Sevgili okuyucularım, bildiğiniz gibi at yarışları kumardır. Yarışlar şimdi Türkiye'nin dört bir yanında yapılıyor ve gidenlerin yüzde 95 i şans deniyor! Parayı bastırmak için ille de hipodromlara gitmeye gerek yok. Ülkemizin her yerinde binlerce ganyan bayii var. Oralara gidip kumarınızı oynuyorsunuz. Atlar koşuyor, birileri kazanıyor, çoğunluk kaybediyor. Ben hayatım boyunca at yarışına gitmedim. Ama meraklılarından hep duyarım, yarışlarda şike olduğunu, at sahipleri ile jokeylerin kendi aralarında anlaştıklarını, şikenin sadece çok büyük ödül verilen Gazi Koşusu'nda olmadığını söylerler. Doğru mudur, yanlış mıdır bilemem! Gazi Koşusu, Atatürk adına yılda bir kez yapılan en büyük ve önemli yarış. Bu olay 1927 yılında Atatürk tarafından başlatıldı. Koşuya sadece üç yaşındaki en seçkin İngiliz atlan sadece bir kez katılabiliyor. Her atçının ve jokeyin en büyük amacı ve hülyası bu yansı bir kez olsun kazanıp o onura sahip olabilmek. Gazi Koşusu'na her zaman dönemin cumhurbaşkanları gider, kazanan atın sahibi ile jokeyi, bu görkemli kupa ile birlikte para ödülünü cumhurbaşkanının elinden alır. Gelenek böyledir. Son Gazi koşusu bir ay önce yapıldı. Çankaya'da oturan AKP'li herhalde çok meşguldü ki, bu yarışı onurlandırmadı! Geçerli bir mazereti olduğunu varsayalım. O takdirde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri'nin gelip kupayı vermesi gerekirdi. Fakat o da yoktu! Peki kim verdi kupayı, törene kim katıldı? Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı. Çankaya'daki AKP'li kendi gitmediği gibi, oranın ikinci adamı olan genel sekreterini bile göndermemişti. Acaba Atatürk adına düzenlenen bir koşuya bile tavır mı koyuyordu! Geçtiğimiz pazar günü ise İstanbul'da Başbakanlık Koşusu yapıldı... Ve hiçbir fırsatı, kameralar önündeki hiçbir şirinlik gösterisini kaçırmayan Tayyip bu yarışa gitti, kazanan atın sahibine ve jokeyine kupasını verdi. Şimdi bu olanları izleyince benim aklım karıştı! Desem ki "Abdullah, at yarışı kumar olduğu için Gazi koşusuna gitmedi..." Bu olmaz! Eğer işin içinde kumar varsa, o takdirde ikiz kardeşlerden Tayyip'in de gitmemesi gerekmez miydi! Bu durumda aklıma başka bir şey gelmedi ve şöyle düşündüm: "Çankaya'da Mustafa Kemal Atatürk'ün makamında oturmakta olan bu AKP'li, Gazi Koşusu'na, yarışın adı Atatürk'le bağlantılı olduğu için gitmedi." Eğer başka bir izahı varsa açıklama göndersin, burada aynen yazayım. Olur da hastalanmıştı!.. Olur da o gün başka işleri çıkmıştı!.. Ne bileyim, belki Kayseri'ye mantı yemeye gitmişti!.. Ama o zaman törene niçin genel sekreterini değil de, genel sekreter yardımcısını gönderdiğini açıklamakla yükümlüdür. Onu sorarız. Bir şey daha eklemek isterim. Gazi Koşusu'nun tarihi bir yıl öncesinden bellidir. Dolayısıyla Çankaya protokolü bu işin takvimini önceden belirler. Şimdi belki bazı okuyucularımın aklına bir şey gelecek ve diyecekler ki "Yaaa kardeşim, gitmediyse gitmedi, ne var yani bunda!" Şu var: Atatürk'ün ismi bu iktidar döneminde sistemli bir biçimde gündemden düşürülmeye, yok edilmeye çalışılıyor. Bunlar bilinçli ve dikkatle planlanmış çabalar. • • • Şimdi size bir örnek daha vereceğim ve bu çabaların nasıl yoğunlaştığını bir kez daha vurgulayacağım. Biliyorsunuz, ilköğretim okullarımızda öğrenciler belli günlerde and içer. "Türküm, doğruyum, çalışkanım" diye başlayan bu andın sözleri "Ne mutlu Türküm, diyene" diye biter. İki gün önce İstanbul'da bir gösteri yapıldı. Bunların merkezi olan Fatih'te sıkmabaşların, yüzlerini peçe ile gizleyen kara çarşaflıların katıldığı bu gösteride açılan pankartlar şöyleydi: "Kemalist şoven ant dayatmasına son." "Niçin okula başörtümle gidemiyorum?" "Irkçı andı reddediyoruz." "Neden inanmadığım değerler üzerine and içeyim." "Andımız başörtümüzdür." Yürüyüşte atılan sloganlar daha sonra şekil değiştirdi: "Ana dilde (Kürtçe) eğitim." "Andımız İslam'a uygun olmalıdır." Yürüyüş sırasında eline mikrofon verilerek konuşturulan ilköğretim beşinci sınıf öğrencisi bir kız çocuğu haykırıyordu: "İnançlarıma aykırı olduğu halde bu andı okumak zorunda kalmam, bana yapılan bir zulümdür." "Ben neden ne mutlu Türküm diyene demek zorunda kalayım." Yürüyüşü düzenleyen iki İslamcı kuruluştu: Mazlum-Der ve Özgür-Der! Peki bunlar olurken ortalıkta polis falan var mıydı? Polis onları coplayıp dağıttı mı, üzerlerine biber gazı sıktı mı? Yok efendim, yok!.. Çünkü onlar iktidarın sesini ve fikirlerini temsil ediyordu. "Ne mutlu Türküm diyene", Atatürk'ün ünlü sözüdür. İslamcı yobazların ve Kürtçülerin iddia ettiğinin tersine, asla ırkçılık içermez. Eğer Atatürk "Ne mutlu Türk olana" demiş olsaydı, o zaman bu iddia doğru olurdu. Şimdi burada, Çankaya'da Atatürk'ün makamında oturmakta olan şahsın geçmişteki bazı sözlerine bir kez daha kulak vermek gerekiyor. Belli ki, onun kafasında aynı "Ne mutlu Türküm diyene" takıntısı var. Hem de geçmişten beri var. İşte size somut örneği! Bay Abdullah Gül, geçmişte kürsüde nutuk atıyor: "Milliyetçilik öyle olmuş ki, Türkçülük şeklinde alınmış ve ister istemez aksini de bazı insanların (Kürtçülerin ve şeriatçıların) aklına getirmiştir. Mesela bunları açık söylemek zorundayım. 'Ne mutlu Türküm' lafını tutup her yere yaza yaza, Türkiye aslında İLKEL bir hale dönmüştür..." Şu kafa yapısına bakar mısınız! Şimdi Çankaya'da "Devletin başı" kimliği ile ikamet buyurmakta olan şahsın geçmişteki sözleri bunlar... Ve aynen böyle. Ötesini bir başka zaman yazarım. İsterse Çankaya'da emrindeki personeline emir verip bu yazdıklarımı yalanlayabilir. Bana bir açıklama gönderip "Ben böyle demedim" diyebilir. Ben de o zaman belgesini çıkarıp yazdıklarımı sizlerin huzurunuzda kanıtlamak zorunda kalırım. Evet, Atatürk'ün bu sözlerini ilkellik olarak tanımlayan şahıs, bu kafa, şimdi Çankaya'da! İnanılır gibi değil. Ne gariptir, ne ilginçtir ve ne acıdır!.. Aynı doğrultudaki sözleri şimdi İstanbul Fatih'te sokaklara dökülen Türk düşmanı, Türklük düşmanı örtülüler ve kara çarşaflılar haykırıyor. Onlar haykırıyor, AKP iktidarı zevkle seyrederken ellerini ovuşturuyor. Bugüne kadar yaptığı binlerce konuşmada ağzına "Türk milleti" sözcüğünü alamayan Tayyip, bu konuda acaba ne düşünüyor!.. Şimdi siz gelin de Çankaya'daki AKP'linin Gazi koşusuna gitmesini, adını Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten alan bu ödülü vermesini bekleyin. Tövbe tövbe! |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder