6 Aralık 2017 Çarşamba

SEN MİSİN ELEŞTİREN... AKP, SELMAN ADA'YI MESLEKTEN DE İHRAÇ EDİYOR

"International Covenant on Civil and Political Rights"

(Medeni ve Siyasi Haklara ilişkin Uluslararası Sözleşme)
19'uncu maddeyi şöyle açıklar:

    Herkes engel olmaksızın fikirlere sahip olmalıdır.
    Herkesin ifade özgürlüğü hakkı olmalıdır; bu hak, her türlü bilgi ve fikirleri sınır olmaksızın, sözlü, yazılı, basılmış, sanat veyahutta herhangi dilediği bir medya ortamıyla öğrenme, alma ve verme hakkıdır.
    2'inci bölümdeki haklar özel haklar ve sorumluluklar getirir. Bu doğrultuda bazı limitler kanunlar tarafıyla uygulanabilir:

        a) Başkalarının haklarına ve şöhretine saygı;
        b) Ulusal güvenlik, halk düzeni, veyahutta halk sağlığı ve huzuru.

20'inci madde de; şiddet propagandalarını yasaklar.
19'uncu maddenin üçüncü bölümünde belirtilen iki bend, gerek monarşik, gerek militarist, gerek muhafazakar rejimlerin talepleri doğrultusunda eklenilmiştir.

Ülkemizin İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi tercümesinin 19'uncu maddesi şöyle der:


    "Her ferdin fikir ve fikirlerini açıklamak hürriyetine hakkı vardır. Bu hak fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, memleket sınırları mevzubahis olmaksızın malümat ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek veya yaymak hakkını içerir."

1982 ANAYASASI'NDA DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN GENEL ÇERÇEVESİ

1982 Anayasası'nda düşünce özgürlüğü ile ilişkili iki madde bulunmaktadır. Bunlardan ilki, 1982 Anayasası'nın 25. maddesi olup; bu madde "Herkes düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz" şeklindeki düzenleme ile, ifade özgürlüğünü güvenceye almıştır. 25. madde, düşünce özgürlüğü konusunda herhangi bir sınırlama sebebi düzenlememiştir.

Ancak 26. madde, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti başlığı altında "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

(Değişik: 3/10/2001-4709/9 md.) Bu hürriyetlerin kullanılması,millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir. (Mülga: 3/10/2001-4709/9 md.)

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

(Ek fıkra: 3/10/2001-4709/9 md.) Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir" şeklinde düzenlemiş ve düşünceyi yayma ve açıklamanın bazı durumlarda kısıtlanabileceğini söylemiştir.

Anayasa'da yapılan değişiklikle daha önce 13. maddede sayılan genel sınırlama sebepleri kaldırılmış, ancak oradaki sınırlama sebepleri 26. maddenin 2. fıkrasına eklenerek, esas olarak düşünce özgürlüğünün geliştirilmesi için bir değişiklik meydana getirilmemiştir.

Temel hak ve özgürlükler konusunda kritik olan konulardan birisi de, sınırlamanın sınırının ne olacağıdır. 2001'de yapılan değişiklikten önce sınırlamanın anayasal sınırı "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ölçütü iken, değişikle birlikte 13. maddede "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." denilerek, "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ölçütü dışında, "öz güvencesi", "ölçülük ilkesi" ve " laik cumhuriyetin gerekleri" gibi yeni ölçütlerle de, sınırlamanın sınırı genişletilmiştir.

Upuzun bir yasal mevzuat var orta yerde.
Gelgelelim, ülkemizde hem mevcut yasaları ipleyen taklayan yok.
Hem de yasamayı ele geçiren hak, hukuk bilmez bir iktidar genel hukuk nosyonuna uymayacak şekilde başına buyruk düzenlemeleri yapmaktan da geri kalmıyor.
Roma Hukukun, Mecellenin dahi gerisine düşen yasama işlemleri yapılmıştır.

Bir devlet memurunu, herhangi bir çalışanı facebook'da, twitter'de, basında, dost meclisinde herhangi tipteki açıklamaları nedeniyle işten atamazsın.
Atarsan bu ülkenin faşist, totaliter, demokratik olmayan bir ülke olduğunu gösterir.

Örneğin, Amerika'da Donald Trumpa orta parmak gösteren kadının işten atılması yasa dışıdır.

Üstelik bu devlet kurumlarına ait bir uygulama değil.
Şirketler ve belediyeler de çalışanın açıklamaları politikamıza uygun değildir gerekçesiyle çalışanları işten atabilmektedir.
Bunlar ne Türkiye de ne Amerika'da olacak şey değildir.

Siyaset, ülkenin her yerinde, her vatandaşın, her mecliste, özgürce yapabileceği bir iştir.
Siyaseti meclise münhasır bir faaliyet zannetmek ve öyle göstermek faşizme hizmet eder.

Halk, vatandaşlar, partiler, liderler, politikalar ve benzeri her konu hakkında her şekilde konuşma hakkına sahiptir.
Ve bunun adına da siyaset denir.

Konu dışına çıkacağım, mahkemelere alternatif olarak hakem kurulları tesis edilmesi de doğru değildir.
Tüketici hakem heyetleri, ve futbol federasyonu hakem heyetlerini özellikle belirtiyorum.
Mahkemeler, hakimler sayıca, kapasite ve yetenek olarak yeterli değilse, artırılır.
Ancak, mahkemelere rakip ve alternatif hukuk düzeni tesis etmek doğru değildir.

Ve yine konu dışına çıkacağım ama.
Hatta hakkında cinsel taciz iddiaları olan kişilerin herhangi bir mahkeme kararı olmadan işten atılmaları, idari tedbirlere maruz bırakılmaları da yasa dışıdır.
Yakın zamanda Hollywood'u saran bir suçlama yangını halini almış durumu söylüyorum.
Bu insanlar suçlu olabilirler gerçekten, ancak yol ve yöntem doğru değildir.
Esas olan mahkemelerdir.
Kimse kendini mahkemelerin yerine koyamaz, koymamalı.
Bu gün zalim görülen ve gagalananlar yarın mağdur olarak karşınıza çıkabilir.
Her işin bir yolu yordamı vardı.
Hak arama, teslim etme yerleri, şirketlerin yönetim kurulları, patronlar, konseyler değildir.

Ve son olarak şunu belirtmek isterim.
Modern hukukta ki, çok eskiden beri böyledir, delil esastır, şahit ifadeleri yardımcıdır.
Tek başına şahit ifadeleri ağır sonuçları olan mahkumiyetler için yeterli değildir.
Tek başına kamu vicdanını rahatlatmak adına tek kişi ifadelerine dayalı ağır mahkumiyetler büyük haksızlıklara yol açma ihtimaline sahiptir.
Unutulmaması gereken bir ilke, ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİDİR.
'Şüpheden sanık yararlanır' ilkesi, ceza yargılaması hukukunda geçerli olan ve mevzuatımızda yazılı olarak hükme bağlanmamış bulunan bir ispat kuralıdır.
Ancak bugün için öğretide ve uygulamada tartışmasız kabul edilmiş bir ilkedir.
Buna göre, bir suç işlediği iddiasıyla yargılanan kimse hakkında mahkûmiyet kararının verilebilmesi için, o kimsenin o suçu işlediğinin yüzde 100 oranında kesin olması, ispatlanmış bulunması gerekir.
Bu noktadaki yüzde 1'lik şüphe dahi, sanığın beraat etmesine yol açar.
Basit bir suç işleme şüphesiyle başlayan ceza muhakemesi, bu şüphenin yenilmesiyle sona erecektir.
Bu süreç içersinde bir çok muhakeme işlemi yapılmaktadır.
Yapılan ceza muhakemesinin sonunda belliliğe, örneğin fiilin sanık tarafından işlendiğinin veya işlenmediğinin sabit olduğu sonucuna varılmaması durumunda sanığın mahkûm edilemeyeceğini ifade eden ilkeye de şüpheden sanık yararlanır ilkesi denilmektedir.
BÖYLECE MASUM BİR KİMSENİN CEZALANDIRILMASINDANSA, SUÇLU BİR KİMSENİN SERBEST BIRAKILMASI DAHA ÜSTÜN TUTULMAKTADIR.
Başka bir anlatımla masumluk karinesidir.
Bu son paragrafı özellikle cinsel taciz iddialarında tek başına mağdur kadının ifadesine dayanarak verilen kararların genel hukuk anlayışına göre haksız mahkumiyetlere yol açma ihtimalinin kuvvetli oluşuna dikkat çekmek için yazdım.
Cinsel saldırı suçlarında tek başına mağdurun ifadesi asla yeterli değildir.
Buna çok dikkat edilmesi gerekir.

Oraj POYRAZ(0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc / oraj_poyraz@alpinaasia.com )
           L2fSIJNoA0xfSNxA      

SEN MİSİN ELEŞTİREN... AKP, SELMAN ADA'YI MESLEKTEN DE İHRAÇ EDİYOR

DOB Genel Müdürlüğü görevinden alınan şef Selman Ada'ya bir şok daha...Uygulamaları ile tartışma yaratan ve görevden alınan eski Devlet Opera Balesi Genel Müdürü Selman Ada'ya yeni bir şok daha geldi. Kültür ve Turizm Bakanlığı giderayak AKP'yi eleştiren Ada'yı meslekten ihraç ediyor.

SELDA GÜNEYSU

05 Aralık 2017 Salı, 21:52

Göreve geldiği andan itibaren başta "kendi eserlerini sahneye taşıyarak gelir elde ettiği", "kurumu zarara uğrattığı" gerekçesiyle pek çok kez uyarılan, en son hakkında başlatılan soruşturmalar nedeniyle görevden alınan eski Devlet Opera ve Balesi (DOB) Genel Müdürü Selman Ada'ya bir şok daha geldi. Kültür ve Turizm Bakanlığı, WhatsApp ile "A ve K partisiyle yönetim cahil çoğunluğun eline geçti. Bunlar plaja gitmez, mayo giymez. Tiyatro kültürü olmayan, Batı'yı kavrayamamış kasabalılar. 16 yıl kesintisiz tek başına iktidar olarak çok uzun bir zaman, sonuçlarını görüyoruz" mesajını atan Ada'yı meslekten ihraç etme kararı aldı. Ada'nın bu mesajının Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na dek uzandığı, siyasi partilerde de rahatsızlık yarattığı da belirtildi.

Ada, göreve geldiği ilk günden itibaren 'tartışmalı' kararların altına imza atmıştı. Bir genel müdürün kendi eserini sahneye taşıması ve o eser üzerinden telif ücreti alması 'etik' olmamasına karşın Opera ve Bale'nin tüm sahnelerinde kendi eserlerini sahneye taşımıştı. Sayıştay da DOB Genel Müdürlüğü'nün 2015 Denetim Raporu'nda, Ada'yı yakın takibe almıştı. Yaptığı pek çok uygulama ile kurum sanatçılarını da hedef alan ve kuruma, sanata yapılan icraatlara bugüne dek ses çıkarmayan Ada, 'giderayak' da AKP iktidarını hedef almıştı.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle kurum yöneticilerine gönderdiği WhatsApp mesajında, AKP hükümetiyle ilgili "A ve K partisiyle yönetim cahil çoğunluğun eline geçti. Bunlar plaja gitmez, mayo giymez. Tiyatro kültürü olmayan, Batı'yı kavrayamamış kasabalılar. 16 yıl kesintisiz tek başına iktidar olarak çok uzun bir zaman, sonuçlarını görüyoruz. Batı'yı kavrayamamış kasabalılar" gibi ifadeler kullanan Ada'ya, bir şok daha geldi. Ada'nın bu mesajının AKP'nin üst düzey yöneticilerine dek uzandığı ve başta AKP olmak üzere diğer siyasi partilerde de "rahatsızlık" yarattığı belirtildi. Hem AKP kadrolarında hem de diğer siyasi partilerin kadrolarında Ada'nın bu mesajının "toplumun bir kesimini aşağılamak, haksız ithamlarda bulunmak suçu işlediğinin bakanlığa da bildirildiği" ileri sürüldü.

125/e kapsamına alındı

Ada'nın bu mesajı "657 sayılı Devlet Memurları Yasası'na açıkça aykırı" da görüldü. Kültür ve Turizm Bakanlığı, "hakkında başlatılan soruşturmalar nedeniyle emekliliğini isteyen Ada"nın "meslekten ihracı" istendi. Ada'nın meslekten ihracının gerekçesini de 657 sayılı Devlet Memurları Yasası'nın 125/e maddesinin a bendi oluşturdu. Söz konusu maddenin 'a' bendinde yer alan "İdeolojik veya siyasal amaçlarla kurumların huzur, sükûn ve çalışma düzenini bozmak" hükmünü Ada'nın "ihlal ettiği" belirtildi. Bu hüküm gereği Ada'nın meslekten ihracı istenirken, ihraç tebligatı da dün itibarıyla Ada'ya yapıldı. Böylece Ada hüküm gereği "devlet memurluğunun kendisine getirdiği haklardan da yararlanamayacak."

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kultur-sanat/880427/Sen_misin_elestiren..._AKP__Selman_Ada_yi_meslekten_de_ihrac_ediyor.html#


a45UyF587661-171206145034 Oraj Poyraz At Openmail oraj.poyraz@openmail.cc
2017/12/06  16:20 2  65  AtaturkMilliyetcileri@googlegroups.com

 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder