20 Şubat 2012 Pazartesi

ALA BASTİLLE (BASTİL USULÜ)

Nasıl bir hukuk sistemi olmamalıdan başlayıp, nasıl bir hukuk sistemi olmalıya evrilen güzel bir makaledir.
Ve fakat bizim memleketimiz insanı için hukuk kendi hakkını teslim ettiğinde makbuldür, başkasının değil.
Hele hele haksızlık yapıp da, hukuk duvarına toslamışsan o zaman başlarsın hukuk diktası, seçilmişlerin üstünlüğü edebiyatlarına..

ALA BASTİLLE  (BASTİL USULÜ)

C

harles Dickens'in, "İki Şehrin Hikayesi" isimli romanını 14-15 yaşlarında okumuştum.
O yaşlardaki bir genç için kitabın en etkileyici unsurunun,
Sydney Carton'un yaptığı fedakarlık olması gerekirken, ben sadece Bastil hapishanesine atılan ve orada unutulan mahkumlara odaklanmıştım.
Onlar beni inanılmaz biçimde etkilemişti.
Belki de kitabı yanlış zamanda okumuştum.
O kitabı okurken rahmetli babam, Kayseri Cezaevinde siyasi suçlu olarak yatıyordu.
Ve Bastil  beni can evimden vurmuştu.
Hala insan muhayyilesinin yarattığı en acımasız cezanın hapis olduğunu düşünürüm.
Sağlıklı bir insanın dört duvar arasına kapatılıp, orada unutulması…

Bu girişten sonra sözü Silivri'ye getireceğimi düşünmeyin.
O başka bir olay, orası yaşanan bir sivil darbenin zulümhanesi…
Ben, sivil darbenin hedefi olmayan, sıradan vatandaşların Bastil'inden bahsetmek istiyorum;

17 Şubat Cuma günü Hürriyet Gazetesinin 7 inci sayfasındaki haberde; İkiz kardeşlerden biri gasp suçu işliyor, üç cep telefonu çalıyor ve 27 yıla mahkum oluyor ....
Fakat ikiz kardeşlerden gasp yapan değil, diğeri tutuklanıyor, hüküm giyiyor ve o genç 6 yıldır hapiste.
Diğer genç yırtınıyor, "suçu işleyen o değil, benim" diye ama mesele bir türlü çözülemiyor ve masum bir genç 6 yıldır Bastil'de yatıyor…  Bu bir yargı rezaletidir… 

Benzer bir olayı da evvelki yıl yaşamıştık.
Vatan Gazetesinin internet haberleri görevlisi bir genç kadın, okul arkadaşı ile bir kahvede oturduğu ve arkadaşı bir terör suçuyla suçlandığı için tutuklandı.
Ancak 1 yıl sonraki ilk duruşmasında serbest bırakılmıştı.
Bu da bir Bastil olayı değil mi ....

İnsanların yıllarının böyle heba edilmesini hoş gördürecek bir mazeret tanımıyorum.
Bu mekanizma insanların sadece yıllarını yemiyor, haklarını da yiyor.
Örneğin, bir arkadaşımın, Beypazarı'nda devam eden Tapu-Kadastro davası var.
Dava bu yıl 56.Yılını doldurup, 57.Yılına girdi ....
57 yıldır bu aile, elinde tapusu olan gayrimenkulle ilgili haklarını kullanamıyor.
Böyle bir sistem herhalde Mozambik'te bile yoktur.

Hukuk ve yargı sistemimiz bu haliyle sadece inanılırlığını değil, sürdürebilirliğini de yitirmiş durumdadır.
Bu çöküntünün, yargı reform paketi adıyla çıkartılan ve temelde birkaç yasa maddesi değişikliğinden fazla bir şey içermeyen çalışmalarla giderileceğine inanmıyorum.
Önerilerimi şu şekilde sıralayabilirim;

1) Anayasaya mutlaka "Tabii Hakim" kavramı tekrar girmelidir.

2)Fevri olarak çıkarılan yasalar  akla, mantığa uygun hale getirilmelidir.
Gasp olayları mı arttı, hadi bu suçun cezasını arttıralım, caydırıcı olsun.
İyi, olsun da üç cep telefonu gasp eden adama, karısını "namusumu temizliyorum"  diye öldüren adamdan daha fazla ceza vermek, ne kadar adildir....

3) Savcıların hiçbir kurala tabi olmamaları.
Bir Savcı senede 100 tane dava açsa, bunların hepsi de beraatla  sonuçlansa, yani birtakım insanlar suçsuz yere aylarca, yıllarca tutuklu kalsalar da,bu eziyetin savcı açısından hiçbir yaptırımı olmaması…  Çağdaş Hukuk Devletlerinde Polis, suçluyu yakaladıktan sonra, Savcıya dava açacak kadar delil sunmak zorundadırlar.
Deliller yasaya uygun bir şekilde elde edilmelidir.
Aksi takdirde savcı dava açmayacaktır.

4)Davaların uzun sürmesi.
Hakimler, her yıl verdikleri kararların belli bir oranı Yargıtay tarafından onaylanmazsa, mümtazen terfi edemezler.
Hakimler, tayin edildikleri yerlerde
2 ila 4 yıl görev yaparlar ve önlerindeki dosyaları uzattıkça uzatırlar ta ki, tayinleri başka bir yere çıkıncaya kadar…

5)Hakim ve Savcıların Eğitim Eksikliği.
Hakim ve Savcı olmak, çok farklı nitelikler gerektirir.
Hukuk Fakültelerinde okutulan "Hukuk Felsefesi" dersi ve son derece yetersiz stajyerlik dönemi ile Hakim ve Savcı yetişmez.
Hele bu deneyimsiz gençleri, 3.Veya 4.Bölgede yer alan küçük yerleşim merkezlerine tek başınıza yolladığınızda, onlar da oralarda "Hakim Bey" "Savcı Bey" diye karşılandığında , sorunlar başlar.

Bütün bunlar  "Yargı Reform Paketi" ile çözülemez.
21.Yüzyılda yaşadığımız bu kaos bir an önce sona erdirilmelidir.
Hukukçularımızın, nüfus yoğunluğu yüksek ülkelerdeki uygulamaları çok ciddi olarak inceleyip, doğru düzgün bir yargı sistemini Türkiye'nin gündemine acilen getirmesi ve bu garabete son verilmesi şarttır.

Sağlık ve başarı dileklerimle  20 Şubat  2012

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu   0 532 211 00 11

 

 

--   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .    Dil canavar gibidir, serbest birakilirsa parcalar.   Ehl-i hikmet   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .   Kurmus oldugum guruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir guruptur.  Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .  Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.  http://orajpoyraz.blogspot.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder