28 Şubat 2012 Salı

Re: Yuksek Turkiye -- POLITIK - ÖZEL YETKİLİ SAVCIYA, ÖZEL DESTEK

Sevgili arkadaşlar,
Kardeşim bir hakim olduğu için yıllardır adalet teşkilatını izleme şansım oldu.
İnanın durum son derece kötü.
Hakim ve savcıların genel olarak kültür seviyeleri son derece düşük, kişisel ya da ailevi sorunlar yumağın dönmüş durumdalar.
Size şöyle bir örnek vereyim.

Bir adalet bakanlığı lojmanında bir komşumuz, hemen her akşam eşini dövüyordu, bağrış çığrış bize kadar ulaşırdı, alkolikdi, gündüzleri dere başına gider arabasında rakı içerdi.
Hatta arabasında vites kutusunun arkasına ahşaptan bir çift rakı bardağı gözü ve kuruyemiş yeri olan bir aksesuar bile yaptırmıştı.

Bir diğer hakim komşumuz iki eşliydi toplamda 8 kadar çocuğu vardı.
Onbeş yıllık hakim olmasına rağmen dağdan geldiği gibiydi.
Köstekli saati, baston yerine kullandığı şemsiyesi, kasketiyle adeta karikatür gibiydi.

Bir başkasının adı kuzucu hakime çıkmıştı.
Size o hikayeyi de anlatayım.
Bir arazi keşfi yapılacaktı.
Ben de hakim beyin abisi olarak değişiklik olur diye davet edildim.
Bindik bir polis minibüsüne gittik bir köye.
Köylünün birisi diyordu ki, burada bir ağaç vardı, kesildi işte o bu arazinin sınırıydı.
Diğeri de diyordu ki, o ağaç burada değil, şuradaydı.
Hakim bey de dedi ki, arkadaşlar şimdi şurayı kazalım ağacın kökü çıkarsa sen bir kuzu kesersin, hükmü ona göre veririz.
Çıkmazsa da sen bir kuzu kesersin, hükmü ona göre veririz.
Yalnız bir budu benim.
Köylü razı oldu.
İki yerden birisi kazıldı, kök çıkmadı.
Ona göre keşif tutanağı tutuldu.
Sıra geldi kuzunun kesilmesine.
Bu arada köylü işten kaytarmak için ipe un seriyor.
Hakim bey sürüler dağda akşam gelecek diyor.
Hakim olsun biz bekleri diyor.
Çaylar geliyor gidiyor.
Yanımızda akan dereden kovayla su alıyorlar, birazdan ayran geliyor, vakit bir türlü geçmek bilmiyor.
Sonunda akşam üstü sürü köye geldi, fakat şimdi de kuzuyu kim kesecek yokuşu yapılıyor.
Hakim bey ona da bir çare buluyor ve mecburen guruptan birileri kuzuyu kesiyor.
Elbette bir butu poşetleniyor ve minibüse konuyor.

Toplam altı haneli adalet bakanlığı lojmanının her bir hanesinde bir aile faciası, bir sıkıntı.

Tabii o zamanlar cemaatçilik falan yoktu, sadece bazı çiğlikler, ilkellikler, basitlikler, küçük kurnazlıklar.

Bu arada yıllar geçti benim kardeşim de büyüdü, büyük adam oldu.
Şimdilerde bütün hakim ve savcıların olduğu bazı toplantılarda taşradan gelenlerin tamamının kadına el vermediğini, eskinin abilerine soğuk durduklarını, hepsinin bir hıncın ve kinin(!) fedaisi olduklarını söylüyor.

İşin özü durumlar kötü.
Cemaat Adalet Bakanlığını hedef tahtasına koymuş ve abanmış.
Benim kanaatim ciddi bir tenkisat yapılmadan hukuk sisteminin Allah bir dediğine bile inanmamak gerekir.
Hepsi de dava adamı, hepsi de cemaat müridi..

Zaten Özel Mahkemelerin hakimleri bu kuşaktan değil, onlar sağcısıyla solcusuyla heterojen bir kitlenin içinde çok küçük bir azınlık.
Ama organize olunca bakın neler yapıyorlar.
Beş tanesini birkaç mahkemeye toplayınca ülkenin tozunu attırıyorlar.

Eeee bir de arkadan gelen daha yoğun ve fanatik kitleyi hesaplayın.
Onlar neler yapmaz.


On 27.02.2012 10:45, Grbuz Guvendag wrote:
 
Cagdas Yargılama nasıl olur?

Bir kere savcılar ve hakimler imtihanlardan gecip,hukuk,sosyoloji,tarih,yakın tarih,dıs ve ic siyaset ,psikoloji ve askeriye konularında bilgilerinin olup olmadıgına bakılmalıdır.
HSYK nın biz bunu atadık mantıgı  dogru degildir.Degerlendirmeler,gercekci esaslaa dayanmalıdır.
 
Mahkemlerde,delilleri inceleyen yüksek düzeyde ekipler olmalıdır.Gerekirse,bilirkisi olarak,güvenilir yabancı teknik ekiplerden yararlanmalıdır.
 
Mahkemelerde ,yeteri kadar alt kim,yetkili  katip heyeti olmalıdır.

mahkemeler ,kin ve nefrete dayalı yargılama yapmamalı,genis olarak sahitler
dinlenmelidir.
Gur-buz

--- On Mon, 2/27/12, Oraj POYRAZ <cimcime@neomailbox.net> wrote:

From: Oraj POYRAZ <cimcime@neomailbox.net>
Subject: Yuksek Turkiye -- POLITIK - ÖZEL YETKİLİ SAVCIYA, ÖZEL DESTEK
To: "Yuksekturkiyeideali GURUP" <YuksekTurkiyeIdeali@yahoogroups.com>
Date: Monday, February 27, 2012, 9:36 AM

 

 ÖZEL  YETKİLİ  SAVCIYA,  ÖZEL  DESTEK

Zaman Gazetesinin yazdığına göre 28 Şubat Post-Modern(!)  darbesiyle ilgili olarak, Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Mustafa Bilgili soruşturma başlatmış.
Kendisine kolaylıklar diliyor ve yardımcı olmak için bazı önerilerimi Sayın Savcıya iletmek istiyorum;
1) Sayın Savcının kafası şu iki konuda net olmalıdır ve bu düşüncesini kamuoyu ile paylaşmalıdır;  Sayın Savcıya göre; Anayasal bir kurum olan Milli Güvenlik Kurulunda,  28 Şubat 1997 tarihinde alınan ve 13 Mart 1997'da Başbakan Erbakan başkanlığındaki Bakanlar Kurulunda tüm Bakanların imzalarıyla onaylanan ve yürürlüğe konulan kararlar, Anayasaya-yasalarımıza, Cumhuriyetimizin temel değerlerine aykırı mıdırlar?
2) 28 Şubat Kararlarından tam 8 ay önce iktidar olan ve 28 Şubat Kararlarından sonra da yaklaşık  4 ay daha ülkeyi yöneten 54.
Erbakan-Çiller Hükümetinin bu süreçteki sorumluluğu nedir....
Eğer Sayın Savcı bu iki soruda net cevaplara sahipse işi çok kolaylaşır.
Beraberce olasılıkları değerlendirelim:
*Birinci soruya cevap ; "Evet bu kararlar Anayasa'ya,  yasalara  ve Devletimizin kuruluş değerlerine uygundur"  ise, problem kalmamış demektir.
Yok; cevap,  "Bu kararlar Anayasa-yasa ve T.C Devletinin kuruluş değerlerine uygun değildir"  ise, o zaman Sayın Savcının Anayasamızın ilk dört maddesi hakkındaki düşüncelerini kamuoyu ile paylaşması gerekmektedir.
*İkinci sorunun da iki cevabı vardır;
Ya Erbakan-Çiller Hükümeti,  bugün ülkenin "Post-Modern" denilen  darbeye getirilmesinden sorumludur,  ya da sorumlu değildir.
Acaba bu kararlar, Askerler tarafından Erbakan-Çiller Hükümetine zorla mı aldırılmıştır....
Fakat, zamanın Başbakan'ı Erbakan,  Başbakan Yardımcısı Çiller ve
54.Hükümetin  sözcüsü ve Devlet Bakanı olan şimdiki Cumhurbaşkanı Gül; "Bize bu kararları zorla imzalattılar, bizim rızamız yoktur, imzalamıyoruz ve Bakanlar Kurulunda onaylamıyoruz" diye bir açıklamada bulunmadılar.
İstifa edip, emaneti  TBMM'ye yani Türk Milletine iade de etmediler, aksine kararları Bakanlar Kurulunda " oybirliği " ile onayladılar.
Demek ki bir zorlama ve kandırma olmamıştır.
Anayasanın 112.Maddesine göre; "Başbakan, Bakanlar Kurulunun başkanı olarak, Bakanlar arasında işbirliğini sağlar ve hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir.
Bakanlar Kurulu, bu siyasetin yürütülmesinden birlikte sorumludur…"

Ülkenin genel siyasetinden- iç ve dış güvenliğinden- gelişmesinden kısacası her şeyinden sorumlu olan bir Cumhuriyet Hükümetini "kafasına vurularak" iş yaptırılan bir organ gibi göstermek ne derece doğrudur....
Bu değerlendirmelerden sonra Savcılarımıza yardımcı olmak için şu önerilerimi iletmek isterim.  
*Zamanın Milli Güvenlik Kurulunda not tutan 4 memurun ifadesinin alınmasından sonra;
Bugünün Cumhurbaşkanı Gül'den, 28 Şubat Kararlarının alındığı toplantının tüm ses ve görüntü kayıtlarının istenmesi gerekir.
Sayın Gül, bu süreci birebir Hükümet Sözcüsü Bakan olarak yaşamış ve bu kararlarda imzası bulunan en yetkili kişidir.
  Devletin kozmik odalarına giren Türk Adaletinin bu zabıtları alması, onun için çocuk oyuncağı olmalıdır.
*YÖK'teki aramadan sonra, 28 Şubat kararlarının alınması sırasında Milli Eğitim Bakını olan, şimdi de AKP Milletvekili ve AKP'nin seçtiği TBMM Başkanvekili Mehmet Sağlam'ın  görüşlerine başvurulması faydalı olacaktır.
Kendisinin  eski YÖK Başkanı ve Milli Eğitim Bakanı olarak anlatacakları çok ilginç olacaktır!.
*Anayasa Mahkemesi tarafından 16 Ocak 1998 tarihinde " Lâik Cumhuriyet İlkesine Aykırı " eylemler sebebiyle kapatılan,  Erbakan'ın Genel Başkanı olduğu Refah Partisi davasının tüm dosyası incelenmelidir.
Bu dosya ile birlikte, AKP'nin de " Lâik Cumhuriyet İlkesine karşı eylemlerin odağı" olduğu için mahkum edilen Anayasa Mahkemesi kararı da incelemeye alınmalıdır.
* 28 Şubat öncesi Başbakanlık Konutunda ağırlanan Tarikat ve Cemaat önderlerinin de ifadelerine başvurulup, bu kişilerin "Demokrasi" anlayışları ve örgütlerinin Türkiye Demokrasisinde ki yerleri belirlenmelidir.
*28 Şubat 1997 tarihindeki MGK Toplantısında, Türkiye'de ki irtica faaliyetleriyle ilgili rapor veren MİT eski Başkanı Sönmez Köksal'ın da ifadesi alınmalıdır.
*1997 tarihinde Türkiye'de faaliyette bulunan  tarikatlar tarafından yönetilen "Kaçak Kur-an Kursları" sayısının, 2012 yılında  yani AKP'nin 10.
Yılında kaç kat arttığı da araştırılmalıdır.
Sonuç olarak;
Özel Yetkili Savcıdan; Anayasamızın 2-3-9-14-24-22-42-129-174 sayılı maddelerinin ihlal edilip edilmediğinin de araştırmasını saygıyla rica ediyorum.
Sağlık ve başarı dileklerimle  27 Mart 2012



--   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .    Gecenin en karanlık anı şafak sökmeden az öncedir.  Victor Hugo   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .   Kurmus oldugum guruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir guruptur.  Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .  Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.  http://orajpoyraz.blogspot.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder