3 Haziran 2013 Pazartesi

15-Mustafa Kemal BÜYÜKKAYA - Suay Karaman: ALKOL YASAK

Ülkemizde 5-6 gündür neler oluyor?
Neden oluyor?
İstenmeyen nedir, istenen nedir?
Sonu nereye varır?

Öncelikle 5-6 gündür bir sivil itaatsizlik eylemi oluyor. Olan budur.
Henüz kimse ihtilalden, meclisi, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı konutunu basmaktan, politik liderlerin katlinden bahsetmemiş, düşünmemiştir.
Bu iyidir.

İktidarın toplumun kalanını hiçe sayan, aşağılayan, hakir gören sözleri, demeçleri, icraatları hiç değilse toplumun önemli bir bölümünde ciddi tepki yaratmıştır.
İstenmeyen hükumetin toplumun kalan bölümünü dışlaması, onun beklentilerini, değerlerini aşağılaması, hakaret etmesidir.
İstenen hiç değilse bundan sonra toplumun kalan bölümünü kucaklamasıdır.

Eğer iktidar aynı uzlaşmaz, aşağılayıcı, ötekileştirici(!), hiçe sayan tutumunda ısrar ederse olaylar az çok devam eder.
Hükümet sertleştikçe karşısında daha sert, daha katı bir muhalefet bulur.
Muhalefet derken politik partilerin muhalefeti değil, halk muhalefetini söylüyorum.
İşler giderek çığırndan çıkar, yer yer, tek tük kan akmaya başlar, kan aktıkça işlerin seyri daha da kötüleşir.
Belki de polisin, kimliği meçhul kişilerin(!) göstericilere hedef gözetmeden ateş açması sonucu yüzlerce insanın katledildiği boyutlarda can kayıpları görürüz.
Polis göstericiler üzerindeki kontrolünü yitirdikçe, hükumet köşeye sıkıştıkça görülür bunlar.
Sonunda bir de bakarsınız korunması için jandarmanın da yardımına ihtiyaç duyduğunuz Başbakanlık Konutunu yüz binler basmış, akibetiniz Çavuşesku gibi olmuş.
Bunu kimse arzu etmez, ben de arzu etmem, eminim halen sokaklarda eylem yapanların büyük bölümü de arzu etmez.

İstenen azıcık özen, azıcık kucaklayıcı bakıştır, toplumun ötekileştirilmesinin, rejimin laik ve uniter yapısının tartışılmasının durdurulmasıdır.
Bunlar çok önemlidir.
  • Toplumun ciddi bir bölümü rejimin bir sünni şeriat rejimine tatlı tatlı taşınmasından ciddi şekilde rahatsızdır.
  • Yine büyük çoğunluk, federasyon, konfederasyon, özerk bölge, bölünme tartışmalarından ciddi şekilde rahatsızdır.
Bunlar iç savaş çıkarır deyip durduk, işte size iç savaşın ucu, kenarı, güçlü bir ikaz.
Israr ederseniz gerçekten iç savaş çıkar.

Olay kesinlikle Gezi Parkı olayı değildir, o bir kıvılcımdır, işler artık farklı bir boyuttadır.
Bütün Türkiye'nin, neredeyse bütün illerinde yaşanan kalkışmanın beş on ağaç için olduğunu sanmak ahmaklıktır.
Olay hükumetin kendine çeki düzen vermesi için kuvvetle uyarılması meselesidir.

Hükümet olumlu bir tutum içine girerse, itekleşmeyi, ötekileşmeyi durdurduğunu göstermek için, bazı jestler yaparsa ülke önümüzdeki seçim dönemine kadar selametle gider.
Bunun için hükumet en azından Gezi Parkı, Taksim Meydanı düzenlemeleri, AtaTürk(!) Kültür Merkezi, Taksim'e cami inşaatı ile ilgili bütün planların durdurmalı, bunları duyurmalı, bu tartışmalardan uzak durmalı.
Dünyanın sonu değildir, gerinlikler bittikten sonra, sandıktan yeniden güç aldıktan sonra bunlar yine yapılabilir.

Taksimde, Nişantaşında, Beyoğlunda camiler vardır, buralar yeni fethedilmiş toprak parçaları değildir.

Ülkenin başka başka yerlerinde her boyda, her şekilde camiler vardır, yenileri de yapılabilir bunlarda bir sıkıntı yoktur.
Saçma sapan itekleşmelerle oy devşirmek sonunda toplumun parçalanmasına sebep olmuştur.
Ülkenin din, mezhep ekseninde çatışmasını istiyorsanız ne ala, yok huzur, rahat istiyorsanız her işinizi itekleşmeden, ikna ederek, güzellikle yapma yolunu seçmelisiniz.

Taksime camii de yapılır, isterseniz dünyanın en büyük kubbeli, belki de modern teknoljiyle bin metre çapında kubbeli camiini de yapabilirsiniz.
Bunda inanmayanlar, Hristiyanlar, Yahudiler, ateistler, deistler, Budistler için bir zarar yoktur.
Bunun tek sonucu salt ideolojik yaklaşımızla, haddini aşan, gereksiz bir iş yaptığınızı dünyaya ilan etmiş olmanızdır.
Sonuçta o bölgede yaşayan insanların asla böyle bir talebi olmamıştır.
Kimse de o bölgede camiilerin dolduğunu, taştığını, yetmediğini görmemiştir.
Zaten milletin Taksime Camii konusunu bu kadar çok önemsemesi de bundandır.
Çünkü herkes Taksim'e Camii meselesinin bir ihtiyaç meselesi olmaktan çok ideolojik bir zafer anıtına duyulan ihtiyaçtan kaynaklandığını bilmektedir.
Ve kimse yeniden fethedilme konumunda olmaktan hoşnut değildir.
Sanki Bizans yeniden fethediliyormuş gibi yapmak, bazılarını da fethedilenler konumuna itmektedir.

Saygılar.
Oraj POYRAZ


Mustafa Kemal BÜYÜKKAYA / sozcu.com.tr - Suay Karaman: ALKOL YASAK

02 Haziran 2013

Ülkemizi yönetenlerin ortaçağ karanlığından kalma zihniyetleri, yıllardan beri Recep Tayyip Erdoğan'ın söyledikleriyle çok açık şekilde görülmektedir.
İşte örnekleri;

  • Ata'ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok.(12.5.1994 Hürriyet)

  • Bütün okullar İmam Hatip yapılacak.(17.9.1994 Cumhuriyet)

  • 10 Kasım'da yaygara kopartıldı.(14.11.1994 Hürriyet)

  • Elhamdülillah şeriatçıyız.(21.11.1994 Milliyet)

  • Yılbaşına karşıyım.(19.12.1994 Sabah)

  • Ben İstanbul'un imamıyım.(8.1.1995 Hürriyet)

  • İmamlar da nikah kıysın.(9.5.1995 Milliyet)

  • İçki yasaklansın.(1.5.1996 Hürriyet)

Recep Tayyip Erdoğan'ın 1996 yılında yaptığı bir konuşma, 21 Ağustos 2001 tarihindeki tüm gazetelerde yayımlandı.
Şimdi o konuşmadan alıntılara bakalım:

  • "Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor, diye...
    Yahu bu millet istedikten sonra laiklik tabii elden gidecek...
    Sonra nedir bu laiklik Allah aşkına...
    Bu ne menem şey...
    Çıkıyor İçişleri Bakanı, 'Devlet dine karışır' diyor.
    Eeee..
    gerisini niye söylemiyorsun...
    Din devlete karışır demiyorsun..."

  • "Hem laik ve Müslüman olunmaz..
    Ya Müslüman olacaksın ya laik."

  • "Ben Müslümanım, diyenin tekrar yanıma gelip bir de aynı zamanda laikim, demesi mümkün değil.
    Niye?
    Çünkü Müslümanın yaratıcısı Allah kesin hâkimiyet sahibidir.
    'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' lafı koskoca bir yalan...
    Egemenlik kayıtsız şartsız Allah'ındır."

  • "Yahu bu milletin bütünlüğü 'Ne mutlu Türküm diyene' ifadesiyle sağlanır mı?
    Osmanlı otuzu aşkın etnik grubu ümmet düşüncesiyle bir arada tuttu.
    Biz de inanç birliği ile tutacağız."

  • "Bir buçuk milyar nüfuslu İslam âlemi Müslüman-Türk milletinin ayağa kalkmasını bekliyor…

  • Ayağa kalkacağız.
    Işıkları göründü, Allah'ın izniyle kıyam başlayacak..."

  • "Doğumevlerinde yalnız kadın doktorlar çalışacak...
    Öğretmenlikte yetişmiş başörtülü kızlarımız var; şimdi işe alınmayan bu başörtülü kızlarımız anaokullarında yavrularımızı yetiştirecek…"

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçen hafta TBMM'nde kabul edilen alkol yasakları düzenlemesiyle ilgili olarak şunları söylemiştir:
"Din doğruları emrediyorsa bunun karşısında mı duracaksın?
İki tane ayyaşın yaptığı yasa, sizin için muteber oluyor da inancın emrettiği bir gerçek, bir vaka, niçin sizler için reddedilmesi gereken bir olay haline geliyor."

Başbakanın bu sözü üzerine herkesin aklına "kim bu iki tane ayyaş" sorusu geliyor?
"Laiklik eşittir ayyaşlıktır" demeye getiren başbakan Erdoğan, bu iki ismi açıklamak zorundadır.
Ulusal Kurtuluş Savaşı döneminde yasak edilen alkollü içecekleri yeniden serbest bırakan yasa, 22 Mart 1926 tarihinde çıkmış.
O zaman başbakan İsmet Paşa, cumhurbaşkanı ise Mustafa Kemal Paşa.
Emperyalistlere karşı bağımsızlık savaşı vererek, yepyeni bir devlet kuran insanlar için "ayyaş" ifadesi, densizliktir.
Atatürk'ün kurduğu vatana ihanet edenlerin, kendilerini aklama çabasıdır ama boşunadır.

Atatürk'e ve ilkelerine karşı olduğu bilinen başbakanın bu sözlerinde laik devletin sona ermesi, TBMM'nin varlığının ortadan kalkması ve ülkeyi Kuran ile yönetmek mantığı bulunmaktadır.
Bütün bu sözlere karşın, halen başbakanın değiştiğini söyleyenler, "yetmez ama evetçiler", sürekli destekleyenler ne yapacaklardır?

Gerçekten dinin emirlerine uygun bir tavır sergilemek isteyenlerin "görevi ihmal, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrakta ve kayıtlarında sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak" eylemlerinde bulunmamaları gerekirdi.
Üstelik başbakanın bu eylemleri, dokunulmazlık zırhıyla örtülmektedir.
Bunlar, demokrasiyle gelerek, diktaya dönüşen bir anlayışın göstergeleridir.

Bu anlayış, kendilerine muhalefet eden yurtseverleri, sahte belgelerle Silivri'de zulüm altında tutmaktadır.
Bu anlayış, hukuku siyasallaştırmıştır.
Bu anlayış, kendi ordusunu düşman olarak görmektedir.
Bu anlayış, emperyalistlerin çıkarları için ülkemizi savaşa sokmaktan çekinmemektedir.
Bu anlayış, laik eğitim yerine medrese eğitimini savunmaktadır.
Bu anlayış, aydınlanma devrimi yerine ortaçağ karanlığına dönüşü istemektedir.
Bu anlayış ormanlık alanları talan ederek, yapılaşmaya açmaktadır.
Bu anlayış, hazırladığı yasa tasarısıyla devletin sanat kurumlarını, Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi ve Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'ne bağlı sanat kurumlarını ortadan kaldırmaktadır.
Bu anlayış, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nı, diğer ulusal kuruluşlarımız gibi, yabancılara peşkeş çekmektedir.
Bu anlayış, ülkemizde sivil darbe yapmıştır…

Dünyanın 17.büyük ekonomisi olmakla övünen siyasi iktidar, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) 36 ülkede yaptırdığı "daha iyi yaşam endeksi" araştırmasında Türkiye'nin, sonuncu sırada yer alması karşısında seslerini çıkaramamaktadır.
İleri demokrasi ile yönetilen ülkemizde alkol yasak ama hırsızlık, soygun, vurgun, talan serbesttir.
Ortaçağ karanlığına dönmek serbesttir.
Sivil darbe yapmak serbesttir.
Ve vatana ihanet serbesttir.

Taksim Gezi Parkı'na sahip çıkmak için başlayan protesto, "ileri demokrasi" rejimine karşı isyanın tohumlarını atmıştır.
Artık haklın sabrı tükenmiştir, siyasi iktidarın on yılı aşkın sürdürdüğü zulüm, hukuksuzluk, laik ve demokratik cumhuriyete yönelik saldırılarına ve faşist baskılarına karşın direnmektedir.
Atatürk'ün gençleri, büyük kurtarıcılarına layık olarak, gerekeni yapmaktadırlar.
Tüm kentlerde sokaklara dökülen insanlar, tam bağımsız Türkiye özlemiyle siyasi iktidara gereken dersleri verecektir.
Hükümetin önünde, istifa etmekten başka bir yol bulunmamaktadır..

İlk Kurşun Gazetesi, 3 Haziran 2013

a45UyF587661-201306030918-15
^^^^^ - vvvvv


--
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Akilli konusur, cunku soylemek istedikleri vardir; aptal konusur, cunku kendisinin bir seyler soylemek zorunda oldugunu sanir.

Platon
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com

Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder