düşünün ki bu kurumun içinde şimdiye kadar yapılan karanlık işlerin bir tarafı ve haberdarı olmuş kişiler var. O kişiler veya uzantılarının böylesi kritik bir süreçte boş durup durmayacağını bilmiyoruz.

Devletin diğer kurumları zaten ortada. Darbe düşünmekten terörle mücadeleyi düşünmeye fırsat bulamamış generaller, makamlarından başka şey düşünemeyen emniyet müdürleri, kendi menfaatinden başka hiçbir şeyi zaten düşünmemiş sermaye, halkından başka her şeyi düşünen diplomasi ve diğerleri... Bu duruş ile ne Kürt sorununu çözebilir ne de gerçekten çözecek iradeyi gösterebilirler.

PKK açısından da durum farklı değil. Çözüm iradesi İmralı'ya hapsolmuş. İmralı'da kendine hapsolmuş bir vaziyette patinaj yapma eğiliminde PKK. Her ne kadar itiraz ederlerse etsinler, içlerindeki derin yapıların, komşu ülkelere taşeronluk yapanların varlığı bugün PKK'nın iradesinin üstünde bir yerde bulunuyor.

Daha da kötüsü sorunun muhataplarının her iki tarafta da İran'dan esen rüzgârlardan fazlasıyla etkilenen şahinlerin attığı her kurşun, devrimin rüzgârlarıyla kendisini Tahran'da bulmuş romantiklerin yaptığı her açılım bu sorunu daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor. Bu süreç sadece İran'ın işine yarıyor.

Görünen o ki bu süreci ne devlet yönetebiliyor ne de PKK. Her iki tarafın da beceriksizlikleri, farklı angajmanlar içinde olan aktörleri olduğu sürece çocuklarımız ölmeye devam edecek.

Barışı getirip kurabilecek tek irade görüyorum ben. Halk iradesi. Lakin halk iradesi için ya iyi bir liderin öncülük ederek halkı mobilize etmesi gerekiyor ya da iyi bir fikrin halk arasında dalga dalga yayılması ve bir bilinç oluşturması gerekiyor.

Ben her iki olasılığın da mümkün olduğunu düşünenlerdenim. Başbakan Erdoğan'ın yapacağı "PKK Kuzey Irak'a çekilsin" çağırısının çok hızlı bir şekilde hem Türkler hem de Kürtler arasında yankı bulacağını, böylece süreci baltalayan çatışmasızlık dönemine fiilen girilebileceğini düşünüyorum. Başbakan bu çağırıyı yaparsa, halktan gelecek destek nedeniyle PKK direnemez. Böylece barış süreci hızlanır ve silahlar olmadan adamakıllı konuşmaya başlarız.Başbakan'ın iyi niyetli çağırısı ve Kürtlerin taleplerine rağmen PKK Kuzey Irak'a çekilmezse o zaman Öcalan ve PKK'nın niyetinin başka olduğu anlaşılır, PKK kötü niyetini açığa vurmuş olur ve Kürtler nazarında itibar kaybeder ve görüşmeler başka türlü ilerler.

Başbakan bu çağırıyı yapmazsa Kürtlerin de saygı duyduğu, Ahmet Altan, Hasan Cemal, Cengiz Çandar gibi yazarlar bu çağırıyı yapmalı. Bu çağırı Kürtler arasında bir dalgalanma yaratır. Bu heyecan dalgasıyla sürecin önü açılmış olur. Buna PKK karşılıksız kalamaz. Altan, Çandar ve Cemal'in öncülüğünde başlatılacak bu çağırıya PKK olumlu yanıt verirse o zaman geri çekilme sürecinde, 1999'da olduğu gibi askerî operasyonlarla kayıplar vermesinin önüne geçmek için de ikinci bir çağırı yapılır. Böylece PKK kayıplar vermeden Kuzey Irak'a çekilebilir. PKK'nın Kuzey Irak'a çekilmesi sırasında ordu yine operasyon yaparsa o zaman onun kötü niyeti ortaya çıkar ki PKK artık tartışmasız davasında haklı olduğunu ispat etmiş olur. Bu nedenle ben TSK'nın da bu riski alacağını sanmıyorum.

Üçüncü olasılık Öcalan'ın böyle bir çağırı yapması ama şu aşamada Öcalan bunu yapmaya niyetli değil gibi görünüyor. PKK Kuzey Irak'a çekildikten sonra konuşmak da pazarlık da daha rahat yapılır. Hem süreci baltalayan tarafların eli boşa çıkarılmış olur hem de toplumun nefret duyguları aşağı çekilerek konuşma ve görüşmeler için daha uygun zemin yaratılmış olur.

Başbakan'ın barış için bu kadar cesareti var mı bilmiyorum. Varsa o çağırıyı yapsın. Yoksa bir cesaretli adam biliyorum. Ahmet Altan'ın, PKK kuzey Irak'a çekilsin çağırısı yapmasının, Kürtler arasında bir dalgalanma yaratacağından eminim. Bu çağırının arkası gelecektir ve böylece süreci hızla rayına oturtma şansına sahip olabiliriz.

TARAF 

Emre Uslu

Teröre yenilerek Kürt sorunu çözülemez...

Silvan'daki pusu, herkes için yeni bir sayfa açtı.

Artık yeni bir dönem başladı: Hükümet için, Genelkurmay için, BDP için, PKK için... 13 şehidin kanlı üniformaları daha sırtlarında iken, kendi kendine gelin güvey olan birilerinin, Diyarbakır'da "demokratik özerklik" ilan etmeleri de iyi oldu. Terörü kınamayan, şiddete hayır demeyen, intihar eylemcisinin ve "şanlı gerillanın" Kürt halkının yolunu aydınlattığını söyleyenlerin, artık yolun sonuna geldiklerini öğrenecekleri bir dönem başladı.

Hükümet için yeni bir dönem, çünkü halktan yüzde 50 oy almış bir hükümet artık "kanları yerde kalmayacak", "her türlü tedbir alınıyor" laflarını edemez. Bu olayın hesabını sorumlularından sorar. Sormak zorundadır. Nitekim ilk defa İçişleri Bakanlığı'na da Silvan pususunu soruşturma talimatı verildi. Terörle mücadelede kontrol ve inisiyatif, bundan böyle tamamen hükümette olmalıdır.

Hükümetten asıl beklenen nedir? Kürt sorununa demokratik bir çözüm bulmak. Çünkü bu sorun, Türkiye'nin en büyük meselesidir. Bu meseleyi çözen Türkiye'yi kimse tutamaz. Türkiye şaha kalkar. Huzur, istikrar ve refah ülkesi olur.

Ancak bir şey daha var. Demokratik çözüm arayışı, terör sorununu çözmez. Terörün belini kıramayan Türkiye, demokratik çözümü de bulamaz. Tam tersine, dış odaklar, bize kendi çözümlerini terörle dayatıyorlar. "Demokratik özerklik" ilanı bir dayatmadır. "Türkiye'yi 'gerilla' ile PKK ile dize getirdik. İstediğimizi verecekler" demeye getiriyorlar. Ha, bunu düşünenler bu milleti asla tanımıyorlar. Onun için kendi kendilerine gelin güvey oluyorlar, o başka. Fakat koskoca Türkiye, bunlara teslim olamaz, olmayacaktır, bunu da öğrenecekler...

Bu millete kimsenin çaresizlik yaşatmaya hakkı yok. Hele yüzde 50 oyla güven tazelemiş bir hükümetin asla yok. Hükümeti zaafa düşürmek isteyenlere fırsat vermeden, hükümetin aleyhine geri tepmesini önleyecek tedbirleri almalıdır.

Bölücü terör örgütü çok açık ki, dışarının kontrolündedir. Bizi kimse, dağdaki 3-5 bin kişinin Türkiye'ye karşı savaş yürüttüğüne inandıramaz. Türkiye, bölgesinde ve uluslararası alanda yürüttüğü politikalarla, artan gücüyle pek çok ülkeye rahatsızlık veriyor. Suriye, İran, İsrail, Almanya, İngiltere, Fransa, Amerika, güçlenen ve yıldızı parlayan bir Türkiye'den rahatsız olabilirler. İçeride vesayetin taşeronu Ergenekoncular, Türkiye elimizden kayıyor diye zaten rahatsız oluyorlar. Bir tane PKK da yok. Dağdakiler ayrı, Avrupa'dakiler, İran ve Suriye'dekiler, içeridekiler, İmralı'ya bağlı olanlar ayrı ayrı fotoğraf veriyorlar. Ama şer cephesi bir tanedir. Millet var, bir de bu milletin düşmanları var...

Evet, şimdi yeni bir dönemin eşiğindeyiz. Kürt sorunu, Türkiye'nin demokratikleşmesi ile çözülecektir. Buna samimiyetle inananlar yeni bir sivil zemin inşa ediyorlardı. Pusular, provokasyonlar bundan rahatsızlığın sonucudur. Bu zemini muhafaza etmek için, sivil bir anayasa yapılmasını engellemeye çalışanlara fırsat vermemek için terör belasını bitirmek zorundayız. Teröre yenilen bir Türkiye, Kürt sorununu çözemez. Hem terörle bu ülkenin gücüne yakışan bir mücadele hem de Kürt sorununun demokratikleşme ile çözümü... Bu ikisi birlikte ve paralel götürülmelidir.

Şimdi şiddeti ve terörü kınamayanların, insan hayatını hiçe sayanların denklem dışı kalacağı bir dönemin başlangıcındayız. Irkçılar değil, Türkiye'nin makul çoğunluğu kazanacak... Savaşın dili değil, barışın dili kazanacak...

H.GÜLERCE ZAMAN

***************************

Asker mi, polis mi?

Sağa sola savrulmaya, muradı dışına çıkarılmaya müsait bir tartışma.

Hükümet terörle mücadelede polisi öne çıkartmak istiyor. Meselâ MHP'yi temsilen Oktay Vural, 'Devlet topyekûn mücadele eder, polisi askeri mi olur bu işin?' diye atılıyor. Tartışmanın mantık sınırları dışına çıkmaya meyilli halini, tersinden bir öneri ile göstermek mümkün. 'Türkiye'nin savunmasını polise bıraksak?' Bu öneriyi tartışmanın bile anlamsızlığı ortada olduğuna göre, o zaman askerin asayiş ve iç güvenlik konularında yegane otorite olarak varlığını sürdürmesinin mantığı ne?

Zorlu bir tarihsel döneme giriyoruz. Ayaklarımızı yere sağlam basmak ve gelecek fırtınalara hazırlıklı olmak zorundayız. Avrupa'dan yayılan ekonomik kriz sinyalleri, bütün dengeleri ve hesapları değiştirmeye aday. Bir dünya yıkılıyor ve yerine yeni bir dünya kuruluyor. Kürt sorununu ne İmralı ile, ne de BDP'li politikacılarla çözemeyeceğimiz anlaşıldı. Bu ülkede huzur, barış ve refah arayan ve sadece bu ortak paydada buluşanların sağlam bir zemine ihtiyacı var. Bütün kurumlarımız ve reflekslerimizle gelen dalgaları göğüsleyip yolumuza devam edeceğiz.

Bir devleti, diğer benzer bütün kurumlardan ve yapılardan ayıran temel kıstas, meşru şiddet kullanma ayrıcalığıdır. Hukuka uygun hareket eden bir silahlı güç devrede olmazsa, devlet adaleti sağlayamaz. Asker, diğer ordularla savaşmak üzere organize olduğu için, meşru şiddet kullanma ayrıcalığı polis ile özdeşleşir. Akıllı, çevik, organize ve hukuk ihlalleri için caydırıcı bir zabıta gücü, hak ve özgürlükleri korumanın vazgeçilmez şartıdır. PKK'nın sürekli ürettiği PKK'lı hainleri, PKK'nın zulmünden bu polis gücü koruyacak. Son günlerde bu ihtiyacın artacağını dikkate alarak, polisin artan önemini vurgulamış olalım.

Polis ile politika, aynı kökten gelen Yunanca iki kelime. Polis şehir (devlet), politika ise şehre (devlete) ait işler demek. Medeniyetin, birlikte hukuk güvencesi altında yaşamanın, gelişmiş kurumlara sahip olmanın en ileri hali 'polis'te somutlaşıyor. İç güvenlik hizmetinizin durumu, sizin devlet beceriniz hakkında doğrudan fikir veriyor. İç güvenliğinizi sağlayan ve adaletin tevziine hizmet eden polisin durumu, birlikte yaşama becerinizin de göstergesi.

Türk polisi çok iyi durumda. Adalet son zamanlarda güven veriyor. Kimsenin kanun karşısında dokunulmazlığının kalmadığının anlaşılması, bu güvenin temel sebebi. Bu güvenin arkasında karınca gibi çalışan, donanımlı ve yetenekli polis teşkilatı var. Yaşadığımız sıkıntıların kaynağında yer alan temel problem ise askerin, başta terör olmak üzere bir kısım iç emniyet görevlerini üstlenmiş olması. Hükümet şimdi isabetle iş bölümünü netleştirmeye karar vermiş. Bu karara iki itiraz gelecek. Birincisi CHP ve MHP'den, 'askerin yetkilerini kısıtlıyorlar' muhalefeti, ikincisi BDP-PKK'nın 'Kürt sorununu şiddet yöntemleri ile çözmek için polisi öne çıkartıyorlar' demagojisi. İkisi de yanlış veya art niyetli. Doğrusu, polisin iç güvenlik konusunda tek otorite haline getirilmesi.

Jandarma, nüfusun ağırlıklı olarak köylerde yaşadığı dönemde iç güvenlik hizmetini, mecburi askerlik görevinin içine dahil ederek ucuza getirmenin yöntemiydi. Şimdi ekonomik olarak toparlandığımıza göre gereği kalmadı. Kırsal alanda güvenlik hizmetinin profesyonel polisler eliyle ifa edilmesi lâzım. Teröre karşı ordunun yapısı itibarıyla kullandığı yöntem, dev bir ekskavatörü küçük sinekleri yok etmek için kullanmaktı. Ortaya çıkan zaafların tamamı bu çarpıklığın eseriydi.

Ordumuz, iç güvenlik tartışmaları içinde yıprandı. Orduya olan güvenin hızla yeniden tesisi ve itibarının iadesi için aslî işine yani dış güvenliğe dönmesi lâzım. Polisin terörle mücadelede bütün yetkiyi uhdesine alması, Kürt vatandaşlarımız nezdinde bu sefer devlet kurumlarına güveni tesis etmek için yeni bir başlangıca vesile olabilir. Devletin imajını düzeltmek için fırsat.

Hızlı, çevik, etkili, akıllı, cesur ve her eylemini hukuk içinde yapan polis teşkilatının, iç güvenliği bütünüyle uhdesine almasına şiddetle ihtiyacımız var. Demagojiyi ve istismarı bırakıp niyeti halis olanların hükümetin teşebbüsüne destek olması lâzım.

M.TÜRKÖNE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder