SÜLEYMAN ÇELİK: DEVLET ADAMI
13 Şubat 1925, karlı ve soğuk bir Ankara akşamı…
Çankaya köşkünde yenen resmi yemek sona ermiş; masalarda sohbet edilmekte ya da bezik, briç gibi kağıt oynanmaktadır…
İçeri giren yaveri, Atatürk'e bir telgraf uzatır; telgrafta "Doğu'da Şeyh Sait İsyanının başladığı" bildirilmektedir…
Telgrafı okuyan Atatürk, yaverine "bunu götür, Başbakan'a ver" der…
Briç oynamakta olan Başbakan Fethi Bey (Okyar), telgrafa şöyle bir bakar ve masanın kenarına koyarak oyuna devam eder…
Atatürk yaverinden, "telgrafı oradan alıp İsmet Paşa'ya vermesini" ister ve masasındakilere, "izleyin bakalım, ne olacak?" der…
Başka bir masada bezik oynayan İsmet Paşa, telgrafı okuduktan sonra, sandalyesini geri çeker, gözlüğünü düzeltir ve bir daha okur. Biraz düşünür ve kalkar, elinde telgrafla Atatürk'ün masasına gelir; "bu telgrafı okuyup okumadığını?" sorar!..
O gece Fethi Bey Başbakanlıktan istifa eder, İsmet Paşa Başbakan olarak atanır…
Ertesi gün gerekli yasal düzenlemeler yapılır ve Devlet tüm gücüyle eşkıyanın üzerine gider…
Ancak mevsim kış, her taraf karla kaplı, gerçi kar olmasa da ulaşım olanağı yok zaten: ne demiryolu ne karayolu ne uçak ne helikopter; hiçbir şey yok!..
Milletin varını yoğunu ortaya koymasıyla kazanılan Kurtuluş Savaşı'ndan sonra kurulmuş olan Devlet henüz bir buçuk yaşında!..
Öte yandan hem Irak'ta bulunan İngiltere hem de Suriye'de bulunan Fransa tarafından donatılmış olan eşkıya, hazırlığını tamamladıktan sonra kendisi için elverişli olan zamanda saldırıya geçmişti…
Tüm bu olumsuzluklara ve yokluklara karşın gereği yapıldı ve eşkıya 3,5 ayda tepelenerek, hainler hak ettikleri şekilde cezalandırıldılar…
Çünkü, devletin hiçbir şeyi yoktu ama başında, hayata atıldıklarından beri yaşamları kan ve ateşle yoğrulmuş, "önce vatan" diyenler vardı: onlar ki ömürleri, Balkan dağlarından Yemen çöllerine, Trablusgarp'tan Kafkasya'ya koşarak, yokluklara karşın mücadele ede ede, imkansızı mümkün kılmakla geçmiş ve vatan topraklarının büyük kısmını kaybetmenin acıların tatmışlardı!..
***
PKK'nın 15 Ağustos 1984'de, Siirt'in Eruh ve Hakkari'nin Şemdinli ilçelerinde gerçekleştirdiği ilk saldırının üzerinden 37,5 yıl geçti; hala her gün şehitler geliyor, devlet hep misliyle (!) karşılık veriyor ama eşkıya bir türlü yok edilemediği gibi, Suriye'deki PYD/YPG örneğinde olduğu gibi, yavruluyor!
Üstelik o zamanki gibi yokluklar içinde de değiliz: son model savaş uçaklarımız, helikopterlerimiz, İHA'larımız, SİHA'larımız, kısaca her şeyimiz var…
Olmayan ne?
***
Eşkıya ilk eylemini yaptığında Başbakan Turgut Özal, ayaküstü görüştüğü gazetecilere, olayı "birkaç çapulcunun eylemi" olarak niteledikten sonra, şortla merasim kıtasını selamlayıp Marmaris'e tatile gitmişti…
Ondan sonra gelenler arasında eşkıyayı yaratan/ donatan/ koruyan emperyalist ülkelerle işbirliği yaparak çözüm bulmaya çalışanlar oldu; eşkıyayla, hatta eşkıya başı ile masaya oturup pazarlık yapanlar oldu; askeri kışlaya, polisi karakola sokup meydanları ve yolları eşkıyaya teslim edenler oldu; eşkıyaları dağdan indirip, otobüs üzerinde kent kent gezdirip onur turu attıranlar oldu; hatta eşkıyayı tanık, eşkıyalarla savaşmış ve gazi olmuş kahramanları sanık yapan mahkemeler kuranlar oldu vs. vs…
Değişik değişik fiyakalı adlarla harekatlar düzenleyip dağı taşı bombaladık, hainlerin inlerine girdik vs.vs..
Ama bir türlü bitiremedik!..
Sizce neden?...
- - - - - - - - - - - - - - - -
Hatalı insanları yaratıp, sonra onları kendi hataları yüzünden suçlayan her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten bir Tanrı hikayesinin mantığını sorgulamamız gerekir.
~Gene Roddenberry~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Yasamin ilginc yanlarindan biriside; en iyinin disinda bir sey kabul etmeyenlere genellikle en iyiyi vermesidir.
~W.SOMERST MAUGHAM~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Akil senin icin iyi ve yeminli bir dosttur.
Bilgi senin icin cok merhametli bir kardestir.
~Kutadgu BILIG~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Düşünün ki varoluşun ebedi kum saati defalarca tersine , bir daha tersine çevrilip duruyor.
Her seferinde siz de, ben de, içindeki her zerrede sürekli tersine çevriliyoruz...
Zaman ezel; zaman sonsuza dek uzanıyorsa, olabilecek her şey, zaten daha önce olmuş değil midir\?
Şu anda geçen her şey daha önce de aynı şekilde geçmiş değil midir\?
Zamanın hep var olduğunu, sonsuza dek geriye uzandığını düşünün.
Böyle sonsuz bir zamanda, dünyayı oluşturan bütün olayların yeniden bir araya gelişleri, sonsuz kereler kendilerini yinelemeleri demek olmuyor mu\?
~Friedrich Wilhelm Nietzsche
(d. 15 Ekim 1844 - ö. 25 Ağustos 1900)
Ahlâk ve değerler sisteminin kuruluşuna yönelik bir temel çerçevesinde
çağının kültür, din ve felsefe görüşlerini eleştiren nihilist Alman düşünür, filolog~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Ad patres
Eskilerin yanina (Ad patrese gondermek: oldurmek)
~Latin Atasozu~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Baskalarinin senin hakkinda ne dusundugu seni ilgilendirmez
~Ohio'lu 90 yasindaki Regina Brett'in kaleminden~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Gezinti
Erkek olmaktan yoruluyorum bazen.
En çok da hayat belirtisi kalmamış, girilemeyen terzi
dünkkanlarına, izbe ve kasvetli sinemalara
gittiğim zamanlar,
kaynak kül suyu üzerinde gezinen bezden bir kuğu gibi.
Hıçkırarak ağlıyorum duyunca kokusunu
berber dükkanlarının.
Hiçbir şey istemiyorum, taşların ya da yünün
dinginliğinden başka,
Ne tesisler, ne bahçeler görmek istiyorum artık,
ne mağazalar, ne vitrinler, ne de asansörler.
En çok da ayaklarımdan usandığım zamanlar oluyor bu,
ve tırnaklarımdan, saçlarımdan, gölgemden.
Erkek olmaktan usandığım zamanlar oluyor.
Ne kadar keyifli olurdu oysa
korkutmak bir noteri koparılmış bir zambakla
ya da öldürmek bir rahibeyi, bir fiske vurup kulağına.
Ne kadar güzel olurdu
arşınlamak yeşil bir bıçakla sokakları
ve bağırmak, soğuktan ölene dek.
Bir kök gibi yaşamayı sürdürmek istemiyorum karanlıkta,
bocalayarak, gerileyerek titreyerek düşlerle,
aşağılarda, ıslak karnında yeryüzünün,
onu emerek, onu düşünerek ve onu yiyerek her gün.
İstemiyorum mirasçısı olmak bunca yıkımın.
Bir kök ya da mezar olarak sürdürmek
istemiyorum yolumu,
bir yalnızlık tüneli, soğuktan kaskatı olmuş, acılar içinde
cesetlerle dolu bir mahzen olarak.
Petrol gibi yanıyor bu nedenle Pazartesi
görür görmez hapishane-suratımla gelişimi,
ve yaralı bir tekerlek gibi inliyor,
sıcak kanla doluyor bastıran geceye giden adımları.
Ve sürüklüyor beni bazı köşelere, rutubetli evlere,
pencerelerinden kemiklerin fırladığı hastanelere,
sirke kokan kundura tamircilerine,
çatlaklar kadar korkunç sokaklara.
Kükürt renkli kuşlar var orada, nefret ettiğim
evlerin kapısından ürkünç barsakların sarktığı,
kahve kupalarında unutulmuş takma dişlerin bulunduğu
utanç ve korkuyla ağlaşan
aynalar var,
şemsiyeler, zehirler ve göbekler var her tarafta.
Dinginlikle dolaşıyorum, gözlerle, ayakkabılarla,
öfkeyle ve unutkanlıkla,
önünden geçiyorum ofislerin, ortopedik aygıt satan
mağazaların,
avlulardan geçiyorum, iplere asılı çamaşırların,
donların, havluIarın
ve gömleklerin usul usul gözyaşı döktüğü.
~AŞK, Pablo Neruda- Postacı (IL POSTINO) Filminden Şiirler
artshop yayıncılık
birinci basım eylül 2005
sayfa 17~
- - - - - - - - - - - - - - - -
İnsan yalnızca söylediklerinden değil,
Sustuklarından da sorumludur.
~Aziz Nesin( 1915 - 1995 )~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Omnium rerum principia parva sunt.
* * *
Her seyin kucuk bir baslangici vardir.
~Latin Atasozu - (Cicero)~
- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur-gundem@googlegroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur-gundem+subscribe@googlegroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | 0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc |
Grup Sayfamiz | : | https://groups.google.com/g/ozgur-gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum. Siyasi iktidarın sürekli yasakladığı, polisiye önlemler ile gizlemeye çalıştığı şeyleri burada biriktireceğim. Videolar, resimler, makaleler falan. | : | http://insulaelibertatis.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder