12 Kasım 2014 Çarşamba

Re: Tavukların Son 60 Yıllık Evrimi

Bu günkü yazılarımda anlatmıştım.

Ruh kendi bilincimizle ilgili bilinmezlikleri temsil eden bir soyutlamadır.
Gözlemlerimizi açıklamak için daha basit, daha estetik bir yoldur bu açıklama.
Aynı zamanda bilinen gerçeklerle çelişkiler içermez.

Ruhun bedenden bedene, ya da alemden aleme geçen, maddeden ayrı bir töz olduğunu düşünmemiz için bir sebep yoktur.
Bunu bize düşündürecek bir gözlem de yoktur.

Bize ruhu, ilahi varlıkları hatırlatan algılar vardır.
Bunların her birisi zihnimizde ilgili bilinmezlikleri temsil eden bir algıdır.

Kozmik bilinmezlikleri tanrı temsil eder.
Kendi benliğimizle ilgili bilinmezlikleri ruh algısı temsil eder.
Eskiden doğa olaylarıyla ilgili bilinmezlikleri her bir doğa olayıyla ilgili bir tanrı algısı temsil ediyordu.

Kısacası, ilahi açıklamaların büyük bölümü zihnimizde bilinmezlikleri temsil eden kavramlardır.

Daha açık ifadeyle eğer bir şeylere inanıyorsanız, onu bilmiyorsunuz demektir.
Bir şeyleri biliyorsanız, bu durumda inançtan söz edemeyiz.

İnsan ne ayıdan, ne maymunda gelmiştir.
Bu işi karikatürize eden bir basitleştirmedir.
İnsan bugünkü modern maymun, şempanze, ve bonobo maymunun ortak atası olan ve bunların hepsine ve daha önceki ortak atalara benzeyen bir türden evrildi.
Adamın birisi sanki ben babam şempanze demişim gibi yapıp ucuzluk yapıyor.
Bunlar dangalakça basitliklerdir.

Ben biyokimyasal genetikle bilfiil uğraşmış biriyim.
Evet, genetik, embriyoloji ve daha başka bir sürü bilim dalı da tereddütsüz şekilde Evrim Kuramını destekler.
Çelişkili tek gözlem yoktur.
Ve bütün disiplinlerde Yaradılış Safsatasını hatırlatan tek bir gözlem dahi yoktur.

Filogenetik türlerin, türlerin, karmaşık organların, dokuları evrimsel gelişimlerini açıklayan sayılamayacak kadar çok fosil kaydı, diğer disiplinlerden veri vardır.
Daha önce söylemiştim, bütün türler ara türdür.
Türlerin evrimi sanıldığı gibi atlamalı anlarla temsil edilen bir fotoğraf albümüyle temsil edilmez.
Onun yerine alternatif senaryolarla dallanıp budaklanan kesintisiz bir film gibidir.
Ancak, bu süreklilik içinde dahi akışı temsil eden anlara ait ara kesitler vardır.
Evet, ara türler vardır.

Göz, kulak, kanat, gibi karmaşık organların en basitlerinden en karmaşık olanlarına uzanan ve aynı zamanda en eskiden en yeniye uzanan bir zincir de vardır.

Malesef hücrelere ilişkin fosil kayıtlar ya yoktur, ya da yetersizdir.
Ancak günümüz tek hücrelilerinde, hücre içi organellerin, çekirdeğin, lizozomun, mitokondrinin, hücre zarının, temel metabolik faaliyetlerin de benzer şekilde eskiden yeniye, ilkelden karmaşığa gelişmesini işaret eden gözlemler vardır.

Olmayan tek şey ilk hücrenin, ilk zarın, ilk DNA'nın ve benzeri ilk şeylerin nasıl oluştuğuna ilişkin gözlemlerdir.
Bunlara ilişkin bir sürü tez vardır.
Ancak, gözlem yoktur.

Kur'anda yazanlar ise komik derecede saçmadır.
Adem, Havva, Nuh, Kabil, Habil, İbrahim, Musa etrafında gelişen ancak epik bir roman olabilecek olaylar.

Oraj POYRAZ
L2fSIJNoA0xfSNxA


On 11.11.2014 06:12, bekir bekiroglu wrote:
Değerli arkadaşım,

Geçen ay ruh konusunda verdiğim konferans metnini tekrar gönderiyorum. Sanırım daha önce göndermiştim.  Allah Kuranda ruh konusunda insanlara bilgi verilmediğini söylüyor. Buna mukabil ancak Allah tarafından yaratılması mümkün olan pek çok mucizeyi anlatıyor.  En ilginci ona inanmayan bazı toplumların ceza olarak aşağılık maymunlara çevrildiğini anlatıyor.  

Peki sizin ilim dediğiniz şey ruhun ne olduğunu nasıl açıklıyor? Evrim teorisi nasıl açıklıyor? 

En önemlisi siz nasıl açıklıyorsunuz? 

Slm ve svg.

BB.

10 Kasım 2014 23:43 tarihinde bekir bekiroglu <bekiroglu.bekir@gmail.com> yazdı:
İnsan ile hayvanlar arasındaki en büyük fark, insanın ruhudur. Peki sizin ilim diye adlandırdığınız teorileriniz insan ruhunu nasıl açıklıyor?
 
Darwin teorisi (bana göre efsanesi)sadece canlılar arasında hayat mücadelesini anlatıyor. Canlıların çevreye uyduklarını, bunun için, ufak değişikliklere uğradıklarını söylüyor. Darwin asla bir  tür, başka türe döner demedi.
Bu konudaki uzmanlar bir canlının başka türe dönmediğini, canlılardaki değişmelerin, kendi türleri arasında olduğunu söylüyorlar.

Evrimciler ne kadar uğraşırsa uğraşsın güneş balçıkla sıvanmaz. İnsanların maymundan geldiğini söyleyenler olduğu gibi, ayıdan geldiklerini söyleyenleri de var. Bir İtalyan profesörü, insanın maymundan değil, ayıdan geldiğine dair üç delil ortaya atmıştır:
1- Ayı, yavrusunu döverken insan gibi tokatlar, maymun ise ısırır. 
2- Ayı, dişisi ile, yavrularının görmediği bir yerde çiftleşir. Halbuki maymunda böyle bir şey yoktur. Yavrularının yanında da çiftleşir. 
3- Oyuncak dükkânına giden bebekler, ayı oyuncaklarını tercih ederler. Bu deliller insanların ayıdan geldiğini gösterir. 
Maymun teorisi gibi ayı teorisi de, ilim adına uydurulmuş bir efsanedir.

Evrim gerçek olsaydı, evrimcilerin iddia ettikleri yüz milyonlarca yıl boyunca gerçekleşen evrim sürecinde, yüz milyonlarca canlı, kendinden önceki bir türden bir sonraki türe doğru gelişecekti. Bu ise, kaçınılmaz olarak yüz milyonlarca "ara-geçiş formu"nun varlığını gerektirirdi. Oysa böyle bir durum söz konusu değildir.

Fosil kayıtlarının evrimi desteklemediği ortadadır. Tavuklar  hep tavuk, maymunlar hep maymun ve insanlar hep insan kalmışlardır. 

Karmaşık canlıların gelişmeleri için gereken milyonlarca yılda bırakmaları gereken fosillerin hiçbirinin mevcut olmayışı, bu teoriyi herhangi bir dayanaktan yoksun bırakır. Bu karmaşık canlıların birdenbire ve evrim açısından "dramatik" biçimde ortaya çıkışlarını açıklamak amacıyla girişilen jeolojik, iklimsel, atmosferik ve kimyasal çabaların hepsi çökmüştür. Bu kadar şüphe götürmez delillere rağmen, eğer bir kimse bu karmaşık canlıların hiçbir iz bırakmadan evrimleştiğine inandığını söylerse, elbette bu modern bilime zıttır. Bu kişi, evrime, bilimsel gerçekler ışığında değil, bilimsel gerçeklere rağmen inandığını kabul ediyor demektir. Nitekim evrimi savunan çevrelerin, içinde bulunduğu durum da budur. Bu ise, evrimi bilimsellikten uzaklaştırarak bir ideoloji haline sokmuştur.

Yerli yabancı ilim adamlarının katıldığı bir konferansta konuşan Amerikalı biyolog Prof. Dr. Kenneth Cumming dedi ki:
Evrim efsaneye dayanır. Evrimciler Zürafaların geçmişte boynunun kısa olduğunu, ancak ağaçların yüksek dallarına uzandıkça boyunlarının da uzadığını iddia ettiler. Çünkü genetik biliminden habersizdiler. Bugün böyle bir gelişimin, biyolojik olarak imkânsızlığı ispat edilmiştir. 
Evrim teorisine, mutasyonlar, yani canlının genetik şifresi DNA'da meydana gelen hasar, bozulma ve kopmalar neticesinde yeni canlılar oluşuyordu ve doğal seleksiyon bunları ayıklayarak güçlülerin hayatta kalmalarını sağlıyordu. 

Oysa bu durum teoriyi kendi içinde bile çelişkili hale getirmiştir. Çünkü mutasyonlar canlıya zarar verip yaşama şansını azaltıyordu. Zaten çok nadiren meydana gelen bir mutasyon, üstelik de kazanılan özelliğin bir sonraki nesle aktarılabilmesi için ancak üreme hücrelerinde olması gerekirken, canlıya büyük zarar veriyordu. 

Bütün canlılarda, rastgele değil, çok muntazam bir dizayn vardır. Buna göre canlı organizmalar, bir makinenin parçaları gibi yüzlerce, binlerce parçanın, daha doğrusu sistemin birlikte çalışmasıyla hayatlarını devam ettirmektedirler. 
Bu çok sayıdaki parçanın herbiri birbiri ile mükemmel bir uyum içinde çalışmaktadır. Mesela vücudun savunma sistemleri, organizmanın korunması için antikor oluşumu, hücre temizliği ve iltihabi reaksiyon gibi karmaşık metotlar kullanırlar. Yara tamiri, kan pıhtılaşması gibi birçok döngü reaksiyonları meydana getirirler. Olayların kendine has oluşları ve kontrolün oluşumu üst düzey bir dizayna işaret etmektedir. Böyle üstün bir dizayn tesadüfler sonucu ve rastgele oluşmuş olamaz.

Kur'an-ı kerimde ilk insanın topraktan, neslinin ise nutfeden yaratıldığı bildiriliyor. İlim ilerledikçe Kur'an-ı kerimin bildirdiği bu gerçek daha iyi anlaşılıyor.

Evrim teorisi çürütülmeye çalışılmamış, çürütülmüştür. Evrim teorisi ele alınmış, ateist ideolojilerin ürünü olan bu dogmanın mesnetsizliği, bizzat bilim yoluyla ortaya konarak, teorinin çöpe atılması sağlanmıştır. 

Kur'an-ı kerimde Hazret-i Âdem'in ilk canlı olduğu ve mikroorganizmalardan memelilere kadar bütün canlıların Hazret-i Âdem'den türediği gibi bir açıklama mevcut değildir. Kur'an-ı kerimde, Hazret-i Âdem'in ilk insan olduğu ve insan neslinin Hazret-i Âdem'den türediği belirtilmektedir.

Sonuç olarak bilim başka şey, Evrim teorisi başka şeydir. İnsanlar tercihlerini ya bilimden, ya Evrim teorisinden yana yapmalıdırlar 
Hem bilim, hem Evrim teorisi savunulamaz.

Bence siz de artık tercihinizi yapın.

Slm ve svg.

BB.


10 Kasım 2014 16:10 tarihinde T.C. Oraj POYRAZ <cimcime@neomailbox.net> yazdı:
Ben konuya başka açıdan gireyim.

Bir şeye inanıyorsanız, o her zaman dindir.
Bir şeyi biliyorsanız o da bilimdir.
Bakın bilim bilmekten türemiş bir kelimedir.

Her ne kadar siz Evrim Teorisini birilerinin aniden aklına gelmiş temelsiz bir şey zannetseniz de Evrim Teorisinin bir teori olarak ortaya çıkmasına sebep olan çok sayıda gözlem ve deney vardır.
Üstelik yapılan gözlemlerin ve deneylerin birbirinden farklı disiplinlerden geldiğini, bulguların istikrarlı ve kararlı olduğunu söylemem gerek.

Evet, teori demek ispat demektir, ispatı olmayan bir şeye teori demek mümkün değildir.
Tek tek baştan anlatayım, hiçbir deney ve gözleme dayanmayan önermeye sadece tez denir.
En az bir deney ve gözleme dayanan ve sadece münhasıran o deney ve gözlem hakkındaki açıklamaya hipotez denir.
Ve çok fazla sayıda gözlem ve deneyi her yönüyle açıklayan kapsamlı açıklamaya ise teori denir.

Bu güne kadar ana akım bilim adamlarının yaptığı çalışmalarda Evrim Teorisinin yanlışlandığı bazı gözlemler olmuştur.
Bu durumda teori yeni gözlemleri de açıklayacak şekilde güncellenmiş ve yenilenmiştir.
Teorinin ana yapısını ya da iskeletini toptan yanlışlayacak türden bir gözlem yoktur.
Doğrusu olması da beklenmemektedir.

Yaradılışla ilgili dini açıklamaya ise teori demek mümkün değildir.
İlahi metinlerde anlatıldığı şekilde insan ve hayvanların yaradıldığını işaret eden tek bir gözlem yoktur.
Tam tersine sözde Yaradılış Teorisini toptan geçersiz kılacak sayı ve kalitede deney ve gözlem vardır.

İlle de ilahi metinlere sadık kalmak istiyorsanız, başka bir yola girmeniz gerekir.
Bunu yapan dindar bilim adamları da vardır.
Evrim Teorisini tanrının insana kadar varan bütün türleri yaratmak için var ettiğini ve ilahi sistemin bir parçası olduğunu düşünebilirsiniz.
Kur'an da anlatılanları Evrim Teorisinde anlatılanların metaforu, dolaylı yoldan anlatımı olarak kabul edebilirsiniz.
Dindar Müslüman olduğu halde Evrim Teorisini dışlamayan bilim adamları vardır ve onların bakışı genel olarak böyledir.
Bilime aykırı düşen çelişkileri çözümlemek için tanrı Evrim Teorisini ilahi mekanizmanın bir parçası olarak var etmiştir derler.
Bu sizini için daha verimli bir yoldur.
Böyle bir yorumla hem dinden çıkmaz, hem de bilimsel olabilirsiniz.

Ancak, çocukların oyun hamurundan heykel yaptığına benzer şekilde insanın çamurdan yaratıldığında israr ederseniz, tıpkı dünyanın düz olduğunu iddia edenlerin düştüğe duruma düşersiniz.
Batıda akademilerde Yaradılış Teorisi diye başlayan bir cümle kuramazsınız.
Yapayalnız kalır, dışlanırsınız.
Kariyeriniz son bulur.
Teoloji bölümlerinde dahi Yaradılış Teorisinden bahsedilmemektedir.
Açıklamaları genel olarak benim size anlattığım gibi yaparak bilim-din çelişkisinden kurtulmayı tercih etmektedirler.


Saygılar.
Oraj POYRAZ
L2fSIJNoA0xfSNxA


On 09.11.2014 18:29, bekir bekiroglu wrote:
Benim konuyla ilgili son günlerde dikkatli bir şekilde okuduğum yazıyı size de gönderiyorum. Ben 66,5 yaşında emekli bir bilgisayar yazılım uzmanıyım. Sizin gibi bir tıp doktoru olsaydım, kendim oturup sizin daha iyi anlayacağınız ben de bir şeyler yazardım.  Ben evrim teorisine asla  inanmıyorum. Yolladığınız yorumlar pek çok şeyi mantıklı olarak açıklamıyor.  . 

Ama "Kuran" açıklıyor. Keşke oturup bir kere dikkatle okusanız. Eğer okursanız, lütfen Kuranın inanmadığınız her hangi bir bölümünü yazın ben de fikrimi söyleyeyim. Sadece islamiyet  üzerine değil hiristiyanlık  üzerine de soru sorabilirsiniz yeterli bilgi sahibiyim.  Yaşadığım bazı ilginç olaylar Allah'ın varlığını bana açıkladı. Ama bunları sizinle paylaşamam. Çünkü bana özeldir. 

Unutmayın Atatürk'te Allah'a ve Kuran'a inanıyordu. Ben de onun izindeyim.     

Sizin neden böyle düşündüğünüzü anlıyorum. Çünkü etrafında bilgisiyle takdir toplayan çok akıllı ve değerli bir bilim adamısınız. Bahse girerim yakın çevrenizdeki herkes bilmediği her şeyi size soruyordur. Aslında bundan eminim. Çünkü benim ailemde de aynen size benzeyen biri var. O da Kuran hariç her konuda bilgi sahibidir. Her dindarı yobaz olarak görür.  

Hani şu meşhur fıkrayı bilirsiniz. Her türlü bilgiye sahip çok büyük bir bilgisayar yapılmış ve ona çok merak ettikleri şu soruyu sormuşlar. 
- Tanrı var mı? Bilgisayar cevap vermiş.
-  Evet artık var. 

Aşağıdaki yazının da istediğiniz bölümü için tartışabiliriz. Ben de sizin gibi din ve felsefe konusunda araştırmayı çok severim. 

Slm. svg. 
bb

Bir din gibi inandıkları evrime 'bilimsel' bir hava vermek için çalışanların, üzerinde durdukları mevzuların başında 'mutasyon' gelmektedir. Tabiî seleksiyon adını verdikleri 'en güçlülerin yaşadığı, zayıfların yok olduğu' şeklinde özetlenebilecek 'kısmen doğru' bir prensibin işletilmesi için gerekli itici gücü ondan beklediklerinden, evrimciler zâviyesinden mutasyon vazgeçilmez bir umdedir. Zîrâ bütün evrimciler 'mutasyon' gibi temeli genetiğe ve moleküler biyolojiye dayalı, biyolojik olarak da belli ölçülerde gözlenebilen bir kavramı kullandıklarında, evrim hipotezinin 'bilimsellik' ve dolayısıyla da geçerlilik kazanacağını düşünürler.
Mutasyon bir organizmanın genotipinde (genetik kodunda) hâsıl olan, görünüşe göre âniden ve bir defada meydana gelen değişikliktir. Mutasyonlar genellikle fizikî veya kimyevî dış tesirlerle, nadiren de bilemediğimiz iç sebeplerle ortaya çıkabilir. Mutasyonun canlıda kendini gösterebilmesi için, hücredeki genetik bilgiyi taşıyan DNA zincirinin gen adı verilen ve belli bir proteine ait bilginin kodlandığı bölümünde bir değişikliğin ortaya çıkması gerekir. 
DNA; şeker ve fosfat gruplarından yapılmış iki molekül zinciri üzerine, sonsuz bir ilim ve kudretin takdiriyle belirlenmiş adenin (A), guanin (G), timin (T) ve cytosin (C) bazlarını teşkil eden moleküllerin dizilmesinden meydana gelmiştir. Nükleotit adı verilen bu molekül gruplarında, daima A ile T, G ile de C birbiriyle bağlanabilir. Böylece iki zincir spiral şeklinde birbirine sarılmış hâlde bulunur. Genetik bilgi bu dört harfin teşkil ettiği kodonlardan (A-T, T-A, G-C, C-G) üçlü nükleotitler hâlinde kodlanır. Canlının temel yapı taşını oluşturmak üzere yaratılan proteinleri meydana getirecek 20 çeşit aminoasite karşılık, dört çeşit azotlu baz, üçlü nükleotitler hâlinde 64 farklı kodon teşkil edebilme potansiyeline sahip yaratılmıştır. Dolayısıyla bir aminoasiti kodlayabilecek birden fazla kodon bulunabilir. Bazı kodonlar ise, protein sentezinin başlangıcını ve bitişini belirleyecek bilginin şifresini ihtiva eder.
Mutasyonlar, bir DNA zincirindeki herhangi bir bazın başka bir bazla yer değiştirmesi netisinde ortaya çıkabileceği gibi, bir veya daha fazla sayıdaki bazın eklenmesi veya eksilmesiyle de meydana gelebilir. DNA zincirinde kodlanmış olan bilgide, bir tek baz çiftinin değişmesiyle gerçekleşen mutasyonlara, nokta mutasyonlar adı verilir. Ayrıca bir aminoasidi kodlayan bir kodonu, hiçbir aminoasidi kodlamayan bir hâle dönüştüren mânâsız mutasyonlar veya bir aminoasidi kodlayan bilgiyi, başka bir aminoasidi kodlayan bilgiye dönüştüren yanlış mânâlı mutasyonlar da vardır. Eksilme veya eklenmeler neticesi ortaya çıkan mutasyonlar çok daha önemli neticelere sebep olur.
'Mutasyonlar canlıda bir değişmeye sebep olur mu?' diye sorarsak, buna vereceğimiz cevap 'evet'tir. Fakat 'Mutasyonlar evrime sebep olur mu?' diye sorulursa, bunun cevabı 'hayır'dır. Değişmenin neticelerinin ne olacağına dâir karşı verilecek cevap ise, 'facia' veya 'yıkım' şeklinde özetlenebilir.
Nokta mutasyonlar genellikle tek bir kodona tesir ettiğinden, çoğu defa büyük değişikliklere sebep olmaz. Meselâ mutasyona uğrayan kodon, aynı aminoasidi kodlamaya devam edebilir veya proteinin fonksiyonunu değiştirmeyen başka bir aminoasit kodlanabilir. Fakat bazı durumlarda DNA molekülündeki tek bir nükleotidin değişmesi bile hayatî neticelere sebep olabilir. Meselâ, orak hücreli anemi olarak bilinen kansızlık, bu tip bir nokta mutasyonla ortaya çıkar. Yavru böyle mutasyonlu bir geni, hem annesinden, hem de babasından almışsa, bu hastalığa mârûz kalmış demektir.
DNA'daki bir veya birden çok bazın eksilmesi veya eklenmesi durumlarında, bu noktadan itibaren bilginin okunma çerçevesinde kaymalara sebep olacağından, genin yapısında büyük değişiklikler ortaya çıkar. Meselâ TAG GGC ATA ACG ATT şeklindeki bir nükleotit dizisine, ilk kodonda ortaya çıkan bir mutasyonla bir A bazının eklendiğini farz dersek, bu durumda yeni dizi TAA GGG CAT AAC GAT T şekline dönüşecek ve bu farklı şifre sebebiyle bambaşka bir aminoasite ait bilgi kodlanacaktır. 
Mutasyona uğramış DNA dizileri de tıpkı normal DNA gibi eşlenir, çoğalır ve nesilden nesile aktarılır. Mutasyona uğramış genetik bilgi, yeni bir mutasyonla eski normal hâline dönebilir. Bu durumda ikinci mutasyon orijinal genin tamirine vesile olur ve normal fonksiyonunu yeniden kazanabilir. Bazen de ilk mutasyonun olduğu bölgeden başka bir bölgede ortaya çıkan ve baskılayıcı mutasyon denilen ikinci bir mutasyon sebebiyle, ilk mutasyonun tesiri kısmen veya tamamen ortadan kalkabilir. 
Âniden meydana gelen ve fenotipte (dış görünüşte) büyük değişikliklere sebep olan büyük mutasyonlar, canlıda bir çeşitlilik ve değişiklik meydana getirmesi adına önemli değildir, zîrâ bunlar canlıya yaşama imkânı vermez. Meselâ; radyasyona veya mutasyon meydana getirebilecek kimyevî bir maddeye mârûz kalan bir zigotun veya gelişmekte olan embriyonun -genetik programında oluşan değişikliklerin büyüklüğüne bağlı olarak- organlarında, eksiklikler veya fazlalıklarla (iki kafalı, dört kollu gibi) hilkât garibeleri meydana gelebilir ki, bu tip hasarlarla doğanlar yaşayamazlar. İnsandaki kondrodistrofik cücelikte, baş ve gövde normal olduğu hâlde, kol ve bacaklarda gelişme bozukluğu vardır. Binlerce genden sadece birindeki mutasyonla bu hastalık ortaya çıkar. Meselâ köpeklerde görülen benzer bir kondrodistrofik bozukluk, köpekler için kötü olsa da, avcıların işine yarar(!) bir mutasyonun neticesidir. Bu tip köpekler, tavşan deliklerini ve gizli yerleri kolay bulabilir.
Küçük mutasyonlar ise, fenotipte küçük varyasyonlar meydana getirir. Evrimciler, bu küçük mutasyonların birikeceğini ve nesilden nesile türü farklılaştıracağını iddia ederek -bu genetik mekanizmayı sınırlarının ötesine geçirecek bir abartmayla- türü tamamen farklı bir türe dönüştürecek biçimde yorumlarlar. Meselâ; evrimcilere göre bir balığın solungacı, kurbağa akciğerine veya bir kertenkelenin bacağı, kuş kanadına dönüşebilir. Karada yürüyen bir memelinin ayakları, yüzgece dönüşürken, kılları dökülüp deri altı yağ tabakası kalınlaşabilir, memelerinin emzirme mekanizması, doğurma şekli farklılaşabilir. 
Deneylerle en küçük bir yeni organ bile geliştiremeyen evrimciler, bu konuda büyük sıkıntı içerisindedir. Zebra balığının, böbrekleri ile ilgili genlere mutasyonlar yaptırılarak, yüzlerce farklı böbrek ve idrar yolu arızasına sebep olunmuştur.
Eğer küçük mutasyonların yavaş yavaş birikerek âniden netice verdiğine inanırsak, ne zaman, ne şekilde, hangi yolla, hangi şiddette olacağı bilinmeyen sayısız tesadüfî mutasyondan her birinin, bir gâye gözeterek, şuurlu varlıklar gibi ne yaptığını bilerek, birbirlerini kollayarak, art arda düzgün bir sıra hâlinde ve dâima isabet ederek, sayısız popülasyon içinde her defasında aynı ferdin üreme hücrelerinde meydana geleceğini kabul etmek gerekir. Meselâ, deniz kenarına gelen kara memelilerinin suda yaşayabilmesi için vücudunda yüzlerce anatomik ve fizyolojik değişikliği ortaya çıkaracak binlerce mutasyonun, hep aynı hayvanın üreme hücrelerinde, yavaş ve kontrollü şekilde, belli bir sırayla, çok hayatî bir zamanlamayla ve de isabetli olarak oluşması gerekir. Ayrıca bu değişikliler sadece bir cinste değil, hem erkek, hem de dişide aynı zamanda ve karşılıklı meydana gelmelidir. Bunun ise, ihtimal hesapları içinde yeri bile yoktur. 
Nitekim bugün yaşayan kadın-erkek altı milyar insan içinde, mutasyonlara bağlı yeni bir türe başlangıç olabilecek bir tek genetik değişiklik görülmemektedir. Buna karşılık, her gün birçok genetik hastalık (Down Sendoromu gibi) görülmektedir. 65 milyon yıl önce dinozorlar yok olduğunda, onların yerine gelen kuş ve memeliler, aynı tesadüfî mutasyon mekanizmalarıyla meydana geldilerse, isabetsiz mutasyonların meydana getirdiği yüzlerce ve binlerce kusurlu iskelete ait kemikler nerededir? Mutasyonla değişmiş fertlerin nesilleri de aynı değişikliğe sahip oldularsa, bunlara ait kemikler nerededir? Bütün bunlar evrimcilerin cevap veremedikleri sorulardır.
Her canlıda bazı küçük mutasyonların meydana geldiğini görerek, bunun hâsıl edeceği neticelerin canlı için kesinlikle faydalı ve kullanılabilir bir özellikte olacağını söylemek, muhaller ötesi bir iddiadan ileri gidemez. Çünkü bir organın en küçük bir kısmını değiştirecek herhangi bir mutasyon bile, zararlı ve o organın fonksiyonlarını kısıtlayıcı bir değişim meydana getirir. Mutasyonların meydana gelme sınırları çok geniş değildir. Bir veya birkaç mutasyon, organın ideal yapısını bozacağı için, canlının aleyhine bir durum arz eder. Ayrıca herhangi bir organın değişmesi canlının tamamen değişmesi demek olmadığından, bu durum zararlıdır ve canlının ölümüne yol açar (çünkü organizmanın sistem bütünlüğü bozulmaktadır). Meselâ, sudan karaya çıkan bir balığın solungaçlarının akciğerlere dönüştüğü bir an için kabul edilse bile, yüzgeçlerin ayak şeklini alması, pulların kaybolması, zehir bezlerinin gelişmesi, kalbin ve aort yaylarının, duyu organlarının ve sinir sisteminin farklılaşması, ekstremite kaslarının yürüme pozisyonuna adapte olması gibi birçok değişiklik aynı anda olamayacağı için, sadece solungacın akciğere dönüşmesi bir mânâ ifade etmeyecek ve bu değişme hayvanın ölümüne sebep olacaktır. Aynı şekilde göz veya beyin gibi kompleks organların en küçük bir parçasında bile, bütünü nazara almadan küçük değişikliklerin tesadüfen meydana gelmesini ve kendiliklerinden birikerek düzenli bir göz veya beyin programının, DNA'yı teşkil eden nükleotit molekülü olarak şifrelenmesini hiçbir akıl kabul edemez.
Mutasyonların, kurulu mükemmel sisteme ve âhenkli çalışan organizasyona veya bünyeye olumsuz tesirleri açıkça görüleceğinden, canlının aleyhine netice vereceği bilinmektedir. Bu hususta şöyle bir benzetme yapılabilir: 1930 model çok basit bir otomobil, makineli tüfekle kurşun yağmuruna tutulduğunda, mermilerin otomobilde yapacağı parçalayıcı tesirle, basit otomobilin 2005 model bir Mercedes'e dönüşmesi ne kadar mümkünse, bir hayvanın da mârûz kalacağı yıkıcı mutasyonlarla, düzenli çalışan yeni bir sisteme, nesil veren başka bir hayvana dönüşmesi o kadar mümkündür.
Vücudumuzda her gün binlerce mutasyonlu hücre meydana gelir. % 99,9'u zararlı olan mutasyonlar neticesinde oluşan bozuk hücreler, vücut için mahzur oluşturmadan, bağışıklık sistemi tarafından yakalanarak yok edilir. Bağışıklık sistemi zayıflamış ve hatalı çalışıyorsa, bu takdirde mutant hücreler çoğalarak, zararlı özellikler kazanır ve kanser tümörlerini meydana getirir. Üreme hücrelerinde oluşan mutasyonlar da, ya döllenmeye engel olacak şekilde bozukluklara, yahut döllenme olsa bile embriyonik gelişmenin belli bir döneminde embriyonun ölümü demek olan düşüklere yol açar.
Bu arada kafa karıştıran bir hususun belirtilmesinde fayda vardır. Yukarıda zikrettiğimiz, "Mutasyonlar milyonda bir nispetinde görülür ve % 99,9 zararlıdır." tabiri, genetik sisteme (genoma) ait değişiklikler nazara alınarak söylenmiştir. Vücudumuza ait organ ve sistemlerin yapısını değiştirecek, ona yeni ve daha faydalı ilâveler yapabilecek genetik koddaki değişiklikler kastedilmiştir. Bu durumun bağışıklık sistemimizdeki hücrelerde olan değişikliklerle karıştırılmaması gerekir. İmmün sistemimizde bulunan çeşitli lenfositlerimize de, karşılaşılan bakteri ve virüslerdeki değişikliklerle mücadele edebilmesi için devamlı olarak genetik değişiklikler yapabilme kabiliyeti verilmiştir. Zîrâ yaratılışları gereği bakteri ve virüslerin de genetik sistemlerinde değişiklikler meydana getirilmekte ve devamlı aynı türe ait yeni çeşitler ortaya çıkarılmaktadır. Onların da nesillerinin devamı, bu yeni tiplerde ortaya çıkacak yeni kabiliyetlerin hayatta kalma gücüne bağlıdır. Bağışıklık sistemi hücrelerinde görülen bu değişiklikler aslında bir mânâda mutasyondur. Fakat bu mutasyonlar gelişigüzel olmayıp, vücudun genel işleyişi ile birlikte, immün sistemin işleyişinin de kodlandığı DNA'da belirlenmiştir. Ayrıca bu mutasyonlar, türümüzü değiştirmek için tesadüfen, kendi kendine ortaya çıkamayacak kadar mükemmel ve hikmetli değişikliklere vesile olarak, hayatımızın korunması için verilmiştir. Evrimcilerin beklediği ise, lenfositlerin geçirdiği mutasyonlar değil, üreme hücrelerinde ortaya çıkacak, solungacı akciğere veya yüzgeci bacağa dönüştürecek olanlardır. 
Mutasyonların faydalı neticeler verdiğine dâir evrimci iddialar ise, tam mânâsıyla 'züğürt tesellisi'nden ibarettir. Meselâ, bir mutasyonla orak hücreli anemi hastası olan birinin sıtmaya karşı dirençli olmasını, damar sertliğine karşı dayanıklılık göstermesini, HIV'e karşı bağışıklık kazanmasını, laktoz intoleransını veya naylon yiyen bakterileri faydalı mutasyona örnek göstermek çok yanlış ve aldatıcıtır. Zîrâ bunlar tek bir mutasyona dayalı ve türün genel programına aykırı olmayan, yani türü farklılaştırmayan değişikliklerdir. Bunların bazılarında küçük bir menfaatin bulunması onun zararlı olma özelliğini değiştirmez. Ayrıca bakteri genomu seviyesinde, sadece bir hücreden ibaret organizmadaki genetik bilgideki herhangi bir değişiklik, sadece o hücre ile sınırlı kaldığı için kendisini gösterebilir. Fakat bir sistem ve organizasyon içindeki çok hücreli canlılarda, milyonlarca hücrenin her birinin sistem içindeki durumlarını koruyarak ve mevcut organizasyonu bozmadan yeni bir organ veya doku oluşturacak şekilde bütün olarak değişmesi muhaller ötesi bir muhaldir.
"Tesadüfî Mutasyon Üretme Makinesi" şeklinde isimlendirilebilecek bir bilgisayar programında İngilizce dokuz kelimeden (44 harf) ibaret bir cümledeki harflerin yerlerinin değiştirilerek mânâlı yeni bir cümle oluşturma çalışmaları neticesinde bulunan rakamlar, akıl ve havsalanın alamayacağı kadar büyüktür (58639153496314421699960747595891e+79). Sadece beş harfli bir kelimenin (BROWN) başka bir kelimeye (BLACK) dönüşmesi için 1.160.290.625'te bir ihtimal olduğu gösterilmiştir. 44 harflik bir cümlenin tesadüfen mutasyonla değişmesi ihtimali bu kadar korkunç bir rakam iken, en basit bir mikroorganizma olan parazit Nanoarchaeum bakterisinin 490.885 baz çiftinin kullanılmasıyla programlandığını düşünürsek, meselenin ne kadar korkunç rakamlara varacağını tahmin edebiliriz. Yukarıda bahsedilen basit cümlenin bilgisayar lisanındaki (1 ve 0'lardan yazılmış) büyüklüğü 308 bit'dir. Nanoarchaeum bakterisinde ise bundan 3.000 kat daha fazla (981.770) bit'lik bilgi vardır.
Bakteriler, bizleri türlerin birbirinden türemediğine ikna eden önemli bir örnektir. Bakteriler, en çabuk üreyen hayat formlarıdır. Ekosistemdeki mükemmel gıda zinciri vesilesiyle kontrol altında tutulmadıkları takdirde 36 saat içinde bütün dünyayı neredeyse diz boyu kaplayabilirler. Bütün diğer canlılardan daha fazla mutasyona uğrarlar; ama bugüne kadar hiçbir bakterinin başka bir canlıya dönüştüğü görülmemiştir.
Çok sık mutasyon geçiren ve bölünme süreleri 20 dakika civarında olan Escherichia coli bakterilerinde mutasyon nispeti, 10-5 ile 10-10 arasındadır. Çeşitli mutagenlerle bakteriler üzerinde yapılan yüzlerce araştırmada, sadece aynı tür bakterinin daha dayanıklı olan çeşitleri üretilmiştir. Nitekim bugün birçok antibiyotiğe karşı direnç geliştiren bakteri türlerinin genetik kapasitelerinin gücü karşısında, ilâç firmalarının pes edecek dereceye gelmesindeki asıl sebep bu mutasyonlardır. Ancak yukarıda da işaret edildiği gibi, bu sınırlı ve küçük çaptaki mutasyonlarla, yeni bir bakteri meydana gelmemiş, sadece aynı türün farklı ırkları üretilmiştir.
Tek hücreli canlılardan olan mayalar, çevremizde her yerde bulunur. Hızla bölünerek çoğalan bu bakteriler, organik molekülleri mayalarken alkol ve karbondioksit üretir. Alkolü sirkeye dönüştüren bakterilerde bu işi yapabilmelerini sağlayan 'alkoldehidrogenaz' enzimi bulunur. Bir protein olan bu enzimin fonksiyonel molekül kısmı birbirine gevşekçe bağlanmış dört alt birimden meydana gelir. Bu alt birimlerin her biri 347 aminoasitten yapılmıştır. Bu aminoasitler sebebiyle enzimin değişme potansiyeli çok yüksektir. Enzimin altbirimlerini şifreleyen tek gen vardır. Bu gendeki tâlimâtlarla alt birimler yapılır ve enzim fonksiyonel hâle gelir. Bu gende tek bir mutasyon olursa, eksik fonksiyon görmeye başlar. Lâboratuvarda yapılan bir mutasyonla maya hücresinin enzim fonksiyonunu bozmadan, uyum sağlayabileceği bir durum meydana getirilebilir mi? 
Bilindiği gibi mayalar oksijensiz de yaşar. Oksijen kullanan kısmı yok edilen maya hücreleri, alkoldehidrogenaz enzimine bağımlı hâle gelir. Bu sakatlanmış hücrelere enzimin zehirli bir bileşiğe çevireceği değişik bir alkol bileşiği verildiğinde, mutasyon geçiren mayalar, açığa çıkan bu zehirli bileşiğe karşı direnç göstermişlerdir. İncelemeler sonunda mayanın proteinine atların alkoldehidrogenazında aynı yerde bulunan bir aminoasit girdiği görülmüştür. Bu yüzden maya enzimi, atın enzimine benzer davranmaya başlamış, yani alkole karşı direnç kazanmıştır. Bu tip küçük değişiklikler her zaman aynı türe ait fertler arasında görülebilecek cinsten olup, çeşitliliği ve ırklaşma sürecinin düzenlenmesine vesile olan genetik hâdiselerdir. Genetik materyeli ifade eden DNA zincirinin değişik bölgelerindeki küçük parça kopmaları, yer değiştirmeler, katlanıp tekrar eklenmeler gibi moleküler değişikliklerin sebep olduğu çeşitlenmeler, bütün canlı hücrelerde her zaman yaratılan normal biyolojik hâdiselerdir. Fakat, bu tip hâdeselerle, maya bakterilerinin ata dönüşmeyeceğini herkes bilir. Bu yüzden 'mikroevrim' yerine 'mikrodeğişim' tâbirinin kullanılması daha uygundur.
Grassé bu konuda şöyle bir soru sorar: "Evrimin Darwinci mutasyona dayalı yorumları, 100 milyonlarca yıl varlığını aynen koruyan türlerin, diğer türler kadar mutasyona uğradığını nasıl açıklar?" Cevabı da yine kendi verir: "Eğer bir taraftan mikrodeğişimin, diğer taraftan da belirli bir istikrarın (değişmezliğin) olduğu kabul ediliyorsa, o zaman mikrodeğişimin evrim sürecinde rol oynadığı neticesine varılmaması gerekir. ...Deliller bizi, mevcut bitki ve hayvan türlerinde gözlemlediğimiz mutasyonlar ne olursa olsun, evrim teorisini reddetmek zorunda bırakmaktadır."1
Üzerinde çok sayıda deney yapılan türlerden Drosophila melanogaster'in (meyve sineği) yumurtlama ve gelişme süresi çok kısa (12 gün) olduğu için, bu sinek uzun yıllar mutasyon deneylerinin en birinci malzemesi olmuştur. Bu deneylerde sineğin mutasyon oranını 15.000 kere artırmak için x ışınları kullanılmıştır. Bununla, türün normal şartlarda milyonlarca yılda karşılaşacağı mutasyonlara çok kısa zamanda mâruz kalacağı bir ortam oluşturulmuş ve evrim geçirmesi beklenmiştir. Mutasyon hızı bu kadar artırılmasına rağmen, bazı değişikliklere uğramış meyve sineğinden başka bir şey elde edilememiştir. Mutagenlerin kanadı olmayan, bacakları körelmiş, kambur veya gözsüz sakat sinekler olduğu, daha üstün meziyetlere sahip tek bir yeni sinek türünün bile meydana gelmediği görülmüştür. 
Ernst Mayr de meyve sineği üzerinde 1948'de gerçekleştirilen iki deneyle ilgili şu bilgileri aktarmaktadır: "Birinci deneyde sineğin kıllarının azaltılması, ikinci deneyde ise artırılması hedeflenmişti. Ortalama 36 olan kıl sayısını 30 nesil sonra 25'e kadar düşürmek mümkün oldu. Ama daha sonra kısırlık meydana geldi ve o seriden elde edilen sinekler nesil üretemez oldular. İkinci deneyde ise ortalama kıl sayısı 36'dan 56'ya çıkarıldı; bu defa yine ilk deneyde olduğu gibi kısırlık baş gösterdi. Açıkça görülmektedir ki, mutasyon ve seleksiyonla geçekleştirilen zorlayıcı ıslahlar genetik çeşitliliğin kökünü kurutmaktadır. Tek taraflı seleksiyon, genel çevre şartlarına uyumda bir düşüşe sebep olmaktadır. Bu da, neredeyse üretim ve ıslahla ilgili her türlü deneyin baş belasıdır."2
Küçük mutasyonlar bile çoğunlukla zararlı ise ve tabiî seleksiyonla eleniyorsa, büyük mutasyonların nasıl bir hilkat garibesi oluşturacağı, bunların hayatta kalıp kalamayacağı gibi soruların cevabı olumsuzdur. Madem makromutasyonlarla türden türe geçiliyordu, bu takdirde bugün yaşayan türler arasında birinden diğerine geçiş durumunda makromutasyona uğramış yüzlerce örnekle karşılaşmamız gerekmez miydi? Bu hususta yapılan en büyük hatalardan birisi normal genetik hâdiseler olan 'translokasyon' ve 'delesyon' denilen kromozom değişikliklerinin sebep olduğu varyasyonların, evrime sebep olan mutasyonlar olarak düşünülmesidir. Halbuki mayoz bölünme esnasında kromozomlar arasında meydana gelen parça alış verişi (crossing-over) 1880 yılında keşfedildiği hâlde, bunun biyolojik değişim ve çeşitlenmedeki rolü ihmal edilmişti. Bugün biliyoruz ki, 'intrakromozomal rekombinasyon' adı verilen, 'genetik potansiyele yeni yeni varyantlar verdirilmesi', tür içi çeşitliliğin en büyük kaynağıdır.
Böylece, tür içerisinde yeterli derecede değişiklik veya çeşitlilik ortaya çıkarak, aslında türün sürekli varlığı garanti altına alınmaktadır. Bütün genetik araştırmalar, bir türün çeşitliliğini ortadan kaldırmaya yönelik olarak tek tip fertler yetiştirilmesi hâlinde, bir müddet sonra aynı tip özelliklerin o türün devamını sağlamak için gerekli olan değişkenlik kabiliyetini körelttiğini göstermektedir. Bu husustaki üreme deneyleri de Darwin'in iddialarının tamamen aksine bir neticesi göstermektedir. Darwin sun'î üretimi incelemiş, ve bunun, hayatiyetini devam ettirmeye daha muktedir hayvan ve bitkilerin ortaya çıkmasını sağladığı neticesine ulaşmıştır. Darwin'in bu konudaki en büyük hatası 'daha kârlı olma' ile 'daha uygun veya kabiliyetli olma'yı birbirine karıştırmasıdır. Üretim teknikleriyle daha çok yumurtlayan tavuk, daha fazla süt veren inek, daha fazla yün veren koyun, daha büyük koçan veren mısır üretilebilir. Fakat bu seçim gerçekleştirilirken o türün hayatiyetini devam ettirme kabiliyeti azalır. Üreticiler tamamen ekonomik maksatlarla, bir türün faydalı görülen vasıflarını seçip, diğerlerini faydasız veya gereksiz saydıklarında, aslında o türe uzun vadede kötülük etmekte, onu fıtratına dercedilmiş tabiî gücünden ve adaptasyon kabiliyetinden uzaklaştırmakta, çevredeki zararlı değişikliklere karşı daha az dirençli ve zayıf hâle getirmektedir. 
Grassé, mutasyonların sadece genetik sistemin değişim kabiliyeti içinde, merkeze bağlı olarak sağa sola hareket eden bir sarkaç pozisyonunda olduğunu, ama hiçbir zaman evrimi ortaya çıkaracak bir netice hâsıl etmediğini, sadece daha önceden var olanı ilgili karakterin ana merkezi etrafında bir çeşit değişime uğrattığını belirtmiştir. 


Dipnotlar
1. GRASSÉ, P.P. (1977): Evolution of Living Organisms. Academic Press, s, 202. New York
2. RIFKIN, J. (1984): Algeny: A New Word, A New World. Penguin (Darwin'in Çöküşü, 2001, Tercüme: Ali Köse. Ufuk Kitapları: 18, Bilim Dizisi: 1, İstanbul).

9 Kasım 2014 16:38 tarihinde T.C. Oraj POYRAZ <cimcime@neomailbox.net> yazdı:
Siz evrimi nasıl bir şey zannediyorsunuz?
Bir kedinin birden köpeğe dönüşmesini beklemeyin.
O sihirdir, masallarda bir de dinde olur.

Bir şey ancak kendine benzer başka bir şeye evrilir.
O da yine kendisine benzer daha başka bir şeye evrilir.
Ve bu evrilmeler birikerek türlere, türler ise bambaşka filogenetik türlere dahi evrilebilir.

Bırakın türleri, filogenetik türler dahi böyle oluşur.
Memeliler, sürüngenle, kuşlar, dinozorlar, balıklar, yumuşakçalar, kafadan bacaklılar falan.
Evrim budur işte.
Sadece zaman meselesidir.

Kendini dölleyebilen türdeş ama farklı varyasyonlarla başlar.
Zamanla tür bariyeri oluşmuş ve artık birbirini dölleyemeyen benzer ama farklı türler olur.
Sonra farklı türler de benzeri şekilde alt türlere farklılaşır.
Bu böyle gider.

Ama her zaman en başta farklı olduğu halde birbirini dölleyebilen varyant ya da farklı türler olur.

  1. Zebra + At = Zebrat (Zebroid)
  2. Aslan + Kaplan = Asplan (Liger)
  3. Bufalo + İnek = Bufnek (Beefalo)
  4. Deve + Lama = Devma (Cama)
  5. Leopar + Aslan = Leolan (Leopon)
  6. Yabani Kedi + Evcil Kedi = Evani Kedi (Savannah)
  7. Kutup Ayısı + Boz Ayı = Boz Kutup Ayısı (Grizzly Polar)
  8. Koyun + Keçi = Botsvana Türü
  9. Ciklet Balığı + Kırmızı Şeytan Balığı = Kan Papağanı Balığı
  10. Altın Sülün + Amherst Sülünü = Melez Sülün
  11. Şaşırtıcı 10 Melez Hayvan
Örnek vereyim, bütün kedigiller içinde neredeyse kedigillerin yarısı farklı türle çiftleşebilir ve yaşayabilen yavrular üretilebilir.
Bu yavruların bazıları kendine benzer yavrularla çiftleşebilir ve onlardan da üreme yeteneği olan ve ebebeyn türlerden farklı türler elde edilebilir.

Bakınız: LİGER VE TİGON NEDİR?  http://www.animallia.com/index.php?id=218
Bunlara tür olmayan melez hayvanlar deniyor.

Şunu belirteyim, kimse bu tür olmayan melez hayvanları uzun zaman içinde çiftleştirmeyi denememiştir.
Ancak, kedigil melezlerinin bir bölümünün üreme yeteneğinin olduğu biliniyor.

Yine geçen gün ilettiğim bir makale vardı, hatırlayın.
Şempanze, Bonobo Maymunu ve insan çiftleştirme deneyler hakkındaydı.
Birbirine çok yakın olan bu üç türün birbirini dölleme ihtimali düşünülmüş.
Şempanzelerle, Bonobo Maymunlarının birbirini dölleyebildiği ve üreme yeteneği olan yavru soylar elde edilebildiği görülmüş.
İnsanla şempanze denenmiş, bu deney tür bariyerine takılarak başarısız olmuştur.

Mutasyon Evrim Teorisinin en temel unsurudur.
Mutasyon dediğiniz anda evrim başlamış demektir.
Tek bir mutasyonla bir kedini bir köpeğe dönüşmesini beklemeyin.
Bu mürtecilerin çok kolay saptıkları yanlış bir bakıştır.

Sunni ya da doğal seleksiyon da öyle.
Nasıl olursa olsun seleksiyon mutasyonlarla ortaya çıkan varyasyonalar arasından bazılarının zamanla baskınlaşması zaten evrimin temel mekanizmasıdır.

Ve izolasyon, sürekli olarak değişik mutasyonlarla varyanlar halinde farklılaşan aynı türlerin farklı coğrafi alanlarda izole olması sonunda aynı türün birbirinde kopmuş farklı türlere dönüşmesine sebep olur.
Tavuk örneğinde mutasyon, seçilim, izolasyon çok keskin şekilde yaşanmaktadır.
Doğada bu üç mekanizma da bu kadar keskin şekilde iş görmez.
Bu nedenle insan eliyle her şey çok daha hızlı olur.

Ben size başka örnek vereyim.
Örneğin Japon balıkları, doğada yoktur, aslında tamamıyla insan tarafından tatlı su da bulunan ve günümüz Japon balıklarıyla hiç benzeşmeyen uskumru gibi gümüşi bir balıktan tamamıyla yapay seleksiyonla üretilmiştir.
Modern Japon balıkları artık hala daha tatlı suda yaşayan ata türleriyle döllenemez ve tamamen farklı bir tür haline gelmiştir.
Bu insan eliyle evrim için çok tipik bir örnektir.
Dört dörtlük evrimdir.

Günümüzde ticari üretimi yapılan bütün tahıllar aslında yabani daha ilkel bir türden insan eliyle tamamıyla yapay seleksiyon yoluyla üretilmiştir.
Hala daha doğada olan vahşi buğday bizim pisi pisi otu olarak bildiğimiz otun benzeridir.
Farkılık sadece tane boyutları ve başaktaki tane sayısından ibaret değildir.
Yepyeni ve farklı tür haline gelmiştir.
Günümüz buğdayını üretilmiş olduğu vahşi buğdayla tohumlama imkanı yoktur.
Artık tamamıyla yeni bir tür olmuştur.

İnsan eliyle ve sadece yapay seleksiyon yöntemiyle yeni bir tür yaratmak çok kolaydır.
Eğer mikroorganizmalarla yola çıkarsanız, bir kaç on yılda ilk organizmadan tamamen farklı yeni bir organizma üretebilirsiniz.
Eğer hızlı üreme yeteneği olan tavşan, domuz gibi türlerle yola çıkarsanız, birkaç yüzyıl yeterli olur.

Ve dikkat, tavukların evrimine işaret olarak gösterilen çalışma 1957, 1977  ve 2005 yıllarına ait verilerle yapılmıştır.
Toplam 58 yıllık bir dönemde ne kadar büyük bir değişiklik olmuş.
Bunu daha da ileri tarihlere doğru uzatın, daha modern teknolojilerle daha da hızlandırın, emin olun sizin ömrünüz dahi yepyeni bir tavuk türünün evrimleştiğini görmeye yetebilir.


Saygılar.
Oraj POYRAZ
L2fSIJNoA0xfSNxA


On 09.11.2014 14:48, bekir bekiroglu wrote:
ÜZGÜNÜM AMA BU TAVUK ÖRNEĞİ CANLILARIN EVRİMİ İLE ALAKALI AMA İSRARLA SAVUNDUĞUNUZ EVRİM YASASI İLE HİÇ BİR İLGİSİ YOK. BUNUN ADI BİYOLOJİDE GERM HATTI MUTASYONU DİYE GEÇER.  BU TAVUĞUN BAŞKA BİR CANLI OLMASINI YILLARCA  BEKLEMEK İÇİN ÇOK GENÇ VE AKLI EVVEL OLMAK LAZIM. 

BU BENİM ÖZELLİKLERİMİ BİRAZ AŞIYOR. 

BB.

9 Kasım 2014 12:31 tarihinde T.C. Oraj POYRAZ <orajpoyraz@emaildodo.com> yazdı:

Yine evrim.
Bir insan yaşamı süresi içinde evrimin gerçekleştiğine şahit olabilir miyiz?
Aşağıda anlatılan tavuk örneği bize bir kez daha buna imkan olduğunu gösteriyor.

Bu olayda çok keskin bir sunni seleksiyonun, bir türü ne kadar hızlı değiştirebileceğinin örneğini gör

Ve şimdiden ön alayım, bazı aklı evveller hemen öne atılacaklar.
Ama bu bir türün başka bir türe evrimleşmesinin örneği değil diyecekler.
Evet, bu vakıada gerçekten de apayrı bir türe evrimleşme olmamış.
Ama, henüz olmamış.
Alabileceğinin de ciddi şekilde işaretini vermiş.
Ve her şeye rağmen yine de çok tipik bir şekilde evrime bir örnektir.
Aynı türün, izole olduğunda ve farklı şartlara maruz kaldığında, zaman içinde nasıl farklılaştığını ve zaman içinde ayrı bir tür haline geldiğini anlatıyor.

Yine de umudunuzu kesmeyin, bir ya da birkaç ömür bekleyin.
Ve sabırlı olur, biraz beklerseniz, yepyeni bir tavuk türünün de evrimleştiğini görebilirsiniz.
Çünkü çok katı bir yapay seleksiyonla yaşanan bu farklılaşma, doğada ancak binlerce yılda görülebilecek kadar keskindir.


Oraj POYRAZ
L2fSIJNoA0xfSNxA


Tavukların Son 60 Yıllık Evrimi

05 Kas, 06:46

Görselde, 2014 yılı içerisinde Poultry Science dergisinde yayımlanan bir araştırma için son 60 sene içerisindeki 3 ayrı yılda, aynı çiftlikte* üretilen, aynı tavuk soy hattından, tamamen aynı yemlerle beslenmiş** ve tamamen aynı yaştaki 3 tavuğun fotoğrafları görülüyor.
Fotoğraf, tavuklar üzerine uyguladığımız Yapay Seçilim yoluyla evrimin son 60 yılda nasıl etkileri olduğunu bariz bir şekilde gözler önüne seriyor.

Araştırma sonuçlarına göre 1957-2005 yılları arasında genç tavukların (piliçlerin) aldıkları besini ete dönüştürme verimliliği %50 oranında azalırken, vücut büyüklükleri %400 oranında arttı.
Hayvanlardaki pectoralis major kas büyüme potansiyeli erkeklerde %79, dişilerde %85 oranında artarken, uygulanan genetik seçilim baskısı nedeniyle karın yağ oranı azaldı.
Aynı zaman zarfında, yine seçilim baskısı nedeniyle pectoralis minor kasları erkeklerde %30, dişilerde %37 oranında irileşti.

Makale içerisinde kullanılan fotoğraflardan bir diğeri...
3 ayrı sene içerisinde, aynı tavuğun yumurtadan çıktığı gün (0.gün), 28 günlükken ve 56 günlükken fotoğrafları çekilmiştir.
3 ayrı nesilden (ki bu nesiller arasında yüzlerce nesillik fark vardır) örneklenen fotoğraflardaki farklılıklar çarpıcıdır.

Yani gerçekten de, tam da evrimsel biyoloji tarafından öngörülen bir şekilde, seçilen özellikler nesiller içerisinde hayvanların belli bir yöne evrimleşmesini ve atalarından tamamen farklı görünmelerini sağlayacak şekilde canlıları farklılaştırıyor.
Bu, bugüne kadar sayısız canlı üzerinde gösterilerek evrimi doğruladığı gibi, tavuklar üzerinde de uzun dönem bir çalışma sonucunda gösterilmiş oldu.
Makalenin özet kısmının son cümleleri şöyle söylüyor:

"(...) 50 yılı aşkın süredir yapılan ticari niteliksel genetik seçilim baskısı sayesinde arzulanan faydalı değişimlere ulaşılabildi.
Aslen arzulanmayan, dişi-erkek arası görünüm farklılığındaki (cinsel çiftbiçimlilikteki) artışın da muhtemelen olumsuz bir sonucu olmadı.
Buna rağmen, gelecekteki seçilim programlarında kas-iskelet sistemi, savunma sistemi fonksiyonu ve ebeveyn stok yönetimi gibi konulara daha dikkatle yaklaşmak gerekebilir"

* Araştırma sonuçlarının güvenli olması için Alberta Üniversitesi Et Kontrol Birimi'nde bulunan soy hatları kullanılmıştır.
Böylece her türlü dış unsurun (GDO gibi) etkisi ortadan kaldırılmıştır.
Her bir sene, her bir soy hattından 8 kuş örneklenmiş, fotoğraflanmış, disekte edilmiş ve incelenmiştir.
Böylece kıyaslama tek bir kuş örneğine dayanmamaktadır.

** Tavukların her biri aynı yemlerle beslendiği için, GDO'nun etkisi dikkate değer değildir.
Kaldı ki,
"aynı yemler" ile beslendiklerine göre, GDO'lu yemlerin bulunmadığı 1950'li yıllardaki doğal yemler, sonraki senelerde de aynen kullanılmıştır.
Bu araştırmanın GDO, hormon, vb.
unsurlarla ilgisi yoktur.

Hazırlayan: ÇMB (Evrim Ağacı)

Kaynak: Poultry Science


a45UyF587661-141106195945-03
^^^^^ - vvvvv

 



Meshur safsatalar kadar, kesfedilmemis hakikatlerde vardir.

Anonim Nasihat



Hicret etmeyen muslumanlar
NISA 97.kendilerine yazik eden kimselere melekler, canlarini alirken: ne isde idiniz! dediler.
Bunlar: biz yeryuzunde caresizdik diye cevap verdiler.
Melekler de: Allah in yeri genis degil miydi?
Hicret etseydiniz ya! dediler.
Iste onlarin barinagi cehennemdir; orasi ne kotu bir gidis yeridir.
NISA 89.sizin de kendileri gibi inkar etmenizi istediler ki onlarla esit olasiniz.
O halde Allah yolunda goc edinceye kadar onlardan hicbirini dost edinmeyin.
Eger yuz cevirirlerse onlari yakalayin, buldugunuz yerde oldurun ve hicbirini dost ve yardimci edinmeyin.
NAHL 41.zulme ugradiktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, onlari dunyada guzel bir sekilde yerlestirecegiz.
Eger bilirlerse ahiretin mukafati elbette daha buyuktur.

 
Musibet, kavusulacak bir derece icin gelir

(Ebu Nuaym)
Lutfen bundan sonra Muslumanlardan eza, cefa ceken, basina bir musibet gelenler aglayip, zirlamasin.
Cunku baslarina gelen her turlu olumsuzluk onlarin Allahin sevgili kullarindan oldugunu gosteriyor.
Ben demiyorum, hadisler, ayetler boyle soyluyor.


Fussilet Suresinin 33.ayeti de Risale-i Nur a isaret ediyormus...
Ayetin anlami:
Allaha cagiran, guzel isler yapan ve ben Muslumanlardanim diyen kimsenin sozunden daha guzel ne olabilir !?
Said-i Nursi ye gore: Hicbir sozun kendisininkinden daha guzel olmayacagi Soz , Risale-i Nur Kulliyati ndan Sozler adli Risale yani kitaptir.
Ayetle, iste bu kitap anlatilmak istenmis ve ovulmustur.
Said-i Nursi, ayetin kelimelerinden sayilar cikariyor ve bir tarih meydana getiriyor.
Ayetle o tarihte her sozden daha guzel bir soz bulunduguna isaret edildigini anlattiktan sonra soyle diyor;
-Demek ki; biri, o tarihte son derece guzel sozlerle meydana cikacak, sozlerinin guzelligi ile halki buyuleyecek.
Bu ozellikse bu zamanda; Risale-i Nur un sozler adli: Sanat, guzellik, tesir, buyuleyicilik yonunden yuksek bir mertebede bulunan Risalenin kelimelerinde ve guclu sozlerinde bulunur.
Demek ki, bu ayet isaret anlami ile Risale-i Nur u ovmektedir Said-i Nursi ye gore; ayetin anlami soyle oluyor:
Allah a cagiran, guzel isler yapan ve ben Muslumanim diyen Said-i Nursi nin: Sozler adli kitabindan daha guzel ne olabilir?

Derleyen: Osman Turkoguz
INANCLARA VE AKLA AYKIRI BIR YAKLASIM, NURCULUK.


Yunan kuvvetlerinin ozel bir toren ve saygi ile karsilanmasi....

Izmir Valisi Kambur Izzettin'in genelgesinden - 26.05.1919


Rum ve Ermeni komitacilariyla, bunlarin ileri gelenleri, devamli sekilde temasta bulunduklari Ingiliz subaylari ile bazi Amerikan memurlarindan cok yuz buluyorlar.

(5 Haziran 1919)
K.ATATURK


Beni rahatsiz eden seylerden biri ise cocuklar hakkinda soylenen yalanlari duymak zorunda olmak.
Ve biliyorum ki kahraman oldugunu dusunen anne ve babalar bunu sevmeyecek ama birileri onlarin iyiligi icin bunu soylemeli.
Cocuklariniz gereginden fazla degerli goruluyor.
Onlari tapilacak bir nesneye cevirdiniz, cocuk fetisistisiniz ve bu hic saglikli bir durum degil.
Cocuklar hakkinda hatirlamaniz gereken bazi seyler var.
Onlarin hepsi sevimli degil.
Sidik ve eksi sut karisimi bir kokuya sahipler.
Ikincisi cocuklarin hepsi zeki ve akilli degildir.(1990, New York)

George Carlin


PEZEVENK
. . . . . .
Dunya ahvalinden haberi yoktur
Sohbeti din ile acar pezevenk
Komsusu ac iken kendisi toktur
Sanki melek olmus ucar pezevenk
. . . . . .
Karanlik islerde ziplama ister
Evine granit * kaplama ister
Dunya mektebinden diploma * ister
Insanlik dersinden kacar pezevenk
. . . . . .
Herkesin kabina cesmesi akmaz
Erkek sinekleri hareme sokmaz
Fakir komsusunun yuzune bakmaz
Selamsiz sabahsiz gecer pezevenk
. . . . . .
Sanirsin Allah'la akde oturmus
Cennete giderken macun goturmus
Huriler'i dizip isi bitirmis
Simdi gilmanlari secer pezevenk
. . . . . .
Aydinliga dusman yobazin dolu
Hu cekerken sismis agzinda dili
Erbabi, ulkede bunlardan dolu
Durmadan zehrini sacar pezevenk

Asik ERBABI


Zaman icinde Filistin in tamamina yayilacagiz

Prof.Dr.Haim Weizmann, Israil Devlet Baskani
Yilmaz Dikbas-EFENDI TERORISTLER
0532 233 31 52


Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/


This eMail was sent by "T.C. Oraj POYRAZ" at cimcime@neomailbox.net.
For questions and changes contact the Group Administrator: at cimcime@neomailbox.net.
If you want to unsubscribe from this orajpoyraz@emaildodo.com Group click here
To file a complaint please send an eMail to: complaints@emaildodo.com



Gecmisin tehlikesi esir olmakti, gelecegin tehlikesi ise robot olmak.

Erich Fromm - Aforizmalar



BAKARA - 256 dinde zorlama yoktur...
MUZEMMIL- 19 Suphe yok ki bu (Kur an) bir oguttur.
O halde dileyen Rabbine goturen yolu tutsun...
MUDESSIR - 54 - 55 Suphesiz ki, gercekten de Kuran bir oguttur.
Dileyen ondan ogut alir.

 
Ummu Seleme anlatiyor:
Ben Resulullah in yaninda idim.
Yanimda Meymune bint Haris de vardi.
O esnada Ibn Ummu Mektum bize dogru geliyordu.
(Bu vaka tesetturle emredilmemizden sonra idi) ve yanimiza geldi.
Resulullah bize:
Ona karsi ortunun.
diye emretti.
Biz:
Ey Allah in Resulu!
O, ama ve bizi gormeyen, varligimizi tanimayan bir kimse degil mi?
dedik.
Bunun uzerine Resulullah:
Siz de mi korlersiniz, siz onu gormuyor musunuz?
Buyurdu.

Ebu Davud, Libas 37, 4112; Tirmizi, Edeb 29, 2779; Kutub-i Sitte, 10.cilt, s.233


Gazze de oruclu Muslumanlarin basina gokten ates yagarken, biz burada luks ve israfli iftar ziyafetleri veriyoruz.
Bu Ramazan da iman ve Kur an hizmetleri acisindan bosa gecti.

Mehmet Sevket Eygi
Murtecilerin cok sevdigi ve onemsedigi fikir adami.


Yunan kuvvetlerinin ozel bir toren ve saygi ile karsilanmasi....

Izmir Valisi Kambur Izzettin'in genelgesinden - 26.05.1919


Ermenileri geri cekerek, Islamlar aleyhindeki zulme nihayet vereceklerini soyleyen Fransizlarin bu defa birlikte Islam halki katliam eyledikleri son derece dikkate degerdir.

(11 Ocak 1920)
K.ATATURK


Marx hataliydi.
Din insanligin afyonu degildir.
Afyon;uyusturucu, hissizlestirici,$ikici seyleri akla getiriyor.
Ama din,$iklikla korkunun afrodizyagi,gaddarligin anfetamini olmustur.
En iyi oldugu durumda ruhlari ayaga kaldirmis,can kuleleri dikmistir.
En kotu oldugu durumdaysa butun uygarliklari mezarliga cevirmistir.

PHILLIP ADAMS


PEZEVENK
. . . . . .
Dunya ahvalinden haberi yoktur
Sohbeti din ile acar pezevenk
Komsusu ac iken kendisi toktur
Sanki melek olmus ucar pezevenk
. . . . . .
Karanlik islerde ziplama ister
Evine granit * kaplama ister
Dunya mektebinden diploma * ister
Insanlik dersinden kacar pezevenk
. . . . . .
Herkesin kabina cesmesi akmaz
Erkek sinekleri hareme sokmaz
Fakir komsusunun yuzune bakmaz
Selamsiz sabahsiz gecer pezevenk
. . . . . .
Sanirsin Allah'la akde oturmus
Cennete giderken macun goturmus
Huriler'i dizip isi bitirmis
Simdi gilmanlari secer pezevenk
. . . . . .
Aydinliga dusman yobazin dolu
Hu cekerken sismis agzinda dili
Erbabi, ulkede bunlardan dolu
Durmadan zehrini sacar pezevenk

Asik ERBABI


Zaman icinde Filistin in tamamina yayilacagiz

Prof.Dr.Haim Weizmann, Israil Devlet Baskani
Yilmaz Dikbas-EFENDI TERORISTLER
0532 233 31 52


Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/




Yalancilarin baslica sifatlari sunlardir.

Hz.Ali



NISA - 82 Kuran i dusunmuyorlar mi?
Allah katindan baska yerden gelseydi, onda birbirini tutmaz pek cok sey bulurlardi.

 
Cabir b.
Abdullah (r.a.) den;
Resulullah demistir ki:
- Biriniz bir kadina dunurluk yaptigi zaman kendisini o kadinla evlenmeye sevk eden organlara bakmaya imkan buluyorsa, bunu yapsin-
(Cabir) dedi ki: ben bir cariyeyle evlenmek istedim, bunun uzerine (onun haberi olmadan gorebilmek icin) onu gizli gizli gozetlemeye basladim.
Nihayet beni kendisiyle evlenmeye sevk eden (organlar) ini gordum de onunla evlendim.

(Ebu Davud, K.en-Nikah (12) , Bab 17-18 C.8 S.148 Samil Yayinlari.)
Hadis No: 519


Risale-i Nur , Said-i Nursi ye Allah tarafindan verilmistir

Bediuzzaman cevap veriyor , 1960″ adli yazida :


Ankara'dakilerin Yunanlilara hala meydan okumalarina cilginliktan baska bir sifat verilemez. Yunanlilarla aramizda akilca da, ilimce de, kuvvet bakimindan ve her acidan bu kadar fark varken onlarla muhabereye girisilemez.

Yazar Refik Halit Karay - 07.08.1920


11 Haziran ogleden sonra saat ucte bu zavalli halk, Kahyaoglu Ciftligi ne vardiginda silahli otuz Ermeni den kurulu bir cetenin saldirisina ugrayarak erkekler bir eve, cocuklarla kadinlar bir baska eve doldurulmus, kirk uc erkek, yirmi bir kadin ve sayisi saptanamayan cocuklar kamadan gecirilmislerdir.
Ayrica, dordu erkek ve on sekizi kadin olmak uzere yirmi iki yarali vardir.
Kadinlarin kollarini keserek bileziklerini ve kupelerini almislardir.
Adana nin 10 km dogusundaki Incirli koyunde 9 Haziran 1920 gunu Ermeni ceteleri butun koy halkini bir yere doldurup bomba ile havaya ucurmuslardir.

(13 Haziran 1920)
K.ATATURK


Soylediginiz yalan ne kadar buyuk olursa o kadar etkili olur ve insanlarin o yalana inanmasi da o kadar kolaylasir.

Joseph GOEBBELS
(Hitler in Propaganda Bakani)


Daha gun o gun degil, derlenip durulmesin bayraklar.
Dinleyin, duydugunuz cakallarin ulumasidir.
Saflari siklastirin cocuklar,
Bu kavga fasizme karsi, bu kavga hurriyet kavgasidir.

Nazim Hikmet Ran


Filistinli Musluman Araplar, iki ayakli igrenc hayvanlardir

Menahem Begin, Israil Basbakani
Yilmaz Dikbas-EFENDI TERORISTLER
0532 233 31 52


Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/




--


Kotuluk edersen, kotulugun karsiligi pismanliktir.
Elinden gelirse, kotulugun inadina iyilik yap.

Kutadgu BILIG



Kadin evden cikmamali perde arkasindan konusmali
AHZAB 33.evlerinizde oturun, eski cahiliye adetinde oldugu gibi acilip sacilmayin.
Namazi kilin, zekati verin, Allah a ve resulune itaat edin.
Ey ehl-i beyt!
Allah sizden, sadece gunahi gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.
AHZAB 53.ey iman edenler!
Siz zamanini gozetlemeksizin, bir yemege davet edilmedikce, peygamber in evlerine girmeyin.
Ancak davet edildiginiz vakit girin.
Yemegi yediginizde hemen dagilin, sohbete dalmayin.
Cunku bu hareketiniz peygamber i uzmekte, fakat o (size bunu soylemekten) utanmaktadir.
Ama Allah, hakki soylemekten cekinmez.
Peygamber in hanimlarindan bir sey istediginiz zaman perde arkasindan isteyin.
Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onlarin kalpleri icin daha temiz bir davranistir.
Sizin Allah in resulunu uzmeniz ve kendisinden sonra onun hanimlarini nikahlamaniz asla caiz olamaz.
Cunku bu, Allah katinda buyuk (bir gunah) tir.

 
Olum melegi Musa ya gelerek:
Rabbine icabet et dedi.
Bunun uzerine Musa olum meleginin gozune tokat vurarak onu cikartti.
Melek hemen Allah a donerek Sen beni olmek istemeyen bir kuluna gondermissin, o benim gozumu cikardi dedi.

Muslim 10/176


Enbiya Suresi nin 107.ayeti de Risale-i Nur a isaret ediyormus...
Ayetin Turkce anlami:
Seni ancak rahmet olarak gonderdik alemlere
Risale-i Nur sakirtlerinden birinin kaleme aldigi bir siirde; Risale-i Nur, alemlere rahmet olarak nitelendirildigi ni goren Said-i Nursi, bu ayeti ele aliyor ve nur sakirdi yani Nurcu nun gorusune katilarak: -Evet, Risale-i Nur alemlere rahmet olarak gonderilmistir , anlamina gelen bir aciklamada bulunuyor.
Said-i Nursi ye gore; ayetin anlami su oluyor: -Ey Risale-i Nur, biz seni alemlere rahmet olarak gonderdik Risale-i Nur u, Kur an-i Kerim de Cenab-i Allah imzaladigi gibi, basta Hazreti Muhammed olmak uzere: Hazreti Ali, Abdulkadir Geylani, Muhyiddin-i Arabi ve oteki ulu kisiler de imza basmislardir Risale-i Nur a.

Derleyen: Osman Turkoguz
INANCLARA VE AKLA AYKIRI BIR YAKLASIM, NURCULUK.


Gogsumde iman, basimda kurari ve elimde padisah fermani olarak geliyorum.
Basta Kemal olmak uzere Kuva-i Milliyeci subaylarin hepsini kesecegim,
Kemal'in kafasini padisaha goturecegim.

Anzavur Ahmet (Kuva-i Muhammediye Birlikleri Komutani) - 1.10.1919


Ingiliz subaylari tarafindan sevk ve idare edilen alti bin kisi olduklari tahmin edilen Ermeni kuvvetinin Nahcivan ve havalisini isgal ettikleri ...

(11 Haziran 1919)

K.ATATURK


Marx hataliydi.
Din insanligin afyonu degildir.
Afyon;uyusturucu, hissizlestirici,$ikici seyleri akla getiriyor.
Ama din,$iklikla korkunun afrodizyagi,gaddarligin anfetamini olmustur.
En iyi oldugu durumda ruhlari ayaga kaldirmis,can kuleleri dikmistir.
En kotu oldugu durumdaysa butun uygarliklari mezarliga cevirmistir.

PHILLIP ADAMS


PEZEVENK
. . . . . .
Dunya ahvalinden haberi yoktur
Sohbeti din ile acar pezevenk
Komsusu ac iken kendisi toktur
Sanki melek olmus ucar pezevenk
. . . . . .
Karanlik islerde ziplama ister
Evine granit * kaplama ister
Dunya mektebinden diploma * ister
Insanlik dersinden kacar pezevenk
. . . . . .
Herkesin kabina cesmesi akmaz
Erkek sinekleri hareme sokmaz
Fakir komsusunun yuzune bakmaz
Selamsiz sabahsiz gecer pezevenk
. . . . . .
Sanirsin Allah'la akde oturmus
Cennete giderken macun goturmus
Huriler'i dizip isi bitirmis
Simdi gilmanlari secer pezevenk
. . . . . .
Aydinliga dusman yobazin dolu
Hu cekerken sismis agzinda dili
Erbabi, ulkede bunlardan dolu
Durmadan zehrini sacar pezevenk

Asik ERBABI


Siyonist teroristler, Filistinli Musluman cocuklari, kafalarina sopalarla vura vura oldurduler

Prof.Dr.Walid Khalidi, Yazar
Yilmaz Dikbas-EFENDI TERORISTLER
0532 233 31 52


Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder