Benim zaman içerisinde guruplarda yayınlamış olduğum epostalardan bir demet bulacaksınız
8 Temmuz 2013 Pazartesi
15-Mustafa Balbay: AKP’yle AB’ye mi Gireriz, Birbirimize mi?
Mustafa Balbay: AKP'yle AB'ye mi Gireriz, Birbirimize mi?
08 Temmuz 2013
Avrupa Birliği (AB) macerası bizden yıllar sonra başlamış bir ülke daha tam üye oldu, bizim profesyonel adaylığımız devam ediyor.
Bu gidişle 1 Temmuz'da AB'nin 28.üyesi olan Hırvatistan'ın ardından Sırbistan gelecek. Onu öteki Balkan ülkeleri izleyecek. Ardından Gürcistan ve Ermenistan gelecek. Türkiye de adaylık statüsünü başarıyla koruyacak!
Kendi içinde farklı sorunlar yaşayan, büyüdükçe bozulan AB için "ekonomik dev siyasi cüce" tanımlaması yapılırdı. Bir blok olarak ekonomik devliği de tartışmalı hale geldi. Bu, olayın başka boyutu.
Türkiye'ye ilişkin boyutun özeti şu:
AB'ye tam üye olmak bir yana, yönetim anlayışı olarak tüm uygarlık değerlerinden kopuyoruz.
AB'den Sorumlu Bakan'ın söylediklerini alt alta koysak başka söze gerek kalmaz.
***
Yarım asrı aşan tam üyelik yolculuğumuzun en renkli sayfalarını AKP iktidarı dönemi oluşturuyor.
2002-2006 arasında AKP icraatında bütün yollar AB'den geçiyordu. Bütün tartışmalı yasaların paket cümlesi şuydu:
"AB öyle istiyor."
Bu icraatın kesintisiz devam edebilmesi için AB'ye tam üyelik beklentisinin de hep yüksek tutulması gerekiyordu. O nedenle yılda ortalama 2 defa AB'ye giriyorduk!
Yıllık ilerleme raporunda Türkiye'ye birazcık övgü var.
Hükümetten demeç:
"İşte tam üyeliğin kanıtı."
Liderler zirvesine tüm aday ülkelerin yanı sıra Türkiye de davet edildi.
Hükümetten demeç:
"Aslında tam üye olarak çağırdılar."
Sözün özü o yıllarda AB'ye gire gire bir hal olduk.
Bir ara o kadar hızlı ve sürekli girdik ki, hızımızı alamayıp İber Yarımadası'ndan çıkacağımızı Atlas Okyanusu'nu da geçip Amerika'ya gireceğimizi düşünmüştüm.
Bu tabloyu AB de sevdi. AKP'nin kendi yol haritasına uygun yasaların içine 2-3 tane de AB'nin istediği maddeler eklenince bunun adı reform oluyordu. O dönem öylesine çok reform yapıldı ki, AB yetkilileri, "hızınızı kıskanıyoruz"demeçleri verdiler.
O günlerde AB'nin muhalefete bakışı da sadece şu sorunun yanıtına dayalıydı:
"Hükümetin AB hedefine ne kadar destek veriyor?"
Çoğunlukla muhalefetin tutumundan hoşlanmazlar, muhalefeti tutucu, iktidarı ilerici ve reformcu bulurlardı.
Kıbrıs konusu da AB treninin arkasına takılmış, her yıl "çözüm yılı" ilan edilmişti.
2005'e gireriz; demeç hazır:
"Kıbrıs'ta çözüm yılına girdik."
2006 gelir; hemen demeci de gelir:
"Kıbrıs'ta çözüm yılına girdik."
Kıbrıs'ı da sürekli çözmekten dizimizin bağı çözüldü!
***
Geldik bugüne…
Hükümet AB eldiveniyle ve merdiveniyle çıkardığı yasaların gölgesinde Türkiye'yi AB'den uzaklaştırdı.
Bundan belki her iki taraf da memnun!
Ancak Türkiye'nin geleceğini belirlemede hükümet tek başına söz sahibi değil.
Artık iradesini ortaya koyan bir halk var. Atatürk'ün çağdaş uygarlık seviyesi diye özetlediği hedefi 21.yüzyılın değerleriyle bütünleştiren toplum, Türkiye'nin yönünü belirlemede hükümetin önüne geçti.
Başbakan'ın gelinen bu noktaya bakışı şu:
"Ne zamandan beri ayaklar baş oldu?"
Bu soruya Gezi diliyle verilecek çok yanıt var.
Biz şu saptamayı yapmakla yetinelim!
Bu hükümet politikalarıyla Türkiye AB'ye girmez; girse girse birbirine girer!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder