Sonraki yıllarda Türkiye'de Tayyip diye birinin piyasaya çıkıp Kıbrıs Türklerini "Besleme" olarak tanımlayacağını, bazılarının "Bunlar bizim bütçemize yük oluyor, başımızdan savalım da Rumlara gitsinler" diyeceğini o günlerde rüyamızda görsek inanmazdık.
Özeti budur işte...
Rüyalar gerçek oluyor.
Ama Rumların rüyaları, bizimkiler değil...
Emin ÇÖLAŞAN
Tayyip diye birinin piyasaya çıkıp...
SEVGİLİ okuyucularım, Türk Ordusu bundan 37 yıl önce bugün Kıbrıs'a çıkmış ve orada Rumların elinde esir bulunan Türk soydaşlarımızı kurtarmanın ilk adımını atmıştı. Kıbrıs yıllardan beri kaynıyordu. Türk azınlık Rum çoğunluğun zulmü altında inim inim inliyor, alınan asker çıkarma kararlan başta ABD olmak üzere dış ülkelerin baskısı nedeniyle bir türlü uygulanamıyordu.
Ecevit Başbakan, Erbakan Başbakan Yardımcısı, Semih Sancar Genelkurmay Başkanı idi. CHP-MSP koalisyonu son kararı verdi ve ordumuz 20 Temmuz 1974 günü Kıbrıs topraklarına Girne'den adım attı.
Kıbrıs, Yunan uçaklarının menzili dışındaydı ve bu durum bize büyük bir avantaj sağlıyordu. Hava üstünlüğü bizdeydi. Adaya çıkarma gemileriyle komandolanmız çıktı, paraşütçülerimiz indi. Çok şiddetli çatışmalar oldu. Yıllar sonra, Türk kuvvetlerinin komutanı Orgeneral Bedrettin Demirel'le bu harekat konusunda uzun bir söyleşi yapmıştım ve şu sözlerini unutamam:
"Karşımızda çok iyi savaşan bir Yunan Ordusu vardı. Mertçe savaştılar."
Sonunda üstünlüğü ele geçirdik ve yine dış dünyanın baskısıyla ateşkes kararı alındı. Ancak birliklerimiz Girne-Lefkoşa bölgesinde, çok dar bir alanda sıkışıp kalmıştı. Ciddi bir Yunan saldırısı bizi zor durumda bırakacaktı. Ağustos ayında ikinci harekat başlatıldı ve ordumuz yeniden ileri atılıp bu kez Karpaz dahil Magosa'ya kadar olan bölgeyi ele geçirdi. Sonradan kurulacak olan bugünkü KKTC'nin sınırları böyle belirlenmiş oldu.
Türkiye'nin Kıbrıs zaferi sonrasında Yunanistan'ı yönetmekte olan cunta devrildi ve yeniden demokrasiye geçildi.
• • •
Kıbrıs Barış Harekatı adı verilen bu operasyonun bence en renkli, en önemli ve en hüzün verici olaylarından biri, kendi muhribimiz olan Kocatepe'yi bizim uçaklarımızın yanlışlıkla bombalayıp harekatın ikinci günü batırmasıdır.
Kocatepe olayını o tarihten bir süre sonra dört koldan araştırmış, işin içinde olanlarla yine uzun söyleşiler yapmış ve sonra, artık piyasada bulunmayan "Unutulmayan Söyleşiler. Tarihe Düşülen Notlar" isimli kitabımda tam metin olarak yayınlamıştım.
Kendi savaş gemimizi nasıl batırmıştık? Hata kime aitti? Deniz Kuvvetleri'ne mi, yoksa Hava Kuvvetleri'ne mi?
Konuştuğum üç kişi şunlardı:
Yarbay Mehmet Kolburan: Kocatepe'nin hemen yanında olan ve uçaklarımızın saldırısından payına düşeni alan Adatepe muhribinin ikinci komutanı.
Yarbay Zeki Kılıç: Kendi gemilerimizi bombalayan pilotlardan biri.
Albay Behçet Tamuroğlu: Genelkurmay'daki savaş harekat merkezinde görevli.
Ortaya çıkan manzara ilginçti. Harekat başladığında Genelkurmay'a bir duyum gelmişti. Akdeniz'de Baf açıklarında bir gemi konvoyu Rodos'tan Kıbrıs'a doğru yol alıyordu. Bu konvoy Rumlara yardım götürüyordu.
Bu istihbaratın doğru olup olmadığı bugüne kadar ortaya çıkmadı. Ama büyük olasılıkla yanlıştı.
Bu durumda uçaklarımıza emir verildi:
- Konvoyu derhal imha edin, Baf Limanı'na girmesini önleyin.
Bu aşamada Hava ile Deniz Kuvvetleri arasında sürekli görüşmeler yapılıyordu. Deniz, Hava'ya bildirimde bulunuyordu:
- O bölgede gemimiz yoktur.
- O halde biz gördüğümüz gemileri vuracağız.
- Vurun!
• • •
Bu sırada üç muhribimiz, Kocatepe, Adatepe ve Mareşal Çakmak, birbirlerine yakın bir biçimde Kıbrıs'la Anadolu sahili arasında devriye görevini yerine getiriyor. Baf'a yaklaştığı iddia edilen Yunan konvoyunu imha etmek için gemilerimiz o tarafa yöneliyor.
Deniz Kuvvetlerinden "Orada gemilerimiz yoktur" mesajını alan Hava Kuvvetleri, uçakları kaldırıyor, hedef açıklıyor ve "Bölgedeki bütün yüzen cisimler vurulacak" emrini veriyor.
Uçaklar çeşitli üslerden kalkıp gemileri bombalamaya başlıyor. Ancak bu sırada bir kuşku oluşuyor:
Sakın bunlar bizim gemilerimiz olmasın!
Bazı filolara geri dön emri veriliyor. Ancak dolu jetlerin bomba yükleriyle alana inmeleri söz konusu olmadığı için Baf'a gidip limanı bombalıyorlar ve yüklerini bu yolla boşaltıyorlar!
Sonuçta uçaklar ikinci kez havalanıyor. Artık Deniz Kuvvetleri kesin bildirimde bulunmuş, o bölgede görülen hedeflerin bizim gemilerimiz olmadığını bir kez daha vurgulamıştır.
Filolar bir kez daha havalanıp üç muhribimizi yeniden bombalamaya başlıyor.
Kocatepe ağır isabet alıp denizin ortasında yanmaya başlıyor. Adatepe ve Mareşal Çakmak, mürettebatını kurtarmak amacıyla onun yardımına gidiyor. Fakat uçaklarımız saldırıya yeniden başlayınca bu kez Adatepe ve Mareşal Çakmak yara alıyor. Her ikisi de uçaklardan kaçmak için kıvrımlar yaparak Anadolu sahillerine doğru gitmeye çalışıyor.
Pilot Zeki Kılıç anlatıyor:
"Ne yazık ki uçaklarımızla gemilerimiz arasında telsiz bağlantısı yoktu. Vurduklarımızın bizim gemilerimiz olduğunu öğrenince mahvolduk. Oysa ilk taarruzdan sonra şapkalarımızı havaya atıp, düşman gemilerini vurduk diye nasıl da sevinmiştik..."
Adatepe'nin ikinci komutanı Mehmet Kolburan anlatıyor:
"Baf'a doğru gelen bir Yunan konvoyu yoktu. Bu bir elektronik aldatmaca idi... Bize saldıran uçakların kime ait olduğunu bilemiyorduk ve biz de ateş ediyorduk. Bu arada denizde bir sal görüldü ve Mareşal Çakmak'a alındı. Uçağı düşen bir pilotumuzmuş. Sonra o pilot da bizim uçaklar tarafından bizimle birlikte bombalandı!"
Savaş Harekat Merkezi görevlisi Behçet Tamuroğlu anlatıyor:
"Gemilerimiz yanlış yerde, Baf'a çok yakın konuşlanmıştı. O yüzden yanlışlıkla uçaklarımızın saldırısına uğradılar. Bunu anladığımız zaman iş işten geçmişti."
• • •
Dünya savaşlarında böyle örnek çok fazladır. Amerika bile Vietnam Savaşı'nda nice zamanlar kendi üslerini, kendi askerlerini bombaladı. İkinci Dünya Savaşı'nda İngiliz, Amerikan ve Alman uçakları kendi gemilerine, kendi askerlerine yanlışlıkla saldırıp imha ettiler. Kore Savaşı'nda benzer olaylar yaşandı.
Sonuçta Kocatepe batmış, Adatepe ile Mareşal Çakmak ağır yaralar almıştı. (Kocatepe'nin ikinci komutanı rahmetli Yarbay Güven Erkaya sonraki yıllarda Deniz Kuvvetleri Komutanı oldu.)
Batan Kocatepe'nin mürettebatından bir bölümü daha sonra İsrail balıkçı gemileri tarafından kurtarıldı. Ancak bombalama sırasında 54 denizcimiz şehit düşmüştü.
Kıbrıs Barış Harekatı'nda şehit düşen toplam asker sayımız, kayıtlara 498 olarak geçti. Yunan kaybı ise dört bin dolaylarında idi.
Kıbrıs'ın bir bölümünü almış, Yunan zulmüne son vermiştik. Bugünkü KKTC'nin temeli işte o günlerde atılmıştı.
Sonraki yıllarda Türkiye'de Tayyip diye birinin piyasaya çıkıp Kıbrıs Türklerini "Besleme" olarak tanımlayacağını, bazılarının "Bunlar bizim bütçemize yük oluyor, başımızdan savalım da Rumlara gitsinler" diyeceğini o günlerde rüyamızda görsek inanmazdık.
O Kıbrıslılar arasında var olan bazı hainlerin de AB vatandaşlığı ve Rum pasaportu uğruna çığırtkanlık yapacağını "Türk Ordusu dışarı" diye slogan atacağını düşünemezdik. (Onlara Türk demeye dilim varmıyor!)
Hiç kuşkunuz olmasın, Kıbrıs Türkleri'nin kanla elde ettiğimiz özgürlüğü, yakın bir gelecekte ABD ve AB baskısıyla Rumlara iade edilecek, Kıbrıs Türkleri bir süre sonra yeniden onlann boyunduruğu altına sokulacak. Bütün göstergeler o doğrultuda...
Şimdi Rum tarafına posta koyup sert çıkan Tayyip'e bakmayın siz! Yine ABD ve AB'nin istekleri doğrultusunda, Türk Ordusu AKP iktidarı tarafından adadan çekilecek!
Olmaz olmaz demeyin, olunca hep birlikte göreceğiz.
-- -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ Propaganda öyle bir sanattır ki, insan başkasının ayağına basarken kendisi ah der. Bob hope
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder